Tek Tanrılı Antik Dinler .. ?

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Gaos

Kayıtlı Üye
Katılım
23 Eki 2012
Mesajlar
85
Tepkime puanı
1
Konum
Kıbrıs
Merhaba . İbrahimi dinlerden önce çok tanrılığın hüküm sürdüğünü biliyoruz. Bu çok tanrıcılık, tek bir yaratıcının farklı formlarındaki halleri miydi yoksa onlar da yaratıcı mıydılar ? yoksa sadece devinimci miydiler ?

örneğin : antik mısırda : güneş tanrısı : RA .

"Ancak; Ra her zaman tek tanrı olarak görülüyordu. Ra'ya İlahi (MÖ 1370), panteizm doğasında; Ra'nın gelen çoktanrıcılıkla olan savaşını anlatıyordu. İçinde birçok tanrı'nın ayrı bir tanrı olarak değil de; Ra'nın bir parçası olarak varolduğunu anlatıyordu. Örnek olarak:

"Şükürler olsun o Ra 'ya; Gücü yaratan, Ament'in alışkanlıklarının içine giren; bakın Temu'nun vücuduna."
"Şükürler olsun o Ra'ya. Gücü yaratan, Anubis'in gizli yerlerine giren, bakın Khepera'nın vücuduna." "

Şimdi bu durumda , çoktanrılı olarak bahsedilen antik mısır , aslında tek tanrılımıydı ?
Ra'nın da üstünde bir tanrı var mıydı ? adı zikredilmeyen.

-Bu inanışlar binlerce sene içerisinde belli zaman aralıklarında farklı olabilir -

Fakat asıl kaynak olarak güneşi mi görüyorlardı ?

+

Diğer dinlerde örneğin , sümerlerde, keltlerde de bu durum geçerlimiydi ?

Çünkü , göktengri inanışı da çoktanrılı olmasına rağmen, tengri asıl tanrıdır. Yani gökyüzü ?

Yunan mitolojisinde Zeus , gök tanrısı . Fakat yaratılış hikayelerinde, khaos evrenin yaratılışı sırasında ortaya çıkmış tanrıların ilkidir. Ee evreni yaratan kim o zaman ?

Şöyle de bir soru sorayım , günümüz tanrı kavramıyla, antik tanrı kavramı aynı mı ?
 

codzombi

Kayıtlı Üye
Katılım
12 Kas 2011
Mesajlar
1,169
Tepkime puanı
119
antik mısırda atum tek tanrı görevi görüyordu. asıl kaynak güneş değil. her mabedin kendine göre kaynakları vardı.güneşin yanında ay da vardı tabi ki eril dişil ayrımları da var . benzer durumlar tabi benzer uygarlıklarda da geçerli. babil, yunan, sümer, keltlerde de benzer pagan inançları vardı.. örnek vermem gerekirse , sümerde enki, mısırda thoth ile eşdeğer tutuyor. babil de ise marduk kaosu sona erdiren en büyük tanrı olarak geçiyor . evet tengri de gökyüzü demek . zeus da evet . şurda bi önemli ayrıntı var kaosu sona erdirdikten sonra , her şey ortaya çıkıyor deniliyor öyle görüş sunanlar da var . hani bigbang büyük patlama diyorlar ya , onun bu şekilde ortaya çıktığını savunanlar da var .
antik tanrı kavramı ile tanrı kavramı görünürde aynı değil ama aslında aynı bence.
 

yare-i yarim

Moderator
Katılım
10 Ocak 2013
Mesajlar
2,247
Tepkime puanı
879
İş
Sanatsal tablolar oluşturmak/Mutfak eşyaları dalında ticaret
Mısır da semavi dinlerle çok benzerlikler var izlediğim bir belgeseldi iyiliklerin ve kötülüklerin tartılacağı bir mizandan bahsediyordu mısır inanışında.
İbrahimi dinler öncesindede tek tanrılı dinler mevcuttu tabi ki.
Mesela adını hatırlayamadığım bir eserde (roma döneminde yazılmıştı) Antik tanrıların aslında tek tanrı tarafından seçilmiş birer görevli olduklarını oliposun da tek tanrıyla iletişime geçilen mekanlar olduğu yazılıydı.
 

acid

Kayıtlı Üye
Katılım
23 Kas 2012
Mesajlar
436
Tepkime puanı
397
Yaratıcı ve tanrı anlamlarını tartışmak gerekiyor antik dinlere baktığımızda. Mitolojilerde de hep asıl yaratıcı olan asıl mutlak gücün dışında da belli görevleri olan tanrılar vardır. Antik dinlerdeki görevli tanrıların yerini ilahi dinlerde melekler alıyor. Ancak ilahi dinlerde meleklerin antik dönemdeki tanrılardaki gibi insani özellikleri yok. Antik dinlerde tanrılar kavga ediyor, aşık oluyor, çocukları oluyor ya da yemek yiyorlardı. Mitolojide böyle anlatılır en azından.
Çok tanrılı ve tek tanrılı dinlerde tanrı kavramını pek çok açıdan ele almak gerekiyor bence.
 

Lavander

Moderator
Katılım
5 Kas 2011
Mesajlar
1,052
Tepkime puanı
322
İş
Öğretmen
Merhaba . İbrahimi dinlerden önce çok tanrılığın hüküm sürdüğünü biliyoruz. Bu çok tanrıcılık, tek bir yaratıcının farklı formlarındaki halleri miydi yoksa onlar da yaratıcı mıydılar ? yoksa sadece devinimci miydiler ?

Her iki görüş te kabul ediliyor. En çok kabul göreni tek Yaratıcının farklı suretleri olunduğu, kimi ise baş tanrı/tanrıça dışındaki diğerlerinin melekler, nurani varlıklar, o inancın tabiri caizse din büyükleri gibi üstün güç ve melekelere sahip olan yardımcıları olduğunu hatta bazılarının yarıtanrı kıvamında efsaneleştirilmiş dini/milli kahraman olduklarını sözlü aktarım yoluyla nesilden nesile tanrılaştırıldıklarını dile getirirler.

örneğin : antik mısırda : güneş tanrısı : RA .

"Ancak; Ra her zaman tek tanrı olarak görülüyordu. Ra'ya İlahi (MÖ 1370), panteizm doğasında; Ra'nın gelen çoktanrıcılıkla olan savaşını anlatıyordu. İçinde birçok tanrı'nın ayrı bir tanrı olarak değil de; Ra'nın bir parçası olarak varolduğunu anlatıyordu. Örnek olarak:

"Şükürler olsun o Ra 'ya; Gücü yaratan, Ament'in alışkanlıklarının içine giren; bakın Temu'nun vücuduna."
"Şükürler olsun o Ra'ya. Gücü yaratan, Anubis'in gizli yerlerine giren, bakın Khepera'nın vücuduna." "

Şimdi bu durumda , çoktanrılı olarak bahsedilen antik mısır , aslında tek tanrılımıydı ?
Ra'nın da üstünde bir tanrı var mıydı ? adı zikredilmeyen.

Yine ilk cevabı tekrarlıyorum bu noktada.Onun üzerinden yorumlayabilirsiniz.

-Bu inanışlar binlerce sene içerisinde belli zaman aralıklarında farklı olabilir -

Fakat asıl kaynak olarak güneşi mi görüyorlardı ?

Asıl kaynak Dünyanın yaşam kaynağı Güneş ve geceleri karanlık ve kötülükten koruyucu ay olduğu için anne-baba, Tanrı/Tanrıça ile özdeşleşiyor ayrıca astrolojik olarak kişiliklerimiz ve kaderlerimizi de bu yönde etkiliyordu. Güneş verdiği herşeyden dolayı eril, galaksimizin gezegenlerini çekimiyle etrafına toplayıp aynı sofrada oturtan, kendi olmazsa onlarında olmayacağı bir babadır. Lakin bu noktada ellerini halen göğe kaldırıp dua eden insanın gözünün önünde bir tanrı imajı çizebilmesi için gökyüzünde görebildiği en güçlü ve yüce metayı baba Tanrı etmesi normaldir. Asıl burada şaşılacak şey gökyüzü, galaksimiz ve sirius orion gibi takımyıldızlar hakkında o zamanki teknoloji ile insanların bizden fazlasını biliyor olmalarıdır (belki de bizden ileri bir teknolojiydi)Öte yandan Dünya üzerindeki herşey yaratıcının tezahürüdür bu nedenle eski inançların fiziksel öğelerle bağdaştırılmasını yadırgamamak gerekir.Çünkü eski inançlar Dünyayı ve yaşamı kutsal kabul edip Tanrıya bunu için şükrederler ve bunu yaparken de ait oldukları bütüne dair güneş,ay,yer,gök,ağaç herşeyi kullanarak birliğe ulaşırlardı.Netice de herbiri kardeşleri ve herbiri yaratıcının biricik tezahürüydü.

+

Diğer dinlerde örneğin , sümerlerde, keltlerde de bu durum geçerlimiydi ?
Evet yeryüzündeki tüm inanç sistemlerinde bu geçerlidir. İslam dahil ; Allah yaratıcı ve tanrıdır.Ancak Peygamberler,melekler,şeytanlar, ermişler...vb onun yolunda farklı biçimlerle hayatımıza yön verirler.Dinler tarihi okuduğunuzda nasıl bir çarkın içerisinde herşeyin geliştiğini görürsünüz.Örneğin; Pagan inançları (yazdığınız inançlardır) sonrasında yahudilik gelir ve paganizmin hemen herşeyini içine alır,sonrasında gelen hıristiyanlıktaki baba ve oğul kavramı yine bahsettiğim gibi Tanrı babadan ortaya çıkar ve aslında Horus-Osiris mitosunun çağa aktarılmış halidir Tanrı bu noktada halen daha dünyevi bağlantıdayken İslam dini ile tamamen semavileşir,maneviyatı ve insana mesafesi tamamen soyut kavramlar üzerinde evrilir.Fakat gelenek bozulmaz halen aynı merkezden çıkan bir oğul yüce yaratıcının yolunu insanlara gelir aktarır.Çünkü insanların kabul edebilmesi için onların bir önce alışık olduğu durum üzerinden bir yenilik getirmek gerekir.Tıpkı Hıristiyanlığın kabulünde halen ana tanrıçaya dua eden insanları dönüştürebilmek için MEryem ana figürünün ortaya çıkması bu sayede insanların yeni inanca adapte olmasının sağlanması gibi...

Çünkü , göktengri inanışı da çoktanrılı olmasına rağmen, tengri asıl tanrıdır. Yani gökyüzü ?

Yunan mitolojisinde Zeus , gök tanrısı . Fakat yaratılış hikayelerinde, khaos evrenin yaratılışı sırasında ortaya çıkmış tanrıların ilkidir. Ee evreni yaratan kim o zaman Dikkat ederseniz Zeus sadece Dünyanı baş Tanrısıdır,hiçbir mitolojide kainatın Tanrısı denmez.Titanların başıdır, olimposun hakimidir,Dünyadan mesuldür. Esas yaratıcı kaos'tur. Burada Yunan dramasınınn ve mitolojisinin parmağı var,düzen Kaostan doğar diyor aslında.Yani evren var olmadan önce sadece toz-duman alev vardı, Dünya düzen-hava-su yoktu bir kaos vardı ve her kaos ardından bir düzeni doğurur diyor. Burada aslında Zeus Tanrısal düzeni getiren ve uygulatan, gaddar babasını öldürerek idareyi ele geçirir ve adil bir başkanlık sistemi ile olimposu yönetir. Pagan sistemlerindeki bu hassas noktayı ayırt edemeyen insanların dini sapkınlıklarını düzene sokmak için tektanrılı dinler ortaya çıktı zaten. İnsanlar artık isme, şekle ve güce tapınmaya başladılar çünkü. Kİm neye inanacağını şaşırdı,din toplumlar arası birlik,m millerler arası ittifak demekti haliyle bu denli çokluk iki komşu arasında bile tartışmaya sebep olurken iktidara nasıl yansır bir düşünün.Eh bu İktidarı toparlamak için daha sonra yaratıcının oğulları tek tanrılı dinleri ile bu çarka katıldı.Ama esas güç ve yaratan kaos ve zamanın efendisi olan yaratıcıdır.İsimsizdir,cisimd
sizdir,isim cisim vermeye kalkınca böyle oluyor işte :) İsimleri asitleştirmek anlamak ve anlatabilmek için konuşuyoruz.Tanrı horus gibi senin kalbinle gören gözün, İsa gibi yaratılanlar için yaradan uğruna feda etme halin, her yarattığını eşit gözetmeni ifade eden Ömer adaleti duygunda gizlidir. Yaratıcıyı bilmek istediğimizde tek yapabileceğimiz gelmiş geçmiş bu karakterleri okurken ardındakileri anlamak ve içimizdeki Tanrıyı yakalamaktır ki o bize nefesten yakındır.Eğer bu amacı gerçekleştirmiyorsa o isimlerin,bu zatı muhteremlerin, peygamberlerin, efsanelerin varlığı boşu boşuna ve anlamsızlaşır.Adını bunlardan istediğiniz biri olarak seçebilirsiniz farketmez.


Şöyle de bir soru sorayım , günümüz tanrı kavramıyla, antik tanrı kavramı aynı mı ?

Bütün bu yazıyı başta tek bir "evet" ile cevaplamak isterdim.Sorunuzun cevabı evet. Tanrı hiç değişmedi, sadece insan insanın yaşayışı,algılayışı ve ihtiyaçları değişti. Bizi yaratan hep aynıydı,ancak insan evlatlarının onu birbiri üzerinde kullanışı değişti.
 

Gaos

Kayıtlı Üye
Katılım
23 Eki 2012
Mesajlar
85
Tepkime puanı
1
Konum
Kıbrıs
Atum yani Ra? Yoksa daha sonra Ra ile mi özdeşleşti? Herneyse tamam olaya şöyle bakıyorum, güneş ay may bunlar sembol. Özelliklere göre veya açıklanabilinirliklerine göre sembolik anlatım yapmışlar.

Şöyle birşeyle karşılaştım :"Atum sent a fiery messenger, the Eye of Ra,to find his children." Bu durumda Ra, Atum'un elçisi mi oluyor ? :) Yani Güneş'i yarattı veya karanlık bir olayın aydınlanmasını sağladı ? ..

Tüm hikayeleri bu şekilde yorumlayabilirsek, tüm mitler tek tanrılı çıkabilir. Zaten o zamanlar, isim olarak bilinmese bile , birileri çıkıp : tamam bu kadar tanrı var ama bir tanesi herhalde daha güçlüdür vs. diyorlardı diye düşünmekteyim ..

Fakat durum madem böyle , bize sunulan tarihte bunlar neden çoktanrılı olarak geçiyor ? Daha doğrusu , hadi çoktanrılı olarak geçsin fakat bu tanrıların da üstünde biri vardı diye de bir bilgi verilsin de herkes bilsin be kardeşim. Tarihçiler araştırmacılar sağda-solda yazılar yazıyorlar, tvlere çıkıyorlar fakat şimdiye kadar böyle birşey dediklerine rastlamadım. Canımı sıkan bu.

Antik Mısır yaratılışında da ilk zamanlarında kaos varmış aynı Yunan miti gibi . Evet Khaos'u ben de Big Bangden sonra gelişen durumla benzerleştiriyorum. Sanırım ondan öncesini bilmedikleri için ordan başladılar. Hadi bakalım bizim kuşak çözebilecek mi :driving:

Meleklerin insani özellikleri yok ama sanırım cinlerin var ? Gerçi düşmüş melek kavramları falan var. Oralara pek girmedim . Ama görüşüm, onların da enerjisel varlıklar olduğunu ele alırsak bazı insani özelliklere sahip olmaları normal. Hatta tanrıdan da 1-2 özellik almışızdır yav :sifone:

Oov sevgili moderatörüm, yorum kısmım uzun süre açılı kaldığından yazdığınızı görmedim. Bu yazımı, yazdığım yazıya aktarırsanız sevinirim. Flood olmasın çünkü sanırım okuduktan sonra tekrar yazabilirim :)
 

origanum

Yönetici
Katılım
15 Eki 2008
Mesajlar
3,090
Tepkime puanı
377
Fakat durum madem böyle , bize sunulan tarihte bunlar neden çoktanrılı olarak geçiyor ? Daha doğrusu , hadi çoktanrılı olarak geçsin fakat bu tanrıların da üstünde biri vardı diye de bir bilgi verilsin de herkes bilsin be kardeşim. Tarihçiler araştırmacılar sağda-solda yazılar yazıyorlar, tvlere çıkıyorlar fakat şimdiye kadar böyle birşey dediklerine rastlamadım. Canımı sıkan bu.

Semavi dinler yayılınca eski kadim dinleri karalamak ve halkı bu inancından vazgeçirmek için tarih yeniden kaleme alındı. Yeni dinin tam zıddı özellikler eskilerin üstüne yıkıldı ki halk kötü bilsin ve bıraksın, unutsun. Bu yüzden bu bilgi insanlara verilmedi. Kısa bir süre sonra da neyin ne olduğu unutuldu gitti. İnsanoğlunun hafızası balıktır sonuçta.
 

dmkol

Kayıtlı Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
4,907
Tepkime puanı
529
İş
Web Master
Eski medeniyetlerden alıntı yapılacağı zaman dikkatli olmakta fayda var. Mısırı ele alırsak, özellikle eski hanedanın son dönemleri de dahil, tanrı-tanrıça motifleri tamamen siyasi durumlara göre şekillenmiş ve tabii ki esasını bozup dinden çok uzaklaşmıştır. İşin ilginç yanı mitolojik dinler insanlara aktarılırken özellikle 19. yy sonlarında o bahsettiğimiz siyasetle çetrefilleştirilen, bozulmuş din yapısı daha baskın biçimde tanıtılmıştır. Akademik olarak Hindistan'da bilmem kaç milyon tanrı ve tanrıça bahsi olmasına rağmen, aslında belki de yaratıcıyı en güzel şiirlerle ve tam da semavi dinlerin inandığı biçimde tarif edilen yazmalar çalakalem geçilmiştir. Akademik olarak özel ilginiz varsa veya araştırmaktan çok hoşlanıyorsanız bunlara ulaşabiliyorsunuz yoksa milyonlarca tanrı ve tanrıça içinde kayboluyorsunuz. Zira böyle yönlendiriliyor. Nedenleri tartışılır.. Eski Mısır için de söylenebilecek ''tek tanrıcılık'' modeli vardır. Çok eski ve siyasi nedenlerle tamamen silinen bazı tanımlara rastlanmıştır. Örneğin Ya He Vuu diye telaffuz edildiği öne sürülen ''tek olan ışık tanrısı'' kullanımına atıflar da vardır ki bu ne Ra dır ne Atum dur.. Ra ve Atum daha çok bizim Allah'ı tanımlarken kullandığımız 99 isim gibidir ancak zamanla bu 99 isimlerin tek tek tanrılaştırıldığını düşünün kafanızda daha iyi canlanır anlatmak istediğim. Tabii ki bir medeniyet ne kadar eski ve süregelirse, içinde barındırdığı potansiyeller sebebiyle taht kavgaları da o kadar çetin olmaktadır. Mısır hanedanlarına bakınca çok fazla kere el değiştiren hanedanlar karşımıza çıkar. Örneğin Afrika'dan, Orta Doğu'dan, Avrupa'dan gelen istilacıların yerli mısır hanedanlarını katledip, mısırın büyüsüne kapılıp kendilerini hanedan ilan ettikleri de olmuştur. Dönemin askerlerden bile daha güçlü olan zümresi ruhban sınıfı olduğundan, ilgili mabetler yıkılıp yerine yeni bir anlayış ve yeni din adamları getirilmesi de kaçınılmaz olmuştur. Bu sebeple her dönemin favori tanrı-tanrıçaları olmuş ve süreklilik gözlenmemiştir.
Böylesi bir karmaşada yaklaşık 5000 yıllık bir sürede olan biteni referans alıp sorduğunuz soruya bilimsel yanıt vermek çok güçtür. Dini yanıt verilirse de herkesin inancında başka açıklamalar olur ve herkes kendi dini inancını doğru saymak durumundadır. İslamiyet tarifine göre, ilk insandan başlayarak tek olan yaratıcının varlığı insanlar tarafından bilinmekle beraber, her devirde de hatırlatılmıştır. İnsanlar zaman içinde bu hatırlatmayı kendilerine göre yontup diledikleri gibi kullanmaya başladıkça, yeniden hatırlatılmış ve kendisine verilen çağrıyı bozan insanlara tekrar doğrusu anlatılmıştır.

Konuyu sorduğunuz bir soruya cevap vererek özetlemek gerekirse;
Sorunuz: ''Fakat asıl kaynak olarak güneşi mi görüyorlardı ?''
Cevap: Akademisyenlere bakarsanız kesinlikle evet. Nasıl ki aynı akademisyenler hiçbir kanıt olmamasına rağmen piramitlerin firavun için yapılmış ''anıt mezar'' olduğunu 2 asırdır yutturmaya çalışıyorsa, bütün Eski Mısır'ın inancı Güneş'i kaynak almaktadır fikrini de yutturmaya çalışmışlardır.
Neden yutturmak diyorum? Çünkü hakikaten ortada olan onlarca mantıklı alternatif varken, ısrarla bu şekilde Dünya'ya sundukları sonuçların başka açıklaması yoktur. O mantıklı alternatifleri biraz destekleyenlerin akademik kariyerleri ışık hızıyla bitirilme noktasına getirilebiliyor ve hatta çok komik nedenlerle Mısır içinde arkeolojik çalışmalar yapmaları yasaklanabiliyor.
Birileri kısaca tarihi istedikleri gibi Dünya'ya öğretmek istiyor ve nedense bu da ''tek tanrı'' inancının sanki ilk defa semavi dinler tarafından ortaya atılmış bir ''fikir'' gibi durmasını sağlamak gibi duruyor. Öyle ki en meşhur cümle bir bilimsel(!) dayanak bulabilsin: ''ee madem tek yaratıcı var da binlerce yıldır neredeydi sonradan mı din göndermek uygun oldu'' diye komik bir öbek..
 

hazaR

Kayıtlı Üye
Katılım
30 Haz 2011
Mesajlar
2,233
Tepkime puanı
673
Konum
İstanbul
İş
Passenger.
Hmm bu konu benim de uzun zamandır kafamı karıştırıyordu, taşlar şimdi yerine oturdu.
 

Madmen

Kayıtlı Üye
Katılım
14 May 2015
Mesajlar
69
Tepkime puanı
25
Üye arkadaşlarımızın düşüncelerinin hepsine katılıyorum . Hammurabi ve Marduk panteonu , Ortadoğu ,babil ve mısır mitolojisi . Bize tektanrılı dinler hakkında bilgiler verirler . Özellikle paganizm . İnsan tanrının suretinde yaratılmıştır sözü aslında paganizmdeki insanlar tanrı\tanrıçaların suretinde yaratılmıştır ve her şey birdir içerikli paganist öğretilerden türemiştir . İslami literatürdeki çoğu sembolizm pagan ve marduk panteonlarında zaten vardır . Hammurabi yasaları ile Musanın getirdiği on emir arasındaki benzerlikler . Güneş tanrısı Ranın havari sayısı ile hz.isanın havarileri arasındaki sayısal özdeşlik . Ve daha birçok semavi öğreti ; Doğa veyahut kendi içerisindeki poligal hiyeraşi ile tektanrıcı olan eski inanç sistemlerinden oluşmuş ve üzerine ekleme yapılmıştır . Bir yazıyı sizlerle paylaşayım ( Bu konu çok geniş bir konu )

Kıyamet yaratıcısının öfkesi bugün şaşırtıcıdır, çünkü Musa, Hristiyanlık tarafından yeniden ele alınan On Emir'in esinini Babil'de, Hammurabi yasalarında bulur. I.yüzyılda, yani Yuhanna'nın kinci ve kehanet içeren şiirini yazdığı dönemde Babil, bir hayaletten başka birşey değildi ve bu kadar alçakça davranışı kuşkusuz hak etmiyordu. Ancak Yahudiler ebediyen hatırlarlar ki, İÖ 598'de Nebukadnezzar, Kudüs kuşatmasını zaferle gerçekleştirdi ve Yahuda kralı Yekoyakim'i Babil'e köle olarak götürdü, onun tahtına kukla Sedekias'ı geçirdi. Yine hatırlarlar ki 587'de Sedekias da isyan etti ve Nebukadnezzar geri döndü ve bu kez çok daha fazla sayıda yahudiyi savaş esiri olarak Babil'e götürdü. Bunu hatırlıyorlardı çünkü iki tutsaklık Yahuda krallığının sonunu getirmişti. Canlı bir hatıra! Yahudiler bu dönemden sonra Akdin hala yürürlükte olup olmadığını ve Tanrı'nın kendi halkını hala hatırlayıp hatırlamadığını kendilerine sormaya başladılar.
Babil diniyle yahudilik birbirinden çok farklıydı. Babil dininde Panteonu yöneten belli başlı tanrılar şunlardı: Öncelikle Gökyüzünün Efendisi ve diğer tanrıların babası Anu; Anatanrıça olmasına karşın bekar olan Nintud; göksel bakire Innina; Yeryüzü Tanrısı Enlil ve eşi Ninlil; Sümerde Enki olarak geçen Su Tanrısı Ea ve eşi Damkina. Nintud'un kırk kadar değişik adı vardır: Belit Ilani yada "tanrıların anası"; aynı zamanda Makh, Ninhursag yada "dağ kraliçesi" adıyla da anılır; bu Sümerler için "yeryüzü kraliçesi", Babilliler içinse "ölüler ülkesi kraliçesi" demektir. Ancak Aruru yada "hamilelik tanrıçası", daha basit olarak ise Mama da denir ona; dişil bir yaratılış ilkesinin antik örneği olan Mama, anaerkil bir toplumun yansısı olan bir anlayışın sonucu olarak erkeği kilden yaratmıştır.
Tıpkı antik dinlerde olduğu gibi tanrıların kimlikleri birbirine karışmış ya da üstüste binmişti: Örneğin Nintud ve İnnina aynı öznitelikleri paylaşıyordu; insanlık günah işlediğinde ve tanrılar insanlığı kötü muameleyle tehdit ettiğinde bu iki tanrıça aracılıkları yoluyla onları cezadan kurtarıyorlardı. Günah kavramı bile, şimdiden bağışlanmış olan birşeyi nitelemek anlamını içeriyordu.
Babillilerin baş tanrısı Şeytanın oğlu Marduk'tu. Marduk; başlangıçta Sümer tanrısı Amar-Utuk, yani "Güneş-Tanrı'nın Kalçası", İbranilerin Merodach'ı, Babil şehrinin ve ardından tüm Babil imparatorluğunun vasisi olan ve Yargı ve İlkbahar Işığı tanrısı da olan Marduk, simgeleri bizim Jupiter dediğimiz yıldız ve ejderha-yılan Mussussu'dur. Çünkü, fetihler ve tutsaklıklar boyunca tanrılara ait bilgi ve inançlar bir ülkeden diğerine geçerler ve bunu yaparken, bazı özniteliklerini bırakıp başkalarını kazanarak bir dinden diğerine geçerler.

Mezopotamyanın tanrıları çok farklıdır. Çünkü insanlık tarihinde ilk kez Mezopotamyada tanrılar insanlara hizmet edecektir; ne Okyanusyada, ne Çinde, ne Hintte, ne de Mısırda asla böyle hizmet etmemişlerdir.
Mezopotamya panteonlarının akrabalık, yakınlık ve özdeşliklerini tanımlamaya tüm bir almanak yetmez. Örneğin İnnina'nın bir kız kardeşi vardır, Ereşkigal; cehennemlerde hüküm sürer, ancak cehennemler Nintud'un da alanıdır; bu da İnnina ve Nintud'u kardeş yapar. Mezopotamya teologlarının altı yüz tanrıdan oluşan -Annunaki'ler- dünyevi ve cehennemi olduklarından aşağı bir panteon oluşturdukları ve Babil ve Asur dinlerinin yaklaşık dört bin tanrıdan ibaret olduğu bilindiğinde teologların tam gün çalıştıkları seve seve kabul edilir!

Babil mitlerine göre, insan eski bir tanrının, Kingu'nun kanından doğmuştur; Kingu baş demon olmuş ve evrende düzensizlik tohumları ektiği için Marduk'un emriyle ölüme mahkum edilmiştir. Ama Kingu ikilik taşımayan bir demondur: Kötüdür; salt kötüdür, ondan hiçbir yardım dilenilemez, örneğin Mısır mitolojisinde Ra'nın Seth'den aldığı türden bir yardım dilenilemez. Bu, Kingu'nun oğlu olan insanın, temelde kötü olduğu anlamına gelir; Kötülük onun kanındadır ve tenindedir.
Tiamat ve Apsu, tanrılar doğurmuşlardır ve bunların gençliği gürültü ve patırtı içinde geçmiştir; Apsu, eşine şikayet ediyordu: "Davranışları katlanılır gibi değil. Ne gündüz dinlenebiliyorum ne de gece uyuyabiliyorum. Bu gürültüye son vermek için onları yok etmek istiyorum ki sonunda sükunet egemen olsun da uyuyabilelim!" Sonrasında, çabuk öfkelenen Apsu'nun talep ettiği çocuk öldürmeyi tartışırlar. Bu durum diğer tanrıların kulağına çalınır. Tiamat'la boğaz boğaza gelmek ve göksel güçlerin davasını savunmak için seçilmiş Marduk, savaş arabasıyla yola çıkar. Cadaloz öldüğünde bedenini uzunlamasına parçalara böler ve benekli sırtını göklere fırlatır, karnını da yeryüzüne.. Aynı zamanda Tiamat'ın oğlu olan, insana kanını veren ve Marduk tarafından ölüme mahkum olmuş olup cezası henüz infaz edilmemiş olan Kingu da annesinin yardımına gelir. Bu devlere yaraşır kavga sırasında Marduk tarafından paramparça edilir.
Ana katilliğine dayanan bu kanlı kozmogonide, erkeklerin üzerinden yaratılmış kahramanlık örtüsü vahşeti gizleyemez; bu mitlerde hakim olan kötülük kadınsallıktır, Kadınsallık kötülüktür.Simge meraklıları, isterlerse bu mitlerdeki erkek ilke ve dişi ilke üzerinde uzun süre uğraşabilirler, dişinin ölümüyle sonuçlanan bu düelloda..
Başka bir kozmogoni de şöyledir: Soğuk Su Tanrısı Enki; annesi derin sular Tanrıçası Nammu tarafından uyandırılır. Nammu tanrılara dayatılan zahmetli çalışmalardan şikayetçi olur. Bunun üzerine Enki; onların yerine çalışacak kuklalar yaratmalarını önerir. Öncelikle, der, yeryüzü ile derin sular arasındaki ara bölgeden getirilmiş kil gerekiyordu. Nammu'nun alanından çıkarılması gereken bu kil, kuklaların kalbini yapmaya yarayacaktır. Sekiz tanrı daha göreve katkıda bulunurlar ve insan soyu böyle yaratılır.
Enki, başarısını kutlamak için bir şölen düzenler. Şölende çok içki içilir. Enki'nin karısı Ninmah çakırkeyif olur. Yaratılışın başarılması onu hiç kuşkusuz kuşkucu kılmıştır, ve Enki'ye kuşkuyla dolu olarak şöyle der: "İnsan bedeni neye değer? Ben rahar rahat yaparım onu!" Bu sarhoş meydan okumasını, "Yapın o halde, sizin yaratacağınız her insan varlığına bir yer bulacağıma söz veririm," diye yanıtlar kocası. Ninmah, işe koyularak bir hadım, bir kısır kadın ve dört sakat yaratır. Enki hepsine toplumda bir rol verir. Hadımı bir memur, kısır kadını nikahsız yaşayan bir eş yapar, sakatlara da ticarette iş sağlar. Sonra bir kaynağa göre, "rolleri değiştirerek devam etmesi için Ninmah'a meydan okur. Kendisi yaratacaktır, ve bu yaratacağı şeylere Ninmah toplumda yer bulacaktır, bunu yapamayacağını iddia ederek Ninmah'a meydan okur. Ninmah meydan okumayı kabul eder. Enki, önce, "doğalı çok olmuş" bir adam yaratır, bu insan soyundan ilk "yaşlı" kişidir. Adam Ninmah'ın karşısına çıkar. Ninmah adama bir parça ekmek sunar, ancak yaşlı adamın ne dişleri vardır ne de ekmeği tutacak gücü. Ninmah bu zavallıya ne yapacağını bilemez. Adamakıllı sarhoş olan Enki, zaferinin ihtişamını artırmak için, her biri birbirinden biçimsiz ve herbiri birbirinden belalı beş erkek ve kadın yaratarak eşini köşeye sıkıştırır. Ninmah toplum içinde onlara hiçbir iş bulamaz. Gece gürültü patırtı içinde son bulur.
Bu mitleri incelediğimizde, aklımıza ilk gelen, Mezopotamyalıların, esprili ve hatta laubali bir tutum takınarak konuşmalarından anlaşılacağı gibi, tanrıları karşısında Yunanlılardan yada Keltlerden daha az saygılı davrandıklarıdır. Amu bu ilk düşünce yüzeysel kalacaktır, insanın sadece tanrılar için köle olduklarını anlatan bu mitler, Yunan mitlerinden yada dünyadaki tüm diğer mitlerden kesin ayrılığını tam burada yaratır. Hiçbir Mezopotamya tanrısı bir Mısır yada Yunan tanrısıyla eşlenemez, coğrafi sebeplerle tanrı adları ve nitelikleri birbirine geçmiş olsa bile, "Mezopotamyadaki şu tanrı Yunandaki şu tanrının eşdeğeridir" denemez. Tanrıların tanrılıkları algılaması, yani bir tanrının "tanrı olma mahiyeti" ve insanlarla aralarındaki ilişki çok farklıdır. Olympostaki çok küçük bir grubun aristokrasisi olan Yunan mitolojisi tanrıları, zorunluktan değil, kişisel amaç ve isteklerinden ötürü insanla iletişime geçmiş görünmektedir. Ama Mezopotamyadaki tanrılar sistemi, uzaydan dünyaya gelmiş koca bir ırkın kurduğu bir yönetimin halkıymış gibi görünen bir nüfusa sahiptir (onbinlerce tanrı) , tanrılar bir zorunluluk-bir gereklilik-bir iş dolayısıyla dünyadadırlar, bu işleri yapmak zorundadırlar ve yorulmaktadırlar, ve kendileri yerine çalışacak kendilerine benzer bir ırk yaratırlar..
Bu mitoloji, diğer tüm mitolojilerden farklıdır. Mezopotamya tanrılarının "güçlüleri" , mesela Enki yada Enlil, bu çok ileri medeniyetin - ırkın krallığının yöneticileri yada büyükleri olarak da düşünülebilir. Sümerlerde durum biraz daha farklıdır; binlerle ifade edilen bir tanrı sayısı, ama ek olarak, tanrılardan başka, iblisler..
Enlil'in bir yarı-insan kadından çoğuğu olur, Lilith Nergal'i doğurur. Nergal yukarı dünyadan bir tanrıdır, Tanrıların emri üzerine, bir konuda özür dilemek için yeraltı krallığına iner ve Ereshkigal'in karşısına çıkar; ama sonunda cehennemi bedenin güzelliğiyle baştan çıkarak kendini onunla, "erkeklerin ve kadınların yaptıkları şeyi" yapma arzusuna kaptırır. Kuşkusuz bu işte iyidir, çünkü, o gittikten sonra baştan çıkarıcı Ereşkigal iki gözü iki çeşme ağlar:
"Nergal, zevklerimin sevgilisi!
Onunla birlikte zevk alacak kadar yeterince boş zamanım olmadı!" (Lurker, Bablonian and Assyrian Religion)
Aşktan deliye dönen Ereşkigal, Nergal'i yakalamak ve tekrar kucaklayabilmek için cehenneme getirmek üzere tanrılara Namtar'ı bir haberci olarak gönderir.
"Git; Anu, Ea ve Enlil'le konuşmalısın!
Anu, Enlil ve Ea'nın kapısına sür yüzünü,
De ki onlara, çocukluğumdan beri ben,
Diğer kızların tanıdığı zevki tatmadım,
Çocukların oyununu bilmedim,
Bana gönderdiğiniz ve beni hamile bırakan tanrı yeniden yatsın benimle!
Geri gelsin bu tanrı ve geceyi geçirsin benimle sevgilim olarak!
Eğer göndermezseniz,
Ölüleri dirilteceğim ve canlıları kemirecekler,
Yeryüzünde ölüleri canlılardan kalablık kılacağım!"

Belli olduğu gibi, bu ateşli aşk söylevi, gözyaşı döken bir kızın değil, kinci bir gücün söylevidir. Gılgamış, İştar'ın aynı sebepten gerçekleşen tehdidine boyun eğmemiştir. Ama Nergal'e Tanrılar tarafından böyle bir hak verilmemiştir, Ereshkigalin savurduğu tehdit ciddi ve korkunçtur. Bu yüzden Gökyüzünden Cehenneme götüren merdivenden iner; görünüşte çok kötü bir ruh hali içindedir, Yedi Kapı'nın bekçilerini birbiri ardına yener, taht salonuna erişir, Ereşkigali görür, kahkahadan kırılır ve onu saçlarından yakaladığı gibi tahttan aşağı atar ve sürükler, o sırada Ereşkigal ağlamakta ve evlenmek için yalvarmaktadır. Tahtta da beraber oturmalarını istemektedir. Bunun üzerine Nergal tükenir, yalancı olarak takındığı tutumu bırakır ve karanlık aşığını kucaklar ve tahtını Ereşkigalle paylaşmayı da kabul eder.
Burada da ölüm ve kötülük, cansızlık olarak Ereşkigal'in dişiliğinde gösterilmiştir.
Ayrıca, insanın özünün kötü olduğunu, ona can veren tanrıları da bu şekilde dolaysız açıklayan Mezopotamya dininde, tanrıların birçoğunun da yarattıkları insan gibi "kötü" kabul edilmesi (kötü ve iyi kavramlarını sorgulayan biri olarak ben, bu nitelemeyi reddederim, ama burada yazdığım, 'objektif' kelimesiyle de kibarlaştırılarak söylenen, klasik-sıradan halkın ortalama-vasat görüşüdür.)
Gerçekten de Mezopotamya dininin temeli Günah ve Varlığa içkin Kötülük kavramına dayanmaktadır.
Mezopotamya dinine egemen ve belirleyici iki mit, yani insanın yaratılışı ve Nergal-Ereşkigal miti de, diğer hiçbir mitolojide karşılıksız yada benzerliksizdir, tanrılara ve insana ya alay yada saygısızlık içerir.
 

Gaos

Kayıtlı Üye
Katılım
23 Eki 2012
Mesajlar
85
Tepkime puanı
1
Konum
Kıbrıs
Konuyu sorduğunuz bir soruya cevap vererek özetlemek gerekirse;
Sorunuz: ''Fakat asıl kaynak olarak güneşi mi görüyorlardı ?''
Cevap: Akademisyenlere bakarsanız kesinlikle evet. Nasıl ki aynı akademisyenler hiçbir kanıt olmamasına rağmen piramitlerin firavun için yapılmış ''anıt mezar'' olduğunu 2 asırdır yutturmaya çalışıyorsa, bütün Eski Mısır'ın inancı Güneş'i kaynak almaktadır fikrini de yutturmaya çalışmışlardır.
Neden yutturmak diyorum? Çünkü hakikaten ortada olan onlarca mantıklı alternatif varken, ısrarla bu şekilde Dünya'ya sundukları sonuçların başka açıklaması yoktur. O mantıklı alternatifleri biraz destekleyenlerin akademik kariyerleri ışık hızıyla bitirilme noktasına getirilebiliyor ve hatta çok komik nedenlerle Mısır içinde arkeolojik çalışmalar yapmaları yasaklanabiliyor.

Nasıl yani ? Piramitler anıt mezar değilse , nedir ? :willy_nilly:


Bu arada , herkese verdiği yanıtlardan dolayı teşekkürler . Aydınlatıyorsunuz :cheers2:
 

dmkol

Kayıtlı Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
4,907
Tepkime puanı
529
İş
Web Master
Nasıl yani ? Piramitler anıt mezar değilse , nedir ? :willy_nilly:


Bu arada , herkese verdiği yanıtlardan dolayı teşekkürler . Aydınlatıyorsunuz :cheers2:
Net bilgi yok. Bilgisi olan varsa da, orayı hunharca ''arkeoloji'' adı altında işgal edip, tekellerine aldıkları bilgi alış verişini kafalarına göre belirleyenlerdir. Misal siz arkeologsunuz diyelim, öyle kafanıza göre orada çalışma yapamazsınız. Yaptınız diyelim, bir şey buldunuz, bunu da kafanıza göre paylaşamazsınız. Oradaki aktivitelerinizle alakalı lisanslarınız türlü sebeplerle iptal edilir. Çok ilginçtir orada işler. Her şey şeffaf ve çok bilimseldir(!). Bu yüzden National Geo. gibi yayın dağıtım aracıları sürekli bu süper akademisyenlerin oluşturduğu ilginç koalisyona, ''bilimsel mısır'' vurgulu belgesel (reklam) yayınlayarak destek olurlar. Bu belgesellere yeni bir tür de eklendi, standart izahat dışında bir teorisi veya düşüncesi olan insanları bu belgesellere çıkarıp, karşılarına da o malum akademik görüşlüleri çıkartıp maymun etmece. Örneğin diyelim ki A kişisi dedi piramit X sebebiyle yapıldı. Hemen bir B kişisi o fikri alır biraz absürdleştirir ve sahiplenir. İşte o B kişisini, sanki A kişisi gibi çıkarıp maymun ederler. Bu ve buna benzer çok dikkatli, ayrıntılı, özenli maymun etme işlerini itinayla yaparlar.
Bunlar aynı zamanda farklı yapım şirketleriyle de bağlantılıdır. Çok enteresan bağlantıları vardır perde arkasında. Misal biri böyle yaparken bir diğeri gençler için diziler vs. yaparlar. O dizilerin konusu hep şöyledir ''sıradan bir genç olan filanca bir takım güçler keşfeder, sıradan bir hayatı olan filanca cadı oldu, sıradan köy kızı vampiri elledi bir şey oldu, druidler, tanrılar,tanrıçalar, ölüler kitabı, sihirler falanlar..''
Bunlara destek veren dolaylı kurumlar, bir bakmışsınız bilmem hangi fikir kuruluşuyla aynı fondan faydalanmış. Bu fikir kuruluşu bir gün pentagona rapor sunar, diğer gün filanca çok ünlü gazeteye bir ülke hakkında ekonomik siyasi tahminler yapar. O kadar uzun ki, o kadar ciddi bir ağ ki..
Alın piramitlerden nerelere. Ha bunlar komplo teorisi veya deli saçması değildir. Belki bütün bağlantılar tesadüf olabilir (!) ama bu tarz bağlantılar uydurma değildir. Çünkü bunu kendi ülkelerinde de belgeriyle soran çok kişi vardır. Aldıkları cevap tesadüf vs. olur.Çünkü bağlantıların amacı vs. bilinmez, sadece kağıt üstündekiler bilinir ve cevabı ''tesadüf'' diyip geçiştirilecek uygunluktadır.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst