Ölmüş Kişilerdeki Yaralara Karşılık Gelen Doğum İzleri ve Doğum Kusurları

Ajan

Banlı Kullanıcı
Katılım
22 Ağu 2013
Mesajlar
58
Tepkime puanı
2

dogum-lekeleri.jpg




Özgünlük ve hakikatler sadece ayrıntılarda gizlidir
(Stendhal, 1926).



12-23 Haziran 1992'de,Princeton Üniversitesi'nde, Society for Scientific Exploration 'un
onbirinci yıllık toplantısında sunulmuştur.​




Özet; Cildin belli yerlerinde pigmente doğum izlerinin (ben ya da nevus) neden ortaya çıktığı konusunda hemen hiçbir şey bilinmemektedir. Birçok doğum kusurunun nedenleri de meçhuldür. Geçmiş yaşamlarını hatırladıklarını iddia eden çocukların (kendileri ya da bilgi veren yetişkinler tarafından) yaklaşık % 35'inde, hayatını hatırladığı şahsın yaralarına bağlanan doğum izleri ve/veya doğum kusurları bulunmaktadır. Bu çocuklardan 210'unun vakaları araştırılmıştır. Doğum izleri, genellikle tüysüz, kırışık cilt bölgeleridir; bir kısmında pigmentasyon ya çok azdır ya da hiç yoktur (hipopigmente makül'ler); diğerlerinde ise aşırı pigmentasyon gözlenir (hiperpigmente nevus'lar). Doğum kusurları ise hemen her zaman nadir tipte olurlar.




Ölmüş bir kişinin, ayrıntılar itibarıyla, çocuğun ifadelerine şaşmaz biçimde uygun düştüğü teşhis edilen vakalarda; çocuktaki doğum izleri ve/veya doğum kusurlarının, ölmüş şahsın yaralarıyla yakın bir benzerlik sergilediği, hemen her zaman karşılaşılan bir durumdur. 49 vakadan, tıbbî bir dokümanın (genellikle bir ölüm sonrası rapordur) temin edilebildiği 43 'ünde, yara ve doğum izleri (ya da doğum kusurları) arasındaki benzerlik teyit edilmektedir. Ebeveyn ya da diğer bilgi verenlerin, çocuğun doğum izi ya da doğum kusurlarını açıklamak üzere, çocuğa sahte bir kimlik yükledikleri konusunda pek bir kanıta rastlanmamaktadır. Doğum izleri ve doğum kusurları da dahil olmak üzere, bu vakaların hiç değilse bazı ayrıntılarını açıklayabilmek için, birtakım paranormal süreçlerin hesaba katılması zorunlu gözükmektedir.





Benlerle (hiperpigmente nevus'lar) ilgili sayımlar, yetişkinlerin ortalama 15 ilâ 18 bene sahip olduğunu göstermekle beraber (Pack and Davis, 1956), nedenleri hakkında -bir kısmının nörofibromatoz adlı genetik hastalıkla ilintilendirilmeleri dışında- pek az şey bilinmektedir. Doğum izlerinin, vücudun, neden şu değil de bu bölgesinde meydana çıktığı konusunda bilinenler ise, kesinlikle çok daha azdır. Benlerin konumu hakkında bir genetik faktörün rol oynadığı konusunda bir iki akla yakın açıklama getirilmiş olmakla beraber (Cockayne, 1933; Denaro, 1944; Maruri, 1961); birçok doğum izinin belli bir bölgede oluşunun nedeni bilinmemektedir. Bazı doğum kusurlarının, hatta büyük kısmının nedenleri de benzer biçimde bilinmemektedir. Kimyasal teratojenler (talidomid benzeri), virütik enfeksiyonlar ve genetik faktörler gibi, araştırmacıların bili****nen sebepler üzerinde çalıştıkları uzun doğum kusuru serilerinde, sonuç olarak, vakaların % 43 (Nelson ve Holmes, 1989) ilâ % 65-70'i (Wilson, 1973), "bilinmeyen sebepler" kategorisine dahil edilmiştir.
Geçmiş bir yaşamını hatırladığını iddia eden (ya da yetişkinlerin geçmiş bir yaşama sahip olduklarını düşündüğü) çocuklar hakkındaki 895 vaka içinde, süjelerin 309'unda (% 35), önceki bir yaşama atfedilen doğum izleri ve/veya doğum kusurları mevcuttur. Çocuktaki doğum izi ya da doğum kusurlarının, çocuğun yaşamını hatırladığı düşünülen ölmüş kişide bulunan (genelde ölümcül) bir yara ya da diğer ize karşılık geldiği ifade edilmektedir. Bu makale, bu iddiaların geçerliliği üzerine yapılmış bir araştırma sunmaktadır. Meslektaşlarımla birlikte, bu çeşit 210 vaka üzerindeki araştırmamızı, ileriki bir kitapta ayrıntılarıyla aktarabileceğim bir safhaya getirmiş bulunuyoruz (Stevenson, henüz yayınlanmamıştır). Bu makale, bulgularımızı özetlemektedir.
Geçmiş hayatlarını hatırladıklarını iddia eden çocuklara, dünyanın bu konuda araştırma yapılan her köşesinde rastlanmıştır (Stevenson, 1983;1987). Ancak Güney Asya ülkelerinde çok daha kolayca bulunabilmektedirler. Tipik bir vakada, böyle bir çocuk, konuşmaya başlar başlamaz geçmiş bir yaşamdan da söz etmeye başlamaktadır.Bu genelde iki ile üç yaş arasına denk gelmektedir; aynı şekilde beş ile yedi yaşları arasında da çocuk tipik olarak bu konuda konuşmasına son verir (Cook, Pasricha, Samararatne, Win Maung ve Stevenson, 1983). Bir kısım çocuk sadece belirsiz ifadeler kullanmakla beraber; diğerleri, hayatı ve ölümü çocuğun ifadelerine karşılık gelen bir şahsı teşhis etmeye yetecek derecede, isim ve olaylarla ilgili ayrıntılar vermektedirler. Bazı hâllerde, teşhis edilen kişi, zaten çocuğun ailesinin tanıdığı biridir; ancak birçok vakada, bu tanışıklık söz konusu değildir. Ölmüş bir kişi hakkında doğrulanabilir ifadelerde bulunmalarına ilâve olarak, çocukların büyük kısmı, aile karakterlerine uymayan (bir fobi benzeri) davranışlar sergilemektedirler. Bu davranışların, aileleri içinde, olağandışı olmakla birlikte, ilgili ölmüş kişinin sergilediği davranışlara karşılık geldiği ya da o şahsa maledilebilir olduğu görülmüştür (Stevenson, 1987; 1990).
Bu çocuklarda görülen doğum izlerinin bir kısmı, her yetişkinde rastlanan "olağan" hiperpigmente nevus'lar (ben'ler) olmakla beraber (Pack ve Davis, 1956); büyük bir kısmı da bu kategoriye dahil edilemezler. Aksine, çok daha kırışık ve yaraya benzer niteliktedirler; bazı hâllerde, çevrelerindeki deriye nazaran bir parça daha çukur oldukları, bu kısımlarda tüy bulunmadığı, dikkat çekecek derecede düşük pigmentasyon alanları (hipopigmente makûller) ya da çiçek bozuğu lekeleri (nevi flammel) oldukları gözlenmektedir. Söz konusu doğum izinin hiperpigmente bir nevus olduğu hâllerde, kapladığı alan, hemen her zaman "olağan" hiperpigmente nevus'lara nazaran daha geniştir. Aynı zamanda, bu vakalarda görülen doğum kusurları da alışılmadık tipte olup, "insanlarda görülen kusurlu gelişimlerin teşhis edilebilir modellerine" nadiren uygun düşmektedir (Smith, 1982).




Metotlar




Bu vakalarla ilgili araştırmalarım içinde genellikle tek****rar edilen görüşmeler vardı; bu görüşmeler süjelerle ve her iki aileden en az iki üç kişiyle yapıldı. Bir iki istisna dışında sadece birinci derece tanıklarla konuşuldu. Var olan bütün ilgili raporlar, özellikle de ölüm belgeleri ve ölümsönrası raporlar araştırıldı ve incelendi. Tanıkların iki ailenin önceden tanışmadıklarını söyledikleri vakalarda, herhangi bir bilginin, belki de yarı unutulmuş karşılıklı bir tanışıklık yoluyla çocuğa iletilmiş olabileceği bütün olasılıkları yoklamak için her gayreti gösterdim. Metotlarla ilgili tam detayları ayrıca yayınladım (Stevenson, 1975;1987).
İlk elden bir tanık, çocuğun doğumundan hemen sonra ya da en fazla bir iki hafta içinde fark edildiği konusunda beni ikna etmedikçe, gösterilen bir izi doğum izi olarak kabul etmedim. Benzer doğum izlerinin ailenin diğer üye lerinde bulunup bulunmadığını araştırdım; hemen her durumda bu söz konusu değildi, ancak yedi vakada genetik bir faktörün dışarıda bırakılması mümkün olmadı.

Burada incelenen doğum kusurları da doğumdan sonra hemen fark edilecek cinstendir. Bu vakalar üzerinde yapılan araştırmalarla, ebeveynin yakın biyolojik ilişkisi (kan bağı), hamileliği sırasında süjenin annesinin geçirdiği viral enfeksiyonlar ve alkol gibi kimyasal doğum kusuru sebepleri dışarıda bırakılmıştır.
Sonuçlar​

Yara ve Doğum İzleri Arasındaki Benzeşimler​




Doğum izi ile yaranın ikisi de aynı anatomik bölgede 10 santimetre karelik bir alanda yer alıyorlarsa, doğum iziyle yara arasındaki bağlılık yeterli kabul edilmiştir; pratikte birçok doğum izi ve yara aynı anatomik bölgeye çok daha yakın durumdaydılar. 49 vakada, genelde bir ölüm-sonrası rapor olmak üzere, tıbbî bir rapor temin edilmiştir. Bu vakalardan 43'ünde (% 88) adı geçen kritere göre, yara ile doğum izi arasındaki karşılıklılık yeterli kabul edilmiş, 6 vakada ise yetersiz görülmüştür. Uygun görülmeyen vakalar için birden fazla farklı açıklama gerekli gibi görünmektedir; bunları ayrı bir çalışmada tartıştım (Stevenson, henüz yayınlanmamıştır). Resim l'de, yakın menzilden ateşli bir silâhla vurularak ölen bir adamın hayatını hatırladığını söyleyen Hintli bir çocuğun doğum izi (bir hipopigmentasyon alanıdır) görülmektedir. Resim 2, (aynı vakada) patolog tarafından kaydedilmiş yaraların yerlerini göstermektedir. (Daireler, ölümsonrası raporu benimle birlikte inceleyen Hintli hekim tarafından çizilmiştir.)
Ölüm sonrası raporların temin edilebildiği vakalarda, yara ve doğum izleri arasındaki yüksek uyum oram (%88), haklarında tıbbî dokümanlara ulaşamadığımız çok daha fazla sayıdaki vakada, tanıkların ölmüş kişinin yaralarıyla ilgili hatıralarının doğruluğuna olan güvenimizi artırmaktadır. Tanıkların anılarındaki bazı hatalar, doğum izleriyle var olmamış yaralar arasında bir karşılıklılık belirleme tehlikesi yaratmışlardır; dört (muhtemelen beş) vakada ise, bir tanığın hafızasına bağlı kalındığı için, tıbbî bir dokümanın onayladığı bir karşılıklılığı gözden kaçırma tehlikesi doğmuştur.
reenkarnasyon-dogum-izleri-tekrar-dogus-lekeleri0001.jpg





İki ya da Daha Fazla Doğum İzi Bulunan Vakalar



Doğum izleri ve yaralar arasındaki benzerlik konusunda, rastlantının da hesaba katılması gerektiği önermesi, çocuğun her biri, hayatını hatırladığını iddia ettiği ölmüş kişinin yaralarına karşılık gelmek üzere) iki ya da daha çok doğum izine sahip olduğu durumlarda çok daha zayıflamaktadır. Resim 3'de, Taylandlı bir erkeğin başının arka kısmında büyük bir deri anormalliği (siğilimsi epidermal nevus) görülmektedir; bu kişi çocukken, basma ağır bir bıçak darbesi yiyen ve derhal ölen amcasının yaşamını hatırlıyordu. Süjenin, sağ ayak baş parmağının tırnağında da bir deformasyon söz konusudur Resim 4 . Bu deformasyon da süjenin amcasının ölmeden birkaç yıl önce geçirdiği aynı parmakta meydana gelmiş kronik bir enfeksiyona karşılıktır.





reenkarnasyon-dogum-izleri-tekrar-dogus-lekeleri0002.jpg

Bu serideki 18 ayrı vakada, her bir süjenin taşıdığı iki doğum izi, bir merminin vücuda girip çıkarken meydana getirdiği yaralara karşılıktı. Bunlardan 14 vakada, doğum izlerinden biri diğerinden çok daha büyüktü ve 14 vakadan dokuzunda da, kanıtlar büyük iz'in (genelde biçim olarak düzensizdir) kurşunun çıkış deliğine karşılık geldiğini gösteriyordu. Bu gözlemler, mermilerin çıkış deliği yaralarının hemen her zaman giriş deliği yaralarından büyük olduğu gerçeğiyle uyumludur (Fatteh, 1976; Gordon ve Shapiro, 1982). Resim 5, Taylandlı bir erkek çocuğun başının arka kısmındaki küçük yuvarlak doğum izini göstermektedir.Resim 6'da ise, başının ön kısmındaki çok daha geniş, düzensiz biçimli doğum izi görülmektedir. Çocuk, başının arka tarafından vurulmuş bir adamın yaşamını hatırladığını söylemektedir (ölüm biçimi doğrulanmakla birlikte, tıbbî doküman sağlanamamıştır). Benim bizzat araştırdığım 9 vakaya ilâveten, Mills de, küçük yuvarlak bir doğum iziyle (giriş deliği yarasına karşılıktır) çıkış deliği yarasına karşılık gelen daha geniş bir doğum izi bulunan bir başka vaka aktarmaktadır (her ikisi de bir ölüm-sonrası raporla doğrulanmıştır) (Mills, 1989). İki doğum izinin doğru biçimde iki yaraya karşılık gelmemesi ihtimalini hesapladım.
reenkarnasyon-dogum-izleri-tekrar-dogus-lekeleri0003.jpg

Ortalama yetişkin bir erkeğin derisinin kapladığı yüzey alanı, 1.6 metredir (Spalteholz, 1943). Bu alanı bir kare olarak düşünür de düz bir yüzeye yayacak olursak, boyutları yaklaşık 127 cm'ye 127 cm olacaktır.
reenkarnasyon-dogum-izleri-tekrar-dogus-lekeleri0004.jpg

Bu alana, yukarıda bahsettiğim 10 cm'lik karelerden yaklaşık 160 tane sığabilir. Bir kişideki tek bir doğum izinin, lokasyon itibarıyla, bu 160 küçük kareden birine karşılık gelme olasılığı sadece 1/160'dır. Bu durumda, iki doğum iziyle iki yara deliği arasında karşılıklılık olma ihtimali (1/160)2 yani 25600'de 1 şeklinde hesaplanır. (Bu hesaplama, doğum izlerinin, derinin tüm bölgelerine üniform olarak dağıtılmış olduğunu varsayar. Bu, gerçeği yansıtmamakla beraber [Pack, Lenson ve Gerber, 1952] şu anki amacımız için varyasyonun gözardı edilebileceği düşüncesindeyim.)
reenkarnasyon-dogum-izleri-tekrar-dogus-lekeleri0005.jpg

Yara ve Doğum İzleri Arasındaki Diğer Ayrıntı Benzeşimlerine Örnekler​





Taylandlı bir kadın, sırtının orta çizgisi yakınında üç ayrı lineer hipopigmente yara benzeri doğum iziyle doğmuştur; bu kadın, çocukken sırtına üç defa bir baltayla vurulmak suretiyle öldürülmüş bir kadının hayatını hatırlıyordu (tanıklar bu ölüm biçimini doğrulamışlardır, ancak tıbbî bir rapora ulaşılamamıştır). Burmalı bir kadın sol göğsünde tamamen yuvarlak iki doğum izi taşıyordu (Resim 7); bu iki iz hafifçe iç içe girmiş şekildeydi ve biri diğerinin yarısı büyüklüğündeydi. Çocukken, kazara ateşli bir silâhla vurulan ve öldürülen bir kadının hayatını hatırlıyordu.
reenkarnasyon-dogum-izleri-tekrar-dogus-lekeleri0006.jpg

Sorumlu bir tanık, ateşli silâh fişeğinde iki farklı boyutta saçma olduğunu bildirmişti (Bu vakada da tıbbî kayda ulaşılamamıştır). Başka bir Burmalı çocuk da, doğuştan gelen bir kalp hastalığı nedeniyle alındığı cerrahî müdahale esnasında ölmüş olan teyzesinin yaşamını hatırladığını söylemişti. Bu çocuğun bedeninde, göğsünün alt kısmıyla yukarı karın bölgesinin orta çizgisine yakın yerde, uzun, dikey, lineer, hipopigmente bir doğum izi vardı. Bu doğum izi, teyzenin kalp ameliyatının cerrahî yarığına karşılık geliyordu (Bu vakada tıbbî bir kayıt temin ettim). Türkiye'de bir çocukta da, bunun tam aksine, karın bölgesinin sağ üst çeyreği boyunca yatay lineer bir doğum izi vardı. Bu da tıpkı cerrahî bir yarayı andırıyordu.
reenkarnasyon-dogum-izleri-tekrar-dogus-lekeleri0007.jpg

Çocuk, baba tarafı büyükbabasının yaşamını hatırladığını söylemişti; büyükbaba sarılığa yakalanmış ve ölmeden önce ameliyata alınmıştı. Muhtemelen pankreas başında kanser söz konusuydu ancak net bir tıbbî teşhise ulaşamadım. İki Burmalı süje, çocukken zehirli yılanlar tarafından sokulduktan sonra ölmüş kişilerin yaşamlarını hatırlıyorlardı; her ikisinin de doğum izleri, yaşamlarını hatırladıkları kişilerin yılan sokması bölgelerinde gerçekleştirilmiş tıbbî müdahalelere karşılık geliyordu. Başka bir Burmalı süje de, çocukken ayağından bir yılanın ısırması sonucu ölen bir çocuğun yaşamını hatırladığını söylemişti. Ancak bu vakada çocuğun amcası yılanın ısırdığı bölgeye yanan bir puro basmıştı; bu, Burma'nın bazı bölgelerinde yılan ısırığı için halk arasında yaygın bir tedavidir. Bu nedenle süjenin doğum izi yuvarlak olup ışınları çocuğun amcasının puroyu uyguladığı bölgede yer alıyordu.

reenkarnasyon-dogum-izleri-tekrar-dogus-lekeleri0008.jpg




Doğum Kusurlarıyla İlgili 3 Örnek





Resim 8, Bir Türk çocuğun başının sağ tarafı ile birlikte küçülmüş ve malforme olmuş kulağını göstermektedir (tek taraflı mikroti). Yüzünün sağ kısmında gelişmemişlik (hemifasyal mikrosomia) de vardır. Bu çocuk, yakın menzilden tabanca ile vurulmuş bir adamın yaşamını hatırladığını söylemiştir. Yaralı adam hastaneye kaldırılmış, 6 gün sonra da ölmüştür. Kafatasının sağ kısmına girmiş kurşunun beyinde yarattığı tahribat buna sebep olmuştur. (Hastane kaydının bir kopyasını temin ettim.)
reenkarnasyon-dogum-izleri-tekrar-dogus-lekeleri0009.jpg

Resim 9, doğuştan bir elinin parmakları neredeyse bulunmayan (tek taraflı braşidaktili) Hintli bir çocuğun elini gösteriyor. Bu çocuk sağ elini bir ot biçme makinesine kaptıran ve parmaklarını kaybeden bir başka çocuğun hayatım hatırladığını söylemiştir. Braşidaktili vakalarınm çoğunda parmakların sadece orta kemiklerinin kısalması söz konusudur. Bu vakada ise parmak kemikleri bulunmamaktadır ve parmaklar sadece çıkıntı gibidir. Ünilateral (tek yanlı) braşidaktili son derece nadirdir; bir meslektaşım (plâstik cerrah) bana kendisine gelen bir vakanın fotoğrafını göstermekle birlikte; yayınlanmış bir vaka raporuna ulaşmam mümkün olmadı.

reenkarnasyon-dogum-izleri-tekrar-dogus-lekeleri0010.jpg

Resim 10, Burmalı bir kızın, sağ bacağının alt kısmının, doğuştan bulunmadığı bir vakayı gösteriyor (tek taraflı hemimelya). Bu kız, bir trenin altında kalan bir başka kızın hayatını hatırladığını söylemiştir. Tanıklar trenin, kızın gövdesinden önce sağ ayağını ezdiğini söylemişlerdir. Alt kısımda hemimelya son derece nadir bir durumdur; Frantz ve O'Rahilly (1961), inceledikleri 300 kadar iskeletle ilgili doğuştan gelen eksiklik vakası arasında sadece 12'sinde (% 4.0) alt hemimelya'ya rastlamıştır.
Tartışma​




Bu vakaların çoğu (ancak hepsi değil), reenkarnasyona inanan kişiler arasında geliştiği için, vakalarla ilgili olarak, tanıkların bunları kendi inançlarına uygun örnekler olarak yorumlamaları beklenebilir, ki sıklıkla yaptıkları da budur. Ancak bilim adamlarının alternatif açıklamalar üzerinde düşünmeleri de bir gerekliliktir.
Bu vakalar konusunda akla gelecek ilk açıklama çocuktaki doğum izi ya da doğum kusurunu tesadüfe bağlamaktır; öyle ki bu durumda, çocuğun ifadeleri ve olağandışı davranışları da, doğum izinin (ya da doğum kusurunun) kültürel olarak kabul gören reenkarnasyon inancı doğrultusunda açıklanması amacına yönelik ailevî bir kurgu olarak düşünülürler. Halbuki bu izah tarzına önemli itirazlar söz konusudur.Her şeyden önce, ebeveyn (ve bir vakayla ilgili diğer yetişkinler) çocuğun lezyonunu açıklamak için, geçmiş bir yaşamla ilgili bir şeyler uydurmak ve bu öyküyü ayrıntılarla süslemek mecburiyetinde değillerdir. Birçoklarının durumunda olduğu üzere, reenkarnasyona inanıyorlarsa, lezyonu geçmiş yaşamda olmuş herhangi bir olaya bağlamaları; ayrıntılar bakımından uygun düşen hususî bir hayat arayışına hiç mi hiç girmeksizin; onlar için tatminkâr olmaktadır. İkincisi, vakalarda karşımıza çıkan ölmüş kişilere ait hayatlar, hem sosyal statüler hem de uygun görülen davranış normları bakımından, muhtelif nitelikler arz ederler.Bir ya da ikisinde, kahramanlık modelleri ya da arzu edilir nitelikler yok değildir; ancak büyük çoğunluğu, fakirlik içinde yaşanılmış ya da diğer bakımlardan hiç de örnek alınmayacak hayatlardır. Pek az ebeveyn, çocuklarının böyle kişilerle idantifiye olmalarını teşvik edebilecektir. Üçüncüsü, birçok vakada ilgili iki aile tanışık (ya da hatta bağlantılı) durumda olmakla beraber; en az 13 vakada (bu 13 vaka, konuyla ilgili 210 vaka arasından titizlikle seçilmiştir), olayın ortaya çıkmasından evvel, ilgili iki ailenin birbirinin varlığından dahi haberdar olmadıklarından kesinlikle eminim. Bu vakalarda, süjenin ailesi, hayal mahsulü bir geçmiş yaşam hikâyesi oluşturacak; sonra da bunun, hakikaten yaşanmış bir hayata tıpatıp uyduğu iddiasıyla karşımıza çıkacak bilgiye sahip değildirler.12 vakadan oluşan diğer bir grupta, çocukların ebeveynleri, ilgili kişinin ölümünden haberli olmakla beraber, bu kişinin yaraları hakkında hiçbir bilgiye sahip değildirler. Bu makaledeki yer darlığı sebebiyle, okuyucularımı, bahsi geçen 25 vakayla ilgili yargılarımın doğruluğu konusunda temin etmekle yetiniyorum; ancak yayınlanacak çalışmamda vakaların bir listesini vereceğim; böylece, okuyucular vakaların ayrıntılı aktarımlarına ulaşabilecek ve bu önemli konuda, kendileri muhakeme imkânına sahip olabilecekler. Dördüncüsü, vakalardaki bir süjenin iki ya da daha çok doğum iziyle ölmüş bir kişinin yaraları arasındaki lokal benzeşme bakımından, tesadüfün, olasılık açısından imkânsız göründüğünü ispatladığımı sanıyorum.Tesadüfle ilgili açıklamaları reddedenler, paranormal süreçleri içeren daha başka yorumlar da öne sürebilmektedirler; ancak bu durumda, ölümden sonra bir yaşam olduğu konusunda fikir yürütme imkânı da ortadan kalkmaktadır. Bu yorumlardan biri, doğum izi ya da doğum kusurunun herhangi bir nedenle meydana geldiğini; sonra da süjenin, benzer bir lezyonu olan ölmüş bir kimseyle telepatik bağlantıya geçerek bilgi aldığını ve bu kişiyle bir idantifikasyon geliştirdiğini kabul eder.Ancak bu vakaların çocuk süjeleri, anlattıkları hatıralarının, gerçek hatıralar olmaları dışında bunları bilmelerini sağlayabilecek kapasitede paranormal güçlere sahip değildirler. Çocuğun lezyonunun oluşumu konusunda tesadüfe daha az yer veren bir başka açıklama, çocuğun annesinden kaynaklanan maternai bir etkiye göndermede bulunmaktadır. Bu fikre göre, ölmüş kişinin yaraları konusunda bilgi sahibi olan hamile bir kadın, hamilelik sürecindeki embriyo ve fetüsü etkileyebilmekte ve bu suretle ölmüş kişinin yaralarına karşılık gelecek bir form ortaya çıkmaktadır. Maternal etkiler fikri, önceki yüzyıllarda ve bu yüzyılın başlarında rağbet görmüş, ancak daha sonra önemini kaybetmiştir.Benim yakın tarihli makaleme değin (Stevenson, 1992), 1890'dan bu yana vaka serileri yeniden ele alınmamıştır (Dobney, 1890); artık vakalar da pek yayınlanmamaktadır (Williams ve Pembroke, 1988). Ancak eski ve yeni yayınlanmış bazı vakalar, hamile bir kadının zihninin olağandışı uyarımları ile daha soma doğacak çocuğun olağandışı doğum izi ya da doğum kusurları arasında, dikkat çekici bir benzeşim sergilerler.Ayrıca, 113 yayınlanmış vaka üzerinde çalışarak; ben de, 80 vakada, uyarımın, annede, gebeliğin ilk üç ayı içinde gerçekleştiğini gördüm. Hamileliğin ilk üç aylık devresinde, embriyo/fetüsün, talidomid (Nowack, 1965) benzeri kusurlu organ veya doku oluşmasına sebep olan maddelere (teratojenlere) ve kızamıkçığa karşı son derece duyarlı olduğu bir dönem teşkil ettiği iyi bilinmektedir. Ancak elimizdeki vakalara uygulandığı zaman, anneye bağlı etkiler kuramı da, en az normal açıklamalar kadar çok engelle karşılaşmaktadır. Birincisi yukarıda bahsedilen 25 vakada, süjenin annesi, ilgili ölmüş kişinin ölümünü duymuş olabilmekle birlikte, bu kişinin yaraları hakkında hiçbir bilgiye sahip değildir, ikincisi, bu yorum, annenin sadece doğmamış çocuğunun vücudunda düşünceleriyle değişiklik meydana getirmekle kalmayıp; çocuk doğduktan sonra da, onu, başka türlü açıklanamayacak şeyler söylemek ve davranışlarda bulunmak üzere etkilediğini varsaymaktadır.​





Buradaki süjelerin annelerinin (veya babalarının) büyük kısmında bu çeşit bir davranış şekline rastlanmamıştır.

Amacım, bu makaleyi okuyanlara, vakaların yorumu hakkında bir şeyler empoze etmek değildir. Bu kısacık aktarım çerçevesinde, verilen kısa vaka özetlerinden okuyucunun başlangıçsal bir sonuca varmasını dahi beklemiyorum. Aksine, şu sıralarda yayınlama hazırlığında olduğum (Stevenson, henüz yayınlanmamıştır) birçok ayrıntılı vaka raporunu incelemek üzere, okuyucuları tahrik edebildim umudundayım.

Dr.Ian Stevenson

alıntıdır..
 

dynamic apnea

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Haz 2008
Mesajlar
2,596
Tepkime puanı
165
Konum
somewhere outthere
İş
dış ticaret uzmanı
Aslında çaktırmamaya çalıştım ama etkilenmedim de değil:) Böyle şeyler ne anlama geliyor olabilir ki?
 

Ajan

Banlı Kullanıcı
Katılım
22 Ağu 2013
Mesajlar
58
Tepkime puanı
2
Aslında çaktırmamaya çalıştım ama etkilenmedim de değil:) Böyle şeyler ne anlama geliyor olabilir ki?

Bilemiyorum. Ama bence reenkarnasyon gerçek değil. Ben sadece bilgi için paylaştım ilgilenenlere diye. Ben müslümanım ve ahirete inanıyorum :driving:
 

dynamic apnea

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Haz 2008
Mesajlar
2,596
Tepkime puanı
165
Konum
somewhere outthere
İş
dış ticaret uzmanı
Aynen o şekil ben de:) Ama Müslümanım dediği halde reenkarnasyona inanıyorum diyenler var. Farklı bir çeşidiymiş...
 

Ajan

Banlı Kullanıcı
Katılım
22 Ağu 2013
Mesajlar
58
Tepkime puanı
2
Aynen o şekil ben de:) Ama Müslümanım dediği halde reenkarnasyona inanıyorum diyenler var. Farklı bir çeşidiymiş...

Kahkaha atasım geldi :D Hem müslüman hem de reenkarnasyona inanıyor ne biçim şeymiş o öyle :D Müslümanlar ahirete inanır zaten :)
 

Tude

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Haz 2013
Mesajlar
37
Tepkime puanı
1
Doğuştan gelen kalıntılara baktığında hayal ettiği ya da düşündüğü şeyler, tıpkı bir insanın bir diğer insanın görüntüsü ile ilgili fikir yürütmesi gibidir.
Bu normaldir, ben de dövmeme baktığım zaman bir kelebeğin gerçekten oraya yerleştiği hissine kapılıyorum, bu bunun gibidir.
Kişilerin anımsamalarından ya da izleri için kurdukları ütopyadan kendine pay biçmek isteyen bilim katillerinin tamamen reenkarnasyon saçmalığı için bulduğu kılıflar ve bu olayı değerlendirmek istemeleri ile alakalı.
İnandırıcı yönü yok, ama kişilerin sahip olduğu izler ile ilgili düşlediklerini okumak güzeldi, benim de buna benzer bir düşüm var.
 

factorx

Kayıtlı Üye
Katılım
14 May 2013
Mesajlar
74
Tepkime puanı
12
Yalnız şöyle bir şey var, "ben" dediğimiz noktalar illa doğuştan olmak zorunda değil. Benim vucudumda özellikle elimde ve avcumun içinde soradan çıkmış hatta bir tanesi son bir iki haftada aniden göz göre göre peydah olmuş benlerim var. İnsanın avcunun içinde ben çıkması ayrı bir olay zaten ama sağ elimin içinde iki tane ben var. Bunların sebebi nedir bilmiyorum ama sonradan da çıkabiliyor bunu belirtmek istedim.

Reankarnasyona gelince... Reankarnasyonu ima eden pek çok dini metinle karşılaşırız ki bunlardan bazıları da kuranda geçer ama reankarnasyonu nasıl yorumlamamız gerektiği önemlidir. İlla bunun ruh göçü şeklinde olması gerekmez, belki de öyledir bilemeyiz, ben dogmatik biri değilimdir. Başka nasıl olur? Malumunuz DNA deilen muhteşem yapı bilgi aktarımını soydan soya taşıyabilmek için meydana gelmiş. DNA sayesinde hem fiziksel olarak hem de huy olarak dedemize benzeyebiliyoruz mesela. DNA içerisinde o denli büyük veriler saklar ki, günümüzde bu verilerin çoğu çözümlense de özellikle bir karanlık bölge dedikleri açıklanamayan dizilimle karşılaşıyorlar. DNA dizilimini bilgisayar programlama dillerine benzetebiliriz. Bir kod dizilimi ile herşey kaydediliyor ve hangi kodun vucudun hangi bölgesindeki yapıyı meydana getirdiği saptanabiliyor ama bu karanlık bölge dediğimiz dizilimin neye etki edip insanda neye yol açtığı bilinemiyor ve büyük sır. DNA nın içerisinde fiziksel kalıtımdan fazlası var, belki de geçmiş atalarımızın anıları var. Bende mesela klostrofobi var. Belki de geçmiş atalarımdan biri ki bu çook eski de olabilir çünkü dna bilgiyi kümülatif kaydeder, çok küçük kapalı bir yerde uzun süre hapsedildi ve baskın gen olarak bende tezahür etti bu kalıtım bilgisi... Aynı dedemizin kişiliğinin bize sirayet etmesi gibi. Bu da farklı bir bakış açısı...
 
Üst