Hristiyanlığın Mimarı Pavlus mu?

GabrieL.

Kayıtlı Üye
Katılım
1 Eki 2011
Mesajlar
204
Tepkime puanı
86
Konum
Deustchland
İş
Science Writer at BBC
Pavlus'un “Hıristiyanlığın kurucusu olduğu” iddiası günümüz Mesih imanlılarının sıklıkla karşılaştıkları bir problemdir. “Öğretilerinin, tarihsel İsa'nınkilerden farklı olduğu”, “İsa'nın yeni bir din geliştirmek için gelmediği, ancak, ‘Hıristiyan düşünüş, rituel ve gelenekleri'nin Pavlus tarafından icat edildiği ya da uydurulduğu”, “Yorumla hatası yaparak (bilerek ya da bilmeyerek) İlahi Mesajı yanlış aktardığı”, “Karizmatik kişiliğini kullanarak, elçilerden biri olmadığı -hatta İsa'yı bizzat tanmadığı- halde diğer elçilerin önüne geçtiği ve bazı durumlarda İsa'dan öte otorite olmayı imaj edindiği”, bu bağlamda “Hıristiyanlığın önderi olduğu” gibi iddialar da bu problemin alt başlıkları haline gelmiştir. Şinasi Gündüz, “Pavlus: Hıristiyanlığın Mimarı” isimli kitabında bu iddiaları biraraya toplayarak oldukça gerçekçi bir eser yaratmıştır. Gündüz'ü, diğer yazarlardan ayıran özellik tezini ustalıkla ve zekice savunması ve söylediklerini mümkün olduğunca sağlam ve objektif kaynaklarla beslenmiş bilgi ve delillerle desteklemesidir. Mümkün olduğunca...

En güçlü, gerçekçi, sağlam deliller, savunular, tezler çürütülemez mi? Nitekim, Gündüz'ün bu sağlam temellendirilmiş eserinde dahi göze çarpan bazı yanlış yaklaşımlar mevcuttur. Gündüz'ün bu eserine dair yapacağımız savunmanın objektif olması beklenmemelidir; ne var ki, Gündüz'ün sırf karşı tez üretmek veya kendi görüşlerini desteklemek adına sergilediği bu yaklaşımdaki mantık hataları, çelişki ve zaman zaman daralan bakış açısı bizim subjektifliğimizin dahi önüne geçmektedir.
- 1 -
“İsa'nın teolojisi Teosentrik (Tanrı merkezli), Pavlus'unki ise Kristosentrik (Mesih merkezli) yapıya sahiptir. Bu bağlamda öğretişleri farklıdır.”
Şinasi Gündüz'e göre, “İsa'nın yaptığı çağrının özünde, insanları Tanrı'ya iman edip, kötülükten uzak durmak suretiyle Tanrı'nın egemenliğine girmeye davet etmek bulunmaktadır.”. Buna karşılık, Pavlus'un öğretişlerinin temelini “Mesih” kavramı teşkil eder. Kesinlikle katılıyorum; olması gereken de budur. Kutsal Kitap'ı, bütünlüğü ve sürekliliği olan bir roman gibi okuyacak olursak şu gerçeği rahatlıkla farkedebiliriz. Kurgu şöyledir: İsa'dan önce (Eski Ahit) – İsa (Yeni Ahit İncilleri) – İsa'dan sonra (Yeni Ahit Mektupları, Elçilerin İşleri ve Vahiy). Bu öykünün kahramanları kurgunun gidişatına göre değişir: Baba – Oğul – Kutsal Ruh. Öykü, oldukça ilginç ve heyecanlıdır; çünkü, sonuna yaklaşırken farkederiz ki bu kahramanlar aslında aynı varlıktır, özde bir ama kişilikte farklı.
Eski Ahit kısmının baş karakteri (Baba) Tanrı'nın ta kendisidir. Sadece İsrailoğullarına özel antlaşması ile Tanrı, halkına otoriter bir baba gibi kurallar koyar ve bu kurallara riayet ve kendisine sadakat isteyerek oğlunu yetiştirmeye çalışır. Eşi benzeri görülmemiş bereketlerinin yanı sıra zaman zaman öfke ve gazabını döker. Uslanmak bilmeyen yaramaz oğluna ders vermek amacıyla bir süre görüşmeme kararı alır, bunun üzerinde oğul pişman olur. Buna rağmen tesellisi vardır; çünkü Baba'sı kalbine şu ümidi koymuştur: Birgün gelecek, İsrailoğulları çektiği onca acının ödülü olarak güçlü bir krallığın meyveleri ile tekrar bereketlenecek ve eski ihtişamları güzel günlere kavuşacaktır. [1] Bunu sağlayacak kurtarıcı da “Mesih” olacaktır. “Çünkü bize bir çocuk doğacak, Bize bir oğul verilecek. Yönetim onun omuzlarında olacak. Onun adı Harika Öğütçü, Güçlü Tanrı, Ebedi Baba, Esenlik Önderi olacak.” (Yeşaya 9:6) der Yeşaya Peygamber. Ve, beklenen Oğul doğmuştur; O, Eski Ahit'in son noktasıdır.
Mesih İsa'nın mesajının “Kristosentrik” olması beklenmemelidir; eğer olsaydı, yani, gelecek bir Mesih'ten, Kurtarıcı'dan, Rab'den ve Kraldan bahsediyor olsaydı, Hıristiyanlık sadece, Yahudiliğin bir alt kolu olmaktan ibaret olacak, anlamsızca varlığını sürdürecekti ya da kısa bir süre sonra tarihin tozlu sayfalarında yerini alacaktı. Ya da kitaplar İsa hakkında “narsist, kendini beğenmiş” diyeceklerdi; insan hep kendinden bahseder miydi?
İsa'nın Mesih'i anlatmasına gerek yoktu, O zaten Mesih'ti. O, “Yol, Gerçek ve Yaşam Ben'im” (Yuhanna 14: 6) diyendi. Tanrı Egemenliğine giden yolu göstermek için gelmişti ve “Yol” kendisi idi. Söylediği gibi, O'nun aracılığı olmadan kimseye Baba'ya ulaşamazdı [2] . O, gelişi ile Yeni Ahit'i ilan etmişti.
İsa'nın yaşamına dair bilgiler Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından bize aktarıldı. Ancak Mesih İsa hakkında söylenmesi gereken daha çok şey vardı; öykü henüz tamamlanmamıştı. Çarmıha gerilmesi, ölümü ve tekrar dirilişi ve bütün bunların altında yatan derin anlam, İsa'nın da buyurduğu üzere sadece İsrail'le sınırlı kalmamalı ve tüm uluslara duyurulmalıydı. Elçilerin görevi yeni başlıyordu. İsa'nın vaadi olan “Kutsal Ruh”un yardımı ile uluslara müjdeyi duyurma, bu sırada çekilen sıkıntılar, maruz kalınan işkenceler, yeni yeni oluşan topluluklara öğretişler ve topluluklarda görülen yanlış anlamaların giderilmesine yönelik uyarılar öykünün devamını oluşturuyordu. Yazılmalı idi ki ileriki nesiller için örnek alınsın, öğretiş olsun. İşte, Pavlus'u bu sırada karşımıza çıkar.
Pavlus'un zaten anlatılmış bir öyküyü tekrarlamaya, yazıya dökmeye niyetli olmadığını görüyoruz. Birçok yazar, Pavlus'u bu yönüyle eleştiriyor. Mektuplarının içeriklerinin Tanrı'dan çok Mesih odaklı olduğunu, İsa'nın yaşamına dair ayrıntılar yerine ölümü ve dirilişi üzerinde yoğunlaştığını (hatta, bu durumun İsa'nın işlerinden, yaptıklarından haberdar olmayışından kaynaklandığını, bu nedenle bu kısma değinmediğini), Tanrı Egemenliğinin Mesih'e imanla gerçekleşeceğini (hatta, Yasa'yı gözardı ederek sadece bunun yeterli olduğunu) söylediğini vurgulayarak, Pavlus'u İsa'dan bağımsız bir din kurmakla suçluyorlar.
Pavlus'u ve genel düşünce tarzını yazdığı mektuplardan biliyoruz. Şimdi kendimizi onun yerine koyarak biraz empati yapalım, biz olsak farklı bir tavır mı sergilerdik?
Pavlus'un yazdığı mektuplar zaten Hıristiyan olmuş topluluklara hitabendi. Bu topluluklar Pavlus'un yolculukları sırasında karşılaştığı, müjdeyi onun ağzından duyan ve kabul eden geneli putperest kökenli kişilerden oluşur. Ya Hıristiyan yaşam tarzına adapte olamamış hala hatalar yapan, ya eski geleneklerinden bir türlü kopamamış veya aslında Müjde'yi hiç bir zaman anlayamamış kişilere kulak vererek yanlış yola sapan ya da tam tersi doğruluk yolundan uzaklaşmamış ama biraz teşvike ihtiyaç duyan topluluklardı bunlar. Mektuplar, biraz uyarı biraz da teşvik niteliği taşır; amaç, sapmaları ve bölünmeleri önlemektir. Buradan yola çıkarak şu savunu yapılabilir:
1- Bu toplulukların tamamı pagan kökenli idi. Pavlus, onlara Tanrı'nın kim olduğunu çok daha önce anlatmış olmalı ki çok tanrılı dinlerinden vazgeçip Tek Tanrı'ya inanmışlardır. Tanrı kavramını zaten öğrenmiş kişilere şimdi anlatılması gereken, bizden neler beklediği, nasıl bir yol izlememiz gerektiği idi.
2- İsa'nın kim olduğundan, nasıl bir yaşam sürdüğünden bahsetmeden “Mesih” özelliğini vurgulamak ne derece anlaşılabilir? Pavlus, İsa'nın yaşamına dair ayrıntıları mutlaka daha önce vermiş olmalıdır. Zira, mektuplarında da İsa'nın yaşamına dair bir çok noktaya değinir: İsa'nın vaftizi, elçileri ile yediği yemek, yaptığı mucizeler ve bir kadından doğmuş olması bunlardan bazılarıdır.
3- Eğer, mektupların içeriği tamemen Tanrı kavramı ve İsa'nın yaşamı olsaydı, Haç, ölüm ve dirililiş ve sonrasından bahsedilmeseydi, Pavlus, söylenenleri tekrarlamış olmayacak mıydı? Şimdi, “Hıristiyanlığın kurucusu” olmakla suçluyorsak, o zaman da “Hıristiyanlığa bir katkısı olmamış, yazılanları tekrar yazmıştır” mı diyecektik?
4- Yazarların eleştirisi sadece Pavlus'a yönelik olmamalıdır. Zira, Petrus ve Yuhanna da mektuplarında Pavlus'un anlattıklarının benzerini anlatmış, onlar da “Mesih” üzerine yoğunlaşmıştır.
5- Mesih kavramı başlığı altında Tanrı egemenliğinin gelişi, Haç, ölüm ve diriliş konuları sadece topluluklara yazılan mektuplarda değil, İncillerde de geniş yer tutar. Yuhanna İncilinin % 50'si, Markos ve Matta İncillerinin %40'ı, Luka İncilinin %30'u (yaklaşık yüzdelerdir) İsa'nın son haftasını anlatır; ağırlık “Mesih olması”, “yargılanması”, “Haç, Ölüm ve Diriliş” kısımlarıdır.
Sonuç: “Haç, ölüm ve diriliş” konusunu vurgulama, İsa'nın kendi sözlerini alıntılayarak kurtuluşun, yani Tanrı Egemenliği'ne girmenin İsa Mesih aracılığı ile gerçekleşeceğini söyleme, bu bağlamda tarihsel İsa'nın yaşantısından çok mesajının öneminine yer verme, dolayısı ile “Teosentrik”ten çok “Kristosentrik” öğretişi benimseme sadece Pavlus'a özgü bir davranış değildir. Elçiler de, tıpkı Rab'lerinin onlara buyurduğu gibi, Kurtuluş'un gereğini anlatmışlardır.
Şimdi, öyküye geri dönelim: Eski Ahit aracılığı ile Tanrı, kendisini tanıtmış; nelerden hoşlanır, neleri sevmez, beklentisi nedir sorularına cevap vermişti. Bereketini ve gazabını göstermiş, sonlarına doğru gazabından yorulmuş halkına “Kurtarıcı”nın müjdesini vermişti. Eski Ahit'in “Baba” dan sonraki karakteri “Mesih, İnsanoğlu, Kurtarıcı, Kral, Davut'un oğlu, Rab” bu sefer Yeni Ahit'in baş karakteri olarak karşımıza çıkar. İsa dünyaya gelir, mucizelerini ve öğretişini sergiler, Müjde'nin kendisi ile gerçekleştiğini, Tanrı Krallığı'na giriş vizesi olduğunu açıklar ve sırf kimliğini, yani “Tanrılığı”nı inkar etmediği için yargılanır. Günahsız yaşamını, -söylendiği gibi- [3] insanlığın günahı uğruna çarmıhta sonlandırır. Ölümünden hemen önce “Tamamlandı” [4] diyerek Eski Ahit'in sona erdiğini, ölümünün 3. günü gerçekleşen dirilişi aracılığı ile de Yeni Ahit'i ilan eder. İsa Mesih, Eski ve Yeni Ahit arasındaki köprü, insanlığın Tanrı ile barışması için son fırsat olan Tanrı Kuzusu'dur.
Yeni Ahit tüm bunlara ek olarak Mesih'in göğe alınışından sonra geçen dönemi de ele alır: İsa'nın tekrar göğe alınışı, Kutsal Ruh'un elçiler üzerine inmesi, müjdenin tüm uluslara duyurulması emrine uyularak ülke dışı yolculukların ve vaazların başlaması, toplulukların kurulması ve takip edilmesi, gerekirse uyarıların yapılması.
Şimdi bu süreçte Pavlus'un Mesih merkezli vaaz etmesi ne kadar anormaldir? Tabi ki Eski Ahit, Tanrı'dan, Mesih İsa,, Tanrı'yla özdeş olan kendisinden, Pavlus ve diğer elçiler de Mesih ve sonrasından bahsetmelidir ki zincirin tüm halkaları tamamlanabilsin, Kutsal Kitap bütünlüğünü, Tek Öykü olma özelliğini korusun. Pavlus, bu bağlamda yapması gerekeni yapmıştır.



-Hristiyanlıkla ilgili araştırmalarımdan alıntıdır iyi okumalar,tartışma yaratmadan bilgilerinizi paylaşmanız dileyimle...
 
S

SoNoL

Katkım olsun diye pavlus'la ilgili edindiğim bilgiyi paylaşmak istiyorum.

Pavlus, Hıristiyanlık'ta, İsa devrinin Ferisi Yahudilerinden ve Roma vatandaşıdır. Tarsus doğumludur. Hırıstiyan olmadan önce, ilk hırıstiyanlara eziyet eden biri olarak bilinir. Şam'a mektup götürürken, Hz.İsa'nın kendisine görünmesiyle,hırıstiyanlığı seçerek cemaate katılır.

Daha sonra Pavlus, Hristiyanlık inancını yaymak için Anadolu'yu adım adım dolaştı. Hayat hikâyesi, büyük bölümünü İncil yazarı Luka'nın kaleme aldığı Elçilerin İşleri kitabında bulunur. Yeni Ahit'te Pavlus'un mektupları önemli bir yer tutar. Bu mektuplar sırasıyla; Romalılar, 1. ve 2. Korintliler, Galatyalılar, Efesliler, Filibeliler, Koloseliler, 1. ve 2. Selanikliler, 1. ve 2. Timoteos, Titus ve Filimon'a mektuplardır. Bazı inanırlara göre İbraniler'e Mektup da yine Pavlus tarafından yazılmıştır.

Tanrı egemenliğine pavlus'un bakış açısı;
“Rab'bin kendisi, bir emir çağrısıyla, başmeleğin seslenmesiyle, Tanrı'nın borazanıyla gökten inecek. ...onlarla birlikte Rab'bı havada karşılamak üzere bulutlar içinde alınıp götürüleceğiz. Böylece sonsuza dek Rab'le birlikte olacağız.” 1.Sel.4:16-17

Evet bu okuduklarıma bakınca,kanaatim pavlus yapması gerekeni yapmıştır.
 

Similar Threads

Cevaplar
0
Görüntüleme
746
Ü
Cevaplar
0
Görüntüleme
1K
Üye silindi 70925
Ü
Cevaplar
0
Görüntüleme
1K
Ü
Cevaplar
0
Görüntüleme
578
Üye silindi 70925
Ü
Üst