Vicdanın Israrlı Etkisi

mally

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Ocak 2010
Mesajlar
720
Tepkime puanı
225

Bir insanın, yaptığı kötülüğün şiddetli sarsıntılarını ve acı tepkilerini kendi ruhunda duyması gerekir. Buna aracılık eden de vicdandır. Bu nedenle, kötü hareketinden dolayı onun vicdanı o anda kendisini rahatsız etmese bile, kesinlikle zamanı gelince olanca şiddetiyle meydana çıkarmak üzere o acıyı bünyesinde tüm ayrıntılarıyla saklamıştır ve asla bu işinden vazgeçmeyecektir. Vazgeçmemesi de İlahi İrade Yasaları’nın değişmez gereklerindendir, yani kaderdir.

Beşeri kimlikle daha önce işlenmiş kötü bir hareketin üzerinden yıllar geçip, unutulmasından sonra ve hatta üzerinden bir yaşam geçtikten sonra bile sonuçlarının günün birinde o insanın başına ilk bakışta nedeni yokmuş gibi görünen bir bela, bir felaket olarak çarpmasının kader olduğunu söylediğimiz zaman, bu anlamı hedeflemiştik. Her ne kadar o felaketin nedeni o anda beşeri kimlikle bilinmez ve unutulmuş gibi görünürse de, gerçekte onu çeken ve onun azabını ruhunun derinliklerine kadar sindiren ruhsal varlık, o azabın gerçek nedenlerini belirlemekte hiçbir güçlük çekmez. Böylece, o azap da vazifesini yapmış, gereken yararı sağlamış olur ki, aslında o azabın o ruhta doğmasının sebep ve amacı da budur.

Fakat bazen de onun ruhu o kadar durgun bir hal almış olabilir ki, uzun bir süre vicdanı harekete geçemez, bu hareketsizlik sürdükçe onun o kusurdan kurtulabilmesi ve ileri aşamalara doğru yol alması gerekir. Oysa ki, İlahi İrade buna uygun değildir. Bu nedenle, onun henüz durgun halde bulunan vicdanını harekete geçirmek gerekecektir.

Bu da yine ancak İlahi İrade Yasaları’nın gerekleriyle ve yardımcı varlıkların o yasalardan yararlanarak o durgun vicdanlı insanı uyandırıcı yollarda etkinliklere girişmesiyle gerçekleşir. Burada o insanın iradesi dışında bazı olaylar olmaya başlar. Bu olaylar onun hoşuna gitmeyecek, bazen de isyanını gerektirecek şekiller gösterebilir. Örneğin, onu bu kabahatinden dolayı 101 yıla mahkûm ederler, hapse atarlar, kendisine hiçbir insana yapılmaması gereken işkenceleri, eziyetleri yaparlar... Böylece yıllar geçer. Azap üzerine azap biner. Azaplar şiddetini artırdıkça onun dayanma gücü kırılır, isyanı artar. Kötü duyguları bütünüyle dışarı vurur. Fakat o artık hiçbir kötülük yapamayacak bir duruma sokulduğundan, elinden bir şey gelmez. Ancak, eğer kötü niyetleri devam ediyorsa, bunları gerçekleştirebilmesine imkan verilmemekle beraber, sanki onları fiilen yaşamış gibi azaplı sonuçlar birbirini izleyerek, o insanın başına birer ağır balyoz gibi iner. Onun bir yaşamı böyle işkencelerle dolu dramatik bir sahne içinde geçer... İkinci yaşamı başlar, fakat bu yaşam da yine birçok imkansızlıklar, şanssızlıklar, uygun olmayan çalışma koşulları hatta haksızlıklarla doludur.

Tüm bunların sebepsiz ve haksız oluşu bütünüyle ortadadır. Gerçekte bunlar, önceki yaşamda işlenmiş kötü bir hareketin karşısında bir türlü uyanmasını bilmeyen vicdanı harekete geçirmek için, İlahi İrade Yasaları’nın gereklerine uygun olarak, zincirleme akıp giden birtakım hayırlı sonuçlardır. Bu sonuçları da o insanın ruhunda, her yeni sonuca karşı yerine, uyanan yeni isyanlar doğurmaktadır. Demek ki, o çaresiz varlık bu isyanlarıyla kendi sonunu yine kendisi bilmeden çizmekte ve kaderini kendi kötü hareketleriyle kendisi hazırlamaktadır. Oysa ki, o insan isyanı bırakıp, kabahatin kendinde olduğunu düşünerek, yaptığı işin yanlış olduğunu kabul etse, bu sonuçlar hemen değişecek ve onun iradesini zorlayan olayların arkası kesilecek, o tekrar iradesinin idrakine varacak, kusurlarını düzeltip tamir ederek ruhunda başlamış olan vicdan azabını sakinleştirici çareleri kendi isteklerinin nurlu idraki altında araştırıp bulmak zevkine kavuşacaktır ki bu durumu, iç huzurunun bir başlangıcı olarak nitelendirebiliriz.

Demek ki, varlığın tüm iradesi ve isteği dışındaki hoş olmayan hatta acı olayların olduğu sırada bile, eğer o insan kendisini toplayıp, iyi tarafa doğru düşünce ve isteklerini kaydırabilirse, onun bu isteği de yine İlahi İrade Yasaları uyarınca gerçekleşme yoluna kavuşabilir. Çünkü, onun bu isteği tekamülünün hızlı hareket edebilmesine neden olur. Zaten İlahi İrade Yasaları’nın hedeflediği amaç da varlıkların tekamülüdür. Mademki onların istekleri İlahi İrade Yasaları’nın gereklerine uymuştur, kuşkusuz o istekler gerçekleşecek, aşkın sonuçlara ve gereklere ulaşacaktır.

Fakat bu yolda ne kadar düşünülürse düşünülsün, İlahi İrade Yasaları’nın belirtilerinin gerekleri o kadar karmaşık, o kadar sonsuz ve birbiriyle girişim halindedir ki, daha önce de bir şemayla benzeterek sonsuz bir ağ olarak kabaca açıklamaya çalıştığım bu gereklerin karışık durumu içinde bir iki gereğin, yani nedensellik ilkesinin birkaç halkasının ilerisini ve gerisini en tekamül etmiş ve bilgili bir insanın bile görebilmesi ve düşünebilmesi mümkün değildir. Bizim verdiğimiz örnekler ise, bu çok büyük mekanizma içinde ancak bir tek adımlık uzaklık değerini bile taşımaz. Böyle adımların milyarlar kere 100 milyarlardan daha büyükleri, bir ruh varlığının ebedi ve sonsuz yaşam gereklerini birbirine çok sıkı ilişkilerle bağlayan olaylarla doludur. Bu nedenle, kaderin sınırını çizmek değil, onun anlamını bu yönden anlayabilmek bile hiçbir insanın kudreti içinde değildir. Biz örneklerimizi verirken, kaderin sınırını çizmek için değil, kader hakkında çok ilkel ve kuşkusuz eksik bir fikir yürütebilmek isteyen değerli dostlarımıza yardım etmek için düşüncemizi kullandık.

NOT: Bu yazı, Dr. Bedri RUHSELMAN’ın MUKADDERAT ve İCABAT adlı eserinden sadeleştirilerek derlenmiştir.



-- ALINTI --
 
Üst