"Gizlimabet Parapsikoloji Platformu"

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Acılardan Kurtulmanın Yolu

p4inkiLLer

Kayıtlı Üye
İnternette bulduğum bir yazı dizisi ve yüksek farkındalıkla yazılmış güzel yazılar. Okunmasını ve en önemlisi uygulanmasını, birinci elden deneyimlenmesini tavsiye ederilm. Yazarın adını en alta ekledim. Tüm yazıların başında şöyle bir uyarı var:

Aşağıdaki yazıyı okurken şu gerçeği sakın unutmayın:
Hiçbir kelime, hiçbir cümle ve hiçbir söz gerçeği anlatamaz.
Çünkü onların böyle bir yeteneği yoktur. Onlar, sâdece bahsettikleri şeyi işaret ederler.
Kelimelerin, cümlelerin ve sözlerin işaret ettikleri şeyleri anlamak yalnızca o şeylere tam farkındalık ile tanık olmak ve yaşamakla mümkündür.
Bu yüzden burada yazılan hiçbir şey KESİNLİKLE gerçeğin kendisi değildir ve KESİNLİKLE gerçeği anlatamaz. Onlar, gerçeği sâdece işaret eder. Bu nedenle söylenen, yazılan, çizilen hiçbir şeye ve bu yazıda yazılanlara "KESİNLİKLE" inanmayın. Çünkü "İNANÇ, ZİHNİNİZDE OLUŞAN GÖRÜNTÜLERİN GERÇEK OLDUĞU ZANNINA YOL AÇAR. BÖYLECE SİZİ KÖRLEŞTİRİR. GERÇEĞİN DEĞİL, YANLIŞIN PEŞİNDEN GİTMENİZE SEBEP OLUR."


ACILARDAN KURTULMANIN MUCİZEVİ YOLU

Tüm acılardan, problemlerden kurtuluşun mucizevi bir yolu var mı?
Evet, var.
Bunu söylerken bir teoriden ya da hayalden bahsetmiyoruz.
Size bahsedeceğimiz yol tamamen gerçek, tamamen basit ve her an uygulayabileceğiniz bir şey. O da şu:
"KENDİNİZ OLARAK BİLDİĞİNİZ HER ŞEYİ VE KENDİ DIŞINIZDAKİ HER ŞEYİ TÜMÜYLE ÖZGÜR BIRAKIN."
Bütün yapmanız gereken işte bu.
Yâni kendiniz ve kendiniz dışındaki her şeyi tümüyle başıboş bırakın. Bırakın ne olursa olsun. Tam olarak bunu yaptığınızda yaşamınızdaki bir çok problemin ve acının birdenbire ortadan kalktığını, diğerlerinin ise yaşamın akışı içinde akıl almaz bir hızla kendiliğinden çözüldüğünü görürsünüz. Tam özgürlüğün, tam mutluluğun, gerçek aşkın ve gerçek güzelliğin kendiniz olduğuna zamanla şâhit olursunuz. Fark edersiniz ki her şey aşktır. İşte bu, mucizedir. Çünkü aşkın kendisi mucizedir. Ne demek istediğimizi bu sözlerle anlayamazsınız. Söyleneni uygulayın. Ancak o zaman ne demek istediğimizi anlayacaksınız.
Yaşayacağınız öyle bir mucize ki, insanların madde dünyası ile ilgili anlattığı ve gösterdiği tüm mucizelerin önemsiz ve alelade olduğunu fark edersiniz.
Öyle bir mucize ki, sonsuz doyum ve mutluluk içinde güzelliğin sonu gelmez renkliliğini yaşar durursunuz. Ve bu halin sizin tek ve en doğal hâliniz olduğunu açıkça görürsünüz. Bu hal dışındaki yaşamın, aslında acı dolu bir ölüm olduğunu fark edecek ve bundan hiç şüphe etmeyeceksiniz.

DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEK

Dünyayı değiştirebiliriz.
Tüm acıları ortadan kaldırıp barış ve güzelliğin hâkimiyetinde bir dünya yaratabiliriz.
Bütün evreni değiştirebiliriz.
Evrendeki tüm dengeleri değiştirebiliriz.
Elbetteki soracaksınız: "Hadi canım. Nasıl oluyor da bunu söylüyorsun? Bizim öyle bir gücümüz mü var?"
Evet, var.
"Peki büyüklerimiz, atalarımız böyle bir şeyi neden bize hiç anlatmadı?" diye sorabilirsiniz.
Çünkü onlar da bunu bilmiyor. Onlar da bunun farkında değil. Dünyanın geçmişinde bunu söyleyen sayılı insanlar oldu. İnsanoğlu onların söylediklerini ya hiç umursamadı ya da onun için anlayamadığı öylesine bir sözdü, unuttu.
Dünyayı ve tüm evrenleri değiştirebileceğimizi neredeyse hiçkimse bilmiyor, hiçkimse farkında değil.

Anne, baba, eğitmenler, din adamları, filozoflar, bilimle uğraşanlar. Onlar bizi bize bir beden olarak tanıttı. Biz de hiç sorgulamadan körü körüne öyle kabul ettik. Uygarlıklar değişmiş, uygarlıklar yok olmuş, ama bu kör inanç terk edilmemiş. Onu bilinçaltımızda taşıyıp durmuşuz.
İşte tüm problem bu kör inanıştan kaynaklanıyor. Çünkü biz, beden değiliz. Biz sâdece içinde yaşadığımız evrenin değil, tüm evrenlerin tek yaratıcısı ve tek sâhibiyiz. Yâni TANRI BİZİZ.

Yaşadığımız dünya ve evrenden memnun değiliz. Dünya ile evren ise bizim kişiliklerimizin tam bir yansıması. Yâni bu evrende yaşayan bütün varlıkların bilinçaltlarının yansıması. Bu yüzden dünyayı değiştirmek istiyorsak yapacağımız tek şey var: O da kendimizi değiştirmek. Bunu görmek zorundayız. Ve bunu ancak tam farkındalık ile görebiliriz. Tam farkındalık ise, herşeyden ve herkesten tamamen özgür kalmaktır.
Tam farkındalık, en doğru ve en doğal hâlimizdir.
Tam farkındalık ile kendimizi, herhangi bir yanılgı olmadan gerçek hâliyle görürüz. Onunla sonsuz güçlere ve güzelliklere sâhip olduğumuzu fark ederiz. Dünyayı nasıl çirkinleştirdiğimizi anlarız. Bilinçaltımızdaki olumsuzluk ve problem yaratan bölümlerin dünyayı çirkinleştirdiğini görür ve hiçbir çaba harcamadan da zamanla onlardan tamamen kurtuluruz. Kendimizin, yaşadıklarımızın ve yaşadıklarımızın bize görünüşünün ve etkisinin hızla değiştiğine tanık oluruz. Bunları ne kadar çok insana anlatabilir ve tam farkındalığı yaşamlarına sokmalarına önayak olursak, o insanlar, yaşadıklarının onlara görünüşü ve etkisi hızla değişecektir.
Ne kadar çok insan öz doğası ile tanışır ise, dünya o denli hızlı değişecektir. Ve mutlaka olumlu yönde, herkesin ve herşeyin iyiliğine değişecektir. Sistemler, anlayışlar, dinler, alışkanlıklar, gelenekler, kurallar, ahlâk sistemleri, zevkler, bilimsel anlayış, bitkiler, hayvanlar, insanların bedenleri ve yüz ifadeleri. Ve sayılabilen ve sayılamayan ne varsa; bilinen ve bilinmeyen ne varsa. Hepsi değişir. Herşey değişir.
Bu söylediklerimiz olasılık değil. Hepsi gerçek. Gerçek olduklarını bizzat yaşayarak, bizzat tanık olarak görebilirsiniz. Buradaki sözlerle değil.

Şimdiye kadar bunları size söyleyen oldu mu?
Kendinizi, dolayısıyla dünyayı ve evreni hiçbir çaba göstermeden değiştirebileceğinizi daha önce kimse size söyledi mi?

Bu açık bir dâvet. Kendinizi ve yaşadığınız evreni keşfetmeye davet. Kaybedeceğiniz hiçbir şey yok. Kazanacaklarınız ise sonsuz.


YAŞAMIN ANLAMI

Yaşamın bir anlamı var mı?
Herkes bu konuda birşeyler söyleyebilir.
Kimileri birbirinden farklı şeyler söyleyecektir.
Kimileri de aynı şeyleri söyleyecektir.
Yaşamın anlamı konusunda aynı şeyleri söyleyenler gerçekten aynı şeylerden mi bahsediyor?
Tümüyle tarafsız kalarak bakarsak, her insanın iç dünyasının diğer insanlara göre sonsuz farklılık ve çeşitlilik gösterdiğini fark ederiz. Bu da herkesin aynı kelime ve cümlelere farklı anlamlar yüklemesine yol açar. Bu yüzden insanlar, yaşam kelimesine de birbirlerinden farklı anlamlar yükler. Yaşamın hiçbir anlamı olmadığını söyleyenler de sâdece bir oyun olduğunu söyleyenler de çıkacaktır. Peki gerçek nedir?
Herhangi bir konuda gerçeği görmenin sâdece tek bir yolu bulunuyor. O da şu: Kendimiz dâhil tüm varoluştan tamamen özgür kalmak. Yaşamın anlamı konusuna da öyle bakalım:
Doğum anımız ile ölüm anımız arasında olan biten her şeyin tümüne birden "benim yaşamım" diyoruz. Doğar, birşeyler yaşar ve ölürüz. Bitkiler ve hayvanlar da böyledir. Taş, toprak, tepeler, dağlar, ovalar da böyledir. Başı olan her şeyin mutlaka sonu var. Yaratılmış her şeyin doğasıdır bu: Doğum ve ölüm, başlangıç ve son.
Kendi yaşamınıza ve diğer insanların yaşamına bir veya birçok anlam yükleyebilirsiniz. Sizin sözlerinizi duyan veya okuyan insanlar, bunlara inanabilir. Buna rağmen üzerinde yaşadığımız şu dünya da son bulacak. O da ölecek. Onun da sonu var. Bunu görebiliyor muyuz? O halde yaşama yüklenen onca anlamın ne önemi var?
Elbette ki hiç.

İnsanoğlunun yaşamı tatsız, renksiz ve tahammül edilmezdir. Yaşama bir anlam yüklemek, kişinin yaşamına aşktan ve sevgiden uzak zorlama bir tat ve renk verir. Kişiye de kırılgan da olsa bir tahammül gücü. Artık onun bol acılı ve sıkıntılı yaşamını sürdürmesi için bir miktar bahanesi var.

Yaşamın bir anlamı yok.
Yaşam bir oyundur. Bu, insanların oyun diye kabul ettiği şeyden çok farklı. Bu oyunda birden çok rolümüz olabilir. Ve ayrıntılarını istediğimiz gibi belirleyemiyoruz.

Evrende yer ve zamandan bağımsız işleyen bir güç, yaşamımızın bütün ayrıntılarını belirler.
O güçle tam uyumlu iseniz yaşam oyununuz sonsuz lezzetler, güzellikler ve mutluluk ile doludur.
O güçle uyumsuz iseniz yaşam oyununuz tatsızlıklar, sıkıntılar ve acılarla doludur.
İşin ilginç tarafı sizin özünüz, sözünü ettiğimiz o görünmez gücün ta kendisi.

Yazar: Mustafa Çetin
 
''Anne, baba, eğitmenler, din adamları, filozoflar, bilimle uğraşanlar. Onlar bizi bize bir beden olarak tanıttı. Biz de hiç sorgulamadan körü körüne öyle kabul ettik. Uygarlıklar değişmiş, uygarlıklar yok olmuş, ama bu kör inanç terk edilmemiş. Onu bilinçaltımızda taşıyıp durmuşuz.
İşte tüm problem bu kör inanıştan kaynaklanıyor. Çünkü biz, beden değiliz. Biz sâdece içinde yaşadığımız evrenin değil, tüm evrenlerin tek yaratıcısı ve tek sâhibiyiz. Yâni TANRI BİZİZ.''

Konu baştan sona öğreti dolu. Yukarda tırnak içine aldığım ise, bana göre nokta atış. Harika bir paylaşım, emeğinize sağlık, teşekkürler.
 
Geri
Üst