Kitaplardan Alıntılar

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,246
Tepkime puanı
3,122
Merhaba arkadaşlar. Aslında böyle bir konu açmamın sebebi klavyemi hızlandırmak. Bilgisayarda boş boş yazıp sileceğime evde duran kitaplardan alıntı yaparak sizlerinde okumasına vesile olmak istiyorum. Bir kahve eşliğinde bırseyler okumak ıstersenız veya canınız sıkılınca okuyacak bırseyler ararsanız dıkkat edin, yolunuz buraya dusebılır. :) Paylaştığım şeyler benim fikrim veya benim düşünce tarzım olmayabilir. Sadece bir yazı seçip okuyorum ve kendi fikrime bağlı kalmadan yazıyorum. Sizlerde yazı olarak alıntılarınızı paylaşabilirsiniz. Teşekkür ederim.


Nimet ya da Bela
Başka biri aynı dersi başka bir şekilde verdi bana. Bu bir iş kurmak için onbeş yılını harcamış bir adamdı. Sıkı çalışan gayretli, sebatlı bir insandı. Ve ekspres yol açıldı. Yol açıldığında artık onun iş yeri sapa bir yerde kalmıştı. İşler birden değişiverdi. İşleri birgün yolunda giderken, ertesi gün bir tek müşteri bile gelmiyordu. ''Ne yapmalıyım? Herşey kötü gidiyor.'' dedi bana. Planların bozulduğunu anlatmaya çalışıyordu.
''İşi ilk kurduğunda nasıl başarılı oldun?'' diye sordum.
''Şey'' dedi, ''Sahip olduğum tüm deha ve yaratıcılığımı kullandım. Fakat bunu bir kez yaptım. Nasıl tekrarlayabilirim?''
''Aynı sorunu yaşayan birisi sana gelseydi ne derdin?'' diye sordum.
Uzunca bir süre düşündü ve gülümsedi. ''Şey'' dedi, ''Konuşmalarınızdan birinde yapılması gerekeni yapmamız için içimizdeki güce her an inanmamız, güvenmemiz gerektiğini söylemiştiniz. Bize küçük bir şiir verdiğinizi hatırlıyorum. Şöyle birşeydi: ''Hayat yardalarla zor, inçlerle kolaydır...'' Doğru yanıtları bulacağımı bilir ve buna inanırsam bulabilirim. İşimde büyük kayıpların olduğunu varsayalım, ama kaybettiğim sadece para. Ailem, sağlığım ve içimdeki güç her an yanımda.
''Evet'' dedim. ''Hala deha ve yaratıcılık sahibisin, Tanrı'nın mükemmel hayatını hala ifade edebilirsin.''
İşler ters gittiğinde gerçeği kanıtlama ve hayatımızdaki gücü gösterme fırsatına sahip oluruz. İnsanlar sorunlarını anlatmaya geldiğinde İsa hiçbir zaman şaşırmazdı. Doğuştan kör olan bir adama şifa verdiğinde havariler, ''Kimin günahı yüzünden bu adam kör doğdu, kendisinin mi yoksa anne-babasının mı?'' diye sordular. Kimse günah işlemedi, Tanrı'nın gücü onunla ortaya koyulmalıydı, dedi İsa. Deuteronomy'de de dendiği gibi, Bela nimete dönüştü, çünkü Tanrı sizleri seviyor.
Arkadaşım bunu kanıtladı. Sahip olduğu deha ve yaratıcılığı kullanarak başka bir yerde başka bir iş kurdu. Bugün eskisinden on kat daha fazla para kazanıyor. Ekspres otomobil yolu tebdil-i kıyafet etmiş bir nimete dönüştü. Problemi olumlu, yapıcı bir şekilde karşılamasaydı böyle olmayacaktı. Hayatın kendisine karşı olduğunu düşünüp yenilgiyi kabullenmedi. Hayat bizimleyse kim bize karşı olabilir. Hayat her zaman bizimledir.
Var olan koşullara neyin neden olduğunu gerçekten önemli değil. Samanlık yanıyorsa yangını neyin başlattığının ne önemi var. Sorulması gereken soru, ''Yangını söndürmek için ne yapmalıyım?'' olmalı.

Alıntı.
 

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,246
Tepkime puanı
3,122
Ölümsüz gerçek

Her zaman yaşam nehriyle birlikte akın. Asla akıntıya karşı gitmeye ve nehirden hızlı akmaya çalışmayın. Yalnızca mutlak rahatlık içinde hareket edin ki kendinizi her an evinizde gibi huzur içinde varoluşla barışık hissedin. Anımsamanız gereken ikinci şey ise yaşamın kısa olmadığıdır; yaşam sonsuzdur ve aceleye hiç gerek yoktur. Acele etmek ancak bazı şeyleri kaçırmanıza neden olur. Varoluşun içinde acele eden herhangi bir şeye rastladınız mı hiç? Mevsimler zamanı geldiğinde gelir, çiçekler zamanı gelince açar. Ağaçlar yaşam kısa diye büyümek için acele etmez. Tüm varoluş yaşamın sonsuzluğunun farkındaymış gibi görünmektedir.
Biz hep buradaydık ve hep burada olacağız tabiki aynı şekilde, aynı bedenlerle değil. Yaşam evrilmeye, daha yüksek etaplara ulaşmaya devam ediyor. Ama hiçbir yerde ne bir son mevcuttur, ne de bir başlangıç. Siz başlangıçsınız bir yaşamla, sonsuz bir yaşam arasında varolmaktasınız. Her zaman bu iki sonsuzluğun ortasında, her iki taraftasınız. Ancak her zaman kendi doğanızla uyum içinde olmalısınız.
Bazı ağaçlar yavaş, bazıları hızlı boy atar; ne yavaş büyümenin ne de hızlı büyümenin özel bir yanı yoktur. İki ağacında paylaştığı ortak bir özellik varsa o da ikisinin de kendi doğalarını izlemekte olduğudur.

Alıntı.
 

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,246
Tepkime puanı
3,122
En büyük böcek..

Farkında olmadığımız, çoğu zaman hafife aldığımız öyle kavramlar var ki; bunlar içten içe beynimizi kemirir, küçültür ve biz bunu asla farkedemeyiz. İşte bazılarına göre, gurur vesilesi bile olan en tehkili kemirgen böcek: Sinirlilik.

Beynin küçülüyor! Çünkü sinirleniyorsun...

Artık eskisi kadar güçlü bir hafızan yok, artık eskisi kadar hızlı düşünemiyorsun, son zamanlarda çok fazlaca ''dilimin ucunda'' deyimini kullanıyorsun, artık eskisi kadar hızlı karar veremiyorsun, artık okudukların aklında kalmıyor, artık randevularını, verdiğin sözleri unutuyorsun. Peki neden? Çünkü sinirlisin!

Sinirlilik veya asabiyet! İkisi de aynı şey. İkisi de sen farkında olmadan beynini kemiriyor. Asabi bir insan olman, sürekli pişman olduğun anlamına gelir ve tüm pişmanlıklar beyni küçültür.

Sende en az benim kadar iyi biliyorsun sinirlenince mantıklı düşünemediğini. Mantıklı düşünemeyince yanlış kararlar veriyor ve karşındakini çoğunlukla boş yere yıpratıyorsun. Kısa bir süre rahatlasan da sonrada pişman olup kendine kızıyorsun. Bunu ben yapmamalıydım, yanlış yaptım diyor, ve arkasından keşkeli cümleler kuruyorsun... Keşke öyle söylemeseydim, keşke şöyle yapsaydım...

Zamanı geri alıp yaptığın hatayı düzeltemeyeceğine göre, bu durum beynini kemirmeye başlıyor. Her yerde haklı olduğunu anlatsan da, içinden bir ses, senin haksız olduğunu haykırmaya devam ediyor. Bütün bunlar olurken bilinçaltın negatif kayıtlar yapmaya devam ediyor. Farkında olsan da olmasan da düşünsel anlamda beynin küçülüyor. Çünkü tüm pişmanlıklar beyni küçültür.

Şİmdi bir dakika düşün! Bugüne kadar sinirli olmanla neyi çözdün? Sinirli olman ne zaman işe yaradı? Cevap: Hiçbir şeyi çözemedim ve hiçbir zaman bir işime yaramadı. SOn bir soru: Hiç sinirliyken aynaya baktın mı?

Alıntı.
 

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,246
Tepkime puanı
3,122
Amel Yapılacak Saatler

Zühal Saati; Bu saatte, tefrik, buğz, harap etmek, ve erkeklik bağlamak gibi ameller yapılır.
Müşteri Saati; Bu saatte, muhabbet, erkeklerin ve kadınların yanında sevilmek, insanların gözlerine şirin görünmek gibi ameller yapılır.
Merih Saati; Bu saatte, taslit, tefrik, buğz, adavet ve mekandan çıkarmak gibi ameller yapılır.
Şems Saati; Bu saatte, muhabbet, şirinlik, heybetli görünmek ve büyükler yanında hacetin kabul olması gibi ameller yapılır.
Zühre Saati; Bu saatte, atf, heyecanlandırmak, kadınları ve çocukları teshir etmek gibi ameller yapılır.
Utarid Saati; Bu saatte, dil bağlamak, hastalandırmak ve alimlerin yanında hacetin reva olması gibi ameller yapılır.
Kamer Saati; Bu saatte, dil bağlamak, bağlıyı çözmek, sihir ve tılsım bozmak gibi ameller yapılır.

Alıntı..
 

Aisling

Kayıtlı Üye
Katılım
31 Tem 2016
Mesajlar
978
Tepkime puanı
1,487
Konum
HARİKALAR DİYARINDA
Belki de bunlar, hiç istisnasız, kelimenin gerçek anlamında insan değillerdi de, onun ön hazırlıkları, ancak yüzyıllar geçtikten sonra gerçek, onurlu ve özgür insana dönüşecek bir tür hammadde, demir cevheriydiler. Tembel, açgözlü ve inanılmaz bencildiler. Psikolojik olarak neredeyse hiçbirinin kölelerden farkı yoktu: inançlarının köleleri,kendilerinr benzeyenlerin köleleri, ihtiraslarının köleleri, tamahkârlıklarının köleleri. Ve eğer bunlardan biri efendi olarak doğmuş veya daha sonra öyle olmuşsa, özgürlüğüyle ne yapacağını bilemezdi. Tekrar telaşla köleleşiyordu: zenginliğin kölesi, olağanüstü bir lüksün kölesi, sefahat düşkünü dostlarının kölesi, kölelerinin kölesi. Bunların büyük çoğunluğu da tamamen masumdu. Fazlasıyla atıl fazlasıyla cahildiler. Köleliklerinin kökleri tembellik ve cehaletteydi; tembellik ve cehalette yeniden ve yeniden köleliği doğuruyordu.

-Tanrı Olmak Zor İş -
 
Ü

Üye silindi 56746

Kimse bu başlığı keşfetmemiş, çok ilginç.

"bazı insanların yanılsama yaratma becerisine hayranımdır. çocukken, kütüphanede sihirbazlık kitapları okuyarak saatler geçirirdim. cumartesileri sihirbazlık mağazalarında saatlerce dolanır, tezgahın arkasındaki adamın kartlar, ipekler ve havada uçuşan krom çemberler ile sağduyunun tüm kurallarına meydan okuyarak yaptığı inanılmaz gösterileri izlerdim. en mutlu çocukluk anılarımdan biri sekiz yaşında "Blackstone dünyanın en büyük sihirbazı"nı Denver, Kolorado'da seyretmiş olmamdır. seyirciler arasındaki birkaç çocukla sahneye davet edilmiştim. Blackstone, ellerimizi, içi canlı güvercin dolu 50 cm'ye 50 cm'lik bir kuş kafesinin her tarafına koymamızı söyledi. yanımızda durdu ve "kafese bakın" dedi. gözlerimi kırpmadan baktım. "şimdi ellerimi çırpacağım" dedi. çırpmasıyla beraber kuş dolu kafes kayboldu. ellerim boşlukta asılı kaldı. bu imkansızdı! ama oldu! şaşkına dönmüştüm.

şimdi anlıyorum ki onun becerisi, ortalama bir depresyonlu hastadan daha fazla değildi. buna siz de dahilsiniz! depresyondayken, kendinizi ve başkalarını aslı olmayan şeylere inandırma yeteneğine fazlasıyla sahip olursunuz. bir terapist olarak benim görevim sizin yanılsamalarınıza müdahale etmek, kendinizi nasıl kandırdığınızı göstermek için aynanın diğer yüzünü görmenizi sağlamaktır. (david burns, iyi hissetmek sf. 54)"
 
Ü

Üye silindi 56746

"Çalışacağım yazmaya, aklımda kalanları, olaylar zincirinden zihnimde kalanları yazmaya. Belki genel bir sonuca varırım, hayır, fakat içim rahat eder, inanabilirim kendim. -Çünkü benim için hiç önemi yok, inanmış inanmamış başkaları. -Lakin tek korkum: Yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan.
...
Hayır, adını söylemem asla. O ince, esiri, belli belirsiz endamın, iri hayran parlak gözlerin ardında ömrüm azar azar ve acıyla yanadursun, eriyedursun, bu aşağılık dünya ile bir ilişkisi yoktu onun! Hayır, yeryüzü nesnelerine bulaştıramam, kirletemem adını.
..." Sadık Hidayet - Kör Baykuş.
 

aNAkSaRatE

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Tem 2018
Mesajlar
426
Tepkime puanı
1,720
Peri ve Şan kelimeleri bir araya gelir. Bu toprakta Perişan adında kızlar yaşar.

Dokuz yaşında ki erkek kardeşlerinin ayakta sürdüğü traktörlerin römorkları devrilince ölür ve bir daha doğarlar.
Bu kez adları İsabalı olur, Nazi olur. Humina, Belkiza, Lezgi, Tükezban, Telli, Kübar, Adman, Adle, Ebedin, Vehta olur.
Ne biz onların adlarını, ne de onlar bizi anlar.

Doğu'da kızlar, kadın doğar. Ecellerinden önce ölürler.

İlk yemeği anasının memesinden gelen ve yediği çanağa tükürmekte sakınca görmeyen erkek, o kadar çok kadın gömer ki toprak bile dişidir.
Bu yüzden Toprak Ana diye bilinir. Perilerin şanı buradan gelir.

Diri diri, gömüle gömüle, toprağı bile kadın yapmışlardır. Bu yüzden verimsiz ve çoraktır. Buna da kadının intikamı denir.

* * * * * *

Bu çağda savaşları, kaybedecek kadını olmayanlar kazanır. Bu yüzden erkek, olabildiğince derine gömer kadını.
Gökte kadına dair ne varsa onu taşıyan şeytan !
Yerde erkeğe ait ne varsa onu taşıyan kadın !

Aralarında kalmıştır, sıkışmıştır erkek. Kızgındır. Bu yüzden gömer kadınını.

Hakan Günday - AZİL -

* Sansürlemek zorunda kaldığım kısımları oldu. Zamanınız varsa okumanızı öneririm.
 

aNAkSaRatE

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Tem 2018
Mesajlar
426
Tepkime puanı
1,720
Evet, insanlar kendilerine gösterilen yolun tam tersine, canlarının istediği yöne yürümüşler; akıl almaz, çetin, neredeyse karanlık yollarda yürümek için direnmişlerdir. Dik kafalılık, direnmek, onlara çıkarlarından daha tatlı geliyor, anlaşılan..

Çıkar!
Nedir bu çıkar denen şey!

İnsanoğlunun çıkarının nerede olduğunu kesinlikle belirtebilir misiniz?
Biri tutar, çıkarını, kendisi için iyilik değil de kötülük istemekte görürse, hatta böyle yapmak zorunda kalırsa, buna ne demeli?
Ya bir de her zaman böyle olursa, o büyük kuralın ne değeri kalır?
Ne dersiniz, böyle bir şey olabilir mi?

Gülüyorsunuz, demek?

Gülün, ama önce şu sorumu yanıtlayın:
İnsanoğlunun çıkarları tam olarak sayılmış mıdır?
Aralarında hiçbir sınıflandırmaya girmeyenler, giremeyenler yok mudur?

Bildiğime göre, okuyucularım..

İnsanların çıkarlarıyla ilgili listeyi, istatistik rakamları ile ekonomik formüllerden ortalama bir hesapla çıkarmışsınız.
Sizin çıkarlar listenizde refah, zenginlik, özgürlük, rahatlık gibi şeyler var; bunlara açıkça, bile bile sırt çeviren biri çıksa siz -elbette ben de- onu kara cahilin, zır delinin biri olarak görmez miyiz?

* Yer Altından Notlar *
 

Alice amundsen

Kayıtlı Üye
Katılım
1 Haz 2018
Mesajlar
416
Tepkime puanı
622
Konum
Aynanın diğer tarafı
Merhaba arkadaşlar. Aslında böyle bir konu açmamın sebebi klavyemi hızlandırmak. Bilgisayarda boş boş yazıp sileceğime evde duran kitaplardan alıntı yaparak sizlerinde okumasına vesile olmak istiyorum. Bir kahve eşliğinde bırseyler okumak ıstersenız veya canınız sıkılınca okuyacak bırseyler ararsanız dıkkat edin, yolunuz buraya dusebılır. :) Paylaştığım şeyler benim fikrim veya benim düşünce tarzım olmayabilir. Sadece bir yazı seçip okuyorum ve kendi fikrime bağlı kalmadan yazıyorum. Sizlerde yazı olarak alıntılarınızı paylaşabilirsiniz. Teşekkür ederim.


Nimet ya da Bela
Başka biri aynı dersi başka bir şekilde verdi bana. Bu bir iş kurmak için onbeş yılını harcamış bir adamdı. Sıkı çalışan gayretli, sebatlı bir insandı. Ve ekspres yol açıldı. Yol açıldığında artık onun iş yeri sapa bir yerde kalmıştı. İşler birden değişiverdi. İşleri birgün yolunda giderken, ertesi gün bir tek müşteri bile gelmiyordu. ''Ne yapmalıyım? Herşey kötü gidiyor.'' dedi bana. Planların bozulduğunu anlatmaya çalışıyordu.
''İşi ilk kurduğunda nasıl başarılı oldun?'' diye sordum.
''Şey'' dedi, ''Sahip olduğum tüm deha ve yaratıcılığımı kullandım. Fakat bunu bir kez yaptım. Nasıl tekrarlayabilirim?''
''Aynı sorunu yaşayan birisi sana gelseydi ne derdin?'' diye sordum.
Uzunca bir süre düşündü ve gülümsedi. ''Şey'' dedi, ''Konuşmalarınızdan birinde yapılması gerekeni yapmamız için içimizdeki güce her an inanmamız, güvenmemiz gerektiğini söylemiştiniz. Bize küçük bir şiir verdiğinizi hatırlıyorum. Şöyle birşeydi: ''Hayat yardalarla zor, inçlerle kolaydır...'' Doğru yanıtları bulacağımı bilir ve buna inanırsam bulabilirim. İşimde büyük kayıpların olduğunu varsayalım, ama kaybettiğim sadece para. Ailem, sağlığım ve içimdeki güç her an yanımda.
''Evet'' dedim. ''Hala deha ve yaratıcılık sahibisin, Tanrı'nın mükemmel hayatını hala ifade edebilirsin.''
İşler ters gittiğinde gerçeği kanıtlama ve hayatımızdaki gücü gösterme fırsatına sahip oluruz. İnsanlar sorunlarını anlatmaya geldiğinde İsa hiçbir zaman şaşırmazdı. Doğuştan kör olan bir adama şifa verdiğinde havariler, ''Kimin günahı yüzünden bu adam kör doğdu, kendisinin mi yoksa anne-babasının mı?'' diye sordular. Kimse günah işlemedi, Tanrı'nın gücü onunla ortaya koyulmalıydı, dedi İsa. Deuteronomy'de de dendiği gibi, Bela nimete dönüştü, çünkü Tanrı sizleri seviyor.
Arkadaşım bunu kanıtladı. Sahip olduğu deha ve yaratıcılığı kullanarak başka bir yerde başka bir iş kurdu. Bugün eskisinden on kat daha fazla para kazanıyor. Ekspres otomobil yolu tebdil-i kıyafet etmiş bir nimete dönüştü. Problemi olumlu, yapıcı bir şekilde karşılamasaydı böyle olmayacaktı. Hayatın kendisine karşı olduğunu düşünüp yenilgiyi kabullenmedi. Hayat bizimleyse kim bize karşı olabilir. Hayat her zaman bizimledir.
Var olan koşullara neyin neden olduğunu gerçekten önemli değil. Samanlık yanıyorsa yangını neyin başlattığının ne önemi var. Sorulması gereken soru, ''Yangını söndürmek için ne yapmalıyım?'' olmalı.

Alıntı.
Belki de bunların hepsi boş!

Doğru masal olmadıği gibi doğru yer doğru zaman,doğru kişi diye de birşey yoktur.Var oluş hepten yanlışlıktır bekli de.Hepimiz saçma sapan tesadüflerin esiri olan hayatlar yaşıyor ve bu hayatların altında bir düzen arıyor olabiliriz.Sonuçta ,bize kelimeler ve hikayeler kalıyor yanlızca .Hatıralarla pişmanlıkları saymıyoruz bile (Murathan mungan üç aynalı kırk oda)
 
Ü

Üye silindi 56746

En iyi zamanlardı; en kötü zamanlardı. Bilgelik çağıydı; ahmaklık çağıydı. İnanç dönemiydi; şüphecilik dönemiydi. Aydınlığın mevsimiydi; karanlığın mevsimiydi. Umut baharıydı; umutsuzluk kışıydı. Öncemizde her şeyimiz vardı; öncemizde hiçbir şeyimiz yoktu. Hepimiz doğrudan cennete gidiyorduk; hepimiz doğrudan cehenneme gidiyorduk.

charles dickens - iki şehrin hikayesi

okumadan ölmemeniz tavsiye olunur.
 

aNAkSaRatE

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Tem 2018
Mesajlar
426
Tepkime puanı
1,720
Tek bir insanın mutluluk değerinin artması için, tek bir insanın mutluluk değerinin azalması gerekiyordu.
Kitapta buna 'mutlak denge' deniyordu.

Mutlak dengenin gerçekleşmesi için gerekense, maddenin yada beyinin yerini zihnin almasıydı.

Beden yerine zihinle nefret etmek ; cinayetleri
Beden yerine zihinle sevmek ; yalanları azaltacaktı.

Ve beden yerine zihinle var olmak ; tatminsizliği yok edecekti.

Tanrısal bilgilere göre hayat, insanın neyi bilmiyorsa onu öğrenmeye geldiği süreçti.
Ve zihinsel gelişimini tamamlamak için her şeyin öğrenilmesi gerekiyordu.

Ölümse,

Yaşarken sindirilmiş bilgilerin, zihin tarafından depolanması için verilen süreydi.
Herkesin bir kasası var. Ve o dolana kadar ; doğup, ölmek gerekiyor...

* H. Günday *
 
Ü

Üye silindi 56746

- "elbette" dedim. "bir kadın, daha tartışmaya başlamadan karşısındakinin fikirlerini kabul etmemeye karar verir. bütün sözleri kulaklarını açarak iyice dinler ama, ne yazık ki o arada kulaklarının kafasıyla ilgisi tamamiyle kesilmiştir. en mantıklı laflar bile kafasına girmez." anne bronte - şatodaki kadın.

Yazar kadın, yukarıdaki cümlelerin sahibi erkek ve çevirmen kadın... Hmmm :unsure:
 

aNAkSaRatE

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Tem 2018
Mesajlar
426
Tepkime puanı
1,720
"Bir roman okumuştum. Bundan yıllar önce. Şimdi adını hatırlamıyorum. Romanın kahramanı bir polisiye yazarı. Dünyaca meşhur ve Nobel ödüllü bir yazar. İmza günleri düzenleniyor ve önünde binlerce kişilik bir kuyruk oluşuyor. Kitaplarını imzalaması için yazar adına iki günlük bir organizasyon gerçekleştirmişler.

Yazar, önüne konan her kitaba bir paragraf yazıyor, altına da tarihi ve tam olarak saati kaydediyor. İki gün boyunca yüzlerce kitabın ilk sayfalarını bu şekilde doldurup ortadan kayboluyor. Ancak yazdığı paragraflar, ilk bakışta son derece anlamsız görünseler de, hayranlar kulübünden birkaç kişinin fark etmesiyle anlam kazanıyor. Çünkü paragraflar birbirini takip ediyor. Yazarın son romanını imzaladığı kitaplara parça parça yazdığı ortaya çıkıyor. Gazetelere ilanlar veriliyor, televizyon haberlerine konu oluyor. imza günlerine katılmış herkes bir araya getiriliyor.

Ancak romanın sonu yok. Yazar da ortada yok. Herkes merak ediyor. Çünkü bütün roman bir katil ve bir kurban üzerine. Adları bilinmiyor. Ama romanda bütün ayrıntısıyla katilin kurbanı neden öldürmesi gerektiği anlatılıyor. Hayranları bu bilinmezlik içinde deliye dönüyor. En sonunda yazarın nereye saklandığını buluyor ve adresini öğreniyorlar. Eve girdiklerinde duvarlarda sprey boyayla yazılmış paragraflar görüyorlar. İlk gördükleri paragrafta şöyle diyor:

"Kalabalık bir grup eve girdi. Kapıyı açık bulduklarına bile şaşırmadılar, tek şaşırdıkları duvardaki yazılardı..''

Biraz daha ilerliyor ve evin ikinci katına çıkıyorlar. Kapalı bir kapının üzerindeyse şöyle yazıyor:

"Sadece öğrenmek istiyorlardı. Katilin ve kurbanın kim olduğunu öğrenmek istiyorlardı. Ağızlarından salyalar, avuçlarından terler akıyordu. Bütün bakışlar ve düşüncelerin kaygan olduğu bir koridorun sonundaki kapıyı açtılar... "

Kalabalık büyük bir heyecanla üzerinde yazı olan kapıyı açıyor ve yazarı kendini vurmuş olarak buluyorlar. Ölü yazarın kapaklanmış olduğu çalışma masasının dayandığı duvarda,

"Kurban da, katil de benim. Hepsi benim.." yazıyor.''
 
Ü

Üye silindi 56746

...
alışmadığım bir ciddiyetle: "helen" dedi, "bazı şeylerin hiç hoşuma gitmiyor."
bunların neler olduğunu öğrenmek istedim elbette.
- "söylersem bunları düzelteceğine söz verir misin?"
- "kabilse düzeltirim elbette."
- "bak gördün mü, sen beni bütün kalbinle sevmiyorsun."
- "arthur, seni anlıyamıyorum. ne yaptığımı, ne söylediğimi açıklar mısın?"
- "bir şey yapmış, söylemiş değilsin. hoşuma gitmeyen şey şu: aşırı dindarsın, helen. ben kadınların dindar olmasını takdir ederim. hele dindarlık sana pek yakışıyor. fakat her şeyin fazlası fazla. din, tanrı sevgisine kapılıp beni daha az sevmene tahammül edemem."
- "arthur! sen kendini tanrı'yla bir mi tutuyorsun?"

:LOL::ROFLMAO::D
 

Mr. Şeytan

Banlı Kullanıcı
Katılım
7 Şub 2018
Mesajlar
220
Tepkime puanı
915
Konum
Zamanın dışında boşluğun içinde
“Bunda da, her şeyde olduğu gibi, hareketlerimiz bizi ele veriyor,” dedi Akıl. “Eğer bir sanatçı, yeni ve çığır açıcı teknikler kullanarak müthiş bir güzelliğe sahip bir eser yaratırsa, usta olarak yüceltilecek ve sanatta yeni bir akım başlatacaktır. Ancak ya başka bir tanesi, tam olarak aynı seviyede olan yeteneğiyle, öbüründen bağımsız olarak çalışarak aynı başarıyı bir ay sonra gösterirse ne olacak? O da benzer bir şekilde övgü alacak mı? Hayır. Ona taklitçi denilecek.

“Zekâ. Eğer büyük bir düşünür matematikte, bilimde ya da felsefede yeni bir teori geliştirecek olursa, biz ona bilge diyeceğiz. Onun ayaklarının dibinde oturarak dinleyeceğiz ve binlerce ve binlerce kişinin saygı duyması için onun adım tarihe geçireceğiz. Ama ya başka bir adam, o aynı teoriyi kendi başına belirleyecek, sonra da bulgularını yayınlamakta sadece tek bir hafta gecikecek olursa ne olacak? O da büyüklüğü için hatırlanacak mı? Hayır. O unutulacak.

“Yaratıcılık. Bir kadın büyük değeri olan yeni bir şey inşa ediyor, bir mühendislik abidesi ya da bir tür fabrial. O bir mucit olarak bilinecek. Ama ya aynı yeteneğe sahip olan bir başkası, bunun zaten üretilmiş olduğunun farkında olmaksızın bir yıl sonra aynı şeyi yaratırsa, o yaratıcılığı için ödüllendirilecek mi? Hayır. Ona bir kopyacı ve bir sahtekâr denilecek.”

Tellerine dokunarak melodinin devam etmesine izin verdi, çarpıcı, akıldan çıkmayan türdendi ama hafiften alay eder bir havası da vardı. “Ve bu yüzden, sonuç olarak ne karara varmalıyız?” dedi. “Saygı duyduğumuz şey bir dâhinin zekâsı mı? Eğer sebep becerisi, aklının güzelliği olsaydı; ürününü daha önceden görmüş olup olmamız bir fark yaratmadan bunu övmez miydik?

“Ama övmeyiz. Diğer açılardan denk olarak iki mükemmel sanat eserini düşündüğümüz zaman, daha büyük övgüyü ilk önce yapanına vereceğiz. Ne yarattığının bir önemi yok. Başka birinden daha önce yaratmış olmanın önemi var.

“Yani bizim takdir ettiğimiz şey güzelliğin kendisi değil. Zekânın gücü değil. Yaratıcılık, sanatsallık ya da becerinin kendisi değil. Bir adamın sahip olabileceğini düşündüğümüz en büyük yetenek mi?” Son bir tele dokundu. “Bana öyle görünüyor ki, bu orijinallikten başka hiçbir şey değil.”


Fırtınaışığı Arşivi - Kralların Yolu
Brandon Sanderson
 
Ü

Üye silindi 58480

Empty your mind, be formless. Shapeless, like water. If you put water into a cup, it becomes the cup. You put water into a bottle and it becomes the bottle. You put it in a teapot it becomes the teapot. Now, water can flow or it can crash. Be water my friend.

Bruce Lee (Bu meşhur söz illa hakkında yazılmış bir kitapta vardır))) )

Mealen :

Zihnini boşalt, formsuz ol. Şekilsiz ol, su gibi. Bir bardağa su koyarsanız, su bardak haline gelir. Bir şişeye su koyarsanız, şişe haline gelir. Bir demlik içine koyarsann, demlik haline gelir. Şimdi, su akabilir ya da kırılabilir. Su ol dostum.
 
Üst