Din ve Şizofreni

gümüş

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Kas 2010
Mesajlar
1,683
Tepkime puanı
252
Bu başlık altında, zaman zaman tartışmalara konu olan din ve şizofreni ilişkisine dair dünya üzerinden mistik mi yoksa şizofren mi? tartışmalarında yer edinmiş kişilerden örneklemeler vereceğim. Yazılar normalde uzun olacağı için sizleri sıkmama adına parça parça sunum yapacağım :)


İnsanların acı çekerek Tanrı’ya yaklaşacağına inanan dindarlar çok eski zamanlardan beri olagelmiştir.

Bazı doktorlar “acı çekenler ki onlar Tanrı’nın sevgili kullarıdır,” cümlesini hastalığın başı olarak değerlendirirler. Çoklukla 17-25 yaş arası din ile ilgili bir takım sorunlar yaşayan şizofrenler, yüksek algı sorunları ile beraber sessel halüsinasyonlar gibi gerçek dışı şeylere tanıklık ettiklerini sanırlar. Bu durum kendilerinin Tanrı’nın seçilmiş kulları olduğuna inanmalarına neden olur. Dini sembollerin tamamen metoforik olduğunu anlamada güçlük çektikleri zaman durum daha da kötüye gider.

Hristiyanlık, “İsa tüm insanlığın günahlarını üzerine alarak affedilmemiz ve ruhlarımızın kurtarılması için kendisini feda etmiştir,”fikri üzerine kurulmuştur. Bu hikayeyi okuyan bir şizofren şöyle düşünecektir:” İsa ,Tanrı’nın sevgili bir kuludur. İsa, Tanrı’nın oğludur. İsa, inanılmaz acılara göğüs germiştir. Öyleyse inanılmaz acılara göğüs geren herkes Tanrı’nın sevgili bir kuludur.”

Hristiyanlık tarihinde önemli bir yere sahip olan Heinrich Seuse, 1295 yılında Almanya’da doğmuş mistik bir din adamıdır. O dönemler MİNNASANGER (GERÇEK AŞKIN ŞARKICILARI) olarak bilinen din adamlarının en önemlilerindendir ve din üzerine yazdığı yazıların şiirselliği ile ünlüdür.

Seuse, Konstanzdaki Dominik tarikatına girdiğinde henüz 13 yaşında idi. Takip eden ilk beş yılı son derecede sıradan biri olarak yaşadı. Ancak 18’ine geldiğinde birdenbire bir aydınlanma yaşadı ve bu aydınlanmayı ;”bu öylesine semavi,öylesine derin bir zevkti ki,ruhumun bedenden ayrıldığını hissettim,” sözleriyle tarif etti ve haliyle hayatında dönüm noktası olan bu olay aynı zamanda, THE LIFE OF THE SERVANT /HİZMETKARIN YAŞANTISI,” adlı otobiyografisinin de başlangıcı oldu.

Bazı akademisyenler, Hizmetkarın Yaşantısı adlı eserin Alman dilinde yazılan ilk otobiyografi olduğunu savunur , diğerleri ise otobiyografi değil ama bir biyografi olduğu görüşündedirler.Biyografi olduğu iddiası temelde kitabın büyük kısmının Seuse’nun en sevdiği manevi evlatlarından Töss Rahibe manastırından Elsbeth Stagel tarafından , Seuse’nun sohbet esnasında anlattıklarının haberi olmadan kaydetmiş olmasına dayanır.Öyle ki Seuse, Elsbeth’in yazdıklarını görünce kitabın sayfalarını yakmaya başlamış ve buna ancak Tanrı’dan yakmaması için bir vahiy gelince son vermiştir.

Hizmetkarın Yaşantısı muazzam bir eserdir ve Seuse’nun gördüğü tüm imgelemleri bütün ayrıntıları dramatik bir dil ile anlatır. Tanrı, Cennet, Cehennem ve Araf, Seuse’ya temsilen gösterilmiştir ve bazı merhumların ruhları ölümden sonra ona görünüp, ahiret hayatlarının neye benzediğine dair bilgiler vermişlerdir.

Bedensel rahatlığın insanı zayıflatacağı düşüncesinde olan Seuse, 25 yıl boyunca sıcak bir yana dursun, ılık bir odaya bile girmemiş ve dili susuzluktan kuruyana dek bir yudum su bile içmemiştir. Bu orucun ardından dilinin iyileşmesi tam bir yıl sürmüştür. Günde bir öğün yiyen Seuse, et, balık ve yumurtaya elini sürmemiştir. Bir defasında bir imgelemde ilahi bilgi yerine bir elma yemeyi tercih ettiğni görünce, kendisine elma metaforunda anlatılmak istenileni sorgulamak yerine kendisine ceza vermiş ve iki sene meyve yememiştir.
Derleme
 

Vasilis1st

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Eki 2011
Mesajlar
76
Tepkime puanı
3
Yaş
35
Konum
Κωνσταντινούπολις
İş
σπουδαστής (αμεÏ￾ικανικές μελέτες /4)
Benimde arasında pek bağ kuramadığım iki kavramdır. Yakın zamana kadar akıl sağlığı yerinde olmayanlara derviş, eren falan derlermiş.
Bu hususu bir hocaya sormuştum, bana insan zihni herşeyi anlayamaz, bazı konuları aşırı düşünmemek gerekir, bu akıl sağlığını bozar. Dinde herşeye bir anlam sonuç yüklenmez, inanırsın olur biter demişti.
 

gümüş

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Kas 2010
Mesajlar
1,683
Tepkime puanı
252
Her zıtlıkta olduğu gibi arada ince bir çizgi var sevgili Vasilis1st,
Biri maneviyatın başındaki varlığa hürmet eder ve ona ulaşmanın yollarını arar (Mistizm)
Biri yolun baş ve sonundaki varlığın kendisi olduğuna inanır ve kendisine ulaşılmasını ister(şizofren)

Mistizmde yokoluş vardır, şizofreni de var oluş(seçilmiş, en özel, yüce varlık olmak gibi) en özet haliyle
 

zombiee

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Haz 2013
Mesajlar
31
Tepkime puanı
1
Şizofreni diye bir hastalığın olduğuna inanmıyorum. Bana kalırsa insanı delirtmek veya insanı bir şeye inandırmak kolay. Beynimiz yeteri kadar dayanıklı değil. Kimisi akılını yitirdiği noktada kalır '' görmüyor musun orada '' der kimisiyse senin yazdığın gibi olayları beyninde daha da ilerletir. Ama köken olarak bence kendi beynimiz olarak üretilmişlikten ziyade etki eden faktörler var bu teşhisi konulan hastalığın oluşmasına.
 

RoyalArch

Kayıtlı Üye
Katılım
22 Haz 2013
Mesajlar
676
Tepkime puanı
20
Konum
İstanbul
Herkes şizofrendir.Hangimiz içimizden farklı farklı hayallere,olmayan konulara dalmıyoruz ki? Bunu dile getirince şizofren dile getirmeyince akıllı mı oluyoruz? Ben egodan kaynaklandığını düşünüyorum.Tanrı,din konusuna değinecek olursam insan tanrıya dua edip konuşunca normal oluyor ama tanrı insanla konuşunca deli oluyor :D Bu konu aslında din ve şizofreniden çıkıyor tanrının varlığına kanıtına kadar gider çünkü dine inanan insanların şizofren olmadığını kanıtlamak için tanrının varlığını kanıtlamak gerek oda çooook uzun sürer.Konuyu birazdaha faklı yaklaşımla açsaydınız daha güzel olurdu.Zaman geçince bu konu tanrı çatışmasına dönecek.
 

Özlemi özled

Banlı Kullanıcı
Katılım
6 Ara 2010
Mesajlar
383
Tepkime puanı
22
Konum
İstanbul
İş
DiÄŸer
Şizofren birkaç arkadaşım var. Bir kere inanılmaz zekiler.Bunlar derece derecemi bilmiyorum. Mesela büyük bir şirkette önemli bir konuda avukat bir arkadaşım var ruhlarla konuştuğunu zannediyor.Mesela normal normal sohbet ederken birden arkamda birisiyle konuşuyor ben dönüp bakıyorum kimse yok. O ise şu adam bize bakıp duruyor diyor. Bir tanesi orta derecede yönetici çocuğu var evli fakat gerçekle süptili karıştırıyor. Bir tanesi de erkek son derece zengin aslında iyi bir insan ama kendine hakim olamıyor eşine yanında çalışanlara eziyet ediyor. İnsanların tam manasıyla süper manyak diyebileceği biri.O da öldürüleceğinden korkuyor sürekli kendisini şeytan takip ediyor sanıyor. Arada bazen bende kendimden şüpheleniyorum ama ne o kadarz ekiyim ne de başka bir alemim var.Ama acaba bu insanlar görmediğimiz boyutlarımı görüyorlar diye düşünmedene demeyeceğim akıl ve ruh sağlığı bozuk insanların bu kadar başarılı olamayacağınıda düşünmüyor değilim.
 

kiybele75

Kayıtlı Üye
Katılım
17 Ocak 2013
Mesajlar
107
Tepkime puanı
2
Konum
istanbul
osmanlı döneminde tekkelere ney eşliğinde ruhsal hastaların iyileştiği kaynaklarda var ama şizofreniler eninde sonunda intihar ediyorlar iki olaya şahit oldum şizofrenlerin dinde dahil olur olmaz herşeye merak saldıklarını gördüm çok zor sahiplerinide kendilerinide hayalle gerçek onlar için birbirine karışıyor.
 

acid

Kayıtlı Üye
Katılım
23 Kas 2012
Mesajlar
436
Tepkime puanı
397
Şizofreni bilimsel olarak bile tam açıklanabilmiş bir hastalık değil. Çok fazla türü var. Paranoid türleri var. Ben de şizofreniden şüphelenmişlerdi bir dönem ancak olmadığında karar kırdılar. Doktorlarla konuştuğumda bilimsel bilgilerin yetersizliğinden bahsettiler. Yıllar önce yaptıkları yazılı testte dünya dışında yaşayan varlıklara inanıp inanmadığımı dahi sormuşlardı. Ama bilim adamları uzun süredir bunu araştırıyor. Bana göre sorun Türkiye'deki freudyen psikiyatri. Şizofreni yok demiyorum, tabii ki birçok psikyatrik rahatsızlık var. Bu rahatsızlığa sahip çok fazla insan var. Ancak Toplumun yüzde 10'u teşhis edilmiş, yüzde 10'u teşhis edilmemiş şizofren diye araştırma kayıtları varsa bunun farklı yönleri de araştırılmalı.
Ayrıca insanlar anlayamadıkları, kavrayamadıkları şeyleri bahsedenlere de deli diyor. Bu da toplumsal bir korku. Yaftalamak farklı olanları hasta diyerek toplumdan uzaklaştırmak modern çağın sorunu bence. Yukarıda bahsedildiği gibi şizofreni teşhisi konulan ancak zeka seviyesi normalin üstünde olan bir çok insan var, bilim insanları da var. Bunlar üretmelerine katkı sağlanırsa çağın en büyük isimleri oluyor( Örneğin Franz Kafka)
Asıl sorun insanın düşünmeyerek, tartışmayarak, hiçbir kavramı süzgecinden geçirmeyerek kabullenerek, tabulara bağlı kalarak kendisinin yaratmasıdır. Yazıda denildiği gibi neden elma?
 

Retronom

Kayıtlı Üye
Katılım
14 May 2013
Mesajlar
34
Tepkime puanı
1
Yorumlara bakmadım, ancak kendimce bir cevap vermem gerekir. Burada geçen vahiy gelme kelimesinin yanlış kullanıldığını söylemek isterim. Vahiy sadece peygamberlere Cebrail a.s. veya Mikail a.s. aracılığıyla gelen bir olaydır. Bunun haricinde şizofreni hastalığı dünyadaki en kötü hastalıktır. Ancak insanlar bununla yaşamayı öğrenebilmeleri için bunun ehli doktorlar ve psikologlar tarafından ehlîleştiriliyorlar. Dediğim üzere bu tip insanlar kendilerini egonun tüm hıçmından kurtararak bir aydınlanma içerisinde olduklarını düşünüyorlar. Lakin bir insanın aydınlanma yaşayabilmesi için tüm kötülüklerden ve aklın keskin tarafını törpülemesi gerekir. Zira bir insan hasta olarak kabul edildiğinde o insanın akıl sağlığının ayrıca incelenmesi gerektiği inancı tıp litaretüründe de yer almıştır.
Gazete okurken bir bakan yada kamu kuruluşunda görevli birinin down sendromu olan çocuklarla ilgili bir yazısı gözüme ilişti. Diyordu ki, bu hastalığa sahip kişilerin herhangi bir seçme hakkı yoktur, yani onlar sadece yer, içer ve yaşamda kalmaya yeltenirler. Ancak şöyle bir dipnot eklemek istiyorum, bir insanın akıl sağlığı yerinde olsun yada olmasın inanç kelimesi yada benlik kelimesi ayrılır, bu dediklerimden. Her bir canlının yaşamaya hakkı vardır. Daha derinlere de inebilirim, bu konuyla ilgili açıklama isteyenler için. Şimdi sen bunları nerden biliyorsun? diyebilirsiniz, ben 9 eylül üniversitesinde psikiyatri bölümünde sosyal görevli olarak çalıştım ve arkadaşlarımı inceledim ve gözlemledim. Onların sorunları da bizim günlük sorunlarımız gibi, ancak bu insanlar hasta denilen ve onlarda kronikleşmiş (kalıcı hale gelmiş) bir durumda. Şizofreni hastalığının bir çözümü olmamakla birlikte, bu insanlar normal insanlar gibi çalışmakta ve hayatlarını güzelce sürdürmektedirler.

Din ve Şizofreni, kelimeleri neden birlikte anılıyor, ben bir doktor değilim ancak araştırmacıyım, genellikle bir insanın hayatında travmatik olarak kalıcı yer edinmiş herhangi bir genetik hastalık haricinde o insanın dinle uzaktan yada yakından bir ilgisi olması yada olmaması burada önemli değildir. Ben içinde yaşamış bir insan olarak söyleyebilirim ki, bir insan aynı bir kedi gibi bir yere kıstırıldığı vakit ortaya bir etki-tepki olayı çıkar. Bu etki-tepki de o insanın hayatında herhangi bir şekilde boş kalmış raflarını doldurma ihtiyacı hissettirir. Veyahut bir insan için dawson primidini aklımıza getirdiğimizde inanç olgusu yeme, içme ve barınmadan sonra gelir, yani insan ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumda ise, diğer segmentlere kendini bağlar. Buna hayatta kalma savaşımı denilir ki, aynısı doğada da vardır.

Özet olarak söylemek istiyorum ki, insan için hidayet ve aydınlanma kelimeleri kaçınılmaz bir gerçektir. Her insan bir şekilde birileri yada kendisi dıştan yada içten inanç bombardımanına tutulur. Bir insanın kalbi, inanç olmadan asla ama asla gerçek potansiyelini gösterememez. Müslümanlar içinde ünlü bir söz vardır; Müslüman olduğunu gizlemen senin inançsız olmadığın anlamına gelmez, para ve imanın kimde olduğunu asla bilemeyiz. Din ve Şizofreni'nin bağlantısı bu iki yeknesak terimin birbirleri üzerinde ki zincirleme bağlarıdır. Bu bağ doğuştan beri cenin halindeyken bile vardır ve sonsuza kadar devam edicektir.
 

AJA

Elit Üye
Katılım
15 Haz 2010
Mesajlar
3,097
Tepkime puanı
548
Bir de şu pencereden bakalım dedim :) Buyrun.

Mistizm ve Şizofreni, aslında bu iki kelime ve anlam, toplumda çok tartışılan ve tabu olarak görülen tanımlamalardır. Bu yazıda, Mistizm ve Şizofreni, karşılaştırılması veya benzetilmesi amaçlanmamıştır. Mistizm içinde barındırdığı dinsel potansiyel ve Şizofrenin çoğunluk ile yöneldiği yol aynı kulvarda çatışmaktadır. Bu yolun adı Din. Bu yazı dizisini yazmamadaki sebep; Bu iki tanımlama da da, olmayan güçler, hakikatlerin ve maneviyatın peşinden koşar.


Biri maneviyattın başındaki varlığı hürmet eder ve ona ulaşmanın yollarını araştırır.Mu mistizm dir. Biri yolun başındaki ve sonundaki kişinin kendisi olduğuna inanır ve kendisine ulaşılmasını ister. Buda şizofreni hastalığın çoğunlukla yöneldiği yoldur. Burada amaç; kısa ve özgün bakış açısı vermek.
Mysticism Yunanca μυστικός (mystikos) yani Eleusis Gizemlerine "katılan kişi" (initiate) ve gizemlere katılım anlamına gelen μυστήρια (mysteria) terimiyle ilişkilidir. Kelimenin kökeni hakkıdaki görüşlerden biri Yunanca'da dudak ve gözleri kapamak anlamına gelen mueinden geldiği yönündedir.[1] Ancak günümüzde mistisizm kelimesi Eleusis gizemlerinden daha çok Neoplatoncu manevi hakikat veya Tanrı ile doğrudan deneyim,


Şizofreni; düşünüş, duyuş ve davranışlarda önemli bozuklukların görüldüğü, hastanın kişiler arası ilişkilerden ve gerçeklerden uzaklaşarak kendi dünyasında yaşadığı, genellikle gençlik çağında başlayan bir ruhsal hastalıktır.
Şizofreni kelimesi, Yunanca ayrık veya bölünmüş anlamına gelen "şizo" (schizein, Yunanca: σχίζειν) ve akıl anlamına gelen "frenos" (phrēn, phren-Yunanca: φρήν, φρεν-) sözcüklerinin birleşiminden gelir. Anlatılmak istenen kişinin iki kişilikli olması değil, aynı anda iki farklı gerçekliğe inanmasıdır. "Gerçek gerçeklik" normal, sıradan bir insanın algılamasına denk düşerken, "ikinci gerçeklik" sağlıklı bir insanın anlayamayacağı, çoğu kez belli bir sisteme dayalı bir gerçekliktir.
Mistisizm, insanın mantık ve akıl yürütme yoluyla erişemediği ilahi ve doğaüstü denilen "hakikatler" i derin bir sezgi ile arama yoludur. Terim, kimilerine göre Yunanca da "gözlerini kapamak" anlamına gelen "myein" sözcüğünden türetilmiştir. Mistizm yol ayrımıdır. İnançlı gittiği yolun bittiğine ve yeni yolun daha fazla maneviyat ile olacağına inanıp dünya nimetlerinden bedenini geri çekip ruhu ve bedeni arasındaki ayrımı kapatıp ilahi ruha yolculuk etmek isteğidir.
Şizofreni, İnsanın mantık ve akıl yolu ile erişemediği ilahi ve doğaüstü denilen hakikatleri algılama irdeleme ve inanma ve çevresindekileri inandırma
Mistisizm, felsefi kaynağını dinden alır. Fakat mistisizme din yerine, "dinin iç kısmı" demek daha doğru olur. (İslami toplumlardaki 'sufilik' ya da tasavvuf, mistisizm kapsamında ele alınmaktaysa da, sufilik, birçok konuda, gerek Batı gerekse Hint mistisizminden farklılık gösterir.)


Şizofreni, kaynağını olmayan şeylerden alır büyütür orijinalleştirir ve dinden beslenir. Din onun için mistiktir ve ulaşılmayana ulaşılmayı bekleyen bir hazinedir ve kendiside tek hazine avcısıdır. Çünkü herkesin kutsal dediği şey (Din), onun ellerinde, gözlerinde geleceğindedir ve artık kişi için tabu değil ulaşılması gereken bir basamaktır. O hedefe yürüyen seçilmiş kişidir.
Kaynağını dinden alan, tecrit olmaya ve 'vecd' e dayalı bir sistem olan mistisizme göre, insanoğlu akıl yolu ile kavrayamayacağı Tanrı'yı ancak metafizik bir sezgiyle kavrayabilir. Bilinmeyene, sonsuzluğa, mükemmelliğe, doğaüstü varlığa sezgi yoluyla ulaşmasında en önemli araçları tecrit olma (dış dünya ile ilişkilerini minimum düzeye indirme), vecd ve 'trans'tır.


Mistik, dış alemle bütün ilişkisini keser ve "hakikat" i vecd halindeki deneyimlerinde arar. Mistiğin ulaşmak istediği hedef, aydınlanma ya da uyanma denilen yüksek bir şuur halidir. Mistisizm göre bu, uzun zaman gerektiren deneyimlerle aşama aşama yaklaşılan, fakat ulaşılıp ulaşılamayacağı bilinmeyen bir hedeftir.
Şizofreni, dış dünyayla ilişkisini bazen tamamen keserek, bazen en asgariye indirerek yaşar. Hakikati içinde arar. Bir yüksek şuur arayışı ve bilinçaltına itilir.
Ayrı ve farklı olduğunu hissettirir ve en önemlisi de hiç bitmeyen inanç ve iç dinamizmle kurguladığı yaşamı yaşar ve yaşatmaya çalışır taaki ilaçlar semptomları bastırana kadar.


Şizofreni Bleuler, Kraepelin'in ileri sürdüğü gibi her hastada yıkımın (detoriorasyonun) olmadığını; duygu, düşünce ve davranışta yarılmayı (skizis) ortaya atmıştır. Bleuler, hastalığın etkilerini temel ve ikincil belirtiler olmak üzere iki kümeye ayırmıştır. Şizofrenide çağrışımlarda (Assosiasyonda) enkoherans (çağrışımlarda sapma, parçalanma ve yarılma), duygulanımda (Affektivitede) kısıtlılık (küntlük), duygu düşünce ve davranışta ikilemler (Ambivalans), kişinin dış âlemden çekilerek kendi iç âlemine dönmesi


Mistik düşünce ikiye ayrılır: panteizm ve pananteizm. İlki evreni tanrı olarak görür ya da tersi. İkincisi ise evreni tanrıda görür. İlkinde kişisel bir tanrıya yer yokken ikincisi evreni tanrının bir parçası olarak görür. İlki hayatın akışına değişime özel bir önem vererek doğayla bütünleşmeyi savunurken ikincisi doğayı tanrının bir eseri olarak kavrar. Mistisizm ikisinde de farklı kavrayış ve algılamalar doğurur. İki sistemin birleşimi olarak görülebilecek süreç teolojisi ise evrenin tanrıyla beraber devindiğini savunmaktadır.
İnsanoğlu, tarihin belli dönemlerinde, görünen ve bilinen yollardan ulaşamadığını anladığı bazı gerçeklere, "gözlerini kapayarak", sezgileri ile ulaşmaya çalışmıştır. Mistisizm bu çabaların sonucu olarak ortaya çıkmıştır.


Şizofreni 5 e ayrılır tıbbi anlamda
Katatonik şizofreni, Paranoid tip, Desorganize tip, Farklılaşmamış tip, Residuel tip
Seyir anlamında 2 e ayrılır
1 Kendisi evrenin peşinden koşar (Evrenin var olan sırları veya olmayan sırları)
2 Evrenin peşinden koştuğuna inanır. (Kendisi bilgi kaynağı ve merkezdir. Evren onun peşinden koşar)


"bir kıvılcım çaktı..."


Karısına karşı şiddet uygulama isteğini bununla açıklıyordu. Hasta yeniden önemli olduğunu hissetme ve hissettirme özelliği taşıyor.
Tabiî ki şizofren hastaların potansiyel tehlike olarak adlandırmamak lazım.
Şizofreni hastalığı, Seyir aniden, birden seyredebilir veya sinsi bir şekilde yakalaşıp uzun süre sonra kendini hissettirebilir.
Şizofren hastalığı çok kompleks bir hastalıktır. Yaşamımızın içinde yer alan ve üreten çok sayıda bu hastalık ile beraber yaşan vatandaşlarımız var. Önemli olan önce toplumun nezdinde ki tabuların yıkılması sonrada bu tür rahatsızlığı olan hastalara gereken aile ve hekim desteğini sıklıkla ve düzenli bir şekilde ulaştırabilmek.


Bu yazının sloganı: İnanmak ve inandırabilmek.


Eğer İslam dini peygamberi son Peygamber olduğunu söylemsine ve tek kitap Kuran-ı Kerim olduğunu söylemesine rağmen bu kadar çok tarikat ve lider ve inanç şekillenmesi olmasına rağmen ya İslam peygamberi kendisinden sonra peygamberlerin geleceğini müjdeleseydi acaba ne olurdu tahmin bile edemiyorum.
İnsan hep olmayana ilgi duymuştur ve olmayandan medet ummuştur. Bunun adı bazen tasavvuf, mitsizim, bazen hastalık …..olmuştur. Bazen de hastalık olmasına rağmen eğer siz çevrenizdeki kişileri buna inandırmışsanız otomatik olarak hastalıktan ilahi rütbeye erişmiş olursunuz ki bu en tehlikelisidir. Çünkü artık kararlarınız tek sizi değil toplumu yönlendirecektir.


“Bir rüya gördüm, bütün yıldızlar eğiliyordu önümde”


Erdiğini ve seçilmiş olduğunu böyle açıklıyordu. Hz Yusuf.
Eğer Bu sözü söyleyenin Hz. Yusuf olduğunu bilmeseydik acaba ne düşünürdük bu kişi hakkında……. Karar sizin .

Alıntıdır.
 
Üst