20 yy. Insanlarinin spiritüalizme yönelişi üzerine

Amazontanrıça

Kayıtlı Üye
Katılım
9 Ocak 2013
Mesajlar
90
Tepkime puanı
9
Son zamanlarda sık sık adını duyduğumuz fakat hakkında hiçbir fikrimizin olmadığı egzantrik bir kelime:”Spiritüellik” ya da ”Spiritüalizm”
İşe ilk önce bu kelimelerin hangi dilde ve ne anlamda kullanıldığını inceleyerek başlayalım: Spiritüalizm latince anlamına gelen “spiritus” sözcüğünün sıfatı “spiritualis” sözcüğünden türetilmiş olup “ruhçuluk” anlamına gelir. Türkçede bilinçten bağımsız var olan her şey anlamına gelen “Tinsel” kelimesinin “Tinsellik”şeklinde çekimlenmiş hali Spiritüellik kelimesini karşılar.Görüldüğü üzere Spiritüalzm ile ilgilenen insanlar birnevi ruh ile alakalı araştırmalar yapıp ruhun ne olup olmadığını bilmeye,ruhu tanımaya çalışmaktadırlar.Peki eski medeniyetlerden,orta çağlardan kalan parapsikoloji,ezoterizm,spiritüalizm vb.gibi kavramlar 20.yy insanının piyasasına neden birden bire bu kadar hızlı düştü ve gündeme neden bu kadar çok oturdu?Bugün kime sorsanız en azından maya medeniyetini ve kıyamet tahmini yaptıkları o meşhur maya takvimi hakkında az çok bir fikri vardır.Asıl sorumuza dönersek,gerçekten 20. yy. insanları teknolojiye bu kadar hükmedebilmişken,bilim ve tekniğin zirvesine çıkabilmişken ve çıkmaya da devam ederken “batıl”,”hurafe”olarak adlandırdıkları şeyleri neden bu kadar merak etmektedirler ve neden gizliden gizliye araştırma isteği duymaktadırlar?20. yy. insanlarına keşfettikleri uçaklar,kullandıkları telsiz telefonlar,tüm dünyaya ve çok büyük bir bilgi deposuna erişimi çok kısa bir sürede sağlayan internet ağları,diğer gezegenlere dahi düzenledikleri araştırma gezileri ,gönderdikleri füzeler ve dahası yer çekimsiz ortamlarda yaşanabildiğini kanıtlayan videolar yetmemiş olabilir mi acaba?Hani derler ya “Rahatlık battı mı?”diye aynen bu soru bu durum için sorulmaya değer.Ey teknoloji çağı insanları,ateşi dahi bulmak için yüzlerce yıl bekleyen bu eski medeniyet insanlarına şimdi neden özenirsiniz?Acaba yarattığınız teknolojik çağ,onların yaşadığı ilkel hayatı kadar size tat vermiyor mu?Anlam katmıyor mu?Yoksa daha mı bi doyumsuzlaşıyoruz maddeye hükmettikçe?Daha mı kendimizi bişey sanıyoruz,herşeyin üstünde görüyoruz?Küçük dağları biz yaratıyoruz da,en ufak bir volkanik patlamada,depremde,tsunamide neden ödümüz kopuyor?Veya ne kadar karşı gelebiliyor,ne kadar engelleyebiliyoruz evrensel düzeni?Bu kadar sorgulama yeter sanırım.Gelelim olası cevaplara.Aslında tüm bu sorunlar tek bir zorunlu ihtiyaçtan kaynaklanıyor.Yüzyıllar boyu değişmeyen tek bir evrensel ihtiyaç.O da insanın anlam arayışı.Hangi çağda olursa olsun insanoğlu,bu dünyaya neden geldiğini,dünyanın nasıl var olduğunu,yaratıcının olup olmadığını,insanın madde mi,ruh mu yoksa her ikiside mi olduğunu yıllar boyunca araştırmışlar ve bu konularda envai çeşit fikir öne sürmüşlerdir ki hala da bu ihtiyaç artarak devam ediyor.Eski çağlarda insanlar bizim kadar meşgul,bizim kadar teknolojik,bizim kadar betonlaşmış, hatta yerleşik düzende dahi olmadıklarından dolayı doğayla içiçe olup,doğa ile kendi iç dünyaları arasında bağlantılar kurmuş;doğayı,evreni,kendini tanıma çabası içinde olmuşlardır.Öğrendikleri bilgileri taşlara resim çizerek,yazıyı buldukları dönemlerde yine taş ve mağaralara yazarak,daha da gelişmiş dönemlerde ise kitaplara yazarak aktarmışlar ve bazı önemli bilgilerin yakılması,yok edilmesi ihtimaline karşı da bu bilgileri sembolleştirerek saklamışlardır.Bugün bize ulaşan tarot kartları sembolleştirilerek gelecek nesillere aktarılan bilgilere en güzel örnektir mesela.Eski çağın insanları yüzyıllarca doğaya uyum sağlama çabası içinde iken,biz teknoloji çağı insanları doğaya hükmetme çabası içinde olduk.Her yeni buluşta biraz daha şımardık,biraz daha pohpohlandık.Atom bombasını bulduk, insanları vurduk.Fabrikalar kurduk doğaya zarar verdik,havayı ve canlıları zehirledik.Yüksek yüksek binalar kurduk,en tepesine yerleştik.Güya insanlara yüksekten bakmanın zevkini yaşadık.Uçaklar yaptık havaya hükmettik.Gemiler yaptık suya hükmettik.Arabalar,otobüsler,trenler yaptık karaya hükmettik.Aslında biz sadece hükmettiğimiz sandık.Depremler oldu,fırtınalar koptu,volkanik patlamalar oldu,yağmur yağdı,dolu düştü..Hangisini durdurabildik?Acizliğimiz gözlerimizin önüne getirildiğinde ürkek bir kedi gibi pustuk,fırtınalar geçtiğinde ise hiçbir şey olmamış gibi materyalist hayatımıza maddelerle devam ettik!Evet,bunlar oldu fakat doğa tıpkı bir ayna gibi bizlere yaptığımızı geri yansıtmaya başladı.Gelişen teknolojinin bizleri artık tatmin etmemesi bu korkumuzdan.Doğa karşısında korkaklığımız bizi her geçen gün o eski insanlara dönüp ne yaptıklarına,nasıl yaşadıklarına bakmamızı zorunlu hale getirdi.Maddeden ibaret sandığımız dünyayı anlamak için tıpkı eski çağ insanları gibi dönüp kendi içimize baktık.Doğanın,insanların bir ruhu olabileceği fikri beliriverdi aklımıza.Teknoloji çağının bize sağlamış olduğu sanal ağlardan tonlarca bilgiye bir tıkla ulaştık ve bir de ne görelim ki aslında bu olgular binlerce yıllardan beridir varmış ve hepsi başlı başına birer medeniyet eseriymiş.Eskinin insanları ne de çok düşünmüşler ne de çok içselleştirip bilgi üretmişler,kullanmışlar,aktarmışlar ama ne yazık ki biz teknoloji çağı insanları onlara bakmayı akıl edememişiz.Yavaş yavaş uyanmaya başlarken de anlamışız ki bizim bir ruhumuz var ve artık “Ruhum var mı?”soruları yerini “Ruhunun olup olmadığını düşünme,sen bir ruhsun,asıl bedenim var mı diye düşün” gibi karmaşık afilli sözlere bırakınca Spiritüalizm,Ezoterizm,Parapsikoloji kavramlarını tabiri caizse patlatmışız.Eğer sizlerde bu kavramları hayatınızda en az bir kere duyduysanız ve merak edip araştırmalara başladıysanız,sakın ola ki bunu (günümüzün moda sözü ) “trend” olduğu için yapmayın!Eğer ki hayata dair “Ben kimim?”,”Dünya nasıl var oldu?”,”Ruh var mıdır?”,”İnsan maddeden mi ibarettir?”,”İnsan dünyaya hükmedebilir mi yoksa sadece kendine hükmettiğinde mi dünyaya hükmetmiş olur? Kendinize bu gibi soruları sormaya başladıysanız artık bu kavramlarla ve kuantum bilim dalları ile ilgilenip hayatı anlamlandırmanın,uykudan uyanıp bir farkındalık yolculuğuna çıkmanın vakti gelmiştir.Bu bilim dallarının herkes tarafından araştırılması,bilinmesi zararlı değil aksine doğru niyetle kullanıldığı taktirde faydalıdır.Yeter ki niyet doğru,bilgi doğru,kullanımı doğru olsun,zamana değinecek olursak,o zaten doğru.Hatta geldi de geçiyor bile..!Yazım oldukça uzun oldu fakat sizlere Kızılderili Şef Seattle’nin 1853 te dile getirdiği şiirle veda edeceğim.Herkese farkındalık dolu;doğaya ve canlılara saygılı, anlamlı ve doyumlu bir hayat diliyorum.
Merve Bengü ŞAHANBeyaz adam ;annesi toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar.
Onun bu ihtirasıdır ki, toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir.
Beyaz adamın kurduğu kentlerde huzur ve barış yoktur.
Bu kentlerde bir çiçeğin taç yapraklarını açarken çıkardığı tatlı sesler ve bir kelebeğin kanat çırpınışları duyulamaz.Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde;beyaz adam,paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak!Kızılderili Şef Seattle – 1853
 

Similar Threads

Üst