Namazı olduğu gibi almanız daha evladır sizin için.
Namazda odaklanmanız gereken konu da bu değildir.
Bu konunun üzerinde durmamanızdan yanayım.
Çünkü yapacağınız bir yanlış yorum, imansızlığa kadar sizi
götürebilir.
Namaz başka, meditasyon başka, çakra şakra işleri
başkadır. Bu konuların birbirine karıştırılmaması iyidir.
Ayrıca namazda bir ilahi işaret, ibare aranmaz.
Namaz, namazdır. Aslınızdan şaşmamanız dileğiyle.
Sayın DreamDuality, tabii ki namazda önemli olan ibadete odaklanmaktır. Ancak tüm kadim bilgiler ve dinler aynı noktayı işaret eder, aynı yolu gösterirler ama yöntemleri farklıdır. Namaz, sema, yoga, meditasyon, mantra çalışmaları, zikirler vs. de amaç...İnançlara göre Allah'a, evrensel enerjiye, Krishna'ya vs.. ulaşmaktır. Konular birbirine karıştırlılmıyor, örnekler veriliyor. Namaz ve meditasyonda yöntemler farklı olsa da amaç hakikate, üst benliğe ulaşmaktır. Sayın Bendekiben'in düşüncelerine katılıyorum.
Siz benim insan bedeninde ki cennet- cehennem tasvirimi yanlış anladınız galiba, amacım konuyu çakralara çekmek değildi. Biraz daha geniş perspektiften bakmanızı öneririm.
Namazda beklenti olmaz ancak, ancak farklı haller yaşanabilir, vizyonlar görülebilir. Aynı durum sema için de geçerlidir, sema yaparken de amaç sadece ibadettir, kalbin (Allah'ın nuru makamıdır) etrafında dönmektir. Sema sırasında da imajlar olabiliyor, bunlara takılmamak- sorgulamamak gerekir. Ancak odaklanmadan- teslimiyet olmadan yapılan ibadetlerde de zaten ruhsal bir gelişimden, hakikate yol almaktan söz edilemez.
'' Ayrıca namazda bir ilahi işaret, ibare aranmaz. Namaz, namazdır.'' demişsiniz.
Namazda ilahi işaret aranmaz, ama ilahi işaret görülebilir. Sonuçta namaz Allah'a yakınlaşmak için ve sadece O'nun için yapılır.
Ayette ne denmiş; '' Vay hâline o (âdet diye) namaz kılanlara ki; onlar, (iman edenin mi’râcı olan)salâtlarından (okunanların mânâsını yaşamaktan) kozalıdırlar (gâfildirler)! (107.Mâûn:4-5)
Yapılan ibadetlerin, namazın- duanın, vs. amacı da, kişilerin kendi “öz'' lerinden hakikate, Allah'a ulaşma yöntemleridir.
Bakın İmam Gazali ne demiş;
Gönül penceresinin, uyumadan ve ölmeden melekût âlemine açılmayacağı zannedilmemelidir. İşin hakikati bu değildir; belki, uyanıklık halinde bile bir kimse, nefsini riyazete (az yemek, içmek) alıştırır; kalbini gazap, şehvet ve kötü huylardan temizler; ıssız bir yerde oturur; gözlerini yumar, duyularını çalıştırmaz; kalbiyle melekût âlemi arasında münasebet kurar; daima ALLAH'ı anıp sadece diliyle değil, kalbinin içinden ALLAH, ALLAH der ve bu hâl, ALLAH'tan başka herşeyden ve hattâ kendinden bile habersiz olacak mertebeye varırsa, gönül penceresi açılır ve başkalarının uyku halinde gördüklerini o, uyanıklık halinde görür. Yerdeki ve gökteki melekût ona açılmaya başlar.
Son olarak ilave etmek istediğim şey ise; Kur-an '' Oku'' diye başlar. Bence bu kelime sadece kitap okumaktan ibaret değildir, evreni, kendi doğamızı, yollanan mesajları da okumaktır. Ancak anlamak için çabalamaya gerek yok, algılarımız yetersizse zaten anlayamayız. Ama zamanla gelişip kabımız genişledikçe çabalamaya gerek kalmadan, anlamı kalbimizde belirir.