"Gizlimabet Parapsikoloji Platformu"

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Aşkın Mutluluk Yolunu Biliyor muyuz?

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan AJA
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

AJA

Elit Üye
[TABLE="width: 679"]
[TR]
[TD]
Aşkta mutlu olmanın yolu kalbimizle yaşamayı öğrenmekten geçiyor. Kalbin naifliği, kalbin misafirperverliği, kalbin hamiyetperverliği bize nasıl sevmemiz gerektiği konusunda rehber olmaya hazır. Yeter ki biz ona yeteri kadar şans verelim.
mutlulukkkkk.jpg


Hepimizin sevgi konusunda sorunu var. Ailemizi sevmede, dostumuzu sevmede, sevdiğimizi sevmede, eşimizi sevmede sorun yaşıyoruz. Dünyanın varoluşundan beri sevgi konusundaki sorunlar çığ gibi büyüyüp her daim insanoğlunun karşısına dikiliyor.
Peki, neden sevmeyi beceremiyoruz? Bize hiçbir külfeti olmadığı halde neden tam layığıyla sevemiyor, sevdiklerimizle birlikte olamıyor ve ömrümüz boyunca sevgimizi koruyamıyoruz?

Gelin önce Mevlana’dan kısa bir öykü okuyalım birlikte:

“Bahçıvan, bir sabah bağında güzel bir gül açtığını gördü. Baktı, seyretti, hoşlandı, gönlü ısındı ve onu, sanki âşık olmuşçasına koruyordu. Gözünden kıskanıyor, esen yelden sakınıyordu.
Bir sabah ne görsün! Bülbülün biri gülün dalına konmuş, yapraklarını bir bir koparıyor, zedeleyip yaralıyor. Önce bülbülü kovaladı.
Ama gülü boynunu bükmüş, mahzunlaşmıştı. Ertesi sabah gül ile bülbül arasında aynı hadisenin yaşandığındı, gülün daha kötü hırpalandığını gördü.
Bu sefer bülbüle kast etmek istedi. Ama bülbül uçup gitmişti. Bahçıvan güle bakıp bakıp ağladı. Üçüncü gün bülbül yine gelecekti. Ona bir tuzak kurdu, bülbülü yakaladı. Ne çare bülbül tuzağa düşesiye kadar gülün bütün yapraklarını yok etmişti, sevgiliye kıymıştı. Üstelik de girdiği kafesten bahçıvana şöyle diyordu:
- A insafsız adam! Sana ne yaptım ki beni kafese kapattın? Eğer sesimi beğenmediğin için beni hapsettiysen ben zaten senin bağının bülbülü değil miyim? Eğer başka bir suç işlediysem bunu bilmek elbette benim hakkımdır, söyle, neden bu kafesi bana reva gördün?
Bahçıvan olup biteni anlattı, gülünü kopardığı için kendisini cezalandırdığını söyledi. Bu sefer bülbül sesini daha da yükseltti:
- Yani şimdi sen, yalnızca bir iki gün içinde solacak bir gülü telef ettim diye mi bunu bana reva gördün? Bunun için mi beni kafese kapattın? Bu seninki adalet midir?
Bağcı merhamete geldi, bülbülü bıraktı. Özgürlüğüne kavuşan bülbül bahçıvana şöyle dedi:
- Ey iyi kalpli aşık, mademki sen bana hürriyetimi verdin, ben de sana hazine vereyim. Bahçenin falanca yerini kaz.
Bahçıvan orada bir küp altın buldu. Sevindi, yeni gül bahçeleri yapmaya ahd etti. Bu arada bülbülü affetti, her seher şakıyışlarını lezzetle dinlemeye başladı. Ve bir sabah merakını yenemeyip ona sordu:
- Bahçemdeki hazineyi toprak altındayken biliyorsun da gül dalının yanına kurduğum kapanı gözünün önündeyken nasıl bilmedin?
- Senin kapanın kaza ve kaderin gereğiydi, diye başladı söze bülbül. Kadere karşı hikmet gözü kapanır. Kişi ne kadar açıkgöz olursa olsun kazaya karşı kördür.

Herkes bu öyküden farklı bir anlam çıkarabilir. Benim payıma düşen şu oldu: Sevmek insana yaratıcının bir hediyesidir. Dünyada gönderilme gayemiz ‘iyilik üzere yaşamak’ ise, sevmek bu yaşama biçiminin insanoğluna hediyesidir. Sevmek konusunda sorun yaşıyorsak, öncelikli olarak özümüzdeki iyi ve kalbî yaşama duygularımızı kontrol etmemiz gerekir.
Kişisel hırslarımız, ihtiraslarımız, dünya malına karşı olan doymak bilmek iştahımız sevgiyle aramızda Çin Seddi gibi duruyor. Hepimiz bir düşünelim, ev araba almak ya da tatile gitmek veya kişisel ihtiyaçlarımızı temin etmek için gösterdiğimiz çabanın ne kadarını iyilik yapmak için kullanıyoruz?
uzgunask.jpg


Eğer vermezsek alamayız, kalbinden vermeyen kalbine bir şey alamaz
Sevdiğim bir düşünürün bir sözü var: “Gönlünüzü verirseniz daha güzel bir gönül kazanırsınız.” Sevmenin şifresi bence bu. Önce gönüller kazanacağız, gönüller fethedeceğiz. Ağlayan çocukların gözyaşlarını silmeden, üşüyenleri ısıtmadan, açları doyurmadan nasıl kendi açlığımızı doyurabiliriz, nasıl kendi yüreğimizi ısıtabiliriz, nasıl kendi gözyaşlarımızı silebiliriz?
Sevmenin bir döngü olduğuna inanıyorum. Her mutluluk, her gülümseme her teşekkür bir ‘sevgi’ olarak bize geri döner. Sevmek bir koyup bin kazanılan piyango gibidir. Bir kere mutluluk verdiniz mi binlerce kere mutluluk alırsınız sevdiklerinizden. Bir kere yardım ettiniz mi binlerce kere yardım görürsünüz sevdiklerinizden.
Sevmeyi becerebilmemizin yolu kalbimizle yaşamayı öğrenmekten geçiyor. Kalbin naifliği, kalbin misafirperverliği, kalbin hamiyetperverliği bize nasıl sevmemiz gerektiği konusunda her zaman rehber olmaya hazır. Yeter ki biz ona yeteri kadar şans verelim.

Gönülden yaşarsak başka gönüllerde saklı hazineleri biliriz, keşfederiz, onlarla sevgi dolu yaşarız. Yoksa önümüzdeki ‘yaşam meşgalelerinden oluşmuş kafesler’in birinden birine kısılmakla bir ömür tüketiriz sevgili dostlar.

Alıntı.

Seçim bizim. Ben kalbin yolunu seçelim derim. İyi forumlar :)[/TD]
[/TR]
[/TABLE]
 
Çok güzel bir hikaye .. Ama çocukluğumuzdan itibaren sevmek ve sahip olmayı nedense karıştırıyoruz.. Aklımızla seviyoruz ve kaybediyoruz . :boat:En güzel örnek şimdi paylaşacağım öykü .. Değişebilirsek ne mutlu bize ..



(Küçük sarmaşık gözlerini açtığında ilk onu gördü. Ayçiçeğini. Mağrur, başı semalara değen, güzeller güzeli bir ayçiçeği. İlk görüşte âşık oldu ona. Yan yana büyüdüler günlerce. Sarmaşık aşkından her gün daha fazla dolandı ayçiçeğinin beline. Ayçiçeği ise gözlerini güneşten hiç ayırmadı. Sabah güneş doğarken kaldırırdı başını taa batıncaya kadarda bakmazdı zavallı sarmaşığın yüzüne. Akşamları severdi sarmaşık. Güneşin batıp da baş başa kaldıkları o muazzam ama kısa saatleri. Ne yazık ki yine güneş doğar yine tüm zarafetiyle kaldırırdı başını güneşe doğru. Sarmaşık daha sıkı sarıldıkça ayçiçeği daha bir kaldırırdı başını sanki sarmaşığa inat. Günler böyle geçti gitti. Sarmaşık dolandıkça dolandı, ayçiçeği güneşten gözünü hiç ayırmadı. Sarmaşık kıskançlığından olacak dolandıkça sıktıkça acı bir zevk aldı yaptığından. Bir sabah yine gözlerini güneşten sonra açtı sarmaşık. Bir tuhaflık vardı. Ayçiçeğinin o muhteşem yaprakları onu güneşten korumuyor, güneşin kavurucu sıcağı ta içine işliyordu. Ayçiçeği nazik bedeniyle kollarının arasında yatıyordu… Sarmaşık onun kalbini kazanayım derken bedenini çok sıktığını ve bu yüzden ayçiçeğinin öldüğünü anlamıştı.)

Alıntıdır
 
  • Beğendim
Tepkiler: AJA
Geri
Üst