Birçok Kültürde Hayvanların Kutsallaştırılması...

  • Konbuyu başlatan 43887
  • Başlangıç tarihi
4

43887

Eski inançlara sadakat hala devam ediyor birçok kültürde bazı hayvanlar farklı ve ayrıcalıklı bir muamele görüyorlar:)

İlk çağlarda insanlar, dünyanın, Herkül gibi güçlü buldukları fillerin sırtında asılı durduğuna inanırlardı. Ağustos böceğinin deri değiştirmesinden etkilenenler, onun Ay'ın çeşitli aşamalarını temsil ettiğini düşünürlerdi. Canlıların bedenlerini başka bedenlere dönüştürme yeteneğine sahip olduğunu sandıklan kurtun yaratacağı mucizelerden çekinirlerdi. Bugün, madalyonun bir yüzünde medeniyet ve çağdaşlaşma görülürken, diğer yüzünde hâlâ eski inançlara sadakat bulunuyor. Örneğin, birçok kültürde bazı hayvanlar farklı ve ayrıcalıklı bir muamele görüyorlar. Bu hayvanlar, o kültürün kutsal inançlarında önemli bir yer tutuyor, o toplumlarda birer dini sembol olarak görülüyorlar. Bütün bunlar, kuşkusuz antik efsaneler ve inanışlar ama acaba, gerçekten geçmişte mi kaldılar?


Hayvanlar, özellikle doğu toplumlarında hâlâ bir güç ve iktidar simgesi...
Doğadaki denge ve gücün de bir parçasını oluşturuyorlar ve bu açıdan saygın bir yere konuluyorlar. Hayvanların kutsallaştırılmasının ekonomik bir nedeni olduğu de ileri sürülebilir. Örneğin, hayvancılıkla uğraşan birçok toplumda koç kurban etme, dinsel gerekliliğin yanısıra onların sayısını dengelemenin de bir yolu... Ancak hayvanları kutsallaştırma konusundaki en tutarlı teori, totemleştirme... İnsan ile hayvan arasındaki ilişkide, totem çok belirleyici bir role sahip. Totemleştirilen hayvan bütün bir aşireti temsil ediyor. Bu hayvan kesinlikle öldürülmüyor, eti yenmiyor... Aşiretin her ferdi, totem ruhunun bir parçası kabul ediliyor...


Birçok doğu toplumunda kutsal kaplumbağa; sadakatin, bilgeliğin, mutluluğun simgesi
Kaplumbağa, birçok doğu toplumunda, ama özellikle de Japonya'da çok kutsal bir hayvan... Bütün bu toplumlarda kaplumbağanın kabuğunun gökyüzünü ve yeryüzünü simgelediği kabul ediliyor. Kabuğun üst yüzü gökyüzünün, alt yüzü ise yeryüzünün sembolleri... Bu yaklaşım sadece kaplumbağa için değil, diğer tüm kabuklu sürüngenler için de geçerli...
Ayrıca Japonya'da kaplumbağa, sadakatin ve uzun yıllar süren mutluluğun da simgesi olarak görülüyor. Bu bakışın temelinde, kuşkusuz kaplumbağanın bilge yaşlılar gibi yavaş hareket etmesi ve 100 yıldan fazla yaşaması büyük rol oynuyor. Yine Japonlar, kaplumbağaya bir denge unsuru olarak da bakıyorlar. İnançlarına göre, Japon tanrısı Niukua, kaplumbağanın bacaklarını kullanarak dünyanın dört kutbunu denge içinde tutuyor...

Ekli dosyayı görüntüle 6117


Laponya’da, Şaman ruhlarının geyiklerde yaşadıklarına inandıkları için kutsal sayıyorlar
Bugünkü kültürümüzde bizim için atın değeri ne ise, Şamanizmin yaygın din olduğu Laponya'da da geyik odur... Laponlar, hem bir ulaşım aracı, hem bir tüketim maddesi olarak yararlandıkları geyiklerin, aynı zamanda kutsal varlıklar olan şamanların ruhlarını sakladıklarına inanırlar. Bu nedenle, çok zorda kalmadıkça geyik öldürmezler. Bir geyiğin öldürülmesi aynı zamanda Şamanların da yeniden öldürülmesi anlamına gelir.

Köpekbalıkları insan ruhu taşıyan yaratıklar...
Pasifik Okyanusu'ndaki sayısız adacıklarda yaşayan yerli halka göre, köpekbalıkları insan ruhu taşıyan yaratıklar... Polinezya yerlileri, beyaz köpekbalığını "Tanrı Kauhuhu" olarak çağırıyorlar. Bu köpekbalığı okyanusun derinliklerinde bulunan devasa bir mağarada yaşıyor ve mağaraya giren her türlü canlıyı anında parçalıyor. Polinezya yerlilerine göre köpekbalıklarını öldürmek en büyük günahlardan biri... Çünkü, bu hayvanlar ölenlerin ruhlarını kendi vücutlarında misafir ediyorlar. Malaita Adası yerlileri ise, yılın belli günlerinde köpekbalıkları için sığır kurban ediyorlar. Öldürdükleri ve kemiklerini ayıkladıkları sığırın etlerini okyanusa atıyorlar. Daha sonra da onları yutmaya gelen köpekbalıklarıyla konuşmaya çalışıyorlar.



"İnek gökyüzüdür, inek topraktır..."
Bu sözler, Hindu dininin tüm kutsal kitaplarında yer alıyor. Ancak, bu koca yarımadada ineğin kutsallığı geçmişin tatlı bir anısı olarak kalmış değil... Bugün bile özelinde inek ve genelinde tüm boynuzlugiller, Hindistan'da kutsal statülerini koruyorlar ve inek hâlâ tüm iyiliklerin anası olarak kabul ediliyor. İneğin kutsallığının bir kaynağı da bu hayvanın süt vermesi ve sütten tereyağı gibi bazı ürünlerin yapılması... Hintliler, süt ve süt ürünlerini "tanrıların insana sunduğu nimetler" olarak görüyorlar. İneğin kutsallığının ikinci kaynağı ise, Hint yarımadasını M.Ö. 1500'lü yıllarda istila edip kolonileştiren Arjia kabilelerinin gelenekleri... Arjialara göre, kişinin zenginliğinin ölçüsü sahip olduğu inek sayısıydı.



Hindistan'da kutsallığını sürdüren bir başka hayvan da yılan...
İneğin yanısıra, Hindistan'da kutsallığını sürdüren bir başka hayvan da yılan... Eski bir hikayeye göre, Buda Sakyamuni meditasyon halinde iken, yarattığı büyük bir fırtına ile yoketmeye çalışan kötü ruhun saldırısına uğrar. O sırada bir yılan tehlikeyi görür ve kıvrılarak Buda'nın altına girer, onu yukarı kaldırarak sularda boğulmaktan kurtarır. Ayrıca, kafasıyla Buda'nın başının üstünü de kapatır. Böylece Buda yağmurdan da etkilenmez... Bugün kısır kadınlar, doğurmak için altında yılanların yaşadığına inandıkları ağaçların yanında saatlerce dua ederler. Yine yılan sürekli deri değiştirdiği için Doğu toplumlarında ölümsüzlüğün de simgesidir...



Dağ aslanları (Puma), Kızılderili kabilesine göre yaşayan canlıların en güçlüsü
Amerika dağlarında yaşayan dağ aslanları, birçok Kızılderili kabilesine göre yaşayan canlıların en güçlüsüydü ve bu nedenle kutsaldı. Kızılderililer, soğuk kış aylarını çadırlarının içinde, dağ aslanı için dini törenler düzenleyerek geçirirlerdi. Bugün çeşitli rezerv bölgelerinde yaşayan son kızılderililer hâlâ dağ aslanını kutsal görüyorlar. Bu hayvanın çeşitli organlarını gösteren fetişler yapıyorlar. Yine bu hayvanın fetişlerini takarak ava çıktıklarında, avın daha bereketli geçeceğine inanıyorlar.

Ekli dosyayı görüntüle 6119
Avustralya devekuşu, siyaha çalan tüyleri, çıplak boynu, rengarenk başı ile kaskı andıran boynuzlarıyla belki de dünyanın en garip hayvanlarından biri...
Bacaklarındaki pençeler bu sevimsiz manzarayı tamamlıyor. Ancak bu hayvan, Yeni Gine yerlileri için birçok fantezinin de simgesi... Bu fanteziler, kuşkusuz hayvanın ilginç anatomik yapısından ve davranışlarından da kaynaklanıyor. Bir kere, Avustralya devekuşu, asla yuva yapmayan bir hayvan... Çeşitli mevsimlerde ortaya çıkıyor ve daha sonra kayboluyor. Çok hızlı koşması ve yaralandıktan sonra bile kolay kolay yakalanamaması bu hayvanın üstündeki efsanevi artıran nedenler... Ama asıl önemlisi, bir kuş kanatlarına sahip olmasına karşın uçamıyor ve birçok etobur gibi etle besleniyor... Ama. diğer etoburların aksine, iki ayağının üstünde durabiliyor. Bütün bu özelliklerinin en önemlisi, dişisinin ürogenital organının yapısı...


Bu organ, büyük ölçüde kadının cinsel organını anımsatıyor. Bu nedenle de bu hayvanın avlanması, ki bu sadece kabilede cinsel ilişkilerin dondurulduğu dönemlerde yapılıyor, erkeğin kadın üstündeki egemenliğini simgeliyor. Bu hayvanı avlayıp etini yiyen yerliler, birkaç gün tarımla uğraşmıyorlar, evlerine girmiyorlar. Bunun nedeni kuşkusuz bir totem inanışı; eğer tarımla uğraşırlarsa, bereketin sembolü olan şeker kamışlarının kuruyacağına, eve girerlerse de devekuşlarının gelip çocuklarını kaçıracağına inanmaları...

Brezilya yerlileri "Aruana" balığının soyundan geldiklerine inanıyorlar
Brezilya'nın Amazon ormanlarıyla kaplı Basso Rio Araguaya bölgesinde yaşayan yerliler, kendilerinin "Aruana" balığının soyundan geldiklerine inanıyorlar. Aruana, metal şansı pullara sahip, bir metre uzunluğunda, hareketli bir balık... Çene kısmında biri mavi, diğeri yeşil renkte iki sakalı bulunuyor. Basso Rio Araguaya bölgesinde yaşayan yerliler için insanla hayvan arasında kesin bir çizgi söz konusu değil... Kabilede sadece ve sadece yetişkin savaşçılar gerçek insan muamelesi görüyorlar. Kadınlar, yaşlılar ve çocuklar üç aşağı beş yukarı hayvan statüsündeler. Bu yerler için orman, düzensizliği ve kaosu simgeliyor, nehir ise ailenin önemli bir parçası... Çünkü, nehirde kutsal "Aruana"lar yaşıyor. Bu balıkların avlanması ve yenmesi kabile halkınca kesinlikle günah...

Antik çağda kutsal hayvanlar...
Mezopotamya'daki antik tapınaklar hayvan açısından oldukça zengindi.
Savaş tanrıçası Ishtar'ın hayvanı aslandı. Ishtar, bazı resimlerde ayakta, burun deliklerinden ip geçirilmiş aslanın kayışını tutarken gösteriliyordu.
Aşk tanrıçasının sembolü ise çok sevilen güvercindi.
Doktorların patronu, şifa veren tanrıça Gula'nın hayvanı köpek,
sular tanrısı Ea'nınki ise barbunya balığıydı.
Fırtınalar tanrısının sembolü, gücü ve ürkütücü sesi ile ünlü olan boğadan başkası değildi.

Batı da eşeğin itibar kazanması Hıristiyanlıktan sonra oldu
İşin ilginç yanlarından biri de, günümüzde dalga geçilen, ismi aşağılama amacı ile kullanılan eşeğin, Mezopotamya'nın en çok saygı duyulan hayvanlarından biri olmasıydı. Atın evcilleştirilmesinden önce, kralların binek hayvanı olan eşeğin gördüğü saygı oldukça fazlaydı. Bunun başlıca nedeni, eşekten daha büyük olan, kolay kolay söz geçirilemeyen ve zaptedilmesi güç olan atın, kralların otoritesine gölge düşürebileceğiydi. Hıristiyanlığa kadar eşek, batı toplumlarında da "şeytanın hayvanı" olarak görülmüştü. Ancak, İsa'nın onu binek hayvanı olarak kullanması nedeniyle, daha sonra itibari yeniden iade edildi.
Mezopotamya'dan günümüze kalan süs tabaklarındaki hayvan şekilleri, kutsal hayvanların hangileri olduğu konusunda bize oldukça geniş bilgi veriyor... Ur'daki kral mezarlarında bulunan bir tabakta, iki adet insan başlı bizonu kendine itaat ettiren Gılgamış görülüyor. Onun altında da, kutsal tabaklar taşıyan bir köpeğe ve çanak taşıyan bir aslan var. Orta kısımlarda ise, dans eden bir ayı var. En alttaki insan-akrep karışımının yanında bir ceylan duruyor. Motiflerde sık rastlanan figür ise, harp çalan eşek...


O günlerde en çok kurban edilen hayvan, bugün de olduğu gibi koçtu...
Ekli dosyayı görüntüle 6118


Ancak, o zamanlar kurban edilen koçların ciğerleri, böbrekleri ve kalbi alınarak inceleniyordu. En önemlisi ise karaciğerin incelenmesiydi. Hatta, karaciğerin incelenmesi içeren bir bilim bile doğmuştu ve "hepatoscopi" diye adlandırılıyordu. Karaciğerin hepatoskopik çizelgesinin çıkarılması ile, kişilerin, kralın ve ülkenin gelecekleri ile ilgili kehanetlerde bulunabiliniyordu.

M I S I R
Eski Mısır'da kutsal sayılan gübreböcekleri,
altın çerçeveler içinde mumyalanmış cesetlerin kalbinin yanına konuluyor ve ölünün kalbinin iyileşmesine yardım edeceği düşünülüyordu. Bugün Afrika'nın pek çok yerinde bu böcekler hâlâ kutsal sayılıyor. Sudanlı kadınlar, daha doğurgan olmak için böcek yemeye devam ediyorlar.

Eski Mısır'da en çok ilgi gören hayvanların başında kedi geliyordu.
Mısır'da kedi heykellerine ve özellikle de mumyalanmış kedilere rastlamak mümkündü. Güneş tanrısı Ra'nın ve doğurganlığın sembolü olan kedilerin ölümünde, aile günlerce yas tutar, saygı olarak ailenin tüm bireyleri kirpiklerini keserdi. Nil vadisinin bir başka kutsal hayvanı da arıydı. An, Neith tanrıçası ile özleştirilmişti.
Mısırlılar'ın hayvanlara karşı duydukları ilginin başlangıç tarihi, cilalı taş devrine kadar uzanıyor. Ölülerin tanrısı olan Anubis'in çakalbedeninde yaşadığına inanılıyordu, neşe tanrıçası Bastet kedi ile sembolize ediliyordu. Gökyüzünü desteklediği söylenen hava tanrısı Show, aslan ile özdeşleştirilmişti, Sobek tanrısının hayvanı ise Mısır'da bol bol bulunan timsahtı...
Bazı tanrıların bir değil, birçok kutsal hayvanı vardı. Ay'ın ve bilimlerin tanrısı olan Thoth, hem balıkçıl, hem de Habeş maymunu ile özdeşleştirilmişti. Güney Mısır tanrılarından Uto'nun simgeleri, yılan ve onun baş düşmanı gelincikti. En bilinen tanrılardan biri olan Güneş tanrısı Horus'un -Ra'nın oğlu olarak biliniyor- simgesi ise şahindi...

Renk ve üzerindeki şekilleri Apis'inkine benzeyen boğalar toplanırdı
Kutsal sayılan bu hayvanlar her zaman insanlardan özel ilgi gördüler. Bunun en güzel örneği, Memphis'te tapılan kutsal boğa Apis'ti. Üzerinde beyaz noktalar olan bu siyah boğanın yüzünün ön tarafında beyaz bir üçgen, yan tarafında ise hilal bulunuyordu. Apis geleneğini sürdürmek için renk ve üzerindeki şekilleri Apis'inkine benzeyen boğalar toplanır, Memphis'teki ünlü tapınakta beslenirlerdi. Ölen boğaların yerine gelecek boğayı seçmek için özel ajanlar görevlendiriliyordu ve yeni bulunan boğanın sahibi cömertçe mükafatlandırılırdı. Ölen boğa ise büyük bir törenle Sakkara'daki büyük Mitlerden birine gömülürdü.
Erkeklik ve güç sembolü olan boğanın kutsal sayıldığı tek yer Mısır değil kuşkusuz... Öyle ki, bugün İspanya'nın ünlü boğa güreşleri bile eski geleneklerin bir devamı olarak görülüyor.

BATI EGE

Eski Yunan tanrılarının çoğu hayvan biçimindeydi...
Buna göre, kutsal hayvanı inek olan Hera, "inek suratlı" olarak anılıyordu, Atena'ya da "baykuş suratlı" deniyordu. Keçi Diyonisus'un kutsal hayvanı da elbette ki keçiydi... Bir çok yerde olduğu gibi, eski Yunan'da da en çok adı geçen hayvan boğaydı. Tanrılara kurban edilen hayvanların başında boğa geliyordu. Kurban edilen boğa öylesine kutsal sayılıyordu ki, üzerine kanını süren kişi tüm günahlarından arınmış oluyor ve şansı açılıyordu. Sonradan denizlerin tanrısı olarak kabul edilmesine karşın Poseidon, atlarla olan yakınlığını hiçbir zaman kaybetmedi. Öyle ki, Yunanlılar, atlarla olan bağlantısından dolayı Poseidon'u yer sarsıntılarıyla bile özdeşleştirdiler. Bunun nedeni, sürü halinde dörtnala koşan atların çıkardığı seslerin yer sarsıntısını andırmasıydı.

Kurbanlar kesilerek değil boğularak öldürülüyordu (kanını akıtmamak için)
Kanatlı atlar da mitolojilerin vazgeçilmez birer parçasıydılar. Pegasus, Medusa'nın kanından oluşmuştu. Atlara verilen değer o kadar fazlaydı ki, onları kurban etmek pek sık yapılan bir şey değildi. Poseidon için kurban edilmesi gereken atlar da silerek değil, suda boğularak öldürülüyordu. Aynı şekilde, eski Hindistan'da kurban edilen atlar da boğularak öldürülüyor, hiç kan akıtılmıyordu, Poseidon'a kurban edilen atların etleri yenmiyordu.


Rodos Adası'nda her sene düzenlenen seremonilerde yanan bir arabaya koşulmuş beyaz bir at denize atılır ve bu seremoninin, Güneş'i kış mevsiminin zayıflığından kurtarıp güçlendireceğine inanılırdı.

Kurtlar o dönemlerin en ilgi çeken hayvanlarındandılar
Arcadia'daki efsaneye göre, kurta dönüşen bir adam, 10 sene süreyle insan eti yemeden yaşarsa, tekrar insan olabiliyordu. Eski Yunan'ın kutsal köpekleri de yok değildi.

Şifa veren köpekler
Şifa veren hayvanlar olarak bilinen köpekler, ilaç tanrısı olarak bilinen Asclepius'la özdeşleştirilirdi. Hastaları nasıl yalayacaklarını öğrenen köpeklerin onları iyileştireceğine inanılırdı. Köpeklerin salyası yaraların temiz kalmasını sağlıyordu; ayrıca, bir hayvanın gösterdiği yakın ilgi, kuvvetli bir ilacın etkisine yakındı. Koyunların Hermes dışında hiçbir tanrıyla bağlantısı yoktu.
alıntı
 
Üst