Daha Önce Okuduğunuz hikayeleri unutun..

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

cenabetbakire

Banlı Kullanıcı
Katılım
19 Ocak 2015
Mesajlar
7
Tepkime puanı
0
Merhaba arkadaşlar ben Ahmad. İranlıyım ve 36 yaşındayım. dedemden gelen soy havas ilmine ashıp, metafizik ve vefk uzmanı. Ve zamanla bende bu özellikleri almış bulundum. Bugün sizlere; havas ilmine nasıl girdiğimden ilk cin hapsedişime.

ilk girdiğim ilişkiden, kara büyü yüzünden hayatını kaybeden insanlara kadar herşeyi detaylarına kadar anlatıcam.

inanmayanlar için büyü kitalarım

Eğer istek gelirse, başlık altında part part yayınlayacağım. Sağlıcakla Kalın.

güneşin kumsalı kavurduğu, dalgaların kayaları dövdüğü rüzgarlı bir yaz günü.
ayıklıdan gelen rüzgar , uçurtmamın köy merkezindeki evimimiz terasından gözrünmesini sağlıyordu.

uçurtmayı uçurduğum her gün, köydeki herkesin göklerdeki altıgene nasıl hakim olduğunu düşündüğünü hayel ederdim.
o zamanlar yalnız olduğumda dahi birilerinin beni izlediğini hissedebiliyordum.
yaz tatilini köyde geçirirdik. evimiz büyük bir arazi üzerine kuruluydu. üç katlı ev, 70 büyük başın sığabileceği ahır , 4 zeytin mahseni ve bir dönüm tarla.

tarlanın etrafı tel örgüyle çevriliydi. el yapımı kapısı açıldığında sağda yan yana iki nar ağacı, ilersinde mahsulleri sulamak için su kuyusu, kuyunun hemen başında büyük bir erik ağacı, kuyunun diğer tarafında ise , köyde ölen hayvanların mezarlığı vardı. yanıbaşındada bir incir ağacı.

dedeni o zamanlar doktor olarak bilirdim. eve sürekli çevre köylerden hastalar gelirdi. rüzgarın esmediği bunaltıcı günlerde, ya denize, yada tarladaki kuyunun başına giderdim. altis adında bir kaplumbağam vardı. yine o kuyudan yakalamış tekrar oraya salmıştım. bütün günümü onu arayarak geçirir, ya bir yada hiç görmezdim.


yaşım ilerledikçe incir ağacının çevresinde rahatsız edici sesler duymaya başladım.

sabah traktör sesine uyanmıştım. römorkun içinde mide kısmı oyulmuş dört inek yatıyordu. ölen inekleri tarladaki mezarlığına gömdüler. o günün unutamadığım en renki kısmı dedemin " zamanı geldi" dediği andı. inekleri gömülürken gördükten sonra altisi görmeye gittiğim zamanlarda duyduğum sesler artık beni rahatsız etmekten çok korkutuyordu.
duyduğum şeyler fısıldayan bir insan gibiydi. incir ağacına yaklaştığımda kısa boylu biriyle karşılaştım. ayakları zincirle bağlıydı. sağ gözü oyulmuş, yarı çığlaktı. altında sadece yırtık bir pantalon vardı.

yardım ister gibi bakıyordu. ayağındaki zinciri bana işaret etti. yumruğunu sıktığı ellerini birleştirip aynı anda birini sağa birini sola çekti. onu zincirden kurtarmamı istiyordu. acı çektiği her halinden belliydi. zincirin ayaklarını hapsettiği yuvarlak demirini iki elimde tuttum. çekmeye çalıştım. gücüm zincir karşısında etkisiz kalıyordu. etrafta anahtar aramaya başladım. bir an kuyuda olabileceğini düşündüm. baktım, baktım bulamadım. çaresiz kalmıştım. hatta ondan bile daha çaresizdim. ilk defa konuşmuştu.

"anahtarları bul"

içimi korku kaplamıştı. anahtarlar dışında hiç birşey düşünemiyordum. gidip eve bakmaktan başka çarem yoktu. onu orda bırakıp koşarak eve gittim.
alt katta yine bir sürü insan vardı. arka kapıdan üst kata çıktım. kardeşim uyuyordu. yanındada kimse yoktu. anahtarların olduğu çekmeceyi açtım. ne kadar anahtar varsa yanıma alıp incir ağaçının yanına gittim. beni tekrar görünce çocuk gibi sevinmişti. elleriyle beni çağırıyordu. artık yanında olmak beni korkutmuyordu.
"aldım geldim. seni kurtarıcam "dedim.
cevap vermedi. sadece ayağındaki zincire bakıyordu. anahtarların hepsini tek tek denedim. hiçbiri onu ordan kurtaramadı. yüzüme bakıyordu.

o sun. değil mi? dedi.

sesi beni korkutuyordu. kimdim ben. yada o kimden bahsediyordu.

evet, evet osun. ilyasın torunu. dedi. tiksinirmiş gibi yüzüme baktı. ellerimi sıkıca tutup anahtaları aldı. tekrar tekrar denedi. açamadı.

"git burdan git" diye bağırıyordu. anahtarları orda bırakarak eve kaçtım. kimdi o, neden ordaydı diye düşünmeden de edemiyordum.
daha güneş batmadan babam ayıklıdaki karpuzları sulamaya giderdi. ara sıra yanında benide götürürdü. yol üzerindeki çeşmeden depoya su doldurduk. karpuz tarlasına giderken babam traktörü kullanmam için beni koltuğa oturttu. el gazını ayalardı. yavaş yavaş tarlaya gittik. karpuzları suladık, eve döndüğümüzde annem evin bahçesindeki tarladan dönüyordu. bir elinde içi mahsul dolu kova diğer elinde anahtarlar vardı.
"oğlum sen mi oynadın ahahtarlarla" dedi.

herşeyi anlattım. babam tarlaya girmemi yasakladı. o gece, yemekten sonra babam bana abdest aldırdı. dedemin yanına gittik.
daha önce görmediğim yaşlı bir kadın dedemin yanında oturuyordu. etrafta bir sürü kitap , tılsım ve değişik semboller vardı. kadın uzun uzun baktıktan sonra bir iç çekerek gülümsedi
"gel evladım, gel koca oğlanım" dedi.

ellerimi tuttu. söylediklerini tekrar ettirdi. ve hiç konuşmadan gitti. dedem elime bir kalem birde kağıt verdi. daha önce çizilmiş sembolleri boş kağıda çizmemi istedi. ufak kağıt parçasında yazılı olan şeyleri okuttu. tam iki hafta boyunca kimse ne anahtardan nede incir ağacındaki ağzına dahi almadı. günlerce dedemden arapça dersi alıp dualar ezberledim.

dedem yaşlı kadından el aldığımı söyledi. temriye ile havas ilmine giriş yapmıştım.
arapçayı okuyabilcek seviyeye geldiğimde, dedem herşeyi anlatmaya başladı. önceleri doktor olarak bildiğim dedemin büyüyle uğraştığını öğrenmiştim. içim korku, heyecan ve endişe kaplıydı. herşeyi yavaş yavaş öğreniyordum.

abdest alıp kuyunun ordaki incir ağacının yanına gittik.

"görebiliyor musun" diye sordu dedem.

ağacın altında hiç birşey yoktu. gerçekten kimseyi göremiyordum.

"hayır. yok kimse yok" dedim.

gülümsedi. arapça dualar okuyup yanındaki torbadan çıkardığı bir kavanoz dolusu böceği toprağa bıraktı. birkaç dakika sonra yeniden ayağı zincirli şeyi görmeye başladım. yüzünde endişe hakimdi, korku dolu gözüyle dedeme bakıyordu.
"şimdi? şimdi görüyor musun "

" evet dedim , evet dede görüyorum".

babam geldi. elinde başka bir kitapla. yanıma yaklaştı.

"senin oğlum bu, senin. kontrol etmeyi öğrendiğinde serbest bırakıcaz" dedi.

sevinmiştim. incir koparıp ona verdim. ağzını sıktı. yemek istemiyordu. ısrar etmedim. dedeme baktım, inciri elimden aldı. başımı okşadı.
beyler bir kaç yazı sonra güçsüz bir cinin musallat olduğu kızın tedavisini anlatıcam. okuyan yoksa, akşam anlatıcam.

tasvirler gerçekten beni etkiliyor. rahatsız ediyorlar. eğer okuyan varsa, en azından çekiceğim zorluğun değdiğini bileyim
"ona birşey vermene gerek yok, istemen yeterli" dedi.

anahtarı istedim. onu serbest bırakmak istiyordum. o heyecanla babamın mont ceplerine ellerimi daldırdım. her yerde anahtarı aradım. babamın yanında taşıdığını düşünüyordum ,yoktu. dedem kolumdan tutup yanına çekti.
"hazır olduğunda onu tutan bir zincir, onu görmediğin bir an dahi olmucak, bugunluk bu kadarı kafi"

diyip beni tekrardan eve çıkardılar. o gece kuran değil kenzülün el yazması havas kitabını getirmişti dedem. doğum tarihi, doğum saatimi bir kağıda yazıp evi kağıda nakşetti. çizdiği kağıdın her yerine arapça vefkler yazdı.

bana bakarak gülümsedi. mutluluğu gözlerinden okunuyordu.

"bu kadarınıda beklemiyordum kerata" diyip havastan ilk dersimi verdi.

o gece cüzzamlı bir hasta tedavisini öğrendim. havasın sadece iyileştirici yönlerinin olduğunu düşünmeye başlamıştım. o gece beni erken yatırdılar. haftalar sonra ilk defa hasta kabul etmişlerdi. onun tedavisinde bende odada bulunacaktım. incir ağacının altındakiyle oynadığım oyunları, uçurduğum uçurtmaları hayal ederek uykuya daldım.
sabah ezanıyla beraber uyanmıştık. dedem hazırlıklar yapıyordu. babam siyah kaplı bir defter arasından bir sayfa koparıp, katladıktan sonra boynuma astı.

köşedeki kanepede annemin yanına oturdum. 20li yaşlarda bir bayan, yanında ailesi ile içeri girdiler. ve arkalarında hiç unutmadığım, simsiyah saçları dizine kadar uzanan, oddaki herkesten uzun simsiyah elbisesiyle biri girdi. kapı eşiğinde bekliyordu. dedemle gözgöze geldiklerini gördüm. ben dedem ve babamdan başka kimse onu görmüyordu.
kız günlerdir kendisini odasına kapamış, yıkanmaktan korkan , yemeklerden tiksinen bir hale geldiğini anlattı ailesi. birkaç kere kendisini öldürmeye çalıştığını, ev içinde duvara yansıyan gölgesiyle konuştuğunu söylediler.

dedem ayağı kalktığında kapı eşiğindeki siyahlı adamda yürümeye başladı. aynı anda kızın başına elini koydular. dedem arapça konuşuyordu. odadakiler kıza dua ettiklerini sanıyordu , ama ben siyahlı adamla konuştuğuna emindim. dedem kızın başını sabit tutuyordu, siyahlı adam kızın göz hizasında eğilip kız ile göz göze geldi. o andan itibaren kızda korku belirtileri başlamıştı.
hayvan mezarlığından duyduğum fısıltıları tekrar duyuyordum. kızın korkulu tavırları benimde korkmamı sağlamıştı. siyahlı adam kızın gözbebeklerinden eliyle birşeyleri çekerek dışarı çıkardığında kız çığlıklar atmaya başladı. gözlerinden kan akıyordu.

odadaki herkes gelen kanın kendiliğinden geldiğini düşündüğüne emindim. dedem sürekli birşeyler söylüyordu. evdekiler tedirgin şekilde olan biteni izliyordu. kız ayağı kalmayı denedi. başını öne eğip kafasını sallıyordu. siyahlı adamın gözlerden çıkardığı şeyi odaya saldı.
el büyüklüğünde bir ışıltının odadaki mumun duvara yansıyan gölgesine karıştığını gördüm. gölge hareket etmeye başlamıştı. odadakiler dahi olanları görebiliyordu. kontrolü kaybettiğini düşünüyorduk.

dedem kızın yanından uzaklaştı. siyahlı adam merdivenlerden üst kata çıktı.
babam elinde uzun bir sopayla havas kitabındaki sayfayı okumaya başladı. mumun sallanıyordu. zamanla ışığını kaybetti. bir süre sonra söndüğünde odada hareket halinde hiç bir gölge kalmadı. dedem, kıza bir yudum okunmuş su içirerek tedaviyi tamamladı. hasta suyu içtikten sonra bir tutam kanlı saç kustu.

hiç konuşmadan ayağı kalktı. annesinin yanına gitti ve karnının aç olduğunu söyledi.

annem yan odadaki leğenden iki tane cevizli lokum 5 zeytin ve yarım domates getirdi. renki olarak hatırladığım olaylardan biri.

hasta karnını doyururken siyahlı adam tekrar kapı eşiğinde belirdi. saçlarından tuttuğu bir varlık vardı. incir ağacının altında gördüğümden daha iri, gözleri sağlamdı. ayakları gözlerinin baktığı yere göre tersti. dedeme onu gösteriyordu. ne yapması gerektiğini soruyordu.
dedem boş bir kağıda vefkler yazdıktan sonra ,ayakkabı derisine kağıdı sardı. ipe geçirdikten sonra kızın boynuna astı. dua okuduğunu odadaki herkese inandırmıştı.

siyahlı adamla konuştuğuna o an yemin edebilirdim. dedem yerine oturur oturmaz siyahlı adam elinde tuttuğu uzun saçlı varlıkla ön kapıdan çıktı. bahçedeki tarlaya doğru ilerledi.
babam siyahlı adamı görebildiğmi farketmişti. kolumdan tutarak yan odaya götürdü. ne gördüğü mü sordu.

gördüklerimin hepsini anlattım.
" hastalar gittikten sonra dedenede anlatırsın" dedi. gözlerimdeki korkuyu anlamış olmalı ki, ellerimden tutarak

"biz burdayken dünya üzerinde hiç birşeyden korkmana gerek yok" dedi.

beraber odaya geri döndük.
odaya girdiğimde kız konuşmaya başlamıştı.

ailesi alışverişe çıktığında yemek hazırlamak için mutfağa giriyor. lavaboda sabah kahvaltısından birikmiş bir sürü bulaşık. yıkamaya üşeniyor ve o bulaşıkların

üzerine makarna suyunu süzüyor. o sırada lavaboda oynamakta olan -3 harfli- nin çocuklarından biri haşlanarak hayatını kaybediyor. intikam almak için kızın bedenine sahip oluyor.
dedem olayları dinledikten sonra cin ailesnin diğer fertlerinden zarar gelmemesi için vefklerle donattığı bir muska daha hazırladı. yavaş yavaş katlayarak dua okumaya başladı. siyahlı adam dedemin yanında belirdi. muskaya el sürerek odadan çıktı.

toprağa gömmeleri için aileye verdi. onları öğle yemeğine kadar ağırladık. zaman geçtikçe kız eski haline dönmüştü. hayır duaları alıp aileyi uğurladık.
dedem yanıma gelip ne gördüğümü sordu. gördüğüm her şeyi, siyahlı adamın elinde tuttuğu uzun saçlı varlığa kadar anlattım. babama bakarak

" vakti geldi" dedi.
babamla incir ağacının altına indik.

"görüyor musun?" diye sordu. içimi korku değil, bir mutluluk kapalmıştı.

" görüyorum evet görüyorum, ikisini birden görüyorum" dedim. gözlerimi tek gözlü olandan ayıramıyordum.

"göz perdelerin açıldı oğlum, artık tam zamanı" dedi.
ayakları ters olanın , ilk gördüğümden çok daha büyük olduğunu görebiliyordum. uzun saçları bel hizasındaydı. altında yırtık olmayan bir pantalon üstünde ise deri bir kıyafet vardı. kolları ve ayakları çok ince, tırnakları uzun ve gittikçe kalınlaşıyordu.

ağlıyordu. eline toprağı alıp sıktı. babama dönerek

"kader değiştirdiniz, kaderiniz değişicek" dedi.
çıkardığı ses beni korkutmaya yetmişti. babamın elinden tutup beline yaslandım. o şekilde eve kadar yürüdük.
akşam yemeğine kadar terasta uçurtma uçurdum. kurduğum hayallerle yaşıyordum o dakikalarda. ne zaman serbest kalıcaktı acaba? ya şimdi kalsaydı. koşmam için uçurtmayı elleriyle tutabilir miydi? hayal kurması bile beni mutlu ediyordu.

ön cepheden bakıldığında tarla, kuyu ve incir ağacı görülüyordu. sürekli oraya bakıyordum el yapımı kapıdan çıkıpta gelir mi acaba diye. bu uzaklıktan ayaklarındaki zincirleri seçemiyordum.
güneşin batımıyla ayıklıdan gelen rüzgar güçünü kazanmıştı. 15 metrelik teras ipimi sonuna kadar salmıştım. elimle çekiştirerek dengesini sağlıyordum. acaba o görüyor mu diye düşünüyordum. görüpte oda aynı hayalleri kuruyor mu.

hayaller dünyasına daldığım o sıralarda, bacadan siyahlı adamın yanıma geldiğini gördüm. tek başımaydım. korkudan uçurtma ipini bıraktım. kımıldayamıyordum. ayağım kalkmıyor, başım dahi dönmüyordu. sadece göz bebeklerimle etrafa bakabiliyordum
sağ kolum havada kalmıştı. uçurtmamın yan komşumuzun çatısında parçalandığını görüyordum. kalp atışlarım hızlanmış korkudan dudaklarım morarmıştı. başıma elini koyarak bana baktı. gözlerine baktığımda, bir santimlik alandan kendimi tam boy olarak görüyordum.

elini başımdan çektiğinde tekrar hareket etmeye başlamıştım. sağ elim bir anda düştü. ayaklarım beni taşıyamıyacak güçteydi. ilk adımımda dizimin üstünde ayakta kalabildim. yerden destek alarak ayağı kalktım. damarlarım kaşınıyordu.
üç katı duvardan destek alarak indim. siyahlı adam kapının eşiğinden bana bakıyordu. arkalarında dedem ve babam ayakta durmuşlar beni bekliyorlardı.

"korkma oğlum, bundan daha büyük bir korku yaşamıyacaksın" dedi babam

kanepeye yatırdılar. dedem başımı okşayıp

"güçlü oğlum benim, torunum " dedi. eğilip alnımdan öptü.

"işte şimdi, işte şimdi vakit tamamdır" dedi.
korkmalı mıydım, yoka ne yapmalıydım bilmiyordum. tek bildiğim yaşadığım o kısa anların gerçekliğiydi. yattığım yerden gökyüzüne bakıyordum. günler önce , bu gökyüzüne baktığımda uçurtmamın hayalini kuran ben, şimdi tek hayalimin incir ağacında zincirlenmiş olarak beni beklediğiydi.

vakit tamamdı. ama o , o hala zincirliydi. ve yanında zincirli bir başkası vardı. korkuyormuydu acaba. babama onu görmek istediğimi söyledim.
bahçeye indiğimizde hayvan mezarlığının başında siyahlı adamı gördüm. eğilerek bir tutam toprağı avuçladı. sıktığı avcunu açıp toprağa baktı. arkasını dönerek elindekilerin hepisini yere fırlattı. hızla yan tarlaya dalıp gözden kayboldu. siyahlı adam gider gitmez onun, tek gözlünün yanına gittim.

"bir isim koymalısın" dedi babam.

gözgöze gelmiştik. yanına yaklaşıp eğildim. zincirli ayaklarındaki toprakları temizledim. zayıf kollarından tutarak adını sordum.
 
4

43887

sn üyemiz kurallarımız gereği üst üste msj yazmak, farklı renkler farklı yazı sitillerini kullanmak yasaktır.Form kurallarını tekrardan gözden geçirmenizi öneririm...
 

kıvep

Banlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2010
Mesajlar
1,516
Tepkime puanı
30
Keşke yazmadan önce forum kurallarını okusaydınız, siz ki koskoca uzman kişi, yazmaktan önce okumak gelir bilirsiniz.
O defterlerden bendede var, içi olmadan sadece kapağını attığınız resim kanıt sayılmaz
 

Frozen_Soul

Kayıtlı Üye
Katılım
5 Eki 2013
Mesajlar
60
Tepkime puanı
4
Aynı yazıyı pek çok sitede , aynı ad yani ''cenabetbakire'' adında , birebir aynı şekilde paylaştın.
Amacın nedir dostum.
Hep bu konuyu bomba gibi ortada bırakıp kaybolup gidiyorsun.
Şu ezber bozan hikayenin buradan sonrasını bit türlü göremedin doğrusu.
 

cenabetbakire

Banlı Kullanıcı
Katılım
19 Ocak 2015
Mesajlar
7
Tepkime puanı
0
Kuralları elbette okudum :) Devam ediyorum bu yazımın altında özür dilerim dalgınlığıma geldide.. Ve Frozen_Soul adlı arkadaşım. gördüğün forumlardaki kişiler sahte olarak adımı almışlardır benim kanıtlarım var rahatım yani bu konuda :) ve bi arkadaşta demişki; aynı kitaplar bendede var. buyrun içi açık fotoğaflarım.;
 

AJA

Elit Üye
Katılım
15 Haz 2010
Mesajlar
3,097
Tepkime puanı
548
Kuralları elbette okudum :) Devam ediyorum bu yazımın altında özür dilerim dalgınlığıma geldide.. Ve Frozen_Soul adlı arkadaşım. gördüğün forumlardaki kişiler sahte olarak adımı almışlardır benim kanıtlarım var rahatım yani bu konuda :) ve bi arkadaşta demişki; aynı kitaplar bendede var. buyrun içi açık fotoğaflarım.; http://i.imgur.com/Xr3pJb0.jpg http://i.imgur.com/lEEzK8b.jpg http://i.imgur.com/DDm7h8s.jpg http://i.imgur.com/TeoWwon.jpg http://i.imgur.com/soZJcJX.jpg

Forum kurallarını okumamışsınız .
Yazı tipi verdana ve rengi beyaz kullanmak durumundasınzı aksi forum kurallarına aykırı olup yasaktır.Bundan sonraki yazılarınızı kesinikle dediğim şekilde yazmanızı rica ediyorum.
Son yazınız sistemdeki hatadan dolayı silinmiştir lütfen tekrar yazınız ( herkesin yazdığı renkte ve formda ) fakat flood yapmadan.Arka arkaya mesaj yazmakta kurallara aykırı.
İyi forumlar.
 

dugukann

Kayıtlı Üye
Katılım
16 Kas 2013
Mesajlar
108
Tepkime puanı
3
Anlatın siz.Hikaye güzelse yazı tipi teferruattır.
 

dmkol

Kayıtlı Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
4,907
Tepkime puanı
529
İş
Web Master
Bir soru ile bu güzel anlatıyı böleceğim, bu anlatılar sizin anılarınızdan mı başka bir kaynaktan mı acaba?
 

AJA

Elit Üye
Katılım
15 Haz 2010
Mesajlar
3,097
Tepkime puanı
548
Paylaşımlarınıza devam edin,burda yüzlerce üye var.Hatta binlerce.Okunacaktır muhakkak.
Sayın zeus34 tefarruat dediğiniz bizim oturup tek tek yazı şeklini rengini değiştirmemiz için ciddi vakit ayırmamız demektir.
Sevgiler,iyi forumlar.
 

cenabetbakire

Banlı Kullanıcı
Katılım
19 Ocak 2015
Mesajlar
7
Tepkime puanı
0
konuşmadı. gözlerini benden kaçırıyordu. babam elini sırtıma koydu.

"gidelim artık" dedi.

el yapımı kapıdan çıkana kadar kafam arkada yürüdüm. sürekli ona bakıyordum. o ise zincirlenmiş bacaklarına.
eve dödüğümüzde , kapıda birkaç köylü dedemle konuşuyordu. duyabildiğim tek şey

" yarın getiririz" dedikleriydi.
sabah traktör sesine uyandım. camdan baktığımda römorkta mideleri oyulmuş iki inek yatıyordu. yüzlerce sinek ölü ineklerin üzerinde römorkla beraber bahçeye kadar indi.

hayvanları sahibi dedeme bir miktar para verdi. gömülmelerini beklemeden traktörüne binip gitti. hava çok sıcaktı. ölen hayvanların kokusu rahatsızlık veriyordu.

kuyudaki su azalmış , altise baktığımda görünmüyordu. hayvanlar gömülene kadar kuyuda altisi aradım. bugunde şansız günümdeydim.
dedem cebindeki parayı lastikledikten sonra eve çıkarmam için bana verdi. cebime koyup koşarak eve çıktım. annem kapıda beni bekliyordu. içeri sokmadan dükkana yolladı.

100metrelik düz yolun ardından ufak bir yokuş , yokuş bitiminde solda cami caminin hemen karşısında dükkan vardı. yokuşa çıkmadan köşedeki çeşmede yüzümü yıkadım. akan sular sulukta birikiyordu. suya bakınca yansımamı görüyordum.
başımı kaldırdığımda yansımamda yaşlı bir kadın gördüm. geri çekildim, başımı uzatıp baktığımda kimse yoktu. koşarak bayırı çıktım. alışverişi yapıp dükkandan çıktım.

yokuş başına geldiğimde aynı kadını suluktan su içen ineklerin arkasında gördüm. biraz ilerledikten sonra arkamı dönüp baktım. yaşlı kadın sağ kolunu havaya kaldırıp 4 parmak ucundan yarım metrelik tırnaklar çıkardı. göz göze geldiğimizde , bana bakarak ellerini birleştirdi. bir ışık kümesine dönüştü. girdiği çeşmenin içinde kayboldu.
eve geldiğimde gördüğüm herşeyi dedeme anlattım.

"biliyorum oğlum" dedi.

kanepeyi kaldırdı. altından ufak bir sandık çıkardı. üst kata çıkıp anahtarları getirdi. sandığın kilidini açtıp, bahçeye çıktı.

" beni burda bekle, biri gelirse haber ver" dedi.

camdan dedemin nereye gittiğine bakıyordum. ahıra girip çapayı aldı. tarlaya doğru inerken, siyahlı adamın peşinden gittiğini gördüm.
çok geçmeden elinde bir kova toprakla eve geldi.

"gelen giden oldumu" diye sordu.

"hayır dede" dedim.

kanepeye oturdu. sandığı açtı. sayfaları boş kara bir kitap çıkardı. sadece son sayfası el yazmasıyla doluydu. ayağı kalktı, dolaptan çıkardığı 6 mumu yakıp odanın en yüksek yerlerine koydu. siyahlı adam görünürde yoktu.

"baban gelsin başlarız, şimdi dinlen" dedi.

kanepeye uzandı. dönüp bana baktı. gözlerinde endişe hakimdi.
babam eve geldiğinde, güneş perdesinin arkasından bir perde indirdi. üzeri çizimler, üçgen semboller arapça yazılarla doluydu. odaya giren tüm ışığı kesiyordu.

siyahlı adam yeniden kapı eşiğinde belirdi. babam havas kitabının ortasından bir sayfa açtı. dedem kara kaplı kitaptan çıkardığı sayfayı mum ışığında yaktı. küllerini beyaz tülbentin içine koyup, babama verdi
mum ışıkları söndüğünde dedem odadaki kandili yaktı. yaşlı kadın odanın ortasında belirdi. beyaz saçları arkaya doğru atılmış, dümdüz yere doğru uzanıyordu. boyu kısa, ayakları bir insanın kol bilekleri kalınlığındaydı. kollarında 4 parmak, ve her bir parmağında 50cm e yakın tırnak vardı. geldiğinden beri bana bakıyordu.

4 parmağını birleştirip tırnaklarını bana doğrulttu. hareket edemiyordu. kafasını çevirip çizimlerle dolu perdeye baktı. çığlıklar atarak saçlarını yolmaya başladı.
"kimlerdensin, hangi kavimdensin" dedi dedem.

saçlarını yolmaya devam etti. tırnakları bir bıcak kadar keskindi. yere düşen saçlar halıda birikmiyor, yere değdiği an kayboluyordu. dedem siyahlı adama döndüğünde, mumlar tekrar alev aldı. yaşlı kadının yanına yaklaştı. ellerinden tuttu. ve gözlerine baktı.
yaşlı kadının tırnakları tekrardan ete büründü. incecik ayaklrı, artık yaşı bedeni daha fazla taşıyamadı. dizlerinin üstüne çöktü.

"ilyas, ilyas. sen sen kurtulursunda, bu çocu... "

sözlerini biteremeden siyahlı adam yaşlı kadının içindeki ışık kümesini çıkardı. dedem küllerle dolu tülbentin içine ışığı hapsetti. sandığın içine koydu. kilitleyip kanepenin altına kaldırdı.
''bu 14.ydü" dedi dedem.
babam doğrular şeklinde kafasını öne eğdi. bana dönerek
"köydeki hayvanları katleden kavmin torunları bunlar" dedi.
yıllardır devam ettiğini, ölümleri sonlandıramadıklarını, sadece bir süreliğine durdurabildiklerini söyledi babam. tılsımlı mezarlıkta ise ölen hayvanlar ise sadece huzura kavuşuyordu.
yarın için hasta kabul edilmişti. babam felçli birinin geliceğini söyledi. dedem hazırlıkları tamamlamak için komşu köye gidicekti. olayları öğrenmem için benide yanına aldı.
bahçede traktörü römarka bağlayıp yola çıktık. köyün kahvesinini önünde durduk. muhtarın ikramını içtikten sonra ahıra gittik. 2 koyun satın aldık. römorka yükledikten sonra, köye döndük.
o gece arapça dersine ara verip, ailecek oturup sohbet ettik.

"sabah erken kalkılcak, hadi yataklara" dedi dedem.
bahçeki toprak fırından gelen cevizlilokum kokusuyla uyandım. kahvaltı ettikten sonra dedem hazırlıklara başladı. ahırdaki koyunları camın önüne çektik. çok geçmeden hasta gelmişti. felçli adamı odaya taşıdık. dedem odayı hazırlayıp aileyi üst kata gönderdi.[/FONT]
odada ben babam ve dedemden başka kimse kalmamıştı.
felçli adamın gözlerini bağladılar. yere serilen battaniyenin üstüne yatırdık. ne ışık kapandı, nede mum yakıldı. babam kanepe altındaki sandıktan başka bir kitap çıkarıp sayfada yazanları boş bir kağıda nakşetti.
dedem dolabın kağanı açtı. kavanozdaki tuzdan üç kaşık alarak kağıdın üstüne döktü. sandıktan çıkardığı bıçak ile felçli adamın alnına bir çizik attı. damlayan kandan alarak, tuzlu kağıdın üstüne damlattı.
dedem siyahlı adamla beraber evden çıktı. camın önünde bekleyen koyunları kesip, akan kanlarını kavanozda akıttı. koyunları gömmeden tekrar odaya girdi. kan damlatılan tuzlu kağıdı katlayarak, koyun kanlarını içeren kavanozun içine attı. odanın ortasında duran masanın üstüne koydu. diz çöküp dua etmeye başladı. siyahlı adam, gözleri bağlı yatalak adamın alnına dokundu. dakikalarca o şekilde bekledi.
felçli adam baygın şekilde yatıyordu. babam nefes alıp almadığını kontrol etti. [/FONT]
dedem siyahlı adamın odadan çıkmasını istedi. kavanozdaki kan sararmıştı. kağıt kavanoz içinde erimiş, tuz kana karışmıştı. babam felçli adamın gözlerindeki bağı çözdü. adamı kaldırıp kanepeye yatırdılar. dedem cebinden çıkardığı bezi sarıya dönmüş kana banıp, felçli adamın ayaklarına sürdü. tülbent ile sarıp hastayı taburcu ettik. giderken hala durumu düzelmemişti.
"iyileşicek mi"

babam tereddüt ediyordu. dedeme ilk defa seans sonrası soru sormuştu. dedem endişe dolu gözlerle babama baktı.
"biz gerekni yaptık taktir allahın" dedi.
]oturdu ve son bir kez daha dua etti. havas ilminde öğrendiğim en yararlı seans olduğunu düşünüyordum. dedem beni yanına çağırdı, elime bir kitap verdi. yazılanları ezberlememi istedi.
iki satır duayı ezberlemem en az yarım saatimi almıştı. baştan alarak tekrar ettiğimde, yanıma birinin geldiğini hissediyordum. et
dedemin yanına giderek ezberlediğimi söyledim.
"artık anahtar iki dudağının arasında" dedi

babama bakarak kafasını iki defa aşağı eğip kaldırdı. sandıktan çıkardığı muskayı boynuma taktı. babamdan beni incir ağacı altına götürmesini istedi.
tarlaya yürürken hayal kurmaya devam ediyordum. bir kaç saniye sonra onunla tekrar karşılaşacaktım. belkide bu kez, eve yalnız değil yanımda onunla dönecektim.
sağ elimle boynumdaki muskayı tuttum. bir kaç saniye baktıktan sonra bıraktım. el yapımı kapıyı araladım. babam benden önce girdi, kuyunun başına gidip beni çağırdı.
heyecandan topallayarak yürüyordum. ağacın başına geldiğimde, tek gözü umutla bana bakıyordu.[
"ezberlediğin duayı oku" dedi babam.

son bir kez daha göz göze geldik. gözlerim zincirde, ezberlediğim duayı okumaya başladım. zincirler hala ayağında duruyordu. babama baktı, sonra dönüp bana. ters ayaklı olan ayağı kalkmayı denedi. bir yanlış yapıp onu serbest bıraktığımı düşünmüş olmalı. doğru okuduğuma emindim. babama döndüm
"zamanı var" dedi. oturduk. ezbere bildiğim tüm duaları serbest kalması için okudum.
gözlerimi ayırmadan zincire bakıyordum. babam hiç konuşmuyordu. ona bakarak birşeyler okuyordu. bana döndü. saçımı okşadı. birşey söylemden el yapımı kapıdan yürüyerek çıktı.
ardından siyahlı adam ağacın altında belirdi. ayağı ters olanı saçlarından tutarak ordan uzaklaştırdı. yalnız kaldığımızda yanına daha çok yaklaştım. göz göze geldiğimizde zincir çözülüp serbest kaldı. ayağı kalktı. pantolonunu yukarı çekerek koşmaya başladı.
peşinden koşmaya başladım. ev kapısının önünde durdu. uzaktan bana bakıyordu. yanına gittim. kapıyı açıp içeri girdim. beni takip ediyordu. dedemi görür görmez ellerinden öpmeye başladım.
sevinçten ağladım ,kanepeye oturup saatlerce öyle durdum. kapı eşiğinde ayakta durmuş bana bakıyordu. dedem [/FONT]

"artık senin" dedi.
annem akşam yemeğini hazırlıyordu. yardım etmemi istedi aklıma gelmediği zamanlar onu göremiyordum. düşünmeye başladığımda ise odanın bir yerinde beliriyordu.
akşam yemeğinden sonra arapça dersine devam edicektik. dedem kalemimin nerde olduğunu sordu. en son kutuya koyduğuma emindim.
"annene yardım ederken sakladım, onu kullanarak yerini bul" dedi.
dedem hatırlatana kadar onu hiç biryerde görmüyordum. kapı eşiğinin orda belirdi. bana bakıyordu. kalemi en son nerde bıraktığımı düşünündüm. ayağı kalktım ve raftaki kutuya baktım. en son oraya koyduğumdan emindim. o ise bana yardımı dokunacak hiç birşey yapmıyordu.dedem cebinden çıkardığı kağıdı uzatarak.
"oku" dedi.
okuduğumda , kalemin nerde olduğunu hissettim. kalkıp baktığımda kalem ordaydı. kaleme dokunduğumda ensemde büyük bir ağrı hissetim. elimle enseme değdiğimde, dedemin karşısında oturuyordum.
dedem gülümsüyordu.
"yerini gördün mü, haydi kalk git getir kalemi" dedi. ayağı kalktım. arkamı dönüp dedeme baktım. ayaktaydım. yürürken emin olmak için her yere değerek hareket ediyordum. kalem az önceki yerdeydi. elime aldım. ensemde , hiç bir ağrı yoktu. koşarak dedemin yanına döndüm.
"işte" dedim. " işte burda dede."
cebinden yeni bir kağıt çıkardı.
"bunu al, yarına kadar sakla" dedi.
dedem her gün yeni bir sayfa vererek, onunla iletişime geçmeyi öğretiyordu. 6 ayın sonunda, tüm sayfaları ezberlemiştim. kaybettiğim çorabımın tekini, altisi ararken nerede bulabileceği mi, onun yardımıyla , aslında pratik yaparak bilebiliyordum.
dedem köyden sakat bir köpeği iyileştirmem için eve getirmişti. 6 ay sonunda ilk defa, gerçek bir nesne üzerinde bildiklerimi gerçekleştirebilecektim.
üç gün boyunca babam , ne zaman ne yapıcağı mı gösterdi. tüm duaları, yazılcak vefkleri kağıda çizilcek sembolleri ezberletti.
tuzlu kağıdı muska şekilnde katlaymayı gösterdi.
dedem köye gittiğinde 3 koyun almıştı. birini , kesmeyi öğrenmem için olaydan bir gün önce kuyunun başında kestim.
beklediğim an gelmişti. köpeğin gözlerini bağlayıp yere yatırdık. dolaptan tuzu çıkardım. çizdiğim kağıdın üzerine döktüm. köpeğin sırt bölgesindn bir damla kan alıp, tuza damlattım. bahçeye çıkıp koyunları kestim. kanlarını kavanoza akıttım. odaya döndüğümde ezberlediğim duaları okudum. tuzlu kağıdı kan dolu kavanoza attım. masanın üstüne koydum. o, köpeğin yanına gidip sırtına dokundu.
sarıya dönmesini beklediğim kanlı kovanoz, yere düşerek kırıldı. köpek sağlam olan ayağını üç kez havaya kaldırdıp indirdi. kımıldamıyordu. o na artık odadan çıkmasını söyledim. köpeğin yanına gittiğimde can çekişiyordu. gözleri sararmıştı.[/FONT]
dedem siyahlı adamı odaya çağırdı. kandili yakarak odada birilerinin olup olmadığını araştırdı. tüm gölgeler temizdi. babam perdeyi indirdiğinde, köpeğin ölüsünün üzerinde birbirinin ikizi 30cm boylarında yeşil tenli , ayakları düz varlıklar belirdi. kısa olmaları dışında hiç bir kusurları yoktu.
perdedeki tılsımlar onlara etki etmiyordu. hareket edebiliyorlardı. dedem , babam dona kalmış onlara bakıyordu. siyahlı adam dahi birşey yapmıyordu. biri üstüme doğru koşmaya başladı. diğeri eğilip köpeğin sırtına sarıldı. yeterince yaklaştıktan sonra boynuma atladı. beni boğmaya çalışıyordu. sağ elimle ayağından tutup çekmeye çalıştım. güçüm yetersiz kalıyordu. dedeme baktım. eline kandili aldı. perdeyi ateşe verdi.
tılsım ve çizimlerin etkisiyle oda güneş gibi parlıyordu. tekrar nefes almaya başlamıştım. sağ elimde boynumu yokladım. sıcaktan elim yandı. odanın içinde onları ararken, eşiğin altında tek gözlünün beni izlediğini gördüm.
kanepede yavaş yavaş alev alıyordu. dedem aceleyle sandığı çıkardı içinden. büyük bir asayı eline aldı üç kere yere vurdu.
siyahlı adam olduğu yerde durarak ellerini iki yana açtı. dedem asayla ona yardımcı oluyordu. odanın iki ayrı yerinden avcuna kırmızı ışık gelmeye başladı.
babam ateşi söndürmeye ,dedemse siyahlı adamla yeşil varlıkları evden kovmaya çalışıyordu. korkmuştum. duvarın dibine çömeldim. ellerimde dizlerimi sardım. başımı dizime yaslayıp dua ediyordum. perde tamamen yandığında yeşil varlıklar üzerindeki tılsımlar etkisini kaybetmişti. odadan kaçmak için fırsat bulmuşlardı. dedem onları elinden kaçırdığında sinirden asasını kırdı. yanıma gelip boynumdaki muskayı çıkardı.]ikinci kata çıktık. dedem kanepeye uzandı. babam yüzünü yıkamak için banyoya girdi. ben hala yaşadığım şoku atlatamamıştım.
 

cenabetbakire

Banlı Kullanıcı
Katılım
19 Ocak 2015
Mesajlar
7
Tepkime puanı
0
moderatörler yazıyı düzeltebilirmisiniz. görünmüyorda ve renk kullanmama izin verin aksi taktirde yazamıyacağım..
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst