albus
Kayıtlı Üye

Kitabı olduğu gibi geçirdiğimden dolayı, sözlük kısmı en altta değil,ara ara yazıların altında. Sade değil,dil ağır. Anlamanız için sözlüğe başvurmanız gerekecek.
Eğer anlamak istiyorsanız anlayacağınızdan %99 eminim. Daha önce neden okumadım diyeceksiniz.
وَبِهِ نَسْـتَعِينُ اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعٰالَمِينَ وَالصَّلٰوةُ وَالسَّلاَمُ عَلٰى سَيِّدِناَ مُحَمَّدٍ وَعَلٰۤى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ1
Ey kardeş! Benden birkaç nasihat istedin. Sen bir asker olduğun için, askerlik temsilâtıyla, sekiz hikâyeciklerle birkaç hakikati nefsimle beraber dinle. Çünkü ben nefsimi herkesten ziyade nasihate muhtaç görüyorum. Vaktiyle sekiz âyetten istifade ettiğim Sekiz Sözü biraz uzunca nefsime demiştim. Şimdi kısaca ve avam lisanıyla nefsime diyeceğim. Kim isterse beraber dinlesin.
Birinci Söz
BİSMİLLÂH her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil, ey nefsim, şu mübarek kelime, İslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcudâtın lisan-ı hâl ile vird-i zebânıdır. Bismillâh ne büyük, tükenmez bir kuvvet, ne çok, bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsîlî hikâyeciğe bak, dinle. Şöyle ki:Bedevî Arap çöllerinde seyahat eden adama gerektir ki, bir kabile reisinin ismini alsın ve himayesine girsin—tâ şakîlerin şerrinden kurtulup hâcâtını tedarik edebilsin. Yoksa, tek başıyla, hadsiz düşman ve ihtiyacatına karşı perişan olacaktır. İşte, böyle bir seyahat için, iki adam sahrâya çıkıp gidiyorlar. Onlardan birisi mütevazi idi, diğeri mağrur. Mütevazii, bir reisin ismini aldı; mağrur almadı. Alanı her yerde selâmetle gezdi. Bir kàtıu’t-tarîke rast gelse, der: “Ben filân reisin ismiyle gezerim.” Şakî def olur gider, ilişemez. Bir çadıra girse o nam ile hürmet görür. Öteki mağrur, bütün seyahatinde öyle belâlar çeker ki, tarif edilmez. Daima titrer, daima dilencilik ederdi. Hem zelil, hem rezil oldu.İşte, ey mağrur nefsim, sen o seyyahsın. Şu dünya ise bir çöldür. Aczin, fakrınDipnot-1
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla başlar ve ancak Ondan yardım dileriz. Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, medih ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Efendimiz Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ile âline ve ashâbına ise salât ve selâm olsun.
Bismillâh: Allah’ın adıyla (bk. s-m-v) | acz: âcizlik, güçsüzlük (bk. a-c-z) |
avam: halk | bedevî: çölde yaşayan, göçebe |
fakr: fakirlik, ihtiyaç hali (bk. f-ḳ-r) | hadsiz: sınırsız |
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) | hayr: iyilik, güzel iş (bk. ḫ-y-r) |
himaye: koruma altına alma | hâcât: ihtiyaçlar (bk. ḥ-v-c) |
ihtiyacât: ihtiyaçlar (bk. ḥ-v-c) | kàtıu’t-tarik: yolkesen, eşkiya (bk. ṭ-r-ḳ) |
lisan-ı hâl: hal ve beden dili | mağrur: gururlu |
mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d) | mübarek: bereketli, uğurlu (bk. b-r-k) |
mütevazi: alçakgönüllü | nam: ad |
nasihat: öğüt | nefis: kişinin kendisi (bk. n-f-s) |
nişan: alâmet, işaret | sahrâ: çöl |
selâmet: esenlik, rahatlık (bk. s-l-m) | seyyah: yolcu |
tedarik: elde etme | temsilât: temsiller, kıyaslama tarzında benzetmeler (bk. m-s-l) |
temsilî: kıyaslamalı benzetme şeklinde, analojik (bk. m-s-l) | vird-i zeban: sürekli okunan zikir |
zelil olmak: alçalmak | ziyade: çok, fazla |
şakî: haydut, yol kesici | şer: kötülük, zarar |
Bismillâh: Allah’ın adıyla (bk. s-m-v) | Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ) |
Hâkim-i Ezelî: egemenliği zaman öncesinden beri devam eden Allah (bk. ḥ-k-m; e-z-l) | Kadîr-i Rahîm: herşeye gücü yeten, sonsuz rahmet sahibi Allah (bk. ḳ-d-r; r-ḥ-m) |
Mâlik-i Ebedî: sahipliği sonsuza kadar süren Allah (bk. m-l-k; e-b-d) | Rahmân: yarattıklarını esirgeyip koruyan, şefkat eden ve rızıklandıran sonsuz rahmet sahibi Allah (bk. r-ḥ-m) |
Rezzak: bütün varlıkların rızıklarını veren Allah (bk. r-z-ḳ) | ab-ı hayat: hayat suyu (bk. ḥ-y-y) |
ahali: halk | bostan: sebze bahçesi |
cebren: zorla | define: hazine |
dergâh: makam, huzur | feyz: ihsan, bolluk, bereket (bk. f-y-ḍ) |
hadsiz: sınırsız | hazine-i rahmet: rahmet hazinesi (bk. r-ḥ-m) |
hâcât: ihtiyaçlar (bk. ḥ-v-c) | hâdisât: olaylar |
intişar: yayılma | istinad etmek: dayanmak (bk. s-n-d) |
kemâl-i suhuletle: tam bir kolaylıkla (bk. k-m-l) | kudret: güç, iktidar (bk. ḳ-d-r) |
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n) | leziz: lezzetli |
lisan-ı hâl: hal ve beden dili | lâtif: güzel, hoş (bk. l-ṭ-f) |
makbul: kabul görmüş | matbaha-i kudret: Allah’ın kudret mutfağı (bk. ḳ-d-r) |
mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d) | muhtelif: çeşitli |
musahhar olmak: boyun eğmek | mübarek: bereketli, uğurlu (bk. b-r-k) |
nam: ad | nazif: temiz (bk. n-ẓ-f) |
nebat: bitki | nihayetsiz: sonsuz |
nâzik: zarif, ince, narin | pervâ: korku |
rahmet: şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m) | raptetmek: bağlamak |
sahrâ: çöl | sevk etmek: göndermek, sürmek |
taam: yiyecek | tabiiyyun: tabiatçılar, herşeyin tabiatın tesiriyle olduğunu savunanlar (bk. ṭ-b-a) |
tablacılık: tezgâhtarlık, sunuculuk | takdim etmek: sunmak (bk. ḳ-d-m) |
yakînen: kesin olarak (bk. y-ḳ-n) | zerrecik: atom, en küçük madde parçası |
şefaatçi: af için aracılık eden (bk. ş-f-a) | şiddet-i hararet: sıcaklığın şiddeti |
ağzına şiddetle tokat vuruyor, kör olası gözüne parmağını sokuyor ve diyor ki: En güvendiğin salâbet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki, o ipek gibi yumuşak damarlar, birer Asâ-yı Mûsâ (a.s.) gibiفَقُلْناَ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ




Dipnot-1 “(Bir zaman da Mûsâ, kavmi için su arayıp Allah’a yalvarmıştı.) ‘Vur asânı taşa’ buyurduk.” Bakara Sûresi, 2:60.
Dipnot-2 “(Biz ateşe şöyle ferman ettik: ‘Ey ateş, serin ve selâmetli ol.” Enbiyâ Sûresi, 21:69.
Asâ-yı Mûsâ: Hz. Mûsâ’nın taşa vurunca su çıkaran mu’cizeli asâsı (bk. bilgiler-Mûsâ) |
Bismillâh: Allah’ın adıyla (bk. s-m-v) |
Ehad: bir olan ve herbir varlıkta birliği tecellî eden Allah (bk. v-ḥ-d) | Mün’im-i Hakikî: gerçek nimet verici olan Allah (bk. n-a-m; ḥ-ḳ-ḳ) |
Samed: hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Ona muhtaç olan Allah (bk. ṣ-m-d) | belâhet: aptallık, ahmaklık |
derk etmek: algılamak, anlamak | ebleh: ahmak, aptal, akılsız |
elhamdü lillâh: hamd ve şükür yalnızca Allah’a mahsustur (bk. ḥ-m-d) | emir tahtında: emir altında |
fikir: nimeti vereni düşünmek (bk. f-k-r) | gafil: duyarsız ve mânevî sorumluluklarından habersiz (bk. ğ-f-l) |
hararet: sıcaklık | harika-i san’at: san’at harikası (bk. ṣ-n-a) |
hediye-i rahmet: Allah’ın rahmet hediyesi (bk. r-ḥ-m) | imtisal etmek: emre uymak, itaat etmek |
kıymettar: kıymetli, değerli | medih: övmek |
miskin: zavallı | muhabbet etmek: sevmek (bk. ḥ-b-b) |
mu’cize-i kudret: Allah’ın kudret mucizesi (bk. a-c-z; ḳ-d-r) | mânen: mânevî olarak (bk. a-n-y) |
mün’im: nimet veren (bk. n-a-m) | nam: ad |
nefis: kişinin kendisi (bk. n-f-s) | nâzenin: ince, nazik |
salâbet: sertlik, katılık | tablacı: tezgâhtar, sunucu |
vesselam: artık bitti, bundan sonra selam (bk. s-l-m) | zahirî: görünürdeki (bk. ẓ-h-r) |
zikir: Allah’ı anmak | âhir: son (bk. e-ḫ-r) |
âzâ-yı İbrahim: ateşe atıldığı halde yanmayan Hz. İbrahim’in vücut organları (bk. bilgiler-İbrahim) | şak etmek: yarmak |
şükür: nimeti veren Allah’a karşı minnet duymak, teşekkür etmek (bk. ş-k-r) |
Alıntı:Sözler,Birinci Söz.