Kelime-i Şehadet Hakkında Kafama Takılanlar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

uzumakikamilov

Kayıtlı Üye
Katılım
5 Nis 2015
Mesajlar
176
Tepkime puanı
13
"Şahitlik ederim ki, Allah'tan başka hiçbir İlâh yoktur, ve yine şahitlik ederim ki Muhammed, O'nun kulu ve elçisidir."

''Şahitlik ederim ki'' --> Kişi, bizzat gördüğüne, emin bir şekilde hissettiğine şahitlik ettiğini belirtir. Derinlerden gelen, nereden geldiğini idrak edemediği hallerde de insan, şahitlik edecek halde olabilir.

Şahitlik etmekteki bu esas anlam, beni, Allah'ın kişileri cezbetmesi -ruhunu huzuruna çekmesi- durumuna götürdü. Hz. Muhammed'in Mirac'a yükselerek, O'nun huzuruna cezbedilmiştir.
Evliyalar ise süluk ile, nefslerini İslam ahlakına göre terbiye ederek O'nun huzuruna, O'nun rızasıyla cezbedilmektedir.

Bu hale ulaşmış bir kişinin, ''Allah'a şahitlik ederim ki'' demesi, benim mantığıma yatarken, bu hal dışında ''Allah'a şahitlik ederim ki'' diyen kişi gerçekten Allah'a şahitlik edebilecek mertebede değildir. O'na şahitlik edebilen kişi, yaratılmış her varlıkta O'nu görür, O'ndan ayrı olmadığını, ayrı olamayacağını gerçekten bilir.

Bu kapsamda ele aldığımda, Tasavvuf öğretilerindeki ''İnsan-ı Kamil'', ''Vahded-i Vücud'' kavramlarına ulaşıyorum.

Kafama takılan kısım, Kelime-i Şehadet getirmek, Şehadet etmek bir Müslüman için şart koşulmuş. Şahit olmak, terminoloji bağlamında ele alınmak zorunda değil midir? Allah, kişinin kendisine şahitlik edecek seviyeye ulaşmasını bir şart olarak mı koşmuştur? Gerçekten önemli olan O'na yaşarken ulaşmaya çalışmak, İnsan-ı Kamil olmak bir Müslüman için şart mıdır? Kişi, ibadetlerini yaparken, bu amaçla mi hareket etmelidir?
 

La-edri

Kayıtlı Üye
Katılım
21 Haz 2010
Mesajlar
2,195
Tepkime puanı
509
Sehadet ettigin sözler. kelime-i sehadettir.

Bir insan bir seye sahidlik edebiliyorsa onu görmesi tanik olmasi lazimdir, aksi taktirde bu kisi sahid degildir kendi sözüne bile. Sözünün iceregi ise Allah'in tekligini ve Muhammed'in onun abdi ve rasulu olusunu iceriyor, bu sehadet ister.

Bu kiside sehadet yoksa güveninden dolayi söylüordur o sözleri, güvenin arabca karsiligi imandir. Yani imanindan söylüyor, bu onu ne sahid yapar nede kelimeyi sehadet etmis yapar, sizin farkindaliginiza hayran kaldim tebrik ederim .

Sehidlere Allah ölümsüz der ve bunlarin sahid oldugu durumlar Allah'in esmalari ve ayetleridir, bundan dolayi onlara ölüm yok.

Sehadetin 3 mertebesi vardir.Aslinda kuran'in kompile böyledir.

1)Ilmen yakin
2)Aynel yakin
3)Hakkal yakin

1)Kisiler kuranin hakk sözü olduguna güvenirler ( iman ederler) ve bu güvenden dolayi iceregini hayatin yansitirlar. Bunlara iman sahibi denilir
2) Bunlarin kalb gözleri aciktir onlar görürler Allah'in esmalarini ve ayetlerinin yansimasini, bunlara iman olgusunu asmislar cünki kisi tanik olduguna tastik onay aramaz.
3) bu kisiler ise miracini yapmislardir bunlara ne görme gerekir nede inanma onlar Allah ile bilirler,bunlarinki tatmaktir arif-i Billah ,buraya ama yukaridaki kademeleri asarak geliyorlar. Önce iman sonra sahid olma sonrasi icin kim kime sahid olacak sahid Allah'tir.Ve orada ona sahid olabilecek bir ikinci varlik yok. Hakk ile Hakk'a sahid oldugu icin mirac sonrasi rasul "Beni gören Hakki gördü" demistir.Yani resmen bir sehadet bu noktada vuku bulur.

Namaz farzdir, fakat namazin sebebi miractir tabiyati ile mümin icin farz olan miractir, namaz ise kisiyi miraca tasiyan bir aractir ve tek arac degil, her farz ibadet mirac aracidir. Yani müminin görevi kemalta ermektir kemalata erene insan-i kamil denilir yani farzmis :)
 

uzumakikamilov

Kayıtlı Üye
Katılım
5 Nis 2015
Mesajlar
176
Tepkime puanı
13
Ailem, yakınlarım, hatta tanıdığım hiçbir Müslüman insan, Şehadet'i bu yönüyle ele almamış. Biraz düşününce, Sufi metafiziğindeki temel kavramlara hemen ulaşılabiliyor. Bu da kafamı karıştıran esas nokta işte. Yani Sufiler dışında din alimlerinin böyle bir amaçtan bahsettiğini duymadım. Tasavvuf, mistisizmi İslam ile harmanlamış. Halk kabul etmiyor, hatta böyle bir şeyden haberi bile yok. Enteresan bir fikir olarak karşılıyorlar. Sufilerin Müslüman olmadığını söyleyenlerin sayısı da çok fazla. Arap kültüründe ne varsa her Müslüman onu düşünmek, onu yapmak zorundaymış gibi bir algı var zannımca.
 

hopefull06

Kayıtlı Üye
Katılım
12 Kas 2014
Mesajlar
283
Tepkime puanı
17
Batıni, Zahiri ve Sufizm kelimelerini arama motoruna birlikte yazıp araştırmanızı öneririm.. En azından biraz aklınızdaki soruların cevabını bulursunuz. Eğer kitap okumayı seviyorsanız son okuduğum (okumanızı öneririm) kitap Gizli sırlar öğretisi- Ergun Candan, kitabın 10. bölümünde kısa ve öz konuya değinmiş.. Sufizm ile ilgili çok kitap mevcut, pdf olarakta mevcut. Araştırmak olayın en güzel kısmıdır bence.. :)
 

dynamic apnea

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Haz 2008
Mesajlar
2,596
Tepkime puanı
165
Konum
somewhere outthere
İş
dış ticaret uzmanı
Ailem, yakınlarım, hatta tanıdığım hiçbir Müslüman insan, Şehadet'i bu yönüyle ele almamış. Biraz düşününce, Sufi metafiziğindeki temel kavramlara hemen ulaşılabiliyor. Bu da kafamı karıştıran esas nokta işte. Yani Sufiler dışında din alimlerinin böyle bir amaçtan bahsettiğini duymadım. Tasavvuf, mistisizmi İslam ile harmanlamış. Halk kabul etmiyor, hatta böyle bir şeyden haberi bile yok. Enteresan bir fikir olarak karşılıyorlar. Sufilerin Müslüman olmadığını söyleyenlerin sayısı da çok fazla. Arap kültüründe ne varsa her Müslüman onu düşünmek, onu yapmak zorundaymış gibi bir algı var zannımca.

İslamı üç boyutta ele alabiliriz. Bunlar iman, islam ve ihsandır. Birinci boyut olan iman, islamin inanç esaslarının temelini oluşturmakta, yani 'imanve akide'yi içermektedir. Bu esasların formülasyonu kısa zamanda İslam Akaid ve Kelamı (teoloji) gibi önemli bir disiplini ve tezahürü meydana getirmiştir. İslM müminlere nasıl inanmaları gerektiğiyle ilgili detaylı bir inanç disiplini sunar. Allah'ın varlığına ve birliğine, meleklere, kitap ve ğeygamberlere ilişkingeniş ve kapsamlı bir iman portresi çizer. Bütün bunlar imanın sağlam bir ifadeye kavuşması, dilde ve düşüncede sıhhatli bir imani bilgi oluşturması alanıdır. Bu alan, İslam medeniyetinin Kelam ve Akaid boyutunu oluşturmaktadır.

İkinci boyut İslam, islami kültürde beş temel şart olarak formüle edilen esasları açıklar. Bu da uzun asırlar neticesinde İslam Hukuk ve Fıkıh Metodolojisi'ni ortaya çıkarmıştır. İslam hukukçu ve müctehidleri müslümanların uzun tarih içinde dini ve sosyal hayatını düzenleyen hükümleri çıkarırken bu temelden hareket etmişlerdir. Bu boyut, islam ve teslimiyet alanıdır ve çok genel olarak islami çizginin dış yönünü verir bize. Öyle sistematik bir düşünce ve uygulama meydana çıkarmıştır ki, bu açıdan İslam hukuk literatürü islamın baş döndürücü bir mucizesidir denilebilir.

Üçüncü boyut ise, ihsandır, ve islami kültürde bu tasavvuftur. Şüphesiz ihsan kelimesi, temel bir ilke olarak hem fakihlerin hem kelamcıların başvurduğu bir esastır ancak sufiler bu ilkeyi daha ağırlıklı ele almışlardır. Fakihler doğru davranış ya da eylem üzerinde, kelamcılar doğru düşünme ve inanma noktasında yoğunlaştıkça,sufiler bunu kalp alanına hasrederek doğru görme ve doğru müşahade etmede yoğunlaştılar. Ve bu derinlik ile onlar, islam medeniyetinin manevi ve deruni tecrübesini ortaya çıkarmışlardır.
Sufiler manevi tecrübelerini öyle geniş bir alana yaymışlardır ki, onlara göre gerçek islami yaşam kendilerinin ortaya koyduğu engin duyuş ve anlayıştan ibarettir. Ayrıca ihsan ilkesini sufi terminoloji ile tamamen orjinal bir insan, varlık ve kainat tasavvuru da meydana getirmişlerdir.
Fıkıh ve Kelam, kul ile Allah arasındaki mesafeyi koruyan mantıki ve rasyonel esaslar geliştirirken sufiler bu ilişkiyi daha canlı, hissi ve mesafesiz bir konumda tutmak istemişlerdir. Kelamcılar sürekli Allah'ın aşkınlığını işerken sufiler yakınlığını ele aldılar.

Bu üç boyut da islamın merkezinde yer almış ve ve kesinlikle müslümanların inançları ve şahsiyetleri üzerinde herhangi bir parçalanmışlığa yol açmamıştır. Aksine her üç anlayış da uzun yıllar boyunca uzun asırlar boyunca islami birliğin ve tevhid anlayışının dini ve sosyal tarafını ortaya çıkarmıştır. Bu üç boyut da islamın ayrılmaz birer parçasıdır.

Alıntı ve derleme
 

az4p

Kayıtlı Üye
Katılım
31 Mar 2013
Mesajlar
29
Tepkime puanı
4
Her şeyde Allahı görmek veya allah her şeydir demek dinimizce pek uygun değildir bu bariz panteistliktir şuan okuduğum bir yazı dizisinde bu geçiyor
http://michaelsikkofield.blogspot.com.tr/2015/04/tasavvuf-ve-tarikatlardan-tek-dunya.html

Sorunun cevabına gelince temsili bir sözdür yani insan yalnızca gönülden inandığı bir şeye gerçekten şaitlik eder yoksa ne Allah c.c'nin nede peygamberin şahitliğe ihtiyacı yoktur
 

karatay

Kayıtlı Üye
Katılım
27 Ocak 2015
Mesajlar
128
Tepkime puanı
127
Kelime - i şahadette ki şahitlik Allah'ın varlığına ve muhammedin onun resulu olduğuna - burası çok önemli - onun kelamıyla yani KURAN-I KERİM ile şahitlik etmektir.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Similar Threads

Ü
Cevaplar
5
Görüntüleme
513
Ü
Cevaplar
0
Görüntüleme
104
Üye silindi 77822
Ü
Üst