Bu hayatta boşa yaşamak istemiyorum. Yanlış anlamayın, cennete gitmek için inanmak istemiyorum. Sadece bir yaratıcının ve dinlerin gerçek olduğuna inanmak istiyorum. Kitaplarda adem ve havvadan geldiğimiz yazıyor ama evrimin bir ton kanıtı var ve ben evrime inanıyorum. Ama gerçek şu ki içimde tanrı inancı var. Bir yaratıcının olduğuna inanıyorum ancak dinlere inanasım gelmiyor. Hikaye gibi geliyor. Sizce de öyle midir? Görüşlerinizi almak istiyorum. Adem ve havvadan gelmek çok saçma değil mi sizce? Homo erectus gillerle o kadar benzerliğimiz olmasına rağmen.
Arayışınız için sizi tebrik ederim öncelikle, insan olmanın gereklerinden biridir ve bir çok kişide bu heyecan sönük halde.
Evrim ile din çarpıştırması ne yazık ki hem bazı dindarların hem de bazı bilim insanlarının ortaklaşa düştükleri bir yanlış. Bir kere bu ikisi bir birini ne çürütüyor ne de destekliyor tam olarak. Bundan sonra yazacaklarım bir ikna amacı veya öğretme amacı taşımıyor sohbet gibi düşünün.
Tanımlarla başlayalım:
-Evrim bilimsel bir teoridir, bilimsel bir yasa değildir (yasalar da değişir bilimin özü böyledir). Bu teori kendi arasında bölümlere ayrılır ve farklı şekillerde ele alınır. Örneğin konumuzu ilgilendiren kısmı olan insan maymundan veya sudan gelmiştir tarzında hiçbir kanıt yoktur, zaten yine bu sebeple teoridir. Bu teorinin dayanağı ise tamamen başka bir türe geçiş gibi değil de, bir türün bazı özellikler kazanması veya kaybetmesi gibi durumlara ait gözlemler olmasıdır. Bu da tek başına bir kanıt verememiştir. Kısacası bir belirsizliğe zaten inanmak mümkün değildir, ancak mantığa oturursa desteklenebilir. İlgili konuda araştırma yapan yani bilimi meslek olarak da hayatında tutan bilim insanlarının da hepsi birden bu teoriyi desteklemez. Üstelik bu desteklemeyenlerin içinde, belli bir dine mensup olup dindar olmayanlar, hiçbir dine inanmayanlar, deistler, kısacası her kesimden bilim insanı da var.
-Din bir dogmadır değişmez. İnanılır veya inanılmaz ortası yoktur, şurasından inanayım burasından bırakayım olmaz. Bir dine iki şekilde mensup olunur temel olarak; biri doğuştan çevre ile mensubiyet, diğeri de araştırarak, öğrenerek ve illa ki deneyimleyip içselleştirerek mensubiyet. Örneğin İslamiyet birinci şıkkı kabul etmiş olsa da, ikinci şıkla değerlendirilip kendi gönlü, aklı, mantığı ve rızasıyla mensup olana ayrı bir değer verir, istenen de aslında budur. Öte türlü sorgulamayan, araştırmayan kişi özü kaçıracak, muhteviyatı tam olarak anlayamayacaktır.
Adem ve Havva sadece bir örnektir. Kutsal kitaplarda daha bir çok mantığa oturmayan, bilincin reddedebileceği şeyler yok mudur? Çokça vardır ancak bilinç nedir ve mantık nedir, bu yanıltıcı mıdır, nedir ne değildir bunları biliyor muyuz? İşte araştırmak ve öğrenmek bize çok şeyler katar. Hipnoz seanslarında olayın temeli, bilinci oyalayarak bilinç altına ulaşmaktır. Bilinç dediğimizi kaba tabirle saniyede en fazla 10 birim anlayabilen, sert bir muhafız olarak tanımlarız. Bilinç altını ise saniyede en az 3 milyar birim anlayabilen, saf ve sterilizasyonu korunması gereken olarak tanımlarız. Bilinç işte bu yüzden bir muhafızdır.
Örnekleyelim daha iyi anlayalım..
Bilinciniz kolunuza üç kişi bastırdığında inmesi gerektiğini söyler, buna mukavemet gösterirsen kemik kırılır vücut korunmalıdır der. Ki normalde fiziki koşullarda ''maddenin mukavemet bilgisi'' gereği, kemik+kas+damar+iç basınç (vücut) bileşenlerine göre 3 kişinin uygulayacağı yaklaşık 300 kg basınca göre evet o kol iner. Bilimsel olarak bu böyledir ve ilginçtir ki bilinç hayatı boyunca matematik, fizik ve biyoloji öğrenmemiş olsa da bunu bilerek koruma başlatıp o kolu indirtir.
Peki hipnozda bilinci oyalayarak bilinç altına ulaştığımızda ve ona ''o kol inmeyecek ve kol da kırılmayacak'' diye telkin verdiğimizde ne olur? O kol inmez ve kola da hiçbir şey olmaz. Denenmiştir defalarca benzer örnekler. Bizzat da deneği olmuşumdur bu tür deneylerin.
Özetle, bilincin reddettiği her şey, reddedilmiş olarak kenarda durmak zorunda değildir. Deneyimlemek ve içselleştirmek gerekir bazen. Umarım size aradığınız farklı bir pencereyi aralayabilmiştir.