Kendini bilen rabbini bilir sözünden ne anlıyoruz

67890

Banlı Kullanıcı
Katılım
18 Nis 2011
Mesajlar
437
Tepkime puanı
5
Hz Ali nin bir sözü vardır.
sen kendini küçük bir cisim zannedersin lakin bütün evren sende dürülüdür.bilmezsin derdinde sendendir dermanında sendendir.
buradan yola çıkarsak kendimizde bilmemiz gereken nedir diye kendime soruyorum.kendimce bazı bulgulara ulaştım.
demekki farkında olmadığımız bir güç var içimizde.ve hz isa nın bir sözüde geliyor hemen aklıma.
inanın dağlar yürüyecektir.
bazende hz alinin sözünü tersinden alıyor düşünüyorum.rabbini bilen kendini bilir.
rabbimi nasıl biliyorum sevgi olarak biliyorum yaratıcı merhametli vs biliyorum.
demekkiiçimizde olan şeyler yani keşfetmemiz gereken O nda olan şeyler
 

ımalive

Kayıtlı Üye
Katılım
15 Ağu 2013
Mesajlar
33
Tepkime puanı
1
Bunları kendimiz keşfetmek zorundayız diye düşünüyorum bazen kendinize vakit ayırıp iç sesinizle konuşursanız kendinizin bilmediği yönlerini bulursunuz bu benim yaptığım bişey başkası yapıyormu bilmiyorum ama kendimle ilgili çok çok şey keşfettim
 

tNitrotoluen

Banlı Kullanıcı
Katılım
18 Tem 2013
Mesajlar
277
Tepkime puanı
4
Guzel bir konu olmuş

ben, insan ruhu yaratıcının bir parçası olduğu için biz ruhumuzun saflığı ve mükemmeliğinden yola çıkarak yaratıcıya ulaşabiliriz diye düşünüyorum, yani her şey insanın özünde gizlidir önemli olan ulaşıp keşfedebilmek
 

ptaah

Kayıtlı Üye
Katılım
9 Kas 2010
Mesajlar
280
Tepkime puanı
20
Konum
Allah'ın anıldığı yerlerden
Her insan gibi bende ilmel yakın bilgilerimle anlatmaya çalışayım:Kendini bilmek:Egodan sıyrılmak ve özünün ne olduğunu bilmek.Hallacı Mansur kendini bilince "enel hak "demiştir.
Kendini bilmek için yöntemler vardır:Zikir,riyazet bunlardan bazılarıdır.
 

mystica

Kayıtlı Üye
Katılım
7 Kas 2008
Mesajlar
144
Tepkime puanı
20
Konum
Trabzon
İş
çalışmıyorum
Ene Ene Ente Ente(İşte Nefsimiz)Mumsema Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: Ben neyim, sen nesin?
Nefis demiş: Ben benim, Sen sensin.
Azap vermiş, Cehenneme atmış, yine sormuş.
Yine demiş: Ene ene, ente ente. (Ben benim, sen sensin.)
Hangi nevî azâbı vermiş, enâniyetten vazgeçmemiş.
Sonra açlıkla azap vermiş. Yani aç bırakmış.
Yine sormuş: Men ene? Ve mâ ente?
Nefis demiş: Ente Rabbiye r-Rahîm, ve ene abdüke l-âciz.
Yani, Sen benim Rabb-i Rahîmimsin. Ben senin âciz bir abdinim.(abd-kul)

işte nefsimiz bu.

Ente Rabbiye r-Rahîm, ve ene abdüke l-âciz.

İnternetten alıntıdır
 

dexter

Elit Üye
Katılım
6 Eyl 2012
Mesajlar
473
Tepkime puanı
30
Konum
Spain
"sen kendini küçük bir cisim zannedersin lakin bütün evren sende dürülüdür.bilmezsin derdinde sendendir dermanında sendendir."

Ben inanıyorum ki, her şey içimizde saklıdır. Bütün evreni anlayacak çözecek kabiliyet insanoğlundadır. Bizlerin aslında ulaşabileceğimiz o kadar çok kademe var ki, günlük hayatın ritminden dolayı bir türlü kendi içimize dönemiyoruz.

Keşfetmek bizim elimizde, şu söze bakacak olursak, 'derman bizdedir'. Şifa bizdedir.
İnsanoğlu diğer varlıklardan farklı olarak 4 elementi de bünyesinde barındırır. Bu bizi diğer yaratılanlardan farklı kılar. Günümüzde dinlerde kullanılan çoğu sembollerin de kaynağı bu 4 elementtir. İnsanoğlu ve dini semboller arasındaki bu bağlantı bile bizlere bir çok çıkarımlar sunar.

İnsan önce kendini tanıyacak ki, içindeki özü bilecek ki, potansiyeliyle neler başarabileceğini görecek. Şifa da içimizde, aydınlanma da içimizde. Tek yapmamız gereken içimizdeki yaratıcıyı keşfetmek.
 

La-edri

Kayıtlı Üye
Katılım
21 Haz 2010
Mesajlar
2,195
Tepkime puanı
509
Yaratlmis hersey Allah'in esmalari ile aciga cikiyor, yani bir fiilin meydana gelmesi icin bir sifat bir safitin olusmasi icin bir zat gerekir.

Insan ise yaratilmis en mükemmel varliktir cünki yaratana ayna olabilme kapasitesinde.
Ve insanda ruh oldugu icin ruh ile baraber Allah'in bütün esmalari insanda mevcuttur.

Kisi nin Rabbi yani ruhu aslinda kisdeki Zat konumundadir, o ruh basir oldugu icin görme fiili Semi oldugu icin duyma fiili yada Rahim oldugu icin merhamet etme olgusu meydana gelir. Yani kisiden rahmet eden Allah gören duyan yuruyen Allah.

Kisi Rabbinden perdeli oldugu icin yani egosundan dolayi bunu göremiyor ve sahdamarindan yakin olan rabini göklerde yada kendinden baska heryerde ariyor.
 

yare-i yarim

Moderator
Katılım
10 Ocak 2013
Mesajlar
2,247
Tepkime puanı
879
İş
Sanatsal tablolar oluşturmak/Mutfak eşyaları dalında ticaret
Kendini bilmekten maksat ney için varolduğumuzu anlamaktır bunu anladığımızda rabbimizi tanıma yolunda adımlar atmış oluruz
ve ahsabı kehf misali hidayetimiz artar
nediyor ayette o nasipli gençler için "Allah yolunda sebat göstermelerinden dolayı bizde onların hidayetlerini arttırdık "
 

magribeyn

Kayıtlı Üye
Katılım
6 Mar 2011
Mesajlar
14
Tepkime puanı
0
Kendini Bilen Rabbini bilir. Rabbımız bizi evrenin ham maddelerinden yıldızlar ve gezegenlerin tozlarından elementlerinden yaratıp ruhumuzu üfledi. Biz emaneti göklere yerlere teklif ettik kabul etmediler. Ayetindeki emanet budur insanın sırrı Hayy olmasının esrarı da budur.
Bugün tam da bununla ilgili araştırma yapıyordum. Evren makro kozmozsa hücre mikro kozmostur. Gezegenimizde nasıl ki meridyenler var aynı enerji hatları akupunktur noktaları insan vücudunda var. Sadece bu bir örnek Rabbini bilmeye.
 

hazeynahmet

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Ağu 2013
Mesajlar
192
Tepkime puanı
3
Allah neden biz ifadesini kullanıyor?

Yazar: Sorularla Risale, 04-5-2010
Kur'an'da Cenab-ı Hak zaman zaman zatıyla ilgili yerlerde "biz" ifadesi kullanır. Mesela şu ayetlere bakalım:


"Hiç şüphe yok ki, Kur'ân'ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız." (Hicr Suresi, 15:9)


"Biz insanı en güzel biçimde yarattık." (Tin Suresi, 95:4)


Müfessirler bu gibi ayetlerde kullanılan çoğul kipinin "azamet" ifade ettiğini bildirirler. Türkçede bunun bir örneğini "siz" ifadesinde görürüz. Bizden büyük olanlara hürmeten "sen" demek yerine "siz" demeyi tercih ederiz. Buradaki "siz" ifadesi çoğul anlamda kullanılmadığı gibi, tek olan Allah hakkında bazı ayetlerde geçen "biz" ifadesi çokluk anlamına gelmez.


Dikkat edilirse Cenab-ı Hakk'ın "biz" dediği yerlerde sebeplerin kullanımı da söz konusudur. Mesela, üstte verilen ayetlere baktığımızda Kur'anın indirilişi ve insanın yartılışı anlatılmaktadır. Kur'anın indirilmesinde Hz. Cebrail, insanın yaratılmasında ise anne ve babası sebep olarak görev yapmaktadır.


İşaratul İ'caz Tefsiri S:200 de Bediüzzaman Hazretleri mevzuyu şu şekilde ifade etmektedir.


"(inni)-3- melaikenin, (etec'elu)-4- ile yaptıkları istifhamdan anlaşılan tereddütlerini reddetmekle, meselenin azamet ve ehemmiyetine işarettir.


(inni): Burada (ya) mütekellim-i vahde ile, (veiz kulna)-5- 'da mütekellim-i maalgayr zamirinin zikirlerinden şöyle bir işaret çıkıyor ki: Cenab-ı Hakkın halk ve icad fiilinde vasıtanın bulunmadığına, kelam ve hitabında vasıtaların bulunduğuna işarettir. Bu nükteye delalet eden başka ayetler de vardır. Ezcümle, (inna enzelna ileykel kitabe bilhakki litehküme beynennasi bima erakellahu)-6- ayet-i kerimesinde azamete delalet eden (na) zamir-i cem'i, vahiyde vasıtanın bulunduğuna işaret olduğu gibi,(bima erakellahu) -7- 'de müfred hükmünde olan Lafza-i Celal, manaları ilham etmekte vasıtanın bulunmadığına işarettir. " (8)


3- Muhakkak ki Ben...


4- Yaratacak mısın?


5- Hani biz demiştik...


6- Muhakkak ki Biz, Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye Kur'an'ı sana hak ile indirdik. (Nisa Sûresi: 105.)


7- Allahın gösterdiği şekilde.


(8) bk. İşarat-ül İ'caz, Otuzuncu ayetin tefsiri.


Konuyu farklı bir boyutta değerlendirmeye devam ediyoruz.


Önce bir hususu belirtelim: Cenab-ı Hak Kur'ân-ı Kerimde, her zaman "ben" yerine "biz" diye hitap etmiyor. Âyetler hep bu şekilde sıralanmıyor. Yerine göre, "Ben", mevzuunun gelişine, meselenin anlatılışına göre hitap tarzları da değişiyor.


Nitekim meallerini vereceğimiz şu âyet-i kerimelere dikkat edilirse bu husus açıkça görülür:


"Ey İsrailoğulları! Size ihsan ettiğim nimetlerimi hatırlayın ve son peygambere iman edeceğinize dair Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, Ben de size verdiğim sözü yerine getirip mükâfatınızı vereyim. Ve sadece Benden korkun." 1


"Kullarım senden Beni sordukları vakit de ki, muhakkak Ben çok yakınım. Bana dua ettiği zaman, dua edenin duasına cevap veririm. Öyle ise onlar da Benim davetime uysunlar. Bana iman etsinler ki, doğru yolu bulmuş olsunlar."2


"Bana dua edin, icabet edeyim." 3


"Ben cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım" 4


Evet, sadece birkaç misal olması bakımından meallerini verdiğimiz bu âyetler gibi daha pek çok âyet-i kerimelerde Yüce Rabbimiz, kendi zâtından "Ben" mânâsına gelen zamirlerle ifade etmektedir. Bu âyetlere dikkat edilirse, "Bana verdiğiniz sözü", "Kabul ederim", "Beni sordukları vakit", "Benden korkun" gibi ifadelerin doğrudan Cenab-ı Hakkın zâtıyla ilgili olduğu ve arada hiçbir vasıta kabul etmeyeceği görülür. İşte Allah'ın "Ben" diye hitap ettiği âyetlerin büyük ekseriyeti hep zâtıyla ilgilidir.


"Biz" diye hitap edilen âyet-i kerimelerde ise, umumiyetle arada bir vasıta vardır. Meselâ Kur'ân'ın indirildiğini haber veren bütün âyet-i kerimelerde "Biz indirdik" buyurulur. Bütün âyetler vahiy kanalıyla indirildiğine göre, burada Allah ile Peygamber (a.s.m.) arasındaki vasıta, bir melek olan Cebrail'dir (a.s.). Yine "Bulutla gölge yaptık"5 gibi âyetlerde işi yaptıran Allah, işi yapan "Allah'ın memurları" mesâbesindeki meleklerdir. Ancak burada, meleklerin "memur" olarak vasıflandırılmasını, insanların işlerini kolaylaştırmak için kullanma zorunda kaldıkları memurlarla kıyaslamaktan kaçınmak lâzımdır. İnsanlar acizliklerinden dolayı memur tutuyorlar; Cenab-ı Hak ise kâinatta hükmeden kudretinin icraatını ilân etmek, onlar vasıtasıyla azametini bildirmek için melekleri istihdam ediyor.


Zaten birçok müfessirimiz, bu çeşit âyet-i kerimelerde Cenab-ı Hakkın kendi azamet ve kudreti, ulûhiyet ve kibriyâsı ile hitap ettiğini bildirirler. Yâni Cenab-ı Hak, Esmâü'l-Hüsnâsı ve sıfatlarıyla birlikte hitap ederek, kendi büyüklüğünü ve celâlini bildirmektedir.


Meselâ, "Kur'ân'ı kesinlikle Biz indirdik, elbette onu yine Biz koruyacağız"6 mealindeki âyet-i kerimenin metninde "biz" mânâsına gelen dört kelime vardır. Burada hem Cenab-ı Hakkın kibriya ve azametinin ifadesi bahis mevzuudur, hem de meselenin ehemmiyeti zamirlerle kuvvetlendirilmektedir.


Müfessir Ebu's-Suûd Efendi, bu âyetin tefsirinde, "Biz azamet-i şânımız ve uluvv-i cenabımızla Kur'ân'ı indirdik" der.
Kevser Sûresinde geçen "Biz" mânâsına gelen "İnnâ"nın tefsirinde ise Fahrüddin Râzi, "buradaki 'Biz'den murad, Cenab-ı Hakkın azametini göstermektir" der. "Çünkü Kevser'i Peygamber Efendimize (a.s.m.) hediye olarak veren, yerin ve göğün sahibi olan Cenab-ı Haktır. Hediye edilen şey de verenin büyüklüğüne göre bir kıymet ve azamet kazanır."


Bediüzzaman, Bakara Sûresinin 34. âyetinin tefsirinde "Ben" mânâsına gelen "İnnî" ve "Biz dedik" mânâsına gelen "Kulnâ" kelimelerini ele alır ve şöyle der:


"Cenab-ı Hakkın halk ve îcat fiilinde vasıtanın bulunmadığına, kelâm ve hitabında vasıtanın bulunduğuna işarettir."


Devamında ise Nisa Sûresinin 105. âyetindeki "Biz" mânâsına gelen "nâ" zamirinin tefsirinde şu hususları dikkate verir:


"Bu âyette azamete delalet eden 'nâ' zamir-i cem'i vahiyde vasıtanın bulunduğuna işaret olduğu gibi, 'Allah'ın sana gösterdiği' mealindeki cümlede müfred hükmünde olan lafz-ı celâl mânâları ilham etmekte vasıtanın bulunmadığına işarettir."7


O halde, Allah'ın bazı âyetlerde "Biz" diye hitap etmesinden, hâşâ, Cenab-ı Hakkın birden fazla olduğu akla gelmemelidir. Zaten gelmez de.


Bazan biz de kendi yaptığımız bir işten bahsederken bile "Biz yaptık" demez miyiz?


1. Bakara Sûresi, 40-41.
2. Bakara Sûresi, 186.
3. Mü'minûn Sûresi, 60.
4. Zâriyat Sûresi, 56.
5. Bakara Sûresi, 57.
6. Hicr Sûresi, 9.
7. İşaratü'l-îcaz, s. 230.
Mehmet Paksu
 

hazeynahmet

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Ağu 2013
Mesajlar
192
Tepkime puanı
3
Nefsini bilen Rabbini bilir" sözünü nasıl anlamalıyız?Kullanıcı: Sorularlaislamiyet.com | Tarih: Sa, 11/05/2010 - 23:00
Değerli kardeşimiz;
“Kendini bilen Rabbini bilir.” anlamına gelen rivayetinin hadis olup olmadığı konusunda tartışma vardır. İbn Teymiye bunun mevzu olduğunu söylerken, İbn Arabî bunun hadis olduğunu ve keşfen bunun sahih olduğunu gördüğünü söylemiştir. Edebu’d-din ve’d-dünya kitabında benzer bir hadise yer verilmiştir. (bk. Aclunî, 2/262)


Okyanuslarda milyarlarla ifade edilemeyecek kadar çok balıkları birlikte yaratan ve yaşatan Rabb’inin bu haşmetli icraatını hayretle seyreden insan, satın aldığı birkaç balık için evinde bir akvaryum hazırlar. O da kendi âleminde o balıklara merhamet etmekten, onların yemlerini vermekten, akvaryumun bakımını yapmaktan bir haz duyar.


Zemin yüzünü çiçeklerle, ağaçlarla donatan Rabb’inin bu rahmet saçan icraatlarını ibretle seyreden insan, kendi bahçesine, yine O’nun terbiye ettiği fidanları diker ve onların bakımını yapmaktan bir zevk duyar.


Semanın yıldızlarına bakar, o da kendi evinin tavanını avizelerle donatır. Her bir meyve ağacını ayrı bir fabrika olarak seyreder. Bu sessiz, mükemmel ve mütevazi fabrikaların bedeline, o da haşmetli, gürültülü ama neticesi onlarla kıyaslamayacak kadar cılız birtakım fabrikalar yapar. Onun fabrikalarında da basit maddeler terbiye görerek mükemmelleşir ve kıymet kazanırlar; ama otları yün haline getiren koyun fabrikasına karşılık, o sadece hazır yünleri kumaş haline getiren fabrikalar kurabilir.


Misâlleri çoğaltabiliriz. Her misâl, insanın, “esma-i İlâhiyeye ait garaibin fihristesi... hem şuun ve sıfat-ı İlâhiyenin bir mikyası olduğu” hakikatına bir başka açıdan baktırır. Bütün bunlar birlikte düşünüldüğünde, “nefsini bilen, Rabbini bilir” hadis-i kudsîsinin hakikati bir derece anlaşılır.


Cenâb-ı Hak ibadet için, marifet için yarattığı bu sevgili kuluna kendisini tanımasına yardımcı olacak sıfatlar ve haller takmış. Ve o sevgili kul, sonradan yaratılan o sınırlı kudretine bakarak Halık’ının ezelî ve sonsuz kudretini bir derece bildiği gibi, merhametini, gazabını, şefkatini de ölçü tutarak Halık’ının sıfat ve şuunatını bir derece tefekkür edebiliyor. Ve insan bu haliyle bir fihriste, bir harita gibi Rabb’inin isim, sıfat ve şuunatını gösterebiliyor.


Bir harita bir ülkeyi tarif eder ama, o haritadaki şehirlerde insanlar yaşamaz, denizlerinde su bulunmaz, ırmaklarında yüzülmez, ormanlarında gezilmez. O sadece bir surettir, bir fihristedir, bir gölgedir. O beldeyi gösterir, fakat o beldenin özelliklerini taşımaz.


Bu noktadan gâfil olmamak şartıyla, insanın, birçok sıfat, his ve şuunatı taşıyan manevî simasında İlâhî sıfatlardan ve şuunattan haber veren bazı işaretler bulmak mümkün...


Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Yazar
Alaaddin Başar (Prof.Dr.)
 

67890

Banlı Kullanıcı
Katılım
18 Nis 2011
Mesajlar
437
Tepkime puanı
5
tamam diyelimki arada vasıta var bu vasıta tek kişiyse kendini ifade ederdi
ama kuranda biz kelimesi çok fazla var.
hayır bizler biz deriz ama tanrı bence biz demez.ben tekim diyen niye biz kelimesini kullansın.
 

hazeynahmet

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Ağu 2013
Mesajlar
192
Tepkime puanı
3
Tanrı diye vasıflandırabildigimizde oncelikle onun azametini kabul etmemiz gerekir, sonra onun bizleri ne icin yarattigini dusunmemiz gerekir ardindan onun insan olamayacagini bilmemiz gerekir cunku insan insani yaratmaz , biz demesi kesinlikle azametindendir zira evreni yaratan Tanrı haşa küçük olamaz kendisinin daha buyuk oldugunu insanliga ve cinlere gostermek icin kullanmis olabilir.
 

siyahzühre

Kayıtlı Üye
Katılım
6 Şub 2011
Mesajlar
54
Tepkime puanı
3
Kur’anda ben, biz, o gibi ifadelerin kullanılışı hakkında İsmail Hakkı Bursevi hazretleri buyuruyor ki:
Sultanların dört türlü konuşma tarzı vardır:
1- Ben yaptım der.
2- Biz yaptık der.
3- Kendinden bahsetmeden (Şunlar emredildi) der.
4- Yalnız unvanı ile (Sultanınız size şunu emretti, şunlar size yasak kılındı) der. Üçüncü şahıs olarak, o diye de bildirir.

Allahü teâlânın, bazen ben, bazen biz demesi, halkın aşina olduğu sultanlara mahsus bir hitap tarzıdır. O, sultanlar sultanıdır. Yukarıdaki gibi dört tarzla da hitap etmiştir. Kur’an-ı kerimden üçer örnek verelim:

1- Ben dediğine örnekler:
Yalnız benden korkun. (Bekara 40)

Ben tevbe edenin tevbesini kabul ederim. (Bekara 160)

Kullarım beni sorarlarsa, bilsinler ki ben, onlara yakınım. Benden isteyenin, bana dua edenin duasını kabul ederim.(Bekara 186)

2- Biz dediğine örnekler:
Biz şükredenlerin mükafatını vereceğiz. (Al-i İmran 145)

Biz kâfirler için perişan edici bir azap hazırladık. (Nisa 37)

Biz Cehennemi kâfirler için bir zindan yaptık. (İsra 8)

3- Kendinden bahsetmeden verdiği emirlere örnekler:
Oruç size farz kılındı. (Bekara 183)

Evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılındı. (Nisa 24)

Namaz, müminlere belirli vakitlerde farz kılınmıştır. (Nisa 103)

4- Üçüncü şahıs olarak bildirdiğine örnekler:
Allah ki sizi yarattı. (Rum 40)

O Rab ki, yeri sizin için bir zemin, göğü de bir tavan yaptı.(Bekara 22)

O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. (Bekara 29)

Allahü teâlânın Ben demesi yüce zatına göre, Biz demesi, isim ve sıfatlarına göredir. İsim ve sıfatlarının çokluğu zatının birliğine zıt değildir. Çünkü isim ve sıfatların hepsi, zata aittir. (Ruh-ul-beyan c.1, s.37)
 

67890

Banlı Kullanıcı
Katılım
18 Nis 2011
Mesajlar
437
Tepkime puanı
5
saffat suresi

164.BİZİM istisnasız HERBİRİMİZİN bilinen bir MAKAMI vardır.
165.o saf saf DİZİLENLER elbette BİZİZ
166.o durmadan tespih edenler elbette BİZİZ.
 

Demir.D

Banlı Kullanıcı
Katılım
22 Ağu 2010
Mesajlar
675
Tepkime puanı
1
Arkadaşlar Kuranda gecen ''ben, biz'' konusunda;

Bir dili anlamanız için o dilde düşünmeniz gerekir. Kısaca bir örnek vermek gerekirse Alman bir arkadaşınız gelip size almanca bir fıkrayı birebir Türkçeye çevirse, hiç bir şekilde komik gelmez çünkü o dilde düşünmüyorsunuzdur.

Kuranda gecen ben,biz olayını anlamanız içinde arapça bilmeniz yetmez, arapça düşünmeniz gerekir. İyi forumlar
 

67890

Banlı Kullanıcı
Katılım
18 Nis 2011
Mesajlar
437
Tepkime puanı
5
elbette sevgili demir aynısını düşünmekteyim de yukarıda verdiğim sure ve ayetler sanırım arapça bilseydik düşünseydikte aynı olurdu.
ve böyle örnek sunulabilecek çok ayet var.
ve açık açık bir meclisten bahsediliyor saffet suresini baştan sona bir okuyun.
 

Similar Threads

Ü
Cevaplar
5
Görüntüleme
511
Ü
Cevaplar
0
Görüntüleme
102
Üye silindi 77822
Ü
Üst