zikirden uzak olanların mahşerde kör olacagı bahsi

murat42

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Ara 2017
Mesajlar
3
Tepkime puanı
2
Resûlü Ekrem Efendimiz buyuruyor ki:

قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مُوتُوا قَبْلَ اَنْ تَمُوتُوا

“Ölmeden evvel ölünüz”[1]

“Ölünce göreceğiniz yerleri bu dünyada iken görünüz,“ demektir. Hadîs-i yani bu Allah'u Teâlâ'nın sevdikleri Tarikat Pirleri, Mürşidi Kamilleri bu hayata kavuşurlar. Yine Kur'ân-ı Kerim'de:

(Sûre-i Yunus, Ayet 64)

قَالَ اللّٰهُ تَعَالٰى: لَهُمُ الْبُشْرٰى فِى الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ﴿٦٤﴾

“Onlara sağlıklarında müjdeler gelir. Ölmeden evvel yeni hayata kavuşurlar.”

İşte bunlar Şeyhden ders alırlar. Mürid olurlar, kalplerinde tıflı manevi olur, sonra büyür, murad olurlar.

(N) Tıflı manevi demek şudur:

Bir mürid; Herhangi bir hakiki şeyhten ders, alırsa dersi alan müridin kalbine bir tıflı manevi düşer. Tıfıl demek kundakdaki çoçuğa denir. Yani manevi çocuk demektir. Yapılan ibadet, çekilen ders o çocuğa mama verip, gıdasını temin edip, kendisini devamlı temizleyip çocuğu yetiştirmek gibidir.

Çocuk birkaç yaşına gelirse lisanı, konuşmayı gücünün yeteceği işleri yapmayı öğrenir, çocuğa söyler. Çocuk büyüdükçe yapacağı işler değişir, hemde mama yemez. Sonra yetişir, okulda okuya okuya veya bir sanatta çırak olarak çalışa çalışa büyür. Okuldaysa en son memur olacağı diplomayı alır. Sanattaysa ustası kendisine o sanatta çalışabilir, onu yapabileceğine dair eline belge verir.

O zaman o evlenir, yuva kurar, kendinin sanatı veya memuriyeti nereye tayin edilmişse, nerde daha iyi iş yapabilecekse oraya tayin olunur. Babasından ayrılır. İzahatı yine babasından alır. Aynı onun gibidir, mürid; tıflı maneviden sonra dersine devamlı çalışması, ara vermemesi kendinin maneviyatının büyümesine, gelişmesine sebebdir. Dersine çalışmayıp ihmal etmeside, çocuğun hastalanması gibidir. Yalnız maneviyat hiç bir zaman için ölmez.

Tarikata girip çalışıp büyük bir derece aldıktan sonra sapıtıp zındık olanlar olur. Bunların alametinin bazıları şunlardır: Allah'u Teâlâ'yı, Resûlullah'ı ehl-i sünnet itikadını, Pirini, Şeyhini ve tarikatını inkar eder.

Çocuğun sanatı elde etmesi, evlenmesi o sanata en fazla ihtiyac olan memlekete göçmesi, orda dükkan açıp çalışmasına müridin “irşad” olması denir. Bir babanın birkaç evladı olup yetiştirip onlara dükkan açıp onları çalıştırdığı gibi bir şeyhin binlerce müridi “irşad” olur, çalıştırabilir.Şeyh Abdulkadir Geylani Efendimiz Hazretleri buyuruyor: Evvel mürid olurlar, sonra murad olurlar.

Mürid olurlar dediği: Tıflı manevi ve yetişmesi, murad olurlar dediği; en sonunda ayrı bir iş sahibi olur dediğimiz.

Mürid çalıştı çalıştı en son muradına erdi ise, o mürid şeyhinin yanına geç gelir, az oturur, tez kalkar. Müridken tıflı manevi iken, ne kadar çok gelirse, ne kadar çok oturursa, ne kadar fazla kalırsa, o kadar faydalı olur.

Sonunda şeyhinin yanında az oturur, tez kalkar. Mürid'de tıflı manevi varken kendinde meşrep zuhur etmez. O mürid şeyhinin meşrebindendir. Çocuk anne ve babasının sözünü söyleyip o ahlakta ve gidişatta olur. Çocuk evlenir, evden ayrılırsa kendi sanatı ne ise onu yapması lâzımdır. Mürid'de irşad olursa, Allah'u Teâlanın yaratılışta kendisine verdiği meşrep zuhur eder. Belki şeyhi ile sözü, birbirine ters gelebilir. Onun için haliyle geç gelir, az oturur, tez kalkar. Bu meşreplerin Ashapda ayrılıklarını uzun boylu benim yazdığım “ Zuhurati Bilâl Nadir-i” kitabında açıkladık. Burda tekrar açıklaması çok uzun sürer.

Bunların murad oldukları zaman Cenab-ı Hakk Teâlâ bunlara ölmez bir hayat verir. Maneviyatlarında esrar-ı ilahiyeye kavuşurlar. Esrar-ı ilahi kendilerinde zuhur eder. Hadîs-i Kudsi’de Allah'u Teâlâ buyurmuştur ki:

اَنَ سِرُّ الْاِنْسَانِ وَسِرّ۪ى سِرَّهُ

“Ben insanın sırrıyım, sırrım onun sırrındadır.”

(N) O kimse de meşrep zuhur ederse o da Allah'u Teâlâ'nın sırrındandır.

Misal: Hazret-i Ömer'le, Hazret-i Halid arasındaki görüş ayrılıkları, Hazreti Veysel Garani ile Hazret-i Ömer arasındada görüş ayrılıkları vardır. Mesela Veysel Garani Hazretleri;

- Ya Ömer! Sen kimseyi bilir misin? Hazret-i Ömer:

- Evet ya Üveys bilirim. Veysel Garani Hazretleri:

- Sen Allah'ı bil yeter. Hazret-i Ömer:

- Nasıl olur? Ben halifeyim. Ben herkesi bilmeye, herkeste beni bilmeye mecburdur. Veysel Garani Hazretleri:

- Bırak halifeliği kim yaparsa yapsın.[2]

İşte yine meşreb ayrılığı.

Rabiat'ül-Adeviyye Hazretleri ile Hasan Basri Hazretleri arasında olan görüş ayrılığı da meşrep ayrılığındandır.

Ebû Zerr'il Gaffari Hazretleri ile Hazreti Ömer arasındaki görüş ayrılıkları: Bunların hepsi Hazretleri, hepsi büyük, hepsinin sözleri ve gidişatları Allah'tandır. Hepsi Kur'ân'a, sünnete uygundur. Yalnız Cenab-ı Hakk Teâlâ Hazretlerinin vermiş olduğu meşreb diğerine ters geliyor. Musa (Aleyhis-selâm) ile Hızır (Aleyhis-selâm)'ın Sûre-i Kehf'te ki görüş ayrılığıdır, meşreb ayrılığı değildir. İlm-i Ledünü bilen ile bilmeyenin görüş ayrılığıdır. O da ayrı bir mevzudur.

İşte bunlar bu sultanlar diridirler, hiç ölmezler. Hocaların iyileri bunları hep kabul eder. Ölü kalpli olan ve zikrullah etmeyen kötü hocalara Allah'u Teâlâ aşağıdaki ayette ne yapacağını söylüyor.

(Sûre-i Taha, Ayet 124)

قَالَ اللّٰهُ تَعَالٰى: وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْر۪ى فَاِنَّ لَهُ مَع۪يشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ

يَوْمَ الْقِيَامَةِ اَعْمٰى ﴿١٢٤﴾

“Her kim benim zikrimden uzak olur, kulak asmazsa (kulak vermezse), geniş durur ise onun dünyada yaşamasını sıkıntılı ederim. Kıyamet gününde onu kör olarak mahşere getiririm.”[3]

Yani bundan anlaşıldı ki zikrullahdan gafil olup, zikir meclislerine girmeyip, zikrin ve, zikredenlerin aleyhinde söyleyenleri Cenab-ı Hakk kör eder. Dünya ve ahirette basireti yani kalp gözü kör olur, hakkı göremez, batılı hak görür, hakkı batıl görür (Hakkı batıl, batılı hak görür demek: Haklıyı haksız, haksızı haklı, iyiyi kötü, kötüyü iyi görür demektir) ve iddia eder ki kendisi daha iyi görüyormuş. Zikirden mahrum olduğundan haberi yok, bu kimse der ki:

(Sûre-i Taha, Ayet 125)

قَالَ اللّٰهُ تَعَالٰى: قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَن۪ى اَعْمٰى وَقَدْ كُنْتُ بَص۪يرًا ﴿١٢٥﴾

“Ya Rabbi! Beni niçin kör olarak mahşere getirdin. Ben gözlü idim” der. Allah'u Teâlâ:

(Sûre-i Taha, Ayet 126)

قَالَ كَذٰلِكَ اَتَتْكَ اٰيَاتُنَا فَنَس۪يتَهَا وَكَذٰلِكَ الْيَوْمَ تُنْسٰى ﴿١٢٦﴾

“Sen dünyada benim zikrime göz yumdun, aldırmadın, ben de seni böyle yaptım, kör ettim. Sana ayetlerim geldi, onları gördün, görmemezlikten geldin, unuttun. Sen de böylece unutuldun, bu gün gözlerin kör kaldı.”

Sana ayetlerim geldi, (ayetler demek alâmetler demektir). Peygamberlerden zuhur eden mucizat, evliyalardan zuhur eden keramet, hep Allah'u Teâlâ'dandır. Kuldan ne olur, ne olabilir. Onların hepsi Allah'u Teâlâ'nın alâmetidir ki: Enbiyasından, Evliyasından zuhur eder. Fakat hepsi onun nişanıdır, varlığına yaptığına işarettir, yapan odur, lâyığına göre yapar. “Enbiyaları görmediniz ise evliyaları gördünüz. Onlar kıyamete kadar vardır. Bunlardan neler gördün, dertliler deva buldu, hastalar şifa buldu. Sen bunları gördün niçin Allah'u Teâlâ'yı zikir etmedin? Bu haller Allah'u Teâlâ'yı zikir edenlerde vardı. Niçin başkalarında yok da bunlarda var idi. Bunlar Allah'u Teâlâ'nın ayetleri değil mi idi? Sen bunları görüyordun da aksine bunlara düşman oluyordun. Gözlerin kör idi ki bu kadar alametleri gördüğün halde yine düşman oldun. Beni zikreden dostlarıma ne kadar hakaretler yaptın. Kur'ân-ı Kerîm'de buna dair nice ayetler okundu, dinledin. Nice hadîs-i Nebileri dinledin, aldırış etmedin. Onun için kör olarak buraya mahşere geldin” denir. Allah'u Teâlâ ayetlerim sana geldi, görmemezlikten geldin, Peygamberler ayettir, Kur'an ayettir, evliyalar ayettir, bunlardan zuhur edenler ayettir. Allah'ın kuvveti ve kudretiyle oluyor, yoksa kulda ne var.

(N) Bir hadîs-i şerifte:

“Münafığın alameti üçtür”[4] diye devam ediyor. Onun için ayet demenin bir manası da alamet demektir.

Dertlilerin deva bulması, hastaların şifa bulması müşküllerin hallolması bu kulların sebebiyle olduğu zahiren sebeb kul, hakikatte Allah'u Teâlâ'dır. Hadîs-i Şeriflerde onlarla (onların hürmetine) yağmurlar yağar, onlarla yeryüzüne gelecek belâlar geri döner. Onlarla harpte zaferler kazanılır.

Hadîs-i Kudsi:

لَايَسْهُو اِذَا سَهَا النَّاسُ(حل عن حسن)

“Nas yanıldığı zaman onlar yanılmazlar.”[5]

Hepsini yapan Allah'u Teâlâ'dır. Fakat, yalnız bu kullarını sebeb eylemiştir. İşte bu ayetlere kıymet vermeyenler, ibret almayanlar, bu kulları sevmeyenler, gözleri kör olanlardır. “Bu ayetleri düşünmeyenler, sevmeyenler yarın mahşere gözleri kör (olarak) gelirler” diye buyurmuştur. Zikrullaha, zikir meclislerine, zikredenlere, sevgileri yoktur ve düşmandırlar.


[1] Müzekkî'n-Nüfus, s. 140, 412; Marifetnâme, s. 477.

[2] Müzekkî'n-Nüfus, s. 360.

[3] Marifetnâme, s. 666.

[4] El-Uhûdü'l-Kübra, (İmam-ı Şa'râni), s. 994; Berîka, Cild 3, s. 435; Sahih-i Müslim, Cild 1, Hadîs No: 107 (59), s.119; Ömer Nasuhi Bilmen «500 Hadîs-i Şerif Kitabı», Hadîs No: 10, s.11; İrşâd, Cild 1, s. 220.

[5] Müzekkî'n-Nüfus, s. 416; Râmûzu'l-Ehâdîs, Hadîs No: 6385.
 

Furking

Kayıtlı Üye
Katılım
22 Tem 2016
Mesajlar
445
Tepkime puanı
451
Konum
Adn Cennetleri
Bana kalırsa yazının amacı başlıktan gayrı, topluma "tarikat" sempatisi kazandırma çabası..
Her şey bir yana, ilk satırda, o ayetten şeyh mürid alakasını nasıl oluşturabildiniz hâlâ anlayabilmiş değilim. :)
Öyle bir algınız var ki, sanki Allah, sadece tarikattakilerin Allah'ı :)
Kimseye ilim yok, şeyhin eteğinde boyun bükene ilim var.. Şeyhler müridler Allah'ın seçilmiş kulları titanlar, geri kalan kullar öylesine gelmiş... :)
Allah hidayet versin.
Habis olaylarına girmiyorum bile.. Pardon hadis :)
 

cadıyım ki

Kayıtlı Üye
Katılım
28 Nis 2017
Mesajlar
70
Tepkime puanı
5
içeriği okumaya şuan için mecalim yok.
ama şu başlık nedir böyle yok şunu yaparsan cennet yok bunu yaparsan cehennem. bu belirlenimlerin yapılmasını kim nasıl kendinde hak görüyor anlamıyorum. hepimizin bir beyni var düşünüp ne yapıp yapmayacağımıza karar verebiliriz. aklımızı lütfen kiraya vermeyelim kullanalım :D
 

Denteus

Kayıtlı Üye
Katılım
16 Nis 2013
Mesajlar
85
Tepkime puanı
6
Üşenmedim okudum. Bu sitede yıllardır takılıyorum. Kimsenin görüşüne hakaret etmemem gerektiğini çok çok iyi biliyorum yani. Kurt adam olmak isteyen birisi vardı yıllar önce. Ondan tek farkı arada arapça harflerin olması gibi geldi.
 
Üst