Mevlananın Mezarı

ENDORA

Kayıtlı Üye
Katılım
13 Kas 2012
Mesajlar
124
Tepkime puanı
18
ERTUĞRUL ÖZKÖK/ HÜRRİYET MEZAR ODASININ SIRRI O müzenin kapısından içeri girerken, karşıma 'Da Vinci şifresi' gibi esrarengiz bir hikáyenin çıkacağını bilmiyordum. Bu, bir sanduka ve onun altındaki mezarın hikáyesi. Ama öyle basit bir hikáye değil. Hikáye 13'üncü yüzyılda başlıyor ve 1930'da esrarengiz bir aile trajedisine kadar uzanıyor. Hikáye beni çok etkiledi. Sizi de etkileyeceğini tahmin ediyorum. SAF TUTMUŞ SANDUKALAR ARASINDA Geçen salı günüydü. Hayatımda ilk defa Konya'ya gitmiştim. Konya'da Mevlana Müzesi'nin kapısından ilk adımımı attığımda, belki de sadece benim hissettiğim mistik bir rüzgár esti ve beni içine alıp götürdü. Hayatımda hiçbir mekán daha ilk anda beni bu kadar etkilememişti. İçerden çok hafif bir ney müziği geliyordu. Sağ tarafta, sanki saf tutmuş sandukaları görüyordum. Yanımda Mevlana Müzesi Müdür Yardımcısı Dr. Naci Bakırcı vardı. Mevlana'nın sandukasının önüne gelinceye kadar, mistik bir turistten farklı değildim. Ancak o sandukanın önünde Dr. Bakırcı'nın anlattığı o müthiş hikáye başladı. Daha doğrusu, o sandukanın altındaki 'mezar odasının sırrı'... 500 METREYİ SEKİZ SAATTE ALAN CENAZE Nefesimi kestim ve onu dinledim. İşte ondan dinlediklerim. Anlatıldığına göre her şey 1273'te Konya'da kaldırılan bir cenazeden sonra başladı. Mevlana Celaleddin-i Rumi, 17 Aralık 1273 günü vefat ediyor. Cenazesine yüzbinlerce insan katılmış. Naaşı, İplikçi Camii'nden, 500 metre ilerdeki bu türbeye 8 saatte getirilebilmiş. Müslümanlar Mevlana'nın naaşını defnedebilmek için gayrimüslimlerin cenaze cemaatinden çıkmasını istemiş. Ancak onlar, 'Bize İsa'yı da Musa'yı da Mevlana öğretti' diyerek bunu reddetmişler. Mevlana'nın kabrinin altına bir 'mezar odası' bulunuyor. MEZAR ODASINA 700 YILDA 1 KİŞİ İNDİ Eski Türklerde mezarların altına Farsça 'zir-i zemin' yani 'zeminin altı' denilen bir mezar odası yapılırmış. Mevlana'nın naaşı da böyle 4 metrelik bir mezar odasına konmuş. Ancak o tarihten bu yana mezar odasına kimse inmemiş. Sadece bir kişi hariç. Rivayete göre Sultan Dördüncü Murad, Mevlana'nın türbesini ziyarete geldiğinde, mezar odasının içinde ne olduğunu çok merak etmiş ve bu odaya girmek istemiş. Ancak dönemin Mevlevi büyükleri, buna kesinlikle karşı çıkmış ve girmesini engellemişler. Bunun üzerine Sultan, elindeki tespihi, ağzı açık odanın içine atmış. Veya düşürmüş. Bu tespihi almak üzere 7 yaşında bir kız çocuğu mezar odasına indirilmiş. Bilinen tek şey, odanın iki tarafından aşağı doğru merdivenlerin indiğiymiş. Kız çocuğu mezara inip çıktıktan sonra dili tutulmuş. Dr. Naci Bakırcı, 'Çocuğun dilinin neden tutulduğu hálá bilinmiyor' diyor. KÜÇÜK KIZ MEZAR ODASINDA NE GÖRMÜŞTÜ İşte bu olaydan sonra 'mezar odasının sırrı' iyice merak edilmeye başlanmış. Acaba kız çocuğu orada ne görmüştü de dili tutulmuştu? Bir iddiaya göre, oda çok karanlık olduğu için çocuk çok korkmuş ve geçirdiği travmadan dolayı dili tutulmuştu. Ancak bir başka iddia daha var ki, o 'mezar odasının sırrını' daha da koyulaştırıyordu. Selçuklu Türkleri o tarihte mumyalama tekniğini biliyorlarmış. Fatih Sultan Mehmed dahil 7 padişahın naaşı mumyalanmış. Mevlana'nın naaşı da mumyalandığı için muhtemelen öyle duruyordu. Kız çocuğu orada yatan Mevlana'yı görünce bu hale gelmiş olabilirdi. Bu olay dönemin önde gelen Mevlevilerini harekete geçiriyor ve 1640 yılında mezar odasının ağzı tuğlayla örülüp üzeri kurşunla kaplanıyor. O tarihten sonra mezar odasının ağzındaki kurşun hiçbir zaman kaldırılmadı. Mezar odası, sırlarıyla birlikte belki de ebediyete kadar sessizliğe gömüldü. 1930'LU YILLARDA MÜZE MÜDÜRÜNÜN ODASINDA Ancak odanın hikáyesi burada bitmiyor. Aradan 300 yıl geçtikten sonra, Mısır'daki piramit sırlarına benzeyen bir dizi olay daha yaşanacaktı. Bu olayın iki tanığı vardı. Biri olayı yaşayan Yusuf Akyurt isimli biri. Öteki de onun yaşadığını Murat Bardakçı'ya anlatan Abdülbaki Gölpınarlı Hoca. 1930'lu yılların güzel bir gününde, Mevlana Müzesi'nin Müdürü Yusuf Akyurt odasında tek başına otururken, aklına sandukanın altındaki mezar odası gelir. İçinden 'Acaba şu odaya bir girsem de içinde ne olduğunu görsem' diye geçirir. Ancak tepki çekeceğini düşündüğü için kararsızdır. O AN KAPI ÇALINDI YAŞLI ADAM GİRDİ Tam o esnada kapı çalınır ve içeri, müzenin yaşlı odacısı girer. Bu yaşlı adam aslında, Mevlevi dedesidir. Cumhuriyetin ilanından sonra tekke ve zaviyeler kapandığı için müzeye çevrilen türbede odacı olarak çalışmayı kabul etmiştir. Yaşlı Mevlevi dedesi saygılı bir şekilde içeri girer ve Yusuf Akyurt'un tüylerini diken diken eden şu cümleyi söyler: 'Sakın oraya inmeyi düşünmeyin...' Ancak bu şaşkınlık, müdürü kararından vazgeçirmez. Mezara inmek üzere kurşunla kaplı kapağın önüne gelir. Halıyı kaldırır. Tam kapağı açmak üzereyken, bir adam haykırarak içeri girer: 'Müdür bey, yetiş evin yanıyor...' Yusuf Akyurt gelinceye kadar evi kül olmuştur. İşte tam o sırada eline bir telgraf tutuşturulur. Müze müdürü başka bir yere tayin edilmiştir. KONYA-ANKARA YOLUNDAKİ KAZA Konya-Ankara yolu o gün çok ıssızdı. Gün batmış, alacakaranlık etrafa hákim olmaya başlamıştı. Uzaktan gelen kamyonun farları, henüz tam karanlık hale gelmemiş ufukta cılız iki nokta gibi duruyordu. Şoförün yanında kapıya dayanmış şekilde oturan çocuk kimbilir hangi hayallere dalmıştı. Kamyon bir kavise girdiği sırada kapı aniden açılır ve çocuk alacakaranlığın içinde kaybolur. Kamyon durup, içindeki iki adam kapıdan uçan çocuğa ulaştıklarında iş işten geçmiştir. Çocuk öteki dünyaya göçmüştür. Çocuğun başında duran ikinci adam, başı ellerinin arasında hüngür hüngür ağlamaktadır. O adam, Konya'dan tayini çıkan Müze Müdürü Yusuf Akyurt'tur. Kimine göre, mezar odasının sırrı, onu hálá takip etmektedir. MEZARIN BAŞINDA SÖYLENEN SON SÖZLER Yusuf Akyurt oğlunun cenazesini alıp Konya'ya döner. Cenaze töreninden sonra doğruca Mevlana Müzesi'ne gider ve sandukanın başında ellerini açıp haykırmaya başlar: 'Yetmedi mi? Affet artık...' Bütün bunlar neydi? Efsane mi? Gerçek mi? Küçük kızın dili niye tutulmuştu? Yaşlı odacı, müdürün kafasından geçen düşünceyi nasıl anlamıştı? Bunların cevabı yok. Ben bunları anlatan insanlardan dinledim. Bildiğimiz tek şey var. Mezar odası 731 yıldan bu yana sırrını muhafaza ediyor. Umarım bundan sonra da muhafaza etmeye devam eder. Çünkü bilinmezliğin yarattığı bazı mistik duygulara ebediyen ihtiyacımız olacak. Çünkü hepimizin içinde, sadece kendimize ait sırların saklandığı küçücük odalar var. Üzerleri kurşunla kaplı küçücük odalar...

Alıntı
 

verturdan

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Tem 2013
Mesajlar
9
Tepkime puanı
0
Kamera felan soksalar dicemde adamın bütün ocağı batmış aslında bu iş için evsiz barksız ailesi olamyan biri gönüllü olsa dicem onunda bize söylicek kadar yaşıyacağı şüpheli.Ah şu merak.Gerçekten ne var acaba içerde yoksa hala ruhani makamda zikir mi ediyor mevlana orda.
 

RoyalArch

Kayıtlı Üye
Katılım
22 Haz 2013
Mesajlar
676
Tepkime puanı
20
Konum
İstanbul
İçeride ceset var sonuçta korkudan dili tutulmuştur.Hikayenin uydurma olduğu açık aslında.Koca padişah geliyor mezarın başına ve içeriye çocuk mu sokuyorlar.Saçmaca uydurulmuş efsanelerden birisi.Ayrıca mezara böyle saçma hikayelerle girmeye çalışmak saygısızlıktır.İlk hikayenin efsane olarak uydurulduğu açıktır.İkinci hikayeye inanırım.
 

superfantasticngtve

Kayıtlı Üye
Katılım
3 Kas 2015
Mesajlar
83
Tepkime puanı
4
Koskoca sultanın mezara küçücük bir kız yollayacağını düşünmüyorum. Diğer hikayeyi bende duymuştum ve gerçekten ilginç..
 

Mr.Merlin

Banlı Kullanıcı
Katılım
5 Mar 2015
Mesajlar
41
Tepkime puanı
3
havas uygulaması yapılarak girişlere engel olmak amacıyla lanetlenmiş olabilir mi? Olası bir hırsızlık falan hani olur ya geçmiş alim veya padişah zatların mezarlarına hazine aramak için giren densizlerin hikayeleriyle dolu.Yalnız okurken baya bi şaşırdım
 

superfantasticngtve

Kayıtlı Üye
Katılım
3 Kas 2015
Mesajlar
83
Tepkime puanı
4
Hırsızlık olaylarını engellemek için lanetliymiş gibi gösterilmeside muhtemel ancak mistik ve gizemli olaylar olmamıştır demekte olmaz :Angel_anim:
 
Üst