ABD Yeraltı Üsleri ve Dünya Dışı Genetik Deneyler.

AJA

Elit Üye
Katılım
15 Haz 2010
Mesajlar
3,097
Tepkime puanı
548
Ekli dosyayı görüntüle 6737


ABD hükümetine ait yeraltında birçok tünel ve yeraltı tesisleri bulunmaktadır. Bunlar arasında en önemlileri; New Mexico’daki Dulce, Sunspot, Datil, Corona, Taos Pueblo, Albuquerque, Arizona’da Santa Catalina Dağlarında, Colarado’da Delta, Grand Mesa ve Colarado Springs’de, California’da Needles, Edwards AFB, Tehachapi Dağları, Ft. Irwin, Norton AFB ve Morongo Vadisi, Nevada’da Blue Diamond, Nellis AFB, Groom Lake ve Papoose Lake bölgeleri, Quartzite Dağı ve Tonopah’dır. Bu yeraltı üslerinin, bir “Armegeddon” (Kıyamet Günü) geldiğinde Amerikan gizli örgütlerine mensup askeri ve sivil elitler için birer sığınak olacağı muhakkaktır.

ABD’nin en gizli Askeri Üssü, 51. Bölge (Area 51)

1953’de Washington D.C’nin kontrolü dışındaki gölge hükümetin içinde (Bakınız. “Amerikan Gölge Hükümeti”) “Majestic 12 Komitesi” kurulmuştu. (Bu komitenin başkanlığını o zamanlar Başkan Truman yapıyordu.) Los Alamos, New Mexico’da bulunan örgüt, Başkan yardımcısı Nixon zamanında yeniden faaliyete geçirildi. MJ-12, DDB-V’lerle (Dünya Dışı Biyolojik Varlıklar) sınırlı işbirliği ile gizli bir program yürütüyordu. Zeta Retuculi yıldız sisteminden geldiği iddia edilen, büyük siyah gözlü ve kocaman kafalı, akıllı sürüngenimsi yaratıkların (Griler’in) acilen “Bor” elementine ihtiyaçları vardı. (Griler, eski Mısır ve Sümer yeraltı mitolojilerinde de insanları kaçıran yaratıklar olarak biliniyorlardı. Sümer mitolojisinde bunlara “GALATUR”, Mısır mitolojisinde ise “USHABTİU” deniyordu.)

Bu element de Amerika’nın güneybatısında bulunuyordu, ilginç tesadüftür ki, ülkenin çok gizli askeri tesisleride yoğun olarak bu bölgede bulunuyordu. UFOların buralarda sık sık görülmesi, “ziyaretçiler”le ABD hükümet yetkilileri arasında bir işbirliği olduğu iddialarının ortaya atılmasına sebep olmuştu, iddialara göre, uzaylıların vaadettikleri ileri teknoloji transferine karşılık, onlara “Bor” verilecekti. ABD’de UFO’lar tarafından kaçırılan çocukların yeraltındaki laboratuvarlarda tıbbi denemelere tabii tutuldukları iddia edilmektedir.

Bazı kaynaklara göre, 51. Bölgedeki üs’de 22 yeraltı seviyesi bulunmaktadır. Bu tesisin güneybatıdaki diğer tesislerle, yeraltı tünelleri vasıtasıyla bağlantıları vardır. Bu üs’de “Zihin Kontrol Işın Silahları” da geliştirilmekteydi. Üs, Kongre’nin, Başkan’ın ve ABD Hava Kuvvetlerinin denetimi dışındadır. Bilderberg -CFR- Trilateral Komisyon (Tek Dünya Hükümeti) Yeni Dünya Düzeni gibi farklı isimlerle anılan gizli bir çete, askeri endüstriyel kompleks içinde faaliyet göstermekte ve yeraltı üslerini kontrol etmektedir. Bu güçlerin hedefi dünya çapında egemenlik kurmaktır. (Yani tek dünya hükümeti). William P. Lear, CIA için bütün dünyada gizli misyonlar gerçekleştirmiş bir pilottu.

1986 yılında Lear, bir UFO’nun İngiltere’de askeri üsse indiğine şahit olan bir ABD Hava Kuvvetleri mensubu ile tanıştı. Lear, onun anlattıklarından sonra, DDB-V’larla ABD hükümeti arasında bir anlaşma yapıldığına inanmaya başladı. Lear’a göre, 1969-1971 yılları arasında “uzaylı ziyaretçiler” ile Majestic-12 Komitesi arasında bir anlaşma yapılmıştı, ileri teknoloji transferi karşılığında, hükümet süregelen “insan kaçırmalar”a göz yumuyordu. “Kaçırmalar” insan-uzaylı melezi yaratmak için yürütülüyordu. Uzaylılar kurbanlarının vücuduna yerleştirdikleri yapay cisimlerle (Mikroçip mi?) onları kontrol ediyorlar, bazen de insanların organlarını çıkararak, kendi bozuk sistemlerini yenilemek için kullanıyorlardı. İstenilen etki, kaçırılanlardan alınan enzim veya hormonun, hidrojen peroksitle karıştırılmasıyla elde edilen solüsyonun, uzaylıların bedenlerine enjekte edilmesiyle sağlanıyordu.

Lear’a göre, 1956 yılında Çavuş Jonathan R. Louette, White Sands Füze Deneme alanından disk şeklindeki bir araç tarafından kaçırıldıktan üç gün sonra bedeni aynı sığırlar gibi parçalanmış bir vaziyette bulunmuştu. Bu operasyonlar yeraltındaki laboratuvarlarda (Bunlardan biri Groom Lake 51. Bölgede bulunuyordu.) ve kurban daha canlı iken gerçekleştiriliyordu. 1979-1983 yılları arasında MJ12, olayların planlandığı gibi gitmediğini farketti. 1979’da durumu araştıran bir gurup, New Mexico Dulce’deki CIA-uzaylı yeraltı kompleksinde, uzaylılar tarafından tuzağa düşürüldü.

Rehineleri kurtarmak için özel bir askeri birlik yollandıysa da çıkan çatışmada 66 asker öldü. Bu felaketten sonra, MJ 12’nin günümüzdeki üyeleri (Üyeler arasında o zamanki Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, eski CIA direktörü Richard Helms ve eski Donanma istihbarat ve Millî Güvenlik Ajansı Başkanı Bobby Ray Inman bulunuyordu.) durumu kamuoyuna açıklamak istediler. Fakat üyelerin çoğu böyle bir açıklamanın toplu bir halde paniğe yol açacağını düşünerek, onun yerine DDB-V’a karşı etkin bir silâh geliştirmeye başladılar. “Strategic Defense Initiative” (SDI) denilen “Yıldız Savaşları Projesi,” bu amaçla geliştirilmişti.

Gerçekte bu projenin Rus füzelerine engel olmak gibi bir amacı yoktu!

İlginçtirki, Başkan Kennedy de uzaylılarla yapılan anlaşmayı halka açıklamak isterken (Şoförü tarafından) vurulup öldürülmüştü. CFR tarafından kontrol edilen “Gölge Hükümet” Kennedy’nin ölümünden sorumlu idi. İddialara göre, “Raptiye Operasyonu” ile 2. Dünya Savaşı sonunda Almanya’dan Amerika’ya getirilen doktorlar ve bilim adamları “Zihin Kontrol “Genetik Mühendisliği” ve Antigravitasyonel uçan disklerin yapımıyla uğraşmışlardı. 51. Bölgede bir “Frankestein” fabrikası kurulmuş ve genetik mühendisliğinin ürettiği yaratıklar ortaya çıkarılmıştı.

Bunlardan “Chupacabra” denilen vampir yaratık, Porto Rico’dan Mexico’ya, Oregon’dan Florida’ya her yerde görülmüştü. (Son yıllarda Şili’de ortaya çıkmıştır.) Bu yaratığa Created Reptilian Alien Vampire Engineered Species “(CRAVES)” “Genetik değişime uğratılmış sürüngen-uzaylı vampir türü” deniyordu. “Chupacabra” insanları uzaylı istilası “senaryolarına hazırlamak için ortaya çıkarılmıştı. (Bu sürüngenimsi canavar ile halk arasında bir panik yaratmak ve onların “Yeni Dünya Düzeni “ni daha kolay kabul etmeleri isteniyordu.) Aslında amaç, halkın Tanrıya ve egemenliğe olan inancını yok etmek ve global bir hükümete yol açmaktı. ABD’nin Yeraltındaki Gizli Dulce Üssü Dulce, New Mexico’nun kuzeyinde dokuzyüz nüfuslu küçük bir kasabadır. Dulce’nin en önemli özelliği Archuletta Mesa’nın altında derin bir sır saklıyor olmasıdır. Söylentilere göre bu sır; Hükümet uzaylı ortak biogenetik laboratuarlarında insanların ve hayvanların üzerinde korkunç deneyler yapılıyor olmasıdır. Bu üs civarında sık sık parçalanmış sığırlara rastlanmaktadır. Bazı araştırmacılar, parçalanmış sığırlar fenomeninin UFO’Iarla bağlantılı olduğunu söylemektedirler.

Gerçekten de Dulce civarında sık sık UFO’lar, acayip ışıklar ve diğer hava fenomenleri rapor edilmektedir UFO’ların görüldüğü bölgelerde parçalanmış sığırlara da rastlanmaktadır. Aşağıda okuyacağınız Amerikalı araştırmacı Paul Bennewitz’in Dulce üssü île ilgili açıklamalaranın bir dezinformasyon kampanyasının sonucu olup olmadığı açıkça belli değildir. Paul’un Dulce tesisiyle ilgili tek şahidinin açıklamaları için, onu yalancılıkla suçlamak taktik bir manevra olabilirdi ama gerçek dezinformasyon kampanyası, kamuoyunda Dulce hikâyesinde inanılacak hiçbir şey olmadığını söylemek olurdu.

Paul Benewitz, bir UFO tarafından kaçırılan New Mexico’lu Myrna Hansen vakasını incelemişti. Hansen 1980 yılında bir yeraltı tesisine götürülmüştü. Christa Tilton, Temmuz 1987’de bir uzay gemisiyle gelen iki küçük gri uzaylı tarafından kaçırıldıktan sonra, “kayıp zaman” tecrübesini yaşamıştı. Tilton, kaçırıldıktan sonra güvenlik kameraları ve bilgisayarlı kontrol noktalarının bulunduğu yeraltında bir tünele götürüldü. O, bir transit araçla yüz taraması yapılan bir bilgisayar ekranının karşısına getirildi. Bilgisayar ona bir kimlik kartı çıkarttıktan sonra, rehberi tarafından yedi kat yeraltında bulunan bir tesisin birinci seviyesine geldiği söylendi. Christa’nın iddiasına göre, o yeraltındaki 5. kata kadar indirilmiş ve burada uzaylı araçlarının ve küçük gri yabancı varlıkların olduğunu görmüştü.

Daha sonra götürüldüğü geniş bir odada bilgisayarlar tarafından kontrol edilen, geniş tanklara asılmış göstergeler ve bazı boru hatlarından çıkarak tankın içine giren geniş kollar görmüştü. Onun dikkatini bir uğultu sesi ve formaldehit kokusu çekti. Tilton bu sıvının tanklarda karıştırıldığı izlenimini edinmişti. Ona tankın muhtevası gösterilmedi. Christa, kaçırıldığı zaman şahit olduğu şeylerin çoğunun sonra resmini çizmişti. Bu esrarengiz tanklarla ilgili bilgiler, “Dulce Kâğıtları” adlı tartışmalı bir dosyada yine ele alınmıştı. Bu dosyada ayrıca Dulce yeraltı tesislerinin otuz adet siyah-beyaz fotoğraf ve bir de videobant bulunuyordu.

İddialara göre, bu kâğıtları dışarıya 1979’a kadar Dulce’de güvenlik görevlisi olarak çalışan bir memur çıkarmıştı. 1979’un sonunda güvenlik memuru Thomas C, karşılaştığı korkunç gerçekler karşısında daha fazla suskun kalamayacağını anlamıştı. Dulce yakınlarındaki Amerikan Hükümeti-uzaylılar ortak yeraltı üssünde rahatsız edici çok şey duymuş ve görmüştü. Çetin bir iç hesaplaşmadan sonra, tesisten ayrıldı ve birçok belgeyi de beraberinde götürdü. Küçük bir fotoğraf makinesi ile, yeraltındaki çok katlı kompleksin otuzdan fazla fotoğrafını çekti. Ayrıca birçok belgeyi ve kontrol merkezindeki bir güvenlik video bandını beraberinde götürmüştü. Bu bantta laboratuvarlar, uzaylılar ve ABD hükümetinin yetkili personeli görünüyordu.

Alarmı ve kamera sistemini kapatan Thomas, dışarı açılan yüz çıkıştan birinden yüzeye çıkmıştı. Thomas, orijinal belgeleri çok iyi sakladıktan sonra her birinden beşer kopya çıkardı. Thomas saklanmaya karar vermişti ve bu amaçla karısını ve çocuğunu evinden almaya niyetlenmişti ki, evinin önünde hükümet ajanlarına ait bir minibüsü beklerken gördü. Thomas yakın bir arkadaşının ihanetine uğramıştı. Ajanlar Thomas’ın karısını ve çocuğunu, tesislerden aldıklarını geri vermesi şartıyla, serbest bırakabileceklerini söylediler.

Ailesinin biyolojik denemelerde kullanılacağını anlayınca, ortadan kaybolmaya karar verdi. Bu on yıl önceydi. Thomas böyle bir gizli entrikaya nasıl karışmıştı? Şimdi 50’li yaşlarda olan Thomas, 20’li yaşlarının ortasında Batı Virginia’da bir yeraltı tesisinde, çok gizli fotoğrafçılık eğitimi almıştı. O, yedi yıl Hava Kuvvetleri içinçok gizli fotoğrafçılık yaptı. 1971 ‘de Santa Monica-California’da Rand Corporation için çalışmaya başladı. 1977’dc Dulce tesislerine transfer oldu. Yeraltındaki görevine, derin yeraltı tüpmekik sistemiyle gidiyordu. Bu zaman içinde Santa Fe-New Mexico’daki bir güvenlik görevlisi, özel olarak UFO görüntüleri, hayvan parçalanması fenomenini ve bölgedeki Mason Wicca guruplarının faaliyetlerini araştırıyordu.

Thomas’ın ve araştırmacının ortak arkadaşı olan bir şahıs, 1979’da Santa Fe’ye gelerek her ikisini de ziyaret etti. Ziyaretçi fotoğraflara, video banda ve Dulce üssünden alınan belgelere de göz attı. Buradan bazı resimler çizildi ve böylece UFO araştırmacısı toplulukların ” Dulce Papers” (Dulce Kâğıtları) diye bildikleri bilgiler ortaya çıktı. Thomas’ın iddiasına göre, Dulce tesislerinde 18.000 kısa “gri” vardı; ayrıca o, sürüngenimsi humanoid’ler (insanımsılar) de görmüştü. Thomas’ın bir iş arkadaşı evinde, materyalize olan 6 foot (1.83 m) boyunda bir sürüngenimsi ile yüz yüze gelmişti. (Sürüngenimsi ırk, büyük çoğunluğu Dördüncü Boyut’ta bulunan ve dünya üzerindeki en güçlü ve en kötü insan zihinlerini kontrolü altında bulundurup beyinleri yıkayan genellikle ruhsal varlıklardır (Fazla bilgi için bakınız,)Ömer Özkaya, “CIA Belgeleriyle Zihin Kontrol Operasyonları.)

Reptoid (Sürüngenimsi) duvardaki New Mexico ve Colarado haritaları ile çok ilgilenmişti. Haritalardaki renkli toplu iğneler ve işaretler, sığırların parçalandığı bölgeleri, kaçırılma olaylarının yoğun olarak yaşandığı yerleri, eski harabeleri ve şüpheli yeraltı uzaylı üslerini gösteriyordu. Çok katlı Dulce yeraltı üssü, üs güvenliği tarafından devamlı kontrol edilen merkezi bir sisteme sahiptir. Üssün güvenlik seviyesi aşağı inildikçe artıyordu. Thomas, gizlilik kategorisinde güvenlik derecesi “ULTRA-7″ye sahipti. Thomas’ın bildiği yedi aşağı kat vardı ama daha da fazlasının olması mümkündü. Birçok uzaylı yeraltındaki 5, 6 ve 7. katlarda bulunuyordu. Dulce’den Page’ye (Arizona’daki yeraltı tesisleri) daha sonra Nevada’daki 51. Bölge’nin altındaki bir üsle bağlantılar vardı.
Dulce’den kalkan tüpmekik, Taos, NM, Colarado Springs, Colarado, Creed, Colarado, Sandia gibi yeraltı üslerinden geçtikten sonra, Carlsbad, NM’ye varıyordu. ABD altındaki tüneller ve yeraltı şehirleri şebekesinin birbirleriyle tüpmekik bağlantıları vardır. Dulce üssünde, kapılar ve koridorlar üzerindeki çoğu işaretler, uzaylı sembol dilinde yazılmıştır. Bu evrensel sembol sistemi burada yaşayan insanlar ve uzaylılar tarafından rahatlıkla anlaşılmaktaydı. Thomas’ın anlattığına göre, yeraltındaki ikinci kattan sonra herkes çıplak olarak tartıldıktan sonra, üniformaları veriliyordu. Ziyaretçilere kapalı beyaz üniformalar veriliyordu.

Herkesin ağırlığı güncel olarak, bilgisayar kimlik kartının üzerine işleniyordu. Ağırlıktaki herhangi bir değişiklik anında kaydediliyor, şayet 3 pound (1,360 Kg)’un üzerinde ise, fiziksel bir inceleme ve röntgenden (X-Ray) geçmesi isteniyordu. Bütün hassas bölgelerin ön tarafında göstergeler vardı. Kapı kontrol panellerinde ve döşemeyle kapı arasında da göstergeler vardı. Her şahıs bilgisayar kimlik kartını kapının yanındaki yarığa sokuyor ve nümerik kodunu anahtar tuşuna giriyordu, işlemler sırasında meydana gelebilecek en ufak bir aksaklık bile, oraya bütün güvenlik memurlarınıntoplanmasına yetiyordu. Hassas bölgelerde kimsenin bir şey taşımasına izin verilmiyordu. Bütün malzemeler, bir taşıma bandına konuyor ve röntgen cihazından geçiriliyordu. Aynı işlem hassas bölge terk edilirken de tekrarlanıyordu.

Bütün asansörler manyetik olarak çalışıyordu ve asansör kabloları mevcut değildi. Işıklar dahil her şey ileri manyetik bir sistem tarafından kontrol ediliyordu. Buralarda alışılmış ampuller yoktu. Tüneller fosforlu birimler ve şekilsiz emisyon şeritleri vasıtasıyla aydınlatılıyordu. Bazı derin tünellerde, bölgeyi geçici olarak aydınlatmak için bir çeşit fosfor pentaoksit kullanılıyordu. Bilinmeyen sebeplerden dolayı uzaylılar bu bölgelere yaklaşmıyorlardı.

Yeraltındaki 1. kat yol bakımı için garaj ihtiva ediyordu. 2. katta trenler, mekikler, tünel delgi makineleri ve disk bakımı için garaj bulunuyordu. 4. katta, insan aura’sı, telepati, hipnoz ve rüyalar üzerine araştırmalar yapılıyordu. (Aura (Psişik hale, halka da denir): insan vücudunu (hayvan ve bitkileri de) bir zarf gibi saran ışıklı haleler, emanasyonlar topluluğudur. Şekli ovale yakın bir tarzdadır. Erkek ve kadınlarda farklı durumdadır.) Thomas’ın dediğine göre, onlar insanların bioplazmik bedenini, fiziksel bedenden ayırıp, bunun yerine uzaylı varlığın “hayat güçmatrix”ini yerleştiriyorlardı. Bu şekilde insanın “can” hayat gücü matrix’ini ortadan kaldırıyorlardı.

Altıncı kat “Kâbus Salonu” olarak biliniyordu. Burada balıklar, kuşlar, fareler vb. hayvanların orijinal şekillerinin değiştirildiği genetik laboratuvarlar bulunmaktaydı. Bu katta ayrıca çok kollu ve çok bacaklı insanlar, kafeslerde tutulan 7 feet (2,13 m) uzunluğunda humanoid yarasa benzeri yaratıklar vardı. Uzaylılar insanlara genetik hakkında hem faydalı, hem de çok tehlikeli birçok şey öğretmişlerdi. Griler ve reptoidler analitik zekaya sahip, teknolojiye yatkın yaratıklardı. Diğer bir uzaylı gurup olan Nordik insanlarla çatışma halindeydiler. Belki de gelecekte vuku bulacak büyük savaşa burada hazırlanıyorlardı.

Bu sürüngenimsi’lerin bir özelliği de diğer canlı varlıklara karşı etik ve insani hiçbir duygu ve düşünceye sahip olmamalarıydı. Bu nedenle her türlü deneyi rahatlıkla yapabiliyorlardı. İnsan genetik haritasının çıkarılması (Genome projesi) için Amerikan Enerji Bakanlığının (DOE) içinde şu kuruluşlar bulunuyordu; “Ulusal Sağlık Enstitüsü,” “National Science Foundation” (Ulusal Bilim Vakfı), “Howard Huges Medical Institute” ve tabii ki, DOE tarafından yürütülen Dulce yeraltı laboratuvarları.

Thomas’a göre, uzaylılar androjinal’dı (Hem erkek hem dişi, çifte cinsiyetli) ve ortaya çıkan canlı, partenogenez’le (Yani kendiliğinden üremeyle) çoğalıyordu. Dulce’de çok geçerli form veya üreme poliembriyoni idi. Her embriyo altı veya dokuz birey ortaya çıkaracak şekilde bölünüyordu. Uzaylı ve insan Bio Tekniği insanlığa hizmet etmek için mi, yoksa bizleri kontrol etmek ve egemen olmak için mi kullanılacak? Niçin UFO’Iar tarafından kaçırılanlar genetik deneylerde kullanılıyorlar?

Thomas’ın Dulce’den ayrılmasına neden olan şey, 7. kattaki kafeslerde gördüğü ve ondan yardım isteyen insanlar olmuştu. Thomas’a göre, sıra sıra binlerce insan ve insan- uzaylı melezleri ve humanoid embriyolar soğuk hava depolarında tutuluyordu. Uzaylılar ne toprak, ne altın, ne madenler, ne su, ne de insanların sahip olduğu şeyleri istemiyorlardı, istedikleri tek şey, dünyanın manyetik gücüydü. Uzaylılar bu gücü bizim bilmediğimiz bir şekilde kullanıyorlardı. Evet, Thomas’ın hikayesi inanılmaz gibi görünüyor ama, anlatılanlar gerçekte yaşanan bir kâbusun sadece bir kısmını oluşturuyor olabilir. Dulce’de garip şeyler olduğuna dair birçok delil vardır.

Thomas’ın bunlara da cevabı var mıydı? UFO görüntüleri, kaçırılma ve hayvan parçalama olaylarının arkasında daha korkunç hakikatler gizleniyor olabilir. Yakın zamanlarda Archuleta Mesa’da sondaj ve bilgisayar analizi yapan bir gurup bilim adamı, Mesa’nın altında derin mağaralar olduğunu tespit ettiler.
Alıntı.
 

b0n3s

Kayıtlı Üye
Katılım
13 Mar 2015
Mesajlar
5
Tepkime puanı
0
Bunlar da bence Adolf hitler in amacını gerçekleştirmek istiyolar super insan savaş da vuruluyosunuz ama hala ilerliyosunuz aci yok hic bi his yok tek amaç yok etmek neden olmasın Amerika Rusya tehlikeli ülkeler daha bilinmeyen bence çok şey yapmaktadırlar özellikle savas sırasında karşılarındaki düşmanları nasıl imha etcekler
 

dmkol

Kayıtlı Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
4,907
Tepkime puanı
529
İş
Web Master
Abd'nin adı çıkmış. İlginç genetik mühendisliğine ait programlar, Japonya, Rusya, Çin, Kore, İngiltere, Fransa ve Almanya'da da var. Hatta Japonlar bu genetik konusunda hiç de az değildir, atom bombası yediklerinden çok fukara sanırız da aslında hiç masum bir ülke değildir.
 

hazaR

Kayıtlı Üye
Katılım
30 Haz 2011
Mesajlar
2,233
Tepkime puanı
673
Konum
İstanbul
İş
Passenger.
Neden böyle konulardan bir türlü hoşlanamıyorum..Yazıyı paylaşan değilde yazıyı yazan ne amaçlamış oluyor böyle yazınca ? Bunları bize anlatınca ne olucak ? Şimdi ben hayatıma 2,13 metrelik yarasaların varlığını mı sokmak zorundayım ?
 

AJA

Elit Üye
Katılım
15 Haz 2010
Mesajlar
3,097
Tepkime puanı
548
Neden böyle konulardan bir türlü hoşlanamıyorum..Yazıyı paylaşan değilde yazıyı yazan ne amaçlamış oluyor böyle yazınca ? Bunları bize anlatınca ne olucak ? Şimdi ben hayatıma 2,13 metrelik yarasaların varlığını mı sokmak zorundayım ?
Hayır hayatına bir şey sokmak zorunda değilsin.
Bu konulardan hoşlanmayınca bakıp kaçabilir yada çekilebilirsin .

Chillout aynen abd nin adı çıkmış sadece.Diğerleri neler karıştırıyor gündeme pek gelmiyor,araştırmadım açıkçası.Bakacağım ne tür bilgiler var bu konu altında yazarım tekrar.
 

codzombi

Kayıtlı Üye
Katılım
12 Kas 2011
Mesajlar
1,169
Tepkime puanı
119
Abd'nin adı çıkmış. İlginç genetik mühendisliğine ait programlar, Japonya, Rusya, Çin, Kore, İngiltere, Fransa ve Almanya'da da var. Hatta Japonlar bu genetik konusunda hiç de az değildir, atom bombası yediklerinden çok fukara sanırız da aslında hiç masum bir ülke değildir.

abd atom bombasını atmasaydı , bugun ki dünyada japonya süper güç olabilirdi , çok acımasız askerleri olduğunu söylerler. teknolojileri çok iyiymiş o zamanlar japonların . benim de anlayamadığım 2.dünya savaşından çok ağır bi yenilgi aldığı halde yani 2 tane atom bombası yemiş ülkenin bugune kadar nasıl ayakta kalabildiği . bu abdde heğ hava desteğinden ülkeleri yerle bir ediyor , almanya , japonya bu iki süper güç öyle yerle bir edildi . kafayı çalıştırmış bunlar.
 

Qualified

Kayıtlı Üye
Katılım
4 Ağu 2014
Mesajlar
29
Tepkime puanı
0
Insanin kanini dondurur cinsten..
Bu kadar ayrintili seyler kesinlikle uydurma olamaz.
Birgün bu gizlenenler gizleyenlerin suratina patlayacak ama ne zaman?..
 

dmkol

Kayıtlı Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
4,907
Tepkime puanı
529
İş
Web Master
abd atom bombasını atmasaydı , bugun ki dünyada japonya süper güç olabilirdi , çok acımasız askerleri olduğunu söylerler. teknolojileri çok iyiymiş o zamanlar japonların . benim de anlayamadığım 2.dünya savaşından çok ağır bi yenilgi aldığı halde yani 2 tane atom bombası yemiş ülkenin bugune kadar nasıl ayakta kalabildiği . bu abdde heğ hava desteğinden ülkeleri yerle bir ediyor , almanya , japonya bu iki süper güç öyle yerle bir edildi . kafayı çalıştırmış bunlar.
Aslında hala süper güç, en azından teknolojide. Sessiz ve utangaç bir güç. Japonların tehlikeli oluşu ve aynı zamanda Abd tarafından diz çöktürülmelerinin sebebi kendi kibirlerindendi. II. Dünya savaşından beridir kibrin tam tersi ciddi bir utanç içindeler. Pearl Harbor harekatındaki hataları yüzünden savaşın akışı değişti, yoksa Abd'nin Japonya kentlerine atom bombası taşıyacak uçakları bile olmayacaktı.
Örneğin:
Japonya ilk kıtalar arası aktif silahı geliştirip kullandı ve kısmen başarılı da oldu. İstihbarat eksikliği yüzünden bu silah sisteminin işe yaramadığını düşünerek askıya aldılar. Bu basitçe, bugün dilek feneri dediğimiz eğlence amaçlı kullanılan ateşli balondu. Bambu selülözden ve yanıcı etkisi yüksek materyalden yapılan bu bombalar, okyanustaki sıcak su akıntılarını martıların kanat çırpmadan geçebilmesi gibi geçip Amerikan kıyı şehirlerini yakıp yok edecekti. Pek fazla ar-ge zamanları yoktu, kesin başarıdan emin değildiler. Bir kaç denemede okyanusa emanet edip gönderdikleri bu bombalardan bazıları gerçekten Abd topraklarına ulaşıp yangınlar da çıkardı ancak Abd istihbaratı bunu gizledi, medyaya sızdırmadı. Japonlar bunun işe yaramadığını düşündü. :) Halbuki bu bombalar hem düşük maliyetli hem de yapımı kolaydı. Bunlardan gönderilecek 100.000 adet bomba ardından, Pearl Harbor harekatına benzer bir hava harekatı ve deniz çıkarma planıyla Abd Japon işgaline girecekti. :)

İşin daha ilginç yanı var. Japonların bu uçuk ama etkili fikrinden ilham alan Abd, X-RAY projesi başlattı. Bu projede yarasalara napalm benzeri yüksek yanıcı kesecikler zamanlayıcılarla bağlanıp, alüminyum kutulara doldurulan yarasalar, Japonya semalarında Güneş doğmadan bir saat önce paraşütlerle atılacaktı. Bunlar gün doğumuna yakın evlere, çatılara vs. karanlık yerlere girecek ve güneşin doğuşuyla patlayıp, Japonya'yı çıra gibi yakacaktı. İlk deneme Abd topraklarında bir hava üssünde denendi. İtfaiye, sağlık ekipleri vs. hazır bulunmasına rağmen her şey yok oldu. Bütün önlemlere rağmen çok büyük bir facia zorla engellenebildi.
Abd Savunma Bakanlığı bu projeyi çok tehlikeli bularak, Manhattan Projesine hız verdi yani atom bombası projesi.
Japonlar ilham verdi, Abd beceremedi, çoğu Almanlar sayesinde başarıyla oluşturulabilen atom bombası ile Japonya yenilgiye uğratıldı. Kaderin böylesi..
Yani Japonya aslında pek de yenilecek bir ülke değildi. O kadar güçlü ve sistemli bir yapıları vardı ki (hala var), iki sanayi kenti atom bombasıyla yok edilmesine rağmen hala Dünya'nın öncü sanayi ve teknoloji gücüne sahipler.
Bugün uzay, genetik, nano teknoloji, mikro mühendislik gibi çok ciddi konularda tamamen özgün ve tartışmasız ileri düzey bilgi ve potansiyelleri var. Bunlar da zaten Dünya'nın geleceğini şekillendirecek olan konular. Çok uzak olmayan bir zamanda, Avrupa Birliği ve Abd'nin zayıflamasıyla Japonya tekrar DNA larında olan kibire dönecek. Bakalım o zaman ne olacak bu sessiz ülke..
 

Bulut_atlası

Kayıtlı Üye
Katılım
28 Ocak 2013
Mesajlar
780
Tepkime puanı
31
Abd böyle kendini kullandırıyor bence süper güç değil kukla olmuş elinde insan dışı varlıkların demek bu yüzden hep olaylar abd tarafında çıkıyor bu taos uğultusu nu bir yere bağlamış oldum böylece boşuna dünyaya gelmiyorlar zaten ama dünyayı bu grilerin ele geçirmesi fikri beni ürkütüyor her ırkın iyisi de vardır diye düşünüyorum bir umut o zaman insanları kim kurtaracak acaba..
 

Similar Threads

Üst