Türkiye'ye Genetik Merkezi Kurulacak

EbruA

Kayıtlı Üye
Katılım
5 Haz 2015
Mesajlar
49
Tepkime puanı
2
Çığır açan birçok keşfi bulunan Türk bilim adamı Prof. Dr. Murat Günel, Türkiye’de genetik merkezi kurulması için çalışmalarını sürdürüyor.

Amerika’daki Yale Üniversitesinde çalışmalarını sürdüren ve bugüne kadar genetik üzerine çığır açan birçok keşfi bulunan Türk bilim adamı Prof. Dr. Murat Günel, Türkiye’de genetik merkezi kurulması için çalışmalarını sürdürüyor.

Yale Üniversitesi Beyin Cerrahisi Anabilim Dalı Beyin Damar Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı ve Nörogenetik (Sinir bilimleri genetiği) ve Beyin Tümor Programı Başkanı Prof. Dr. Murat Günel, Çapa Tıp Fakültesinden mezun olduktan sonra 1990’da Amerika’ya gittiğini belirterek, "Orada beyin cerrahisi uzmanlığı yaparken aynı zamanda genetik çalışmalarıma da başladım. En önemlisi son zamanlarda özellikle nanoteknolojide olan gelişmeler sayesinde bu genetik çalışmalar gerçekten adeta devrim şeklinde ilerledi. Şöyle bir örnek vereyim; bu genetik çalışmaların en önemlisi, insanın genetik şifresini oluşturan DNA denilen yapının okunması" dedi.

Prof. Dr. Günel’e yöneltilen sorular ve yanıtları şöyle:

İnsanın genetik yapısını anlamak için teknolojide yaşanan gelişmeler nelerdir?
Prof. Dr. Günel: "Genetik ve genomik teknolojilerdeki yani insanın genetik yapısını anlamak için son zamanlarda teknolojide bir çok gelişme oldu. Şanlıurfa’dan örnek vereyim: İki erkek kardeş, ikisi de normal doğuyor. 2-3 yaşlarında körlük ortaya çıkıyor ve yaşları ilerledikçe büyük olanda yürüme ve konuşma bozukluğu ortaya çıkıyor. MR çalışmalarında bu çocuğun beyninde küçülme olduğu anlaşılıyor. Biz bu ailenin genetik yapısını incelediğimizde gerçekten tedavisi olan ve hamilelikte kullanılan folikasit denilen vitamini algılayan anahtar mekanizmadaki bozukluğu ortaya çıkardık. İnsanın genetik yapısı gerçekten çok karışık. Genetik yapıyı bir alfabe olarak düşünürsek 3 milyar harf var ve her harfin biri anneden biri babadan gelen iki kopyası var. Özellikle akraba evliliklerinde her iki genin kopyası da bozuk olunca bu hastalıklar ortaya çıkıyor.

Türkiye’de de akraba evlilikleri çok yaygın olduğu için bu genetiğe bağlı bozukluklar ortaya çıkıyor. Bu ailede 3 milyar harfi incelediğinizde tek bir harfte folikasitin anahtar harfinde bozukluk olduğunu ortaya çıkardık. Bu çocuklara vitamin verilerek özellikle küçük olanda bu hastalığın oluşması engellenebilecek. Bu, son zamanda genomik teknolojilerdeki gelişme sayesinde artık samanlıkta iğne arar gibi bu kadar çok büyük bölgede tek bir harfteki bozukluğu bile bulabiliyoruz. Artık genetik tanı çok çok daha kolay bir şekilde konuyor. Böylece hem önleyici hekimlik hizmetleri hem de bazı nadir vakalarda tedaviye yönelik girişimler yapılabiliyor."

"İnsanın genetik şifresinde 3 milyar harf var"

Türkiye’deki bilim adamlarıyla birlikte yaptığınız çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?
Prof. Dr. Günel: "Bu çalışmaların mazisi 10 seneyi geçti. Türkiye’deki birçok merkezle çok yakın çalışmalarda bulunuyoruz. Özellikle İstanbul ve Ankara’daki büyük merkezler dışında artık Anadolu’daki birçok merkezle de beraber çalışıyoruz. Şu anda bine yakın vakayı inceliyoruz ve artık birçoğunda tanı koyma şansımız var. Önemli olan Türkiye gibi toplumlarda, toplumlara özgü, toplumlara has olan DNA yapısındaki bozuklukların ortaya çıkarılması. Çünkü birçok gendeki bozukluğun ortaya çıkarılması için her iki kopyada da anneden ve babadan gelende de bozukluk olması lazım. Bu şekilde daha çocuk olmadan bile bu hastalıkların önlenebilmesi imkanı var. Sonuç olarak insanın genetik şifresinde 3 milyar harf var. Bu harflerin okunup ’hepsinin aynı mı, değil mi, yoksa bu harflerde bozukluk var mı, yok mu’ diye ortaya çıkarılması lazım.

Bu 3 milyar harfin bir insanda okunabilmesi ilk 2001 yılında yapıldı. Bu çalışma 5 senenin üzerinde sürdü ve 3,5 milyar dolar tuttu. Aynı bilgi şu anda 3,5 milyar dolar yerine 5 bin dolar ve 5 sene yerine 1 ay. Yani teknolojide öyle bir patlama oldu ki bunun sayesinde hem ailesel hastalıkların, yani çocuklarda görülen bozuklukların hem de toplumda sık görülen beyin kanamaları anevrizma gibi hastalıkların genetik yatkınlık nedenleri ortaya çıkıyor. Bunlar ortaya çıktıkça önleyici hekimlik hizmetleri ve yeni biyolojik yöntemler ortaya çıkıyor."

"Birçok kanserin ileri derecede tedavisi olacak"
Sizin bugüne kadar kaç gen keşfiniz var? Bunlar nelerdir?
Prof. Dr. Günel: "İlk olarak beyin kanamalarına yol açan anevrizma genleri. Şimdiye kadar bu konularda 8 gen keşfettik. Birincisi beyin kanamalarının neden olduğunu anlamaya başladık ve bu hastalıkta da yeni tedavi yöntemleri ortaya çıkmaya başladı. Bunun dışında, engelli çocukların doğumuna sebep olan akraba evliliklerine bağlı genlerin, özellikle Türkiye’de bu hastalıklara yol açan genetik hastalıkların ortaya çıkarılmasına yönelik çalışmalarımız var. Özellikle kanserlere yol açan genetik bozuklukların ortaya çıkarılması konusunda da çalışmalar sürüyor.

Bir hasta düşünün, enfeksiyon durumunda antibiyotik duyarlılık testleri yapılıyor, hangi antibiyotiğin hastalığı tedavi edeceği tespit ediliyor. Aynı şekilde beyin tümörlerinde veya diğer kanserlerde kişiye özel tedavilerin şu anda yapılması mümkün. Bunun için ilk önce kanserlerin genetik yapısının anlaşılması ve bu genetik yapının hangisine karşı hangi tedavinin uygulanmasına karar verilmesi gerekiyor. Sonuç olarak beyin kanamalarına yol açan anevrizmalar, özellikle engelli çocukların doğumuna sebep olan genetik bozukluklar ve kanserlere yol açan genetik bozukluklar. Bu üç konuda çalışmamız var."

Kanserlere yol açan genetik bozukluklar çalışması hangi safhada?
Prof. Dr. Günel: "Değişik kanserlerin değişik genetik sebepleri var. Bu çalışmalar ilerlemiş durumda ve genetik bozukluklar ortaya çıkarılmakta. Bunlara paralel olarak ilaçların da geliştirilmesi lazım. Bu bazı kanserlerde ve bazı bozukluklarda gerçekten ileri aşamada yani şu anda kişiye özel kanser tedavisi bir gerçek. Tabii eğer ki çıkan kanserdeki genetik bozukluğa karşı bir ilaç şu anda varsa. O ilaçlar da çok hızlı bir şekilde geliştirilmekte. Yani tahminim bir 10 sene içinde çocuklarda kan kanserlerinde yaptığımız gibi birçok kanserin ileri derecede tedavisi olacak. Çünkü genetik teknolojilerdeki gelişmeler sayesinde bu kanserlerin yapısını anlamaya başladık. Yapısını anlayınca da onlara karşı tedavi ve ilaç geliştirilmeye başlandı."

Sizin şekil vererek zeka oluşumuna zemin hazırlayan yeni bir gen keşfiniz de var. Bu buluş ne getiriyor?
Prof. Dr. Günel: "Bu buluş tanı açısından önemli. İnsan beyin kıvrımlarının önemi nedir, bu beyin kıvrımları zekaya nasıl katkıda bulunuyor, bunların hala cevapları bilinmiyor. Kıvrımlar oluşmazsa özellikle hastalarda sara, epilepsi nöbetleri ortaya çıkıyor. Bu buluşun temel bilimler, özelikle anatomik önemi dışında tanıya yönelik önemi var. Tedaviye yönelik bir çalışma yok."

Sizce beynin sırrı ne kadar çözüldü?
Prof. Dr. Günel: "Daha işin çok başındayız. Bilinmeyen çok var. O kadar çok ki ne kadar bilmediğimizi bile bilmiyoruz. Onun için her geçen gün dipsiz bir kuyu gibi. Her geçen gün bilgimiz ve şansımız artıyor fakat daha çok yolumuz var."

"Hepimizin genetik yapısı bilinecek"

Bundan sonra çalışmalarınızda hangi konuda yoğunlaşmayı planlıyorsunuz?
Prof. Dr. Günel: "En büyük amaçlarımdan biri, genetik teknolojileri ve genetikle ilgili bilgi birikimini Türkiye’ye getirmek. Türkiye’nin gerçekten bu konuda genetik ve genomik teknolojiler konusunda dünya lideri olması lazım. Lider olabilmesi için bütün imkanlarımız var, bilgi birikimimiz var. Bu teknolojilerin aktarımı şu anda daha kolay ama önemli olan bu teknolojilerden çıkan bilgilerin değerlendirilmesi ve topluma kazandırılması.

Türkiye’nin bu teknolojilerden kazanacak çok şeyi var. Özellikle ülkemizde genetiğimize has bozukluklar bulunduğu zaman bunlar hastalıklar ortaya çıkmadan engellenecek. Hastalıklar çıkacaksa hangi insanlarda risk faktörü olduğu belirlenecek, önleyici hekimliğe gidilebilecek. Hastalık ortaya çıkarsa da hastalığa özel tedaviler verilebilecek ama dediğimiz gibi bunun bir bilimsel bir de tıbbi yanı var. Bilimsel olarak bu teknolojilerin üniversiteler tarafından değerlendirilmesi lazım. Zaten bu konuda birçok çalışmamız var. Yale Üniversitesinden buraya gelen insanlar, buradan Amerika’ya giden insanlar var. Bu bilgilerin kazandırılması ve Türkiye’nin lider hale gelmesi amacımız. Onun dışında tıbbi olarak da dünya çapında bakarsanız sağlığa harcanan para 6 trilyon dolar civarında. En az yarısı tanıya yönelik testler konusunda harcanıyor. Şu anda bir hastalık görülüp de tomografi veya MR yapılmaması düşünülemez.

5-10 sene sonra da bir hastalık gelişmeden genetik test yapılması düşünülemeyecek. Yani hepimizin genetik yapısı bilinecek. Daha doğar doğmaz bilinecek. Bebek doğduğu anda kalp hastalığı, beyin kanaması, kanser hastalığı riski belirlenebilecek ve bunlara karşı önleyici hekimlik hizmetleri verilecek. Bilim kurgu gibi gözükse de bunu yapacak teknoloji şu anda var. Tabii bunun önündeki en büyük engel maliyetti ama maliyet son 10 senede yaklaşık 100 milyon kere düştü. O kadar hızlı düşüyor ki, yakında hepimiz için bir gerçek olacak."

"Bilgi birikiminin Türkiye’ye getirilmesi lazım"

Bilimsel çalışmalarınızı Amerika’da mı sürdüreceksiniz?
Prof. Dr. Günel: "Bilimsel çalışmaları Türkiye’de birçok merkezle ortak olarak devam ettireceğiz. Oradaki bilgiyi burada merkezlere aktararak devam etmek, burada bir genetik merkezi kurmak ve bu merkezde çalışmaları genetik ve genomik teknolojilerle beraber büyük üniversiteler ve çok değerli bilim insanlarımızla ortaklaşa devam ettirmek istiyorum. Genetik merkezinin nerede, nasıl olacağı çok net değil. Merkezin kurulması, alıp makinelerin konulması değil. Bilgi birikiminin Türkiye’ye getirilmesi lazım. Türkiye’nin bu teknoloji gelişimine girmesine gerek yok. Fakat teknoloji geldikten sonra onu özellikle Türkiye çapında kullanabilmek, onu Türk halkına arz edebilmek ve Türkiye’nin işine yaramasını sağlamak gerekir. Bu teknoloji Türkiye’nin hizmet alanına girebilirse Türkiye ve Türkiye’ye yakın Ortadoğu ülkelerine büyük faydası olacak."

--alıntı--
 

lviv angeles

Kayıtlı Üye
Katılım
26 Ocak 2014
Mesajlar
2,716
Tepkime puanı
296
Konum
HAYALLERİN GERÇEK OLDUĞU ÂLEM
Harika ama böyle çalışmalarda sıkıntı çok zaman alması.:(Mutlaka hemen olacak şeyler değil de insanların hayatı ve sağlığı konusunda sabırsızım.Hastalık ortaya çıkmadan engellense daha ne isteriz?
 

EbruA

Kayıtlı Üye
Katılım
5 Haz 2015
Mesajlar
49
Tepkime puanı
2
Harika ama böyle çalışmalarda sıkıntı çok zaman alması.:(Mutlaka hemen olacak şeyler değil de insanların hayatı ve sağlığı konusunda sabırsızım.Hastalık ortaya çıkmadan engellense daha ne isteriz?

Bana göre Türkiye'de tıpın bu kadar geride olmasının sebebi doktorların çoğunun bu mesleği para ve garanti iş diye okumasıdır.Sonra gidiyoruz doktorlara adam bizi hiç umursamıyor bile.Hal böyle olunca da çok geri kalıyoruz dünyaya göre.Hele hele genetik alanında 0 bile sayılabiliriz :( Yavaş yavaş gelişeceğiz inşallah :)
 

dmkol

Kayıtlı Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
4,907
Tepkime puanı
529
İş
Web Master
Harika ama böyle çalışmalarda sıkıntı çok zaman alması.:(Mutlaka hemen olacak şeyler değil de insanların hayatı ve sağlığı konusunda sabırsızım.Hastalık ortaya çıkmadan engellense daha ne isteriz?
Bu sistemleri kurmanın da, kurduktan sonra işlemleri yapmanın da çok zaman almasının sebebi aşırı pahalı olması. Hızlandıracak teknoloji şuan insanlık elinde mevcut ancak bu teknolojiyi her merkeze ve her işleme uyarlamak dudak uçuklatan maliyetler çıkarıyor.
Süper bilgisayar teknolojileri, nano teknoloji alanları, üst düzey labaratuvarlar ve tabii bütün bunları birleştirip kullanabilecek az sayıda uzmanları bir araya getirmek başlı başına bir ülke bütçesi kadar tutuyor.
Bu sebeple sırasıyla:
- Yetişmiş uzman sayısını artırmak
- Üst düzey teknoloji sanayisini yaygınlaştırmak
- Özel yasalar çıkarmak (vergilendirme, yer tahsis etme, enerji ihtiyacı, teşvik vs.)
- Uluslar arası yarı devlet yarı özel birleşik konsorsiyumlar kurmak
 

asterix

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Mar 2013
Mesajlar
743
Tepkime puanı
105
Önce hıyarın tohumunu israilden almayı bırakarak başlasınlar.
 

dmkol

Kayıtlı Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
4,907
Tepkime puanı
529
İş
Web Master
Kısaca özetlemek gerekirse Türkiye ve benzeri ülkelerde merkez açılsa bile o merkez gerekli işlevi yerine getiremez... :)
Sistemi değiştirmedikçe ne yazık ki böyle olur.. Yani aslında iş sadece zihniyette bitmiyor,küresel olarak parsellenmiş alanlar var. Yani mesela şimdi bütün şartlar olgunlaşmış olsa diyelim, Türkiye tarım genetikçiliği alanında bir Dünya markası haline gelemez. Sadece Türkiye değil hiçbir ülke kafasına göre marka haline gelemez Dünyanın en iyi markasını da oluştursa. :) İğrenç değil mi? Ama böyle..
Tabi bu bir küresel sektör. Sen buna çomak sokarsan bir şekilde savaşa girersin. Burada söz sahiplerini araştırmak isterseniz Bill Gates(ne alaka değil mi?), Rockefellerlar, Norveç, İsrail gibi garip bir karışıma göz atabilirsiniz, adresi de Svalbard Küresel Tohum Bankası..

Önce hıyarın tohumunu israilden almayı bırakarak başlasınlar.
Yukarıda neden almak zorunda olduğumuza dair bazı ipuçları verdim. Mesela Çin, 60 yıl öncesine kadar 10.000 farklı buğday türü kullanıyorken bugün 1000 kadar farklı buğday türü kalmış durumda.. (açacağım bu konuyu)
Lahana türlerinin %95'i, domates türlerinin %80'i yok oldu bile.. Aslında Svalbard'da var da Dünya'nın geri kalanı için yok oldu.. Bir şeyler uyandı mı?
Peki neden bu yok oluşun ardında bir şeyler aranmalı? Doğal olarak mı yok oluyorlar? gibi sorular sorabilirsiniz.
Her domates aynı değildir, bir domates vardır her gün sadece bu domatesten 3 tane yediğinde prostat kanserin asla başka bir tedaviye gerek kalmadan %70 oranında iyileşir, kanser oluşma riskini de kaldırır.. :)
Bir bakla vardır, nadir kan hastalıklarını teşhis eden bir protein içerir ama diğer baklalarda bu yoktur. Yani doktora bile gitmeden her gün tüketilip bir çok hastalığı ortaya çıkmadan yok edebilecek özel türler bilerek hapsediliyor..
Bir başka olaya gelelim. Kara Şahin Düştü filminin başında Abd çok cici gösterilip oradaki diktatör Aidid nasıl tanıtılıyor hatırlayalım ''insanlara gönderilen uluslar arası yardıma el koyup insanları açlıkla yönetiyordu''..(Afrika'da uygulanan yardım politikasının yeni nesil sömürgecilik stratejisi olduğu kanıtlanmıştır bu arada) Pekala, genetik tek türleştirme denen bir şey duydunuz mu? 19. yy İrlandasında patates tek türdü ve ortaya çıkan bir patates mantarı haliyle bütün patatesleri öldürdü, insanlar patatese o kadar bağımlı bir beslenme alışkanlığına sahipti ki 750.000 insan açlıktan öldü. Pekii bugün Dünya'nın kalori ihtiyacının yaklaşık %50'sini ne karşılıyor? Pirinç, buğday, soya ve mısır. Bugün genetiği en çok değiştirilip tek tipleştirilmeye çalışılan ürünlerin başında ne geliyor? Pirinç, buğday, soya ve mısır. :)

Neymiş? Sen bu 4 ürünü genetiğiyle oynayıp tek tipleştirdiğinde, elinde o genetiği değiştirilmiş 4 ürünün genetik zayıflık haritası da vardır ve bu sahip olabileceğin 10.000 hidrojen bombasından çok çok ama çok daha büyük bir silahtır! En ufak bir gerçek tehditte, ortaya çıkaracağın bir hastalıkla bu 4 ürünü küresel biçimde ortadan kaldırıp Dünya nüfusunun yarısını aç bırakırsın ve bu zincirleme bir çöküş reaksiyonuna dönüşmek zorundadır.. Kısaca insanları açlıkla yönetirsin. Biri Aidid mi dedi?

Dünya böyle bir yer işte.. :)
 

yare-i yarim

Moderator
Katılım
10 Ocak 2013
Mesajlar
2,247
Tepkime puanı
879
İş
Sanatsal tablolar oluşturmak/Mutfak eşyaları dalında ticaret
Sistemi değiştirmedikçe ne yazık ki böyle olur.. Yani aslında iş sadece zihniyette bitmiyor,küresel olarak parsellenmiş alanlar var. Yani mesela şimdi bütün şartlar olgunlaşmış olsa diyelim, Türkiye tarım genetikçiliği alanında bir Dünya markası haline gelemez. Sadece Türkiye değil hiçbir ülke kafasına göre marka haline gelemez Dünyanın en iyi markasını da oluştursa. :) İğrenç değil mi? Ama böyle..
Tabi bu bir küresel sektör. Sen buna çomak sokarsan bir şekilde savaşa girersin. Burada söz sahiplerini araştırmak isterseniz Bill Gates(ne alaka değil mi?), Rockefellerlar, Norveç, İsrail gibi garip bir karışıma göz atabilirsiniz, adresi de Svalbard Küresel Tohum Bankası..


Yukarıda neden almak zorunda olduğumuza dair bazı ipuçları verdim. Mesela Çin, 60 yıl öncesine kadar 10.000 farklı buğday türü kullanıyorken bugün 1000 kadar farklı buğday türü kalmış durumda.. (açacağım bu konuyu)
Lahana türlerinin %95'i, domates türlerinin %80'i yok oldu bile.. Aslında Svalbard'da var da Dünya'nın geri kalanı için yok oldu.. Bir şeyler uyandı mı?
Peki neden bu yok oluşun ardında bir şeyler aranmalı? Doğal olarak mı yok oluyorlar? gibi sorular sorabilirsiniz.
Her domates aynı değildir, bir domates vardır her gün sadece bu domatesten 3 tane yediğinde prostat kanserin asla başka bir tedaviye gerek kalmadan %70 oranında iyileşir, kanser oluşma riskini de kaldırır.. :)
Bir bakla vardır, nadir kan hastalıklarını teşhis eden bir protein içerir ama diğer baklalarda bu yoktur. Yani doktora bile gitmeden her gün tüketilip bir çok hastalığı ortaya çıkmadan yok edebilecek özel türler bilerek hapsediliyor..
Bir başka olaya gelelim. Kara Şahin Düştü filminin başında Abd çok cici gösterilip oradaki diktatör Aidid nasıl tanıtılıyor hatırlayalım ''insanlara gönderilen uluslar arası yardıma el koyup insanları açlıkla yönetiyordu''..(Afrika'da uygulanan yardım politikasının yeni nesil sömürgecilik stratejisi olduğu kanıtlanmıştır bu arada) Pekala, genetik tek türleştirme denen bir şey duydunuz mu? 19. yy İrlandasında patates tek türdü ve ortaya çıkan bir patates mantarı haliyle bütün patatesleri öldürdü, insanlar patatese o kadar bağımlı bir beslenme alışkanlığına sahipti ki 750.000 insan açlıktan öldü. Pekii bugün Dünya'nın kalori ihtiyacının yaklaşık %50'sini ne karşılıyor? Pirinç, buğday, soya ve mısır. Bugün genetiği en çok değiştirilip tek tipleştirilmeye çalışılan ürünlerin başında ne geliyor? Pirinç, buğday, soya ve mısır. :)

Neymiş? Sen bu 4 ürünü genetiğiyle oynayıp tek tipleştirdiğinde, elinde o genetiği değiştirilmiş 4 ürünün genetik zayıflık haritası da vardır ve bu sahip olabileceğin 10.000 hidrojen bombasından çok çok ama çok daha büyük bir silahtır! En ufak bir gerçek tehditte, ortaya çıkaracağın bir hastalıkla bu 4 ürünü küresel biçimde ortadan kaldırıp Dünya nüfusunun yarısını aç bırakırsın ve bu zincirleme bir çöküş reaksiyonuna dönüşmek zorundadır.. Kısaca insanları açlıkla yönetirsin. Biri Aidid mi dedi?

Dünya böyle bir yer işte.. :)

Dünyada olan daha doğrusu kasıtlı kurulmuş adaletsiz sistemden sadece bir kaç örnek.Besinler ve hastalıklar konusunda verdiğin örnekler çok güzeldi bu konuları bende zaman zaman araştırırım.Mesela bir domates türünden günde 2 bardak domates suyu olarak içildiğinde kanser riski tamamen ortadan kalkıyor buna 1 sene devam edilmeliymiş.Hatta kanserin ilk evrelerinde bile son derece faydalıymış.Ancak o domates türünden kaldımı ? Hiç sanmıyorum.Bu düzenlerle çok sistematik bir biçimde mücadele edilmeli ama bu mücadele de tıp mesleğini kendini kurtarma garanti alma aracı olarak görenler ile yapılmaz bu mesleğe aşık olan kişiler ile bu yapılır bu günü görürmüyüz bilinmez.




Bu konu hakkında şunu söylemek isterim bir iş Türkiyede yapılıcaksa 10 kere düşünülmeli Türkiyede tıpçılar bile kendileriyle çelişiyor.Misal bir örnek vereyim benim kuzen saç dökülmesi sebebiyle doktora gitti şampuan verdiler tv lere bakıyoruz aynı uzmanlık alanının doktoru diyor ki şampuan saç çıkarmaz bu sebeple şampuanlardan medet ummayın doktorunuza başvurun.İyide doktoruda şampuan al diyor millette ne yapacağını şaşırdı.
Ben inanıyorum ki doktorlar her soruna süper derecede çözümler sunabilir ama uğraşmak istemiyorlar ve uğraşmıyorlar.Bu durumdan kurtulmanın tek çaresi amaca uygun olarak özel doktor yetiştirmektir.Tedavisi henüz yok denilen bazı hastalıklara doktorlar istediği zaman nasıl tedavi bulduğuna çokkere şahit oldum.
 

EbruA

Kayıtlı Üye
Katılım
5 Haz 2015
Mesajlar
49
Tepkime puanı
2
Dünyada olan daha doğrusu kasıtlı kurulmuş adaletsiz sistemden sadece bir kaç örnek.Besinler ve hastalıklar konusunda verdiğin örnekler çok güzeldi bu konuları bende zaman zaman araştırırım.Mesela bir domates türünden günde 2 bardak domates suyu olarak içildiğinde kanser riski tamamen ortadan kalkıyor buna 1 sene devam edilmeliymiş.Hatta kanserin ilk evrelerinde bile son derece faydalıymış.Ancak o domates türünden kaldımı ? Hiç sanmıyorum.Bu düzenlerle çok sistematik bir biçimde mücadele edilmeli ama bu mücadele de tıp mesleğini kendini kurtarma garanti alma aracı olarak görenler ile yapılmaz bu mesleğe aşık olan kişiler ile bu yapılır bu günü görürmüyüz bilinmez.




Bu konu hakkında şunu söylemek isterim bir iş Türkiyede yapılıcaksa 10 kere düşünülmeli Türkiyede tıpçılar bile kendileriyle çelişiyor.Misal bir örnek vereyim benim kuzen saç dökülmesi sebebiyle doktora gitti şampuan verdiler tv lere bakıyoruz aynı uzmanlık alanının doktoru diyor ki şampuan saç çıkarmaz bu sebeple şampuanlardan medet ummayın doktorunuza başvurun.İyide doktoruda şampuan al diyor millette ne yapacağını şaşırdı.
Ben inanıyorum ki doktorlar her soruna süper derecede çözümler sunabilir ama uğraşmak istemiyorlar ve uğraşmıyorlar.Bu durumdan kurtulmanın tek çaresi amaca uygun olarak özel doktor yetiştirmektir.Tedavisi henüz yok denilen bazı hastalıklara doktorlar istediği zaman nasıl tedavi bulduğuna çokkere şahit oldum.

Tıp okuyanların bir çoğunun maalesef böyle bir derdi yok.Onların derdi para.Hastaneler hiç umursamayan doktorlarla dolu.
 
Üst