Alevilik Nedir, Ne Değildir? ( Bildiklerimizi Paylaşalım Lütfen)

SeyyiD1109

Kayıtlı Üye
Katılım
15 May 2012
Mesajlar
91
Tepkime puanı
34
Alevilikle ilgili çok farklı düşünceler ortaya atılıyor. Benim bildiğim kadarıyla alevilik İslamiyet çerçevesinde Hz.Ali ve Ehlibeyt sevgisini benimsemiştir.Bazı kişiler tarafından İslamiyetin özü olarak vurgulanır. Kelime anlamı olarak "Ali-evi"den türemiştir ve alevi olarak kalmıştır.
Aleviliğin başlangıcı ise şu şekilde; Emevi hanedanının zulmünden kaçan Ehlibeyt ferdi Türk boylarına sığınır ve burda İslamiyeti anlatır.Bu şekilde ki İslamiyete geçiş alevilik olarak nitelendirilir.

Başka bir görüşe göre ise alevilik İslamiyet öncesinde varolmuştur ve hatta bu inanışın, Mu kıtasındaki inanışın temellerinden geldiğine yöneliktir.Buna göre alevi ışık eri demektir ve Hz. Ali ile bir ilgisi yoktur. Bilgi birimkimlerinin yüksek olduğunu ancak bu bilgilerin belli bir mertebeye gelmiş kişilere açıklandığını savunur(mertebeden kasıt 4 kapı 40 makamdır).Bilgilerin çoğu deyişler aracılığı ile sembolik olarak anlatılmak istenmiştir.

Ana hatlarıyla benim bildiklerim bunlar,bildiklerinizi paylaşırsanız sevinirim.Sevgiler.
 

Nursade

Kayıtlı Üye
Katılım
5 Mar 2010
Mesajlar
19
Tepkime puanı
8
Ben Aleviligin kökenin cok daha eskilere dayandigini zannediyorum. Alev kelimesinin Farscadan türkceye gectigini zannediyorum.
Alev farscada Alaw olarak gecer ve "ates" / "Isik" (Nur) anlamina gelir. Eski farslarin zerdüs oldugunu ve atesi kutsal (Tanri isiginin sembolü) saydiklarini göz önünde bulundurursak alevilk konusuna daha farkli bakabiliriz. Bu günkü Iranin eski tarihte atesi kutsal sayan bir inanca sahip oldugunuda göz önünde bulundurarak siiligi de (alevilik siiligin bir mezhebi) kökenini farkli yorumlamak mümkündür. Heleki son 10 yildir belglerle kanitlanmaya calisilan tezi yani Muhammed veya Ali gibi sahsiyetlerin aslinda sanal olduklarinida kabul edersek belki bazi inanclarin nasil kilik degistirerk farkli isimler altinda günümüze geldigini görebiliriz. Ama bunlari yapmak kolay degil cünkü bizim inanc sistemimizi kökten 8 siddetinde sarsabilecek kadar tehlikeli olabilir.l
Sevgilerle
 

garip_02

Kayıtlı Üye
Katılım
23 Ara 2011
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Kızılbaş ve Alevilik arasındaki fark nedir
 

Vasilis1st

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Eki 2011
Mesajlar
76
Tepkime puanı
3
Yaş
35
Konum
Κωνσταντινούπολις
İş
σπουδαστής (αμεÏ￾ικανικές μελέτες /4)
Alevilikle ilgili çok farklı düşünceler ortaya atılıyor. Benim bildiğim kadarıyla alevilik İslamiyet çerçevesinde Hz.Ali ve Ehlibeyt sevgisini benimsemiştir.Bazı kişiler tarafından İslamiyetin özü olarak vurgulanır. Kelime anlamı olarak "Ali-evi"den türemiştir ve alevi olarak kalmıştır.
Aleviliğin başlangıcı ise şu şekilde; Emevi hanedanının zulmünden kaçan Ehlibeyt ferdi Türk boylarına sığınır ve burda İslamiyeti anlatır.Bu şekilde ki İslamiyete geçiş alevilik olarak nitelendirilir.

Başka bir görüşe göre ise alevilik İslamiyet öncesinde varolmuştur ve hatta bu inanışın, Mu kıtasındaki inanışın temellerinden geldiğine yöneliktir.Buna göre alevi ışık eri demektir ve Hz. Ali ile bir ilgisi yoktur. Bilgi birimkimlerinin yüksek olduğunu ancak bu bilgilerin belli bir mertebeye gelmiş kişilere açıklandığını savunur(mertebeden kasıt 4 kapı 40 makamdır).Bilgilerin çoğu deyişler aracılığı ile sembolik olarak anlatılmak istenmiştir.

Ana hatlarıyla benim bildiklerim bunlar,bildiklerinizi paylaşırsanız sevinirim.Sevgiler.

Aleviliğin kökeni Şia' dan gelmektedir. Osmanlı ve İran arasındaki savaş riski nedeniyle, İranlılar Osmanlı içinde kendi inançlarını yayıp üstünlük kazanmayı hedefledikleri için gönderdikleri Şii misyonerler tarafından doğu ve iç Anadolu bölgelerine kadar yayılmıştır. Şia ve Alevilik arasında sadece bölgesel küçük farklılıklar vardır, fakat temelleri aynıdır.

Mu kıtasıda hiçbir temele ve kanıta dayanmayan gerçeklikten uzak bir hayal ürünüdür. Murat Bardakçı' nın sunduğu ve yapımcılığını yaptığı Tarihin Arka Odası adlı programında bu konunun gerçek olmadığını ve tamamen hayal ürünü olduğunu defalarca dile getirmiştir. Hatta "Ne yazıkki, Atatürk' ü bile böyle bir kıta vardır diyerek kandırmışlardır. " demiştir.
 

SeyyiD1109

Kayıtlı Üye
Katılım
15 May 2012
Mesajlar
91
Tepkime puanı
34
Kızılbaş ve Alevilik arasındaki fark nedir

Alevi temelli inançta Kızılbaş, Allah’ı ve Resulü uğruna kendini adamış, onların yolunda canından ve malından vazgeçmiş, bu yolda ölmek var dönmek yoktur yeminini başına sardığı kırmızı sarık ile ilan eden kişilerdir.
 
  • Beğendim
Tepkiler: AJA

SeyyiD1109

Kayıtlı Üye
Katılım
15 May 2012
Mesajlar
91
Tepkime puanı
34
Aleviliğin kökeni Şia' dan gelmektedir. Osmanlı ve İran arasındaki savaş riski nedeniyle, İranlılar Osmanlı içinde kendi inançlarını yayıp üstünlük kazanmayı hedefledikleri için gönderdikleri Şii misyonerler tarafından doğu ve iç Anadolu bölgelerine kadar yayılmıştır. Şia ve Alevilik arasında sadece bölgesel küçük farklılıklar vardır, fakat temelleri aynıdır.

Mu kıtasıda hiçbir temele ve kanıta dayanmayan gerçeklikten uzak bir hayal ürünüdür. Murat Bardakçı' nın sunduğu ve yapımcılığını yaptığı Tarihin Arka Odası adlı programında bu konunun gerçek olmadığını ve tamamen hayal ürünü olduğunu defalarca dile getirmiştir. Hatta "Ne yazıkki, Atatürk' ü bile böyle bir kıta vardır diyerek kandırmışlardır. " demiştir.


"İran Aleviliği (Şia) tanımlaması doğru bir tanımlama değildir. İranli şia ile Alevinin tek ortak noktası İmam Cafer mezhebinden ve ehli beyt taraftarı olmaktır. Başka hiç bir ortak yِn yoktur. Aleviler şia değildir.

Alevilik Türk'e ِöz bir inanç felsefesidir Islam'in Türkçe yorumudur." diye biliyorum,ancak sizin söylediğinizin de yani aleviliğin şia temelli olduğunu okumuştum. Osmanlı-İran savaşında ise alevilerin iran tarafından kullanıldığını düşünüyorum.
Mu kıtasına gelince ise net bir şekilde vardır diyemem ancak varlığına dair bir çok bulgu saptanmıştı.Bunlar sümer tabletleri ve naacal tabletlerine dayanmaktadır ,bu tabletleri destekler nitelikte meksikadaki kazılarda da tabletler bulunmuştur.
Atatürk ü mu kıtası konusunda kim nasıl kandırmıştır açıklarsanız sevinirim.
 

valentina

Kayıtlı Üye
Katılım
30 Ağu 2012
Mesajlar
48
Tepkime puanı
7
Kızılbaş ve Alevilik arasındaki fark nedir
kızılbaş ve alevilik ikisi de aynı şeydir

alevilik sunnilik diye bir şey yoktu İslamiyetin yayılmaya başladığı dönemlerde hala günümüze süre gelen 4 hak mezhebi vardır
hanefi, şafi, hanbeli ve maliki bu mezheplerin isimleri de başlarındaki imamların adlarından türemiştir.
ortak amaç islamiyeti ve onun öğretilerini yaymaktır. Dayandıkları kurallar insanların yaşadıkları coğrafi bölgeye ve yaşam şartlarına göre şekillenmiştir.
Tabii çoğu cahil insan tarafından mezhepler birbirinden ayrıymış gibi yorumlanmış hatta farklı mezheplerdeki kişiler birbirlerine düşman gösterilmiştir.

Alevilikte ise Muaviye'nin oğlu Yezid halife olarak başa geçtiğinde amacı islamiyeti baltalamak ve birlik beraberliği ortadan kaldırmaktır. Hz.ALİ'nin oğullarını öldürmüştür. Hz. ALİ'yi ise camide ibadet ederken öldürmüşlerdir. İslamiyeti A ve B partisi gibi bölmüşlerdir.Alevilik-Sunnilik. Hz. Muhammed'in Hz.Ali'ye HASAN benden HÜSEYİN senden dediğini savunarak; Ali yandaşları ve Muhammed yandaşları olarak toplumda kargaşa çıkarmışlardır. Bırakın peygemberliği hangi dede torununu birbirinden ayırır konu olan Hz. Muhammed yani. Kaldı ki Hz.Ali Hz.Muhammed'in aslanı olarak anılırdı. Ne ayrımı yani. Ama o dönemde işe yaradı.

Yalan yanlış ortada gezen olayları da açıklayayım affınıza sığınarak;
Kızılbaşlık; Yezid sunnileri kendilerine çekerek Ali yandaşlarını öldürtmeye başladı Sonuçta toplum aynı toplum kıyafetler aynı kıyafetler bir çatışma anında ayırım yapabilmek için aleviler ölen arkadaşlarının kanlarına bez parçalarını batırarak kafalarına sardılar. kızılbaş meselesi burdan gelir.

Mum söndü olayı; O dönemde Alevi olarak adlandırılan kesimde islamiyete kur'ana ve Allah'a inanıyordu. İbadet edip kuran okumak istiyorlardı. Hz. Ali camide öldürüldüğü için camiye gitmiyorlardı kaldıki zaten gidemezlerdi Yezid'in askerleri alevi yandaşlarını gördüğü yerde kılıçtan geçiriyorlardı. Onlar da mağaralara gizlenip mum ışığında Kur'an okuyordu Yezid'in askerlerinin geldiğini görünce öldürülmemek için mum ışığını söndürüyorlardı.
Ama bu konu o kadar cahil insanların ağızlarında dolaşa dolaşa bambaşka yerlere çekildi ne yazıkki.

Alevi ise Hz. Ali yolundan gidendir. Ben aleviyim diyen herkes alevi kabul edilmez Cem evine girip semah dönmen gerekir. Cem evlerine herkes alınmaz. Birinin kalbini kırmışsan, bi insanla küslüğün varsa , kul hakkı yemişsen giremezsin. Yüce Allah'a, onun peygamberi Hz.Muhammed'e ve Hz. Mhammed'in yüzü suyu hürmetine Hz.Ali'ye inanırlar.

21.yüzyıldayız. bunları nerden biliyorsun derseniz Aleviyim. Ama hiç cem evine gitmedim. Kaldı ki Alevilik Sunnilik diye birşey de yok.
Birilerinin rant sağlama adı altında bu zamana kadar taşınmış. Birçok insan masum yere öldürülmüş kılıçtan geçirilmiş Diri diri yakılmış.Lütfen sizler bari bu saçma sapan oyunlara alet olmayın. Söyleyenlerin cahilliklerine verin. Kendinize iyi bakın iyi forumlar.
 

SeyyiD1109

Kayıtlı Üye
Katılım
15 May 2012
Mesajlar
91
Tepkime puanı
34
Sayın Valentina,
söylediklerinize katılıyorum.Dediğiniz gibi bir kişinin alevi olabilmesi için ahiret kardeşi (mushaip) ile cem evinde yemin edip cem etmeliler.

Konuyu açmaktaki amacım son dönemde çıkan bir kitapta aleviliğin ötekiliştirilmeye çalışılması ,islamiyet dışında bir inanış olduğunu benimsetmeye çalışılmasını düşündüğüm içindir.
 

Zeyna

Kayıtlı Üye
Katılım
20 Ocak 2009
Mesajlar
330
Tepkime puanı
60
Konum
İstanbul
İş
yönetici
Aleviliğin oluşumu ile ilgili olarak iki farklı görüş bulunmaktadır: İki ayrı kaynaktan aldığım bilgileri paylaşmak isterim.

Birincisi Görüş:
Aleviliğin İslamiyet’le birlikte başladığı ve Hz. Ali ve onun soyundan gelen imamlarla birlikte Aleviliğin oluştuğu şeklindeki görüşdür. Hz. Muhammed’ in, ölümünden sonra damadı ve amcasının oğlu olan Hz. Ali ‘nin halife olmasını vasiyet ettiği bilinmektedir. Ancak bu vasiyetin uygulanmamasıyla başlayan sürtüşmeler Hz.Ali’nin ve oğulları Hasan ile Hüseyin’ in öldürülmesinin de içerisinde yer aldığı olaylarla sürmüş ve İslamiyet deki büyük ayrılığı başlatmıştır.
Bir tarafta, Hz.Ali ve onun ehlibeytine bağlı olan insanlar ki bunlar Aleviler, Diğer tarafta ise Muaviye ve onun oğlu tarafında yer alan Sünniler yer almışlardır.
Yalnız burada Hz. Ali ve Ehlibeyt inin yanında yer alan ve İslamiyet içerisinde Şİİ olarak bilinen bir grup bulunmaktadır ki (Örn. İran) bunların İslamiyet, Hz. Ali ve Ehlibeyte bakış açısı, yorumlama şekli ile Anadolu ve Balkanlarda bulunan Alevi-Bektaşilerin İslamiyet’e, Hz. Ali ve Ehlibeyte bakış açıları ve yorumlama şekilleri birbirinden farklıdır. Örnek: Bir tarafta Şii olan ve katı İslam anlayışını uygulayan İran İslam Cumhuriyeti ve diğer tarafta Türkiye Cumhuriyetindeki uygulamaları bile reddeden, katı bulan Modern Anadolu Alevileri İran örneğinde olduğu gibi Şiilerin İslamiyet’e bakış açıları bilinmektedir. Konuyu daha iyi anlamak için Alevi-Bektaşilerin İslamiyet’e bakış açılarını ve Anadolu Aleviliği konusundaki açıklamaları okumak gerekmektedir.

İkinci Görüş:
Aleviliğin oluşumu hakkında ortaya atılan ikinci görüş ise, Orta Asya‘dan göçe başlayan şaman Türkler, yüzyılar süren bu göç esnasında karşılaştıkları yerlerdeki dinler ve kültürlerle birlikte Anadolu’ ya gelirler. Anadolu’ ya geldiklerinde burada bulunan yerli kültür ve dinlerin de etkisin içinde bulunduğu bir ortak Anadolu sentezi oluştururlar, buna da Anadolu Aleviliği denir. Bu oluşturulan sentezin içinde İslamiyet’in Şii unsurları ile birlikte, Zerdüştlük, Budizm, Mani dini, Yahudilik ve çoğunlukla da Şamanizm in etkileri gözükür. Orta Asya’nın Kam’ı Anadolu’da DEDE olur, Davulu SAZ olur. İkinci görüşe göre Alevilik, sadece bir inanç değil aynı zamanda bir kültür, bir yaşam biçimidir.

Alevilikte İbadet :
Alevi / Bektaşîlikte kişisel ibadetin: yeri, zamanı, mekanı, sekli yoktur. Birincil ve en iyi ibadet her an ‘Kâmili insan’ (bilgin olgun dürüst insan) olmaya çalışmaktır. Bilim yolundan gitmek, eline, diline, beline sahip olmak, helâl lokma yemek, kendine reva görmediğini başkasına uygulanamamak..vs. Aleviler için en büyük ibadettir. Zaten bu kuralları yerine getirenin ‘tanrıya’ yalvarıp af/merhamet dilemesine gerekte yoktur. Bu nedenlerden Alevîlerin İslam’ın 5 şartına (namaz, oruç, haç, zekât kelimeyi şahadet) uyma, camiye, kiliseye .... hatta cem-evine, gidip gitmeme, diye bir zorunlulukları yoktur. Gerçek içten ve gizli; insanî ahlâksal kurallara uymadıktan sonra, yapılan ibadet ‘gösterişten’ öteye gitmez. Kendini ve halkı, kandırmaktan başka bir şey değildir. Alevi /Bektaşîlikte toplumsal anlamda bir tür ‘ibadet’ CEM kurumu içinde vardır. Kelime anlamı ile CEM, BİRLİK demektir. "Aleviliğin kalbi cem’de atar. Alevîliğin sırrı cem’de yatar" denilir. Alevîliği bütün yönleri ile anlamak Cem’i anlamaktan geçer. Cemde yapılan her hareketin, her sözün inançsal, kültürel, toplumsal sembolik anlamları vardır.

CEM, özgürlük, eşitlik, ibadet ve sevgi yeridir. Cem yargı ve karar yeridir. Birlik ve dirliğin korunup sergilendiği yerdir. Cemde sunulan can, söylenen söz, sergilenen özdür. Hizmet ve sohbet muhabbet yeridir. Kul-Köle, efendi-beyin olmadığı eşit ve hür canların buluştuğu yerdir. Şaşmasın, yoldan düşmesin diye el ele verilen yerdir cem. Yol taşı, yol kuşuna atılmaz cemde. Af, şefaat, rıza meydanıdır cem. insan asılanır, kötülüklerden kesilir. Çiğ olan pişer cemde. Asi (kötü) olan düşer cemde. Güvenin, sevenin yeri, bacı- kardeşin meydanıdır Cem. Saklar Cem erenleri seni, serini (başını) verir sırını vermez. İkrar iman (inanma) yeridir, ölçü ve hükmün yeridir. Edep ve erkân yeridir cem. Cemde bir ulu divandır meydan. Nur kuşaklının yerine, kil kuşaklı sorgu sual yapar, cem erenleri sözünü söyler. Hak adına, halk adine Pir’indir ferman. Cemde dünya isleri görülür, halk senden razı ise, Hak’ta razıdır. Bu yolda yolcu olan kendini kanıtlamalı, Ceme girmeye lâyık olmalıdır. Canların mutluluğu esastır. Kurallar sadece inanmak, tekrarlamak için değil, uygulamak, bir yasam biçimine dönüstürmek içindir. Temel kurallar korunur saklanır, her şeye kılavuzdur akil. Günü gelir korur kendini, gizlenir. Günü gelir ışık, çiçek saçar aleme. Alemi her yönü ile bilmeden, değiştirmek mümkün değildir. Öz değişmez, ama don zamana çaba uyar değişir zenginleşir. Cennet, cehennem Cem’dedir. Cemde can ile cemaat dengesi kurulur. Mala, güzelliğe, hatıra, zora yer yoktur meydanda. Biri kırk, kırkı bir olur CANLAR Cem’de.

Alıntı
 

valentina

Kayıtlı Üye
Katılım
30 Ağu 2012
Mesajlar
48
Tepkime puanı
7
Sayın Valentina,
söylediklerinize katılıyorum.Dediğiniz gibi bir kişinin alevi olabilmesi için ahiret kardeşi (mushaip) ile cem evinde yemin edip cem etmeliler.

Konuyu açmaktaki amacım son dönemde çıkan bir kitapta aleviliğin ötekiliştirilmeye çalışılması ,islamiyet dışında bir inanış olduğunu benimsetmeye çalışılmasını düşündüğüm içindir.

sayın SeyyiD1109 aynen söylediğiniz gibi islamiyetten ayrı görülemez alevilik fakat Hem alevilik hemde sunnilik aynı da görülemez. Çünkü alevilik sunnilik diye bir hak mezhebi yok. Bir alevi olarak bana sorarsanız saz eşliğinde ibadet etmek bana ters sizde biliyorsunuz nasıl yapıldığını.Eğer bunu Allah'a yakın hissetmek için yapıyorlarsa tamam, fakat bir ibadet olarak görüyorsa yapan kişi ben buna karşıyım.

çünkü siz de biliyorsunuz. Ben dedeyim diyen yedi, yedi, yedi de yedi yani. Dedeyim dediler ibadet ettiler sonra içki masasına oturdular. Alevilik eğer bir inançsa bu inancı çok yıprattılar. Sonra ne oldu aleviler kuran nedir bilmez, sürekli alkol kullanırlar, eniğinden cücüğüne içerler. Ya ben etrafımdaki çoğu insandan alevileri yaratık gibi anlattıklarını duyuyorum. İslamiyetten ayrı olarak görürler tabii çünkü başa geçenler bu şekilde lanse ettirdiler aleviliği. Gerçek özü bilen yok ben inanmıyorum kalmadılar. Şimdikiler sadece politika peşinde. Sunnilerde aynı şekilde başlarındakiler yedikçe yedi.Hepsi aynı yani.
Kandırılmışlığımıza yazık...

Yaratılanı sev yaradandan ötürü... olayın özü bu !!!!
 

Zeyna

Kayıtlı Üye
Katılım
20 Ocak 2009
Mesajlar
330
Tepkime puanı
60
Konum
İstanbul
İş
yönetici
Aslında Aleviliğin tarihsel adı Kızılbaşlıktır. Alevilik adının tarihsel karşılığı yoktur.
Kızılbaşlık, Türk tarihinin en önemli göç dalgalarından birisinin sonucu olarak ortaya çıkmış olan, temelinde Türk kültürü; vahdet-i vücud görüşünü benimseyen, fazla mezhep kaygısı taşımayan sufilikle yoğrulmuş yüzeysel bir Müslümanlık ve yoğun Ehl-i Beyt sevgisi olan, sosyo politik bir farklılaşma hareketidir.
Kızılbaş adı, başlangıçta, hiçbir olumsuz içerik taşımaksızın, sadece Safevi taraftarlığı anlamında, bizzat Kızılbaş diye isimlendirilen kimseler tarafından, övünçle kullanılmıştır. Kızılbaşlık, başlangıçta, yalın haliyle Erdebil Tekkesine mürid olmak anlamına gelmekteydi. Osmanlı kaynakları da, esas olarak “Kızılbaşlık”ı Safevileri destekleyen Türk boyları için kullanmışlardır.
Safevi devleti “Devlet-i Kızılbaş”, askerleri de “leşker-i Kızılbaş”tır. Osmanlı- Safevi mücadelesinde özellikle Osmanlıların meşruiyet arayışı Kızılbaşlığın din zeminine taşınmasına yol açmıştır. 19. asrın sonlarından itibaren Kızılbaş adı yerini, “Alevi” adına bırakmıştır. Alevilik, Kızılbaşları, Çepnileri, Tahtacıları, Bektaşileri vs. kucaklayan bir şemsiye kavram haline gelmiştir.
Şah İsmail’den bize intikal eden şiirler dikkatlice tetkik edildiği zaman, bunların ciddi manada bir Tasavvufî derinlik taşıdıkları farkedilmektedir. Şah İsmail, Tanrı’nın varlığına içtenlikle inanan, Muhammed’i peygamber olarak kabul eden bir insandır. Ancak, onun Tanrı anlayışında, Vahdet-i Vücud’cu bir boyut hemen hissedilmektedir. Ali’ye yönelik sevginin yoğunluğu, belki de onu, derin denizlerde, pusulasız yelken açmaya sürüklemiş olmalıdır.
Gerçekten de, Ali sevgisinin Şah İsmail’in dilinden dile getirilişi, insanı ürpertecek niteliktedir. Belki de Ali’nin uluhiyeti ile ilgili görüşler, bu anlayışın bir tezahürü olarak anlaşılmalıdır. Onun, zaman zaman “enel Hak” ifadesini kullanması, Vahdet-i Vücut anlayışının bir göstergesidir. Şah İsmail’in şiirlerinde Oniki İmam sevgisi de öne çıkmaktadır.
Şah İsmail, bir şiirinde Tevhid konusunda şöyle demektedir:
Evvel ol Allah’ın adı söylenir
Cümle ibadetin başıdır Tevhid.
Pirim Şeyh Safi’den bize kalmıştır
Sofi kardeşlerin kânıdır tevhid.
****
Her kim Şeyh Safi’nin emrini tutmaz
Yorulur bu yolda menzile gitmez
Gayrı millet ana itibar etmez
Cümle ibadetin başıdır tevhid.
****
Can Hatayım Tevhid derya denizdir
Tevhid etmeyenler bizim nemizdir
Pirim Şeyh Safiden sermayemizdir
Oniki imamın erkânı tevhid.

Alıntı
 

valentina

Kayıtlı Üye
Katılım
30 Ağu 2012
Mesajlar
48
Tepkime puanı
7
Aleviliğin oluşumu ile ilgili olarak iki farklı görüş bulunmaktadır: İki ayrı kaynaktan aldığım bilgileri paylaşmak isterim.


Birincisi Görüş:
Aleviliğin İslamiyet’le birlikte başladığı ve Hz. Ali ve onun soyundan gelen imamlarla birlikte Aleviliğin oluştuğu şeklindeki görüşdür. Hz. Muhammed’ in, ölümünden sonra damadı ve amcasının oğlu olan Hz. Ali ‘nin halife olmasını vasiyet ettiği bilinmektedir. Ancak bu vasiyetin uygulanmamasıyla başlayan sürtüşmeler Hz.Ali’nin ve oğulları Hasan ile Hüseyin’ in öldürülmesinin de içerisinde yer aldığı olaylarla sürmüş ve İslamiyet deki büyük ayrılığı başlatmıştır.
Bir tarafta, Hz.Ali ve onun ehlibeytine bağlı olan insanlar ki bunlar Aleviler, Diğer tarafta ise Muaviye ve onun oğlu tarafında yer alan Sünniler yer almışlardır.
Yalnız burada Hz. Ali ve Ehlibeyt inin yanında yer alan ve İslamiyet içerisinde Şİİ olarak bilinen bir grup bulunmaktadır ki (Örn. İran) bunların İslamiyet, Hz. Ali ve Ehlibeyte bakış açısı, yorumlama şekli ile Anadolu ve Balkanlarda bulunan Alevi-Bektaşilerin İslamiyet’e, Hz. Ali ve Ehlibeyte bakış açıları ve yorumlama şekilleri birbirinden farklıdır. Örnek: Bir tarafta Şii olan ve katı İslam anlayışını uygulayan İran İslam Cumhuriyeti ve diğer tarafta Türkiye Cumhuriyetindeki uygulamaları bile reddeden, katı bulan Modern Anadolu Alevileri İran örneğinde olduğu gibi Şiilerin İslamiyet’e bakış açıları bilinmektedir. Konuyu daha iyi anlamak için Alevi-Bektaşilerin İslamiyet’e bakış açılarını ve Anadolu Aleviliği konusundaki açıklamaları okumak gerekmektedir.

İkinci Görüş:
Aleviliğin oluşumu hakkında ortaya atılan ikinci görüş ise, Orta Asya‘dan göçe başlayan şaman Türkler, yüzyılar süren bu göç esnasında karşılaştıkları yerlerdeki dinler ve kültürlerle birlikte Anadolu’ ya gelirler. Anadolu’ ya geldiklerinde burada bulunan yerli kültür ve dinlerin de etkisin içinde bulunduğu bir ortak Anadolu sentezi oluştururlar, buna da Anadolu Aleviliği denir. Bu oluşturulan sentezin içinde İslamiyet’in Şii unsurları ile birlikte, Zerdüştlük, Budizm, Mani dini, Yahudilik ve çoğunlukla da Şamanizm in etkileri gözükür. Orta Asya’nın Kam’ı Anadolu’da DEDE olur, Davulu SAZ olur. İkinci görüşe göre Alevilik, sadece bir inanç değil aynı zamanda bir kültür, bir yaşam biçimidir.

Alevilikte İbadet :
Alevi / Bektaşîlikte kişisel ibadetin: yeri, zamanı, mekanı, sekli yoktur. Birincil ve en iyi ibadet her an ‘Kâmili insan’ (bilgin olgun dürüst insan) olmaya çalışmaktır. Bilim yolundan gitmek, eline, diline, beline sahip olmak, helâl lokma yemek, kendine reva görmediğini başkasına uygulanamamak..vs. Aleviler için en büyük ibadettir. Zaten bu kuralları yerine getirenin ‘tanrıya’ yalvarıp af/merhamet dilemesine gerekte yoktur. Bu nedenlerden Alevîlerin İslam’ın 5 şartına (namaz, oruç, haç, zekât kelimeyi şahadet) uyma, camiye, kiliseye .... hatta cem-evine, gidip gitmeme, diye bir zorunlulukları yoktur. Gerçek içten ve gizli; insanî ahlâksal kurallara uymadıktan sonra, yapılan ibadet ‘gösterişten’ öteye gitmez. Kendini ve halkı, kandırmaktan başka bir şey değildir. Alevi /Bektaşîlikte toplumsal anlamda bir tür ‘ibadet’ CEM kurumu içinde vardır. Kelime anlamı ile CEM, BİRLİK demektir. "Aleviliğin kalbi cem’de atar. Alevîliğin sırrı cem’de yatar" denilir. Alevîliği bütün yönleri ile anlamak Cem’i anlamaktan geçer. Cemde yapılan her hareketin, her sözün inançsal, kültürel, toplumsal sembolik anlamları vardır.


CEM, özgürlük, eşitlik, ibadet ve sevgi yeridir. Cem yargı ve karar yeridir. Birlik ve dirliğin korunup sergilendiği yerdir. Cemde sunulan can, söylenen söz, sergilenen özdür. Hizmet ve sohbet muhabbet yeridir. Kul-Köle, efendi-beyin olmadığı eşit ve hür canların buluştuğu yerdir. Şaşmasın, yoldan düşmesin diye el ele verilen yerdir cem. Yol taşı, yol kuşuna atılmaz cemde. Af, şefaat, rıza meydanıdır cem. insan asılanır, kötülüklerden kesilir. Çiğ olan pişer cemde. Asi (kötü) olan düşer cemde. Güvenin, sevenin yeri, bacı- kardeşin meydanıdır Cem. Saklar Cem erenleri seni, serini (başını) verir sırını vermez. İkrar iman (inanma) yeridir, ölçü ve hükmün yeridir. Edep ve erkân yeridir cem. Cemde bir ulu divandır meydan. Nur kuşaklının yerine, kil kuşaklı sorgu sual yapar, cem erenleri sözünü söyler. Hak adına, halk adine Pir’indir ferman. Cemde dünya isleri görülür, halk senden razı ise, Hak’ta razıdır. Bu yolda yolcu olan kendini kanıtlamalı, Ceme girmeye lâyık olmalıdır. Canların mutluluğu esastır. Kurallar sadece inanmak, tekrarlamak için değil, uygulamak, bir yasam biçimine dönüstürmek içindir. Temel kurallar korunur saklanır, her şeye kılavuzdur akil. Günü gelir korur kendini, gizlenir. Günü gelir ışık, çiçek saçar aleme. Alemi her yönü ile bilmeden, değiştirmek mümkün değildir. Öz değişmez, ama don zamana çaba uyar değişir zenginleşir. Cennet, cehennem Cem’dedir. Cemde can ile cemaat dengesi kurulur. Mala, güzelliğe, hatıra, zora yer yoktur meydanda. Biri kırk, kırkı bir olur CANLAR Cem’de.


Alıntı

sayın zeyna her iki görüş harmanlanmış durumdadır ibadet açısından. Oluşum açısından ise ilk bölümdür. Hz. Ali'nin halife olmasına karşı çıkma yani.

Aslına bakarsak sadece alevilikteki ibadet etkilenmemiş diğer orta anadolu dinlerinden, çoğu çağdaş ilahiyat profesörlerini radikal bir şekilde dinlersek aynı etkileri şuan 4 hak mezhebi içerisindeki ibadetlerde de görürüz.

ayrıca oruç tutma olayına gelince alevilerin tuttuğu oruç; İslamiyette emredilen ramazan ayı+ Hz.Hüseyinin susuz bırakılmasından dolayı tutulan orucu kapsamaktadır.

tabiii bunların uygulanış biçimleri herşeyde olduğu gibi kişiden kişiye farklılık gösterir. Ben yüce yaratıcı derim, sen yehova dersin birbaşkası hz.isa der aynı bunun gibi. İnançlarda oldugu gibi ibadetlerde de kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Sen neye inanıyorsan, ne yaptığında Allah'a kendini daha yakın hissediyorsan bence en güzel ibadet budur. Sevgiler...
 

valentina

Kayıtlı Üye
Katılım
30 Ağu 2012
Mesajlar
48
Tepkime puanı
7
Şeyh şafi'den bahsedilmekte burda, İmam şafi'yi önder gören aleviler tarafından yazıldığına inanıyorum ben.

genelde benim bağlı oldugum kesimde ; 12 imam ve erenlerden bahsedilir semah şiirlerinde.
 

SeyyiD1109

Kayıtlı Üye
Katılım
15 May 2012
Mesajlar
91
Tepkime puanı
34
Alevilik zaman içinde fazlasıyla kullanılmış.Alevilerin kendi içinde de kullananlar olmuş sayın Valentina nın dediği gibi.Rahmetli dedemden duyduklarımı söylüyorum; aleviliğin yaşayış şekli zamanında tasavvufi boyuttaymış.Zamanla alevi dedesi denilen kişilerin aslında dede olmaması büyük bozuklukları beraberinde getirmiş.Kırsaldan kente göç bu bozulmanın en büyük etkenlerinden biridir ayrıca.Aynı zamanda alevi kesiminin kendi kimliklerini araştırmaması ve kulaktan dolma bilgilerle yaşamalarıda tuzu biberi olmuş. Sonuç olarak ortak yargı şu çıkıyor her ne olsun Alevilik İslam dini çerçevesinde şekillenmiş ise bu bağlamda düşünülmeli ve ibadetler ile sözlü edebiyetla yapılan kültürel oturumlar birbirine karıştırılmamalı.
 

alin

Kayıtlı Üye
Katılım
9 Ara 2010
Mesajlar
723
Tepkime puanı
338
Konum
İstanbul
Başka bir yerinden değinmek istedim. Ülkemizde Alevilik denildiğinde, çoğu kişinin aklına, haydari şeyhi Hacı Bektaşi Veli ile anılan sistem gelmektedir. Bu inanç sistemi, Anadolu ağırlık olmak üzere, aslında sanıldığından çok yere yayılmıştır, Rusya, Yunanistan'a kadar bu inancı yaşatan topluluklar vardır.

Aslında ırklara göre de ayrı ayrı yaşam biçimleri bulunmaktadır. Örneğin Türk Alevi'si, Arap, Alevi'si Kürt Alevi'si gibi. Arap Alevi'si yakın bildiğim aile dostlarımız vardı. Cem evi olayı yok, camilerde ibadet yapılıyor. Bir kaç farklılık var Hanefi inancına göre, o da namaz kılma şekil ve sürelerinde. Hatırladığım kadar, oruç bir gün sonra başlayıp, bir gün sonra bitiyor. Bir de amcalık denen bir sistem vardı. Her büyük aileden bir aile amcası seçilir ve tüm dini, yaşayışı, inanç sisteminde görüp bildiklerini o deftere aktarır. Asla kadınların dokunmasına izin verilmeyen, bu özel defteri, hayatı boyunca yazıp, seçildiği yeğene o defteri bırakır ve ikisinden başka kimse onu okuyamaz ve bunun gibi. Bir de diğer yaşayıştaki kişilere, kız vermeme gibi katı kurallarla, yapılarını koruma anlayışı.

Kürt Alevilerinde ise Anadolu'da bulunan kesim, Bektaşiliği daha benimser yapı göstermektedir.

Aslında yüzyıllarca Anadolu'nun harika yapısı ve tüm Orta doğu'ya açılan harika konumundan dolayı. Hep bir parçalama, bölme, ayrıştırma anlayışıyla dışarıdan kargaşa ve kaos ulaştırılmıştır. Hala günümüze kadar, bu oyunların devam ettiğini gözlemleyebiliriz. İftiralarla, ötekileştirme ve barış halini gizliden ve açıktan düşmanlaştırma yollarına gidilmiştir. Çoğu kere de halk bunların etkisinde kalmıştır maalesef.

Sevgiyle...
 

Zeyna

Kayıtlı Üye
Katılım
20 Ocak 2009
Mesajlar
330
Tepkime puanı
60
Konum
İstanbul
İş
yönetici
Kızılbaşlık Nedir?
Kızılbaş; Allah’ı ve Resul’u; uğruna kendini adamış, onların yolunda canından ve malından vazgeçmiş, bu yolda ölmek var dönmek yoktur yeminini başına sardığı kırmızı sarık ile ilan eden kişilerdir.

Bektaşilik Nedir?
Türkiye de Babagan ve Dedegan kollarına bağlı Aleviler kendilerini Bektaşi olarak tanımlarlar.

ALEVİLİKTE AHLAK SİSTEMİNİN TEMELİ NEDİR?
Alevi sisteminin temeli; eline , beline, diline hakim olmaktır. Eline demek; Kendisine izinli olmayan şeylere dokunmamak. Beline demek; kendi eşi dışında hiç kimseyle cinsel ilişkide bulunmamak. Diline demek; yalan söylememektir.

ALEVİLER’DE İNANÇ ANLAYIŞI NEDİR?
Alevilerde inanç ve ibadet anlayışının kendine özgü yönleri bulunmaktadır. Bu anlayışın temeli biçimden çok özü esas almasına dayanır. Biçimsel anlamda ibadetin bir araç, olgun insan olmanın ise esas amaç olduğu kabul edildiğinden cemlere katılmak, oruç tutmak yetmez. Eline, diline, beline bağlı olmayan, en kutsal varlık olan insanı sevmeyen, olgunlaşmamış insanların ibadetleri de boşunadır. Bu kişiler Cem törenlerine alınmadıkları gibi toplumdan da dışlanırlar. Alevi inancının temeli Hak-Muhammed-Ali sevgisine dayanır.

Hz. Ali, Ehl-i Beyt ve Oniki İmam Sevgisi[/h] Bilindiği üzere Alevilik Hz. Ali, Ehl-i Beyt ve Oniki İmam sevgisine dayanır. Ehl-i Beyt sözcük olarak ev halkı demektir. Ev halkı yani Ehl-i Beyt Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den oluşmaktadır. Ehl-i Beyt halk arasında Pençe-i Al-i Abâ olarak da adlandırılır.
Oniki İmamlar, Alevilerin Hz. Muhammed’den sonra önder olarak tanıdıkları Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın soyundan gelen kişilerdir.Oniki İmamların adları sırasıyla şöyledir:

İmam Ali
İmam Hasan
İmam Hüseyin
İmam Zeynel Abidin
İmam Muhammed Bakır
İmam Cafer Sadık
İmam Musa Kazım
İmam Ali Rıza
İmam Muhammed Taki
İmam Ali Naki
İmam Hasan Askeri
İmam Mehdi

Alevilere göre Müslümanlar Hz. Muhammed’den sonra 73 fırkaya ayrılacaklar ve Ehl-i Beytin, Oniki İmamların yolundan gidenlerin dışındakiler cehenneme gideceklerdir. Ehl-i Beytin, Oniki İmamların yolundan gidenler Fırkayı Naciye veya Güruh-u Naci olarak adlandırılır.
Demek ki Ehl-i Beyt sevgisi Aleviliğin esasını oluşturur. Tevella ve teberra anlayışı da bu sevgiden kaynaklanır. Tevella Ehl-i Beyti, Oniki İmamları, Ondört Masumları, Onyedi Kemerbestleri ve onların yolundan gidenleri sevenleri sevmek, teberra ise onları sevmeyenleri sevmemektir.
Ondört Masum Muhammed Ekber, Abdullah b. İmam Hasan, Abdullah b. İmam Hüseyin, Kasım, Zeynel aba, Kasım b. Zeynel-abidin, Ali Eftar, Abdullah b. İmam Cafer Sadık, Yahya el-Hadi, Salih, Tayyib, Cafer b. Muhammed Taki, Cafer b. Hasan Askeri, Kasım b. Muhammed Taki.
Onyedi Kemerbest İmam Hasan, İmam Hüseyin, Hadi-i Ekber, Abdülvahid, Tahir, Tayyib, Türab, Muhammed Hanefi, Abdurrauf, Ali Ekber, Abdülvahab, Abdülcelil, Abdurrahim, Abdülmuin, Abdullah Abbas, Abdülkerim, Abdüssamed
Dört Kapı Kırk Makam Dört Kapı Kırk Makam şeklindeki Kâmil(olgun) insan olma ilkelerini Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin tespit ettiğine inanılır. Hacı Bektaş “Kul Tanrı’ya kırk makamda erer, ulaşır, dost olur.” buyurmuşlardır. Bu ilkeler aşama aşama insanı olgunluğa ulaştırır. Bir başka yoruma göre ise şeriat anadan doğmak, tarikat ikrar vermek, marifet nefsini bilmek, hakikat Hakkı özünde bulmak yollarıdır.
Dört Kapı şunlardır:
  1. Şeriat
  2. Tarikat
  3. Marifet
  4. Hakikat
Her kapının on makamı vardır:
Şeriat kapısının makamları:
  1. İman etmek,
  2. İlim öğrenmek
  3. İbadet etmek
  4. Haramdan uzaklaşmak
  5. Ailesine faydalı olmak
  6. Çevreye zarar vermemek,
  7. Peygamberin emirlerine uymak
  8. Şefkatli olmak
  9. Temiz olmak
  10. Yaramaz işlerden sakınmak
Tarikat kapısının makamları
  1. Tövbe etmek
  2. Mürşidin öğütlerine uymak
  3. Temiz giyinmek
  4. İyilik yolunda savaşmak
  5. Hizmet etmeyi sevmek
  6. Haksızlıktan korkmak
  7. Ümitsizliğe düşmemek
  8. Ibret almak
  9. Nimet dağıtmak
  10. Özünü fakir görmek
Marifet kapısının makamları
  1. Edepli olmak
  2. Bencillik, kin ve garezden uzak olmak
  3. Perhizkârlık
  4. Sabır ve kanaat
  5. Haya
  6. Cömertlik
  7. İlim
  8. Hoşgörü
  9. Özünü bilmek
  10. Ariflik
Hakikat kapısının makamları
  1. Alçakgönüllü olmak
  2. Kimsenin ayıbını görmemek
  3. Yapabileceğin hiçbir iyiliği esirgememek
  4. Allah’ın her yarattığını sevmek
  5. Tüm insanları bir görmek
  6. Birliğe yönelmek ve yöneltmek
  7. Gerçeği gizlememek
  8. Manayı bilmek
  9. Tanrısal sırrı öğrenmek
  10. Tanrısal varlığa ulaşmak
Üç sünnet yedi farz : Alevilerin kutsal kitaplarından “Buyruk”larda yazıldığına göre Alevi yolunun temeli üç sünnet yedi farza dayanır. Bu temel esaslara uymak zorunludur. Üç sünnet yedi farz şunlardır:
[h=3]Üç Sünnet[/h]
  1. Dilini tevhid kelimesinden ayırmaya
  2. Gönlünden düşmanlığı gidere, kimseye kin ve kibir tutmaya, kıskançlık etmeye, hırsına uyup şeytana gönül vermeye.
  3. Sözü Hakkın kudreti ola, kimseyle kavga etmeye, kimseye düşmanlık yapmaya
Yedi Farz
  1. Çok sır saklaya
  2. Talip binbir ise, bir otura ve bir dilden söyleye
  3. Hakkın terazisine itaat ede, yaptığı bir günaha bin özür ve niyaz eyleye, kimsenin gıybetini etmeye ve yalan yere and içmeye, yalan söylemeye
  4. Mürebbi hakkına itaat ede, emrine uya
  5. Kuşak kuşana, halifeden el alıp, tövbe eyleye
  6. Musahibini hakikatte Hak cemiyetine eriştire
  7. Halife’den taç ve kisvet kabul eyleye. Özünü şeyhlere ulaştıra
Bu yol üzere olmayana sofu diye inanmayasınız. Bir kişi bunca farzdan ve sünnetten düşse, ona derman yoktur, sürgün olur, yüzü karadır.
Oniki Şart
  1. Cömertlik
  2. Mutluluk
  3. İbret
  4. Gayret
  5. Sohbet
  6. Mürüvvet
  7. Şefkat
  8. Şefkat
  9. İkram
  10. Tevella
  11. Teberra
Oniki İşlek
  1. Evvel kendi özünü hassas etmektir
  2. Marifet tohumunu ekmektir
  3. Şefkat beslemektir
  4. Rıza eteğini tutmaktır
  5. Hikmet sıfatını sem etmektir
  6. Özünü hizmet hürmetin saklamaktır
  7. Özünü mukarribiyle hudetmektir,
  8. Özünü sabır ehline vermektir
  9. Muhabbet kilesiyle ölçmektir
  10. Takva değirmeninde özünü arındırmaktır
  11. Su ile yoğurmaktır
  12. İradet tennurunda pişmek ve ihlas sofrasına girmek, özünü dervişlere ve fukaralara sarfetmektir.
Eline Diline Beline Hakim Olmak
Eline, diline, beline hakim olma kuralı Alevilerin yaşamları boyunca uymaları zorunlu ahlak sisteminin adeta simgesidir. Eline bağlı olmak, elinle koymadığını almamak, diline bağlı olmak gözünle görmediğini söylememek ve beline hakim olmak haram olan cinsel ilişkiye girmemektir. Bu kural Alevi toplumunun çok güçlü ahlak sisteminin özetidir ve Alevi Yolu Dedelerimizin deyimiyle “kıldan ince, kılıçtan keskindir”. Yolun bu kurallarına uymayanlar düşkün sayılırlar. Düşkünler toplumdan soyutlanırlar, işledikleri hatanın durumuna göre değişik şekillerde cezalandırılırlar.
Alevi toplumunda kadın-erkek yaşamın her alanında eşittir. Çalışırken de, ibadet ederken de kadın erkek birliktedir. Sünni geleneğin aksine tek eşlilik esastır. Başlık parası gibi uygulamalar kabul edilmez. Kadın olsun erkek olsun eşinden şikayetini Dedeye iletebilir, suçlu bulunursa düşkün edilir. Alevilerde sosyal yaşamın her alanında kadının da erkekle birlikte ve eşit olarak yerelması bunu çekemeyenlerce çeşitli iftiralara da konu olmuştur.
[h=3]Merasimler (Muharrem,Hızır Orucu, Cemler)[/h] Her toplumun önemli anma ve toplanma günleri bulunmaktadır. Alevilerin de böyle kutsal ibadet ve bayram günleri vardır. Cemler düzenli olarak yapılan ibadetlerdir. Cemlerin yanısıra Sultan Nevruz, Muharrem Orucu, Hızır Orucu, Hıdırellez, Kurban Bayramı, Abdal Musa Lokması da Alevilerin önemli günlerindendir. Aleviler Ramazan Orucunu tutmazlar. Şimdi sırasıyla bunlar üzerinde duralım:
İlkbaharın başlangıcı ve Hz. Ali’nin doğumu sayılan Nevruz (21 Mart) akşamı Sultan Nevruz olarak adlandırılır ve Cem yapılır.
Alevilerce Kerbela Olayı’nın anlamı büyüktür. Yine kış aylarında Abdal Musa Lokması düzenlenirdi. Abdal Musa Lokması için evler dolaşılarak lokmalar toplanır, kurbanlar kesilir cem yapılır, ertesi gün pişen lokmalar dağıtılırdı. Abdal Musa lokmasının topluma yararlı olacağına, ürünlerin bereketli olacağına inanılırdı. Hz. Hüseyin’in acımasızca şehid edilmesinin anısına yüzyıllardır Muharrem ayında oruç tutulur. Muharremin birinci günü başlanan oruç Oniki İmamlar aşkına oniki gün tutulur. Ondört Masumlar için fazladan oruç tutanlar da vardır. Muharrem Orucu sırasında Hz. Hüseyin’in susuz şehid olması anısına su içilmez, kurban kesilmez, traş olunmazdı. Akşamları Kerbela olayını anlatan kitaplar okunurdu.
Şubat ayında ise üç gün Hızır Orucu tutulurdu.
Her yıl 6 Mayıs günü Hızır İlyas günü kutlanır. Hızır karada, İlyas ise denizde zor durumda kalanlara yardım ederler inancı vardır. Bu nedenle Aleviler arasında “Yetiş Ya Hızır” deyimi yerleşmiştir.
Alevilerde kurban geleneği de yaygındır. Cemlerde, Hızır orucunda, Abdal Musa törenlerinde ve Kurban Bayramında kurbanlar kesilir.
Ancak “yol bir sürek binbir” sözünden de anlaşılacağı üzere Anadolu’nun değişik bölgelerinde yaşayan Aleviler arasında bu dinsel ibadetlerin uygulanmasında çok küçük farklılıklar bulunmaktadır.
[h=3]Cem[/h] Aleviliğin temel ibadeti “Cem” dir. Alevi Cemleri daha çok hasat döneminden sonra yapılır. Cemlerin cuma akşamları yapılması gerekir. Cuma akşamı Alevilerce perşembe akşamına verilen addır. Alevi Dedeleri talipleri köylerde ziyaret ettiğinde Cem yapılacağı duyurulur. Ceme katılacak olanlar yanlarında niyaz veya lokma adı verilen yiyecekler getirirler. Cemler büyük evlerde yapılır. Dede cem yapılacak yerin başköşesinde bulunan posta oturur. Cemde Oniki hizmet vardır. Bu oniki hizmetin sahipleri şunlardır:

  1. Dede(Mürşid)
  2. Rehber
  3. Gözcü
  4. Çerağcı(Delilci)
  5. Zakir(Aşık)
  6. Ferraş(Süpürgeci)
  7. Sakka(İbriktar)
  8. Kurbancı(Sofracı)
  9. Pervane
  10. Peyk(Davetçi)
  11. İznikçi(Meydancı)
  12. Bekçi
Cem töreni Oniki hizmetin yerine getirilmesinden oluşan kutsal bir ibadettir. Cem içerisinde semah da edilir, Pir Sultan’dan, Hatayi’den, Kul Himmet’ten deyişler söylenir. Lokmalar dağıtılır. Kerbela Olayı anılır. Cem’de musahipler görülür, düşkünler dara kaldırılır, toplumun önünde haklı haksız belirlenir, suçlu olanların gerekli cezaları verilir. Cemlerde verilen cezalara uyulur, aksi halde toplum dışına itilmek kaçınılmazdır.
Bu belli günlerde yapılan ibadetlerin dışında Anadolu’nun değişik merkezlerinde de her yılın belli günlerinde törenler düzenlenmektedir. Bunların en bilinenleri şu şekildedir: Hacı Bektaş Veli Törenleri, Abdal Musa Törenleri(Antalya), Veli Baba Törenleri(Isparta), Hamza Baba Törenleri(İzmir), Şücaettin Veli(Eskişehir) Törenleri, Pir Sultan Törenleri(Sivas), Hıdır Abdal Törenleri (Erzincan). Bu törenlere Türkiye’den ve yurtdışından yüzbinlerce insan katılmakta ve adeta bir festival havası içerisinde kutlanmaktadırlar.

Alıntı
 

SeyyiD1109

Kayıtlı Üye
Katılım
15 May 2012
Mesajlar
91
Tepkime puanı
34
Başka bir yerinden değinmek istedim. Ülkemizde Alevilik denildiğinde, çoğu kişinin aklına, haydari şeyhi Hacı Bektaşi Veli ile anılan sistem gelmektedir. Bu inanç sistemi, Anadolu ağırlık olmak üzere, aslında sanıldığından çok yere yayılmıştır, Rusya, Yunanistan'a kadar bu inancı yaşatan topluluklar vardır.

Aslında ırklara göre de ayrı ayrı yaşam biçimleri bulunmaktadır. Örneğin Türk Alevi'si, Arap, Alevi'si Kürt Alevi'si gibi. Arap Alevi'si yakın bildiğim aile dostlarımız vardı. Cem evi olayı yok, camilerde ibadet yapılıyor. Bir kaç farklılık var Hanefi inancına göre, o da namaz kılma şekil ve sürelerinde. Hatırladığım kadar, oruç bir gün sonra başlayıp, bir gün sonra bitiyor. Bir de amcalık denen bir sistem vardı. Her büyük aileden bir aile amcası seçilir ve tüm dini, yaşayışı, inanç sisteminde görüp bildiklerini o deftere aktarır. Asla kadınların dokunmasına izin verilmeyen, bu özel defteri, hayatı boyunca yazıp, seçildiği yeğene o defteri bırakır ve ikisinden başka kimse onu okuyamaz ve bunun gibi. Bir de diğer yaşayıştaki kişilere, kız vermeme gibi katı kurallarla, yapılarını koruma anlayışı.

Kürt Alevilerinde ise Anadolu'da bulunan kesim, Bektaşiliği daha benimser yapı göstermektedir.

Aslında yüzyıllarca Anadolu'nun harika yapısı ve tüm Orta doğu'ya açılan harika konumundan dolayı. Hep bir parçalama, bölme, ayrıştırma anlayışıyla dışarıdan kargaşa ve kaos ulaştırılmıştır. Hala günümüze kadar, bu oyunların devam ettiğini gözlemleyebiliriz. İftiralarla, ötekileştirme ve barış halini gizliden ve açıktan düşmanlaştırma yollarına gidilmiştir. Çoğu kere de halk bunların etkisinde kalmıştır maalesef.

Sevgiyle...

Sayın alin, dediğiniz gibi cem evi olayı benim tanıdığım bir çok alevide ibadet anlamında yok zaten.Alevilerde cem evinin belirlenmesinde bulunulan şartlarında etkili olduğunu düşünüyorum. Gezdiğim bir çok alevi köyünde (hepsi için demiyorum) mescidler var ancak burda cem yaptıkları için ismi cem evi olarak anılmaya başlanmış.
Kız alıp , verme ise yakın tarihe kadar bir çok alevi ailesinde dışa kapalıydı. Şehirleşmenin etkisi ile artık böyle bir şart aranmamaya çalışılıyor ancak kırsal kesimde bu hala dikkat edilen bir husus.

Hacı Bektaş-ı Veli hakkında ;

"Alevi - Bektaşi'lerin “Hünkâr” diye andığı hacı Bektaş veli 13. yüzyılda yaşamıştır. Doğum tarihinin 1209 ölüm tarihinin ise 1271 olduğu kesinleşmiş gibidir. Ailesi, Türkmenistan’ın Horasan bölgesindendir. Babası İbrahim Sani, annesi ise ünlü bilgin Nişabur’ lu Ahmet Amil’ in kızı Hatem Hatun’ dur. Geleneklere göre soyu, İmam Musa Kâzım’a ulaşır. Bu soy ağacında, değişik kaynaklarda değişik kişilerin adları geçmektedir. Tarikat zinciride Lokman perende’ den başlayıp Ahmet Yesevi ile devam eder; araya önemli düşünürler girdikten sonra, Cüneydi Bağdadi, Sırrı Sakati, Marufi Kerhi, Davudi Tai, Habibi Acemi, Hasan Basri kanalıyla imamların başı Hz. Ali’ye varır.

HACI BEKTAŞİ VELİ HAZRETLERİNİN SOY ZİNCİRİ

1- Seyid Muhammed hacı Bektaşi Veli

2- Babası, Seyid İbrahim Sani.

3- “ Seyid Musa

4- “ Seyid İshak.

5- “ Seyid Muhammed.

6- “ Seyid İbrahim.

7- “ Seyid Hasan.

8- “ Seyid İbrahim.

9- “ Seyid Mehdi.

10- “ Seyid Muhammed.

11- “ Seyid Hasan.

12- “ Seyid İbrahim El Mücap.

13- “ İmam Musa’i Kazım.

14- “ İmam Caferi Sadık.

15- “ İmam Muhammed Bakır.

16- “ İmam Zeynel Abidin.

17- “ İmam Hüseyin.

18- “ İmam Ali El Mürteza.



İmam Zeynel Abidi’ nin karısı, İmam Muhammet Bakır’ın annesi İmam Hasan’ın kızı

Fatıma dır. İki nurda bur da birleşiyor. Dedeleri Hz. Muhammet Mustafa dır. İmam Musa Kazım, Bağdat’ ta Harun Reşit’ in emri ile katledilmesinden sonra Oğlu İmam Ali Rıza önce Mekke’ye sonra Horasan’a ikinci oğlu İbrahim El Mücap’ ta Nişabur’ a göçerek, Türkler arasında yaşadılar. Türklerden kız almak ile soylarını devam ettirdiler.

Hacı Bektaşı Veli, çocukluk döneminde, 1167 yılında ölen Hoca Ahmet Yesevi’ nin Ardası ( Halifesi ) olan Lokman Perende’ den ders almıştır. Yaygın kanıya göre ailesi moğollar’ ın Türkmenistan’a saldırmaları sırasında batıya kaçan Türk boylarıyla birlikte tahminen 1221 – 1225 yılları arasında Anadolu’ya gelmiştir.(ALINTI) "

bilgisine dayandırdıklarından dolayı bektaşi inanç sistemi akıllara gelebilir.

Değerli Zeyna ,
Paylaşımınız için teşekkür ederim yeri gelmişken semah hakkında naçizane kısacık bir bilgi vermek istedim;
Ateş etrafında ve kendi eksenleri etrafında dönülerek yapılan semahın gezegenlerin eksen ve yörünge hareketini semolize ettiğini okumuştum.
Sevgiler.
 

Vasilis1st

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Eki 2011
Mesajlar
76
Tepkime puanı
3
Yaş
35
Konum
Κωνσταντινούπολις
İş
σπουδαστής (αμεÏ￾ικανικές μελέτες /4)
"İran Aleviliği (Şia) tanımlaması doğru bir tanımlama değildir. İranli şia ile Alevinin tek ortak noktası İmam Cafer mezhebinden ve ehli beyt taraftarı olmaktır. Başka hiç bir ortak yِn yoktur. Aleviler şia değildir.
Alevilik Türk'e ِöz bir inanç felsefesidir Islam'in Türkçe yorumudur." diye biliyorum,ancak sizin söylediğinizin de yani aleviliğin şia temelli olduğunu okumuştum. Osmanlı-İran savaşında ise alevilerin iran tarafından kullanıldığını düşünüyorum.
Mu kıtasına gelince ise net bir şekilde vardır diyemem ancak varlığına dair bir çok bulgu saptanmıştı.Bunlar sümer tabletleri ve naacal tabletlerine dayanmaktadır ,bu tabletleri destekler nitelikte meksikadaki kazılarda da tabletler bulunmuştur.
Atatürk ü mu kıtası konusunda kim nasıl kandırmıştır açıklarsanız sevinirim.




Alevilik, Şia'nın Anadolu yorumudur. Aralarında benzerlikler değil, tam aksine küçük farklılıklar vardır ve Aleviliğin temeli Şia'dır. Bu küçük farklılıkları Alevi arkadaşların açıklaması daha doğru olacaktır. Tanıdığım Alevilerden duyduklarım, kitaplarda okuduklarım ve internetteki bilgileri doğrudan yazmayı uygun bulmuyorum. Kısaca söylemek gerekirse, Aleviler ilk başlarda tıpkı İran ve Irak'taki Şialarla tamamen aynıydılar. Daha sonra dönemlerde Anadoludaki Şia, Alevilik olarak şekillendi ve aralarında küçük değişimler oldu.


Mu kıtası söylediğim gibi tamamen bir hayal ürünüdür, dostum. Sözünü ettiğin tabletlerin bir kısmının varsayımlarla yanlış biçimde yorumlayan ve bir kısmını da kasti biçimde farklı çevirilmesi sonucu bu inanıştan faydalanıp popüleritelerini arttırmak isteyen yazarlarlada zirve yaptı. Atatürk'ü kimlerin kandırdığına gelince Osmanlının son dönemlerinde, Türkçülük akımını başlatanlar tarafından kandırıldı (Bu akımı başlatanlar ve Atatürk'ün düşünce biçimini etkileyenlerin isimlerine netten kolaylıkla ulaşabilirsin). Onlarında savları ve dayandıkları nokta Avrupalı birkaç yazarın yazmış olduğu fantastik kitaplardır. Tüm bunların neticesinde Atatürk Mu kıtasının varlığına dair birçok araştırma yaptırmıştır. Hatta Orta ve Güney Amerika'da inceleme yapmak üzere heyetler göndermiştir.
 

Kasyopya

Banlı Kullanıcı
Katılım
31 Eki 2012
Mesajlar
200
Tepkime puanı
16
Konum
Ankara
İş
hedonist
Çoçukluğumdan itibaren hep alevi arkadaşlarım oldu tarihlerini adetlerini çok bilmemekle beraber çok iyi ,modern ve açık görüşlü merhametli insanlar olduğunu düşünüyorum insanları o denli ayırmak kategorize etmeyi de hep çok gereksiz bulmuşumdur ayrıca
 

Kasyopya

Banlı Kullanıcı
Katılım
31 Eki 2012
Mesajlar
200
Tepkime puanı
16
Konum
Ankara
İş
hedonist
Alevilik, Şia'nın Anadolu yorumudur. Aralarında benzerlikler değil, tam aksine küçük farklılıklar vardır ve Aleviliğin temeli Şia'dır. Bu küçük farklılıkları Alevi arkadaşların açıklaması daha doğru olacaktır. Tanıdığım Alevilerden duyduklarım, kitaplarda okuduklarım ve internetteki bilgileri doğrudan yazmayı uygun bulmuyorum. Kısaca söylemek gerekirse, Aleviler ilk başlarda tıpkı İran ve Irak'taki Şialarla tamamen aynıydılar. Daha sonra dönemlerde Anadoludaki Şia, Alevilik olarak şekillendi ve aralarında küçük değişimler oldu.


Mu kıtası söylediğim gibi tamamen bir hayal ürünüdür, dostum. Sözünü ettiğin tabletlerin bir kısmının varsayımlarla yanlış biçimde yorumlayan ve bir kısmını da kasti biçimde farklı çevirilmesi sonucu bu inanıştan faydalanıp popüleritelerini arttırmak isteyen yazarlarlada zirve yaptı. Atatürk'ü kimlerin kandırdığına gelince Osmanlının son dönemlerinde, Türkçülük akımını başlatanlar tarafından kandırıldı (Bu akımı başlatanlar ve Atatürk'ün düşünce biçimini etkileyenlerin isimlerine netten kolaylıkla ulaşabilirsin). Onlarında savları ve dayandıkları nokta Avrupalı birkaç yazarın yazmış olduğu fantastik kitaplardır. Tüm bunların neticesinde Atatürk Mu kıtasının varlığına dair birçok araştırma yaptırmıştır. Hatta Orta ve Güney Amerika'da inceleme yapmak üzere heyetler göndermiştir.
Nekadar keskin yargılar emin konuşmalar bazen gerçekten hayret ediyorum!
 
Üst