Kabala ve Hermetik Tradisyonu

crowley

Kayıtlı Üye
Katılım
5 Haz 2008
Mesajlar
223
Tepkime puanı
27
Yaş
41
İş
kulluk
Kabala tarihi, asırlar içinde sadece Kabala'nın değil, aynı zamanda Hermetizm'in gelişmesini şekillendiren birçok kişi ve olayla doludur. Çoğu zaman kadim çağların sislerinde unutulmaya terk edilmişken veya sadece bulundukları okulların müritleri tarafından hatırlanırken, eğer Avrupa'nın ruhsal gelişmesi hakkında daha geniş ve eksiksiz bir anlayış istersek, bu şanlı ve etkili kişileri ve ezoterik düşünceye katkılarını anmakta önem vardır.

Birçok kişinin bildiği gibi Kabala İbranice'den gelmektedir ve genel olarak "gelenek" veya "alınan sözlü gelenek" olarak çevrilmektedir. Yahudi düşünce ve felsefesinin zahiri yazılı kural, kanun ve törenlerine paralel yazılmamış mistik ve majikal yönleridir.

Genelde bilinmeyen şeyse, daha önce var olmasına rağmen, "Kabala" kelimesi 12. veya 13. asırdan önce Yahudi felsefesinin mistik düşünce ve uygulamaları olarak kullanılmaya başlanmadı. Aşağı yukarı bu zamanlarda, şimdiki anladığımız şekliyle Hayat Ağacı ve Sefirot ile Kabala ortaya çıkmaya başladı. Bu etütlerin ismi gibi Hayat Ağacının da daha eski gelenek ve uygulamalarda kökenleri vardır. Birçok Kabala ekollerinin o zamandan ve halen de sadece Yahudi içerikli olmalarına rağmen, zaman geliştikçe bunlardan birçokları Hıristiyan dünyasına da uyarlandı, ayrıca başka mistik ve ezoterik hareketlerden de etkilendiler.

13. asır Kabala felsefe ve ritüelinin etüdünde çok önemli biri olan Kör İsak, sadece Yahudi değil, aynı zamanda erken Grek ve Hıristiyan Gnostik metinleri ve ayrıca Basralı Sufi tarikatı Saflık Kardeşlerinin [bakınız İhvan-üs-Safâ] yazılarını etüt etti. Kör İsak zamanının etkili "Provencal" okullarının başındaydı. Erken Kabalistik gelişmelerinin Mesihlik boyutlarında olduğu söylenen diğer bir kilit elemanı 14. asır İspanyol alimi Saragossalı Abraham Abulafia idi. Abulafia Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da seyahat etti ve yoga teknikleri andıran bazı beden duruşları, solunum uygulamaları ve ritmik dualarla geri döndü. Bunları yeni bir Kabalistik yapı içinde müritlerine öğretti.

Avrupa, Karanlık Çağın son ölüm sancılarını yaşadığı bu çağda, insan bilincinin en büyük sıçramalarının yaşandığını kaydetmekte önem vardır. Avrupa'da Pirene Dağlarının kuzeyinde yaşanan cehalet ve hoşgörüsüzlüğe rağmen, o sıralarda Arap hakimiyetinde olan İspanya'da dinler arası hoşgörü yaşanıyordu. Hıristiyanlar ve Müslümanlar Orta Doğu ve İspanya'nın kontrolü için savaşırken, Yahudi entelektüeller Arap İmparatorluğunda güç ve mevki ediniyordular.

Ortaçağı Yahudiliğin bu "Altın Çağı" Arap hakimiyetinde İspanya'da doruk noktasına ulaştı ve Eski Ahit'tin Peygamberleri döneminden beri en engin Yahudi Mistik filozofların birçoğu ortaya çıktı. Klasik Yahudi metinlerin önde gelen tefsircisi Moses ben Maimon, Solomon ben-Gabirol ve Sefer Zohar'ın yazarı veya muhtemelen derleyicisi Cordoba'lı Musa bu dönemin insanlarıydı. Zohar veya Aydınlık Kitabı, Sefer Yetzirah (Oluşum Kitabı) ile birlikte tüm Kabalistik spekülasyon, meditasyon ve ritüelin temelini oluştur. Kutsal Kitaplar üzerinde yorumları Batı Mistisizm öğrencileri için sonu gelmeyen bir bilgelik hazinesidir. Kabala'nın Batı tarihinin en güçlü ve etkili mistik felsefelerden biri haline gelmesi İspanya'da, özellikle Catalonia bölgesinde ve Güney Fransa'da Provencal'da bu faaliyetlerden dolayıdır.

Bu gerçek ayrıca mistik öğrenciler için de önemlidir, zira Batı, Kabala'nın kardeşleri Simya ve Ritüel Maji hakkındaki bilgilerinin çoğunu Arap İspanya'dan almıştır. Bu üç ekol birlikte "Fama Fraternitatis", "Confessio Fraternitatis", ve "Christian Rosenkreuz'ün Kimyasal Evliliği" gibi erken Gül Haç Manifestolarında belirtilen Hermetik felsefe ve uygulamaların temelini oluşturdular. Birçok mistisizm öğrencisi için bu okullara gitmek, atalarının yaptığı Mısır ve Pers mabetlerine yolculuğu kadar güç ve tehlikeliydi. Raymond Lull, Villanova'lı Arnold ve kitap satıcısından katedral yapımcısına dönen ünlü Fransız mistik, simyager ve Gül Haçlı Nicolas Flamel, Kabala'nın bir parçası olduğu Hermetik bilimlere inisiyasyonlarını İspanya'da aldılar ve bilgilerini Avrupa'ya getirdiler.

Böylece, bazı Yahudi ve Hermetik okulların iddia ettiği gibi Adem'e verilen saf ve değişmez bir Kabalistik düşünce ve tekniğin günümüze dek aktarılıp varolduğu düşüncesi bir efsaneye dayanır ve olası değildir. Hatta bazı alimler tarafından, Kabala'nın kökenleri özellikle Merkavah veya (atlı) Araba Mistisizm olmak üzere, erken Yahudi mistik uygulamalara inerken, fikirleri tamamen 12. ve 13. asra özgün olduğu iddia edilmiştir. Doğada her şey değişim ve uyuma tabiidir, Kabala da bu değişen ve gelişen şeylerden biridir.

Bu değişimin çok iyi bir örneği erken Yahudi metinlerin engizisyon tarafından yok edilme tehdidini yaşadığı dönemlerde, varlıklarını korumaya ve onlardan pratik yarar sağlamaya çalışan mistikler tarafından Kabalistik fikirlerin Hıristiyanlaştırılmasıdır. Bundan dolayı 15 asırda bir tür Hıristiyan Kabalası gelişmiştir. Amaç, Kabala ile Hıristiyan doktrinleri birbirlerine uyumlu şekle getirmekti. Bu şekilde Kabalistik ağacın üst üçlemi Hıristiyan teslis doktrini ile eşleştirilmişti.

"Hıristiyanlaşmış Kabala"nin iki önemli kaynağı İspanya'da Katolik mezhebine alınan Yahudilerin veya dönme, "conversio" (bazen gizli veya örtülü / "kripto Yahudiler"de denilir) yazıları ve Floransa'da Medici ailesinin hamiliğini yaptığı Platonik Akademi idi.

Kabalistik gelişmeleri en çok etkileyen Yahudilikten dönenlerin yazıları 13. asırda başladı ve 1492 yıllında İspanya'da Yahudilerin "Diaspora"sına dek sürdü [Zülüm altında yaşayan Yahudilerin Osmanlı topraklarına alınması]. Burgos'lu Abner ve Paul de Heredia gibi yazarlar Judah ha-Nasi ve diğer ünlü mistik yazarların adı altında gizlice birkaç Kabalistik eser yazdılar. Onların en ünlü eserlerinde ikisi Iggeret ha-Sodot ve Galei Rezaya idi. 15. asrın sona dek, Yahudi conversio'lar tanınmış ve itibar gören eserlerin, örneğin Zohar'ın stillerini taklit ederek başka eserler yazmışlardı. Ancak bu tür taklitler yaygındı ve o dönemde kabul görmekteydi.

Floransa okullarının, İspanya'daki Yahudi yazarlardan daha fazla etkisi olmuştur. İspanyol eserler tercüme edilse de ve az çok ortalıkta bulunabilirken, Yahudilikten Hıristiyanlığa din değiştirmede pek etkili olmamıştır, ne de Hıristiyanlara Kabala'nın etkinliği konusunda ikna edici oldu. Floransa okulu Hıristiyan, Yeni Platoncu, Pitagorcu ve Orfik görüşlerinin nihai ve inkar edilmez kanıtının Kabala'da keşfedildiği inancı geliştirdiler. Ayrıca, Kabala'da uzun süre kayıp Katolik sırların ve olası olarak da esas Hıristiyan dininin yeniden keşfedildiğini inanıyorlardı. Hıristiyan Kabalistik okulun esas kurucusu Giovanni Pico della Mirandola (1463-94) idi. Bu genç dahi, Kabalistik etütlerini 1486 yıllında 23 yaşında başladı, Katolik mezhebine dini değiştiren Samuel ben Nissim tarafından çok sayıda Kabalistik eserin Latince'ye tercüme edilmesine neden olmuştur. Pico ayrıca, Flavius Mithridates olarak bilinen Raymond Moncada'nun eser tercüme etmesini sağlamıştı. Roma'da tartışmaya açtığı 900 sav arasında "İsa'nın ilahiliğini Maji ve Kabala'dan daha iyi ikna eden ilimler yoktur" savı vardı, böylece birçok insan için Kabala ilk kez Hıristiyan dünyasına girmişti.

Pico'nun bu ve diğer savlarına karşı Kilisenin tepkisi şiddetli muhalefet ve inkardı. Pico'nun talep ettiği açık tartışmaya izin verildi. Tamamen ihmal edilmiş veya kayıp bilinmeyen bir Yahudi ezoterik doktrin olarak Kabala Hıristiyan entelektüel dünyasının esas tartışma konusunu olmaya başladı. Almanya, İtalya ve Fransa'da Hıristiyan Platonistler hemen Pico'nun görüşlerine katılmaya başladılar. Pico'nun çalışmaları ayrıca ünlü Hıristiyan-İbrani alimi Johannes Reuchlin'in Kabalistik etütlere girmeye teşvik etti, sonuçta iki kitap yazıp yayınladı: "De Verbo Mirifico" (Mucize Yaratan İsim, 1494) ve De "Arte Cabalistica" (Kabala İlmi, 1517).

Reuchlin'in Mucize Yaratan İsim ve Kabala İlmi arasındaki dönemde Paul Ricius adı altında birkaç eser piyasaya sunuldu. Ricius kendisi Katolikliğe dönmüştü, İmparator Maximilian'ın hekimiydi ve çok bilgili birisi olarak ün yapmıştı. Rcius, Pico ve Reuchlin'in fikirlerini aldı ve onlar Kabalistik ve Hıristiyan kaynaklara dayanan kendi sonuçlarını ekledi. Böylelikle, "İlahi İsim" ve dünya tarihiyle ilişkisi hakkında bir doktrin geliştirdi.

Ricius'e göre tüm dünya tarihi Kitabi Mukaddes'deki [Eski ve Yeni Ahit kitapları içeren külliyat] Tanrı İsimlerine göre üç evreye bölünebilir. İlk bölüm Tanrının üç harflik ilahi kelime Şadayi (Kudretli) ile Kendini açtığı doğal dönemdir. İkinci Tevrat dönemde, Tanrı Musa'ya Kendini dört harfli İsim anlamına gelen Tetragammaton, YHVH ile açmıştır. Son dönem, veya letafet ve halâs (kurtulma) döneminde Tanrı Tetragammaton ile birlikte Logos'a (kristos) ait beşinci harfi şin'i açıklar, böylece İsa'nın Kabalistik İsmi Yehoşua ortaya çıkar. Böylece İsa'nın adı veya Mucizevi İsmi daha önce telaffuz edilmez YHVH'in telaffuz edilir adı oldu. Bu savı desteklemek üzere, Ricius İsa'nın adı JHS olarak kısaltıldığı ortaçağı elyazmaları, üç dünya çağı (Kaos, Tevrat, Mesih) üzerine dayanan Yahudi Kabalistik doktrinleri ve Fiore'li Joachiam'ın Baba çağı, Oğul çağı ve nihai olarak Kutsal Ruh üzerine dayanan benzeri dünya dönemler doktrini kullandı. Bu kavramların birçokları, özellikle İlahi İsimde şin harfinin yeri ve "Paraclete" (Kutsal Ruh) devri 19. ve 20. asır Fransız (Levi ve takipçileri) okült okulları ve felsefelerinde önemli rolleri olacaktı.

Pico ve Reuchlin'in yazılarını önemli kılan, ilk kez Hıristiyan (genelde Katolik) Avrupa ve entelektüellerinin daha geniş kültürel ve teolojik içeriğine Kabala'yı yerleştirmişlerdi. Onların "Kutsal İsimler", pratik veya majikal Kabala üzerinde odaklanmaları ve Hıristiyan doktrin ile Kabalistik felsefe ve spekülasyonun sentezi o dönemin esprisi (zeitgeist) olmuştu.

Bu dönem zarfında, yeni ortaya çıkan Hıristiyan Kabalistik geleneğin en etkin majikal-mistik Kabalistik eser Nettesheim'li Cornelius Agrippa'nın dört ciltlik "Okült Felsefe" ("De Occulta Philosophia" - 1531) kitabıydı. Pratik Kabala üzerinde bu dizi eser, günün bilinin okült ve majikal edebiyatının ansiklopedisiydi. Hıristiyan dünya Kabala'nın majikal ve numeroloji bağlantılar hakkındaki bilgisini bu eserlerden almıştı.

Diğer Hıristiyan düşünürler 16. asırda esas Kabalistik kaynak eserler üzerinde hakimiyet eksikliğini, İbranice ve Latince kaynak eserlere dönerek telafi etmeye çalıştılar. Esas amaç Hıristiyanlık ve mistik Yahudilik arasındaki bağlantı için daha çok kanıt ortaya çıkarmakken, sonuç İbrani etütlerin daha geniş bir entelektüel anlayışına doğru yöneldi. Bu hareketin iki önemli kişileri arasında Cardinal Egidio da Viterbo (1465-1532), "Scechina" ve "İbrani Harfler Üzerine" eserlerinde "Zohar" ve "Sefer ha-Temunah" tarafından epey etkilenmişti ve bir Francisca keşişi olan Venedik'li Francesco Giogio (1460-1541) o zamanlarda çok okunan iki kalın cildin yazarıydı: "De Harmonia Mundi" (1525) ve "Problemata (1536). Her iki eserde Kabala geliştirilen esas konuyu oluşturuyordu ve Zohar ilk kez Hıristiyan esaslı bir eserde olduğu gibi verilmişti. Giorgio'nun yazılar ayrıca Pico'nun savlarını üzerine geniş yer verip açıkladı.

Tüm bu alimler arasında en etkili, anımsanan ve İbrani kaynaklara en yakın olan Guillaume Postel (1510-1581) idi. Postel bir Fransız mistikti ve İbranice'leri daha basılmadan önce Zohar ve Sefer Yetzirah eserlerini Latince'ye tercüme etti. Onun tercümeleri kendi Kabala'ya uyarlanmış teosofik felsefesinin notlarını da içeriyordu. Yayınladıkları eserler arasında memorah'ın mistik sembolizmi üzerine bir Latince yorum (1548) ve daha sonra İbrani bir baskısını içeriyordu.

16. asır boyunca Hıristiyan Kabala Avrupa'nın Yahudi topluluğu üzerinde nüfus sağlamak yerine kendi teosofik gelişme üzerinde odaklanmıştı. Yine bu etütler için verilen bu tür nedenler, tutuklanma veya idama karşı gerekçe olarak gösterilmekteydi. Bu giderek artan daha çok Hıristiyan bazlı teosofik spekülasyonlarla İbrani kaynaklar ve Latince tercümeleriyle daha az zaman harcanmaya başlanmıştı. Bunu az sayıda istisnalardan biri de, etütleri için çok sayıda Kabalistik kaynaklar toplayan Johann Albrecht Widmanstetter (1560-1557) idi.

17. asırda Jacob Boehme ve Knorr von Rosenroth'un yazılarıyla, Hıristiyan Kabala İbrani kaynaklardan uzun süren belirgin bir mesafe açmaya başladı. Bir yandan, Rosenroth'un "Kabbalah Denudata" (1677-84) eseri "Zohar"ın önemli kısmını Hıristiyan okuyuculara sunarken, Adam Kadmon ve "prototip İsa" ile ilişkisi üzerine yazısı Zohar'ı birçok bakımdan sanki arka plana itmekteydi. "Denudata"nın sonuna konulan Hollandalı Teosofik düşünür Franciscus Mercurius van Helmont'un yazdığı "Adumbratio Kabbalae Christinae" makalesi bu tezi oldukça yoğun bir şekilde ortaya koymuş.

İngiltere'de Henry More ve Ralph Cudworth'un öncülük yaptığı "Cambridge Platonistler" ayrıca kendi spekülasyonları doğrultusunda Kabala'dan yararlandılar ve Kabalistik felsefenin daha da Hıristiyanlaştırılması için van Helmont'tan faydalandılar. Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde Kabala "Boehme" özelliklerini üzerine almaya başladı. Jacob Boehme'nin yazıları ve çeşitli Kabala okullarındaki doktrinler arasında güçlü bir benzerlik bulmuşlardı. Bu doktrinler ve Boehme'nin vizyonları arasında herhangi bir tarihsel bağı yokken, bu bağlantı Hıristiyan Kabala'yı Yahudi Kabala ile olan sallantılı ilintilerinden daha da mesafeleştirmiştir. Boehme'nin etkisi Fransız İhtilalinden az önce Louis-Claude de Saint-Martin'in yazılarına kadar uzanacaktı. Böylece hem Avrupa mistisizmi, sonrada da "Fransız Okült Dirilişi"n şeklini değiştirecekti.

Hıristiyan Kabala başından beri şimdi daha iyi bir tanımın eksikliğinde Rönesans devrindeki Hermetik okullardan ortaya çıkan Hermetik veya Simyasal Kabala dediğimiz şeye doğru gelişti. Hermetik felsefenin amacı İnsanoğlunun tüm önceki öğretilerinin, özellikle kadimlerin bilgeliği veya Sofya'nın sentezini çıkarmak ve onu tek bir evrensel felsefe (pansophia) olarak sunmaktı. Bu felsefe mistik Hıristiyanlık başlığı altında dört esas düşünce ve uygulama akımının senteziydi. Bu dört okul, Yahudi Kabalası, Hermetik edebiyat, Yeni Platoncu (Pitagoras) felsefesi ve Gnostisizm idi. Hatta, simya sembol ve motiflerin Hıristiyan Kabala'ya eklenmesi 16. asır kadar erken bir dönemde başladı. Bu hareketin Kraliçe Elizabeth çağı İngiltere'de öncüleri arasında Francis Bacon, Elias Ashmole, Thomas Vaughan (1622-1666) ve Gül Haç motifleri işeyen Robert Fludd (1574-1637) idi. Kıta Avrupa'sına gelince, Blaise de Vigenere, "Traite du Feu" (1617), Heinrich Khunrath, "Ampitheatrum Sapientiae Aeternae" (1609), geleneksel Yahudi edebiyatından tam uzaklaşıp ayrı bir teosofik sistemi kurma eğilimlerinin tipik örnekleriydi. 18. asrın ortalarına doğru, bu yol ayrımı, F.C. Oetinger'in (1702-1782) eserlerinde, ve Georg von Welling'in yazdığı "Opus Mago-Cabbalisticum" (1735), ayrıca masonik ve sahte-masonik (pseudo-masonic) derece, sınıf, rit ve örgütlerle iyicene netleşti.

Masonik ve mason türü sistemleri en fazla 18. asır Fransa'da bir patlama yaşadı. Burada, aynı Almanya'da olduğu gibi aristokrat sınıfı esrarengiz, majikal ve mistik şeylere karşı aşırı ve neredeyse kandırılmaya müsait ilgileri vardı. Birçok rit kendi başlarına veya "Yüksek Dereceler" sistemi olarak Framsonluğa bir ek olarak Hermetisizmin otantik misterlerini sürdürmeye yönelikken, diğer yandan birçokları kendini kendine tayin edilmiş Hirofant, Üstad-ül-Azam veya Üstad-ül-Muhteremlerin ceplerini doldurmak için tasarlanmıştı. Bu sistemlerinin çoğu bulundukları çağın, hatta bazen "inisiyasyon" veya gizli toplantılarının yapıldığı odaların ötesine etkilerini sürdürememişti. Ancak, Don Martinez Pasquales'e ait olan bu sistemlerden biri farklıydı ve Batı mistisizm üzerinde etkisi asırlarca sürecekti.

Martinez Pasquales'in Fransız "İnisiyasyon" sahnesine çıkışı, aynı zamana denk gelen bilinmeyen menşeli birçok benzerleri gibi, Kabalistik işaret ve sembollerle dolu doğaüstü irtibat iddialarıyla doluydu. Ancak diğerlerinden farklı olarak, Pasquales'in etkisi kalıcı olacaktı ve maji, ıslah ve meleklerle irtibat sistemi özgündü. Dr. John Dee ve Edward Kelly'nin yazılarından beri buna benzer hiçbir şey dünyaya açıklanmamıştı ve Hıristiyan Kabalistik niteliğine rağmen, benzeri hiç bir şey o zamandan beri ortaya çıkarılmamıştı. Bu Pasquales'in (veya Dee'nin bile) sistemi tüm diğer sistemlere üstün olduğu anlamına gelmez, sadece düşünce ve şekil olarak bu denli özgünlüğün ender olduğunu gösterir.

Martines Pasquales, Grenoble'de İspanyol kökenli bir aileden doğdu ve kadim öğretileri aktarma yetkisini "İskoçya, İrlanda ve İngiltere Kralı" Charles Stuart'ten Mayıs 20, 1738 yılında Masonik sertifika alan babasından almıştı. Bu sertifikanın gücü ve yetkisi sahibinin ölümüyle aktarılabilirdi. Sonuçta, Martines sadece Üstat masonlara açık belirgin masonik özellikler taşıyan bir hareket başlatmıştı ve ona Şövalye Masonlar Cemiyeti (Order of Knight Mason), Evrenin Seçilmiş Rahipleri (Elect Priests of the Universe), veya Elus Cohen (Seçilmiş Rahipler) adlarını verdi.

Pasquales ruhsal misyonunu resmi olarak 1758 yılında başlamasına karşın, bu tarihten dört yıl önce Montpellier'de bir masonik meclis binası (chapter) kurmuştu. Bundan bir yıl sonra, 1755 yılında seçilmiş Rahipler resmi olarak Bordeaux'da kurulmuştu. 1766 yıllında Paris, üyeleri arasında önemli masonların da bulunduğu Hakimane Kürsünün (Sovereign Tribunal) yeriydi. Avignon, Montpellier, Metz, La Rochelle, Versailles ve Lyon hepsi ilerde Elus Cohen Cemiyetinin localarının bulunduğu yerlerdi.

Elus Cohen'in üyelerini çektiği masonik organizasyonlardan farklı kılan şey, insanoğlunu tekrar birleştirmek üzere seremonyal maji veya teurji konusunu vurgulamasıydı. Pasquales'in Martinist doktrini "İnsanın Düşüşü" ve onun ıslahı üzerinde duruyordu. Temel ilkeleri şunlardı:

Arketipsel İnsan veya Adam Kadmon Tanrı'dan tecelli etmişti ve esasta yüksek bir alemde mekan ediyordu.

Adam Kadmon "Özgür iradesinin" suiistimalinden dolayı "düştü."

Bu esasta birleşik varlık birçok günümüzde varolan bireysel ruhlara parçalandı.

İnsanoğlunun amacı orijinal arketip ile yeniden birleşmektir, böylece birliği başarmaktır.

Seçilmiş Rahipler Cemiyeti gizli "Reau+Croix" derecesiyle tamamlanan üç temel parçaya bölünmüştü. İlk grup Craft Masonluğun ilk üç derecesinden geçenleri içeriyordu ve bir ek dereceyle tamamlanıyordu; İkinci grup Kohen-Çirak, Kardeş-Kohen ve Üstat-Kohen "Eşik Dereceleri" içeriyordu; Üçüncü grup Büyük Üstat Seçilmiş Kohen, Chevalier d'Orient (Doğu Şövalyesi) Büyük Mimarı ve Grand Elu de Zorobabel içeriyordu.

Grup ve kişisel çalışmalarda altı veya daha fazla saat süren ritüellerde Cemiyetin her üyesine meleklerle iletişim kurma, evrendeki şer güç ve ifritleri yenmek, Tanrının gücünü tezahür etmek ve "İlksel Adem ile tekrar entegre olma" fırsatı verilir. Her üyenin irtibat kurması ve inisiye olması gereken Ruhsal Varlıklar Merdiveninde, Küçük Mahrumiyet (Minor in Privation, dünyasal adam), Küçük Mutabık (Reconciled Minor, ruhsal yolu başlamış olan biri), Küçük Islah Olmuş (Regenerated Minor), Küçük Seçilmiş (Elect Minor) ile bir geçiş safhası vardır, bunu takiben Semavi Hiyerarşinin Üstün ve Önemli Ruhları ve sonunda Tanrı gelir.

Elus Cohen rit ve ritüelleri, iki yüz yıl önce olduğu gibi, halen uygulanırken (Paris'te bir loca halen faaldir), tamamen farklı yol seçen Pasquales'ın iki müridi sayesinde öğretileri yayılmıştır. Bu iki mürit Louis-Claude de Saint-Martin ve Jean-Baptiste Willermoz idi.

Sanit-Martin, 1786 yılında Bordeaux'daki Fransız garnizonunda subay olarak görev yaparken Elus Cohen'e inisiyasyonunu aldı. O zaman 25 yaşındaydı, ve daha sonra şöyle yazmıştı: "Daha yüksek gerçeklere açılımımı Martines Pasquales'e borçluyum." Gelenekten ayrılan diğer kişilerden farklı olarak, daha sonraki felsefi yol ayrımına rağmen, Saint-Martin ruhsal yolunu açan hocası Pasquales'e karşı son derece minnettardı.

1770 yıllında kendisini ezoterik araştırmaya adamak üzere askerliği bırakan Saint-Martin, Pasquales'in özel sekreteri oldu. Anca 1777 yılında, mürşidi ve Üstadının ölümünden üç yıl sonra, Saint-Martin, pratik operasyonda yeteneksiz olduğunu iddia ederek, Elus Cohen'nin teurjik uygulamalarından uzaklaştı ve saf soyut mistisizme yöneldi.

Kısa bir süre sonra, o "Bilinmeyen Filozoflar Cemiyeti" ile bağlantılı olmaya başladı, ve aralarında öğretmen olarak görev alarak etüt grupları kurmak ve inisiyasyon vermek üzere Avrupa'nın birçok yerine seyahat etti. Bilinmeyen Filozoflar Cemiyetinin geçmişi 1643 yılında dek inen "Gül Haç özellikli" eski bir Cemiyete bağlantılı ve ayrıca 1090 yılında Constantinople'da (İstanbul) kurulan "Les Freres d'Orient" cemiyetiyle ilintili olduğunu da iddia etmekteydi. Cemiyetin öğretileri öğretmenden öğrenciye aktarılırdı, ve en belirgin özellikleri "İnisiyasyon" alma ayrıcalığıydı, bu onlara S.I. ile işaret edilen "Superieurs Inconnus" ("Bilinmeyen Üstün") olma imtiyazını verirdi. "Bilinmeyen Filozof" lakabı ile Saint-Martin'in yazıları Avrupalı aristokrasisi tarafından epey tutulmuştu. Kendisinin de bir aristokrat olmasına rağmen Fransız İhtilalinin "Terör Rejimi"i başını kestirmeden geçirmesi ve çalışmalarını engellenmeden sürdürmesi bir mucize olarak görülmüştür.

Diğer yandan, Jean-Baptiste Willermoz, Elus Cohen öğretilerini sürdürdü ve hatta onları direkt Tapınakçı Şövalye kökeni iddia eden masonik Strict Observance Cemiyetine getirdi. Strict Observance aracılığı ile Willermoz'un öğretileri ve Saint-Martin'in "serbest inisiyasyon" hareketler sayesinde Avrupa ezoterizmi, ve özellikle Fransız ezoterizm "Avrupa Okült Diriliş" denilen döneme dek devam etmiştir.

"Fransız Okült Diriliş", Fransa'da Eliphas Levi'nin yazılarıyla ortaya çıkmasına karşın, sadece 1880'lilerde günümüzdeki "New Age hareketi" gibi ünlüleri, sanat galerileri, mistik besteleri, egosal zaafları ve dedikolarıyla sosyal bir güç olmaya başladı.

Bu faaliyetlerde başrol oynayan, Gerard Encausse veya eski Mısırlı şifacılık cininden aldığı popüler lakabıyla daha çok tanınan "Papus" idi. Papus, Augustine Chaboseau, Stanislas de Guaita, Sedir (Yvon Leloup), Charles Bartlet, Josepin Peladan ve Fransız okültizminde tüm etkin kişilerle birlikte Saint Martin ve Martinez Pasguales öğretilerini yeni bir Kabalistik çerçevede sürdürmek üzere daha sonra üçe indirilen yedi dereceli Martinist Order'i (Cemiyeti) kurdu. Kısa bir süre sonra "Kabalistik Gül Haç Cemiyeti" de kuruldu ve birkaç yılda kurucular arasında bölünmelerden dolayı çoğu günümüze dek devam eden bir düzine cemiyet ortaya çıkmıştır.

Ancak 1914 yıllıda rakipçilik, egoizm ve kendi başına buyruk olmanın Avrupa mistik ve majikal hareketlere yapamadığını dünya savaşı başarmıştı. İngiltere'de (özellikle Altın Şafak Hermetik Cemiyeti ve Societas Rosicruciana/Gülhaç Cemiyeti), Rusya'da ve Almanya'daki (ayrıca Amerika Birleşik Devletlerindeki) benzeri hareketlerle birlikte bu dönemde yaratılan dünya çapında inisiyeler ve localar ağı iki dünya savaşında ve 1920 ve 30'larda Avrupa'nın çoğunu saran totaliter rejimler tarafından neredeyse tamamen yok edildi.

Maalesef, 20. asrın başında tüm "Hermetik", "Kabalistik" veya "Okült" hareketler hümanist idealleri benimsemediler. Almanya ve Avusturya'daki Ariosofist hareket sadece "ruhsal" ilham değil, ama aynı zamanda sonradan Milliyetçi Sosyalist Alman İşçiler Partisine (NSDAP) veya Nazi Partisine destek ve katılımcı verdi. Germanen Ordnunq (Alman Cemiyeti), Thule Cemiyeti, ve daha az bilinen bir kaç grup Alman Sağ kanadına ırkçı, militarist ve aşırı milliyetçi ideolojik gerekçeler sağladı. 1934 yılında Hitler, "Saf kanın Kutsal Kasesi çevresinde bir Cemiyet (Order) olarak Tapınakçı Kardeşliği kuracağız" diye beyan etmiştir. Bu cemiyetin Büyük Üstadı Heinrich Himmler ve şövalyeleri SS subaylarıydı. Ruhsal merkezi de yuvarlak masası ile Wewlsburg'deki şatoydu.

Bir yandan, Naziler kendine has okült delilikleri körüklerken, tüm okült ve ezoterik faaliyetleri sistemli bir şekilde kapatıp silmişlerdi. Medyomlar, astrologlar, şifacılar, yazarlar, yayıncılar ve konuda isim yapmış tüm kişiler Berlin'in 1934 "Cadılık Kanunları" ile bir gece toplatılmışlardı. Yayınevleri kapatıldı, kitaplar ya yakıldı, ya da Ahnenerbe (Irksal Soy Bakanlığı) araştırma kütüphanelerine taşınmışlardı, insanlar kamplara sürüldü veya "domestik sürgüne" zorlandı ve bu sadece başlangıçtı. Bir tutuklama dalgası savaş boyunca sürdü, özellikle "Alman zaferi" gerilemeye bağladığı zaman.

"Yahudi komplosu"nun bir parçası olarak değerlendirilen Framasonluk, Gülhaç, Martinizm ve diğer Kabalistik-Hermetik veya ezoterik organizasyonlar "Einsatzgruppen Rosenburg" ve the Ahnenerbe tarafından yönetilen bu baskınların özel hedefleriydi. Batı ezoterik, inisiyatik ve Kabalistik-Hermetik gruplar engizisyondan beri bu denli kökünü kazımaya yönelik şiddetli bir baskı görmemişti. Sonuçta şehit düşenler arasında dönemin en ünlü majikal ve mistik hareketlerin liderleri vardı. Aralarındaki çekişmezlikler ve rekabet karanlık güçleri tarafından aleyhlerine kullanılmıştır. Avrupa'da kazıklarda tekrar alevler yükselmişti.

Düşmanlarına ve bazı en candan heveslilerine rağmen, Batı ezoterizmin can damarı Kabala ve Hermetizm halen ayakta kalmakta ve gelişmektedir. Hiç bir zaman bu denli fazla yayın, kitap, organizasyon ve öğrenci bu kadar serbest ve açıkça varolmuştur. Yeni milleniyuma doğru giderken, ve "Paraclete Hükmünü" için dua ederken, geçmiş tarihe bakalım ve ondan ders alalım. Günümüzde Avrupa ve Asya 1994'den çok 1914 yılına benzerken, yüreklerimiz aktif dua ve meditasyonla birleşerek hepimizin istediği gibi dünyanın Işığın Kaynağına dönmesini dilesin, "Tanrının Krallığı" insin, zira Kabala'nın konusu budur.

Yazan Mark Stavish M.A., FRC, SI

Çeviren Kemal Menemencioğlu

ALINTIDIR
 

bluecat

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Mar 2012
Mesajlar
142
Tepkime puanı
16
Konum
İstanbul
Okumakta zorlanıyorum, zemin siyah ve üzerindeki yazılar çok parlak, buna bir çözüm bulunabilir mi acaba?
 

factorx

Kayıtlı Üye
Katılım
14 May 2013
Mesajlar
74
Tepkime puanı
12
Bu çok "advanced" diyebileceğimiz bir yazı. Bu yazıyı nereden aldığını biliyorum bu çevirmen yani kemal menemenioğlu çevirir bu tür yazıları genelde ve bir yayın evi için çalışır özellikle ve o yayınevinin yazılar paylaştığı bir sitesi de vardır ama ne yazık ki site ismi verilememesi bu tür bilgilerin kaynağından adım adım okunmasını engelliyor.

Araştırmayla ilgilenen arkadaşlara Manly P. Hall'ın Tüm Çağların Gizli Öğretileri adlı kitabını tavsiye ederim. 66tlye satılan ve 666 sayfa olan bu kitap druidlikten başlayıp gül haça ve günümüz gizli örgütlerine kadar sahip olunan dünya görüşlerini ve felsefelerini müthiş bir görsellikle ortaya koyuyor. Kitabın kendisi bir ansiklopedi gibi kalın zaten ve ortasından renkli çok katlı sayfalar çıkıyor keşfetmesi bile ilginç kitabı. 1920lerde yazılmış bu kitapta ezoterizm ile ilgili başlangıç diyebileceğimiz düzeyde öğrenebileceğiniz herşey var ama çok ileri bilgiler de var o bakımdan biraz advanced yanı da var ama dili çok sade. Semboller görselleştirilmiş ve hiç bir yerde edinilemeyecek bilgiler de var çünkü Manly P. Hall hiçbir örgüte üye olmamasına rağmen hepsine girip çıkmış ve o kadar bilgili bir araştırmacı ki resmi üye olmamasına rağmen 33. derece mason yapılmış, gül haç toplantılarına girip çıkmış ve teosofi topluluğu diye felsefe araştırma topluluğu kurmuş ve buradan günümüz batı ezoterizmini şekillendiren ünlü kişiler yetişmiş. Kısacaı kitabı öneririm...

Konuya gelirsek doğu ve bazı ezoterizminin kaynaştığı bir dönemdeyiz ama bu yeni değil. Bazı örgütler batıda yapılanırken batı motifleri üzerine kurulmuş gibi görünseler de aslında bu sadece görüntüdeydi, doğu bilgeliği yadsınamazdır ve tüm inanışlar doğudan gelmiştir. Çünkü okült anlamda doğu inanç, batı mantıktır. Doğu sağ batı soldur.Doğu sadece zihnini boşalt der batı ritüelle, simyayla bunları görselleştirmeye çalışır ama malumunuz aslolan dengedir. Yani doğu ile batıyı, mantık ile inancı dengelemek gerek.

Ülkemizin bayrağının yani Türk bayrağının sembolü doğunun sembolü olan ay ile batının sembolü olan yıldızdır. O nedenle doğu ülke bayraklarında hilal batıda ABD filan hep yıldızlar bulunur. Ay ve yıldızın birleşimi aslında doğu ile batının birleşimidir o nedenle ülkemiz tarih boyunca hep stratejik bir konumda yer almıştır. Sanırım demek istediğimi anlatabilidim. :)
 

bluecat

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Mar 2012
Mesajlar
142
Tepkime puanı
16
Konum
İstanbul
Öneriniz için teşekkür ederim. Göbeklitepe bulunmazdan önce dinler tarihinin Mısır mitolojisinden başladığını düşünürdüm. Göbeklitepe hakkında magazinsel haberler dışında kaynak önerir misiniz?
 

factorx

Kayıtlı Üye
Katılım
14 May 2013
Mesajlar
74
Tepkime puanı
12
Öneriniz için teşekkür ederim. Göbeklitepe bulunmazdan önce dinler tarihinin Mısır mitolojisinden başladığını düşünürdüm. Göbeklitepe hakkında magazinsel haberler dışında kaynak önerir misiniz?

Dinler tarihi göbeklitepeden de önce başlar ama tarih derken neyi kastettiğimize göre değişir... Piyasada göbeklitepe hakkında pek çok kitap bulabilirsiniz ama bunlar gizli bilim dışında kalan medyatik kitaplardır. Tarihi gösterilmeyen gizli tarafıyla birlikte yorumlamak gerekir. Kitap almanıza gerek yok internette türkçe birkaç tane güzel yazılar makaleler olan site var, büyük resmi göstermeye çalışan yazılar var biraz araştırın bulursunuz. Dinler tarihinin kökeni için dünya tarihi ve astronomik astrolojiyi birlikte okumanız gerek :) Semavi dinler tarihi ise malumunuz ibrahim ile başlar onu araştırabilirsiniz.

Başka bir forumda bu konuyu tartışmıştık, soru herhangi bir elçi olmasaydı inanç,tanrıyı bilme isteği gene olur muydu idi ve ben şöyle demiştim; insan etrafını doğayı ve kendini sorgulamaya başladığında ben kimim diye düşündüğü anda zaten inançlı biri olmuştur. İlk insanlar güneşe aya yıldızlara bakıp bu olağanüstülük karşısında hayrete düştüğü anda bile inançlı olmuşlardır çünkü kendilerinden üstün bir şeyin olduğunu anlamışlardır. Bu da farkındalığın ilk adımıydı ve gerisi geldi. Ne yazık ki tarih boyunca kullanılsa da özü değişmedi. Çoğu insan sadece şekle takılı kalsa da halen arayışta olan herkes inançlıdır...
 

bluecat

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Mar 2012
Mesajlar
142
Tepkime puanı
16
Konum
İstanbul
İnanç insanın kendinin ve muhteşem doğanın farkına varmasıyla başlar tamamen katılıyorum size ayrıca inanmak neredeyse her insanın psikolojik sığınağı, desteğidir, yetmedikçe new age dinler, inançlar icat ediyoruz. Benim söylemek istediğim bilinen dinler tarihinin -bugün için, 10 yıl sonra başka bir kalıntı bulunuverir- Göbeklitepeden başladığını anladığımızdır. Siteye 18/4/2012 tarihinde Göbeklitepeyi anlatan bir yazı koymuştum. Bunun haricinde herhangi bir öğretim görevlisinin ya da arkeoloğun yayın yapıp yapmadığını merak ediyorum.
NOT:Geçen gün History channel'da Göbeklitepeyle ilgili bir bölüm izledim, felaketti! Uzaylılar yapmış, zaten Sümerlerin tanrısı Enki zuzaylıymış demek enkiden de önce gelmiş bu uzaylılar:)) Biri de çıkıp demiyor ki uzaylılar taaa bilmemnekadar ışık yılı uzaktan gelmişler de niye yaptıkları tapınak kaba taştan üstelik cinali figürleri misali hayvan kabartmalarıyla dolu:)
 

factorx

Kayıtlı Üye
Katılım
14 May 2013
Mesajlar
74
Tepkime puanı
12
Bu neden biliyor musunuz kendini büyük görmeden kaynaklı. Bilim inanamıyor eskiden icat edilmiş şeylere, düşünüş tarzlarının gelişmişliğine, inanç sistemlerine ve yapılan yapılara. Bunu kesin uzaylılar yapmıştır diyenler çıkıyor aralarından biraz da para kazanmak için. Neden o devirdeki insanlar böyle şeyler yapamasın ki? Onları salak ve geri zekalı oalrak görme eğiliminde olduğumuzdan onların nereden aklına gelsin böyle şeyler kesin başka bir şey var diyoruz ama hayır işte yapmışlar... Asıl şaşırmamız gereken şey nasıl bir bilgi ki bu, bunları yapmaya itmiş... Stonhengedeki o devasa kayaları oraya dikmeye iten bilgi neydi? Piramitleri yaptırmaya iten bilgi neydi? Bunları sorgulatmıyorlar da işin gene şekline takılı kalıyorlar ve bu bilerek insanları yozlaştırmak için. Kimse sormuyor mesela neden piramit şekli? Neden özellikle o şekil? Neden göbeklitepedeki taşlarla stonhengedeki taşların dizlimi birbirine benziyor? Neden halka? Neden bu özel dizilim?... Sorular cevaplardan daha önemli ve değerlidir.
 

bluecat

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Mar 2012
Mesajlar
142
Tepkime puanı
16
Konum
İstanbul
Yazdıklarınızı okuyunca Mısırlı arkeolog Zahi Hawas geldi aklıma, aynen yazdıklarınızı söylüyor, uzaylılar deyince çok kızıyordu:)
 
Üst