ileriyede gidebilir geçmişede.
ama herkesin gidebileceğini düşünmüyorum..
Birinci Mektup
Dört Suâlin Muhtasar Cevabıdır
BİRİNCİ SUÂL: Hazret-i Hızır Aleyhisselâm hayatta mıdır? Hayatta ise niçin ba’zı mühim ulemâ hayatını kabûl etmiyorlar?
Elcevab: Hayattadır, fakat merâtib-i hayat beştir. O, ikinci mertebededir. Bu sebepten ba’zı ulemâ hayatında şübhe etmişler.
Birinci Tabaka-i Hayat: Bizim hayatımızdır ki, çok kayıdlarla mukayyeddir.
İkinci Tabaka-i Hayat: Hazret-i Hızır ve İlyas Aleyhimesselâm’ın hayatlarıdır ki, bir derece serbesttir. Yâni bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beşeriyet levâzımatiyle dâimî mukayyed değillerdir. Ba’zan istedikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibi mecbûr değillerdir.
Tevatür derecesinde ehl-i şuhûd ve keşif olan evliyânın, Hazret-i Hızır ile maceraları, bu tabaka-i hayatı tenvir ve isbat eder. Hatta makâmât-ı velâyette bir makam vardır ki, “Makâm-ı Hızır” ta’bir edilir. O makâma gelen bir velî, Hızır’dan ders alır ve Hızır ile görüşür. Fakat ba’zan o makam sâhibi yanlış olarak, ayn-ı Hızır telakki olunur.
Üçüncü Tabaka-i Hayat: Hazret-i İdris ve İsâ Aleyhimesselâm’ın tabaka-i hayatlarıdır ki, beşeriyet levâzımatından tecerrüd ile, melek hayatı gibi bir hayata girerek nurânî bir letâfet kesbeder. Âdetâ beden-i misalî letâfetinde ve cesed-i necmî nurânîyetinde olan cism-i dünyevîleriyle semâvatta bulunurlar. Âhirzamanda Hazret-i İsâ Aleyhisselâm gelecek, Şerîat-ı Muhammediye (A.S.M.) ile amel edecek meâlindeki hadîsin sırrı şudur ki: Âhirzamanda felsefe-i tabiiyenin verdiği cereyan-ı küfrîye ve inkâr-ı ulûhiyete karşı İsevîlik dîni tasaffi ederek ve hurafattan tecerrüd edip İslâmiyete inkılâb edeceği bir sırada, nasılki İsevîlik şahs-ı ma’nevîsi, vahy-i semâvî kılınciyle o müthiş dinsizliğin şahs-ı ma’nevîsini öldürür; öyle de: Hazret-i İsâ Aleyhisselâm, İsevîlik şahs-ı ma’nevîsini temsil ederek, dinsizliğin şahs-ı ma’nevîsini temsil eden deccalı öldürür.. yâni inkâr-ı ulûhiyet fikrini öldürecek.
Dördüncü Tabaka-i Hayat: Şüheda hayatıdır. Nass-ı Kur’ân’la, şühedanın, ehl-i kuburun fevkinde bir tabaka-i hayatları vardır. Evet şüheda, hayat-ı dünyevîlerini tarîk-ı hakta feda ettikleri için, Cenâb-ı Hak kemâl-i kereminden onlara hayat-ı dünyeviyeye benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir hayatı Âlem-i Berzahta onlara ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüş bilmiyorlar.. yalnız kendilerinin daha iyi bir âleme gittiklerini biliyorlar.. kemâl-i saâdetle mütelezziz oluyorlar.. ölümdeki firak acılığını hissetmiyorlar. Ehl-i kuburun çendan ruhları bâkidir, fakat kendilerini ölmüş biliyorlar. Berzahta aldıkları lezzet ve saâdet, şühedanın lezzetine yetişmez. Nasılki iki adam bir rü’yada Cennet gibi bir güzel saraya girerler. Birisi rü’yada olduğunu bilir. Aldığı keyf ve lezzet pek noksandır. “Ben uyansam şu lezzet kaçacak” diye düşünür. Diğeri rü’yada olduğunu bilmiyor. Hakîki lezzet ile hakîki saâdete mazhar olur.
İşte Âlem-i Berzahtaki emvât ve şühedanın hayat-ı berzahiyeden istifadeleri, öyle farklıdır. Hadsiz vâkıatla ve rivâyatla şühedanın bu tarz-ı hayata mazhariyetleri ve kendilerini sağ bildikleri sâbit ve kat’idir. Hatta Seyyidüşşüheda olan Hazret-i Hamza Radıyallahü Anh, mükerrer vâkıatla kendine iltica eden adamları muhafaza etmesi.. ve dünyevî işlerini görmesi ve gördürmesi gibi çok vâkıatla, bu tabaka-i hayat tenvir ve isbat edilmiş. Hatta -ben kendim- Ubeyd isminde bir yeğenim ve talebem vardı.
Benim yanımda ve benim yerime şehid olduktan sonra, üç aylık mesafede esarette bulunduğum zaman, mahall-i defnini bilmediğim halde, bence bir rü’ya-yı sâdıkada, taht-el Arz bir menzil sûretindeki kabrine girmişim. Onu şüheda tabaka-i hayatında gördüm. O, beni ölmüş biliyormuş. Benim için çok ağladığını söyledi. Kendisini hayatta biliyor; fakat, Rus’un istilâsından çekindiği için, yer altında kendine güzel bir menzil yapmış. İşte bu cüz’î rü’ya, ba’zı şerâit ve emârâtla, geçen hakîkata, bana şuhud derecesinde bir kanaat vermiştir.
Beşinci Tabaka-i Hayat: Ehl-i kuburun hayat-ı ruhânîleridir. Evet mevt; tebdil-i mekândır, ıtlâk-ı ruhtur, vazifeden terhistir. İdam ve adem ve fena değildir. Hadsiz vâkıatla ervah-ı evliyânın temessülleri ve ehl-i keşfe tezahürleri.. ve sâir ehl-i kuburun yakazaten ve menâmen bizlerle münasebetleri ve vâkıa mutabık olarak bizlere ihbaratları gibi çok delâil, o tabaka-i hayatı tenvir ve isbat eder. Zaten beka-i ruha dair “Yirmi Dokuzuncu Söz” bu tabaka-i hayatı delâil-i kat’iyye ile isbat etmiştir.
Alıntı:Mektubat,1.Mektup,Birinci Sual