Mesaj’ı kalp dili ile okumak: Kuran’ı anlamak

hazaR

Kayıtlı Üye
Katılım
30 Haz 2011
Mesajlar
2,233
Tepkime puanı
673
Konum
İstanbul
İş
Passenger.
Son peygamberin mucizesi Kuran – ı Kerim…

Ekli dosyayı görüntüle 7802

Bu vahyin indirilişi Rahman ve Rahim’dendir. Bir ilahî kelâm ki (taşıdığı) mesajlar, anlama ve kavrama yeteneğine sahip insanlar için Arapça bir hitabe olarak apaçık beyan edilmiştir; güzel haberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak. Fakat [bu ilahî kelâm insanlara ne zaman tebliğ edilse] çoğu yüz çevirir ki [mesajını] duymasınlar. (41: 2 – 4)

Ayetlerin derinlemesine sayısız anlamlarının bulunduğu, okuyana göre okunan mesaj; ve okumaya niyetlenip, Arapça bilmemekten yakınmak…

Neden? Misal pek çok yerde geçen muttaki kelimesi, çeşitli çevirilere göz atıldığında:

Allah’tan korkanlar
Allah’tan sakınanlar
Allah’a karşı sorumluluk bilincinde olanlar
Allah bilinci olanlar
Kötülüklerden korunanlar
Takva sahipleri
Erdemliler
….*
Yalnızca bir kelime bile kaç farklı şekilde çevrilebiliyor?

Her çevirinin yarattığı algı ve his, birbirinden bunca farklıyken okuduğumuzdan çıkarabildiğimiz anlam kastedilene ne kadar yakındır?

Çeviri konusunda bunca farklı görüş var diye okumaktan vazgeçmek mi yeğdir?

Araplar bu dili konuşuyor da anlatılanı çok mu iyi anlıyorlar?

Bu sorular uzun süre beni kurcalamıştı.

Sonra nasıl oldu, ne zaman oldu bilmiyorum, niyet etmeyi öğretti:

“Allah’ım, kitabı indirdiğin dili bilmiyorum, muhakkak haberdarsın; inşallah öğrenmek nasip ola. Ben kelimeleri okurken Allah’ım, sen gönlümde manayı açığa çıkar; sen bildirmezsen, anlamak mümkün olmaz, sen bildirirsen de erik dalı olsa baktığım, ayetinin manası gönlüme dolar.”

Kuran nerede?

Okuduğumuz kitapta mı, yoksa yaratımın kendisinde mi mesaj? Öğreti bizden dışarıda mı, yoksa kalbimizin en merkezinde mi?

“Oku” komutu ile başlayan bir mesaj, hem de geldiği sırada ortada okunacak hiçbir yazı yokken – yaratımın dilinden başka…

Türkçe bir dil, birbirimizle iletişim kurabildiğimiz, mesajımızı iletebildiğimiz… Kelimeler mananın kendisi değil, fakat sadece manaya işaret eden kılıflar…

Alfabe bir dil. Harfler, konuşulan dilde telaffuz edilen seslere işaret eden kılıflar.

Hiyeroglifler bir dil, baktığımız görseller kılıflar.

İnsanların yüzleri, manalarına işaret eden bir dil…

Yaratım... Tüm yaratılış bir dil.

Gel gör ki tümü ancak dili bilene iletebilir manayı.

mana meal ortak dil kuran mesajKur’an da sık sık doğadan misaller verilir ve ‘Hiç düşünmez misiniz?‘ diye sorar. ‘Bunda düşünenler için nice işaretler vardır‘ der. İnananlar için, akıl sahipleri için dersler…

Ve bir de Kur’an’ın anlaşılır, apaçık bir Arapça ile indirildiğinden bahseder. Varoluşun dilini anlamayan insana, kendi dilinde bir mesaj… Öyleyse bir dil ki tüm canlılar varlığıyla bunu konuşuyor.

“DÜŞÜN özünde apaçık olan ve hakikati bütün açıklığıyla ortaya seren bu ilahi fermanı; onu düşünüp kavrayabilmeniz için Arapça bir hitabe yaptık. Ve o, katımızda bulunan bütün vahiylerin kaynağında[n çıkmış]tır; o, gerçekten yücedir, hikmet doludur.” (43:2 – 4)

Mustafa Sağ, çevirisinin önsözünde dikkat çekiyor buna. Neml (Karınca) suresinde bir karıncanın ve bir kuşun sözleri rivayet ediliyor. Onlar Arapça konuşmuyorlar, fakat ifade ettikleri mana, insanın anlayabildiği Arapça’ya çevriliyor. Mana zaten var, hepsinde, her şeyde… ‘Bir kuş için bile zaten varsa bunca derin mana, insan için hiç olmayabilir mi?’ demeye getiriyor Mustafa Sağ.

Okumaya başlamak ve tıkanmak

Kitap olarak yazılı Kur’an – ı Kerim’i okumaya başladığımda ne kadar şaşırdığımı hatırlıyorum. Ne güzelmiş, ne kadar berrakmış meğer… Ne kadar faydalı… İnsanlar bunları okumuyor mu diye şaşırdım. Ve devamlı dikkatimi çeken; inkar edenlerin kalplerinin mühürlenmesi, böylece ayetleri anlamalarının mümkün olmamasıydı.

Algı aracı olarak kalp…

Nedendi bilmiyorum, devam edemedim. Belki ‘korku‘nun bunca vurgulanması. Belki en can alıcı, önemli gelen yerlere dair hiçbir tefsir bulunmaması. Sanki orijinalini okuyabilsem, algılayacağım anlam bu olmazmış gibi bir fikir, çeviriye dair kafada bin bir soru…

Uzun zaman sonra Dr. Psikolog Mustafa Merter’in 900 Katlı İnsan kitabında Muhammed Esed’in çevirisinden alıntılanmış ayetler görene kadar raftaydı konu. Kalbime öyle yatkın geldi ki cümleler, tüylerim diken diken oldu. ”İşte bu!” dedim.

Farklı çevirmenler

Azıcık araştırma şunları ortaya çıkardı ki Esed’in orjinal çevirisi İngilizce. Kafir, münafık gibi yüzlerce yılda anlam kaymasına uğramış kelimeler İngilizce’de hiç olmadığından, bunları en öz anlamına göre yeniden ifade etmiş. (Örneğin kafir: gerçeği eğip bükmeye şartlanmış olanlar) Ve anlam da kalbi çok daha tatmin eden bir yere varmış. Çevirisi Türkçeye de çevrildiğinde tutucu bir çoğunluk isyan etmiş, ”ajan bu, dinimizi tahrip ediyor” diye. Entelektüel azınlıksa coşkuyla karşılamış. Çevirinin çevirisinde üzülerek gördüğümse Esed’in özellikle kaçındığı anlamların tekrar edilmesi ve orijinal çeviriye sadık kalınmadığından önemli ifade kayıpları olmasıydı. (Bu adreste Esed’in çevirisine dair oldukça sağlıklı bir eleştiri, bu adresteyse Esed’in çevirisinin Türkçeye çevirisi hakkında detaylı bir inceleme var.)

Detaylı okuyayım, aman İngilizcesini okuyayım derken, yine devam edemedim.

Bu seferse Edip Yüksel’in çevirisi beni yakaladı. Gittiğim bir yerde rafta duruyordu ‘Mesaj’. Hafif, saman kağıda baskı, sıradan kitaplardan sadece biraz daha kalın bir kitap. Alıp baktım ki Kur’an çevirisi. Hafifliği hoşuma gitti. Aradan birkaç sayfa açtım ki o gün yaşadıklarıma dair sözlerle karşılaştım. Topluluk birbirine dalmışken ben mesaja gömüldüm. Son derece güncel ve günlük konuşma sadeliği ve akıcılığında bir dil. ‘Sen‘ hitabını ilk defa üzerime alındım, sohbet eder gibiydik, sanki kitap canlıydı. ‘Yaşanabilecek her şeye dair misaller barındıran’ kitap. Kuran’ın bir tarih kitabı değil, bir yaşam kılavuzu olduğunun o zaman farkına vardım.

Bu sefer devam ediyorum, çok şükür. Her zaman aynı açıklıkta ve anda olmadığımdan tabi ki her açışımda o canlılığını fark edemeyebiliyorum. Fakat niyet ve inanç…

Yüksel’in çevirisi Kur’an’ın okunmasının zorlaştırılması, ‘önce şunu bunu bilmek gerekir’lere itirazı ile ve kolaylığını, açıklığını vurgulaması ile başlıyor.

Bunu destekler gibi kitap öyle hafif ve canlıydı ki yolculukta yanıma aldım. Bütün rotamı yeniden düzenledi ve en sadık arkadaş olduğu ortaya çıktı.

Her çevirmenin dipnotlardan sızan farklı görüşleri var elbet. Esed’in akılcılığı, Yüksel’in fazlalıkları alayım derken ormanlar yakması…
Her çevirmenin dipnotlardan sızan farklı görüşleri var elbet. Esed’in akılcılığı, Yüksel’in fazlalıkları alayım derken ormanlar yakması…

kuran mesaj tefsir okumak anlamak türkçe arapça islam kuran-ı kerimAma can alıcı bir nokta, okuduklarımızı zihnimizden ziyade, kalbimizle okumak sanırım. Teferruatın karışmadığı, hakikate dair en saf algı ile. Buna niyet ederek, duanın kabul olacağını umarak, güvenerek. Birkaç kelimeye takılıp soğumaya izin vermeden, gerekirse ilgili ayet için karşılaştırmalı çevirilere göz atarak (bu site çevirileri karşılaştırmak için harika), farklı anlamlar arayarak… Elmalılı Hamdi’nin orjinal çevirisiyle sadeleştirilmişi arasındaki anlam farkları bile öyle çok geliyor ki tamam zihinle oluru yok bu işin diyorum.

Ama bu dil, bu tüm canlıların konuştuğu ortak dil, algısının aracı kalp olan ortak dil… Bunu bilmeyen yok…

Büyük lütufmuş Allah’ın kitabına yöneltmesi. Kolaylıkmış.

Okurken O’na sığınmak, O’ndan dilemek…

Ne aradığımızı bilmesek dahi, tüm arayanlara nasip ola inşallah.

* Muhammed Esed, muttaki kelimesini Allah – bilinci olanlar olarak çeviriyor ve geçtiği ilk ayetin notunda sebebini şöyle anlatıyor: “Muttaki kelimesinin “Allah’tan korkanlar” şeklindeki geleneksel çevirilişi bu ifadenin olumlu içeriğini yeterince belli göstermiyor. Tam ifade etmek gerekirse, O’nun daimi mevcudiyetinin dair farkındalık ve kişinin kendi varlığını bu farkındalığın ışığında şekillendirme arzusu. Bazı çevirmenlerin yorumuyla ”kendini kötülüklere karşı koruyanlar” ya da ”görevine dikkat edenler” gibi ifadeler Allah – bilinci kavramının birer unsurundan fazlasını vermiyor.” Fakat ne yazık ki buna rağmen Esed’in İngilizce çevirisinden yapılan Türkçe çeviride kullanılan ifade “Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde olanlar”.

Alıntıdır.
 

dynamic apnea

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Haz 2008
Mesajlar
2,596
Tepkime puanı
165
Konum
somewhere outthere
İş
dış ticaret uzmanı
Üzerinde çok düşündüğüm konulardan bir tanesi. Bir çırpıda okudum.
Anlatıldığı üzere, Kuran lafzı bakımından bile tam olarak anlaşılması zor bir kitap. Bir kelime onlarca manaya gelirken tutup sana ilk verilen manasıyla herşeyi anlamaya kalkınca bocalıyor insan. Kuranın özüne inme mevzusu bir çok defa gündeme geldi, bir ara orjinalini tamamen bırakıp türkçe mealini okumak moda olmuştu. Sebep ise, kitabın asıl vermek istediği manadır, biz ise çocukluğumuzdan beri onu okumak için yetiştirildik; hiçbir şey anlamıyorken kuru kuru ağzımızda geveledik. Buna sonuna kadar katılıyorum. Ama eksik bir nokta var, kuran'in manası sadece sözlük anlamında gizli değildir. Kelime kelime , harf harf özenle seçilmiş cümlelerden bahsediyorum. Kuran, kendi lafzıyla övünür, ayet bile var. Inkar edenlere kendi üslubuna benzer tek bir satır getiremeyeceğini anlatır. Ve aslının arapça olarak geldiğini bildirir.
Araplar kuranı arap oldukları için anlamıyor. Buna sığınmak tamamen bahane olur. Şöyle bir örnek verelim, doğduğundan beri kuran okumamış bir araba kuranı kerim uzatsan ona çince gibi gelir. Abartmıyorum. Çat pat ingilizce kendini tanıtan bir türk öğrenciyi düşünün. Aynı seviye.
Onlar bile Kuran'i okuya okuya, tefsirleri bitire bitire hala içlerine öz manasını sindiremeyerek kalplerine indiremiyorlarsa açıp bir türkçe meali bile baştan sona bitirmeyen yabancı uyruklu müslümanın manaya erememesi kaçınılmazdır. Dil bilmese bile kuran'i yaşayan öyle insanlar var ki. Bu insanlar hayatlarını kuran ve sünnet çerçevesinde yaşayan insanlar. Kuran tek başına yaşanmaz, yaşanamaz. Ayette elçi için, 'biz bu kelamı sana insanlara açıklaman için gönderdik' derken hala tek başına kuranı sanki bir kişisel gelişim kitabıymış gibi hayatına geçirebileceğini sananlar var.
Onun her bir tınısı şifa. Her cümlesinde ayrı sır var. Ve müslümanların bu duruma gelmesinin en büyük sebebi kitaplarını kaybetmeleri, özlerini yitirmeleri.
Bu konu uzar. Yarama bastın hazar.
 

yare-i yarim

Moderator
Katılım
10 Ocak 2013
Mesajlar
2,247
Tepkime puanı
879
İş
Sanatsal tablolar oluşturmak/Mutfak eşyaları dalında ticaret
Pembe pelerinin sözleri özellikle son sözleri "müslümanlar kitaplarını kaybetti" sözü bana bir hadis-i şerifi hatırlattı "Kuran içinizden kaldırılmadan önce onun kıymetini bilin"
Anlatılana göre sahabeler soruyor peygamberimiz açıklıyor ve bu kaldırılmanın fiziken değil manen olacağını söylüyor ve bunun içinde geçmiş dinde olanları bir örnek olarak gösteriyor.

Kuran tek başına büyük bir kitaptır ancak o kitabı indiren Allah bunu resulünün açıklamasını emretmiş dolayısıyla bu kitap indirilirken de resulünün açıklayabileceği şekilde indirilmiş.Bu demek değildir ki bu kitabı okuduğumuz zaman halk arasında ki tabirle bu kitaba fransız kalıcaz.Anlarız elbette ama yaratıcının dilediği gibi anlamak anlarken olması gereken huşuyu içimize çekmek tam olarak Allahın emrettiği biçimde dinde yürümekle olacak şeydir.
Mesela bir ayette gene buyuruyor ki " Bu kitabı size biz açıkladıkki Allahtan başkasına kul olmayasınız "
İslam tarihine biraz bakmamız gerek bu ayeti anlayabilmemiz için.Mehzeplere baktığımız şiiler kendi işine gelcek kelimeyi alıp yerleştirmeye çalışıyor
başka mehzep kendi görüşünü alıp koyuyor yani manalarda herkez kendi işine geldiği gibi çekip çeviriyor kelimeyi.Bunun sebebi insanlar Allahın açıklamasını bırakıp falanca filanca şeyhin açıklamasını almış.
Geçenlerde olan bir olayı aktarmak istiyorum iranda yanılmıyorsam adı muhammed olan bir genç şii akidesinde ki bir kuralın kurana uymadığına karar vermiş epeyce incelemiş bu nasıl olur vs. demiş oranın şii alimlerine gitmiş adamlar senin aklın ermez demiş sonra bu genç şii kültürüyle yüzleşmeye karar vermiş ve bakmış ki bu konuda ayetler belli hadisler ayetleri aynı kuranda ki gibi açıklıyo e peki bu hocalar neye dayanarak böyle diyo ? Ben bu konuda kuranı tercih ederim diyo ve bu genç için idam kararı veriliyo.İdam edildimi edilmedimi bilemiyorum.
Ama Allah bu kuranı indirirken peygamberinin kalbine onu indirmiş ve ayette inmiş "Hüküm vermekte acele etme biz onu sana öğreticez"
ve adım adım kuran resule öğretilmiş resulde bu kuranı sahabelere öğretmiş bizzat peygamberin eliyle yetişen kişiler kendinden sonraki gelen nesile yüzlerce öğrenci yetiştirmiş peygamberin öğrettiği gibi öğretmiş çünkü onada öğreten Allah idi.Ayette nediyor du ? "Allahtan başkasına kul olmayasınız diye bunu ben
açıklıyorum" Bu sebeple sahabeler kendilerine dair hiçbirşey eklememiş ancak ictihat ihtiyacı olan konularda kendi fikirlerini belirtmişler.
Günümüzde ise bu böyle değil
yok efendim şu ayetin şu manasıda var o kelimenin bilmem hangi şu manasıda var.Kısaca bu ayet benim işime gelmedi demiyor da.
Böyle şeylerin zincirleme olarak meydana gelmiş olması günümüzde gençlerin kafasını karıştırıyor ve anlamamız gereken harflerde değil de ondan öte birşey mi deyip duruyorlar.İnsanlara bu olayların zincirlemesi çok iyi anlatılmalı ve bende en önemlisi çocuklarımızı kuran kursuna görmeden önce Allahı sevmeyi öğretmeliyiz.
 

osho

Kayıtlı Üye
Katılım
20 Ara 2008
Mesajlar
105
Tepkime puanı
26
Konum
İstanbul
İş
müzisyen/öğrenci
belki de çeviriden kaynaklıdır ancak benim Kuran'ı her elime aldigimda okuyamadan bırakmamın sebebi yaşayan bir kitap olmadığını düşünmemdi. korku, cehennem ateşi, savaş ayetleri, hz. muhammede hangi kadinlarin helal oldugu ayetler, öc alıcı ya da tuzak kuran gibi insani sıfatların verildigi bir yaratici anlayişı, arap coğrafyasina özgü onlari ilgilendiren konular, belki bazi yerlerin zamanüstü olmayışı.. bunlarin hepsi okumaya engel teşkil ediyor. Uzun zaman bunlari yanlislayacak bir tavsiye alayim diye insanlarla konustum ama tatmin edici bir cevap da alamadim. Bahsedilen cevirilere de bakmayi deneyecegim son çare.
 

hazaR

Kayıtlı Üye
Katılım
30 Haz 2011
Mesajlar
2,233
Tepkime puanı
673
Konum
İstanbul
İş
Passenger.
Yazmıycaktım ama yazayım.Başka çevirileri deneyin ama gerçeği bulmayı beklemeyin.Kuran bildiğiniz gibi orjinali arapça yazılmış bir kitaptır ve arapça bildiğiniz gibi majisel bir dildir, yani dilin ahengi okunuşuna göre ve çıkan seslere göre farklı frekanslar yayar.Harfler veya ayetler tek başına bir kağıda yazıldığında alfa boyutunda titreşemezler, eğer özel bir mürekkeble vs yazılmadılarsa.O yüzden en önemli ve ilk kural ,kuranı sesli okumak ve harfleri doğru titreştirmektir(tecvid dediğimiz şey)Tabi ikinci unsur da arapça anlamaktır(üst seviye).Bazı yerlerde kuranı anlama derecelerinden bahsedilir, kast edilen şey budur.O yüzden anlama dereceniz kendi şuur seviyenize göre belirlenecektir.Bildiğiniz gibi kalp zihin sustuğunda ortaya çıkar.Artık burası kişisel çabaya girer ve tamamen size bağlıdır, gerçeği arayanlar mutlaka bulurlar.

İkinci olarak bütün bu zahmete katlanmadan direk Kuran elçisini anlamaya çalışmak da bir seçenektir.Hz.Muhammed sav kuranın kendisidir, onun yaşamı, ahlakı, nefsinden konuşmaması, insanı yönü, toplumsal yaşamı, cinsel yaşamı, kundalini özü, yükselişi, vahyi vs.Bütün bunları anlamak ve yanında arap toplumu anlamak size biraz daha fayda sağlayacaktır.Çok okuyup çok düşünmeniz gerekir, ama sonunda doğru olanı görürsünüz.Onun vicdan seviyesini, hoş görü seviyesini, nasıl bir ruh olduğunu, bedenlenmiş yüksek bir varlık olduğu, nasıl bir örnek olduğunu görürsünüz.Bu mevzunun siyasi ve toplumsal yönleri tartışmaya çok açık ve bu da bu forumda yasak.O yüzden bu kadarı yeterli.
 

osho

Kayıtlı Üye
Katılım
20 Ara 2008
Mesajlar
105
Tepkime puanı
26
Konum
İstanbul
İş
müzisyen/öğrenci
Evet dediğinizin doğru olduğunu düşünüyorum zaten. Ancak benim için anlamak daha öncelikli. Çünkü majisel olarak yarar sağlamayı düşündüğüm bir kitapla ya da ekolle uyuşuyor olmam ve onun önerdiği hayatı yaşıyor olmam gerekir. Benim hala bu kitapla ilgili açıklayamadığım seyler varken bu mümkün gözükmüyor. Takdir edersiniz ki Kuran'ın iniş amacında oncelikli amacı sosyal hayati duzenleyecek toplumda dönüşüm sağlayacak bir rehber kitap. O yüzden önce anlamı konusunda tatmin olmam gerekli. Majisel konu daha üst seviye bir konu.
 
Üst