Dünyanın İçi Boş Mu? - 1

URUMHAMATAHAYİL

Yönetici
Katılım
5 Haz 2008
Mesajlar
7,096
Tepkime puanı
4,962
İş
Wellness Antrenör/Psikolog/ Sosyolog
Merhabalar :)


Eminim ki sitede de üyelerinde de birçoğunun aklını kurcalamış olan bu konu hakkında farklı ve ilgi çekici bir yazı buldum. :)


''Genellikle çocuk yaşlarda düşünülen bu konu, artık bilim adamları tarafından tartışılıyor ve titizlikle araştırılıyor..''

Dünyanın içinin boş olduğunu savunanların aksini iddia edenlerde az değil. Ancak boş olduğunu iddia edenler ve aksini savunanların fikir ve araştırmaları
her iki grup tarafından detaylı bir şekilde irdeleniyor.

1970'lerin başında Amerikan Çevresel bilim Hizmetleri Dairesi (ESSA) kuzey kutbunun uzaydan çekilmiş bazı fotoğraflarını yayınladı. Bunlar 23 Kasım 1968'de ESSA 7
adlı uydudan çekilmiştir. Fotoğraflardan biri kuzey kutbunun, üzerinden hiç eksik olmayan o bulutlu halini gösteriyordu.
Bir diğerinde ise aynı bölge bulutsuz olarak görüntülenmişti. Kutbun olması gereken yerde kocaman bir siyah delik vardı.



Tabii ki, o zamanlar bu kurum, hava tahminleri için her zaman yaptığı bu işin, ileride uçandaire araştırmacıları arasında büyük bir sansasyona ve tartışmalara
neden olacağından habersizdi. Amerika'da yayınlanan Flying Saucers Dergisinde ESS-7'nin çektiği fotoğrafların yanısıra yayımcı ve uçandaire uzmanı
Ray Palmer'in söz konusu deliğin gerçekliğini vurgulayan bir yazısı da yer aldı.

Ray Palmer ile birlikte birçok uçandaire araştırmacısı da zaten, dünyanın içinin boş olduğuna inanıyordu. Ayrıca onlara göre dünyanın içinde henüz keşfedilmemiş
bir yerlerde, son derece gelişmiş varlıkların oluşturduğu bir uygarlık vardı. İşte uçandaireler bu uygarlıktan geliyordu ve yeryüzüne çıkmak içinde bu delikten
yararlanıyorlardı. Söz konusu fotoğraftan yola çıkan Palmer ''Dünya Altı''bir süper ırktın var olabileceği ihtimali üzerinde duruyordu. Ayrıca bu delikten girmek suretiyle
bu uygarlığa ulaşmak da mümkün olabilirdi.

Palmer dergisinin bir sonraki sayısında çok önceleri ileri sürülmüş bir başka ''içi boş dünya '' teorisi ile okuyucunun karşısına çıktı. Böylelikle bu konudaki
kendi düşüncelerini oldukça güçlendireceği inancındaydı. Yıllar önce uzun tartışmalara neden olan bu teori kuzey ve güney kutuplarında bir çok kez
araştırmalar yapmış Richard E. Byrd'ın ünlü kutup gezilerine dayanıyordu.

O zamanlar Amerika Deniz Kuvvetleri'nde amiral olan Byrd (1888-1957) yetenekli bir havacı ve başarılı bir kutup araştırmacısıydı. İlk kez 9 Mayıs 1926'da
kuzey kutbu üzerinde uçtu. Daha sonraları çeşitli tarihlerde Antartika'ya düzenlenen çok sayıda araştırma gezisinin öncülüğünü yaptı.
Byrd'ın ünlü kutup gezileri, ''içi boş dünya'' teorisini savunan çok kişiyi cesaretlendirdi. Bu konuda birçok makale ve kitap yazıldı. Bunların arasında, Amadeo Gianni'nin
''Kutupların ötesindeki dünyalar'' (1959) ve Dr. Raymond Bernard'ın ''İçi Boş Dünya'' (1969) adlı yapıtları en önemlileri sayılabilir.

Dr. Bernard, kitabında Byrd'ın kutup uçuşları sırasında, kuzey ve güney kutuplarının üzerinde uçmadığını, aslında dünyanın içine doğru uzanan büyük bir delikten
girdiğini iddia etti. İşte Ray Palmer'in ilk kez Flying Saucers dergisinin Aralık 1959 sayısında ortaya attığı içi boş dünya teorisi de, geniş ölçüde söz konusu kitaptan
alıntılara dayanır. BU tarihten sonra da dergi de konuyla ilgili art arda birçok yazı yayınlandı.

Giannini, Bernard ve Palmer'e göre Amiral Byrd, 1974 Şubat'ında kuzey kutbu üzerinde 2 Bin 750 km, uçtuğunu tahmin ettiği bir bölgeden söz ediyor;
''Kutbun üzerinde ki o kara parçasını görmeyi çok arzuluyordu. Orasının ''Büyük bilinmeyenenin merkezi olduğunu sanıyorum'' Giannini, Bernard ve Palmer
ayrıca, BYrd2ın aynı tarihte bir telsiz mesajı gönderdiğini de ileri sürdüler.

Yazının 1. bölümünün sonuna geldiniz...

Kaynak: 24 Mayıs 1997 Çarşamba Korku Gazetesi




Tai Chi Notları:

-Dünya içinde dünya, içi boş bir dünya teorilerine küçüklükten beri inanıyorum. Belki bunda yer altı uygarlıklarına yönelik yaptığım araştırmalar, duyduğum ilgi yatıyor olabilir ama biliyorum ki gerçek bu teoriler bence.
Zira dünyanın iç katmanlarının tünellerle kaplı olması, küçük yer altı şehirlerinin bulunması bence bunlar daha büyük bir gerçeklikle bağlantılı.
Bir zamanlar dünya üzerinde felaketler meydana gelmiş olabilir ya da sosyal, kültürel vb. farklı sebeplerden ötürü dünya üzerinde yaşayan bazı insan türleri yer altına yönelmiş ve orada gelişmeye devam etmiş olabilirler, ki buna tamamen inanıyorum.

-Haberlerde veyahut saçma gösteriş içeren belgesellerde genellikle rastlıyorum, dünyayı keşfetmek gibi sözlere. Fakat daha denizler dünyasını, yer altı dünyasını, gökler dünyasını keşfedebilmiş değilken dünyayı keşfetmek gibi bir ileri tabiri nasıl kullanılıyor aklım almıyor.
Dünya iç ve dış yapısıyla hala çok büyük gizemler barındırıyor. Zira keşfine vardığımız gelişmeler sadece çöldeki bir kum tanesi.


Tai Chi Konu Tavsiyeleri:

- http://www.gizlimabet.com/showthread.php?t=22382

- http://www.gizlimabet.com/showthread.php?t=40578&highlight=



Sevgiyle Kalın ve Araştırın, keşfe yönelik faydalar sağlayın, potansiyelinizi bu alanlara yöneltin. :)
 

dynamic apnea

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Haz 2008
Mesajlar
2,596
Tepkime puanı
165
Konum
somewhere outthere
İş
dış ticaret uzmanı
Burada baya derin ele alınmış ve farklı teoriler var ama ben ufaktan bir benzeri yazı okumuştum. Onu paylaşayım.
"Yerküre her ne kadar gökyüzüne nisbeten küçük olsa da sayısız canlının mekanı olduğundan tıpkı tek bir kalbin bütün vücuda ehemmiyet konusunda denkliği gibi gökyüzüne denk bir önemi vardır.
Hem kendi içindeki yedi tabakası, hem de içeriğindeki su, hava, ateş, toprak ile beraber madenler, bitkiler ve hayvanların aynı zamanda cin, ifrit ve diğer hayat ve bilinç sahibi canlıların alemleri ve meskenleri olduğu çok defa keşf ehli zatlardan bildirilmiştir.
Elbette ki yerkürenin merkezinden tut, görünen tabakalara kadar birleşik bu yedi tabaka boş değildir. O alemler, mekanına uygun bilinçli varliklara ev sahipliği yapar. Bu varlıkların da melek veya ruh çeşitlerinden olması lazım gelir. Ve tabii ki o tabakaların barındırdıklarına şartları, balığa nisbeten deniz hükmündedir."
(Sadeleştirilmiştir)
 

Cruella

Kayıtlı Üye
Katılım
13 Eki 2013
Mesajlar
152
Tepkime puanı
7
Tai Chi, benim de çok ilgimi çeken bir konu paylaşmışsin. Hatta 2-3 hafta önce bu konuyu açmayı düşündüm, ama vazgeçtim sonra :D Küçüklüğümden dünya içinde başka bir dünya olduğuna ben de inanıyorum, böyle düşünmeme aslında Jules Verne'nin "Dünyanın Merkezine Yolculuk" kitabı sebep olmuştu. Tabi son zamanlar Hollow Earth teorisi bana mantıklı geldi, neden olmasın? Dünyanın merkezinin çekirdek ve mantodan ibaret olduğuna inanmıyorum. Sadece coğrafya kitaplarında anlatılarak bizi buna inandırmışlar. Çoğuna saçma gelebilir bu fikirler doğal olarak. çünki çoğunluk böyle şeyleri kabul etmiyor. Bu arada amiral Byrd'in 19 şubat 1947'de Arktikaya seyahati zamanı günlüğünede yazdıkları da çok enteresan. Iznin olursa günlükte yazılanları bu konunun altında paylaşa bilirmiyim?
 

Cruella

Kayıtlı Üye
Katılım
13 Eki 2013
Mesajlar
152
Tepkime puanı
7
Admiral Richard B. Byrd´ün Günlüğü Şubat-Mart 1947
"Kuzey Kutbu´nda bir keşif uçuşu
İç Dünya; Benim Gizli Günlüğüm"
Bu günlüğü gizlilik içinde yazmalıyım. Yazdıklarım Arktik´de 1947 yılı Şubat´ının 19. gününde yaptığım uçuşla
ilgili. Zamanı geldiğinde, muhakkak insanlar daha akıllı olacaklar ve kaçınılmaz gerçeği kabul edecekler.
Yazdıklarımı açıklamak özgürlüğüne sahip değilim, belki de bunlar asla toplumsal bir incelemenin ışığını asla
göremeyecektir ama birgün herkesin okuyabilmesi için bunları kaydetmek benim görevim. Bu açgözlü ve
sömürücü dünyada kesin eminim ki, insanoğlu gerçekleri daha fazla bastıramayacaktır.
"Uçuş Seyir Defteri" 19 Şubat 1947-Artrik Üssü Kampı
Saat 06:00: Tüm hazırlıklar tamamlandı. Kuzeye doğru uçacağım, tüm yakıt depoları dolduruldu.
Saat 06:20: Sancak motoru daha güçlü gibi. Ayarlama yaptık, şimdi daha iyi.
Saat 07:30: Üsle radyo ilişkisi kontrolu yaptık. Herşey yolunda. Telsizcim memnun.
Saat 07:40: Sancak motorunda zayıf bir akıntı var gibi. Yağ basıncı normal.
Saat 08:00: Uçuyorum. Uçuş normal görünüyor. 7.000 metrede uçuyorum. Türbulans normal. Herşey yolunda.
Saat 08:15: Üsle telsiz kontrolu normal.
Saat 08:30: Türbulans oluştu. Bin metreye kadar inmeye karar verdim, uçuş koşulları yumuşak görünüyor.
Saat 09:10: Çok büyük bir buz alanı, altta kar yağıyor. Görüntü muhteşem. Kırmızıdan mora kadar tüm renkleri
görüyorum. Pusula olduğu yerde dönüp duruyor, üsle tekrar ilişki kurduk ve gördüklerimi anlatım.
Saat 09:10: Her iki pusulam da yani manyetik ve gyro pusulalar dengelerini iyice yitirdiler, titreşip duruyorlar.
Güneş pusulasını kullanıyorum. Kontrollar yavaş tepki veriyorlar ama bir buzlanma belirtisi yok.
Saat 09:15: Uzakta dağlar görüyorum.
Saat 09:49: Dağları gördüğümden bu yana 29 dakika geçti. Görsel bir yanılgı yok. Bunlar birer dağ ve daha hiç
görmediğim bir sıradağ halindeler.
Saat 09:55: Altimetre 8.900 metreyi gösteriyor; güçlü bir türbulans var.
Saat 10:00: Hala kuzeye doğru uçuyorum ve altımda küçük bir dağ sırası var, bunu tanımlıyorum ve
soruşturmam gerek çünkü böyle bir dağ oluşumu haritalarda yok. O da ne? Dağların arasında ve tam ortada
küçük bir nehir akıyor, aşağıda yeşil bir vadi olamaz. Burada garip ve normal olmayan birşeyler var. Buz ve kar
olmalıydı ama ben dağların yamaçlarında yeşil ormanlar görüyorum. Yön bulma araçlarım hala çılgınca
dönüyorlar. Jiroskop hala öne ve arkaya doğru titreşip duruyor.
Saat 10:05: Dörtbin metreye indim ve alttaki vadinin üzerinde sola doğru sert bir dönüş yaptım. Aşağıda
yeşille örülmüş bir alan var. Burada ışık farklı, güneşi göremiyorum. Sola biraz daha döndüm ve aşağıda çok
büyük garip hayvanlar gördüm. File benziyorlar ama hayır bunlar birer mamut. İnanılmaz ama oradalar. 3.000
metredeyim, dürbünle bakıyorum ve hayvanlar görüyorum; oradalar. Mamutlara çok benziyorlar. Bunu üsse
bildirmemiz gerek.
Saat 10:30: Yeşil renkli tepelere yaklaşıyorum. Dış ısı, termometrenin gösterdiğine göre 23 derece. Düz olarak
uçmaya devam ediyorum. Göstergeler normal ama ben bir bulmacanın içindeyim. Yine üssü arıyoruz ama
telsiz çalışmıyor.
Saat 11:30: Eğer normal kelimesini bu ortamda kullanırsam herşey yolunda. İlerde bir yer var, sanki bir kente
benziyor. Uçak çok hafifledi, bir tüy gibi dalgalanarak uçuyor, kontrollar emirlerimi dinlemiyorlar. Tanrım!,
Normal tepkiler vermeyen bir araç içinde uçuyorum ve yeterince hızlı değilim ama ilerde uçan garip bir araç
var. Disk şeklinde ve parlak. Bana doğru yaklaşıyor,üzerindeki işareti görüyorum; bu bir gamalı haç. Fantastik!
Neredeyiz? Ne oluyor? Kontrolları geri almaya çalışıyorum. Ama olmuyor, kontroller isyan ediyorlar.
Saat 11:35: Telsizden çatırdılar geliyor, İngilizce bir ses ama derinlerden geliyor. Aksan İsveç ya da Alman.
Şöyle diyor; "Bölgemize hoşgeldiniz Amiral. Sizi yedi dakika içinde indireceğiz. Güvenli ellerdesiniz. Rahat
olun." Uçağımın motorları durdu, garip bir gücün kontrolu altında uçmaya devam ediyorum. Şimdi uçağım
kendi çevresinde dönmeye başladı.
Saat 11:40: Bir diğer telsiz mesajı. İniş olayı başladı. Uçak şiddetle titriyor, aşağıya doğru iniyor, sanki
görünmeyen dev bir asansörün içinde gibiyim. Artık çok rahatım, birşey umurumda değil. Hafif bir sarsıntıyla
uçağım yere temas ediyor.
Saat 11:45: Günceme aceleyle son cümleleri yazıyorum. Uçağıma doğru gelenler var; hepsi uzun boylu ve sarı
saçlılar. Uzakta büyük ve parlak binaların bulunduğu bir kent var, gökkuşaklarına benzer renk dalgaları nabız
gibi atarcasına kentin üzerinde yükseliyor. Ne olduğunu anlamış değilim ama ortada tehlikeli birşey yok,
hiçbir silah görmüyorum. Kargo kapısını açarken bir sesin ismimi söylediğini duyuyorum. Herşeye razıyım.
(Kaydın sonu)
Kristal kente giriyorum... Bundan sonra olanları hafızama güvenerek yazdım. Hayal gücümü zorlamam
gerekiyor, bütün bunlar çılgınca ve olmaması gereken şeyler. Telsizcimle beraber uçaktan çıktık, içten ve
samimi bir karşılama bu. Tekerlekleri olmayan küçük bir platformun üstüne bindik. Şimdi hızla parlayan kente
doğru gidiyoruz, kent sanki kristalden yapılmış gibi, içeri girerken daha önce hiç görmediğim büyüklükte
binalar görüyorum. Bu yapılar Frank Lloyd Wright´ın (Dönemin ünlü sürrealist mimarı) çizimlerinin ötesinde.
Ya da bir Buck Rogers filminin setindeyim (Yine dönemin sinemasında canlandırılan bir bilim kurgu
kahramanı). Daha önce hiç tatmadığım sıcak içecekler ikram ediliyor, çok lezzetliler. On dakika kadar sonra iki
hostes geliyor, çok güzeller ve kendileriyle beraber gelmemi söylüyorlar. Yapacak birşey yok, gidiyorum ama
telsizcim kalıyor. Kısa bir yürüyüşten sonra asansöre benzer bir yere giriyor, aşağıya doğru inmeye başlıyoruz,
araç duruyor ve kapı yukarıya doğru sessizce açılıyor. Uzun bir koridorda ilerliyoruz, gülkurusu renkte bir ışık
heryerden yayılıyor, sanki duvarların içinden geliyor. Büyük bir kapının önünde duruyoruz. Kapının üzerinde
okuyamadığım bir yazı var, kapı ses çıkarmadan açılıyor, girmem için işaret ediliyor. Hosteslerden bir tanesi;
"Korkacak birşey yok Amiral, Üstad´ın huzuruna kabul edileceksiniz." diyor.
Üstad´ın mesajı
İçeri giriyorum, çarpıcı renkler görüyorum, oda büyüleyici ve çok etkileyici. Karşımda çok güzel bir insan var,
gördüklerimi anlatamıyorum, bildiğim sözcükler buna yeterli değil. İnsan gibi ama çok daha ötesinde, huzur
ve mutluluk yayıyor. Düşüncelerim kesiliyor, melodik ve sıcak bir sesle konuşuyor; "Yerimize hoş geldiniz
Amiral" O, bir erkek, yüzünde çok uzun yılların izleri var, uzun bir masada oturuyor sonra kalkıp, bana
oturmam için gösteriyor. Oturuyoruz, bana bakıp gülümsüyor ve yine o yumuşak ve melodik sesle konuşuyor;
"Sizin buraya girmenize izin verdik çünkü siz dünyanın yüzeyinde tanınan asil birisiniz." Dünyanın yüzeyi mi?
diyor ve soluğumu tutuyorum. Gülümsüyor ve; "Evet, şu anda İç Dünya´nın Arianni bölgesindesiniz. Sizi
görevinizden fazla alıkoymayacağım, güvenle yüzeye geri döneceksiniz. Ama şimdi Amiral sizi neden buraya
çağırdığımızı söyleyeceğim. Irkınızın Japonya´da Hiroshima ve Nagasaki´de patlattığı ilk atom bombalarıyla
çok ilgiliyiz. Bu nedenle alarma geçtik ve uçan araçlarımızı yolladık, biz bunlara ´Flugelrad´ diyoruz. Sizi
gözlüyorlar ve ırkınızın yüzeyde ne yaptığını araştırıyorlar. Bütün bunlar geçmişte kaldı Amiral ama biz devam
etmek zorundayız. Irkınızın savaşlarına ve barbarlığına daha önce hiç karışmadık ama şimdi durum farklı.
İnsanlık için uygun olmayan doğal bir gücü yani atomik enerjiyi öğrendiniz. Özel görevlilerimiz dünyanızdaki
güçlere mesajlar veriyorlar ama henüz bir tepki vermediler. Şimdi sizi dünyamızın varlığını gören bir tanık
olarak seçtik. Irkınızdan binlerce yıl daha eski olan kültürümüzü, bilimimizi göreceksiniz Amiral." Sözünü
kesiyor ve benimle ne yapacaklarını soruyorum.
Zamanı geldiğinde...
Üstad delici bakışlarıyla sanki düşüncelerimi okuyor ve bir zaman sonra cevap veriyor; "Irkınız şu anda dönüşü
olmayan noktaya ulaştı. Aranızda ellerindeki gücü bırakmaktansa, dünyayı yok etmeyi göze alacak olanlar var."
Başımı sallıyorum ve devam ediyor; "1945´de ve sonrasında ırkınızla ilişki kurmaya çalıştık ama düşmanca
davranıldı, Flugelrad´larımıza ateş açılıp, düşürüldüler. Savaş uçaklarınız, kötü amaçlarla düşmanca davranarak
bizimkileri kovaladılar. Şimdi sana şunu söylüyorum oğlum; dünyanızda çok büyük bir kötülük fırtınası
oluşmakta, kara bir öfke ve şiddet yıllardır hiç eksilmeden, artarak birikiyor. Silahlanmanızın bir anlamı yok,
biliminizde güvenli bir yer yok. Kültürünüzde açan her çiçek, öfke ve hiddetle ezilip, yok ediliyor, tüm insan
canlılar derin bir kaosun içine düştüler. Yaşadığınız son savaş daha sonra ırkınızın başına geleceklerin sadece
bir başlangıcı. Biz burada her geçen saat durumu daha açık görüyoruz. Söylediklerimde bir yanlış var mı?"
Hayır, bu eskiden de oldu, karanlık çağlar geldi ama beşyüz yıl önce sona erdi, diyorum. Üstad devam ediyor;
"Evet, oğlum. Karanlık çağlar asıl şimdi ırkınızın üzerine geliyor, karanlık dünyayı bir örtü gibi örtecek ama
inanıyorum ki ırkınızdan bazıları yaşamayı başaracaklar ama buna daha zaman var, fazlası söylenmemeli. Çok
uzaklarda ırkınızın yıkıntıları arasından yeni bir dünya doğacak, kayıp efsanevi hazineleri arayacaklar ve oğlum
bizim korumamızda güvenlikte olacaklar. Zamanı geldiğinde biz ırkınıza ve kültürünüze yardım edeceğiz, belki
savaşın ve çekişmelerin boşyere olduğunu birgün öğreneceksiniz, ancak bundan sonra ırkınız tekrar kültürü ve
bilimi elde edebilecek. Şimdi oğlum, bu mesajla beraber yüzeye dönebilirsin."
Ve dönüş
Bu sözlerle beraberliğimiz sona ermiş gözüküyor. Bir an için duruyorum, bu bir rüya olmalı ama ben bu
gerçeği biliyordum. İki güzel hostesimin gelip "Bu yoldan Amiral" demeleriyle kendime geldim. Çıkmadan
evvel bir kez daha dönüp Üstad´a bakıyorum. O mitolojik yüzde yumuşacık gülümseme var; "Elveda oğlum"
diyor ve ince uzun elini kaldırarak bir barış hareketi yapıyor. Hızla geri dönüyor ve yukarı çıkıyoruz.
Hosteslerimin birisi bana dönüyor ve; "Acele etmeliyiz Amiral. Üstad, sizi geciktirmememizi istedi, mutlaka
geri dönmeli ve mesajı vermelisiniz." Birşey demiyorum. Olan herşey inancın ötesinde. İlk geldiğimiz yere
dönüyoruz, telsizcim orada, çok gergin ve yüzünde endişeli bir ifade var. Ona herşey yolunda Howie, diyerek
sakinleştiriyorum. Yine uçan platformla uçağımızın yanına götürülüyoruz. Motorlar çalışmıyor, hemen
biniyoruz. Kapı kapandıktan sonra görünmeyen güç, uçağı kaldırıp bir anda 8.000 metreye çıkarıyor. Onların
araçlarından iki tanesi belli bir uzaklıktan bizi izliyor. Çok hızlı gidiyoruz ama hız göstergesini okuyamıyorum,
ileriye doğru gidiyoruz. Telsiz çalışıyor ve bir ses; "Şimdi sizi terk ediyoruz Amiral, kontrollar serbest. Auf
Wiedersehen!!!!" diyor. Almanca bir veda. Howie ve ben flugelrad´ların soluk mavi gökte kaybolmalarını
izliyoruz. Uçağım birden sarsılıyor ve aşağıya doğru dalışa geçiyor. Toparlanıyor ve kontrolu alıyoruz. Şimdi
uçuş normal, kimse konuşmuyor, ikimiz de kendi düşüncelerimizle başbaşayız.
Güncenin devamı
Saat 22:00: Yine sonsuz buz ve kar çölündeyiz. Üsse uzaklığımız yaklaşık 27 dakika. Haberleşiyoruz, cevap
geliyor. Bütün koşullar normal. Üstekiler bizden haber aldıkları için çok mutlular.
Saat 22:00: Üsse yumuşak iniş yapıyoruz. Bir görevi bitirdim ama çok daha büyük bir görev şimdi beni
bekliyor...
Kaydın sonu
11 Mart 1947´de Pentagon´da bir toplantıda hazır bulundum. Olanları anlattım, keşfimi açıkladım ve Üstad
´ın mesajını aktardım. Herşey gereğince kaydedildi. Başkan´a bilgi aktarıldı Ama geciktirildiğimi veya
alıkonduğumu hissediyorum. Yüksek Güvenlik Örgütü ve bir tıb ekibi ile uzun görüşmeler yaptırdılar, bir kasıt
algılıyorum. Büyük bir sıkıntı içindeyim, ABD Ulusal Güvenlik koşulları gereğince, sıkı kontrol altındayım. Ve
sonunda emri aldım; bildiğim her konuda kesin olarak sessiz kalmam isteniyor, bunu insanlık adına
yapacakmışım. İnanılmaz ama ben bir askerim ve emirlere uymaktan başka yapacak birşeyim yok.
30/12/56: Son sözler
1947´den bu yana yıllar geçti. Günlüğümü tamamlamam gerekiyor. Kapatırken, kendimden eminim. Bu sırrı
yıllar boyunca inançla sakladım. Bu benim tüm moral değerlerime ve haklarıma karşıydı. Şimdi sonsuz gecenin
geldiğini hissediyorum ve bu sır benimle beraber ölmemeli. Ama gerçek eninde sonunda galip gelecek.
İnsanlığın tek umudu bu. Gerçeği görüyorum ve ruhum bir an önce serbest kalmak için çırpınıyor. Askeri
canavarlığın kalbi olan endüstri için görevimi yaptım. Şimdi uzun gece başlıyor ama bu bir son olmayacak.
Uzun Artrik gecesinde olduğu gibi, gerçeğin parlak güneş ışığı yine gelecek ve karanlıklardan ışık doğacak.
Çünkü ben Kutbun ötesinde varolan ülkede en büyük bilinmeyeni gördüm.
Amiral Richard E. Byrd
ABD Deniz Kuvvetleri 24 Aralık 1956


(alıntı)

Biraz uzun oldu, kusura bakmayin. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? bir amiral neden yalan söylesin? Bu insan bunları günlüğüne yazmış.
 

Blackjack

Banlı Kullanıcı
Katılım
2 Şub 2017
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Konum
Ankara
Oyuk dünya hakkında bu belgesele denk gelmiştim, bende dünyanın merkezinin sadece magma olduğunu sanmıyorum.
https://youtu.be/Z0PPeEtxeEA

Bu arada forumda yeniyim herkese iyi forumlar dilerim.
 

unseelie

Kayıtlı Üye
Katılım
14 Ocak 2017
Mesajlar
61
Tepkime puanı
4
Konum
izmir
Başka bir teoride o bölgelerin oyuk değil de geçiş kapıları olduğu yönünde. Amiral Byrd benimde ilgimi çekmişti fakat rahatsız derecede Führer kokunca vazgeçtim. İnanmamayı tercih ediyorum. Almanlar Ari ırkı yaratmak istiyorlardı. Hatta bu uğurda pek çok kez kutuplara gittiler. Ari ırkı yaratmak bu da bir teori.
Agartha, şambala, mu, atlantis. Bu uygarlıkların altımızda olduğu da öne sürülen bir teori. Hatta daha ileri gidip nefilimlerin yaşadığı bölge olduğu da iddia edildi.
Bunun haricinde uzaylı karargahları ya da geçmiş yaşamdan kalan yüksek teknoloji kaynakları olduğu da söyleniyor.
İşin özü teoriden ileri gidemiyoruz. Bilen biliyor ama susuyor.
 

unseelie

Kayıtlı Üye
Katılım
14 Ocak 2017
Mesajlar
61
Tepkime puanı
4
Konum
izmir
Ama geneli sıcak su kaynakları yüzünden kutubun o bölv
 

unseelie

Kayıtlı Üye
Katılım
14 Ocak 2017
Mesajlar
61
Tepkime puanı
4
Konum
izmir
Ama geneli sıcak su kaynakları yüzünden kutubun o bölgesinin genel bölgeye göre iklim farklılıkları yaşadığı yönünde. Tabi bu ne kadar inandırıcıysa.
 

dmkol

Kayıtlı Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
4,907
Tepkime puanı
529
İş
Web Master
Dünyanın ortası boş değil, bir çekirdek var. (Güneş içinde yaşayan varlıklar da var) Katman katman tek bir yer değil bu yerin altındaki yaşam alanları.
 

unseelie

Kayıtlı Üye
Katılım
14 Ocak 2017
Mesajlar
61
Tepkime puanı
4
Konum
izmir
Yerin altında yaşayan mantarları da kabul edersek bakterile

Bakteriler hücreler hatta atomda bile yaşam var. Bu yönden bakarsak dünya küresi bile başlı başına canlı. Klavye arızalı kusura bakmayın.
 

Bulut_atlası

Kayıtlı Üye
Katılım
28 Ocak 2013
Mesajlar
780
Tepkime puanı
31
Bence dünya bir geçiş kapısı gibi alt katmanlarda paralel evrenler gibi birşeyler olabileceğini düşünüyorum yada aşağı indikçe farklı zamanlar iç içe olabilir bu yüzden bol bol ziyaret ediliyor olabiliriz
 

albus

Kayıtlı Üye
Katılım
1 Ara 2011
Mesajlar
1,049
Tepkime puanı
313
Ama bu araştırmanın tarihi çok eski
Özellikle şu son elli yılda her yıl gerçekten çok büyük adımlar atılıyor
Yıldan dolayı geçerli sayılacağını sanmıyorum
Ama kim bilir...
 

albus

Kayıtlı Üye
Katılım
1 Ara 2011
Mesajlar
1,049
Tepkime puanı
313
Aslında eski olması daha büyük gerçeklikler barındırır.
Zira yeni araştırmalarda çok azi bir gerçeklik bize yansıtılıyor. Eski tarihlerde ki araştırmalarda ise bu oran daha fazla.
Ne kadar çok eskiye ulaşsam o kadar daha kaliteli bilgileri görüyorum Mr. Dumbledore :)

Ben aynı şekilde düşünmüyorum. Bize gösterilen bilim çok az olsa dahi bu az olan kısım yine de 50'lerden fazladır.
Renkler ve zevkler tartışılmaz tabii, bakış açılar farklı olabilir :party:
 

dmkol

Kayıtlı Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
4,907
Tepkime puanı
529
İş
Web Master
Nano teknoloji hariç bulunan yeni bir şey pek yok. Hep bulunanların üstünden geliştirme yapılıyor. Bunu en iyi silah ve uydu teknolojisinde görürüz. Örneğin en muhteşem füzenin bile, 1930'larda tasarlanıp 1942'de uzaya fırlatılabilen Nazilerin V2 roketinden pek farkı yok. Hala 1950'li yıllarda kullanılan roketlerin biraz daha iyileştirilmiş halleriyle uzaya yük gönderiyoruz. Bütün bir ülkenin hava sahasının korunması, diğer ülkelere karşı da başarılı bir caydırıcı olması için kullandığımız F-16'lar 1960'ların sonunda üretildi, ilk uçuşu biz Kıbrıs Harekatını F-5'ler ile yaptıktan 5 ay önce Şubat 1974'tü. 1974'teki jeti kullanıyoruz, F-35'leri kullanacağız o bile yine hemen hemen aynı mantıkta. Bu arada it dalaşı testlerinde F-16'lar F-35'leri yendi ve F-35'in pilot kaskından 6 tane fiyatına 1 F-16 alınabiliyor. Yani teknoloji ilerliyor evet ama hala yeni bir şey yok. Çip, yonga ve iletim teknolojisinin ilerleyişi bize bilgiyi daha çabuk iletme imkanı sunuyor olabilir ama hala eskiden yapılanı geliştiriyoruz. Yani bir anda ortaya konan sıfırdan yeni çok az şey görürsünüz.
 

KuRt176

Kayıtlı Üye
Katılım
23 Ocak 2011
Mesajlar
64
Tepkime puanı
19
Konum
İstanbul
Yazınıza teşekkür ederim. Aklıma "The Time Machine" isimli kitap ve uyarlama filmi ile geçen yıllarda yapılan "Man of Stell" isimli film geldi. Filmleri tekçe mesaj vermek için kullandıklarını, çarpıtarak da olsa geçmişten bilgi verdiklerini düşündüğüm için geçmişle ilgili hikayeleri toplayanlardan biriyim. The Time Machine 'de ayın ikiye bölünmesinden binlerce yıl sonra yeryüzünde ve yer altında 2 ırkın oluştuğu ve onunla ilgili hikaye işlenmişti. Man of Stell de ise süper insandan bahsedilse de Güney Kutbunda bir dağ içine gerçeği öğrenmesi için bırakılmış bir uzay gemisi (varlık gemisi, gen bankası) bulunmaktaydı. Anlatımınız ile topladığım veriler uyumludur ve mantık çerçevesinde gerçek olması da mümkündür. Sadece henüz aklımızın alamayacağı bir çok gerçek mevcut. Her şey zamanla zuhur edeceği kanısındayım.
 

MAXİMUM

Kayıtlı Üye
Katılım
1 Şub 2017
Mesajlar
5
Tepkime puanı
2
Sanki dünyanın oluşumundan bugüne kadar geçen zamanda insanlar zorunlu olarak eksik bilgilere doğru yol alıyor.
Yani ilk insanlar bizden daha fazla bilgiye sahipti.Son yaklaştıkça bilgi hafızalarda farklı kombinasyonlarla eksiltiliyor.
Zorunlu olarak balkış açısı değiştiriliyor ve biz teknolojide ilerlediğimizi ve geldiğimiz noktaları gördükçe böbürleniyoruz ama asıl gereksinimlerden yoksunlaşıyoruz.
Farklı... Ben böyle düşünüyorum.
 
Üst