logii
Kayıtlı Üye
An'daki Farkındalık ve Arınma
Kendimizin var olduğumuzu deneyimlediğimiz tek zaman “an”dır. Şimdi ve burada kalabilmek bilincimizin açık olduğu ve tüm duyularımızla yaşadığımız an’ı hissettiğimiz zaman dilimidir. Anın dışında kalan zaman dilimleri zihnin faaliyetleridir, eylem içeremez sadece düşünce enerjisinde kalır.
Kendimizin var olduğumuzu deneyimlediğimiz tek zaman “an”dır. Şimdi ve burada kalabilmek bilincimizin açık olduğu ve tüm duyularımızla yaşadığımız an’ı hissettiğimiz zaman dilimidir. Anın dışında kalan zaman dilimleri zihnin faaliyetleridir, eylem içeremez sadece düşünce enerjisinde kalır.

Bir başka biçimde ifade edecek olursak zihnimizde neyi düşünüyorsak, neye odaklanıyorsak aslında o isteğimizi sadece düşünerek bilinçaltımıza kayıt etmiş oluyoruz. Bilinçaltımız her şeyi içeriksiz kaydeder. Kaydettiklerimiz kimi zaman geçmiş zaman dilimlerindeki geçirdiğimiz deneyimlerimizden ya da başkalarının yaşadıklarından duyduklarımızdan çıkardığımız sonuçların genelleme yaparak tekrar olacağı endişesi ve korkusuyla ortaya çıkardıklarımızdır. Biz onları her hatırlayışımızda onların bilinçaltımızdaki gücünü artırırız hem de geleceğe projeksiyon yaparak yeniden tekrar tekrar benzer bir deneyimin oluşmasına imkan yaratmış oluruz. Farkındalıksızlık içinde bilinçaltımız bu tür kayıtları her an yapmaktadır.
Arınmak için bilinçaltı kayıtlarımızla buluşmamız ve onlarla yüzleşmemiz gerekir. Anın farkındalığı içinde olduğumuzda yani zihnimizi takip edebildiğimizde hangi enerji vibrasyonu yaydığımızın da farkında oluruz. Farkındalık anda olana müdahaleyi sağlar ve böylece değişimi ve dönüşümü gerçekleştirebiliriz.
Andaki farkındalık için nötr algıya ve yaşamımızın sorumluluğunu almaya ihtiyacımız vardır.
Evrende her şeyin nötr olduğunu iyi ve kötünün, doğru ve yanlışın olmadığı gerçeğini hatırlayacak olursak herkesin yaşadığı deneyimler de kendi gerçeklerinin dışarıya yansımasından başka bir şey değildir. Birinin başına gelen bizim de başımıza gelecek diye bir şey yoktur. Çünkü herkesin yaşam planı, gerçeği ayrıdır ve herkes bunu kendi yaratır. Kendimiz için belirlediğimiz doğru ve yanlışlar bile zaman içinde süreçlere bağlı olarak anlam kaybeder veya değişikliğe uğrar. Örneğin çocuklukta sahip olduğumuz doğru ve yanlış kavramları gençlik ve olgunluk çağlarında değişime uğrar. Eğer içinde yaşadığımız toplumun veya bağlı bulunduğumuz çevrenin etkisinde kalırsak kendi doğru ve yanlışlarımızı belirlerken bile aklımız karışır ve kararsızlığa düşeriz.
Oysaki burada eğer evrende hiç bir şeyin tesadüf olmadığı gerçeği ile değerlendirebilirsek sebebe değil de sonuca odaklanmış oluruz. Böylece oluşan deneyimin sorumlusunun da kendimiz olduğunu açıkça farkedebiliriz. Bu sayede kendi durumumuzun, zihinsel faaliyetlerimizin ve hatta tüm yaşamımızın sorumlusu olduğumuzu kabul etmiş oluruz. Kabulleniş haline geçiş bir anlamda teslimiyettir. Olana direniş yerine olanın içinde olanın kendimizle ilişkisini farkedip, sonuca ve çözüme odaklandığımız için “aktif” bir teslimiyet içine girmiş oluruz.
Bu sayede kendimizi daha iyi tanıma fırsatını da elde etmiş oluruz. Kendimizle buluşup kendimizi anlamaya başladığımızda, aslında kendimizin diğer insanlardan farklı olmadığını da görürüz.

Yaşamımızı bu şekilde sürdürmeye devam ettiğimizde zaman içinde kendimizi daha hafif, daha özgür, daha mutlu hissetmeye başlarız. Çünkü içsel arınmamızı gerçekleştirdikçe sevgi bilincini çoğaltırız ki bu sayede etrafımıza yaydığımız yüksek enerji vibrasyonları sayesinde evreninde sevgi bilincinin artmasında rol oynarız. Yani hem kendimizin hem de evrenin yükselişine ve arınmasına katkıda bulunuruz…
Rüya Yüksel