Evrensel Yasa Tekrar Doğuş,Beden Ruh İçin Araçtır

  • Konbuyu başlatan 43887
  • Başlangıç tarihi
4

43887

Bedenlenmenin amacı, maddeyi tekamül ettirmektir. Beden bunun için bir araçtır. Bedeni bir otobüs, tren ya da vapura benzetebiliriz. Gitmemiz gereken uzak bir yer vardır ve bir araca ihtiyaç duyarız. Uygun aracı seçip gideceğimiz yere gider ve vardığımızda araçtan ineriz. İşte beden de böyledir bizlere sadece tekamül yolculuğumuzun bir kısmında eşlik eder.
Beden Ruh için bir araçtır. Ruhun madde ile bağlantıya girmesinden insan meydana gelir. İnsan Ruh ve Maddeden yani bedenden meydana gelmiştir. Ruh ve Beden, bir kumaşın tersi ve yüzü gibi bir bütünlük içindedir. İnsan bu nedenle hem maddesel, hem de ruhsal özellik taşır. İnsanın üstün ve hakim yönü ruhtur; beden ise sadece geçici bir araçtır. Bedeni canlı tutan ve yöneten ruhtur. Ölümsüz olan ruh, tekamül etmek için sayısız bedenleri emaneten kullanır ve işi bitince onları dünyada bırakır. Ruhun tesiri olmasa, beden hiç bir işe yaramaz. O halde insan, ruh sahibi bir beden değil, beden sahibi bir ruhtur.
Ruh bedenin içinde değildir. Bedende ruhun yerleştiği bir organ yoktur. Ancak ruh, bedenin dışında da değildir; çünkü ruhun mekanı yoktur. Ruh, tesir göndererek bedeni kullanır ve yönetir.
Doğmadan önce hayat planı hazırlanır. Tekamül etmek için yeniden bedene bağlanması gereken bir ruh varlığı, doğmadan önce dünyada yapacağı işleri planlar, yani kaderini hazırlar. Dünya üzerinde yaşanacak yer ve zaman, aile, ırk, cinsiyet tespit edilir. Sonrasında rehber varlıkların da yardımıyla ihtiyacı karşılayacak beden seçilir. Ancak hazırlanan bu hayat planı yüzde yüz kesin değildir. Örneğin, bu planda insanın kesin ve belirli bir ömrü yoktur. Çünkü önemli olan ömrün uzunluğu ya da kısalığı değil, yapılacak işler ve elde edilecek bilgilerdir.
Ölümlü olan bedendir, ruh değil. Ölmek, ruh dünyasına doğmaktır. Bu bilgiye sahip olmayan insan ölümden korkar. Ölüm, doğum kadar doğal bir tabiat kanunudur. Ruh, bedeni kullanarak dünyada yapması gereken görevlerini bitirip gereken bilgileri elde ettikten sonra bedeninden ayrılır.
İnsanı ancak vicdanı yargılar. Daralmış bir şuurla dünyada yaşayan insanın yol göstericisi makul vicdanıdır. Makul vicdan bilgi ve vicdanın bir arada kullanılmasıyla ortaya çıkar. Bedenini terk eden ruh, kendi hesabını yine kendi vicdanı ile görecektir.
İnsanda beden görünen, ruh ise görünmeyen alem olarak yaratılmıştır. Mananın hakimiyeti madde sayesinde belli olur. Bu nedenle beden, ruh ve aklın kendini gösterebilmesi için gerekli kap, bir alet olarak düşünülmelidir. İnsan bu alete iyi bakarsa, o zaman “Alet yapar, el övünür” atasözü gereğince ruh da, akıl da kendini dahaiyi göstermeye başlar.
Dünyanın bir kapısından girerken beden denen elbiseyi askıdan alır, giyer ve diğer kapıdan çıkarken bu elbiseyi asıp gideriz. İnsanların çoğu beden dendiğinde etten, kemikten yapılmış olanın dışında bir şey düşünemiyor. Halbuki bedenin gerçeği bu değildir. Bedenimizin bir mana yani ruh yönü vardır ki işte esas beden budur.
İnsan bedeni davul gibidir. Tokmağı vurmadan ses çıkartmaz. Onu içinden bir tokmaklayan vardır ve bu ruhtur. Ama biz tokmaklayanı göremediğimiz için davuldan bu ses nasıl çıkıyor diye merak ederiz. Doğuşlar ve ilhamlar bu içten gelen vuruşun sonucudur.

YAŞAM PLANLARIMIZI NASIL YAPARIZ?

Enkarnasyon, ruhun dünyaya gelmek üzere bir bedene bağlanması demektir. Özüne zerk edilmiş üç bilginin, yani “Rabbini bil”, “Kendini bil”, “Tekamül et” etkisiyle ruhsal varlık, bu bilginin uygulamasını yapmak ve tekamül etmek için, maddesel ortamlarda bedene bağlana-çözüle evrensel yolculuğunu sürdürür. İneceği dünyaların maddelerinden, o dünyalardaki maddesel bedenleri kendi kurar ve her bedenini, bir ömür boyu canlı kılar. Enkarnasyon, yani bir bedene bağlanma, spatyumdaki serbest iradeli hayattan bir süre için uzaklaşma, belli bir şuur daralmasıyla maddesel ortamda cereyan eden olaylara bir süre uymayı zaruri kılar.
Bedene bağlanışımızın amacı, zevk, arzu ve kaprislerin tatmini değil, her türlü maddi aracı en iyi şekilde kullanarak, ruhun şuur sahasını genişletmesi ve tekamül etmesidir.
Her şeyin plan ve program içerisinde yürüdüğü bir evrende tekamülü gereği yeniden maddeye bağlanması gereken bir ruh varlığı da doğmadan önce, spatyumda iken, bir hayat planı hazırlar. Bu plan kader, yazgı ya da alın yazısının şekillenmesini sağlayan bir plandır.
Varlık, bu plan çerçevesinde çeşitli maddi ortamlarda inceleme ve tatbikatını sürdürerek fiziki, kimyasal, biyolojik ve psişik yasaları inceler ve öğrenir. Bunları perispirital şuurunda sakladığı bilgilerle birleştirerek evrensel yasaları çözmeye çalışır.
Ruh, irade ve iktidarı sayesinde, uyum sağladığı alemlerin yasa ve icaplarına uyarak, bilgi ve tatbikat için, her istediği zaman plan düzenleyerek bedenlenebilen, maksatlı ve etki sahibi, şuurlu bir varlıktır.
Ruh, tekamül seyrine bağlı olarak, örneğin, dünya planetinde bir beden sahibi olabilir. Bu işin ön hazırlığı spatyumdayken, yani doğmadan önce yapılır. Ruh, spatyumdayken geçmiş yaşamlarının muhasebesini yapar. Eksik kalan tecrübelerinin neler olduğunu ve bu bilgileri nasıl alabileceğini tasarlar. Böylelikle gelecekteki yaşamının teorik bir taslağı ortaya çıkar.
Varlık, dünyada bir etüt yapmak isteğindeyse, bunu önce rehber varlığına bildirir. Rehber varlık, Enkarnasyon Rehberlik Planı’nın onayını alır ve bedene bağlanma hazırlığına geçilir. Spatyumdaki Enkarnasyon Rehberlik Planı’nın ruhsal varlıkla ilgili yaptığı tekamül ihtiyacı araştırmaları ve geleceği apaçık görmeleri sonucu, hayat planı, varlığın serbest şuur sahasına kaydedilir. Dünyasal şuur haline bağlanmadan önce, spatyumdayken bu plan, varlığın bünyesine titreşim-bilgi olarak siner. Yani varlık şartlanır, artık o bir kader vazifenin sahibidir ve yapacağı şeyler aşağı yukarı bellidir. Hangi noktadan başlayıp, hangi noktadan çıkacağı adım adım bilinir. Ancak, bu tam bir kesinlik arz etmez. Böylece varlık zikzaklı bir şekilde yaşam planını uygular. Bazen kendi seçimi ve çabaları ile atılım yapar, bazen ruhsal rehberinin uyarılarına tabi olur.
Hayat planının hazırlanışında ruha yardım eden rehber varlıklar ayrıca bu planın uygulanmasında da ona yardım etmeyi vazife edinmişlerdir. Varlık, yeryüzünde planını uygularken, rehber varlığından olaylar içinde manevi yardım, ikaz, ilham, cesaret gibi bazı uyaranlar alır. Hatta yaşanan bazı ıstıraplı haller bile rehber varlığın düzenlemesidir ve rayından ayrılmaması için varlığa yapılan yardımlardır. Rehber varlıkların bu vazifesi spatyumda başlar, dünya hayatı boyunca devam eder, spatyumda son bulur. Rehber varlıklar insanların kaderlerine müdahale etmez, yalnızca yapılan hayat planı çerçevesinde faydalı ve gerekli olanı tatbik etmeye çalışırlar. Rehber varlıkların plan hazırlığına katkıları, ruhun tekamül ihtiyacı seviyesiyle ilgilidir. İstek ruhtan gelmiştir ve esas olan hazırlanan planda, ruhun ihtiyaçlarının karşılanmasıdır çünkü planı oluşturan ruhun kendisidir.

HAYAT PLANININ HAZIRLANIŞINDAKİ FAKTÖRLER

Hayat planı hazırlanırken ve buna bağlı olarak ihtiyaç envanteri çıkarılırken birçok noktalar inceden inceye gözden geçirilir. Yaşam planına alınacak maddeler önem sırasına göre tasnif edilir. Burada varlığın tekamül akışına engel olan tortuların ortadan kaldırılması önemlidir. Bu engellerden varlığın, durumuna göre, biri ve en önemlisi tespit edilir. Böylece varlığın planındaki ana epröv belirlenir ve diğer yan eprövler bunun etrafında gelişir. Yaşam boyunca bu ana engeli yani dünyaya inişimizin ana sebebini aşmak için farkına varmadan çabalar dururuz. Yaşam planında hem geçmişin telafisi, hem de geleceğin hazırlığı yapılır.
Hayat planı yapılırken gözönünde bulundurulan faktörler vardır ve bunlardan birincisi Karmik Faktördür. Varlığın yaşaması zorunlu haller, karmasının sonucudur çünkü eski hayatlarımızdan getirdiğimiz birikintiler, bazı yetenekler ya da haklar şeklinde olabilir ve bunlar yapılacak yeni hayat programında göz önünde bulundurulur. Dünyaya layık olduklarımızla ineriz. Yeryüzüne bilgi ve uygulamadaki eksiklerimizi gidermek ve tekamül etmek için inmiş olan bizler, yaşadığımız sarsıcı olayları ve şokları kendi elimizle hazırlamışızdır ve ektiğimizi biçeriz.
Karmik plan yapılırken, karmik telafinin en iyi şekilde yapılabileceği koşullar aranır. Yapılan ve karmaya eklenen hatalar bilgisizliğin, tecrübesizliğin yetersizliğinin bir sonucudur. Yapılacak olan planda bu bilgisizliklerin nasıl ortadan kaldırılacağı hesaplanır. Bunlarda başarılı olmak için geleceğe yönelik yatırımlar yapılır. Varlığın çevresine gireceği varlıklarla ilişkilerinin, kozmik idareye hizmet bakımından nasıl olacağının hesabı yapılır.
Dünya planetini bir piramit olarak düşünürsek, herkes o piramitin bir köşesinde yer alır ve iş görür. Varlık ne yaparsa yapsın belli bir amaca yönelik, belli bir hizmet yapar. Yaptığı her iş bir programın tamamlanmasında, büyük bir panonun bir mozaik taşının yerine konulmasından başka bir şey değildir. Kainattaki hiç bir hareket sebep-sonuç zincirinin dışında oluşamaz. Atalet diye bir şey olmadığından ve her şey hareket halinde olduğundan kainatta her şey birbirine zincirleme bağlıdır. Yaptığımız her şeyin bir sonucu vardır ve bu herkes için genel karmadır. Karmaların sonuçları her zaman gelecekte alınmaz. Bazen yapılan hareketin hemen karşılığı görülür.
Yaşam planı yapılırken göz önünde bulundurulan bir diğer faktör Planları kesişen varlıklar, yer ve zaman faktörüdür. Hayat planı hazırlanırken, bu plana iştirak edecek varlıkların onayını almak şarttır. Varlık, kendisini hayata nakledecek, anne babası olacak iki varlığı bulur ve onların onayını alır. Yaşamı içinde yakın çevresinde olacak olanlarında, eşi, çocukları gibi onayını alır. Varlığın cinsiyeti, enkarne olacağı zaman, mekan ve tekamül icaplarına göre belirlenir.
Üçüncü faktörse Vazife faktörüdür. Hepimiz, yeryüzüne, ruhsal tekamül ihtiyacı ile doğarız. Genel evren planı çerçevesinde, hepimizin bir bütünün parçaları olduğumuz düşünülürse kendi ihtiyacımızı karşılarken bir vazifeyi de yerine getiririz. Yaşam planımızı uygularken yaptığımız fiillerden diğer varlıklar da yararlanır. Yani insan kendisini geliştirirken, başkasının gelişmesine de yardımcı olur.
Plan hazırlığında, dünyevi kavram ve ahlaki anlayışlar geçerli değildir. Planın amacı, varlığa öyle ya da böyle İlahi Yasalar’ı öğrenmesi için eprövler yaratmaktır. Örneğin, plana göre varlığa sevgiyi öğretebilmek için sevgisizlik eprövleri yaşatılabilir. Merhametsiz olabilir ya da zulme uğrayabilir.
Yeryüzünde tüm olup bitenler illüzyondur, kalıcı şeyler değildir. Ancak bu olayların vereceği ruh hallerini yaşamak ve varlığın olaylar karşısındaki tutumu önemlidir çünkü kalıcı olan budur.
Yaşam planı, varlığın uyması gereken yüzde yüz bir kesinlik taşımaz, varlığın her anı kesin bir programlamaya tabi değildir yani yaşarken karşılaştığımız olayların hepsi bizim hayat planımızla ilgili değildir. Çünkü biz yaşarken birbirimizden yararlanmak için, birbirimizin şuur sahalarına iştirak ederiz ve bunlardan tekamül ihtiyaçlarımızı karşılamak üzere istifade ederiz. Bizler görünüşte birbirimizin hayat planlarına müdahale ediyor görünsek de, aslında olayların akışını değiştiremeyiz. Dışsal şartlandırmalar varlığın yaşam planını, içsel gelişimini engelleyemez. Ne yaparsak yapalım planımızın genel hatlarını değiştiremeyiz. Herkes birbirine vasıtadır, hiç kimse kimsenin kaderine müdahale edemez, hayat planındaki bir maddeyi değiştiremez. Hangi planla gelmişsek onu uygulamadan yeryüzünden gitmeyiz.
Yaşadığımız olayların hangilerinin hayat planımızla ilgili olduğunu anlamamıza pek imkan yoktur. Ancak etrafımızda sürekli planımızla ilgili olaylar gelişir. İlgi göstermediğimiz, bizi cezbetmeyen olaylar ihtiyacımız olmayan olaylardır. Bu hayatımızda neyle meşgulsek, bize en yakın olan tesirler, uyaranlar neyse, sorumluluk sahamızda uygulama zorluğu çektiğimiz olaylar hangileriyse, onlar bizim hayat planımıza dahildir. Ama yine de bedene bağlı şuurumuzla ihtiyacımız olan tesirlerin neler olduğunu bilemeyiz.
Hayat planında insanın kesin ve belirli bir ömrü yoktur. İnsanın ömrü onun tekamül programıyla ilgilidir. Yaşam süresi nadiren kesindir ve genellikle esnektir. İnsanın ömrü, onun yaşam planını uygulayışına bağlıdır. Programıyla ilgili olanlar yerine getirildiğinde bedenle olan ilgi kesilir, yani ölüm hali yaşanır. Varlık yaşamı sırasında büyük bir çaba gösterirse, programın uygulanışı hızlanır ve bedeni başka uygulamalar yapmaya elverişliyse, doğarken yaptığı ana programını uygulamış olmasına rağmen öte aleme intikal etmesi gerekmez, başka denemeler yapabilir. İlave programlar her zaman için söz konusudur.

DOĞUM, BEDENE BAĞLANMA

Doğum ruhun madde ile bağlantı kurmasıdır. Ruh direk olarak bedene bağlanmaz, bedenin içine girmesi de söz konusu değildir. Bu bağlantıda perispiri denen bir ara vasat kullanılır. Bu yüzden ruh bedenin içinde değildir ama dışında da değildir diyebiliriz. Madde ile ruh arasında kabadan inceye doğru giden bir etkileşim vardır. Ruhun dünyaya nasıl enkarne olduğu konusu perispirinin dünya maddesine nasıl bağlandığıyla ilgilidir.
Ruhsal varlık imajinasyon yeteneği ve bu yeteneği kullanabilmesi ölçüsünde, kabiliyetine göre istediği şekli ve kütleyi meydana getirir. Henüz bilmediğimiz bir yöntemle maddeye etki ederek, maddeyi meydana getiren partiküllerde ya da dizilişinde değişiklikler meydana getirerek, onları bir araya toplamak veya dağıtmak gibi şeyleri yapabilme gücüne muhtelif derecelerde sahiptir. Bu dereceler de varlığın tekamül yolculuğunda varmış olduğu noktaya bağlıdır. Ruhsal varlık bu yeteneğiyle herhangi bir bedene enkarne olmadan önce perispirisini oluşturur. Perispiri, ruhun kendi enerjisiyle yoğunlaştırdığı süptil bir enerjidir. Önce perispiri üzerine tesir eder, ona şekil verir, sonra maddeyi perispirinin üzerine kurar. Her ruh, kendine uygun perispiriyi maddeden alır. Varlık bu şekilde bedenle bağlantı kurup, hayata başladıktan sonra bedeninin şeklinin değiştirme gücüne sahip değildir.
Bedene direk bağlanan ruh değil, ruhunda kendisine bağlı olduğu perispiridir. Perispiride bedene doğrudan bağlanmaz, arada “asabi seyyaleler” denilen ince maddeler bulunur. Ruhun bedenle bağlantısı dolaylı ve kademelidir, bu titreşimsel bir bağlantıdır.
Bedenin şekli ve cinsiyeti doğmadan çok önce hazırlanan yaşam planında belirlenir. Bedenin fizyolojik yapısı varlığın yükseklik derecesiyle orantılı değildir, burada etken varlığın dünyaya iniş amacıdır. Bu yüzden bir insanın dış görünümüne bakarak ruh yüksekliği açısından ön yargıda bulunmak doğru değildir.
Ruhsal varlık doğmadan önce tüm bu hazırlıkları bitirmiş ve planını yapmıştır, sıra planın uygulanmasına gelir. Ruh doğmaya hazır hale gelince spatyumda yavaş yavaş maddeyle temasa başlar ve bu durum arttıkça spatyumdaki serbest iradesini de kaybeder.
Öldükten sonra spatyumun en yakın merhalesinde bir teşevvüş yaşanır. Doğum hazırlığını tamamlamış olan varlıklar da spatyumda dünyaya inmeden önce doğumdan önceki bir planda bir süre bulunurlar. Burada ruhlar çocuk görünümündedir. Bu planda görevli varlıklar çocuk ruhlara göz kulak olur ve onları son merhalelere ulaştırırlar.
Bazı varlıklar tekamül yolunda daha çok yol katetmek için istekli olarak bedenlenirler. Bazıları da çeşitli nedenlerle isteksizdirler. Bu durumda daha güçlü iradeler doğumun gerçekleşmesi için harekete geçerler. Çünkü ruh varlığının yeniden bedenlenerek kazanacağı bilgiler ve telafi edeceği noksanları vardır. Doğacak olan varlık istekli olsun ya da olmasın durumu ve seviyesine göre doğmadan ve bedenle bağlantı kurmadan önce kendisine yardımcı rehber varlıklar bulunur.
Yaşam planı yapıldıktan ve belli aşamalardan geçildikten sonra doğum olayı yaklaşmıştır. Bu durumdaki bir varlık kendisini spatyuma yabancı, dünyaya yakın hissetmeye başlar. Spatyumda ölünecek, maddesel bir ortamda doğulacaktır. Varlık şuur projektörünü maddesel bir ortama çevirecek ve ömür boyu orada tutacaktır. Bu dönemde varlığın doğacağı anneyle arasında görünmez bağlar kuvvetlenmeye başlar. Bu durum rüyalarda görmek şeklinde gerçekleşebilir. Doğacak varlık artık fizik dünyaya geçerli tabiat kanunlarına bağlıdır. Kullanacağı bedenin annesinin karnında belirli bir süre gelişmesini beklemek zorundadır.
Doğumun yaklaştığı son gün ve saatlerde bebek içinde bulunduğu fizik ve psişik ortamlara karşı oldukça hassas bir durumdadır. Annenin tüm sorunları ve heyecanları bebek tarafından algılanır.
Ruh varlığının bir bedeni hükmü altına alma zamanı kesin değildir. Cenin teşekkülünden doğum anına kadar ruh varlığı bir bedeni kendi hükmü altına alabilir. Bizim bir saniye diye düşündüğümüz şeyler doğmadan önce yaşanılan sistemin zaman, mekan süresi içinde bir senelik bir zaman süresi gibi geniştir. Bütün bu olaylar psişik bir planda gerçekleştiği için orada zamanın hiç bir hükmü yoktur.
Yaşamda ve kainatta hiç bir şeyin tesadüf olmadığı gibi, bugün içinde yaşadığımız hayat koşulları ve sahip olduğumuz beden de olmamız da tesadüf değildir çünkü tesadüf yoktur sebep ve sonuç vardır. Tekamül yolculuğumuzun dünya durağında karmamız doğrultusunda bir hayat planı yaptık ve bu hayat planını en iyi şekilde gerçekleştirmek için ihtiyacımıza en uygun bedeni bizler seçtik, tanzim ettik ve oluşturduk.
Kaynaklar:
Ruh ve Kainat – Dr.Bedri Ruhselman
 

Sitra_Ahra

Kayıtlı Üye
Katılım
10 Eki 2013
Mesajlar
213
Tepkime puanı
129
Konum
Zion
İslamda tekamül-Reenkarnasyon inancı yok, iman kurtarma mevzuu vardır.

İmâm-ı Rabbâni hazretleri (Kuddise Sirruhu) şöyle buyuruyor

Bizim bir komşumuz vardı, Müslümandı. Fakat bazı yanlışları vardı. Vefat etmek üzereydi, komşuluk hakkı üzere beni çağırdılar. Gittim ve gördüm ki komadadır. Kendisine teveccühte bulundum. Kalbine manevi bir hâl üzere nazar ettim (baktım) zifiri karanlık bulutlar çökmüş, iman nuru sönecek bir mum gibi kalmış olarak gördüm. Karanlıkları dağıtmak amacıyla teveccüh ettim lakin zerre kadar karanlık açılmadı. Bunu bir-iki kere denedim ama fayde etmedi. Üçüncüde de olmayınca ‘Ya Rabbi ! Acaba bende mi bir kusur var bugün’ diye düşündüm Tam o esnada kalbime ; “Ey İmam ! Eğer sen bu teveccühlerini dağlara yapmış olsaydın, senin hürmetine ve teveccühünün bereketine dağları yerinden sökerdim. Ama bu adam’dan sen bir karanık açamazsın, çünkü bunun karanlığı bazı günahları işlediğinden değil, müşrik Hinduların şirk merasimlerine katılmasındandır. (Yani onların özel günlerine, gecelerine ve kutlamalarına katılmasındandır) Burada şirk olduğu için senin teveccühün burada sökmez’ diye nida edildi. O zaman Hindistan’da şirk bayramlarında; boyalı, renkli pilav pişiriliyordu ve herkes birbirlerine dağıtıyordu. Bu müslüman adam da onlardan etkilenerek, aynı günde aynı şekilde pilav pişirip o günü kutlardı. İşte bu yüzden iman nuru karardı. En sonunda ümidimi kestim ve evime doğru yol aldım. Bir zaman sonra bana komşumun öldüğüne dair haber geldi. Ne yapacağımı düşündüm. Cenazesine gideyim mi, gitmeyeyim mi diye şüphede kaldım. Durum böyle olunca istihare yapmaya karar verdim. İstiharem’de ; ” O kişi ZOR DA OLSA imanını kurtararak öldü, cenazesine gidebilirsin.’ buyruldu.İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki: Hinduların bayram günlerine [ateşe tapınanların Nevruz günlerine ve Hristiyanların Noel gecelerine ve diğer paskalyalarına] hürmet etmek ve o zamanlarda, onların âdetlerini, onlar gibi yapmak şirk olur. Küfre sebep olur. Kâfirlerin bayramlarında, Müslümanların cahilleri, kâfirlerin yaptıklarını yapıyorlar ve bu günleri, Müslüman bayramı zannediyorlar. Kâfirler gibi, birbirlerine hediye gönderiyorlar. Eşyalarını, sofralarını kâfirlerin yaptığı gibi süslüyorlar. O geceleri, başka gecelerden ayırt ediyorlar. Bunlar hep şirktir, kâfirliktir. (Mektubat 3/41, S. Ebediyye)
 
Üst