Ölüm ve Ötesi (Kabir Hayatı)

Mrs.Şeytan

Kayıtlı Üye
Katılım
20 May 2014
Mesajlar
415
Tepkime puanı
66
Konum
Cehennem
İş
İngilizce Öğretmeni
Kabirde yaşanacak sorgu-sual, insanın, ahiretin diğer evrelerinde yaşayacaklarının da bir mukaddimesi mahiyetinde olacaktır. Burada sorulara rahatlıkla cevap verebilen bir ruh, diğer aşamalarda da fazla zorlanmayacaktır.

İnsanın bu dünyadaki hayatı ölüm hadisesiyle nihayete erer. Kabir, dünya hayatının son durağı, ahiret hayatının ise ilk durağı olarak kabul edilebilir. Ölümle (daha doğrusu ruhun bedeninden ayrılmasıyla) birlikte bütün hakikatler insanın karşısına ayan-beyan çıkıverir. Zira insan, artık bedeniyle görüp duymaz, bizzat ruhuyla görür, duyar ve hisseder. O güne kadar duyularının sınırlı olması sebebiyle hissedemediği şeyler -ki hissedebildiklerinin kat kat üstündedir- artık hissedilebilir hale gelmiştir. İnsan, kabre konuluşunu bizzat idrak eder. Üstüne atılan toprağı, arkasından ağlayanları görür, duyar. Ne çare ki onlara sesini duyuramaz. O daracık mekânın darlığını hisseden insana o sırada Allah’ın yardımı ulaşır.

Gelen iki melek ona sorgu-sualde bulunur. Kabirde yaşanacak bu sorgu-sual, ahiretin diğer evrelerinde yaşayacaklarının da bir mukaddimesi mahiyetinde olacaktır. Burada sorulara rahatlıkla cevap verebilen bir ruh, diğer aşamalarda da fazla zorlanmayacaktır ve Allah’ın izniyle, melekler o kişinin kabrini genişletecektir. O kadar ki adeta gözünün alabildiğine kadar kabrinin genişlemiş olduğunu hissedecektir. Ayrıca melekler o kişinin kabrine –tabiri caizse- iki pencere açacaklar. Kişi, bu pencerelerden birinden cennetteki mekânını görüp sürur duyacak, diğerinden ise eğer cehenneme girecekse nerede olacağını görüp Allah’a şükürde bulunacaktır. Meleklerin sorgu-sualine cevap veremeyen ruhun bulunduğu kabir ise daha da daralacak onu sıktıkça sıkacaktır. Kapalı mekânda kalmaktan korkan bir kişi asansörde mahsur kalınca –bedenen sıkılmasa da- ruhu nasıl sıkılır ve ızdırap duyarsa o kişinin ruhu da kabrinde o şekilde sıkılacak ve cehennemden önce, kabrinde azap görmeye başlayacaktır. Bu kişinin kabrine de yine iki pencere açılır. Bu pencerelerden birinden cehennemdeki yerini seyrederek dehşet duyarken, diğerinden ise iyi bir hayat yaşasaydı cennette nerede olacağını seyrederek hasret ve pişmanlık duyguları yaşar.

‘Kabir azabı var mıdır, yok mudur?’ tartışmalarının burada hiçbir önemi kalmaz. Bu tartışmalar geride kalanlar içindir. Yoksa ölen kişi hayattayken sahip olduğu bilgi, şuur ve idrak ile adeta diri diri toprağın altına girdiğini hissedecektir. Başka hiçbir azap olmasa bile yaşayacağı bu duygu bile ona azap olarak yeter. Kaldı ki Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin de belirttiği gibi ölen insanların ruhları kabirde –cehennem kadar olmasa bile- bir ateşle karşı karşıya kalırlar. Bugün bilim, bizlere yerin altına doğru gidildikçe sıcaklığın arttığını söylemektedir. Her 33 metrede bir derece artan bu sıcaklık, dünyanın merkezine ulaşıldığında binlerce dereceye ulaşmaktadır. Allah bilir ama ölen insan, ameline göre yerin altında belli bir seviyede bulunarak bir nevi küçük cehennemi yaşar. Ateş, ruhu kendisine çeker. Ruh, eğer günahlarla ve hele küfürle yükünü iyice ağırlaştırmış ise ateşin çekiminden kurtulamaz ve onun içine düşer. Yani ne kadar ağırlığı varsa o kadar ateşin içine girer. Buna karşılık günah yükünü omzuna hiç almamış bir ruh ise gayet hafiftir ve ateşin bu çekiminden kolaylıkla kurtulabilir. Kâfir ve günahkâr ruhlar –derecelerine göre- yerin dibinde kalırken, iyi bir müminin ruhu, yukarılara doğru rahatlıkla yükselir. Cenab-ı Hakk’ın kendisine bahşettiği bir lütuf sayesinde, belki dünyanın dört bir yanını gezer. Daha cennete girmeden, Allah’ın yarattığı harikuladelikleri seyretmeye başlar…
 
Üst