Radyasyon ve Kaktüs

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,251
Tepkime puanı
3,146
Saguaro-cactus-4534.jpg



Japonya'daki büyük felaketten sonra adı sıklıkla duyulan kaktüs bitkisinin radyasyonu emdiği söylentisi aldı başını gidiyor. Ama işin aslı gerçekten öyle mi?

Çok kısa bir zaman önce dünyanın en gelişmiş ülkelerinden birisi olan Japonya'da meydana gelen felaketler, insanların dikkatini bir kez daha radyasyon sorununa çekti. Özellikle deprem sonrası Fukuşima-Daiçi nükleer santralindeki reaktörlerde oluşan patlamalar gerek bölge halkını gerekse tüm dünyayı etkisi altına almaya devam ediyor.

Uzmanlar radyasyondan korunma yöntemleri üzerinde çalışmalarını sürdürürken bir bitkinin adını duymayan kalmamıştır. 'Kaktüs' dediğimiz ve vahşi batı filmlerinde çok gördüğümüz, özellikle son zamanlarda satışlarında patlama olan aslında çoğumuzun da sevmediği fakat bir o kadar da faydalı olan dikenli bitki. Canlı su deposu olarak da bilinen bu tasarruf uzmanları çok zor koşullarda bile hayatta kalmayı başarabiliyor. Ayrıca Opuntia olarak bilinen türü besin kaynağı olarak, Peyotl olarak bilinen türü de ilaç olarak yıllardır kullanılıyor.

Birkaç sene geriye doğru gidersek 2009 yılında bir lise öğrencisinin TUBİTAK'a sunduğu araştırmasına rastlarız. Lise öğrencisi bu projesinde radyasyonun etkilerini azaltabilmek için kaktüs bitkisini çeşitli elektronik cihazların bulunduğu bir ortamda bir ay bekleterek Alfa-Beta adı verilen cihaz yardımıyla bitkinin radyasyonu ne oranda absorbe ettiğini araştırdı. Konuyla ilgili açıklama yapan genç araştırmacı 'İlk olarak kaktüs adı verilen bitkiyi etüv adı verilen fırınlarda 105 derecede kuruttum. Ardından kaktüs bitkilerinin küllerini alfa-beta cihazlarının detektörlerine koydum. 600 dakika içinde kaktüslerin radyasyon oranını ölçtüm. Bu uygulamayı hem radyasyona maruz kalan kaktüslerde hem de maruz kalmayan kaktüsler üzerinde denedim. Sonuç olarak Alfa-Beta cihazından yayılan ışınların kaktüs bitkileri tarafından absorbe edildiği sonucuna ulaştım. Zaman içinde bu tür araştırmaların desteklenerek farklı özellikler için kullanılabileceğini, radyasyonun tamamen zararsız hale getirilebileceğini düşünüyorum' şeklinde açıklamalarda bulunmuştu.

Son gelişmelerden sonra tüm gözler yetkili bilimsel ve araştırma birimlerine çevrildi. Ama işin gerçeği bu konuda yapılmış bir araştırma henüz mevcut değil. Türkiye'deki akademik kuruluşlarda görev yapan radyoloji uzmanları elektronik cihazların yanına konulan bitkilerin radyasyonu absorbe etmesi ile ilgili bilimsel bir bilgiye sahip olmadıklarını, bu konuyla ilgili araştırma yapmanın da kendi görev alanlarına girmediğini söyledi.

TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi'nde, ''Atomları iyonlaştıracak kadar yüksek enerjiye sahip olmayan radyasyon, hedef malzeme üzerinde bir miktar ısı artışına yol açar ve bilindiği kadarıyla, canlı organizmalar üzerinde olumsuz bir etkiye sahip değildir'' şeklinde konu hakkında bilgilendirme yaptı.

Selçuk Üniversitesi Radyasyon Onkolojisi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Mine Genç, vatandaşların kesin olmayan bilgilerle, sözde radyasyonu emdiği için kaktüs satın almasının şaşırtıcı olduğunu, bu konuyla ilgili özel bir araştırma yapmadıklarını, kaktüsün radyasyonu emmesiyle ilgili bugüne kadar bir bilgiyle karşılaşmadıklarını ve görevlerinin de radyasyonun olumsuz etkilerini araştırmak değil, radyasyonu kullanarak hastaları tedavi etmek olduğunu belirtti.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu da konuyla ilgili olarak resmi internet sitelerinde Radyasyon Güvenliği Tüzüğü nedeniyle iyonlaştırıcı olmayan radyasyon kaynaklarının görev yetkileri dahilinde olmadığını belirtti.

İşin gerçeği bilimsel kurumlarca yapılmış bir araştırma veya çalışma henüz mevcut değil ya da hala çalışmalar sürüyor. Ancak radyasyonu engellediği söylenti de olsa kaktüsün satışlarında bir artış olduğu gerçeği değişmiyor.

Alıntı
 

dmkol

Kayıtlı Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
4,907
Tepkime puanı
529
İş
Web Master
benim bildğim bi hamamböceği radyosyon emiyordu.

Emmesi değil, ölüsünün pil gibi radyasyon yayması gibi bir özelliği var. Bir de hamamböceği ve akrep gibi canlılarda bulunan kitin onları radyasyona karşı dirençli kılar. Radyasyonu emmekten daha çok korunurlar. Öyleki 4.500 tür içindeki bazı türler radyasyona, insanlardan 21.000 kat daha dayanıklıdır. En dayanıksızı bile bizden 160 kat daha dayanaklıdır. Uzay koşullarında da bizden daha iyi uyum sağlayabilirler. Öyle ki genetik aktarımla uzayda zaman geçiren hamamböceği torunları hem daha dayanıklı hem de daha zeki olmuşlardır.
 

kurtyıldızı

Kayıtlı Üye
Katılım
7 Ara 2011
Mesajlar
151
Tepkime puanı
13
2-3 yıl kadar önce İsrailli bilimadamları DNA dan enerji elde ettiklerini duyurmuşlardı.Sanırım E.Coli bakterisini kullanmışlardı.Ben konuyu BİLİM TEkNİK DERGİSİ nden okumuştum.Sonraki dönemlerde böcek ve diğer mikroorganizmalardan enerji elde edilebileceği de yazıldı.Bu gibi merek edilen konular bu dergide ve POPÜLER BİLİM dergilerinde zaman zaman izah edilmektedir.Kaktüsler ve radyasyon ile ilgili yanımıyorsam popüler bilim degisinin eski bir sayısında bir yazısı vardır..Size tavsiyem bu dergilerin eski sayılarına ulaşıp gözatmanız. Sizin için daha net ve doyurucu cevapları sanırım onlarda bulacaksınız
 

darkm@ster

Banlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
238
Tepkime puanı
6
Konum
bedenimde
İş
asker.
Emmesi değil, ölüsünün pil gibi radyasyon yayması gibi bir özelliği var. Bir de hamamböceği ve akrep gibi canlılarda bulunan kitin onları radyasyona karşı dirençli kılar. Radyasyonu emmekten daha çok korunurlar. Öyleki 4.500 tür içindeki bazı türler radyasyona, insanlardan 21.000 kat daha dayanıklıdır. En dayanıksızı bile bizden 160 kat daha dayanaklıdır. Uzay koşullarında da bizden daha iyi uyum sağlayabilirler. Öyle ki genetik aktarımla uzayda zaman geçiren hamamböceği torunları hem daha dayanıklı hem de daha zeki olmuşlardır.

o zaman bi kaç yüz yüz hamamböceğini uzaya yollayalım
bi kaç y.y. sonra maymunlar cehennemindeki gibi olsun dünya.
 

dmkol

Kayıtlı Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
4,907
Tepkime puanı
529
İş
Web Master
o zaman bi kaç yüz yüz hamamböceğini uzaya yollayalım
bi kaç y.y. sonra maymunlar cehennemindeki gibi olsun dünya.
Hamam böceklerini bilmem ama virüsler bunu yapacak zaten. Bilim dünyası, ''süper virüs ortaya çıkacak mı diye sormak yanlış, doğru soru ise ne zaman çıkacaktır olmalıdır'' derler. Yani kesin olarak bir gün çıkacak ama ne zaman? Bu süper virüs teorisine göre de insan ve bazı türlerin soyunun neredeyse tükeneceği söyleniyor.
 

darkm@ster

Banlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
238
Tepkime puanı
6
Konum
bedenimde
İş
asker.
Hamam böceklerini bilmem ama virüsler bunu yapacak zaten. Bilim dünyası, ''süper virüs ortaya çıkacak mı diye sormak yanlış, doğru soru ise ne zaman çıkacaktır olmalıdır'' derler. Yani kesin olarak bir gün çıkacak ama ne zaman? Bu süper virüs teorisine göre de insan ve bazı türlerin soyunun neredeyse tükeneceği söyleniyor.

görüşünüze katılıyorum mesela israilli bilim adamları sadece belli bir ırkı etkiliyecek virüs üretmeye çalışıyorlar bu işler baya tehlikeli bir hal aldı.
 

dmkol

Kayıtlı Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
4,907
Tepkime puanı
529
İş
Web Master
görüşünüze katılıyorum mesela israilli bilim adamları sadece belli bir ırkı etkiliyecek virüs üretmeye çalışıyorlar bu işler baya tehlikeli bir hal aldı.
Dünyada çok fazla saf ırk kalmadığından yapamazlar. Ancak belli özellikte olanlara karşı çalışmalar yapabilirler. Mesela göz renkleri, saç renkleri, kan grupları vs. vs. gibi. Zannederim ki İsrail'de de bu şekilde her türden insan var. Belki çekik gözlüler için bir tehlike olabilir o kadarını da bilemem. :)
 

Perina

Banlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2011
Mesajlar
795
Tepkime puanı
64
Yaş
51
Emmesi değil, ölüsünün pil gibi radyasyon yayması gibi bir özelliği var. Bir de hamamböceği ve akrep gibi canlılarda bulunan kitin onları radyasyona karşı dirençli kılar. Radyasyonu emmekten daha çok korunurlar. Öyleki 4.500 tür içindeki bazı türler radyasyona, insanlardan 21.000 kat daha dayanıklıdır. En dayanıksızı bile bizden 160 kat daha dayanaklıdır. Uzay koşullarında da bizden daha iyi uyum sağlayabilirler. Öyle ki genetik aktarımla uzayda zaman geçiren hamamböceği torunları hem daha dayanıklı hem de daha zeki olmuşlardır.


Hamam böceklerinin uzayda daha zeki olmaları çok ilginç..ve korkunç bu..bu konu başlığında bu ve bunun gibi birçok araştırmayı düşündüm de dünyanın geleceğinden korktum..tüm bunlar olmaz umarım..bilim adamlarına negatif çalışmalarında büyük başarısızlıklar diliyorum :).:D
 

maxcod

Banlı Kullanıcı
Katılım
13 Ara 2013
Mesajlar
115
Tepkime puanı
1
Emmesi değil, ölüsünün pil gibi radyasyon yayması gibi bir özelliği var. Bir de hamamböceği ve akrep gibi canlılarda bulunan kitin onları radyasyona karşı dirençli kılar. Radyasyonu emmekten daha çok korunurlar. Öyleki 4.500 tür içindeki bazı türler radyasyona, insanlardan 21.000 kat daha dayanıklıdır. En dayanıksızı bile bizden 160 kat daha dayanaklıdır. Uzay koşullarında da bizden daha iyi uyum sağlayabilirler. Öyle ki genetik aktarımla uzayda zaman geçiren hamamböceği torunları hem daha dayanıklı hem de daha zeki olmuşlardır.

Biyoloji öğretmenimden öğrenmiştim. İnsan saçı ve tırnağı da kitin'dendir. Ancak birçok radyasyon kurbanlarının parmaklarının tamamı mahvolmuştur.
 

tNitrotoluen

Banlı Kullanıcı
Katılım
18 Tem 2013
Mesajlar
277
Tepkime puanı
4
Yanlış öğrenmişsiniz sayın maxod. Kitin değil keratin olmalı bahsettiğiniz saç ve tırnak yapısı.
 

maxcod

Banlı Kullanıcı
Katılım
13 Ara 2013
Mesajlar
115
Tepkime puanı
1
Sayın souldare haklıymışsınız hocamız yanlış öğretmiş. Kendisine en kısa zamanda bildirmeyi düşünüyorum. Bildiğim yanlışı düzelttiğiniz için teşekkürler.
 

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,251
Tepkime puanı
3,146
Hamam böceklerini bilmem ama virüsler bunu yapacak zaten. Bilim dünyası, ''süper virüs ortaya çıkacak mı diye sormak yanlış, doğru soru ise ne zaman çıkacaktır olmalıdır'' derler. Yani kesin olarak bir gün çıkacak ama ne zaman? Bu süper virüs teorisine göre de insan ve bazı türlerin soyunun neredeyse tükeneceği söyleniyor.

Süper virüs derken Sn. Chillout hangi tür bir hastalık oluşturulacak? Canlıların hangi özelliğine ilişkin bir bozukluk yaratacak? Ne tür bir hastalık olacak sizce?
 

acid

Kayıtlı Üye
Katılım
23 Kas 2012
Mesajlar
436
Tepkime puanı
397
Süper virüs, süper canlı demek yanlış olur aslında. Gezegenlerde doğal olarak yaşam şartları değişiyor. Organizmalar -ki virüslerin özellikleri nedeniyle canlı veya cansız oldukları konusu biraz şaibelidir- da bu şartlar dolayısıyla değişiyor. Örnek verecek olursak virüsler canlıların bedenlerinde sürekli mutasyona uğruyor. Bizim bedenimiz nasıl onlara karşı bağışıklık yaratarak, yararlı virüsler üreterek direniyorsa onlar da bize karşı direniyor, mutasyon değişiyor, gelişiyor.
Çok uzun zaman önce bir fare türü ikiye ayrılıyor. Ve bu fare türleri birbirinden farklı olarak gelişiyor. Biri Afrika'da kalıyor diğer tür Avrupa'da. Bu türlerin çiftleşerek çoğalması genetik olarak zor bir ihtimalken bir şekilde bunlar çiftleşiyor. Ancak meydana gelen türe ve insanlara yayacağı hastalıklara karşı insanların elinde herhangi bir ilaç yok. Çünkü bu yeni tür günümüz şartlarına çok daha dayanıklı. En büyük korku ise bu fare türünün Ortaçağ Avrupa'sında yaşanan duruma benzer çaresiz bir veba türünü yayması. -Tabii ki bu durum dünya nüfusunu oldukça azaltacaktır.-Bu türlerin insan eliyle mi yoksa doğal olarak mı geliştiği konusuna girmeyeceğim.
Lağım faresi de belirli şartara daha dayanıklıdır. Şunu düşünmek lazım insan dışında pek çok canlı fiziki olarak bu şartlara bir şekilde uyum sağlıyor, evrim geçiriyor, mutasyona uğruyor. Ancak insanın elinde ruhsal yetenekleri ve teknolojik olarak ürettikleri dışında hiçbir şey yok. İnsan türünün sonu gelirse bundan gelecek. Dünyanın da bir süre sonra başka türlerin evi olması gayet mantıklı.
 

dmkol

Kayıtlı Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
4,907
Tepkime puanı
529
İş
Web Master
Süper virüs derken Sn. Chillout hangi tür bir hastalık oluşturulacak? Canlıların hangi özelliğine ilişkin bir bozukluk yaratacak? Ne tür bir hastalık olacak sizce?
Laboratuvar ortamında veya doğal olarak bir süre sonra, havadan nefes ve deriye temas yoluyla nüfuz edebilen, bulaştığı doku veya cisim üstüne bileşenine bağlı olarak 24 ila 36 saat hayatta kalabilen, grip-hiv-ebola özelliklerini bir arada barındıran bir tür virüs olabileceğini düşünüyorum. Bu şekilde bir virüs yaklaşık 3 ay içinde yaklaşık 2 milyar insanın ölümüne neden olur. 1 sene içinde Dünya nüfusunun yarısı ölür. Bunun etki alanına girebilecek diğer memeli canlıların da sonu gelir. 2 sene içinde bir çözüm bulunamazsa Dünya üstünde en fazla 1 milyar insan hayatta kalır.
Asıl felaket o zaman başlar. Çünkü nükleer, kimyasal ve biyolojik tehdit potansiyeli taşıyan sistemleri kontrol altında tutacak alt yapı ve enerji sistemlerini kontrol edecek insanlar olmayınca, her biri kendi boyut ve özelliğine göre 2000 km2'lik alanı yüz ve hatta binlerce yıl yaşanamayacak hale getirebilir. Dünya çapında bu potansiyele sahip 100 den fazla tesis, hareket halinde yüzlerce deniz altı ve gemi vardır. Bunlar Dünyanın her yerindedir.

Yani ilk 2 yıl salgını atlabilseniz bile, 10 yıl içinde kontrol edilmeyen, yenilenmeyen sistemler yüzünden okyanuslar dahil neredeyse Dünyanın %60'ı nükleer ve kimyasal çöplüğünde yer altında tamamıyla kendine yeten tesislerde, Tibet, Sibirya, Avustralya gibi alanların çok sınırlı bir kısmında belki hayatta kalırsınız. Buralarda da nüfusu yeniden inşa etseniz hazıra dağ dayanmayacağından torunlarınız bugünkü insanlardan çok farklı halde yer altı insanları olarak yaşamaya mahkum olur. 4 kuşak geçtikten sonra Dünya'nın %40'ı hala yaşanamayacak haldedir ancak bazı bölgelerde yeniden koloni kurabilirler. Ancak bu bölgeler tamamen yıkılmış, çok tehlikeli hale gelmiş şehirler olamaz zaten. Kısacası sanayi yok olmuş, enerji sistemi yok olmuş, alt yapı yok olmuş şekilde, Robinson ve Cuma tadında bir yabani hayata başlamak zorundalar. Eğer ki 500 yıl boyunca, eğitim zinciri çok sıkı korunursa, 10 yıl içinde sıfırdan 1910-1920'li yılların teknolojisine ulaşıp, diğer 10 yıl içinde de 1980'li yılların teknolojisine ulaşabilirler.
Yani bu şimdi başımıza gelse. 2550 yıllarında 1980'li yılları belki tekrar yakalar insan türü.. :)
 

Hiperaktifejderha

Banlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2015
Mesajlar
190
Tepkime puanı
7
Konum
Lily Dale
Laboratuvar ortamında veya doğal olarak bir süre sonra, havadan nefes ve deriye temas yoluyla nüfuz edebilen, bulaştığı doku veya cisim üstüne bileşenine bağlı olarak 24 ila 36 saat hayatta kalabilen, grip-hiv-ebola özelliklerini bir arada barındıran bir tür virüs olabileceğini düşünüyorum. Bu şekilde bir virüs yaklaşık 3 ay içinde yaklaşık 2 milyar insanın ölümüne neden olur. 1 sene içinde Dünya nüfusunun yarısı ölür. Bunun etki alanına girebilecek diğer memeli canlıların da sonu gelir. 2 sene içinde bir çözüm bulunamazsa Dünya üstünde en fazla 1 milyar insan hayatta kalır.
Asıl felaket o zaman başlar. Çünkü nükleer, kimyasal ve biyolojik tehdit potansiyeli taşıyan sistemleri kontrol altında tutacak alt yapı ve enerji sistemlerini kontrol edecek insanlar olmayınca, her biri kendi boyut ve özelliğine göre 2000 km2'lik alanı yüz ve hatta binlerce yıl yaşanamayacak hale getirebilir. Dünya çapında bu potansiyele sahip 100 den fazla tesis, hareket halinde yüzlerce deniz altı ve gemi vardır. Bunlar Dünyanın her yerindedir.

Yani ilk 2 yıl salgını atlabilseniz bile, 10 yıl içinde kontrol edilmeyen, yenilenmeyen sistemler yüzünden okyanuslar dahil neredeyse Dünyanın %60'ı nükleer ve kimyasal çöplüğünde yer altında tamamıyla kendine yeten tesislerde, Tibet, Sibirya, Avustralya gibi alanların çok sınırlı bir kısmında belki hayatta kalırsınız. Buralarda da nüfusu yeniden inşa etseniz hazıra dağ dayanmayacağından torunlarınız bugünkü insanlardan çok farklı halde yer altı insanları olarak yaşamaya mahkum olur. 4 kuşak geçtikten sonra Dünya'nın %40'ı hala yaşanamayacak haldedir ancak bazı bölgelerde yeniden koloni kurabilirler. Ancak bu bölgeler tamamen yıkılmış, çok tehlikeli hale gelmiş şehirler olamaz zaten. Kısacası sanayi yok olmuş, enerji sistemi yok olmuş, alt yapı yok olmuş şekilde, Robinson ve Cuma tadında bir yabani hayata başlamak zorundalar. Eğer ki 500 yıl boyunca, eğitim zinciri çok sıkı korunursa, 10 yıl içinde sıfırdan 1910-1920'li yılların teknolojisine ulaşıp, diğer 10 yıl içinde de 1980'li yılların teknolojisine ulaşabilirler.
Yani bu şimdi başımıza gelse. 2550 yıllarında 1980'li yılları belki tekrar yakalar insan türü.. :)


Böyle bir durumun insanlık tarihinde daha önceden gerçekleşmiş olma ihtimali nedir?
 

dmkol

Kayıtlı Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
4,907
Tepkime puanı
529
İş
Web Master
Böyle bir durumun insanlık tarihinde daha önceden gerçekleşmiş olma ihtimali nedir?
Bilinmiyor. Yani hayır veya evet denecek bir veri yok. Dinazorların meteorlar yüzünden öldü denmesinden daha akla yatkın bir senaryo bu onu da ekleyeyim. Zira o denli bir meteor zararı dinozorların son döneminde varlığı bilinen bütün memelileri de öldürmeliydi. Bahsettiğim tarzda bir virüsün özellikle otobur dinozor dnasına uygun gelişmiş olabileceği ve otoburların bir birine bulaştırması neticesinde, etçillerin ve leşçillerin de bu hastalıktan besin zinciri yoluyla etkilendiğini söylemek daha akla yatkın bir senaryo.
 
Üst