Yalan Söyledikçe Şuur Daralıyor

AJA

Elit Üye
Katılım
15 Haz 2010
Mesajlar
3,097
Tepkime puanı
548
Ekli dosyayı görüntüle 3193
Şuurun yeterli yükseklikte olmadığı yerde gerçeğin, doğru ve iyi olanın ne olduğunu anlamak mümkün değildir. Bütün dinler, “yalan söylemeyeceksin” der. Öyleyse yalandan uzak durmak O’na olan inançtan, imandan gelir. Yalan tek başına bir eylem değildir. İnsanın sayısız yanlış eylemlerinin, sevgisizliğinin, korkularının, açgözlülüğünün, tembelliğinin, hırslarının, kıskançlığının paravanasıdır. Hiç yalan söylememeye karar verin, yaşamınızı değiştirmek zorunda kalırsınız. Bu açıdan bakınca tüm dinlerin şaşmaz emri olan “yalan söylemeyeceksin” kuralına uymadan, Musevi, Hıristiyan veya Müslüman olmak, spiritüalist olmak kısaca insan olmak mümkün müdür? Bilim adamı, doktor, manav, politikacı, anne, baba, sevgili kısaca şu veya bu, yalan söylemeden eylemlerini sürdürebiliyorlar mı? En büyük yalanları kendimize karşı söylemiyor muyuz? Diyebiliriz ki insan dünya yaşamını yalan üzerine kurmuştur. Doğal olarak insanın dâhil olduğu toplumsal sistem de yalan üzerine kuruludur ve insanı yalancılığa itmektedir. Yalan geri bir şuur realitesinin ürünüdür ve ne yazık ki, geri şuurlar, diğerlerinin de yükselişini önlüyor.


Şuurun yeterli yükseklikte olmaması yalanın şuur üzerindeki yıkımının fark edilmesini önlüyor. Burada bir kısır döngü var. Yalan söyledikçe şuur daralıyor. Şuur daraldıkça daha büyük yalanlar söyleniyor, yalan başka yalanlara zemin hazırlıyor ve doğruyu söylemek artık büyük bir cesaret meselesi oluyor. O zaman sevmek, iyi olmak, gerçeğin bilgisine ulaşmak, azim ve irade sahibi olmak da olanaksızdır Zira tüm iyi ve doğrular kendi aralarında bir bilinç sistemi oluştururlar. Sistem kendine uymayanı dışarıda bırakır.


Çözüm nedir? Önce gereksiz yalanlardan vazgeçmek gerekir. Her halde en kolayı budur. Sonra biraz cesaret isteyen doğruları koruyabiliriz. Örneğin, bizi sevmekten vazgeçebilirler, bizi onaylamayabilirler, bize kızabilirler. Bunları göze almak gerekir. Ancak şunu da kabul etmek gerekir ki herkes, herkesin yalan söyleyip söylemediğini zaten bilir ve bu biliş nedeniyle bizim o kişiler nezdinde saygınlığımız, güvenirliliğimiz zaten yoktur. Acı ama bu böyledir. Biz bunun da pek farkında değilizdir. Çünkü aynı yanlış eylem içindeki arkadaşlarımız bunların pek üzerinde durmazlar. Ve biz herkesin zaten yalan söylediğini ileri sürebiliriz.


Gerçekte ise yalan söylemeyen inanç ve iman sahibi kişiler vardır. Onlar her şeyin yalan üzerine kurulu olduğu dünyamızda, doğruluklarıyla kendilerine farklı bir şuur alanı açarlar ve o şuur alanında herkesten sevgi ve saygı görerek yaşarlar, işlerinde başarılı olurlar. Yani doğru olmaktan dolayı zarara girmek şöyle dursun, ruhsal sistemle güçlenen irtibatları dolayısıyla tam tersine başarılıdırlar.


Aynı bilinçteki insanlar kendi aralarında bilinç kümeleri oluşturur. “Arkadaşını söyle kim olduğunu söyleyeyim” sözü bunu ifade eder. Doğruluktan ayrılmamağa karar verdiğimizde karşılaştığımız kimi zorluklar gerçekte bizim küme değiştirmemizden ileri gelir. Önce yaşadığımız yalnızlık, sonra daha güzel insanlarla bir araya gelmemizi, O’na, Büyük Gerçek’e yaklaşmamızı sağlar.
Alıntı.
 
Üst