Ölüm ve Ötesi, Dünya mi Rüya mi ?

La-edri

Kayıtlı Üye
Katılım
21 Haz 2010
Mesajlar
2,195
Tepkime puanı
509
Dünya mı Rüya mı?

Bilimsel bakışa göre;

Gerçeği anlayabilirsek, fark ederiz ki, bu dünyadan ayrılan bir bilincin, daha sonra herhangi bir şekilde veya tarzda yeniden bir bedene girmesi; ve o bedenle bu dünyada yaşamına devam etmesi söz konusu olamaz!.. Çünkü, daima ileri doğru bir gidiş var!

Biyolojik beden yaşamındayken, bir tür ışınsal boyuttaki yaşama; ışınsal bedendeki yaşam devam ederken, bilinç boyutuna bir sıçrama yapabilirsek; sonra da varlığın özüne yönelip, O “Öz”de kendimizi bulabilirsek; bilinç yollu olarak daha evvelki katmanlardaki yapıların ve dahi hiçbir zaman var olmadığımızın gerçeğine erişebiliriz.

Bu nasıl gerçekleşir?..

Elbette bu, önemli bir nokta... Bunun da üstünde önemle durmak gerek! Ancak, bunun üstünde durmadan evvel, şu gerçeği fark etmeye çalışsak?..

Varlığımız, gerçeği itibarıyla yalnızca “yok”tan var olmuş bir “bilinç” olmasına rağmen, nasıl oluyor da kendimizi, bu et-kemik beden kabullenme hâline düşüyoruz?.. Ve kendimizi bir DÜNYA’lı olarak benimsiyoruz?..

Mesela size, kaç yaşındasınız diye sorsam; siz de otuz yaşındayım diye cevap verseniz...

Acaba gerçekten öyle misiniz?..

Neye GÖRE otuz yaş?

Veya gerçekten o kadar mı?..

İşin önemli bir yanı burası!

Gerçekçi düşünmeye çalışalım...

Şu anda madde bedenle yaşamınızı sürdürdüğünüze; madde bedeniniz de üzerinde yaşadığınız Dünya’ya bağlı olduğuna göre; Dünya zaman birimi itibarıyla otuz yaşında olduğunuzu varsayıyorsunuz!..

Bu hesapça otuz sene daha yaşarsanız, diyelim ki altmış yaşında dünyadan ayrılacaksınız!.. Peki, dünyadan ayrıldıktan sonra da hâlâ altmış yaşında olduğunuzu düşünebilecek misiniz?

Hatırlayınız ki, Dünya, Güneş’in yörüngesinde ve çekim alanı içindedir!

Dünya üzerinde var olan her canlı, hayatının kaynağı olan Güneş enerjisiyle var olmuştur! Ki; din dilinde buna “Allâh’ın hayat sıfatının sistemdeki zuhur kaynağı, ‘Güneş’ isimli yıldızdır” da denilebilir. Ya da “Güneş enerjisi-ışınları” yerine “o yıldızın varlığını oluşturan melekî kuvvet” diyebiliriz!..

Güneş sistemi içindeki tüm uydularda bulunan canlılar, hayatiyetlerini ve yapılarını, Güneş’in boyutsal derinliklerinde var olan bu melekî kuvvetten alırlar ve sürdürürler.

Bireysel bilinci oluşturan beyin ise, çalışma kapasitesini yönlendiren algılama devrelerine göre çeşitli

boyutları değerlendirir ve o değerlendirmelere göre de kendini o boyutun mensubu kabul eder!

Dünya üzerinde var olan insan dahi, varoluş aşamasında her ne kadar biyolojik bir bedenle oluşmuşsa da; yaşamın daha sonraki evresinde, biyolojik beynin ürettiği astral-ışınsal bedenle hayatını sürdürür!..

“Ölümü tatmış” bir kişi madde bedenden ayrıldığı ve kendi kabir âlemine girdiği veya Berzah içi serbest yaşama geçtiği için; artık algılamakta olduğumuz Dünya, görüş alanından tamamıyla kaybolup; Dünya’nın manyetik çekim alanı halkası içinde ve Güneş yörüngesinde; Güneş tasarruf ve enerji alanı içinde yani Güneş platformunda yaşar!.. Ve de Güneş zaman birimine tâbidir!.. KIYAMETE KADAR!..

Güneş zaman biriminde bir yıl ne kadardır?

Dünya’nın bir yılı, Güneş çevresindeki bir turudur; bilindiği üzere...

Güneş’in bir yılı ise, Samanyolu adını verdiğimiz galaksimizin merkezi çevresindeki bir turudur!.. Merkezden yaklaşık 32 bin ışık yılı uzaklıktaki yörüngede yapılan bir tur, tam 255 milyon sene sürmektedir!.. Yani, bir Güneş yılı 255 milyon Dünya senesi olmaktadır!..

Dünya üzerinde bir insanın, Dünya zaman birimine göre 70 yıl yaşadığını kabul edersek; aynı insan gerçek boyutu olan Güneş zaman birimine göre sadece 8.6 saniye yaşamaktadır!

Yani, bir insan yetmiş sene yaşadıktan sonra dünya yaşamından ayrılıp; Dünya’nın manyetik çekim alanının içinde yer aldığı, Güneş yörünge ve enerji alanı olan platformdaki hayata geçtiği anda fark edecektir ki; sadece 8.6 saniye yaşamıştır geçmişte!

İşte gerçekte bu üç-beş saniyelik dünya yaşam süresi, -teknik nedenlerine girmek istemiyorum konuyu fazla yaymamak için- bize yıllar süren bir yaşam süreci gibi gelmektedir!

Tıpkı en fazla 50 saniye civarında gördüğümüz rüyaların, o rüya içindeyken çok uzun süreler gelmesi gibi!.. Ne var ki bir de, uyanıp aradan bir zaman geçtikten sonra, o rüyanın ne kadar sürdüğünü hatırlamaya çalışın!..

50 saniyelik bir rüya, uyandığımızda, hele ertesi gün ne ifade ediyor?..

Ya yedi-sekiz saniyelik bir “Dünya rüyası”, ölüm sonrası Berzah âlemi -Güneş boyutu yaşamı- içinde ne ifade edecek?.. Bir düşünün!..

Yani gerçekte, bizim şu anda Güneş ışınsal platformu üzerinde ve o değerlere göre yaşamamıza karşın; madde beden ve beş duyu kayıtlarıyla beynimiz bloke olmuş bir hâlde değerlendirmeler yaptığımız için, kendimizi Dünya’lı -madde- sanmaktayız!.. Ve tüm değer yargılarımız da Dünya’ya göre endekslenmiş durumda!..

Oysa “ölümle birlikte” gerçeğin bundan çok farklı olduğunu; dünya yaşamının sadece bir rüya süresi olduğunu çok acı bir şekilde fark edeceğiz!..

Sonra da pek çok şeyi yapma fırsatını bilgisizlik ya da sâbit fikirlilik yüzünden yitirmiş olduğumuzu anlayacağız!

“İNSANLAR UYKUDADIR; ÖLÜNCE UYANIRLAR!”

Şeklindeki Allâh Rasûlü uyarısını bir de bu gerçekle bir arada değerlendirmeye çalışalım bakalım...

“Onu gördükleri süreçte, sanki onlar dünyada hiç kalmamışlardır! Ancak bir Aşiyye (Güneş’in ufukta batma süresi) yahut onun battıktan sonraki kalan aydınlık süresi kadar dünyada yaşamış olduklarını sanırlar.” (79.Nâzi’at: 46)

“Dedi ki: ‘Ancak az bir süre kaldınız, eğer gerçekten bilseydiniz!’” (23.Mu’minûn: 114)

Düşünün ki, “Dünya âhiretin tarlasıdır” hükmünce, sadece burada ektiklerinizi biçeceksiniz ölüm sonrası yaşamda!.. Ve tüm “ekim” süreciniz belki de ortalama 5-6 saniye, o da brüt!

Çocukluk ve çeşitli hastalıklarla geçen yaşlılık sürecini de düşerseniz, geriye yalnızca birkaç saniyelik sermaye biriktirme ya da ekim süreciniz kalıyor, gelecekteki milyar kere milyarlarca saatlik ömür sürecine göre!..

Öyle ise bir düşünelim, fevkalâde kısıtlı olan dünya yaşamımızın ne kadarını, yarın bizim için hiçbir değer ifade etmeyecek boş şeyler için harcıyoruz; ne kadarını da gelecekte işimize yarayacak konular üzerinde değerlendiriyoruz?

Bu yazi pembe pelerin'in bir sorusu üzerine paylasmak istedim.
 
Üst