BeLLa91
Kayıtlı Üye
"İlle de birisinin gelip seni kurtarmasını mı bekleyeceksin?","Sen bunu yapabilirsin"
"Başarabilirsin"
"Güçlü ol"
"Azimli
kararlı ve istikrarlı ol
demesini mi bekleyeceksin hayatın boyunca?" Birisinin gelip seni kurtarmasını bekleme! Bu olgunun arkasına sığınma. Bunun adı kaçıştır."
Diye bitirmişti psikoloğum son terapimizi. Anlamıştı kendisine yaslandığımı Onsuz yapamadığımı Tutunduğum, destek bulduğum her kişi gibi
psikoloğum da çekilmişti hayatımdan. Hem de her şey yoluna girerken
Haklıydı belki. Tüm ömrünü bana ayıracak değildi elbet. Buna rağmen yine de incinmişti ruhum. İstediği anda bitiremezdi. Buraya kadar, diyerek kesip atamazdı. Tüm yaşantımı didikleyip, her şeyime ortak olduktan sonra, beni böyle bırakamazdı. Ben buna hazır değildim. En azından sormalıydı bana: Bitirmek istiyorum
sen ne dersin? diye. Bana en ağır geleni de buydu belki: Benim de fikrimin alınmayışı
Adam yerine konulmayışım
değersizlik, hiçlik ve aitlik duygularını tatmadan geçirdiğim geçmişimi bilmesine rağmen, psikoloğum da aynı şeyi yapmıştı. Niyet aynı olmayabilirdi; lakin beni tanıyordu. Bu durumun beni ne kadar acıtacağını hiç mi düşünmemişti? Böyle mi bitmeliydi?
Hayatıma giren
yaşantıma ortak olan her kişi gibi o da yüzüstü bırakmıştı beni. Beklentim çoktu. Buraya gelişim öyle kolay olmamıştı. Çok mücadele etmiştim kendimle. Üstelik ilk defa başka biri: Sen bunu yapabilirsin! demeden
ben kendim tercih etmiştim psikolojik destek almayı. Yaşantımın farkındaydım. Her şey yolunda gitmiyordu ve en küçük şeylerden dahi etkilenebiliyordum. Anneme, babama olan bağlılığım
onlarsız yapamayışım
hiç kimseye hayır diyemeyişim, kardeşlerim arasında hep ezik duruşum ve tüm yaşantıma yansıyan çaresiz bir zavallılık tüketiyordu beni.
Ben ki diğerleri olmadan yaşayamayan bir parazite dönüşmüşsem
elbette yaklaştığım her kişi kaçacaktır kendisini tüketmeyeyim
zarar vermeyeyim diye. Anlamsız değildi çektiğim yalnızlık...
Hangi üniversiteye gideceğimi dahi babama sormuş olmam
her Allah'ın günü anneme-babama rapor veriyor olmam yetmezmiş gibi; sevdiğim, gönül verdiğim bir kızı sırf babam istemiyor diye reddedişim
bu kararı almamda en büyük rolü oynamıştı. Üç aylık bir psikolojik tedaviden sonra hayata çok daha farklı bakıyordum. Çok şeyi değiştirmiştim yaşantımda; ancak yeterli değildi. Daha çok yol kat etmem gerekiyordu. İşte en çok takıldığım yer de burasıydı. Nasıl olur da beni benden daha iyi tanıyan ve bu işin uzmanı olan psikoloğum beni yarı yolda bırakırdı?
İlk terapimizde kendimle ilgili kararsızlıklarımı, diğerlerine olan bağlılıklarımı, hiç kimseye hayır diyemediğimi, kişisel bir bütünlük yaşayamadığımı ve tüm ezik yanlarımı anlattığımda, bana bu kişiliğimin üç günde yerleşmediği için üç günde de istediğim gibi olmayacağını söyleyen de psikoloğumdan başkası değildi. İlk günden acele etmemem gerektiğini bana öğreten oydu. Buna rağmen beni üç ay geçmeden böyle bir başıma bırakması nasıl izah edilebilirdi
Diğerlerine olan bağımlılığım azalmış, kendime olan güvenim
inancım tam da yerine gelmişken olacak iş değildi bu
Son dört saatim hep aynı duygu-düşüncelerle geçmiş ve nihayetinde dayanamayıp: Başka psikolog kalmadı mı be adam? diye sormuştum kendime.
Öyle ya başka psikolog mu yoktu? Beni anlayan
dertlerime ortak ve destek olan, benimle ilgilenen
hayatımı paylaşan başka bir psikoloğa gidecektim. Evet, vardı elbet başka birçok psikolog; ancak bu halden sonra değil bir psikolog görmek, düşünmek bile istemiyordum. Aynı duyguları yıllar yılı taşımak, her seferinde aynı acıları yaşamak
her gece aynı düşüncelerle uyuyup aynı kâbuslarla uyanmak ve uyandığımda yine değişmeyen bir güne başlamak yormuştu artık beni.
Yürümek ve yürürken düşünmek her ne kadar rahatlatsa da beni, yine de yorulmuştum. Her zamanki gibi yine tek başına yürüyen
kendi yalnızlığına mahkûm olan biriydim nihayetinde. Bana yaklaşan, bana dokunan,elimden tutan her insan, yüzüstü bırakıyordu mutlaka. Nedenler
niçinler bıktırmıştı artık.
Sahil yolu, her terapi sonrası yürüdüğüm ve yürürken o gün neler öğrendiğimi düşündüğüm bir yoldu. Şimdi bu son terapi sonrası yürümeyi de sonlandırmış ve durmuştum. Beni yarı yolda bırakan psikoloğum acaba beni hiç mi tanıyamamıştı? Hayata sağlam bir iple kendi başıma tutunmayı beceremeden
beni böyle bırakması ona ne kazandıracaktı? Sonra, acaba o da beni düşünüyor mu şimdi? diye sordum kendime. Beni düşünmenin dışında çok daha önemli işleri vardı şüphesiz.
İşte o an elimdeki taşı denize attım ve taşın etkisiyle halka halka genişleyen su kümelerini seyrettim. Bu hoşuma gitmişti. Hem yürüyor hem de denize taş atıp oluşan halkaları izlemeye devam ediyordum. Beni yüzüstü bırakan psikoloğumun
bugünkü o son terapimizde söyledikleri gelip geçiyordu aklımdan.
Her terapi sonrası kendimi bulduğum bu sahil yolunda, bugün gizlemeye çalışıyordum psikoloğumun bana sunduğu mesajları. Onun ne anlattığına değil; benim anlamlandırdıklarıma odaklanıyordum. Denize attığım her taş kendi halkasını oluştururken, anlıyordum ki ben de attığım her adımımla, duruşumla
konuşmalarım ve de en önemlisi karşımdaki diğer her kişideki beklentilerimle
kendi halkalarımı oluşturuyordum. Kendi duvarımı kendim örüyor
bana yaklaşan her insana yaslanarak onu da zayıf düşürüyordum.
Kendi ayakları üzerinde duramayan
hep diğerlerine ihtiyaç duyan
onlarsız yapamayan bir parazit gibi
dokunduğum her insanı kemiriyor ve gün geçtikçe onu da tüketiyordum. Şimdi daha iyi anlıyordum benden uzaklaşanları
Psikoloğumun söyleyecek başka sözü yoktu belki de. Daha ne kadar görüşebilirdi? Söyleyeceği her şeyi söylemiş ve özetle son bir not olarak da yazıp tekrar tekrar okumamı istemişti son sözlerini:
İlle de birisinin gelip seni kurtarmasını mı bekleyeceksin? Sen bunu yapabilirsin. Başarabilirsin. Güçlü ol, azimli, kararlı ve istikrarlı ol... demesini mi bekleyeceksin hayatın boyunca? Birisinin gelip seni kurtarmasını bekleme! Bu olgunun arkasına sığınma. Bunun adı kaçıştır.
Söylediği her kelime ve her cümle ruhuma fırlatılmış bir ok gibiydi. Saplanmıştı ruhuma. Acı veriyordu. Belki de en çok bunun için düşünmek istemiyordum bugünkü terapi sürecimi. Başka bir psikolog arayışımın nedeninde de bu vardı. Hayatın yükünü tek başıma taşımaktan korkuyordum. Etrafımdaki her insanın benden kopuş noktası da buydu. Can yoldaşım diyebileceğim bir arkadaşım
bir kardeşim
bir dostum olmamıştı işte bu nedenle.
Yaşım otuz dörde dayanmış ve bir eş de bulamamıştım nihayetinde. Bana bakan ve beni tanıyan her kişi uzaklaşıyordu benden. Zayıf ve silik bir kişiliğe bürünmüş ve gerçekten de psikoloğumun dediği gibi birileri bana: Evet, sen bunu yapabilirsin
başarabilirsin
devam et
göster kendini demelerini bekler olmuştum. Onaylanmadığım ve onaylanmayacağım hiçbir işe, hiçbir yaşantıya adım atamaz hale gelmiştim.
Evet
birilerinin gelip de beni kurtarmasını beklemek kaçıştı elbet. Hem de koca bir kaçış: Kendimden, kendi benliğimden kendi gücümden kaçıştı bu
Kendi gücümü görememek, hep başkalarında güç aramak, ancak birisine yaslandığımda güçlü olmak, o yanımda olunca cesaretlenmek, o varken güvende olmak, huzurlu olmak; fakat o olmadığında alt-üst olmak başkasına endeksli bir hayattı.
Bu düşüncelerle seyrederken denizi
bir taş daha atmıştım ve oluşan halkaların bir süre sonra nasıl da yok olduğuna şahit olmuştum. Yaşadıklarım da bundan farklı değildi. Evet
durgun bir su gibi değildim ve sürekli dalgalarla boğuşuyordum belki de... Ancak oluşan her dalga yok olurken ben hala onu düşünüyordum. Arkasından gelen diğer dalgalar da bu şekilde sahile ulaşmalarına rağmen ben takılıp kalıyordum gelen her bir dalgaya. İşte bu şekilde yığıldıkça yığılmıştı sorunlar. Ben onları düşünürken, onların bundan haberleri bile olmuyordu. Kendi içimde kendimi kemiriyordum. Çoğu zaman durgun bir su iken ben, oluşan küçük halkaları büyütüyor, kendi suyumu bulandırıyor ve dalgalar yerini fırtınaya bırakarak kendi suyumda boğuluyordum.
Sorun belliydi Çözüm de Ya kendi biriktirdiğim suda boğulacak ya da ayağa kalkıp kimseye yaslanmadan kendi gücümle hayata devam edecektim. Zaman , karar verme zamanıydı .




Diye bitirmişti psikoloğum son terapimizi. Anlamıştı kendisine yaslandığımı Onsuz yapamadığımı Tutunduğum, destek bulduğum her kişi gibi

Haklıydı belki. Tüm ömrünü bana ayıracak değildi elbet. Buna rağmen yine de incinmişti ruhum. İstediği anda bitiremezdi. Buraya kadar, diyerek kesip atamazdı. Tüm yaşantımı didikleyip, her şeyime ortak olduktan sonra, beni böyle bırakamazdı. Ben buna hazır değildim. En azından sormalıydı bana: Bitirmek istiyorum

Adam yerine konulmayışım

Hayatıma giren




Ben ki diğerleri olmadan yaşayamayan bir parazite dönüşmüşsem


Hangi üniversiteye gideceğimi dahi babama sormuş olmam


İlk terapimizde kendimle ilgili kararsızlıklarımı, diğerlerine olan bağlılıklarımı, hiç kimseye hayır diyemediğimi, kişisel bir bütünlük yaşayamadığımı ve tüm ezik yanlarımı anlattığımda, bana bu kişiliğimin üç günde yerleşmediği için üç günde de istediğim gibi olmayacağını söyleyen de psikoloğumdan başkası değildi. İlk günden acele etmemem gerektiğini bana öğreten oydu. Buna rağmen beni üç ay geçmeden böyle bir başıma bırakması nasıl izah edilebilirdi
Diğerlerine olan bağımlılığım azalmış, kendime olan güvenim

Öyle ya başka psikolog mu yoktu? Beni anlayan



Yürümek ve yürürken düşünmek her ne kadar rahatlatsa da beni, yine de yorulmuştum. Her zamanki gibi yine tek başına yürüyen


Sahil yolu, her terapi sonrası yürüdüğüm ve yürürken o gün neler öğrendiğimi düşündüğüm bir yoldu. Şimdi bu son terapi sonrası yürümeyi de sonlandırmış ve durmuştum. Beni yarı yolda bırakan psikoloğum acaba beni hiç mi tanıyamamıştı? Hayata sağlam bir iple kendi başıma tutunmayı beceremeden

İşte o an elimdeki taşı denize attım ve taşın etkisiyle halka halka genişleyen su kümelerini seyrettim. Bu hoşuma gitmişti. Hem yürüyor hem de denize taş atıp oluşan halkaları izlemeye devam ediyordum. Beni yüzüstü bırakan psikoloğumun

Her terapi sonrası kendimi bulduğum bu sahil yolunda, bugün gizlemeye çalışıyordum psikoloğumun bana sunduğu mesajları. Onun ne anlattığına değil; benim anlamlandırdıklarıma odaklanıyordum. Denize attığım her taş kendi halkasını oluştururken, anlıyordum ki ben de attığım her adımımla, duruşumla



Kendi ayakları üzerinde duramayan



Psikoloğumun söyleyecek başka sözü yoktu belki de. Daha ne kadar görüşebilirdi? Söyleyeceği her şeyi söylemiş ve özetle son bir not olarak da yazıp tekrar tekrar okumamı istemişti son sözlerini:
İlle de birisinin gelip seni kurtarmasını mı bekleyeceksin? Sen bunu yapabilirsin. Başarabilirsin. Güçlü ol, azimli, kararlı ve istikrarlı ol... demesini mi bekleyeceksin hayatın boyunca? Birisinin gelip seni kurtarmasını bekleme! Bu olgunun arkasına sığınma. Bunun adı kaçıştır.
Söylediği her kelime ve her cümle ruhuma fırlatılmış bir ok gibiydi. Saplanmıştı ruhuma. Acı veriyordu. Belki de en çok bunun için düşünmek istemiyordum bugünkü terapi sürecimi. Başka bir psikolog arayışımın nedeninde de bu vardı. Hayatın yükünü tek başıma taşımaktan korkuyordum. Etrafımdaki her insanın benden kopuş noktası da buydu. Can yoldaşım diyebileceğim bir arkadaşım


Yaşım otuz dörde dayanmış ve bir eş de bulamamıştım nihayetinde. Bana bakan ve beni tanıyan her kişi uzaklaşıyordu benden. Zayıf ve silik bir kişiliğe bürünmüş ve gerçekten de psikoloğumun dediği gibi birileri bana: Evet, sen bunu yapabilirsin



Evet

Bu düşüncelerle seyrederken denizi


Sorun belliydi Çözüm de Ya kendi biriktirdiğim suda boğulacak ya da ayağa kalkıp kimseye yaslanmadan kendi gücümle hayata devam edecektim. Zaman , karar verme zamanıydı .