Bu kabile hakkinda bilgisi olan paylasabilir mi lutfen

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

ladyscorpion90

Kayıtlı Üye
Katılım
24 Eki 2014
Mesajlar
25
Tepkime puanı
3
bi kabile varmis .. bu kabileye buyuler serbest kilinmis ve doga ustu gucler takdim edilmis bireyler cok iri cusseliymis ama insanlar bu ozel gucleri yuzunden kendilerini Allah tan ustun gormeye baslamislar ve yasidiklari dogayla birlikte yerle bir edilmisler. orasi hala cok buyuk bi cukurmus falan .. bu hikayeyi yillar once din ogretmeni anlatmisti derste bu kadarini hatirliyorum internettede bu sekilde yazarak bulamadm..
 

RoyalArch

Kayıtlı Üye
Katılım
22 Haz 2013
Mesajlar
676
Tepkime puanı
20
Konum
İstanbul
Cinlerin hikayesidir bu. Cinler islami kaynaklara göre insanlardan çok önce Dünya'da yaşamlarını sürdürmekteydi. Ancak fitne,fesat ve isyan neticesinde melekler tarafından okyanuslara,mağaralar sürüldüler,dağıtıldılar. Hala büyü hünerleri vs. vardır. Ancak cinlerinde kendi aralarında kabileleri,halkları,padişahları mevcut. Hangi kabiledir bilemem.
 

ruban

Kayıtlı Üye
Katılım
2 Ara 2013
Mesajlar
305
Tepkime puanı
11
HELAK EDİLEN KAVİMLER VE HELAK SEBEPLERİ[1] Yüce Allah, yaratılmışların en şereflisi olan insana akıl ve irade vermiş ve bunun sonucunda ona bir takım sorumluluklar yüklemiştir. Bu sorumlulukları yerine getirebilmesi için de peygamberler ve kitaplar göndermek suretiyle ona rehberlik etmiştir. Kur'ân-ı Kerim, Yüce Allah tarafından Hz. Muhammed (a.s.)’e gönderilen son ilahi kitaptır. Bu Yüce Kitabın muhatabı bütün insanlar, gayesi de, onların dünya ve ahiret mutluluklarını sağlamaktır. Bu gayeye ulaşabilmemiz için, Kur'ân’ı okuyup anlamamız, emir ve yasaklarına uymamız gerekmektedir. İnsanı yaratan, onu ruhen ve bedenen şekillendiren, onu yaşatan Allah'tır. Kainatı insanın emrine ve hizmetine veren Yüce Allah'ı tanımak, O'na yakınlaşmak ve O'na kulluk etmek her müslümanın en önemli görevidir. İnsan, kendisine yol gösterici olarak Allah'ın insanlara Peygamberimiz (sav) aracılığıyla ulaştırdığı vahyini ve Peygamber Efendimizin sünnetini rehber edinmelidir. Bitmez tükenmez bir ilim, hikmet ve saadet kaynağı olan Kur'ân; nuru ile alemleri aydınlatan, ruhlara şifa veren, insanların güçlü bir vicdana ve sağlam bir imana sahip olmasına vesile olan, akılları ve gönülleri aydınlatan yüce bir kitaptır. Bundan dolayı , kendimize yol gösterici olarak Kuran'ı rehber edinerek Yüce Allah'ın Kuran'da bizlere neler bildirdiğini, son derece titiz ve dikkatli bir biçimde incelememiz ve bunlar üzerinde düşünmemiz gerekmektedir. Nitekim Allah, Kuran'ın gönderiliş amacının insanları düşünmeye yöneltmek olduğunu bildirir: هَـذَا بَلاَغٌ لِّلنَّاسِ وَلِيُنذَرُوا بِهِ وَلِيَعْلَمُواْ أَنَّمَا هُوَ إِلَـهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ أُوْلُواْ الأَلْبَابِ ْ "Bu Kur'ân; kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak tek ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara bir bildiridir” (İbrahim ,14/52). Kuran'ın büyük bir bölümünü oluşturan geçmiş kavimlerin haberleri de kuşkusuz üzerinde düşünülmesi gereken konulardan biridir. Bu kavimlerin çoğunluğu, kendilerine gönderilen peygamberleri yalanlamışlar ve onlara düşmanlık yapmışlardır. Bu taşkınlıklarından dolayı Yüce Allah Kuran'da, bu helak olaylarının sonraki insanlara ibret olması gerektiğini bildirmektedir. Mesela Allah'a isyan eden bir grup Yahudi'ye verilen ceza; فَجَعَلْنَاهَا نَكَالاً لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهَا وَمَا خَلْفَهَا وَمَوْعِظَةً لِّلْمُتَّقِينَ “Biz bunu, hem onu görenlere, hem de sonra geleceklere bir ibret ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara da bir öğüt kıldık" (Bekara,2/66) ayeti ile ibret olarak bizlere anlatılmaktadır. Kuran'da anlatılan helak olaylarının pek çoğu çağımızda yapılan arkeolojik bulgular sayesinde "görülecek" ve "bilinip-tanınacak" hale gelmiştir. Her canlı gibi millet ve toplumların da dünyada belli bir yaşama süreleri vardır, doğar, yaşar ve ölürler. Tarih sahnesinde ebedi olarak yaşayan hiç bir kavim yoktur. Tıpkı insanlarda olduğu gibi kavimler de eceli geldiği zaman tarih sahnesinden silinir giderler. Bu Yüce Allah’ın kainatta tesis ettiği nizamın bir gereğidir. Helak edilen kavimler ile ilgili olarak Kur'ân-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır; مِن قَرْيَةٍ إِلاَّ وَلَهَا كِتَابٌ مَّعْلُومٌ مَّا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّة أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ ٍ وَمَا أَهْلَكْنَا “Helâk ettiğimiz her memleketin mutlaka bilinen bir yazısı (belli vakti) vardır. Hiçbir toplum ecelini geçemez ve ondan geri de kalamaz.” (Hicr,15/4-5). Kur'ân-ı Kerim’de helak olduğu bildirilen kavimlerle ilgili olarak, “karye”,[2] ve “ümmet”[3] kelimeleri kullanılmaktadır. Bu kelimeler; memleket halkı, nesil, az veya çok, büyük veya küçük toplum anlamını ifade eder.[4] Toplumlar ecelleri gelince helak olup giderler. Eceli ne bir an ileri geçebilir ne de geri bırakılabilir, ne uzatılabilir ne de kısaltılabilir. Bu eceli ancak Allah bilir. Her topluluğun bir helak zamanı vardır. O zaman gelince helakleri gerçekleşir. “Her cemaat, büyük veya küçük her kavim ve devlet için Allah katında belirli bir vakit ve süre vardır. Allah’a karşı peygamberini yalanlayanların,müşriklerin,azgınların, dinsizlerin, zalimlerin, asilerin, edepsizlerin, hepsi dünyanın her tarafında birden bire aynı anda cezalandırılmazlar. Çeşitli toplumların, kavimlerin belirli müddetleri vardır. Birini şu kadar zaman içerisinde helak eden bir fenalık, diğerini mahvetmek için daha az veya daha çok zaman alabilir. Ancak ecelleri gelip mühletleri bitince ne bir saat gecikebilir ne de bir saat öne geçebilirler. Helak edilirler.”[5] Bu husus Kur'ân-ı Kerim’de şöyle anlatılır; فَإِذَا جَاء أَجَلُهُمْ لاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ“ وَلِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ “Her milletin belli bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler” (Araf,7/34). Ayet-i kerimede bu ecelin hiçbir şekilde şaşmadığı bildirilmektedir: يُؤَخِّرَ اللَّهُ نَفْسًا إِذَا جَاء أَجَلُهَا وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ “وَلَن “Allah, eceli geldiğinde hiçbir kimseyi asla ertelemez. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır” (Münafıkun, 63/11). Yine Kur'ân-ı Kerim’e göre ölen ancak Allah’ın izni ile ölür: وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَنْ تَمُوتَ إِلاَّ بِإِذْنِ الله كِتَابًا مُّؤَجَّلاً وَمَن يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا وَمَن يُرِدْ ثَوَابَ الآخِرَةِ نُؤْتِهِ مِنْهَا وَسَنَجْزِي الشَّاكِرِينَ “Hiçbir kimse Allah’ın izni olmadan ölmez. Ölüm belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret mükafatını isterse, ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız" buyurulmaktadır. (Al-i İmran 3/145). “Her ümmetin azap ve helaki takdiri olup, levh-i mahfuzda yazılıdır. O yazıdaki sebep ve şartlar tahakkuk edip vakitleri gelince helak edilirler.”[6] Yüce Allah, şöyle buyurmaktadır: وَإِنْ مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا نَحْنُ مُهْلِكُوهَا قَبْلَ يَوْمِ الْقِيَامَةِ أَوْ مُعَذِّبُوهَا عَذَابًا شَدِيدًا كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا “ Ne kadar memleket varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helak edeceğiz, ya da şiddetli bir azapla cezalandıracağız. İşte bu, Kitap’ta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış bulunuyor.”(İsra,17/58) Ümmetlerin ve insanların helak zamanlarını takdir eden Allah’tır. Bu takdir ve ecelin dışında hiçbir kimsenin ölmesi,hiç bir ümmetin yok olması söz konusu değildir. Ayetlerde belirtildiği gibi, her toplumun ve her canlının bir eceli vardır. Zamanı gelince nefislerin ve kavimlerin ölümü tahakkuk eder. Bu ecelin zamanını insanlar bilemez, ancak Allah bilir. Kur'ân-ı Kerim’e göre kavimlerin helak oluşuna bizzat o topluluklarda yaşayanların kendileri neden olmaktadır. Toplumların helakinin nedeni de işte burada yatmaktadır.Yüce Allah çok merhametlidir. Onun merhameti her şeyi kuşatmıştır. Allah insanlara zulmetmez, iyiliklerin karşılığını kat kat fazlasıyla verir. İşlenen kötülüklerin hepsine ise ceza vermez, bir kısmını bağışlar. مِثْقَالَ ذَرَّةٍ وَإِن تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا وَيُؤْتِ مِن لَّدُنْهُ اجرا عظيما إِنَّ اللّهَ لاَ يَظْلِمُ “Şüphesiz Allah (hiç kimseye) zerre kadar zulüm etmez. (Yapılan) çok küçük bir iyilik de olsa onun sevabını kat kat arttırır ve kendi katından büyük bir mükâfat verir”( Nisa 4/40) إِنَّ اللّهَ لاَ يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْئًا وَلَـكِنَّ النَّاسَ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ “Şüphesiz Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez; fakat insanlar kendilerine zulmederler”(Yunus10/44) Ayetler, Allah'ın insanlara zulmetmediği, insanların başlarına gelen felaket ve âfetlerin kendi hataları sebebiyle geldiğini, böylece isyan eden insanların kendi kendilerine zulmettiklerini ifade etmektedir. وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُوا وَجَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا كَذَلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ Andolsun, sizden önceki nice nesilleri peygamberleri, kendilerine apaçık deliller getirdikleri halde (yalanlayıp) zulmettikleri vakit helâk ettik. Onlar zaten inanacak değillerdi. İşte biz suçlu toplumu böyle cezalandırırız (Yunus,10/13) وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَى آمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ مِنْ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ وَلَكِنْ كَذَّبُوا فَأَخَذْنَاهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ “Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler (in kapılarını) açardık. Fakat onlar yalanladılar, biz de kendilerini işledikleri günahlarından dolayı yakalayıverdik. (Araf,7/96) وَالَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا سَنَسْتَدْرِجُهُم مِّنْ حَيْثُ لاَ يَعْلَمُونَ “Âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, biz onları bilemeyecekleri bir yerden yavaş yavaş felakete götüreceğiz”(Araf,7/182). Kavimlerin helak edilmeleri, yapmış oldukları zulüm ve hatalar yüzündendir. Bir kavim kendisinde bulunan güzel hasletleri değiştirmedikçe Allah onları değiştirmez. Ayet şöyle buyurulmaktadır: ان الله لا يغير ما بقوم ختى يغيروا ما بانفسهم و اذا اراد الله بقوم سوءا فلا مرد له و ما لهم من دونه من وال “Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da yoktur” (Ra’d 13/11) Ayet-i kerime’ye göre insanlar, iyi hallerini devam ettirdikleri müddetçe nimet ve huzur içerisinde bulunmaya devam ederler. Toplumların helake ve yokluğa sürüklenmeleri fitne, fesat, anarşi ve terör gibi kendi kabahatleri yüzündendir.[7] Bir toplumda ahlaksızlık, haksızlık, zulüm ve kötülükler çoğalır, bu kötülükleri önlenmeye veya kaldırılmaya çalışan da olmazsa cezalandırılır, helâk edilir. Allah bu toplumun yerine başka bir nesil var eder. Bu husus Kur'ân'da şöyle bildirmektedir. آخَرِينَ وَكَمْ قَصَمْنَا مِن قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً وَأَنشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْمًا “Biz zulmetmekte olan nice memleket halkını kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka toplumlar meydana getirdik.” (Enbiya,21/11). Geçmişten günümüze kadar pek çok kavim gelip geçmiştir. Bu kavimler varlıklarını bugüne kadar niçin sürdürememiştir? Bunlar niçin helak edilmişlerdir? Kur'ân-ı Kerim’e göre kimi kavimler darlık ve yokluk içinde, kimisi de bolluk ve refah halinde iken helak edilmişlerdir.[8] Kur'ân-ı Kerim’in bizlere bildirdiğine göre Allah her kavme doğru yolu göstermeleri için peygamber göndermiş, peygamberler onları iman ve itaate çağırmışlar, taşkınlık, zulüm ve isyanı terk etmelerini istemişlerdir. Ancak o kavimlerin pek çoğu bu peygamberlerin davetine uymadığı gibi onları yalanlamışlar, hatta eziyet edip öldürmüşlerdir. Allah çeşitli kereler o kavimleri uyarmış, ancak düzelmeyince helak etmiştir. Konu ile ilgili olarak Kur'ân-ı Kerim’de bu husus şöyle ifade edilmektedir: أَلَمْ يَرَوْاْ كَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَبْلِهِم مِّن قَرْنٍ مَّكَّنَّاهُمْ فِي الأَرْضِ مَا لَمْ نُمَكِّن لَّكُمْ وَأَرْسَلْنَا السَّمَاء عَلَيْهِم مِّدْرَارًا وَجَعَلْنَا الأَنْهَارَ تَجْرِي مِن تَحْتِهِمْ فَأَهْلَكْنَاهُم بِذُنُوبِهِمْ وَأَنْشَأْنَا مِن بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ “Onlardan (Mekke halkından) önce nice nesilleri helak ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde size vermediğimiz imkan ve iktidarı onlara vermiştik. Onlara bol bol yağmur yağdırmıştık. Topraklarından nehirler akıttık. Sonra da günahları sebebiyle onları helak ettik ve arkalarından başka bir nesil var ettik” (Enam,6/6) فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِهِ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ أَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍ حَتَّى إِذَا فَرِحُوا بِمَا أُوتُوا أَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً فَإِذَا هُمْ مُبْلِسُونَ “Derken onlar kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, (önce) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Sonra kendilerine verilenle sevinip şımardıkları sırada onları ansızın yakaladık da bir anda tüm ümitlerini kaybedip yıkıldılar” (Enam 6/44 )[9] Ayet-i kerimeler; Yüce Allah'ın geçmiş kavimleri günahları sebebiyle helak ettiğini, bu kavimlerin ekonomik ve teknik imkanları iyi olmasına rağmen helak olmaktan kurtulamadıklarını bildirmektedir. Yüce Allah helak olan bu kavimlerin yerlerine yeni topluluklar yaratmıştır. Helak edilen kavimlerin başta gelen kabahatleri, onları imana, itaate ve doğruluğa davet eden Peygamberlere isyan etmeleri ve onları yalanlamalarıdır. Kur'ân-ı kerim’in önemli bir bölümü geçmiş kavimlerin (toplumların) ve peygamberlerin kıssalarından, hayat hikayelerinden kesitler sunmaktadır. Şüphesiz bu kıssalar insanların okuyup geçmeleri için değil, ibret almaları içindir. Bu kıssalar çok önemli ibret, hikmet ve öğütlerle doludur. Bu itibarla âyetleri dikkatle okumalı ve bunlardan ders almalıyız. Şimdi helâk edilen kavimlerden bazılarının helak ediliş sebeplerini zikredebiliriz. NUH (A.S.)'IN KAVMİ Hz. Adem’den sonra insan nesli çoğalmış, bunlar yeryüzünde bir çok yeri imar etmişler ancak zamanla hak dinden uzaklaşarak putlara tapmaya başlamışlardır. Yüce Allah insanlara Nuh (a.s.)'ı peygamber olarak göndermiş; ancak insanlar onun öğütlerini dinlememişler, hatta onu alaya almışlardır. Nuh (a.s.), kavminin iman etmesinden ümidini kesince onların helak olmalarını istemiştir. Allah da ona bir gemi yapmasını emretmiş ve bu gemiye müminlerle cins hayvandan birer çift almasını söylemiştir. Bundan sonra büyük bir tufanla sular her tarafı kaplamıştır. İman etmeyenler boğulmuşlar ve böylece helak olmuşlardır.[10] Nuh kavminin helak edilmesinin nedeni Kur'ân’da şöyle anlatılmaktadır: .. وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلَّا خَمْسِينَ عَامًا فَأَخَذَهُمُ الطُّوفَانُ وَهُمْ ظَالِمُونَ “Andolsun, biz Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik. O da dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. Neticede onlar zulümlerini sürdürürlerken tûfan kendilerini yakalayıverdi" (Ankebut, 29/14). مِمَّا خَطِيئَاتِهِمْ أُغْرِقُوا فَأُدْخِلُوا نَارًا فَلَمْ يَجِدُوا لَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ أَنصَارًا “Hataları (küfür ve isyanları) yüzünden suda boğuldular ve cehenneme sokuldular da kendileri için Allah’tan başka yardımcılar bulamadılar” (Nuh,71/25). Nuh kavmi Allah’a ve Peygamberine isyan etmeleri, zulme , küfre ve günaha dalmaları sebebiyle helak olmuştur. AD KAVMİ Yemen bölgesinde yaşamakta olan Ad kavmine Yüce Allah peygamber olarak Hud (a.s.)'ı göndermiştir. Ad kavmi, bir çok nimetlere nail olmuş, görkemli binalar inşa etmişlerdi. Şirk ve küfürde israr eden kavme Hud (a.s.), mucizeler göstermiş ve onları Allah’ın birliğine inanmaya çağırmıştır. Ancak ona kulak vermemeleri ve şirkte devam etmeleri sebebiyle şiddetli bir rüzgar ile helak olmuşlardır.[11] فَأَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ أَشَدُّ مِنَّا قُوَّةً أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَهُمْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَكَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُون “Âd kavmi ise yeryüzünde haksız olarak büyüklük taslamış, “Bizden daha güçlü kim var?” demişlerdi. Onlar, kendilerini yaratan Allah’ın onlardan daha güçlü olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi inkâr ediyorlardı” (Fussilet,41/15) فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي أَيَّامٍ نَّحِسَاتٍ لِّنُذِيقَهُم عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَخْزَى وَهُم لَا ْ يُنصَرُون ْ “Biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o mutsuz kara günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgâr gönderdik. Ahiret azâbı elbette daha rezil edicidir. Onlara yardım da edilmez" (Fussilet, 41/16). .فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دَارِهِمْ جَاثِمِينَ وَعَادًا وَثَمُودَ وَقَد تَّبَيَّنَ لَكُم مِّن مَّسَاكِنِهِمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِرِينَ "Kavmi, onu yalanladı. Bunun üzerine kendilerini o malum sarsıntı yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar. Ad ve Semûd kavimlerini de helak ettik. Bu, onların (harap olmuş) yurtlarından size besbelli olmuştur. Şeytan onlara işlerini süslemiş ve onları doğru yoldan alıkoymuştur. Halbuki onlar gözü açık kimselerdi" (Ankebut, 29/37-38). Ad kavmi, Allah’ın verdiği nimetlere nankörlük etmeleri ve peygamberi yalanlamamaları, inkar ve isyanları sebebiyle helâk edilmişlerdir. SEMUD KAVMİ Ad kavminin helakinden sonra Hicr bölgesinde Semud kavmi yaşamıştır. Semud kavmi pek çok nimete nail olmuş, dağları ve taşları oyarak muhkem evler inşa etmişler, yazlık ve kışlık konaklar yapmışlardır. Bolluk ve refah içerisinde yaşamışlar, uzun ömürlü bir hayat sürmüşlerdir. Zamanla Hak yoldan sapmışlar, şirke düşmüşlerdi. Yüce Allah onlara Salih (a.s.)'ı peygamber olarak gönderdi. Salih (a.s.), onları Allah’a imana, ibadete ve itaate çağırdı. Mucizeler gösterdi, öğütler verdi. Ancak kavmi onu dinlemediği gibi yalanladı. Kendilerine mucize olarak verilen ve sakın dokunmayın denilen dişi deveyi öldürdüler. Bunun üzerine Salih (a.s.), ve iman edenler dışında Semud kavmi şiddetli bir gök gürültüsüyle helak edildiler.[12] وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ فَإِذَا هُمْ فَرِيقَانِ يَخْتَصِمُونَ “Andolsun biz, “Allah’a kulluk edin” diye (uyarması için) Semûd kavmine, kardeşleri Salih’i peygamber olarak göndermiştik. Bir de ne görsün, onlar birbiriyle çekişen iki grup olmuşlar.” (Neml, 27/45). كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوَاهَا إِذِ انبَعَثَ أَشْقَاهَا فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ نَاقَةَ اللَّهِ وَسُقْيَاهَا فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَا فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُم بِذَنبِهِمْ فَسَوَّاهَا “Semûd kavmi, azgınlığı sebebiyle yalanladı Hani onların en bedbaht olanı (fesat çıkarmak için) ileri atılmıştı. Allah’ın Resülü de onlara şöyle demişti: “Allah’ın devesini ve onun su içme hakkını koruyun. Fakat onlar, onu yalanladılar ve deveyi boğazladılar. Bunun üzerine Rableri, suçlarından dolayı onları” helak etti ve kendilerini yerle bir etti.” (Şems, 91/13-14). LUT KAVMİ Lut (a.s.), Filistin muhitinde bulunan Sedom kavmine peygamber gönderilmiştir. Bu kavim, hak yoldan sapmış, inkâr ve isyana dalmış bir kavimdi. Kadınları bırakıp erkeklere yönelmişler, homoseksüellik yapmaya başlamışlardı. Lut (a.s.) kavmini doğru yola davet etti. Kendilerine yapılan daveti kabul etmemeleri üzerine helake edildiler.[13] ْ إِنَّا مُنَجُّوكَ وَأَهْلَكَ إِلَّا امْرَأَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ إِنَّا مُنزِلُونَ عَلَى أَهْلِ هَذِهِ الْقَرْيَةِ رِجْزًا مِّنَ السَّمَاء بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ "Elçiler ona, 'korkma, üzülme, biz seni ve aileni kurtaracağız. Ancak karın başka. O geride kalıp helak edilenlerden olacaktır.' Şüphesiz biz, bu memleket halkı üzerine, fasıklık ettiklerinden dolayı gökten bir azap indireceğiz (Ankebut, 29/33,34). وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَأَنتُمْ تُبْصِرُون“أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُون الرِّجَالَ شَهْوَةً مِّن دُونِ النِّسَاء بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ َ "Lût’u da (Peygamber olarak gönderdik.) Hani o kavmine şöyle demişti: 'Göz göre göre o çirkin işi mi yapıyorsunuz?. Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi varıyorsunuz? Doğrusu siz ne yaptığını bilmez bir toplumsunuz” (Neml 27/ 54, 55) وَلُوطًا آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَت تَّعْمَلُ الْخَبَائِثَ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِقِينَ " “Biz Lût’a da bir hikmet ve bir ilim verdik ve onu çirkin işler yapan memleketten kurtardık. Gerçekten onlar kötü bir toplum idiler, fasık (Allah’ın emrinden çıkan kimseler) idiler” (Enbiya ,21/74). FİRAVUN VE ONA TABİ OLANLAR Kur'ân-ı Kerim’de helak edildiği bildirilen bir başka kavim de Firavun ve ona tabi olanlardır. Eski Mısır krallarına verilen genel bir isim olan Firavunlar İsrail oğullarını esir gibi ağır ve meşakkatli işlerde çalıştırmışlardır. Bir yanda firavunların diğer yanda Mısır’ın yerlisi putperest Kıptilerin kendilerine yükledikleri ağır işlerden bıkan İsrail oğulları eski ata yurtları Kenan diyarına gitmek istiyorlardı. Ancak Firavundan kurtulup bir türlü buna nail olamıyorlardı. Firavun’a bir kahin, İsrail oğullarından bir çocuğun doğarak saltanatını yıkacağını söyleyince, Firavun, İsrail oğullarından doğan erkek çocuklarını öldürmeye başlamış, böyle bir zamanda Musa (a.s.) dünyaya gelmişti.[14] Kur'ân’a göre Musa (a.s), mucizevi şekilde Firavun’un elinden kurtulmuş hatta onun sarayında annesinin kucağında büyümüş, Firavunu ve Kıptileri tevhit inancına çağırmış, ancak imana gelmeyen Firavun ilahlık taslamış, neticede askerleriyle birlikte denizde helak edilmiştir. نَتْلُوا عَلَيْكَ مِن نَّبَإِ مُوسَى وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ . إِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْأَرْضِ وَجَعَلَ أَهْلَهَا شِيَعًا يَسْتَضْعِفُ طَائِفَةً مِّنْهُمْ يُذَبِّحُ أَبْنَاءهُمْ وَيَسْتَحْيِي نِسَاءهُمْ إِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ “İman eden bir kavm için Mûsâ ile Firavun’un haberlerinden bir kısmını sana gerçek olarak anlatacağız” Şüphe yok ki, Firavun yeryüzünde (ülkesinde) büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kesimi eziyor, oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Şüphesiz o bozgunculardandı” (Kasas,28/3-4). “فَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنِ اضْرِب بِّعَصَاكَ الْبَحْرَ فَانفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ وَأَنجَيْنَا مُوسَى وَمَن مَّعَهُ أَجْمَعِينَ ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ “Bunun üzerine Mûsâ’ya, 'asan ile denize vur' diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı. Her parçası koca bir dağ gibiydi. Ötekileri de oraya yaklaştırdık. Mûsâ’yı ve beraberindekilerin hepsini kurtardık. Sonra ötekileri suda boğduk” (Şuara 26/63,66) ْFiravun ve ona uyanlar isyanları ve diğer günahları sebebiyle denizde boğularak helak edilirken; İman ettim, Allah’tan başka ilah yoktur , ben de müslümanım diyerek iman etmek istemiş ancak bu, yeis anında artık yaşama imkanı kalmayıp azabı gördükten sonra olduğu için kabul olmamıştır; وَجَاوَزْنَا بِبَنِي إِسْرَائِيل الْبَحْرَ فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ وَجُنُودُهُ بَغْيًا وَعَدْوًا حَتَّى إِذَا أَدْرَكَهُ الْغَرَقُ قَالَ آمَنتُ أَنَّهُ لا إِلِـهَ إِلاَّ الَّذِي آمَنَتْ بِهِ بَنُو إِسْرَائِيلَ َ وَأَنَاْ مِنَ الْمُسْلِمِينَ آلآنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنتَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ “İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun da, askerleriyle birlikte zulmetmek ve saldırmak üzere, derhal onları takibe koyuldu. Nihayet boğulmak üzere iken, “İsrailoğulları’nın iman ettiğinden başka hiçbir ilah olmadığına inandım. Ben de müslümanlardanım” dedi. Şimdi mi?! Oysa daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun" (Yunus ,10/90-91). Örneklerini vermeye çalıştığımız bu kavimlerin dışında nice kavimler helak olmuştur. Bunların helak edilmelerinde ana sebep ise zulmetmeleri olmuştur. فَكَأَيِّن مِّن قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ فَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا وَبِئْرٍ مُّعَطَّلَةٍ وَقَصْرٍ مَّشِيدٍ "Halkı zulmetmekteyken helak ettiğimiz, böylece duvarları, çökmüş çatılarının üzerine yıkılmış nice memleketler, nice kullanılmaz kuyular, nice muhteşem saraylar vardır ( Hac, 22/45) Allah'ı, peygamberlerini ve âyetleri inkâr, Allah'a ortaklar koşma, isyan ve zulüm helak edilen kavimlerin ortak özellikleridir. [15]

Hud aleyhisselamın peygamber olarak gönderildiği ve isyanları yüzünden rüzgarla helak edilen kavim. Bu kavim, Nuh aleyhisselamın oğullarından Sam'ın torunlarından Ad'ın neslidir. Yaşadıkları yer Ahkaf diyarı olup, Yemen'de Aden ile Umman arasındadır. Bu bölgeye Şihr de denilmiştir. Nuh aleyhisselam zamanındaki tufandan sonra gemide bulunup kurtulanlar değişik bölgelerde yerleşip çoğaldılar. Ad kavmi de kendi arasında yirmi üç kabileden meydana gelen büyük bir Arap kavmi idi. Ad kavminin insanları, iri cüsseli, uzun boylu, kuvvetli, tuttuğunu koparan uzun ömürlü kimselerdi. Yaşadıkları bölgenin toprağı çok verimli, yağmuru boldu. Her taraf yemyeşil, bağlar, bahçeler, pınarlar, akarsular ile kaplı olan yerler "İrem Bağları" diye tanınmıştı. Bu kavim büyük kayaları yontarak direk ve bu direkler üzerine çok gösterişli binalar yaptılar. Yaşadıkları bölgede her taraf akıl almaz süslere, göz kamaştıran güzelliklere sahipti. Nuh aleyhisselam zamanındaki tufandan sekiz asır gibi bir zaman aradan geçmesi sebebiyle tufanı görüp, ibret alanlar ve bunları nesillere anlatanlar çoktan vefat etmişlerdi. Ad kavmi insanları sıhhatlerine, kuvvetlerine, zenginliklerine ve servetlerine bakarak her geçen gün kibirleniyor, büyükleniyor, taşkınlıklarını artırıyordu. Onların bu halleri Kur'an-ı kerimde mealen şöyle bildirilmektedir: "Yer yüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve bizden daha kuvvetli kim var (olabilir) ki dediler." (Fussilet suresi: 15) Gün geçtikçe azan Ad kavmi, nihayet Samed, Samud, Sada ve Heba adlı putlara tapmaya başladılar. Bağ, bahçe, tarla, hayvan, mahsul ve nesillerinde şaşılacak bir bereket vardı. Dünya nimetleri bakımından ulaşılması arzu edilen her şeye kavuşmuş olmaları, tamamen azmalarına sebep oldu. Zulüm ve işkenceye başladılar. Etraflarındaki kabilelere, zayıf ve kimsesizlere ağır zulümler yapıyorlardı. Zavallı kimseleri yüksek binalardan atmaktan zevk alıyorlardı. Ad kavmi, bu azgın haldeyken, Allahü teala onlara ebedi seadet yolunu göstermek için Hud aleyhisselamı peygamber olarak gönderdi. Elli seneden fazla bir zaman bu kavmi imana çağırdı. Bu azgın kavmi Hud aleyhisselam devamlı Müslüman olmaya davet ettiği halde iman etmeye yanaşmadılar. İman edenler de korkularından imanlarını açıklayamadılar. Bunun üzerine kendilerine ağır azab geleceğini ve helak edileceklerini söyledi. Yine inanmayıp alay ettiler. Nihayet gelecek olan azabın işaretleri görülmeye başladı. Üç sene yağmur yağmadı. Pınarlar kuruyup ağaçlar sararıp soldu. Meşhur İrem Bağları yok oldu. Hayvanlar susuzluktan telef oldu. İnsanlar da bir yudum suya, bir lokma ekmeğe muhtaç duruma düştüler. Devamlı bunaltıcı ve kuru bir rüzgar esiyordu. Tozdan göz gözü görmüyordu. Hud aleyhisselam ise onları durmadan iman etmeye davet ediyordu. Fakat inatlarından vaz geçmiyorlardı. Kadınları da kısırlaşıp hiç çocuk doğmaz oldu. Şiddetli kuraklık dört sene devam etti. Bundan sonra kendilerini helak eden azab geldi. Bir gün yurtları üzerinde her tarafı kaplayan siyah bir bulut göründü. Yağmur geliyor zannettiler. Hud aleyhisselam durumu bildirip tekrar imana davet etti ise de kabul etmediler. Buluttan şiddetli bir rüzgar esmeye başladı. Korkunç bir uğultusu ve dayanılmaz bir soğuğu vardı. Rüzgar estikçe şiddetlendi. İnsanları tutundukları taş ve ağaçlarla birlikte göklere fırlatıyor, sonra da bırakıveriyordu. Havada adeta saman çöpleri gibi savruluyorlardı. Azgın Ad kavminin insanları param parça oldu. Yerleri yurtları yıkılıp harabe halini aldı. Sonra da fırtına onların ölülerini süpürüp denize attı. Bu rüzgar, Kur'an-ı kerimde rih-i akim, sarsar, azab-ı elim ve atiye olarak bildirilmektedir. Kur'an-ı kerimde mealen; "Hud (aleyhisselam) ve dinde ona tabi olanları rahmetimizle kurtardık. Bizim ayetlerimizi tekzib edip (yalanlayıp) mü'min olmayanların ise silsile ve köklerini kestik." buyruldu (A'raf suresi: 72). Hud aleyhisselam, iman edenlerle birlikte Mekke'ye gitti. Bunlara "Ad-ı uhra" (ikinci Ad) denilmiştir. büyük

Büyük ihtimal ad kavmi dir
 

yare-i yarim

Moderator
Katılım
10 Ocak 2013
Mesajlar
2,247
Tepkime puanı
879
İş
Sanatsal tablolar oluşturmak/Mutfak eşyaları dalında ticaret
İslam kaynaklarında böyle bir kabileden bahsedilmez.
 

La-edri

Kayıtlı Üye
Katılım
21 Haz 2010
Mesajlar
2,195
Tepkime puanı
509
Bahsettiginiz kavmin adi "AD" yani ad kavmi diye gecer, bu kavim fiziki yönden oldukca güclü rivayetlere göre boy pos oldukca cüsseli bir kavim, ve bu kavmin özelliklerinden birisi cok guzel bir sehir insaa etmis olmalari, irem diye gecer bu bu mekan, Allah'in cennetine karsi bir mekan insaa ederler, günümüzde dahi olmayan güzellikte, ve orasini cennet ilan ederler, bu ve benzeri durumlarindan dolayi Allah'i red ederler ve kendilerini üstün kilarlar, ve tabiki bu kavimde semud gibi yerle bir olur.

Bahsettiginiz üzere büyünün serbest oldugu hakkinda bir bilgiye ben hic raslamadim, fakat insaa edilen mekanlar olagan üstü oldugu icin büyü ve cinlerin yardimini onlara isnad etmis olabilirler,, o kismini bilmiyorum, fakat bahsettiginiz kavim bu kavimdir.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst