"Gizlimabet Parapsikoloji Platformu"

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Anima ve Animus

MarlaSinger

Kayıtlı Üye
Hayatta oynamak zorunda olduğumuz dişi ya da erkil rol kişiliğimizin –persona’nın bir parçasını oluşturur. Pek çok insan için bu rol fiziksel cinsiyetleriyle belirlenmektedir. Fakat Jung da Freud, Adler ve diğerleri gibi, biseksüel bir doğaya sahip olduğumuzu hissetmiştir. Yaşamımıza bir fetus olarak başladığımızda, farklılaşmamış cinsel organlara sahiptik; bunlar ancak zamanla ve çeşitli hormonların etkisiyle dişi ya da erkek halini almıştır. Aynı şekilde bir bebek olarak sosyal yaşamımıza başladığımızda, sosyal açıdan ne erkek ne de dişiydik. Fakat neredeyse eşzamanlı olarak -pembe ve mavi kurdelalar gibi şeylerle – bizi yavaş yavaş erkeğe ya da kadına dönüştüren toplumun etkisine girmişizdir.​

Tüm toplumlarda erkek ve kadın rollerinden beklentiler farklıdır; bu genellikle üremedeki farklı rollerimizi temel alır, fakat çoğu zaman tamamen geleneksel bir çok detayı da içerir. Günümüz toplumunda, hala bu geleneksel beklentilerin izlerini taşırız. Kadınların hala daha şefkatli ve daha az agresif olmaları, erkeklerin ise hala güçlü ve duygusal açıdan dayanıklı olmaları beklenir. Jung’a göre bu beklentiler bizim potansiyelimizin ancak yarısınıgeliştirebildiğimizi gösterir.​

Anima, erkeklerin kollektif bilinçaltındaki dişi yanı, animus ise kadınların kollektif bilinçaltındaki erkil yanı temsil etmektedir. İkisi birlikte “syzygy” olarak adlandırılır. Anima anlık ve sezgisel davranan genç bir kız, ya da bir cadı veya toprak ana olarak kişileştirilebilir. Genellikle derin duygusallık ve hayatın gücüyle bağdaştırılır. Animus yaşlı, bilge bir adam, bir sihirbaz, ya da çoğu zaman birden çok erkek olarak kişileştirilebilir ve bu figür genelde mantıklı, gerçekçi ve hatta tartışmacıdır.
Anima ya da animus genel anlamda kollektif bilinçaltıyla iletişim kurmamızı sağlayan arketiptir. Aynı zamanda aşk yaşamımızın büyük bir bölümünden de sorumludur. Biz, bir antik Yunan efsanesinde söylenildiği gibi, karşı cinste diğer yarımızı, Tanrıların bizden aldığı diğer yarıyı, ararız. İlk görüşte aşık olduğumuzda bu, zihnimizdeki anima ya da animus arketipine oldukça uyan biriyle karşılaştık demektir.​

Alıntı​
 
''Yunan efsanesinde söylenildiği gibi, karşı cinste diğer yarımızı, Tanrıların bizden aldığı diğer yarıyı, ararız. İlk görüşte aşık olduğumuzda bu, zihnimizdeki anima ya da animus arketipine oldukça uyan biriyle karşılaştık demektir.''
Oldukça ilginç bir tespit. Yunan efsanelerinin bir çoğu şifre gibi, bir çok filozof ordan beslenmiş ve ilham almış sanırım
 
Eski kaynaklara göre dişil ve eril güçler evrende birbirini bulmak ve birleştiklerinde Evren'in sırrına ulaşmak için iki ayrı kutup olarak yaratılmıştır. Bunun yanında aslında ikisi ayrı şeyler değildir. Bu durumu bir elmanın iki yarısı gibi düşünebilirsiniz. İkisi de birbirinin yanında olmadıkça kendini asla tam hissedemez.
İşte ilişkilerimizde bahsedilen ''Sanki o benim ruh ikizim.'' veya ''Sanki o benim diğer yarım.'' dediğimiz şey tamamen bu konuyla ilgilidir. Aslında olması gereken şeye yukarıdan bakarsak bu kutuplaşma ile ne anlatılmaya çalışıldığını görebiliriz.
 
Geri
Üst