Altaylarda bir kartal çoroz gurkin (yaptığı tablo nedeniyle idam edilen Türk)

yare-i yarim

Moderator
Katılım
10 Ocak 2013
Mesajlar
2,247
Tepkime puanı
879
İş
Sanatsal tablolar oluşturmak/Mutfak eşyaları dalında ticaret
5L4lnl.jpg


Tam ismi Grigoriy İvanoviç Çoros Gurkin olanressam, aynı zamanda Türkolog, etnograf ve Sibirya Türkleri’nin bağımsızlıkönderlerinden biridir. Doğrusunu söylemek gerekirse, son dönemde İsmet Özelismiyle birlikte yeniden gündeme gelen “Türk ve Türklük” kavramları da,Sibirya’da yaşayan bütün Türk boylarının efsaneleştirdiği bu isme biraz dahadikkatle bakmama sebep oldu. Ne de olsa Türk kelimesi artık sadece içi boşaltılmış olarak, Türklüğe layık olmayanların dilinde sakız hale getirilmişti.

Çünkü Türk denilince, Güzellik Yarışmaları’nda yarı çıplak boy gösteren genç kızlarımız, eli silahlı uyuşturucu satıcısı Mafya katilleri,Amerika ve Avrupa’dan sınır dışı edilmeğe çalışılan ürkek bakışlı esmer insanlar ve de en kötüsü Tarkan isimli pop müzik şarkıcısı ve benzerleri hatırageliyor. Fakat unutmamamız gereken bir şey var ki, hâlâ yeryüzünde yüz milyonlarca Türk yaşıyor. Gözleri yaşlı, yürekleri buruk, boyunları bükük.
Amahâlâ dünya üzerinde Türkler yaşıyor ve düşmanları da onlardan korkuyorlar.

Korkulacak hiçbir şeyleri kalmasa bile, “Türk” denilince, hele de “Müslüman Türk” denilince, Haçlı ve Siyon zihniyetinde olanlar, bu pençeleri bileğinden kesilmiş, bir köşeye kıstırılmış yaralı aslandan korkuyorlar.

Bir Özgürlük Savaşçısı

Önce Gurkin’in kim olduğundan bahsetmek gerekir.
Bir Altay Türk’ü olan Gurkin, 1870 yılında Güney Sibirya’nın Altay bölgesinde, o zamanki adıyla “Ulalu” şimdiki ismiyle“Gorno-Altaisk” olan şehre bağlı Caş Tura’da doğmuş. 1878-1883 yılları arasında, Rus Ortodoks misyoner din adamlarının açtığı okula gitmiş. Resim konusunda çok yetenekliymiş. 1897 senesinde Petersburg’daki Sanat Akademisi’negirmek için çok gayret sarf etse de, müracaatta geç kaldığı için okula kabuledilmemiş. Ressam İ. İ. Şişkin ile tanışan Çoros Gurkin sekiz ay kadar onunlakalmış ve ondan resim dersleri almış. Kabiliyetinden dolayı, 1899 yılında PetersburgResim Akademisi’ne sınavsız olarak kabul edilmiş. Dört yıllık eğitiminitamamlayan Gurkin, memleketine dönerek resim yapmağa ve Altay Masalları’nıderlemeğe başlamış. Altay dağlarının, göllerinin, nehirlerinin ve yerli halkıngündelik yaşayışının tablolarını yapmış.
1917 yılında halkının özgürlüğünü savunabilmekümidiyle politikaya atılan ve Altay Meclisi’ne seçilen Gurkin, 1918 yılında yapılan halk oylaması sonucu kurulan Altay Cumhuriyeti’ni sevinçle karşılamış.Rus Çarı’nın ve adamlarının yoğun baskılarından, işkencelerinden gözleri yılmış olan Altay Türkleri de, 1917 Bolşevik İhtilali’nden sonra bütün Türk toplulukları gibi, komünistleri desteklemişler.


Türk boylarının neden komünistleri desteklediğikonusuna biraz eğilecek olursak: 17. yüzyılın ilk senelerinde başlayıp, yüzyılboyunca devam Kırgız – Rus savaşının ardından, Çarlık Rusya’sı, yoğun olarakhem dinsel hem de politik olarak baskıya girişmiştir. Bu politikanın temelindebir çok sebep yatmaktaydı. Bunlardan en başta geleni, boyunduruk altınaalınmağa çalışılan Kırgız Türklerine (ve genel olarak Sibirya’daki bütün Türkboylarına) Ortodoks Hıristiyanlığı çeşitli metotları kullanarak benimsetmek vebu suretle bu halkları, hem maddi hem de manevi olarak Rus devletine bağlamağayönelik siyasettir.


Ancak o dönemde Çarlık Rusyası’nın sarf ettiğibütün gayretlere rağmen, Türk toplulukları inançlarından ve geleneklerindenvazgeçmemiş, bilakis onu korumuş ve yaşatmağa çalışmışlardır. Uygulanan ağırbaskılara ve işkencelere dayanamayan halklar, biraz da bu ağır hayat şartlarınıhafifletmek için vaftiz olmağı kabul etmişlerdir. Ancak Ruslara olan nefretleriiçten içe devam etmiş, dillerini korumuşlar ve ilk fırsat (1917 komünistihtilali) ellerine geçtiğinde de isyan etmekten geri durmamışlar.


Ortodoks Hıristiyan yapılmak istenen Abakan(Yenisey) Türkleri, papazlar tarafından anlatılan bu yabancı dinin ne kadardoğru olduğunu araştırmak için çeşitli teşebbüslerde bulunmuşlardır. Buçerçevede 1897 yılının yaz aylarında 6 Kırgız (Hakas Türk’ü) toplanarak, “buOrtodoksluk nedir?” diye araştırmak üzere, o zaman Osmanlı topraklarına dahilolan Filistin’e doğru yola çıkmışlardır. Hakasya’nın başşehri Abakan’danKudüs’e kadar uzanan meşakkatli bir yolculuğun sonunda, kendilerineanlatılanlar Ortodoks öğretilerin birer safsata olduğunu anlamışlar. Tekrar atayurtlarına dönen bu 6 Hakas Türkü, kendi insanlarına, öğrendikleri doğrularıanlatarak Hıristiyanlığa karşı çıkmakla kalmamış, Ruslar’a karşı başlatılanmücadelenin büyümesine de katkıda bulunmuşlar.


Ortodoksluğu yaymak için Sibirya’da açılan Rusmisyoner okullarına, Sibirya’da yaşayan çeşitli etnik halklardan gençlergetirilerek, bunlara zorla eğitim verilmiştir. Bu misyoner okullarında yetişenve bilimin zirvelerine tırmananlardan biri Hakas Türkleri’nden NikolayKatanoff, bir diğeri Altay Türkleri’nin ressamlarından olan Grigoriy ÇorosGurkin’dir.


Bu okullarda verilen eğitim öğretimin bilimselolmaktan çok, Ortodoks Hıristiyanlığı yaymağa yönelik olduğunu anlamak veSibirya’da yaşayan (Türkler de dahil) Rus olmayan toplulukların Ruslaştırılmasıve böylece ortadan kalkmalarını sağlamak için olduğunu idrak etmek içinaşağıdaki metne bir göz atmak yeterlidir. Yenisey Ruhban Mecmuası’nın 6.sayısının 174. sayfasında bulunan ve Rus misyonerlerin fikirlerini yansıtanparagrafta şöyle yazılıdır: “…Sibirya’dakitundra ve bozkırlarımızda bu yarı yaban yaşayan göçebeleri… tıpkı Çüd, Merya,Vyatiçler vb. (halkların) eski zamanlarda soyu tükenerek Rus halkıyla tamamenbütünleştiği gibi Ortodoks dinimizi kabul ederek, kendileri de (yeryüzünden)silinerek Ortodoks Hıristiyan Rus insanlarına dönüşemezler mi?..”


Rus Çarlığı’nın baskılarına karşı, 1917 Ekim İhtilaliolunca, bütün Sibirya halkları refleks olarak komünistleri desteklemişler.Fakat kısa sürede bu mazlum toplulukların bütün ümitleri boşa çıkmıştır. Bunugören Hakas Türkleri 1920’li yıllarda kan ve silah zoruyla kurulmak istenenproletarya diktatörlüğüne karşı yurtlarını savunmak üzere savaşabaşlamışlardır. Sovyet Ruslar bu direnişi çok şiddetle bastırmışlar, “resmî”tarih kitaplarında rastlanmayan bir katliam yapmışlardır. Bunun üzerine Hakas,Altay, Tuva ve Dağlık Şor Türkleri’nin aydınları birleşip, “Güney Sibirya Türk Cumhuriyeti”nin kurulması için çalışmalarabaşlamışlardır. Bunu hazmedemeyen Stalin, korku ve ölüm yıllarının başladığıbir döneme imza atmış ve sadece Hakas Türkleri’nden on bin kişiyi zorla sürgüneyollamıştır.

Diğer Türk toplumlarının da bu zulümden payını almadığını söylemekherhalde yersiz olur. Bu korkunç yıllarda yargısız infazlarla katledileninsanların tamamının sayısını tesbit etmek maalesef mümkün değildir. SovyetRuslar’a göre bu insanların tek suçu vardır: Turancılık.

Çoros Gurkin’in yaşadığı dönemi kısacabetimlemeğe çalışırken bile, manzaranın korkunçluğu kendini hemenhissettirmektedir. Yaşadıkları zulmün dehşetini gören Altaylı Türk aydınlar veGurkin, vakit kaybetmeden Ruslara karşı mücadeleye başlarlar. Sibirya’dakibütün Türk boylarını içine alacak “Karakorum” adında bağımsız bir devletkurmağa niyetlenirler.

Hatta bu maksatla küçük bir de ordu kurarlar. Fakatkomünist Ruslar’a karşı savaşırken, 1918 yılının Aralık ayında bölgeyi işgaleden Amiral Kolçak komutasındaki Çarlık yanlısı kuvvetlere esir düşen Gurkin,esaretten ancak 1919 yılının Nisan ayında kurtulur. Özgürlük mücadelesinindevamı gelmeyince, Gurkin önce Moğolistan’a, sonra da Rus partizanları ile TuvaCumhuriyeti’ne gider.


Resim çalışmalarını 1921 ile 1926 yıllarıarasında, o zamanlar bağımsız olan Tuva Cumhuriyeti’nde sürdüren Gurkin, oradanayrılarak 1934 yılına kadar Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistanve Azerbaycan’ı dolaşır. Gurkin’in Sibirya Türkleri için hayal ettiği bağımsızTürk devleti projesi içinde Tuvalılar da vardır. Bu yüzden Tuva TürkleriGurkin’e büyük bir sevgi duyarlar. Kendisini bağrına basan Tuva Cumhuriyeti’ndekaldığı yıllarda devlet memuru olarak hayatını sürdüren Gurkin, 1934 yılındadöndüğü ata-yurdunda diktatör Stalin’in kızıl polisi tarafından TürkMilliyetçisi suçlamasıyla tutuklanır. Çoros Gurkin, 1937 yılında idama mahkumedilir ve 10 Ekim 1938’de Stalin’in cellatları tarafından ensesine bir kurşunsıkılarak hunharca öldürülür.


1926 senesinde Rus şair G. Vyatkin ile birlikteAltay Masalları’nı yayımlayan (G. Vyatkin, Ç. Gurkin, Altayskie Skazki,Novosibirsk, 1926) Gurkin’in 4000’e yakın eseri bulunmaktadır. Çilekeş özgürlüksavaşçısı ressamın en önemli eseri “Han Altay” isimli tablosudur. 1907 yılındayaptığı bu resim yüzünden 1937’de “Pantürkist Ressam” olarak suçlanır ve1938’de idam edilir.


Gurkin 1907’de yaptığı Han Altay tablosunu, 1936yılında yeniden yapar. Ancak resim ikinci yapılışında biraz değişiktir. Yaptığıilk tabloda “Altay Dağları’nın zirvesinde bir kayanın üstünde bir kartalbulunmaktadır. Bu kartal Altay’ın manevî koruyucusu ve bağımsızlığını temsiletmektedir. Tabloda Altay Dağları’nda yeşermiş bir çam (Karagay) ağacı vardır.Bu ağaç da Altay Türkleri’ni temsil etmekteydi.

Bu çamın hemen yanında üç küçükfidan vardır. Bu fidanlar da Altay’ın geleceğini kuracak olan gençleri”simgelemekteydi. Gurkin aynı tabloyu 1936’da yani 29 yıl sonra tekraryaptığında ise, resimdeki değişiklikler “gerçek hayatta nesilleri tüketilenTürkler’in dramının yansımasını” anlatmaktaydı. Resimdeki değişikliklerşunlardı: Altay’da kanatlarını açmış olan kartal artık yoktur. Çam ağacı (Karagay)ise iyice cılızlaşmış haldedir ve küçük fidanlar da yok olmuştur. Bunlarlabirlikte çamın hemen yanı başında Ruslar’ı simgeleyen bir başka çam büyümüştür.


“Pantürkist” suçlamasıyla 1938’de idam edilenGurkin’in yaptığı resimler de “Pantürkist san’at eserleri” olaraknitelendirilmiştir. Zaten 1937-1938 yıllarında Türk boyları arasında yetişmişolan aydınların tamamı, Ruslar için “Pantürkist”tir. Dağ başında çoban olarakyaşamak dururken, Türkler’in bilim adamı, san’atkâr, siyasetçi olmak neyinedir?


O yıllarda pek çok bilim adamının eserleri“Pantürkist” olmakla suçlanarak, üretenler cezalandırılmışlardır. Türkaydınlanmasının bütün temsilcileri gibi, Gurkin’in de ortadan kaldırılmasıgerekmekteydi ve yaptığı bir san’at eseri bahane edilerek öyle de oldu.


Türk dünyası, 1938 yılı sonbaharında sadece bir ressamı değil, aynı zamanda etnograf, Türkolog ve özgürlük mücadelesinin yılmaz öncüsü bir efsaneyi kaybetti. Ancak onun hatırası, hâlâ Sibirya Türk boyları arasında bir “kahraman” olarak anılmaktadır.
 
Üst