Sigmund Freud'un Süperego Tanımı

Josh

Kayıtlı Üye
Katılım
13 Eyl 2013
Mesajlar
7
Tepkime puanı
0
İlgimi çekmesi sebebiyle paylaşmak istedim, insan psikolojisini tanımamız için yardımcı olabilir.




İd: İd, kalıtımla gelen, doğuştan varolan ve ruhsal enerjinin kaynağını oluşturan kişiliğin ilkel bileşenidir. İd, biyolojik özellikle dürtüsel davranış kalıplarını içerir. Yeme, içme, cinsellik, saldırganlık gibi. İd, içsel dürtülerine doyum bulma çabası içerisinde hareket eder. İd beklemeksizin, bir an önce, cinsel dürtülerinin ve arzularının isteklerini yerine getirmek üzere haz almaya yönelmiş tepkiler oluşturur. Böylece, id, haz alma ilkesi çerçevesinde hareket eder. İd’in doyum bulma çabası zaman mekân tanımaz ve uygun koşullar aramaz. Örneğin, yeni doğan bebek tümüyle id’in istekleriyle hareket eder. Dolayısıyla; id, gerçekçi değildir ve tamamen bilinçdışıdır.

Ego: Çocuklar; doğumdan itibaren, çevresindekilerin istekleri ve kısıtlamaları doğrultusunda yeni davranış kalıpları sergilemeye başlarlar. Örneğin, çocuklar, çevrelerinde çok sayıda engel bulunduğunu, bu engellerin aşıldığında ancak doyumun sağlanabileceğini ve bunun için yeni davranış biçimlerine gereksinim duyulabileceğini öğrenirler. Böylece, kişiliğin bir diğer bileşeni olan ego gelişir. Ego, haz alma ilkesi yerine, gerçeklik ilkesine göre hareket eder. Ego; gerçekçi, mantığa uygun, akılcı bir biçimde davranan, gerçek dünyayla temas ederek bilinci kontrol eden kişilik parçasıdır. Ego; id’in isteklerine doyum bulma çabasını kontrol etmeye ve denetim altında tutmaya çalışır. Örneğin; ego gelişmeden önce çocuk, id’in isteklerine, yeri ve zamanı dikkate almaksızın, doyum bulmaya çalışmaktaydı. Ancak, kişiliğin ego bileşeninin gelişmesiyle birlikte çocuk, id’in isteklerinin nasıl, ne zaman, nerede doyum bulabileceğine karar vererek, bu istekleri gerektiğinde bekletebilir, erteleyebilir, değiştirebilir ve bastırabilir. Böylece, id’in gerçeği dikkate almayan doyum bulma isteği, gerçeği dikkate alan ego’nun akıl yürütme, problem çözme ve karar verme gibi zihinsel etkinlikleriyle doyum bulur.

Ego, id’in isteklerine gerçekçi bir biçimde doyum bulmaya çalışmakla birlikte, aynı zamanda dış dünyadaki koşulları ve durumları algılar ve kişiliğin diğer bileşeni olan süperego’nun isteklerini de dikkate alır. Böylece, ego, id ve süperego’nun çatışan isteklerini uzlaştırmaya ve dengelemeye çalışır. Bu nedenle ego, kişiliğin düzenleyici, denge ve uyum sağlayıcı bir bileşenidir.


Süperego: Çocukluk yıllarında kişiliğin diğer bileşeni süperego oluşur. Çocuk, doğduğu zaman iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı ayırt edebilecek düzeyde değildir. Ancak çocuk, zaman içerisinde, ana babasının, çevresindeki diğer kişilerin benimsediği ahlaki kuralları ve değerler sistemini farketmeye başlar. Örneğin çocuk, ana babasının ne gibi davranışları onayladıklarını ya da onaylamadıklarını, hangi davranışlara şiddetli tepkiler gösterdiklerini, doğru ya da yanlış bulduklarını ayırt eder duruma gelir. Bu davranışları gösterdiğinde ana, babasının ödül ve ceza uygulamalarıyla karşılaşır, onların tavrını öğrenir ve içselleştirir. Böylece, kişiliğin ahlaki ve yargısal yanını oluşturan “süperego” gelişir. Süperego; ana, babası ve yakın çevresi tarafından çocuğa aktarılan toplumsal ve ahlaki kurallarla, geleneksel değerleri içerir. Dolayısıyla; süperego, toplumun ve ailenin kurallarını temsil ettiği için, kişiliğin ahlaki, yargısal ve vicdan yanını oluşturur. Süperego, egonun ahlaki kurallar ve değerler doğrultusunda hareket etmesine çalışarak mükemmel olmak ister. Bu nedenle, süperego ideal ve kusursuz olma ilkesine göre çalışır. Ayrıca, süperego, doyum bulması ve yerine getirilmesi ahlaki kurallar tarafından hoş karşılanmayacak olan id’in isteklerini (özellikle cinsel ve saldırgan dürtüleri) engellemeye ve bastırmaya çalışır.
Freud’un yapısal kuramına göre, sağlıklı bir kişilik gelişimi için ego’nun gerçeklik ilkesi çerçevesinde hareket ederek yönetim görevini üstlenmesi, id’in ve süperego’nun istekleri arasındaki uzlaşmayı sağlayarak bireyin gereksinimlerine akılcı biçimde doyum yolları bulması gerekir. Böylece, ego, id ile süperego arasında denge sağlayacak ve uyumlu bir kişilik ortaya çıkacaktır. Ancak, ego’nun dengeyi sağlayamadığı durumlarda kişinin id ya da süperego bileşenleri baskın olabilecek ve sağlıksız bir kişilik yapısı ortaya çıkabilecektir. Örneğin; kişiliğinin süperego’su diğer kişilik bileşenlerine göre daha baskın olan birey; çevresiyle ilişkilerinde sürekli ahlak kurallarını ve değerlerini dikkate alır, tamamen bu kurallara bağlı hareket eder, büyük ölçüde çekingen ve utangaç kişilik özellikleri gösterir, sürekli cinsel arzularını baskı altında tutarak engeller. Tersi durumda, kişiliğinin id’i baskın olan birey; ahlaki kuralları ve değerleri hiç dikkate almaz, bencilce hareket ederek, uygun olup olmadığına bakmaksızın, isteklerine hemen doyum bulmak ister, ısrarcı olur, başkalarını dikkate almadığı için, çevresiyle ilişkilerinde sürekli uyum sorunları yaşar. Kişiliğinin ego’su baskın olan bireyse sürekli mantıklı, akılcı ve gerçekçi davranışlar sergiler.
Yapısal kişilik kuramına göre, sağlıklı ve uyumlu bir kişilik için egonun, id ile süperego’nun istekleri arasında bir uzlaşma ve denge sağlaması gerekir. Ancak, bazı durumlarda ego, gerekli uzlaşma ve dengeyi sağlayamaz ve bunun sonucunda kişilik yapıları arasında çatışma yaşanır. Örneğin; kişiliğin id yapısı, içsel dürtülerine anında doyum bulmak ister. Ego’nun, id’in bu isteğini, dış çevredeki gerçekler ya da süperego’nun onaylamaması yüzünden engellemesi, bir çatışma yaratır. Yine; ego’nun, id’in doyum bulmasına izin verdiği istekler, bazen süperego’nun şiddetli tepkilerine yol açar ve çatışma yaşanır. Kişilik yapıları arasında gerekli uzlaşmanın sağlanamaması nedeniyle bilinçdışında yaşanan ve farkında olunmayan içsel çatışmalar, kaygıya yol açar. Kendisini tehdit altında algılayan ego, yaşanılan şiddetli kaygıyı azaltmak, bu kaygıdan kurtulabilmek ve kendisini korumak amacıyla savunma mekanizmaları kullanır. Savunma mekanizmaları, egonun yaşanılan çatışmanın yarattığı kaygıyla başa çıkabilmek için kullandığı çeşitli düşünce, tutum ve davranış biçimleridir. Bu savunma mekanizmalarının başlıcaları bastırma, yansıtma, neden bulma, karşıt tepki geliştirme, özdeşleşme, yön değiştirme, inkâr etme, yüceltme, ödünleme olarak adlandırılır. İnsanlar, içinde bulunduğu koşullara göre, bu tür savunma mekanizmalarını bilinçdışında geliştirerek, farkında olmadan kullanırlar. Dolayısıyla savunma mekanizmaları, ego’nun içinde bulunduğu olumsuz durumdan kurtulmasına ve ego’nun gücünü korumasına yardım ettiği için, uyum sağlayıcı mekanizmalardır. Bununla birlikte, savunma mekanizmaları, ego tarafından çatışmanın yarattığı kaygıdan kurtulmanın temel bir yolu olarak, aşırı bir biçimde kullanılırsa sağlıksız bir kişilik ortaya çıkar. Bu durumda, savunma mekanizmaları, kişiliği denetimleri altına alarak, uyumsuz davranışların ortaya çıkmasına neden olur.
 

Jackson

Kayıtlı Üye
Katılım
10 Eyl 2013
Mesajlar
79
Tepkime puanı
11
Konum
Canada
10.Sınıf Psikoloji kitaplarında da geçiyor güzel paylaşım yalnız yazı rengini değiştirirseniz daha okunaklı olur :)
 
Üst