Pagan Dini Bağlamında Britanya Druidizmi ve Türk Şamanizmi

Osiris

Kayıtlı Üye
Katılım
23 Kas 2008
Mesajlar
695
Tepkime puanı
127
Ekli dosyayı görüntüle 9045

Pagan Dini Bağlamında Britanya Druidizmi ve Türk Şamanizmi

Özet

Bu makale, Kelt Druidizmi ve Türk Şamanizmini Paganizm olgusu içinde bir arada sunmaktadır. Günümüzde bu her iki inanç sistemi de islam ve hristiyanlık gibi tektanrılı dinlerin etkisi altında olsa da, hala nefes almaktadır. Druidizm ve Türk Şamanizmi karşılaştırıldığında görülecektir ki, Keltik ve Türki halkların dünya hayatına ve ölümden sonraki yaşama dair algıları benzerdir.

Paganizm, ister insan, ister hayvan, toprak, bitki ya da kaya olsun; yaşayan her ruhun kutsallığına ve doğaya duyulan saygıya dayanan çok eski bir inanç sistemidir. The Oxford English Dictionary Pagan sözcüğünü iki şekilde açıklamaktadır:

1) Dünyadaki temel dinlerin hiçbirine ait olmayan dini inançları savunan kişi.

2) Eskiden hristiyanlarca, hristiyanlığa inanmayan bir kişiyi tanımlamak için kullanılırdı (The Oxford English Dictionary 2006: 1049). Paganizm, kutsal doğanın ritmiyle uyum içinde yaşamak olarak biçimlendirilmiştir ve bir litürjiye bağlı değildir. Bu inanç sistemine göre tüm varlıklar aynı zincirin halkalarıdır, bu nedenle tüm doğa kutsanmıştır. Paganizm, insanların doğaya üstünlüğünü reddeder. İbadet için kamusal bir bina göstermez. İbadethanesi ya da tapınağı ormanlar, tepeler, deniz kıyıları ya da mağaralardır. Bir anlamda, ibadethanesi tüm doğadır. Ayrıca Pagan ritüelleri sıklıkla mevsim dönümlerinde, ayın evrelerinde ve insan yaşantısındaki doğum, evlilik ve ölüm gibi belirli geçiş dönemlerinde düzenlenir. Özellikle ayın, insanların hayatlarına, tarıma ve avcılığa büyük bir bir etkisi olduğu düşünülür.

The Religion of The Ancient Celts adlı çalışmasında MacCulloch şöyle demektedir: “Dağlılar (İskoçyalılar), daha iyi bir hasat olacağı umuduyla tohumları ayın büyüdüğü evrede atarlar. Benzer okült sebeplerle Britanya’da, ayın büyüdüğü evrede hamile kalmanın bir erkek çocuk doğurmaya, küçülen evrede gerçekleşen hamileliklerin kız çocuk doğurmaya neden olacağına, sonraki evrelerde yapılan doğumların ise tehlikeli olduğuna inanılır. Koyun ve inekler yeni ay evresinde kesilmelidir, yoksa etleri azalır; fakat turbalar son dördün evresinde kesilmelidir aksi takdirde nemli kalır ve duman etkisi yayar. Bu fikirler bizi ayın sadece bir zaman ölçüsü olarak görüldüğü değil, gelişme ve çökme süreçlerine güçlü etkileri olduğuna inanıldığı zamanlara götürmektedir.” (MacCulloch, 1911: 177).

Bu inanç sistemi tüm dünyada özellikle de yerliler arasında gözlenebilir. Paganizm ayrıca cinsiyetlerin eşitliğine derinlemesine vurgu yapmaktadır. Paganlar tanrısal olanı hem maskülen hem de feminen ilahlar aracılığıyla çeşitli yollarla onurlandırıp saygı göstermişlerdir. Halkların panteonlarında bu açıkça görülebilir.

Tektanrılı dinler Paganizme karşı olumsuz ve tehdit edici bir yaklaşım içindedirler. Ancak denilebilir ki, Pagan inançları dünyada her zaman yaşatılmıştır. The Religion of The Ancient Celts adlı çalışmasında MacCulloch şöyle açıklıyor: “Zaman intikamını aldı. Paganizm göçüp gittiğinde halk ritüellerinin çoğu ve büyü kalmaya devam etti, cahil zihinler üstünde nesiller boyunca en az hristiyan rahipliği kadar gücü olan bilge kadınlar ya da cadılar tarafından uygulandı.” (1911: 318). Ayrıca Bonwick, Britanya’da Druidizmin yıllar boyu yaşadığına dair aydınlatmalar yapmaktadır. Bonwick, Irish Druids and Old Irish Religion adlı çalışmasında, 1703’te yazılan Western Islands’ın yazarı olan Martin’e yer verir: “1703’te Western Islands’ı yazan Martin, kendi zamanında Batı Adaları’ndaki her köklü ailenin, görevi geleceğe
dair bilgi vermek ve resmi ve dini tüm sorunlarda karar almak olan bir Druid rahibi bulundurduğunu anlatır.” (Bonwick, 2008: 21).

Tüm bu düşünceler kesinlikle doğru ve makuldür çünkü hem Britanyalı hem de Türkî halklar, kendilerinin Druidizme ya da Şamanizme mensup olduklarını söylesin veya söylemesin, hala kendilerine has Pagan kökenli ritüellerini sürdürmektedirler. Örneğin, tektanrılı dinlerin ciddi bir etkisi olsa da, Şamanizm özellikle Türk-Tatar halklarında çok iyi korunmuştur. müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri Şamanizm adlı çalışmasında Yörükân şöyle der: “Kırgızlar ‘Bismillah’ diyerek ateşe bir parça yağ atarlar.” (2009: 63).

Türk halklarındaki temel şaman inançları özellikle kadınlar arasında ve loğusalık dönemlerinde, çocuk bakımında, hastalıklarda, cenaze törenlerinde, yağmur dualarında görülür ve bu inançlar hala sürdürülmektedir. Ayrıca dilek ağaçları ve dilek dilemek için çaput bağlamak Türk kültüründe oldukça yaygındır. Bunun yanı sıra hayvan kurban etmek, doğaya saygı göstermek, ata ruhlarından yardım ummak, birinin ölümünün ardından yemek pişirmek, bazı doğaüstü varlıklara inanmak, yeme içmeden önce ateşe içecek ya da yiyecek sunmak, alâmetleri ve düşleri yorumlamak, astrolojiye ve büyüye inanmak, kimi dağlara, ağaçlara ve nehirlere kutsal anlamlar atfetmek, tüm Türk halklarında var olan en temel şaman inançlarıdır.

Bunlar göz önüne alındığında, farklı yollar ve gelenekler izleseler de, hem Druidler, hem de Şamanlar aynı Pagan dinî sisteminin parçalarıdır. Druidler ve Şamanlardan ayrı olarak neredeyse tüm yerli halklar kendi ruhsal liderlerine sahiptir. Bu anlamda Druidler, Kızılderililerin sihirbaz hekimiyle ya da Eskimoların Angekoklarıyla karşılaştırılabilir (Bonwick, 2008: 13). Bonwick ayrıca ilginç bir bağa da işaret eder:

“Himerlus İskitli olmasına rağmen Grekleri çok iyi tanıyan bilge Abaris’ten şu tanımlamayla bahseder: ‘Abaris, elinde tuttuğu yayla ve omzuna asılı bir sadakla; vücudu ekose bir kumaşa sarılmış halde ve ayak tabanlarından beline kadar uzanan bir pantolon giymiş olarak Atina’ya geldi.’ Cicero bir Hiperborealı olarak tanınmasına rağmen Doğa gizlerinin bilgisine sahip olan Divitiacus’u tanıyordu. Bunlar dinlerini ve ok başlı harflerini Asur-Sami fatihlerine vermiş olan bilge adamların dölü, Babil ovalarına Turanlı serseriler olarak inen ve Keldani inançları Mısır’a ve hatta Avrupa’ya yayılan Tartar ülkesinden İskitler olabilir miydi?” (2008: 30).

Maier de MS 3. yüzyılda yazar Diogenes Laertius’a ait bir gözleme yer vermektedir. The Celts adlı çalışmasında şöyle belirtir: “Perslerin, der, kendi magisi vardır, Babillilerin ve Asurluların Keldanileri (müneccim, büyücü), Hintlilerin gimnosofistleri ve Keltlerin de bilinen Druidleri vardır.” ( 2003: 61).

Geçtiğimiz yıllarda Birleşik Krallık’ta Pagan toplumuyla ilgili bazı önemli gelişmeler gerçekleşmiştir. Örneğin, Druidizm Britanya’da binlerce yılın ardından ilk kez resmi bir din olarak tanındı. The Telegraph 1 Ekim 2010’da Dini İşler Muhabiri Martin Beckford tarafından olayı şöyle duyurdu: “Druid Network’ün kurucusu Emma Restall Orr; ‘Vakıflar Komisyonu (The Charity Commission) bugün artık Pagan, animist ve çoktanrılı dinlere karşı daha büyük bir anlayış içindedir, böylece bu azınlıktaki dinlerden diğer gruplar -tescil için karşılaştıkları finansal ve kamusal fayda kriteri, vakıflar olarak sağlanan- bizim de içinde bulunduğumuz bu öncü gruptan daha kısa bir süre içinde tescil bulabilmelidir,’ diye ekledi.” Ayrıca BBC Haber’ de The Council of British Druid Orders’ın başkanı Arthur Pendragon’un ifadesini aktardı: “Biz bu adaların yerel dinini arıyoruz –bu yeni bir din değil, en eski dinlerden biri.”

MacCulloch’ın görüşleri de burada ânılmalıdır: “Druidizm, Kelt dininden bağımsız bir biçimsel sistem değildi. Tüm Kelt dininin zeminini oluşturuyordu, bir diğer ifadeyle, bu dinin ta kendisiydi.” (1911: 301). Elbette modern Druidizm pek çok farklılık göstermektedir. Fakat bunun ana sebebi, eski Druidlerin hiçbir yazılı belge bırakmamış olmalarıdır. Çünkü eğer yazarlarsa, hikayeler ve uygulamaların mistik değerlerini kaybedeceğine inanıyorlardı. Orta Çağ boyunca bu öyküler rahipler tarafından derlendi ve yazıya geçirildi ve bu nedenle hristiyan etkisinden dolayı orijinalliklerini yitirdiler. MacCulloch şöyle açıklar: “Kutsal ilahilerinin yazıya geçirilmesine izin veremezlerdi; fakat ilahi ya da duanın başarısının, sözcüklerin doğru kullanımı ve başkalarına söylerken uygulanan gizliliğe bağlı olduğu her yerde gelenek olduğu üzere, ilahilerini gizlilik içinde öğrettiler.” (MacCulloch, 1911: 304). Ayrıca artalanı da doldurmaktadır: “Bunlar soyut doktrinler oldukları için değil, değerlerini kaybedecekleri için ve eğer fazla yayılırlarsa tanrılar kızacağı için gizli tutuluyordu.” (MacCulloch, 1911: 304).

Fakat modern Paganlar tarafından bugün hala sürdürülen bazı gelenekler ve ritüeller vardır. Örneğin, mevsimsel festivalleri kutlamak gibi. Bu Kelt kökenli festivaller Samhain, Imbolc, Beltaine ve Lughnasad’dır. Özellikle 1 Şubattaki Imbolc’un ve 1 Ağustostaki Lughnasad’ın, pek çok pastoral toplum için bereket bazında önemli olduğu söylenebilir. Çünkü Imbolc baharın ilk kutlamasıdır ve aynı zamanda kuzulama dönemidir. Koyunlar süt verir, kardelenler yüzlerini gösterir ve günler uzamaya başlar. Ayrıca Lughnasad da oldukça dikkate değerdir çünkü hasat kutlaması ve bereket festivalidir. Tüm Pagan kökenli toplumlarda baharın başlangıcıyla ilgili bazı benzer kutlamalar görebiliriz. Türk halkları tarafından her yıl 21 Martta kutlanan Nevruz buna örnektir. Nevruz yeni gün anlamına gelir ve doğal döngü içerisinde yeni yılın başlangıcını temsil eder. Örneğin, Sibiryalı Hakas halkı Nevruz’u Çıl Pazı (Yıl Başı), yeni yılın ilk günü olarak adlandırmaktadır.

Druidizmi açıklığa kavuşturmak için, ilk önce Druid kelimesinin ne anlama gelebileceğini açıklamak gerekir. MacCulloch bize şöyle anlatır: “Pliny, ‘Druid’ adının Druid öğretisindeki meşe kültünden türemiş, Yunanca bir unvan olduğunu düşünüyordu. Halbuki bu kelime tamamen saf bir biçimde Keltik bir kelimeydi ve büyük ihtimalle büyücü ve en yaygın şekliyle sihirbaz doktor anlamına geldiği gibi, Druid ‘bilen kişi’ olarak görülüyordu. Bu adın Galya’ya mensup hali büyük ihtimalle druis idi, eski İrlanda dilinde ise drai olarak söyleniyordu. Kelimenin İrlanda ve İskoçya’daki Gaelic dilindeki (Keltçe) modern formları olan, drui ve draoi ise ‘büyücü’ manasına gelmektedir.” (MacCulloch, 1911: 293). Druidler bunun yanı sıra son derece saygın filozoflardı. Bu konuyla ilgili, The Celts adlı çalışmasında Maier şunları söylemektedir: “Didorus, ozanlar ve kahinlerden sonra Druidlerden üçüncü bir grup olarak söz eder ve onları oldukça saygın din adamları, filozoflar ve tüm kurban konularından sorumlu kişiler olarak tanımlar.” ( 2003: 62).

Bu anlamda Britanya Druidizmi ve Türk Şamanizmi; büyücü, ozan, bilge ve aynı zamanda kendi toplumlarının sağaltıcılarına sahip olmaları nedeniyle pek çok benzerlik göstermektedir. Şamanizm adlı çalışmasında Eliade şöyle der: “Elbette şaman da aslında bir sihirbaz ve bir otacıdır.. Ama o bunlardan başka, ruhgüderdir (İng. psychopompe) de; ayrıca rahip, mistik ve ozan da olabilir.” (1999: 22).

Druidler tüm dinî konularda en üst kuvvetti, ayrıca halk ve kral arasında arabulucuydular. Hatta hakemlik görevleri vardı. MacCulloch belirtmektedir: “Druidler her zaman krallara eşlik ederler ve kralın üstünde inanılmaz bir etkileri vardır. Táin’deki bir pasaja göre ‘Ulster’ın halkı krallarından önce konuşmamalıdır, kral da kendi Druidinden önce söz söylememelidir’, hatta Conchobar bile Druid Cathbad konuşana dek sessiz kalmaktaydı” (1911: 307). Britanya halkında olduğu gibi Türkî halklarda da aynı durum gözlenir.

Şaman kelimesi Tunguz dilinden gelmektedir ve Türk-Tatar dillerinde karşılığı kamdır. Türk Mitolojisi Ansiklopedik Sözlük’te Beydili şöyle belirtir: “Kam’la ilgili diğer bir unvan da ‘eş kam’dı. Bu, ‘devlet yönetme işinde hakanın arkadaşı, silah arkadaşı’ anlamına gelirdi. Bu adı taşıyanlardan biri Attila’nın kayınbabasıydı” (2004: 286). Ayrıca önemli etkinlikler ya da törenler zamanında şamanın kesinlikle orada bulunduğu da söylenebilir. Çünkü şamanın katılımı olmadan hiçbir kurban ritüeli ve tören gerçekleştirilemezdi ve Yörükân’a göre evlilik törenleri de kutsanmıştı. Orhun Yazıtları’nda Bilge Kağan Anıtı’nın kuzey yüzünde, Bilge Kağan şöyle söylemektedir: “Türgiş kağanının kızını ulu törenle oğluma alıverdim.”

Druidlerin önemi Britanya halklarının mitlerinde net bir şekilde görülebilmektedir. Örneğin, bir İrlanda miti olan The Wasting Sickness of Cuchulainn’de, bir Druidin kutsal bilgisi ve yeteneği açıkça övülmektedir. Kahraman Cu Chulainn hastalanır ve yalnızca bir Druid onu iyileştirebilecektir. Celtic Myths, Celtic Legends adlı çalışmasında, R. J. Stewart bu mitsel dizelere yer verir:“Fergus, Cu Chulainn’in koruyucu babası, etkisi altında idiyse bu büyünün

Ve eğer onu iyileştirmek için ihtiyaç varsa bilgisine bir Druidin, sükun bulamayacak Dechtire’nin oğlu; asla dinlenemeyecek ta ki Fergus onu sağaltacak bir Druid buluncaya dek.” (1996: 63).

Keltik ve Türki halkların dünya ve ölümden sonraki yaşam algılarından da bahsetmek gereklidir. Celtic Religion in Pre-christian Times adlı çalışmasında, Anwyl şöyle demektedir: “Didorus Siculus, insan ruhunun ölümsüz olduğu ve önceden belirlenmiş olan yıl sayısı geçtikten sonra ruhun tekrar yaşam bulduğu ve sonrasında ise başka bir bedene girdiği Druid öğretisine dikkat çeker.” (2010: 45).

Julius Sezar, Britanya’yı işgal ettiği zaman zarfında Druidler ve Kelt halkı ile ilgili harika bir gözlem yapmıştır. Druidlerle baş edebilmek için böyle ciddi gözlemler yapmak zorundaydı çünkü onlar Keltler arasında yalnızca dinî liderler değillerdi, aynı zamanda politik otoritelerdi. MacCulloch, Sezar’ın ifadelerine yer vermektedir. “Sezar şöyle yazıyor: Druidler insanların aklına özellikle, ruhun yok olmadığını fakat ölümden sonra bir bedenden diğerine geçtiğini sokmak niyetindeler, çünkü bu sayede erkekleri yiğitlik için kışkırtmayı planlıyor ve ölüm korkusu görmezlikten gelinebiliyor” (MacCulloch, 1911: 334).

Eski Keltler, modern Druidler ve ayrıca Şamanizme inanan Türk halkları için, tüm evreni oluşturan, eşzamanlı olarak ve birlikte var olan ve bu üç varlık ülkesini temsil eden en iyi sembolün de, tüm bu dünyalara uzanabilme yetisinden dolayı bir ağaç olarak görüldüğü üç dünya vardır. Druidler ve Britanyalı Paganlar için fındık ağacı ve meşe kutsal iken, Türk halkları tarafından kayın ve huş ağacı kutsal olarak görülür. Huban Arığ’ın önsözünde şöyle açıklanmaktadır:

“Hakas Türklerinin ataları olan Yenisey Kırgızları zamanından beri süregelen geleneksel dünya görüşüne göre hayat sonsuzdur. Bu sonsuz hayat ise bahar (doğum) ve güz (ölüm) dönemlerini içeren bir süreç olup dikeylik boyutunda iç içe geçmiş bulunan ve böylece bir bütünlük arz eden ve hiçbir hiyerarşi belirtisi göstermeyen Alt, Orta ve Üst dünyadan oluşan evrende geçmektedir. Sonsuz hayatın sınırı ise işte bu evrenin sınırsızlığıdır” (Davletov, 2006: 14-15).

Yörükân da Yakutlarda ölmenin ev değiştirmek, bir yerden diğer bir yere göçmek gibi telâkki edildiğini söylemektedir (Yörükân, 2009: 61). Hem Kelt, hem de Türk halkları arasındaki kremasyon (ölü yakma) da bu bağlamda tartışılmalıdır. An Essay On The Druids adlı çalışmasında, Smiddy şu şekilde açıklamaktadır: “Cenaze için ölü yakma, büyük ihtimalle çok erken bir dönemde uygulanıyordu. Bu büyük ihtimalle Keltlerin ateşe karşı gösterdikleri dinî bir saygıdan gelmekteydi.” ( 2010: 60). Göktürkler ve Macaristan’daki Hunlar da ölülerini yakıyorlardı Bu kremasyon uygulaması büyük ihtimalle ateşin kutsallığına olan inançtan kaynaklanmaktadır. “Altaylı kavimlerin hepsi ateşi kutsal sayarlar. Ateşin temizleyici özelliği olduğundan zararlı ruhları uzaklaştırır.” (Rásonyi, 1971: 28, 31).

Açıkça görülmektedir ki, hem Kelt, hem de Türk halklarında ölümden sonraki yaşam algısı oldukça benzerdir. Bu iki medeniyet birbirinden çok uzak olsa da, aralarında pek çok kalıtsal ortak özellik bulunmaktadır. Taşlara atfedilen anlam buna örnek gösterilebilir. Maier şöyle açıklamaktadır: “Kuzey İtalya’dan alınan, ölmüş kimselerin mezarlarının (kurgan) tepesine taş dikme uygulaması, ölü kültünün bir biçimiyle alakalı olabilir. Belki de en etkileyici Hallstatt bölgesi örneği, 1963-1964’te Ludwigsburg yakınlarındaki Hirschlanden’da keşfedilen ve ölüyü dimdik ayakta, çıplak ve ereksiyon halindeki fallus ile tasvir eden dikili taştır.” (2003: 22).

Gömü alanının tepesine dikilen bu taş heykel konusu, Türki balballar ile benzerlik göstermektedir. Tarihte Türklük adlı eserinde Rásonyi şöyle ifade eder: “Mezara (kurgana) kahraman ölünün hayatta iken öldürdüğü düşmanların balbal adı verilen taştan yontma tasvirleri dikilir.” (1971: 27).

Ayrıca Druidizmde Standing Stones, Dunnichen Stone, Cromleches, Adder Stone gibi taşlar da kutsal manalar taşımaktadır. Bu örnekler, bugün Sibirya’da bulunan Türki dikili taşlar ve megalitik alanlarla ilişkilendirilebilir. Tüm bu taşlar bugün hala ziyaret edilmektedir ve kesinlikle dini bir bakış açısıyla ve ibadet amacıyla kullanılmaktadır.

Bunların yanı sıra alfabeler de derinlemesine araştırılmalıdır. Ogam: Celtic or pre-Celtic? adlı makalesinde Griffen şöyle belirtiyor: “Britanya adalarında Keltler ogam (ya da ogham) adlı yazı sistemini geliştirdiler, bunun en eski ve yaygın kanıtı ise beşinci yüzyılın başlarında bulunan anıtsal kaya yazıtlarıdır.” (2001: 1). Keltlerin kendilerine ait bir yazı sistemleri yoktu, hiçbir şekilde yazı kullanmadılar ya da ogam başka bir medeniyet tarafından icat edildi gibi söylemlerde bulunmak hatalı olacaktır. The Impetus for Ogam and the Issue of Celticity adlı makalesinde Griffen bunu tartışmaktadır: “Dilbilimciler bir halkı konuştuğu ve yazdığı dille tanımlarlar. Kanıtlar göstermektedir ki, ogam harf sisteminin ilk kıvılcımı, Adalar’dakilerle bağlantılı ve tutarlı olan megalitik sanata ait motiflerden türemiştir ve bu adalara yerleşmiş olan, Keltik diller konuştukları bilinen insanlardan çok daha uzun zaman önce, bu harf sisteminin kıvılcımı zaten buradaydı” (2011: 7). Bu sorun bugün Türk medeniyetinde de yer teşkil etmektedir. Huban Arığ’ın giriş bölümünde, eski Türk yazısının Sayan-Altay Dağları ve Hakas-Minusinsk (Bengü Su) Vadisi topraklarında MÖ 4. yüzyıla kadar indiği savunulmaktadır. Eğer öyle olmasaydı zaten Türk dillerinde “yazı” ya da “yazmak” gibi ortak sözcükler bulunamazdı. Hakas Türklerinin epik destanlarında, kahramanların okur-yazar olmalarının yanı sıra çok hızlı yazdıkları ve hatta gizli yazı sistemine de vakıf oldukları anlatılmaktadır.

Son olarak kadın konusu tartışılmalıdır. Bu mesele göz önüne alındığında, Druidler ve Druidess-rahibeler, şamanlar ve shamaness-kadın şamanlar, Tanrı ve Tanrıçalar ele alınabilir.

Türk kültüründe kadınlar son derece saygın görülmektedir. Bu konu bağlamında her şeyden önce Türk dili analiz edilmelidir. Hiçbir Türk dilinde cinsiyet ayrımı yoktur. Çünkü Türk kültüründe cinsiyetler arası ayrımcılık bulunmamaktadır. Ayrıca ilk şamanların kadın olduğuna ve bu nedenle kadın şamanların şaman topluluklardaki en güçlü ruhsal liderler olduğuna inanılmaktadır. Bu bilgi haricinde, Kağan’ın kararı, Hatun bu karara katılmadıkça geçerli sayılmıyordu. Ayrıca Tengri kelimesinin de cinsiyeti yoktur. Türk aileleri ataerkil değildi. Çünkü ana tarafından ‘dayı’, ‘tagay’, ‘kufduk’ ve ‘teyze’ gibi akrabalık adları Türk dillerinde bulunduğu halde, baba tarafından akraba adları Türk lehçelerinde daha sonraki bir döneme aittir (Yörükân, 2009: 48).

Kadınlar av festivallerine, genel toplantılara ve ekonomik etkinliklere katılırlardı. Türk topluluklarında kadının rolü en doğru bir şekilde Kitab-ı Dede Korkut’ta görübilmektedir. Örneğin güçlü bir kişilik olan Dirse Han’ın çocuğu yoktur, fakat başka bir kadın almayı aklından bile geçirmemektedir. Bunun yerine ilin diğer beylerini toplar ve hep birlikte bir oğul için dua ederler. Yörükân şöyle belirtmektedir:

“Türklerde bütün hayır ve şefkat tanrıları; ziya ve hayat veren Gün Ana; çocukları himaye eden şefkat tanrısı ‘Umay’; ismetin, kızların, lohusaların tanrısı ‘Ayzıt’, Ak Kızlar, Sarı Kızlar hep kadınlardandır.” (2009: 49). Druidizmde kadın konusu ele alındığında ise Maier’in ifadelerine yer verilmelidir:

“Tanrı ve Tanrıçaların bereket veren kişiler olarak önemli bir rolü vardı ve baskın tarımsal kültüre sahip Gallo-Roman medeniyeti için bu rol, hayatî önem taşıyan bir fonksiyon olmalıydı. Bu fonksiyon özellikle ana olarak bilinen ve kendilerine atfedilmiş 1,100’den fazla yazıt ve genel olarak MS 2. ve 4. yüzyıllardan kalan taş heykellerle kültleri günümüze ulaşan Ana Tanrıçalara aitti.

Bu ana Tanrıçalar sıklıkla ellerinde çiçekler, meyveler ve tahıllar tutan, üç zengin giyimli ve oturmakta olan kadınlar grubu olarak resmedilmektedir. Hem evli hem de bekar kadınlar bu ana Tanrıçaların arasında gösterilebilmektedir.” ( 2003: 104).

The Religion of the Ancient Celts adlı çalışmasında MacCulloch bu konuya da açıklık getirmektedir: “S. Patrick kendisini ‘kadınların’ ve Druidlerin büyülerine karşı donatıp silahlandırmıştı. İrlanda’daki kadınların gelecekten haber verme yetileri vardı ve büyük ihtimalle onlara ‘druidess’, rahibeler denmekteydi. Ayrıca Britanya kraliçesi Boudicca, rahiplere özgü merasimler uygulamaktaydı.” (MacCulloch, 1911: 316-7). Minor, The Power of Women in Celtic Society: Female Druids adlı makalesinde, Miranda J. Green’e ait The World of Druids’e (1997) yer vererek bizleri aydınlatmaktadır:

“Druid rahibelerinden (Druidess) genellikle Finn miti gibi kurgusal referanslar yoluyla bahsedilmektedir. Finn, annesinin ve hizmetlerinde bulunan kadın Muirna’nın isteği üzerine ayrıca bir Druid rahibesi ya da bir “bilge kadın” (görü sahibi kadın) tarafından yetiştirilmiştir. Rahibe ve bilge kadın, Finn’e savaşmayı, avlanmayı, balık tutmayı (hayatta kalmak için gerekli maharetler) öğrettiler ve ayrıca koruyucu, danışman ve onu tehlikelere karşı uyaran bir rolüstlendiler.” (Minor, The Power of Women in Celtic Society: Female Druids).

Türk halklarında Tanrı algısı da her zaman tartışılmıştır. Özellikle Kök Tengri (Gök tanrı) terimi, anlamındaki ikilik nedeniyle her zaman ayrı bir yere konulmuştur. Esas olarak “kök” mavi anlamına gelmektedir, “tengri” ise hem tanrı, hem de “gökyüzü” anlamlarını taşımaktadır. Bu nedenle Köktengri adında tek bir tanrı olup olmadığı ya da Köktengri nin sadece “mavi gök” manasına gelip gelmediği kesinliğe kavuşmuş değildir. Mahmud El-Kaşgarî büyük sözlüğü Divânü Lügâti’t Türk’te gayrimüslim Türkler hakkında şunları söylemektedir: “Kafirler -allah’ın gazabı üzerlerine olsun- göğe tengri derler; aynı zamanda azametli gördükleri her şeyi, örneğin bir dağı ya da bir ağacı da tengri olarak adlandırır ve önünde secde ederler. Bunlar bilge bir adama da tengriken derler.” (El-Kaşgârî, 2005: 551).

Orhon Yazıtları bu konuda dayanak olarak gösterilebilir. Örneğin Költigin Abidesi’nin doğu yüzünde şu sözler yazılmıştır: “Üze kök tengri asra yagız yir kılundukda ikin ara kişi oglı kılınmış.” (Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındığında -yaratıldığında- ikisinin arasında kişi oğlu kılınmış).

Buradan da kolaylıkla anlaşılabileceği gibi tengri kelimesi, gökyüzünün kendisini ifade etmektedir. Türkler göksel tanrılara inandıkları gibi, aynı zamanda göğün kendisini de ilahî olarak kişileştirmişlerdir. Bu din kesinlikle çoktanrılı ve Pagan kökenliydi. Araştırmalar kanıtlıyor ki, eski Türk dinini tektanrılı bir hale getirme çabaları boşunadır. Aynı karmaşık inanç sistemi, Britanya Druidizminde de bulunuyor. MacCulloch şu şekilde açıklığa kavuşturuyor: “Keltler, Manannan, Morgan, Dylan gibi deniz tanrılarına inanmakla birlikte, denizin kendisi de kişileştirmişlerdir ve deniz ilahî bir varlık olarak kabul görmüştür.” (MacCulloch, 1911: 178).

Britanya Druidizmi ve Türk Şamanizmi arasındaki benzerlikler Pagan dini bağlamında ele alındığında oldukça açık olarak görülebilmektedir. Her iki inanç sistemi de derinlemesine araştırılmalıdır. Uzmanların, evrensel insan medeniyetini aydınlatacak pek çok olgu bulacakları kesindir.

Kaynaklar

Anwyl, Edward (2010). “Celtic Religion In Pre-christian Times”. Forgotten Books.

Beydili, Celal (2004). Türk Mitolojisi Ansiklopedik Sözlük. Trans. Eren Ercan, Ankara: Yurt Kitap-Yayın.

Bonwick, James (2008).”Irish Druids and Old Irish Religions”. Forgotten Books.

Eliade, Mircea (1999). Şamanizm. Trans. İsmet Birkan, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları.

El-Kaşgârî, Mahmûd (2005). Dîvânü Lugâti’t Türk. Trans. Serap Tuba Yurteser, Seçkin Erdi, İstanbul:
Kabalcı Yayınevi.

Ergin, Muharrem (2008). Orhun Abideleri. İstanbul: Boğaziçi Yayınları.

Griffen, Toby D. “The Impetus for Ogam and the Issue of Celticity”. www.fanad.net (27.11.2011)

Griffen, Toby D. (2001). “OGAM: Celtic or pre-Celtic?”. www.fanad.net (27.11.2011)

Huban Arığ Hakas Türklerinin Kadın Yiğitlik Destanı (2006). Trans. Timur B. Davletov, Ankara: TÜRKSOY
(Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi) Yayınları.yahoo

MacCulloch, John Arnott (2007). The Religion of The Ancient Celts. Forgotten Books.

Maier, Bernhard (2003). The Celts. Trans. Kevin Windle, Notre Dame, Indiana: University of Notre Dame
Press.

Minor, Margaret R. The Power of Women in Celtic Society: Female Druids. Online Access: http://www.unc.edu/celtic/catalogue/femdruids/index.html (04.12.2011)

“Pagan” The Oxford English Dictionary. (2006) 7th ed.

Rásonyi, László (1971). Tarihte Türklük. Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları.
Smiddy, Richard (2010). “An Essay on The Druids”. Forgotten Books.

Stewart, R. J. (1996) Celtic Myths, Celtic Legends. London: Blanford Press.

Yörükân, Yusuf Ziya (2009). müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri Şamanizm. Ed. Turhan Yörükân, İstanbul: Ötüken Neşriyat.
 

Mactans

Kayıtlı Üye
Katılım
10 May 2019
Mesajlar
11
Tepkime puanı
3
Okurken yoruyor ama aynı derecede ufku açıyor. Yeni düşüncelere sürüklüyor
 
Üst