Zikir ve Zikrullah nedir,kaç türlü zikir vardır

crowley

Kayıtlı Üye
Katılım
5 Haz 2008
Mesajlar
223
Tepkime puanı
27
Yaş
41
İş
kulluk
Zikir lûgatte; anmak, hatırlamak, yâd etmek manalarınadır.

Tasavvuf ıstılâhında ise zikir; Allâh'ı anmak ve hatırlamak, O'nu unutmamak ve gaflet halinde olmamak demektir.

Bir başka ifadeyle zikir; "Allah" lafza-i celâlini veya "Lâ ilâhe illallâh" kelime-i tevhidini söylemek, sıkça tekrarlamaktır.

Keza zikir; tasavvuf erbabının belli mefhum ve terkipleri muayyen zamanlarda, belirtilen sayıda ve anlatılıp öğretilen âdapla her gün düzenli olarak gerek dil ve gerekse kalple söylemeleri, yerine getirmeleridir.
***

Zikir muhabbet-sevgi alâmeti ve eseridir... "Bir şeyi seven onu çokça anar", Dervişin fikri neyse zikri de odur" gibi hikmetli sözler, bunu anlatmaktadır.

Sık sık sevdiklerimizi hatırlayıp, onları anmak, iyiliklerini ve güzelliklerini başkalarına da anlatmak isteriz. İçimizden, onların meziyetlerini bir bir sayıp dökmek, dilimizden hiç düşürmemek gelir. Kalbimizdeki sevginin terennümünü dile getirirken, bunu başkalarının da duymasını ve bize ortak olmasını isteriz.

İşte, sevginin-muhabbetin bir tezâhürü olan hatırlamak, anmak, anlatmak, yâd etmek zikir kelimesi-mefhumu zımnında toplanmıştır.

Mahlûkat ve mevcudât içerisinde zikirden uzak bir varlık düşünülemez. İstisnasız hepsi; âlemlerin yegâne hâlikı, sahibi-mâliki, zikredilmeye lâyık olan Rabb'lerini kendi dillerince-hallerince zikredip tesbih ederler. Nitekim bir âyet-i celilede, “Hiçbir şey yoktur ki, Allâh'ı tesbih etmesin. Fakat siz onların tesbihlerini anlayamazsınız”(1) buyuruluyor.
***

Varlık âleminin tamamını içine alan zikirden, gâyet tabii ki insanı tecrid etmek mümkün değildir. O da diğer varlıklar gibi, her şeyiyle muhtaç ve bağlı olduğu Rabb'ini zikretmekle mükelleftir. Her an muhtaç olduğumuz şeyleri bize meccânen ikrâm ve ihsân eden, bizi hiçbir zaman unutmayan Allâh'ı zikretmek, insanın en mühim vazifelerinden bir tanesidir.

İnsan burada, rahat zamanda Rabb'ini daima zikrederse, muhakkak ki Allah Teâlâ da onun darda kaldığı, muhtaç olduğu zamanda imdâdına yetişecek, rahmet rüzgârlarını gönderecek, yalnız ve çaresiz bırakmayacaktır. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur:

“Siz beni zikredin ki, ben de sizi yâd edeyim. Bana şükredin, nankörlük etmeyin.”(2)
***

İKİ TÜRLÜ ZİKİR VARDIR

1. Zikr-i cehrî,

2. Zikr-i hafî.

Zikr-i cehrî yani alenî zikir, dille ve sesli olarak (sadece kendisinin işitebileceği tarzda) yapılan zikirdir. Dille-sesli yapılan zikri esas alan tarikatlare, cehrî tarikat denir.

Zikr-i hafî ise gizli yapılan zikirdir. Buna zikr-i kalbî de denir. Kalbî zikirde dil dahil hiçbir aza müdahil değildir, hareketsizdir; mezkûru (Allah'ı) sadece kalp zikreder. O kalp de bildiğimiz kan dolaşımını temin eden yürek değil, onun içinde keyfiyetsiz/şekilsiz olarak mevcut olan, Âlem-i Emr'e bağlı ve onun bir enmûzeci/misali bulunan manevi kalptir. Kalbi zikreden zâkir, kalbinin "Allah-Allah-Allah..." dediğini işitir.

Kalbî zikirle meşgul olan kişi, zikredilenden (Allah'tan) başka her şeyden geçer... O'ndan başka hiçbir şeyi hatırlamaz. Şayet başka şeyler kalbine gelecek-girecek olursa, derhal zikri bırakıp rabıtayla mâsivâyı attıktan sonra ancak zikre devam eder, edebilir. (3)
***

Mutlak zikir her hâlükârda yapılabilirse de, usûl ve âdâbına uygun kalbî zikir için öncelikle zikre hazırlık babında yapılması gereken hususlar vardır ki, bunları da, o zikre mezûn (ehil) olan kişi zaten bilir ve yerine getirir. Bununla birlikte o yapılması gereken şeyleri maddeler halinde şöyle hulasa edebiliriz:

a) Tam bir taharet-temizlik-abdest... Yani kişinin gerek şahsı ve gerekse zikirde bulunacağı mahallin temizliği şart...

b) Ayrıca zikir mekânının tenha olması, kalbi meşgul edecek her türlü dış tesirlerden olabildiğince uzak bulunması gerekir.

c) Vesâtat-ı aliyye (mürşidi ve silsilesi) ile irtibatı temin için hediye,

d) Zikrin mahalli olan kalbin temizliği için istiğfar,

e) Yine zikre hazırlık için kalbin salavât-ı şerifeyle süslenmesi...

f) Allah'tan gayri her şeyi (mâsivâyı) unutup kalbin zikredecek kıvama gelebilmesi için belli bir süre râbıta...

g) Sonrasında da zikir.
***

ZİKRİN YERİ VE ZAMANI

Zikrin yeri burasıdır, yani içinde yaşadğımız bu âlem... Zamanı da bize verilen ömürle sınırlıdır; öldükten sonra zikirle meşgul olmak imkânsız. Her şey gibi zikir de, zamanında ve zemininde yapılırsa makbul... Yoksa, hiçbir fayda temin etmiyor.

Tarîk-ı Nakşibendiye'nin Silsiletü'l-Müceddidîn kolu silsilesinin 33. ve son halkasını teşkil eden Süleyman Hilmi Silistrevî (k.s.) hazretleri, bu hususu beyan sadedinde buyurmuşlardır ki: "Kıyamet gününde mahşerin dehşetinden, herkes orada zikretmeye başlar... Melâike-yi kirâm da onlara, 'Zikrin yeri geçti; o, dünyada olacaktı!' derler."

Velhâsıl, unutmayan unutulmayacaktır; ne dünyada, ne de ukbâda... Unutan ise, unutulmaya mahkûmdur; hem de hatırlanmaya en çok muhtaç olduğu anda...
***

Yapmakla mükellef bulunduğumuz ibâdetlerin edâsı için bazılarında zaman, bazılarında hem zaman hem de mekân şartı olduğu halde, mutlak zikir için belli bir zaman ve belli mekân bahis mevzuu değildir.

Mutlak zikrin ne muayyen bir zamanı, ne de husûsi bir mekânı vardır. Her yerde, her zaman ve –tâbiri câizse– her pozisyonda yapılabir. Nitekim bu husus Kur‘ân-ı Kerim'de, “Onlar (mü'minler), ayakta dururken, otururken, yanları üzerinde yatarken hep Allâh'ı zikrederler...”(4) diye beyan olunmaktadır.


DİPNOTLAR
(1) Kur’ân-ı Kerim, İsrâ sûresi, 17/44.
(2) Kur’ân-ı Kerim, Bakara sûresi, 2/52.
(3) Serrâc, Ebû Nasr, el-Luma’, Kahire, 1960, s. 290; Kuşeyrî, Abdülkerim b. Havâzin, er-Risâle, Kahire, 1966, s. 464; Gazâli, Ebû Muhammed b. Muhammed, İhyâu Ulûmiddîn, Kahire 1339, 1, 301; Tehênvî, Muhammed b. Ali, Keşşâf-ı Istılâhât-ı Fünûn, İstanbul, 1318, 1, 563; Risâle-i Kibrît-i ahmer, li-Muharririhî, Şirket-i Mürettibiyye Matbaası, yyyy. s. 5.
(4) Kur’ân-ı Kerim, Âl-i İmrân sûresi, 3/191.

alıntıdır
 

MaHaRa

Kayıtlı Üye
Katılım
16 Eki 2008
Mesajlar
87
Tepkime puanı
6
Selamlar;

Bizlerle bu yazıyı
paylaştığınız için.
Allah razı ve hoşnut
olsun kardeşim.

İnşa_Allah(c.c) her daim
zikr'in de, oluruz.

Baki Selamlar.
 

Leucothea

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Kas 2008
Mesajlar
9
Tepkime puanı
0
Rabbim çok büyük onu anmak her saniye çok qüseL bi duyqu..
,
 

selenim

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Ocak 2009
Mesajlar
280
Tepkime puanı
11
ALLAHIN tüm adlarını yada bulabildiğiniz adlarını bir tesbih ile boş zamanlarınızda ne kadar zikrederseniz ferahlar.
kederden uzaklaşır
dilekleriniz gerçekleşir
huzura erer
sevap işler
nefretten soğur
sempatiklik kazanır
sevgiyi biraz daha öğrenir
yıldızınız yukselir
yüzünüz güler
saglıklı olduğunuzı hissedersiniz
daha sayamadığım bir çok güzelliği yasarsınız...
o herşeyi var eden ve kulunu geri cevirmeyendir...ismini zikredin arkadaşlar...
 

hüseyin24

Kayıtlı Üye
Katılım
17 May 2009
Mesajlar
18
Tepkime puanı
0
Allah razı plsun kardeşlerim

Her daim Allah
Her yerde Allah
Zikirlerin en yücesidir Allah Allah Allah

doğrusunu Allah bilir
 

41nisa

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Ara 2011
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Arkadaşlar dua ederken zikir yaparken dudaklar birbirine değmeli diye söyler büyükler ama içten olan sanki daha başka gibi insan duanın ve zikrin içinde kayboluyor bana bununla ilgili bişey derseniz eğer yani ağzımız belli edecek şekilde hareket etmeli mi ..
 

La-edri

Kayıtlı Üye
Katılım
21 Haz 2010
Mesajlar
2,195
Tepkime puanı
509
Arkadaşlar dua ederken zikir yaparken dudaklar birbirine değmeli diye söyler büyükler ama içten olan sanki daha başka gibi insan duanın ve zikrin içinde kayboluyor bana bununla ilgili bişey derseniz eğer yani ağzımız belli edecek şekilde hareket etmeli mi ..

Hayir böyle bir sart yoktur, arzu ederseniz sesli arzu ederseniz sesiz zikir edersiniz.
Dudaklarin hareketinin sebebi belirli bir noktadan sonra "Ala Alla" tarzina dönüsmesin diyedir..

Sevgiler..
 

Impulse

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Tem 2019
Mesajlar
325
Tepkime puanı
340
Her yerde, her zaman ve –tâbiri câizse– her pozisyonda yapılabir. Nitekim bu husus Kur‘ân-ı Kerim'de, “Onlar (mü'minler), ayakta dururken, otururken, yanları üzerinde yatarken hep Allâh'ı zikrederler...”(4)
Başlangıçta bir beis yok fakat tercih edilmesi gereken adabı muaşeret üzere oturarak yapmaktır. Zamanla sürekli olarak zikirle muhatap olan kimseler zikir esnasında bacak bacak üstüne atamaz hale gelir hatta arkasına bile yaslanamaz.
Yahut ezanı işittiğinde gayri ihtiyari kendisine çekidüzen verir.

Zikir ruhun beden üzerindeki hakimiyetini kolaylaştırıyor. Ruhun istediği oluyor nefsin degil.
Bazı şeyler duyarak değil anlatarak değil bizzat yaşayarak ögrenilip içselleştirilir.
 
Üst