İslam'ın İbadet Kaynağı: Güneş Kültü ya da Sabiiler Kimdir?

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

codzombi

Kayıtlı Üye
Katılım
12 Kas 2011
Mesajlar
1,169
Tepkime puanı
119
İslam'ın İbadet Kaynağı: Güneş Kültü ya da Sabiiler Kimdir?
28 Kasım 2012, 14:07
Sabiiler Kimdir?


Müslüman Kur'an yorumcularına, din ve tarih araştırmacılarına göre:
- Yıldızlara (güneş, ay da yıldız sayılmıştır) tapanlar.
- Meleklere tapanlar.
- Nuh Peygamber'in dininde olanlar.
- Yahudilerle Hıristiyanlar arasında kalan bir dine inananlar.
- Yahudilerle Mecusiler (Zerdüştçüler) arasında kalan bir dine inananlar.
- Hıristiyanlarla Mecusiler arasında kalan bir dine inananlar.
- Bir dinden öbürüne geçen, din değiştirenler.
- Bir kesim Yahudiler.
- Bir kesim Hıristiyanlar.
- Dinsizler.

Nedir Sabiilikteki ibadetler?
Bu sorunun kitaplardaki karşılığına bakıldığı zaman, İslam’daki birçok ibadetin tümüne yakın bölümünün (bir anlamda tümünün), İslam’a -doğrudan ya da dolaylı yollardan- Sabiilikten geçtiği ve dolayısıyla, Mayatepek'in anlattıklarının, gözlemlerinin, değerlendirmelerinin doğru olduğu açık seçik görülür.
Karşılaştıralım:

- Müslümanlıkta namaz abdestiyle, boy abdestiyle taharet var.
- Sabiilikte de bu var.
- Müslümanlıkta vakitleriyle namaz var. Beş vakit.
- Sabiilikte de bu var. Aynı saatlerde, üçü farz altı vakit.
- Müslümanlıktaki namazlar, cenaze namazının dışında, rükûlu, secdelidir, rekâtlar vardır.
- Sabiilikteki namazlar da böyledir.
- Müslümanlıktaki namazlardan cenaze namazı, dua sayıldığı için rükûsuz ve secdesizdir.
- Sabiilikte de cenaze namazı böyledir.
- Müslümanlıkta oruç vardır.
- Sabiilikte de vardır.
- Müslümanlıkta farz oruçlar bir aydır. Bu ay da kimi zaman 29,kimi zaman 30 gün çeker.
- Sabiilikte de böyledir.
- Müslümanlıkta farz oruçlarının yanında, isteğe bağlı ve nafile adı verilen oruçlar vardır.
- Sabiilikte de böyledir.
- Müslümanlıkta "fıtr bayramı" adı verilen "ramazan bayramı" vardır.
- Sabiilikte de bu ad ve nitelikte bayram vardır.
- Müslümanlıkta kurban vardır.
- Sabiilikte de vardır.
- Müslümanlıkta hac vardır.
- Sabiilikte de vardır.
- Müslümanlıkta Kâbe, Tanrının evidir ve kutsaldır.
- Sabiilikte de böyledir.
- Müslümanlıkta ibadet için tapınaklar vardır.
- Sabiilikte de...
- Müslümanlıkta kutsal kitap vardır.
- Sabiilikte de...
- Müslümanlıkta peygamber, peygamberler vardır.
- Sabiilikte de...
Ve böyle gider. Bütün bunların kanıtlarını ileride ve raporun sonundaki belgelerde bulacaksınız.

İslam da, Tıpkı Güneş ve Ay Kültlerinde(Sabiilikte) Olduğu Gibi Güneşe, Aya Ayarlı
Dikkat edilmeli: Güneş bir yere geldiğinde bir namaz, bir başka yere geldiğinde bir başka namaz, doğması yaklaştığında bir namaz, battığında bir başka namaz kılınır. Oruç da, güneş ışınları yokken (tanyeri ağarmadan önce) tutulur, güneş batınca bozulur. Yine oruç, hadisteki buyruğa göre,"Ay görülünce(ramazanın başında) başlar, ay görülünce (izleyen ayın başında) bitirilir (bayram edilir).". Ay 29 çekerse ramazan orucu 29, ay 30 çekerse ramazan orucu 30 gün olarak tutulur.
Güneş ve ay kültlerinde (Sabiilikte) de bu ibadetler böyledir, güneşe ve aya göre düzenlenmiştir. Bu da, İslam’daki ibadetlerin nereden kaynaklandığını çok açık biçimde ortaya koyan kanıtlardandır.

Şu ayete bakın:
"Güneşin Kaymaya-Kıpırdamaya Başlaması Zamanı ve Nedeniyle Namaza Başla"
Bu ayette Diyanet'in resmi çevirisinde, biraz eksik, biraz da yanlış olarak şu anlam verilir:
"Güneşin batıya yönelmesinden, gecenin karanlığına kadar namaz kıl. Sabah vakti de namaz kıl. Zira sabah namazı, görülmesi gerekli bir namazdır."(İsra Suresi, ayet 78)
Bu ayetin başına, daha doğru olarak şu anlamı vermek gerekir:
"Güneşin kayma-kıpırdama zamanında ve bu nedenle namaz kıl ve gecenin karanlığına değin (vakit vakit) sürdür..."
Ayette, bir "dülukü'ş-şems" deyimi geçiyor. Bunun anlamı, "güneşin kıpırdaması (delk'ten) ve kayması"dır. Bu deyimin başında da bir "li" yer alıyor. Bu "lam" ile; "vakit" ve "neden" bildirilir. Dolayısıyla, bu lam için Kur'an yorumcuları ve dilbilimcileri "sebep lamı","vakit lamı" derler. Yani bu "lam" ile "vakit" ve "neden" bildirilir. Dolayısıyla, bu "lam"dan, namazların, hangi zaman ve hangi nedenle kılınacağı bildiriliyor. Fıkıhta da bu hüküm çıkarılır. F.Razi, bu ayet nedeniyle, "Üçüncü Mes'ele" anlamındaki başlık altında şu bilgiyi veriyor;
"Vahidi şöyle diyor: Li düluki'ş-şemsi'deki lam, ecl ve sebep (neden) lamıdır. Bu böyledir çünkü, namaz güneşin kaymasıyla vacib (farz) olur. Öyleyse namaz kılana, namazı yerine getirmesi, güneşin kaymaya başlaması nedeniyle gerekli (farz) olmuştur."(F.Razi,E't-Tefsirü'l-Kebir,21/26)
Her şey çok açık değil mi?
Demek ki temel İslam kaynakları da, namazın güneşin kıpırdamasına-kaymaya başlamasına bağlı olarak insanlara buyrulduğunu kabul ediyor. Güneş Kültü'nün, yani Güneş Tapımı’nın bunda rol oynamadığı söylenebilir mi?
Orucun farz olduğunu ve nasıl yerine getirilmesi gerektiğini bildiren ayetler, Bakara Suresi'nin 182'den 187'ye değin olan ayetleri de, oruç ibadetinde ayın ve güneşin rol oynadığını dile getirir niteliktedir. Örneğin 185.ayette,"sizden kim AY'a tanık olursa (ayı görürse, aya, ramazan ayına erişirse) hemen oruç tutsun..." deniyor.187.ayetinde de orucun, "Tan yerinde ak ipliğin kara iplikten ayırt edildiği", yani "tan yeri ağardığı" zamandan önce başlayıp, geceye dek süreceği, yani güneşin batmasıyla sona ereceği bildirilir.
Şöyle bir soru sormayın:
- Peki kutuplarda, gecenin ve gündüzün günlerce, aylarca sürdüğü, örneğin altı ay gece, altı ay gündüz olduğu yerlerde oruç nasıl tutulacak?
Böyle bir soru sormayın, çünkü "Aklı ve bilimi dine araç yapan güruh", bir takım yorumlara çabalamış olsalar da, kimse bu konuda doyurucu bir cevap verebilmiş değildir. Ve siz de kimseden doyurucu bir karşılık alamazsınız.
İbadetlerin güneş ve aya göre düzenlendiği ve düzenleyicilerinin de gündüzün, gecenin o denli uzun olduğu yerlerde yaşamadıkları, öyle durumlar olabileceğini bilemeyecekleri göz ününde tutulduğundaysa, sorunun karşılığı kendiliğinden ortaya çıkmış olur. İlkel insanlar, Güneş Tapımı’nın, Ay Tapımı’nın kurucuları ve inanırları dünyanın o yörelerini, yani gündüzün ve gecenin o denli uzun olduğu kesimlerini nereden bilebilirlerdi?

Kur'an'da, İbrahim Peygamber'in de Yıldıza, Aya ve Güneşe 'Tanrım' dediği Belirtilir
En'am Suresi 76, 77 ve 78. ayetlerine göre, İbrahim, yıldızı görür, yıldıza; ayı görür, aya; güneşi görür, güneşe "Tanrım" der. Bu gök cisimlerinden güneşi daha büyük ve daha parlak görünce,"Tanrım budur işte, bu daha büyüktür." diye konuşur. Ne var ki Tanrı dedikleri yerlerinde kalmayıp batınca, bunlara Tanrı demekten vazgeçer. Önce yıldızdan, sonra aydan, sonra da güneşten vazgeçer İbrahim. Artık bunları Tanrı saymaz ve asıl Tanrıya döner.
Kur'an, İbrahim'in Tanrıyı nasıl arayıp bulduğu kendince anlatırken çok önemli bir ipucunu da açığa vuruyor. Demek ki, İbrahim de, süresi ne olursa olsun; yıldıza, aya ve güneşe "Tanrım" demiştir. Sonradan vazgeçtiği ise Kur'an'ın iddiasıdır. İstediği sonuca ulaşmak için bu savda bulunması doğal.
Ayetlerin anlattıklarına bakılacak olursa, İbrahim'in sözü edilen gök cisimlerini Tanrı sayma olayı, bir gün içinde olup bitmiştir. Oysa akla, mantığa vurulursa bunun olabilirliği yok. İbrahim bu gök cisimlerine, biraz düşünmeye başladığı zaman Tanrım demiş olabilir. Diyelim ki erginlik çağında... Peki bunlara Tanrım dediği günden önce, yıldızı, ayı ve güneşi hiç görmemiş midir? Bu, nasıl ileri sürülebilir? Olay, olup bitmişse, bu bir evre içinde olmalı.
Kaldı ki, İbrahim'in yıldızları ve o zamanlar birer yıldız sayılan güneşi, ayı birer Tanrı saymaktan vazgeçtiğine ilişkin değil; yıldız, ay ve güneş tapımcılarının, yani Güneş Kültünün, Ay Kültünün, bir başka deyişle Sabiilik dininin inanırlarının peygamberliğini yaptığına ilişkin kayıtlar ve aktarmalar vardır.

Üç Dinin Paylaşamadığı İbrahim, Bir Sabiiydi
Al-i İmran Suresinin 65, 66, 67 ve 68. ayetlerinde, İbrahim'in Yahudi mi, Hıristiyan mı, yoksa "Müslim" mi olduğu tartışması yer alıyor ve kesip atılıyor:
"İbrahim ne Yahudiydi ne de Hıristiyandı. O, bir hanif ve Müslimdi."
Ardından da İbrahim'e en yakın olanların, Muhammed ile inanırları olduğu ileri sürülüyor.
Gerçekten de, İbrahim, paylaşılamayan bir peygamber. Özellikle Yahudilerle Müslümanlar paylaşamıyor. Yahudiler de, Müslümanlar da onu kendi ataları sayıyor.
Eğer sözü edilen İbrahim tarihte yaşamışsa, yazılanlara, araştırmalara ve aktarılagelenlere bakılarak rahatlıkla şu söylenebilir:
İbrahim, bir sabiiydi ve Sabiilik dininin peygamber diye inandığı bir kişiydi.
Kur'an ve hadis yorumcularından kimileri, kimi hadisler, İbrahim'in toplumunun Sabii olduğunu, ama onun, bu toplumla savaştığını, onları doğru yola çağırmak ve sokmak için peygamber olarak gönderildiğini ileri sürerlerse de bu, öteden beri alışılagelen bir yutturmacadır. Müslümanların uydurmasıdır. Nice yalan ve uydurmalar arasında bu da sergilenir. İbrahim ile Sabiilerin ayrı ve birbirlerine karşı olduğu ileri sürülüp işlenir. Bununla birlikte çıkarlarının da gereği olarak İslam’ı savunmak için kalemlerini ve olanca güçlerini kullanan Müslümanlardan birçokları da, Sabiilerin, İbrahim'e peygamber olarak inandıklarını belirtmekten kendilerini alamazlar. Bunlardan, ilahiyatçı (tefsir hocası) Prof. Dr. İsmail Cerrahoğlu şunları yazar: "Sabiiler, Adem, İbrahim, Musa, Yahya gibi peygamberlere gönderilmiş olan kitapların suretlerine sahip olduklarını söylerler..." İbn Nedim'in El Fihrist'inde Haniflerin bir kitabından, öteki kitaplar gibi bu kitabın da Arapça’ya nasıl çevrildiğinden söz edilirken, Hanifler şöyle tanıtılıyor:
"Müminlerin Emiri Harun'un -sanırım Reşid'in- azatlısı Abelullah ibn Selam oğlu Ahmet diyor ki: Hanefiler'in kitaplarından olan bu kitabı tercüme ettim. Hanifler, İbrahimci Sabiilerin ta kendileridir. Bunlar, İbrahim Peygambere inanmışlardır." (İbn Nedim, El Fihrist, s.32)

- Kur'an'da İbrahim için ne deniyor?
- "Hanif"
Burada ne deniyor?
- "Hanifler, İbrahimci ve İbrahim'e peygamber olarak inanan Sabiilerdir."
Haniflerle Sabiileri birbirine karşıt gösterme çabaları vardır. İslam propagandacılarınca, bu da önemle işlenir. Ama araştırmalar ve temel kaynaklardan birçoğunda, bunların birbirinden temelde ayrı olmadığı, hatta birbirlerinin aynı oldukları yansıtılır. Şu denebilir: "Hanifler, Sabiilerin bir koludur."
Sabiilerin İbrahim dinine inandıkları, kimi tefsirlerde de belirtilir. Bu nedenle, Ömer Nasuhi Bilmen de, tefsirinde, Sabiileri tanıtırken şöyle der: "Sabii: Hazreti Nuh'un veya Hazreti İbrahim'in dini üzerine bulunmuş kimselerdir." (Kur'an'ı Kerim'in Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri, İstanbul, 1/63)
Bütün bunlar ve daha nice kanıtlar varken, "İbrahim Peygamber Sabiilere karşıydı, onları yola getirsin diye Tanrı tarafından gönderilmişti, onlarla mücadele ediyordu" denebilir mi?
Ve dahası:

Muhammed de, İlk Zamanlar "Sabii" Diye Tanınıyordu
Buhari ve Müslim'in "e's-Sahih"lerinde de yer alan, Muhammed'in ilk zamanlarda, Sabii diye tanındığını açıklayan hadis anlatımlarına, aktarmalarına tanık oluyoruz. İşte bir-iki örnek:
"(Peygamberin arkadaşlarından iki kişi bir kadınla konuşuyorlar):

- ‘Haydi yürü gidelim!’ dediler.
- ‘Nereye?’ diye sordu kadın.
- Tanrı'nın Elçisi'ne diye karşılık verdiler.
- Haa şu kendisine "Sabii" denen kimseye mi? diye sordu kadın.
- Evet, işte o senin söylediğin kimseye diye karşılık verdiler." (Buhari, e's-Sahih, Kitabu't Teyemmüm/6, c.1, s.89)
Bir örnek daha:
"Dedim ki: 'Şimdi sen bana izin ver de ben gidip şu adama (Muhammed'e) bir bakayım' dedi. (Ebu Zerr) Ve anlattı: 'Mekke'ye gittim. Halkından güçsüz bulup gözüme kestirdiğim bir kişiye yanaşıp, ‘Şu sizin Sabii diye çağırdığınız kimse nerede?’ diye sordum. O kişi beni halkına işaretle göstererek, ‘İşte bir Sabii (daha)!’ dedi. Bunun üzerine, vadi halkı, kesek ve kemiklerle üzerime üşüştü."(Müslim, e's-Sahih, Kitabu Fedaili's-Sahabe/132, hadis no.2473, c.2, s.1919-1920)
İlk zamanlar "Müslüman" olanlara da Sabii deniyordu. Hadislerde bir olay aktarılır:
Birçoklarına yapıldığı gibi Cezime halkına da baskı yapılarak tümünün Müslüman olmaları istenir kabileden. Baskıyı yapan, zorbalığı ve zulmüyle ünlü, Halid İbn Velid'dir. Cezimeoğulları da ister istemez İslam’ı kabul ederler. Ama "Müslüman olduk" demeyi beceremezler de, aynı anlama geldiğini düşünüp,"Biz de Sabii olduk, Sabii olduk" derler. Halid'se bunu yeterli bulmaz, kılıca sarılıp kimilerini kılıçtan geçirir, kimilerini de tutsak alır.
Olay Buhari'de de yer alıyor.
"Peygamber Halid İbn Velid'i Cezimeoğulları'na gönderdi. Halid varıp İslam’a çağırdı onları. Onlar da, 'Müslüman olduk' demeyi beceremediler, yerine 'sabe'na (sabii olduk, sabii olduk)' dediler. Halid'se başladı onlardan kimilerini öldürmeye ve kimilerini tutsak yapmaya..."(Buhari, e's Sahih, Kitabu'l Meğazi/58,c.5,107)
Bu Müslüman zulmünü burada bir yana bırakıp, konu üzerinde duralım:
Mekke çevresinde, ilk zamanlar, Muhammed'e neden Sabii deniyordu? Ve sonra Müslümanlara da Sabiiler denmesi nedendi?
Konuyu saptırmak için genellikle, Sabiinin sözlük anlamına başvurulur. Bu sözcüğün sözlük anlamlarından biri, "dinden çıkan, dinden dönen"dir. İleri sürülür ki, "Muhammed, Peygamber olarak ortaya çıktığında, Kureyş putataparları onun için: 'Sabii' diyerek, onun dinden döndüğünü' anlatmak istiyorlardı. Öteki Müslümanlara Sabii denmesi de bundandı..."
Ünlü bir saptırmacadır bu.
Sormalı:
- Muhammed hangi dinden dönmüştü? Putataparlıktan mı dönmüştü?
Bu soruya "Evet." diye karşılık veremiyorlar.
Gerçek şu ki; Muhammed'e ve inanırlarına Sabii diyenler, ne dediklerini çok iyi biliyorlardı. Yani sözcüğü, yalnızca sözlük anlamıyla söylemiyorlardı. Sabiilik diye bir din vardı ve bu biliniyordu. Bakılıyordu ki, Muhammed'in savundukları Sabiilikde de var. İnancıyla, ibadetleriyle... Mekke putataparlığında da, Güneş Kültü ve Ay Kültü ve yıldızlara tapınmalar, birçok etkinlikleriyle vardı. Ama Sabiilik ya da Haniflik adı altında kurumlaşmamıştı. Sabiileri ayrı görmelerinin nedeni de buydu. Ve inançlarıyla birlikte ibadetlerini de, tümüne yakın kesimiyle Sabiilikte buldukları Muhammed'i ve inanırlarını Sabii diye nitelemeleri doğaldı.

İslam’ın İnanç ve İbadetlerindeki Birçok Sözcük de, Sabiiliğin Temel Dili Olan "Süryanice","Aramice" Kaynaklıdır
Sabiilik kaynaklı olan, İslam’ın yalnızca inanç ve ibadetleri değildir. Bunlarla birlikte, inanç ve ibadetlerde kullanılan sözcüklerin çoğu da, Sabiilik dininin temel dili olan Süryanice'den, Aramice'den gelmedir. Kur'an'daki Yunanca sözcüklerin de, Helenizmle çok yakından tanışıp ilişkileri olan Süryaniler aracılığıyla Kur'an'a geçtiği söylenebilir.
Kur'an'da yer aldığı görülen, temel, anahtar sözcüklerden Süryanice olanlar arasında şunlar da var:
"Allah", "Rahman", "Kur'an", "Furkan", "kitab", "melek", "insan", "Adem", "Havva", "Nebi (peygamber)", "savm(oruç)", "salat(namaz, dua)", "alem"...
Bunlar Süryani kaynaklarda belirtildiği gibi, Müslüman yazarların, örneğin Süyuti'nin ünlü kitabı el-İtkan'ı gibi kaynak kitaplarında da yer alır.
Kur'an'daki temel ve anahtar "inanç, ibadet" sözcüklerinin Sabiilik kaynaklı oluşu, İslam’ın yapısını oluşturan neler varsa, tümüne yakın bir kesiminin kaynağını Güneş Kültü ağırlıklı Sabiilik'ten aldığını ortaya koyan kanıtlardandır.
- Tersine İslam Sabiiliği etkilemiş olamaz mı? İnanç ve ibadetlerdeki benzerliğin bundan ileri geldiği düşünülemez mi?
Bir yutturmaca olarak bunu ileri sürmüş ve savunmuş olanlar vardır kuşkusuz. Ve olacaktır da.
Ama bu, olanaksız. Üzerinde yeterince düşünülüp, araştırmalara, verilere de bakılarak değerlendirme yapılırsa, asıl kaynağın İslam olamayacağı kolayca anlaşılır.
- Asıl Kaynak Neden İslam değil de, Sabiiliktir?
Bu sorunun karşılığı için şu bir iki kanıt bile yeterlidir:

- Asıl kaynak İslam değil Sabiiliktir, çünkü Sabiilik yanında İslam -kaynaklara baktığınızda- daha dünkü bir olaydır.
- Asıl kaynak Sabiiliktir; çünkü önemli Müslüman yazarların da kabul edip belirttikleri gibi, Sabiilik, görülen dinlerin en eskisidir.
Bu da doğaldır, çünkü Sabiilikte bulunan yıldız tapımı, özellikle de ay ve güneş tapımları (yıldız, ay ve güneş, asıl inanılan gücün, Tanrı'nın simgeleri olarak görülmüştür) Batılı araştırmacıların savunduklarına göre de, gelişmiş dinlerin, kimine göreyse tüm dinlerin en eskisini oluşturur.

Yıldız Tapımı, Güneş Tapımı, Ay Tapımı ve Bunlardan Oluşan Sabiilik, Dinlerin En Eskisidir
Cahit Beğenç'in Milli Eğitim Bakanlığı'nın Devlet Kitapları arasında yayımlanan Anadolu Mitolojisi adlı kitabında şunları okuyoruz:
"Alman okuluna göre, dinler bir tek sembolden çıkmıştır. Maxx Miller'e göre bu sembol, güneştir. Taylor'a göre gök kubbesidir. Siech'e göre fırtınadır. Hilebrant'a göre aydır. Dinler tarihine göre sembollerin en eski tipleri, gökyüzü, güneş, ay, su, kutsal taşlar, arz(toprak), kadın, yeşerme(vejetasyon) ve ziraattır."
Kitabı temel kaynaklar arasında yer alan, ateşli İslam propagandacısı görünen, bu yüzden konuları İslam uğruna savunmaktan çekinmeyen yazarlardan İbn Hazm bile şöyle diyor:
"Sabiilerin inandıkları din, dinlerin çağlar içindeki en eskisidir."
Böyleyken, asıl kaynak Sabiilik değil de, İslam olabilir mi? Yani Sabiiliğin ibadetlerini, inançlarını İslam’dan aldığı düşünülebilir mi, bu durum karşısında?
Sonra yukarıda da belirtildiği gibi, temel inanç ve ibadet sözcüklerinin İslam’ın olmayıp, Sabiilikteki temel dile ait oluşu da, kaynağı yeterince belirler niteliktedir.

"Sabiilik de Münzel (Gökten İnme) Bir Dindi Ama Bozulmuştu" Yutturmacası
Kimi İslam propagandacıları, öteden beri şunu ileri sürüp işlerler:
"Tanrı, Adem'den başlayarak birçok peygamber göndermiş, bunlarla birlikte de kitaplar indirmiştir. Ama, İslam gelinceye kadar bunlar bozulmuşlar, asılları da unutulmuştur. Sabiilik de bunlardan biridir. Bozulmuştur. İslam gelince, aslı yitirilmiş olan dinleri, inançları düzeltmiştir."
Genellikle öne getirilen bu.
Peki aslı ortada yoksa ve karşılaştırma olanağı bulunamıyorsa, İslam’ın savlarına nasıl inanılır? Tümüyle havada kalan ve bir sürü yalana dayalı mucize denen boş inancın dışında dayanağı nedir?
Kaldı ki, dinlerin kutsal kitapları ve temel ibadet gelenekleri, inanırlarınca Tanrıdandır. Öyle olmasa da, inanılır. Bunlar yerleştikten, yaygınlık kazandıktan sonra ve hele bir sürü de elyazması yapıtlara, yazıtlara geçmişken, değişmiş ya da değiştirilmiş olabilir mi? Kimler, nasıl değiştirmiş ya da bozmuş olabilirler? Vardıysa, aslına neden hiçbir yerde rastlanamıyor? Yitirilmişse de neden toplumlar yitirdiklerini hiç anımsayamıyorlar?
Ayrıca şu da sorulabilir:
Hicr Suresi'nin 9.ayetinde, Tanrı'ya şöyle söylettirilir:
"Kuşkusuz zikri (Kur'an'ı) biz indirdik. Onu kesinlikle koruyanlar da biziz."
Demek ki Tanrı kendi indirdiğine sahip çıkıyor ve onu koruyor. Anlatılan bu. Peki öteki kitapları da kendi indirdiğine göre, onlara niçin sahip çıkmamış ve onları neden korumamış? Onlar da kendi kitabı değil miydi? Sonra düzeltici olsun diye İslam’ı göndermek için onca yüzyıl niye beklemiş?
Tabii, "Tanrı'nın hikmetinden sorulmaz." denir. Konu kapatılır bu gibi durumlarda. Kaçma yolu.
Kuşkusuz her şeyde değişme olur. İnançlarda, dinlerde de... İslam’da da olmuştur ve olacaktır. Böyledir diye yeni bir din geleceğini kabul eder mi İslam? Değişme ve gelişmeler olur, ama birtakım temeller, yazılı belgeler kalır da... Nasıl ki en ilkel dönemlerden, binlerce yıl öncesinden birçok kalıplar, boş inançlar sürüp gelmiştir. Melek, cin, şeytan, cennet, cehennem, kader, ecel... türünden inançlar böyle sürüp gelmemiş midir? Bunlar, kitlelerin tapınma geleneklerinde, kutsal metinlerinde, kutsal kitaplarında, şu ya da bu kitapta, yazıda, yazıtta, yerleştiği kafalarda, dillerde yaşayıp gelmişlerdir yazık ki. Akıl ve bilimin, ırzına geçilmemiş olanı, bunlara zaman zaman öldürücü darbeler vurmakta. Ama karanlığa karşı aydınlık yeterli değil. Şimdilik. Çıkarcılar, politikacılar da, tarih boyu en etkili rol oynamış olan bu silahı ellerinden kaçırmak istemiyorlar. Kullandıkça kullanıyorlar...
Kısacası, Sabiilikteki inançlar da, kendinden öncekilerden kaynaklanmakta. Kurumlaşmış ya da daha kurumlaşmamış olanlardan, "totemcilik"ten, "animizm"den nice yansımalar olmuştur bu dine. Çeşitli süreçler, gelişmeler, değişmeler içinde...
Ama, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam gibi dinler söz konusu olunca, temel kaynak Sabiiiliktir. Demek istenen de bu, gerçek de bu.

Sabiilikten İslam’a Geçenlerin Kimi “doğrudan”, Kimi de Yahudilik, Hıristiyanlık Yoluyladır
Sabiiliğin temel inanç ve ibadetleri, kimi sözcükleriyle birlikte, Yahudilikte de bulunuyor. Yahudi toplumunun yaşamında, dilinde, kafasında, kutsal kitabında ve öteki kaynaklarında... Hem de çok yoğun ve ağırlıklı olarak görülüyor. Neden? Çünkü Yahudiler, gözlenebildiği ölçüde, birçok toplumdan çok daha toplayıcı olmuşlardır. Voltaire, Felsefe Sözlüğü'nün Eyüp (job) maddesinde, Tevrat'ın Eyüp bölümünün Yahudilerin olamayacağını kanıtlamaya çalışırken, Eyüp bölümünde,"Ayı","Orion" ve "Hyad'lar" adı verilen "takımyıldızları"ndan söz ediliyor oluşuna dikkat çekiyor, şöyle diyor:"İbranilerin astronomi hakkında hiçbir zaman hiçbir bilgileri olmamıştır. Hatta dillerinde bu bilimi belirleyecek bir sözcük bile yoktur."Sabiilerin, yıldız, ay ve güneş kültleri inanırlarınınsa, gökbiliminde çok ileri düzeye ulaştıkları, çok çaplı bilgileri olduğu, bugün araştırmalarla yeterince biliniyor. Voltaire'nin sözünü ettiğimi bölüm, hiç değilse bu bölümdeki anlatımların bir kesimi, Sabii çevrelerinden alınmış olabilir. Voltaire yukarıdaki yargısına, aynı maddede, şunu ekliyor: "Yahudiler bu işte de, her şeyde yaptıkları gibi, başkalarının yapıtlarını kendilerine mal etmekten başka bir şey yapmamışlardır."Voltaire'nin yargısına göre Yahudiler, Tanrılarını bile, başkalarından aşırmışlardır.
Yahudilerin, Tanrı, Tanrı'nın nitelikleri, Peygamber, ruh, kutsal kitap, tapınak, kurban, tapınma gibi konularda, Sabiiliği verimli bir kaynak olarak buldukları ve bu kaynaktan bol bol alıp yararlandıkları anlaşılıyor.
Hıristiyanlık da, kendinden önceki bu iki kaynaktan da almıştır. Yahudilikten almış olması doğal. Çünkü peygamberleri de, aslında bir Yahudi’ydi. Sabiilikten almamış olmaları da düşünülemez. Çünkü birçok yerde, iç içe bulunuyorlardı.
Felicien Challaye, Hıristiyanlığın; Doğu mistisizminin, Yahudi Mesihçiliğinin, Yunan düşüncesinin ve Roma evrenselciliğinin kavşak yerinde ortaya çıktığını yazıyor. Roma kesiminde, "Romanın resmi dini"ni anlatırken şunları da yazıyor:
"Kibele ve Attis kültü, Oziris (Osiris), İzis, daha sonra Serapis kültü, Suriye'den gelme Güneş Kültü(bu kült özellikle Suriyeli imparatorlar tahta çıktıkları zaman yayıldı. Aurellianus, yenilmez Güneş için bir tapınak yaptırdı. Mithra kültü. Çoğu zaman bu tapınışlar, birbirleri içinde eriyerek bir çeşit mistik sinkretizm meydana getirdi."
Burada geçen "Mithra Kültü"yle de Hıristiyanlık arasında büyük bir benzerlik bulunuyor. "Mithra", inançlarda bir "Güneş Tanrı"ydı. Mithra Diniyle Hıristiyanlık dininin benzerliği konusundaysa şu ilginç yargıya yer veriliyor:
"Eğer Hıristiyanlığın gelişmesi, öldürücü bir hastalık yüzünden dursaydı, bütün dünya Mithra dinini benimseyecekti. Kendi inancına pek fazla benzediği için, Hıristiyan kilisesi, bu dinle bilhassa, enerjik bir şekilde savaşmıştır. V.yüzyılın başında da bunu ezmeyi başarmıştır."
Hıristiyanlıkta Güneş Kültü gibi, Ay Kültü de çok büyük ölçüde etkin olmuştur. "Bakire Meryem",daha önceki inançlardan kalma bir "Ay Ana"ydı ve "bakireyken çocuk doğurduğu" yolundaki efsane de -ki bu efsane Kur'an'da da (özellikle Meryem Suresi'nde)uzun uzun yer alır- "Ay Ana" diye inanılmış olmasından kaynaklanıyordu. Ay Analar ve bakireyken çocuk doğurmaları konusunda, Cahit Beğenç, şu güzel özeti yapıyor:
"Anadolu'da Cybele Ana, bakiredir, babasız oğlu, hem de aşığı Attis'tir.
Babil ülkesinin Koca-Anası: İştar Ana Bakiredir. Babasız doğan oğlunun adı Tammuz'dur.
Mısır ülkesinin Koca-Anası: İsis Ana'dır. Bakiredir. Babasız doğan oğlunun, aynı zamanda sevgilisinin adı, Osiris'tir.
Batı Anadolu ve Güney Anadolu bölgesinin Koca Anası, Artemis'tir, bakiredir. Babasız oğlu aynı zaman da sevgilisinin adı, Adonis'tir.
(...)
Hazreti Meryem de Koca Ana'dır, bakiredir. Oğlu İsa babasızdır. Adına Meryem-Ana derler.
Koca-Ana'lar, Ay-Ana'lardır. Bereket mabudeleridir. Hıristiyanlar, Meryem Ana'ya 'nutre lune', yani 'Bizim ay' derler.
Güneş, ay ve eskiden yıldız da denen gezegenlerin tapımlarından nasıl yansımalar bulunduğunu, haftanın günlerinin adlarına bakarak da anlayabiliriz:
"Sunday": Pazar. "Sun": Güneş, "day": "Gün" olduğuna göre "Sunday","Güneş günü" demektir.
"Monday": Pazartesi. Bu da ay anlamındaki "mon" ile "gün" anlamındaki "day"dan oluştuğu için "Ay günü" demektir.
"Saturday": Cumartesi. Bu da Satürn günü demek.
Bu günlere neden bu anlamlar verilmiştir?
Çünkü her gün, hangi yıldızın, gezegenin adıyla anılıyorsa onun ibadetine ayrılmıştı.
Peki haftanın her bir gününü, her bir yıldıza, gezegene ayıran hangi dindi?
Birçok kaynakta olduğu gibi İbn Nedim'in el Fihrist'inde de bu sorunun karşılığını bulabiliyoruz: Sabiilik dini.
Sabiilikte; Pazar: Güneş ibadetine, Pazartesi: Ay ibadetine, Salı: Mars ibadetine, Çarşamba: Merkür ibadetine, Perşembe: Jüpiter ibadetine, Cuma: Venüs ibadetine ve Cumartesi: Satürn ibadetine ayrılmıştı.
- İslam’a gelince. İslam’ın önünde daha bol ve hazır kaynak var. Sabiiliğin inançlarını, ibadetlerini, tapınma biçimlerini ve Sabiilik kaynaklı öteki yansımaları, hem doğrudan asıl kaynağından, yani Sabiilikten, hem de Hıristiyanlıktan, Yahudilikten (daha çok da bu sonuncusundan) almıştır. Başta Peygamberleri olmak üzere Müslümanlar, hemen her dalda, topladıkça toplamışlardır bu çevrelerden. Alıp kendilerine, İslam’a mal etmişlerdir. Alıp yararlandıkları kaynakları da, ellerinden geldiğince yok etme çabasını göstermişlerdir. Birçok kitap, kütüphane yakmışlar. Halife Ömer'in "İskenderiye Kütüphanesi"ni nasıl yaktırdığını anımsayın. Burada, bugün de kitap yakma alışkanlığının, kaynak yok etme geleneğinin nasıl sürdüğü açık açık sergileniyor.
Kısacası, Sabiiliğe, daha önceki ilkel inançlar, tapınmalar kaynaklık etmiştir. Sabiilik ise, tarihin derinliklerinden taşıyıp getirdiği binlerce yıllık bu inançları, yeni biçim ve kalıplar içinde yoğurarak ve yenilerini de ekleyerek, kendisinden sonraki dinlere, Yahudiliğe, Hıristiyanlığa ve Müslümanlığa boşaltmıştır. Güneş Tapımındakilerle, Ay Tapımındakiler ve başka gök cisimleri için oluşturulmuş tapımlarıyla birlikte... Ortak inanç ve tapımlarının, Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık etkisiyle Sabiilik dininde oluştuğu söylenemez. Çünkü, yukarıda da belirtildiği gibi, en eski olan ve en eski geleneğe sahip bulunan din, Sabiiliktir. Sonra Tahsin Mayatepek'in raporunda da görüleceği gibi, Güneş Kültü, Ay Kültü, Meksika yerlilerinde, bu yerlilerin binlerce yıllık inanç ve ibadet geleneğinde de bulunuyor. Oralara da, Yahudilikten, Hıristiyanlık ve Müslümanlıktan gittiği düşünülebilir mi? Sabiilikle bu yerlilerin ortak inanç ve ibadetlerini açıklamak o denli güç değil. Çünkü Sabiilik demek, aynı zamanda Yıldız Kültü, Güneş Kültü, Ay Kültü demektir. Ortadoğu'da, kimi Anadolu illerinde kurumlaştığı görülmekteyse de, ileride de üzerinde durulacağı gibi bu dinin içine aldığı kültlerin asıl yurdu buralar olmayabilir.

Sabiiliğin Tapınakları, Kur'an'da “Tanrı Adının Çok Anıldığı Tapınaklar” Arasında Anılıyor
Sabiilik nasıl kitap ehlilerin inandıkları dinler arasında anılıyorsa, Sabiilerin tapınakları da Tanrının adının çok anıldığı tapınaklar arasında anılıyor Kur'an'da. Böylece hem öteki dinlerle bir süre birlikte yaşama -ki ezici güç sağlanıncaya dek bu politika izlenmişti- hedeflenmekte, hem de kendini öteki dinlere, inanırlarına kabul ettirme amaçlanmaktaydı bir zamanlar.
“Onlar (Müslümanlar) haksız yere ve yalnızca 'Rabbimiz Tanrı'dır dediler diye yurtlarından çıkarılmışlardır. Eğer Tanrı insanlardan kimileriyle (kimilerini kullanarak) kimilerini savmasaydı (yani Müslümanları kullanıp putataparları savmasaydı), Tanrı'nın adının çokça anıldığı 'savmaa'lar(sabii tapınakları), biy'alar (Hıristiyan kiliseleri), 'saluta'lar (Yahudi tapınağı) ve mescidler hep yıkılırdı. Elbette ki Tanrı, kendisine yardım edene yardım eder. Kuşku yok ki, Tanrı kuvvetlidir, azizdir.” (Hac Suresi,40.ayet)
Müslümanların, Mekkelilere karşı silaha sarılmaları, burada bir gerekçeye bağlanıyor. Müslümanlar, yalnızca "Rabbimiz Tanrıdır" dedikleri için yurtlarından çıkarıldılar demekle de Mekkeliler kınanmış oluyor. Oysa, Müslümanlar da birçok din inanırını, örneğin Kurayzaoğulları'nı yurtlarından çıkarmışlardı. Üstelik peygamberin önderliğinde, üstelik aradaki antlaşmayı da tek yanlı bozarak ve üstelik kimi insanlarını hayvan gibi boğazlayarak... Bunu belgelere bağlardık. Ama burada konumuz bu değil.
Bu ayette geçen savami, savmaa sözcüğünün çoğuludur. Bu sözcük, Müslüman Kur'an yorumcusu ve Arap dilbilimcilerinden birçokları da kabul eder ki, Süryanicedir ve Sabii tapınağına verilen addır. İbn Kuteybe'nin “Te'villu Müşkili'l-Kur'an”ında şöyle denir:
“Kur'an yorumcuları der ki: Savami, Sabiilerin; biya Hıristiyanlarındır; Salavat, Yahudi kiliseleri; mesacid (mescid) de Müslümanlar'ındır.”
Süyuti de, savmaaların, ibadet yeri demek olduğunu belirttikten sonra, bu ibadet yerlerinin Sabiilerin olduğunu yazıyor. Kurtubi de, savmaanın yüksek bina anlamında olduğunu ve bu adın verildiği tapınakların, İslam öncesi dönemde, Hıristiyan rahiplerine ve Sabii ibadetine ayrılmış bulunduğunu belirtir. Ve Bunu,”Katade”nin görüşüne dayandırır. F.Razi de, bu görüşle birlikte “salavat”ın, Sabiilere ait tapınaklar olduğu yolundaki görüşe de yer veriyor.
Bu, şunu açıkça ortaya koyuyor: Kur'an da, Güneş Kültünün ağırlıklı olduğu Sabiilik dinin tapınaklarını tanıyor ve bu tapınaklarda da Tanrının adının çok anıldığını açıklıyor. Ve bunu, Müslüman Kur'an yorumcuları da kabul etmek zorunda kalıyorlar. Dolayısıyla Kur'an, Güneş Tapımının da içinde yer aldığı, ağırlıklı olduğu dini; Sabiilerin geçtiği ayetlerle olduğu gibi bu ayetle de tanımış, dahası Tanrısal bulmuştur.

Kabe Bir Güneş Tapınağı Olarak Yapılıp Kullanılmıştır
Tahsin Mayatepek'in raporunda, Kabe'nin yapısı, başka yapılarla, Meksika'daki ve başka yerlerdeki güneş tapınaklarıyla karşılaştırılmakta ve Kabe'nin de Güneş Tapınağı olarak yapıldığı sonucuna varılıyor.
Bu sonucu destekleyen bilgiler, Müslüman yazarların, Mes'udi gibi ünlülerin kitaplarında vardır.
Mesudi, Mürucu'z-Zeheb adlı kitabında, dünyanın büyük tapınaklarını, 7 yıldız (Güneş, Ay ve öteki beş gezegen) adına yapılmış 7 büyük tapınağı anlatırken şunları da yazıyor:
“Bir kavm (topluluk)şunu ileri sürdü ki: ‘El Beytü'l Haram (Ka'be) geçen çağlar boyu, çeşitli yüzyıllar içinde hep saygı görmüştür. Çünkü o, Zühal(Satürn) Evi'dir. Zühal onu sürekli edinip tutmuştur. Çünkü Zühal, sürekli kalıcılık da ister. Onun olan bir şey ne yitip gider, ne de dönüp dönüşür. Ve saygı görmekten geri kalmaz.’ Sonra kötü nitelikler taşıdığı için burada anlatmaktan kaçındığımız şeyler de söylediler.”
“Aradan uzun zaman geçince, Tanrı'ya yaklaştırsınlar diye putlara tapar oldular. Yıldızlara tapınma yoluna gittiler.
“Bunlar dediler ki: El Beytü'l Haram (Ka'be) 5 (gezegen) ile birlikte iki ışık verenden (Güneş ve Ay'dan) oluşan 7 yıldız adına yapılma 7 saygın tapınaktan biridir.”
Mes'udi, Sabiilerin tapınaklarını da anlatıyor. Geniş açıklamaları içinde şunları da yazıp açıklıyor:
“Sabiilerin tapınakları içinde şunlar da var: Başak tapınağı, suret tapınağı, nefs tapınağı. Bunlar dörtgendirler. Zühal tapınağı: Altıgendir. Müşteri (Jüpiter) tapınağı: Üçgen dir. Merih (Mars) tapınağı dörtgendir. Güneş tapınağı dörtgendir. Utarit(Merkür) tapınağı dörtgen içinde üçgendir. Ve Ay tapınağı: Sekizgendir.”
Buradaki bilgilere göre, 7 yıldızdan biri için yapılmış olduğu daha önceden belirtilen, ama kimilerinde Zühal (Satürn) için yapıldığı ileri sürülen Kabe'nin Güneş tapınağı olması gerekir. Çünkü burada Güneş tapınağının dörtgen, Zühal tapınağınınsa altıgen olduğu belirtiliyor. Kabe dörtgendir.
Mes'udi'nin burada verdiği bilgi, birçok kaynakta yer aldığı gibi, Şehrestani'nin el Milel ve'n-Nihal'inde aynen yer alıyor.
Ne olursa olsun, Kabe'nin 7 yıldızdan biri adına yapıldığı ve tapınmaların nice zamanlar o yıldız için olduğu üzerinde birçok tarihçi, din tarihçisi ve araştırmacısı birleşiyor. Ve açıkça ortaya çıkıyor ki, Kabe bir Sabii tapınağıydı başlangıçta.
Birçokları gibi İbn Hazm'ın da, Sabiilerden, tapınaklarından, ibadetlerinden söz ederken yazdıkları arasında şunlar da var:
“Ancak onlar (Sabiiler), 7 yıldıza ve 12 burca saygı göstermek gerektiğini söylerler ve bunların suretlerini tapınaklarında yapıp bulundururlar. Bunların kadim (öncesiz ve sonrasız) olduklarını da söylerler. Bunlara kurbanlıklarla ve darıyla yakınlaşmaya çabalarlar. Bir gündüz ve gece içinde, Müslümanların namazlarına benzer 5 vakit namazları vardır. Ramazan ayında da oruç tutarlar. Namazlarında, Ka'be'ye, el Beytü'l-Haram'a, dönerler (kıbleleri Ka'be'dir).Mekke'ye ve Ka'be'ye saygı gösterirler. Ölü etini, kanı, domuz etini haram sayarlar. Müslümanlara haram sayılan kurbanları onlar da haram sayarlar. Hindistanlılar da Buda'ya yıldızlar adına tasvir ve saygı anlamında buna benzer bir yol izlerler. Arap toplumundaki putların kökenini de bu oluşturur.”
Her şeyi ortaya koymuyor mu yazılar?
Şu gerçekten inanıp ibadet eden Müslümanlar birtakım şeylerin içyüzünü bilseler ne iyi olur! Bilseler ki namazları, oruçları aslında yıldız tapımından, Güneş tapımından, Ay tapımından, yani bu gök cisimleri simge yapılarak yapılan tapımdan, kısacası Sabiilikten kaynaklanıyor; o zaman bunları yerine getirmek için zamanlarını ve kendilerini tüketirler mi? Bilseler ki 5 vakit namazda yöneldikleri Kabe, aslında simgesel de olsa, falanca yıldıza, Güneşe tapınma için yapılıp kullanılmıştır; o zaman Tanrının evi sayıp, oraya yönelirler mi? Ve bunu ülkemizin insanları bilse; yok "farz hacdır", yok "Umredir" deyip, Mekke yollarına düşerler mi de çoluk çocuğunun yiyeceğini, varını yoğunu alıp götürür mü oralara? Ah bir bilebilseler! Ama sayıları hızla artırılan din okullarında üretilen din adamları, ayrıca Anayasaya da sokulan zorunlu din eğitimi (daha doğrusu İslam eğitimi) buna yol verir mi? Ve de çıkarcı politikacı kesim?
Yukarıdaki açıklamada, Sabiilikteki tapınma biçimlerinin Hindistan kesimlerinde de bulunduğu dile getiriliyor.
Bu tapınma biçimlerinin asıl yurdu neresidir acaba?

Sabiiliğin Öteki Dinlere de Geçen İbadetlerinin Asıl Yurdu Neredir?
Araştırmacıların ileri sürdükleri çeşitli.
Tahsin Mayatepek'in raporunda belirtilenlere göre, bu tapınma biçimlerinin asıl yurdu, Orta Asya.
Anıtkabir'de bulunan ve çok yerini Atatürk'ün altını çizmiş ve incelemecilerin dikkatlerini çekmiş olması nedeniyle, Atatürkçü ve çok değerli bilim adamı, araştırmacı olan Gürbüz Tüfekçi'nin Atatürk'ün Okuduğu Kitaplar adlı kitabında önemli bir kesimi yer alan bir araştırmaya göreyse: “Ana yurt: Kaybolmuş Mu Kıtasıdır.”
Bu araştırmanın Önsöz'ünden, Tüfekçi'nin kitabında yayımlananlardan bir kesim şöyle:
“Bu eserdeki bütün ilmi hakikatler iki kısım eski tabletlerin tercümeleri üzerinde istinat etmektedir. Bunlar birçok sene evvel Hindistan'da bulduğum Naacal tabletleri ve yakın zamanlarda Meksika'da Will Niven tarafından bulunan 2500'den fazla büyük bir taş tablet koleksiyonlarıdır.
- Bu iki kısım aynı orijine maliktir; zira her ikisi de Mu'nun mukaddes esrarlı yazılarından alınmadır.
- Naacal tabletleri Naga sembol ve harfleriyle yazılmıştır; söylendiğine göre ana vatanda yazılmış, ilk defa olarak Burma ve sonra Hindistan'a getirilmiştir. Naacal'larn Burma'yı 1500 sene evvel bırakmış olmalarına, tarihin şahadeti ve bu tabletlerin fevkalade eskililiğini ispat etmektedir.
Bu Amerikan tabletlerinin şamil olduğu bazı mevzular şunlardır:
- Hilkatin hayat ve orijininin en küçük noktalarına kadar tarifi 'Dört büyük kozmik kuvvetin' orijin ve harekâtı, 1000'den fazla tablet bu mevzua hasredilmiş ve sonuncusu olmakla beraber haizi ehemmiyet olan, Kadının yaradılışı.
- Şarkta tesadüf ettiğim Naacal tabletleri muhtelif mevzular üzerine noksan parçalardan ibaretti. Meksika tabletleri Naacal'dakileri yalnız teyit etmiyor, fakat birçok noksan yerlerini de tamamlıyor.
- Bu tabletlerin ileri sürdüğü vakaların doğruluğunu, mümkün olduğu kadar ispat için birçok seneler çalıştım. Şayanı alaka olan bu Naacal tabletlerindeki yazıların ispatına araştırma tetkikat ve tetebbula elli seneden fazla bir zaman sarfettim. Elan hiçbir yanlışa tesadüf etmedim.
- Meksikadakiler, Naacaldakiler gibi, arzın bir zamanlar birçok hususlarda bizimkine faik, tasavvuru imkânsız eski bir medeniyete malik ve modern dünyanın tanımaya yeni başladığı mühim bazı esaslarda daha ileri olduğu kanaatini bana mutlak surette veriyor. Bu tabletler, diğer eski vesikalarla beraber Hindistan, Babil, İran, Mısır ve Yucatan medeniyetlerinin, ilk büyük medeniyetin sönen korları olduğuna dair şayanı hayret hakikatlerin şahitliği yapmaktadırlar.
- Bu kitabın ilk tabının esasını teşkil eden şark Naacal tabletleri eski insanlara dair hayretengiz bir tarihtir.”
Araştırmanın bir başka sayfasından:
“Adn (cennet) bahçesi Asya'da değil, şimdi Pasifik Okyanusuna batmış olan bir kıta idi. Mukaddes kitaptaki hilkat hikâyesi-yedi gün ve yedi gece kıssası-en önce Nil halkından yahut Fırat vadisinden değil, şimdi bu yok olmuş kıtadan, Mu'dan, insanın ana yurdundan gelmiştir.
- Bu izahlar, Hindistan'da uzun zamanlar beri unutulmuş olduğu halde benim keşfettiğim mukaddes kitabelerdeki kayıtlar başka memleketlerdeki birtakım tarihi kayıtlar üzerinde tahkik olunabilir.
- Bütün bu kaynaklar, bundan elli bin yıl önce 64 milyon nüfus barındıran bu acayip memleketin o zaman, bugün medeniyetinden daha yüksek bir medeniyete sahip olduğunu söylemektedir. Bunlar,anlattıkları başka şeylerin yanında, esrarengiz Mu topraklarında ilk insanın yaradılışını da hikaye etmektedirler.
- Bu kitabelerde yazılı olan şeyleri, yazılı eski vesikalardan, tarih öncesi harabelerinden ve jeolojik hadiselerden çıkarılan eski medeniyetler hakkındaki bilgilerimizle kıyaslayıp anladım ki bütün bu medeniyet merkezleri kültürlerini müşterek kaynaktan, Mu'dan almışlardır.”
 

biard

Kayıtlı Üye
Katılım
10 Eki 2011
Mesajlar
311
Tepkime puanı
7
Zaten kabe arap paganlarının da ibadethanesi. Yani islamdan önce orda arap paganlarının ibadet ettiği bir gerçek. milattan önce 2800 lü yıllarda yapılmış sanırım.
 

codzombi

Kayıtlı Üye
Katılım
12 Kas 2011
Mesajlar
1,169
Tepkime puanı
119
Zaten kabe arap paganlarının da ibadethanesi. Yani islamdan önce orda arap paganlarının ibadet ettiği bir gerçek. milattan önce 2800 lü yıllarda yapılmış sanırım.

Aynen öyle biard, kabedeki putlardan tek bi taşı yıkmayıp zaten o taşında cennetten geldiğini söylerek kutsal oldugunu ilan etmişlerdi zamanında..
 

biard

Kayıtlı Üye
Katılım
10 Eki 2011
Mesajlar
311
Tepkime puanı
7
İslamdan önce de tapılıyormuş allah a. yalnız arap paganizmindeki tanrılardan biri olarak.
 

codzombi

Kayıtlı Üye
Katılım
12 Kas 2011
Mesajlar
1,169
Tepkime puanı
119
İslamdan önce de tapılıyormuş allah a. yalnız arap paganizmindeki tanrılardan biri olarak.

evet, arap yarım adasında kybele (kabe ) tanrıçası olduğu şeklinde düşünceler var , oradaki taşın da o tanrıçayı temsil ettiğini ve camilerde hilal (ay) simgesini görmüşsünüüdr , ay doğal olarak ay tanrıçasını simgeediği için bu düşünceler mevcut.
 

Demir.D

Banlı Kullanıcı
Katılım
22 Ağu 2010
Mesajlar
675
Tepkime puanı
1
Yani arkadaşlar alınmayın ama sizleri tanımasam gercekten bu konulara ve foruma uzak kişiler sanırım.

Bir şeyleri eleştirebilirsiniz hiç sorun yok ama önce eleştirdiğiniz şeye bir açın bakın ne diyor, sonra eleştirin. Kabe nedir, ne zaman yapılmış, dinlerdeki önemi nedir... vs. Putlar vardı sonra yıktılar tek bir taşı bıraktılar kutsal oldu derseniz çok sığ ve anlamsız bir eleştiri olur ki bence bu tür bir muhabbetinde kimseye fayda sağlayacağını sanmam.
 

AJA

Elit Üye
Katılım
15 Haz 2010
Mesajlar
3,097
Tepkime puanı
548
Sayın Demir.D bizleri zaten tanımıyorsunuz :)Konuyu açan arkadaşımzıı tanıyorsanız onu bilemem. Burada birbirini tanıyan kişiler az.Onlarda forumun dışında görüşenler.Açtığı konulardan tanımak manasında dediyseniz o olmaz çünki ben bir majisyen değilken bilgilerine vakıf olup konu açar yada yorum yapabilirim.Bu benim maji yapıyor olmam anlamına gelmez.Yada ben deistimdir ama İslamı da bir müslmandan fazla biliyor yorum yapıyorumdur. ;)
Konu bence araştırılmış ve burada paylaşılmış.Üzerinde tartışıp ''yermeden'' fikir ve bilgi alışverişi yapalım diye..

İyi forumlar.
 

codzombi

Kayıtlı Üye
Katılım
12 Kas 2011
Mesajlar
1,169
Tepkime puanı
119
Yani arkadaşlar alınmayın ama sizleri tanımasam gercekten bu konulara ve foruma uzak kişiler sanırım.

Bir şeyleri eleştirebilirsiniz hiç sorun yok ama önce eleştirdiğiniz şeye bir açın bakın ne diyor, sonra eleştirin. Kabe nedir, ne zaman yapılmış, dinlerdeki önemi nedir... vs. Putlar vardı sonra yıktılar tek bir taşı bıraktılar kutsal oldu derseniz çok sığ ve anlamsız bir eleştiri olur ki bence bu tür bir muhabbetinde kimseye fayda sağlayacağını sanmam.

Alınmadım ama düşünceler mevcut dedim.. kabe semaviye göre hz.adem zamanında sutun yapılır , sonra hz.şit zamanında kaybolur taş olarka kalır onun üzerine kabe yapılır vs .. onun dışında ise kybele içinde bir sürü benzetmeler mevcut . size göre farklı olabilir ,paganlara göre farklı olabilir. zihniyet meselesi demir . ayrıca kybele ile ilgili şu şu düşünceler mevcut dedim onun öncesinde de yalan mı şimdi diğer putları yıkıp bir tane taş bıraktılar , anlayamıyorum sizi, eleştiriye gelemiyorsunuz sanırım sıkıntı orada.. eleştiri de değil benim ki taşın kutsallığı , doğru olan bir şey sizin kaynaklara göre. neyse hava sıcak, olur böyle yanılgılar.
 

cassiopaea

Kayıtlı Üye
Katılım
29 May 2014
Mesajlar
120
Tepkime puanı
5
İş
Kasyopya Celseleri
Ben genel olarak ibadetler hakkında yorum yapmayacağım aslında;
İnsanlık bilmiyoruz belki daha eski topluluklarda da benzer biçimlerde ibadetler ve ritüeller geliştirmişti ve yapıyordu; Tüm bunlar olabilir
aslında buna değil oruç başlığınıza yazacaktım ama o kapatılmış;
Her ne kadar ben din ve inanç sistemlerine bağlılık hissetmesem de orucun farklı bi boyutu ve yeri var benim içinde ve orucu farklı konumlandırıyorum örneğin; Mesela herhangi biri bazen kendi rızası ve isteğiylekendi kendi rıası ve isteğiyle de oruç tutabilir;
Her ne kadar ramazan orucuna bağlı olmasamda ramazanda hiç bir zaman aynı gönül rahatlığıyla ve iştahla da yiyemem belki ve oruç tutmasamda yine de neredeyse yiyecek-içeçek tüketmem ya da çok az tüketirim, Ve tüm bunlar içsel olarak bilmiyorum anlamlı mı?
Bilmiyoruz belki de oruç insanlık kadar eski, doğu kültürlerinde de çok var; Belki dinsel bi öge olmanın dışında da orucun tanımı ve anlamı var örneğin;
Klasik anlamda oruç örneğin sadece yeme içme olarak yorumlanır ama
örneğin bi mistiğin aklına belki oruç denildiğinde fiziksel arzuların ve fizikselliğe olan düşkünlüğün azaltılması, fiziksellikle olan zihinsel bağın azaltılması, zihinsel denetim/denetimler anlamında başka şeyler de gelebilir ki en önemlisi belki cinsel perhiz/kaçınma ya da sakınmadır;

Ve özetle şunu demek istiyorum oruç bi ibadet olmanın ötesinde de kavram alarak değerlidir belki ve anlamlıdır;
Örneğin fiziksel zihinsel denetimler ya da diyet kavramı gibi de algılayabilir benim gibi bir bunu ve
Yani tanrıya sunulmaksızın ya da bi tanrısal beklentiler içermeksizinde kişi bunları yapabilir ve oruç kavramının yeri biraz daha ayrı bizce;
Örneğin tapınma ve diz çökme biçimi bir ibadet olunca bunu bir ritüel olarak yorumlarım ve nitelerim ve hatta eleştirebillirm/sorgulayabilirim de belki ama aynı şeyi oruca yapamam örneğin, bunu belirtmek istedim;
 

memories

Kayıtlı Üye
Katılım
22 Eyl 2012
Mesajlar
150
Tepkime puanı
16
Sayın codzombi çok doğru bir konuya değinmişsiniz.Sabiilik hakkında paylaştığınız doğru bilgiler var.Bu paylaştığınız yazının ana düşüncesinde, Kurandaki bilgilerin veya emirlerin sabiilikten alıntılar içerdiği düşüncesi hakim.Buna alıntı demek ne kadar doğru bilmiyorum ama benzerlik veya örtüşmek demek daha doğru bence.Burda benim dikkat çekmek istediğim konu, bu yazdığınız yazıyı Kuranın zaten tasdik ediyor olması.


Şüphe yok ki, iman edenler, yahudiler, hıristiyanlar ve Sabiiler; bunlardan her kim Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve iyi bir amel işlerse, elbette bunların Rableri yanında mükafatları vardır. Bunlara bir korku yoktur ve bunlar mahzun da olmayacaklardır.(Bakara-62)

Hayır, öyle değil. O, hakkı getirmiş, önceki peygamberleri de tasdik etmiştir.(Saffat-37)


Biz herhangi bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturur (ya da ertelersek), yerine daha hayırlısını veya mislini getiririz. Allah'ın gücünün her şeye hakkıyla yettiğini bilmez misin? (Bakara-106)




Ben Kurandaki bu ayetleri okuduğum zaman sabiilerin inanışlarındaki veya ibadetlerindeki benzerliklerin Kuranla örtüşmesini veya benzerlik taşımasını gayet mantıklı buluyorum.Eğer benzeyen veya örtüşen inanç veya zıt şekil veya mana taşıyan ibadet şekilleri olsaydı bana göre asıl mantıksızlık bu olurdu ve çelişki doğardı.

Sabiilik-(Arapça : الصابئة veya مندائية) Âdem, Nuh ve Vaftizci Yahya'yı peygamber kabul eden, ancak İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed'i reddeden tektanrılı bir dindir. Eskiden mensupları çoğunlukla Irak ve Suriye'de bulunurdu. İslam'ın ortaya çıkışından sonra iyice azalmışlardır ve zamanla bu inanç yok olma noktasına gelmiştir.Günümüzde ise dünya üzerinde 60.000 ile 70.000 kadar Sâbiî olduğu tahmin edilmektedir. Ancak Orta Doğu'daki mensupları dünyanın geri kalanına oranla az sayıdadır. Dürzilik mezhebinin bu dinden ve Yezidilikten yoğun ölçüde etkilendiği düşünülmektedir.(Kaynak-Wikipedia)

Ayrıca bahsedilmeyen bir bilgiyide aktarmak istiyorum.Sabiilik kavramı dinini değiştiren insanlar içinde kullanılmıştır.Bulunduğu toplumun kabul gördüğü inancı reddedip, yeni bir dini inancı benimseyen insanlar da Sabii olarak anılırdı islami kaynaklara göre.Bunlarada örnek vermek gerekir diye düşünüyorum.

Hz. Peygamber zamanında ve daha önce Araplar, Sâbi’î kelimesini, atalarının dininden ayrılan kimseler için kullanırlardı. Nitekim Hz. Peygamber ve ilk mü’minler için de “Sâbi’î” demişlerdi. Bir bedevî kadın, Hz. Peygamber hakkında: “Şu kendisine Sâbi’î denilen adam” demişti (Buhârî, Teyemmüm: 6; İbn Hanbel, Müsned: 4/434, 435).
Hz. Ömer de müslüman olduğu zaman kendisine: “Ömer Sâbiî oldu” demişlerdi (Buhârî, Menâkıbu’l-ensâr: 35).

Câhiliyye döneminde, okudukları göksel kitapların etkisinde kalarak puta tapmaktan vazgeçip Allah’ın birliğine inanan ve tenhalara çekilip tek Allah’a ibadet eden zâhid ve tevhîd ehli bir grup vardı ki bunlara hanîfin çoğulu olarak hunefâ dendiği gibi, sâbi’î de denilirdi (İbn Hişâm, Sîret: 1/242).
 

Demir.D

Banlı Kullanıcı
Katılım
22 Ağu 2010
Mesajlar
675
Tepkime puanı
1
Sayın Demir.D bizleri zaten tanımıyorsunuz :)Konuyu açan arkadaşımzıı tanıyorsanız onu bilemem. Burada birbirini tanıyan kişiler az.Onlarda forumun dışında görüşenler.Açtığı konulardan tanımak manasında dediyseniz o olmaz çünki ben bir majisyen değilken bilgilerine vakıf olup konu açar yada yorum yapabilirim.Bu benim maji yapıyor olmam anlamına gelmez.Yada ben deistimdir ama İslamı da bir müslmandan fazla biliyor yorum yapıyorumdur. ;)
Konu bence araştırılmış ve burada paylaşılmış.Üzerinde tartışıp ''yermeden'' fikir ve bilgi alışverişi yapalım diye..

İyi forumlar.

Daha neyi eleştirdiğimi anlamadan böylesine anlamsız bir yazı yazmanız olmamış.

Bakın anlamadıysanız son kez anlatayım,

1- Sizleri tanımasamdan kastım; forumun yapısı. Yani konulara yapılan yorumlarda daha böyle detaylı araştırılmış üstünde iyice düşünülmüş yorumlar.
2- İslamı eleştirmekte bir sıkıntı yok. Tabiki eleştirilebilir. Ben diyorumki bir şeyi eleştirecekseniz önce o şeye bilgi anlamında vakıf olmalısınız.

''Kabe putperestlerin yeriydi. İçinde putlar vardı. sonra putları yıkdılar tek bir taş bırakıp orayı müslümanlar için kutsal yaptılar'' deniliyorsa kusura bakmayın ama öncelikle bu kişi islam ve semavi dinlerle ilgili hiç bir şey bilmiyordur.

Çünkü islam inancında böyle birşey yok ve olay bu şekilde anlatılmıyor. İslamda bu şekilde anlatılmayan birşeyi, sanki böyleymiş gibi lanse edip sonrada bunun üzerinden eleştirmek o inanca saygısızlık olur. Bu sadece islamiyet için gecerli değil bütün inançlar için gecerlidir.

Önce o inanç sistemi ne diyor bilin, sonra neyi eleştirmek istiyorsanız eleştirirsiniz. Kısacası konunun islamiyetle bir alakası yok. Hristiyanlık içinde böylesine sığ bir eleştiri yapılmış olsaydı gene karsı cıkardım.

Olay tıpkı sayın ajanın daha benim neyi eleştirdiğimi anlamadan beni eleştirmesi gibi olmuş. Önce bir oku bak ben neyi eleştirmişim sonra sende neyi eleştiriyorsan eleştirisin. Benim eleştirim konuya değil sonra yapılan yorumlaraydı. Sırf eleştirmek için eleştiri yapılmaz.
 

codzombi

Kayıtlı Üye
Katılım
12 Kas 2011
Mesajlar
1,169
Tepkime puanı
119
Daha neyi eleştirdiğimi anlamadan böylesine anlamsız bir yazı yazmanız olmamış.

Bakın anlamadıysanız son kez anlatayım,

1- Sizleri tanımasamdan kastım; forumun yapısı. Yani konulara yapılan yorumlarda daha böyle detaylı araştırılmış üstünde iyice düşünülmüş yorumlar.
2- İslamı eleştirmekte bir sıkıntı yok. Tabiki eleştirilebilir. Ben diyorumki bir şeyi eleştirecekseniz önce o şeye bilgi anlamında vakıf olmalısınız.

''Kabe putperestlerin yeriydi. İçinde putlar vardı. sonra putları yıkdılar tek bir taş bırakıp orayı müslümanlar için kutsal yaptılar'' deniliyorsa kusura bakmayın ama öncelikle bu kişi islam ve semavi dinlerle ilgili hiç bir şey bilmiyordur.

Çünkü islam inancında böyle birşey yok ve olay bu şekilde anlatılmıyor. İslamda bu şekilde anlatılmayan birşeyi, sanki böyleymiş gibi lanse edip sonrada bunun üzerinden eleştirmek o inanca saygısızlık olur. Bu sadece islamiyet için gecerli değil bütün inançlar için gecerlidir.

Önce o inanç sistemi ne diyor bilin, sonra neyi eleştirmek istiyorsanız eleştirirsiniz. Kısacası konunun islamiyetle bir alakası yok. Hristiyanlık içinde böylesine sığ bir eleştiri yapılmış olsaydı gene karsı cıkardım.

Olay tıpkı sayın ajanın daha benim neyi eleştirdiğimi anlamadan beni eleştirmesi gibi olmuş. Önce bir oku bak ben neyi eleştirmişim sonra sende neyi eleştiriyorsan eleştirisin. Benim eleştirim konuya değil sonra yapılan yorumlaraydı. Sırf eleştirmek için eleştiri yapılmaz.

tabiki de islam inancında böyle bir şey sözkonusu olamaz, inancın temelleri sarsılır diye korkuyorlar adam napsın. adama bir de sorarlar hayırdır kardeş hacerül esved dediğiniz taşın dünyada işi ne , bir taşı bu kadar değerli yapan nedir cennetten gelmesi mi yoksa başka şeyler mi ? Bazı insanlarında kafasına soru işareti takılmış ve aratırmış onun için bilgiler sunmuş.

kabedeki putlar diye biraz araştırırsan çıkar bir şeyler. kabedeki taşı da diğer inançlarla ilişkisini yazan bilgiler mevcut her şey senin araştırmana bağlı . gelipte bu islamda yok o zaman söylemeyezsin dersen, sığ düşünceli işid tarzı takılan radikal islamcılardan farkın kalmaz.
 

AJA

Elit Üye
Katılım
15 Haz 2010
Mesajlar
3,097
Tepkime puanı
548
Daha neyi eleştirdiğimi anlamadan böylesine anlamsız bir yazı yazmanız olmamış.

Bakın anlamadıysanız son kez anlatayım,

1- Sizleri tanımasamdan kastım; forumun yapısı. Yani konulara yapılan yorumlarda daha böyle detaylı araştırılmış üstünde iyice düşünülmüş yorumlar.
2- İslamı eleştirmekte bir sıkıntı yok. Tabiki eleştirilebilir. Ben diyorumki bir şeyi eleştirecekseniz önce o şeye bilgi anlamında vakıf olmalısınız.

''Kabe putperestlerin yeriydi. İçinde putlar vardı. sonra putları yıkdılar tek bir taş bırakıp orayı müslümanlar için kutsal yaptılar'' deniliyorsa kusura bakmayın ama öncelikle bu kişi islam ve semavi dinlerle ilgili hiç bir şey bilmiyordur.

Çünkü islam inancında böyle birşey yok ve olay bu şekilde anlatılmıyor. İslamda bu şekilde anlatılmayan birşeyi, sanki böyleymiş gibi lanse edip sonrada bunun üzerinden eleştirmek o inanca saygısızlık olur. Bu sadece islamiyet için gecerli değil bütün inançlar için gecerlidir.

Önce o inanç sistemi ne diyor bilin, sonra neyi eleştirmek istiyorsanız eleştirirsiniz. Kısacası konunun islamiyetle bir alakası yok. Hristiyanlık içinde böylesine sığ bir eleştiri yapılmış olsaydı gene karsı cıkardım.

Olay tıpkı sayın ajanın daha benim neyi eleştirdiğimi anlamadan beni eleştirmesi gibi olmuş. Önce bir oku bak ben neyi eleştirmişim sonra sende neyi eleştiriyorsan eleştirisin. Benim eleştirim konuya değil sonra yapılan yorumlaraydı. Sırf eleştirmek için eleştiri yapılmaz.
Demir bey affedin beni cahilliğime verin.Ben hadsizlikk ettim vakıf olmadığım konulara yorum yaptım .
 

codzombi

Kayıtlı Üye
Katılım
12 Kas 2011
Mesajlar
1,169
Tepkime puanı
119
Bu arada bu taşın tanrıçaların (şiva vb ) vajinası olduğunu söyleyenler de var , o görüşleri de bir araştır demir. kolay gelsin.
 

cassiopaea

Kayıtlı Üye
Katılım
29 May 2014
Mesajlar
120
Tepkime puanı
5
İş
Kasyopya Celseleri
mitoloji;
tanrılar ya da tanrısal varlıklar tarafından verilmiş, kutu, taş ya da özel güçleri olan sandıklar; teknolojiler mitleri
yalnızca rahiplerin dokunabildiği ve kullanabildiği düşünülen özel güçleri olan dünyadışı şeyler efsaneleri ve mitleri
diğer kültürlerde de ve mitlerde de var, vardır;

bilgi mi? taş mı?
 

URUMHAMATAHAYİL

Yönetici
Katılım
5 Haz 2008
Mesajlar
7,096
Tepkime puanı
4,962
İş
Wellness Antrenör/Psikolog/ Sosyolog
Tartışırken, anlamış, saçma, sığ, basit ve benzeri ifadeleRi kullanmanın hakaret sayılmayacağını düşünmeyiniz. Her hangi bir düşünceye, duyguya, inanca dair hiç bir bilgi olmadan ben böyle düşünüyorum diyen birine o düşüncesinden dolayı, o düşüncesi basit, saçma, anlamsız, sığ görmek ve bunu dile getirmek kişinin şahsına yapılmış hakaret içerir. Bu nedenle lütfen yorumlarınıza dikkat ediniz. Özellikle İslam dini eleştirildiğinde bu tür yorumlar geliyor ve bu konuda neredeyse sitede açık kalan konu yok. Hep kapatmak zorunda kalıyoruz. Yine sayenizde bir konu daha kapandı.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst