Tek Yanlı Bir Konuşma

şinçeyank

Kayıtlı Üye
Katılım
23 Eyl 2011
Mesajlar
899
Tepkime puanı
146
İş
üniversite Öğr.
-Çeneleriniz birbirine vurup duruyor. Eliniz ayağınız da buz gibi... Besbelli hastalanıyorsunuz. İki aspirinle bir C vitamini alsanız, bir de kazak geçirseniz sırtınıza...
- ......
- En iyisi yatağa girip yatmanızdır ama, galiba akşam yemeğine bir yere çağrılısınız. Kendinizi iyi hissetmediğiniz için, gelemeyeceğinizi söyleyerek özür dileseniz...
- ......
- O kadar hazırlık yaptılar, kaç gün öncesinden de haber verdiler, son dakikada gitmezseniz alınırlar diyorsunuz ama; eklemleriniz kırılıp dökülüyor, parmağınızı kaldıracak haliniz yok... Çenelerinizin birbirine vurup durmasına karşın, ateşiniz de en az otuz sekiz buçuk falan olmalı...
- ......
- Nasıl da gözünüzde büyüyor bu ayazda evden dışarı çıkmak...
- ......
- Filmlerde enerjisi hiç mi hiç bitmeyen sinema kahramanlarına şu anda kimbilir nasıl imreniyorsunuz. Üşümeden, terlemeden, yorulmadan, uykusu gelmeden, şöyle uzanıp kendinden geçecek bir yer aramadan; yıldırım gibi araba kullanmak, motosikletlere binmek, at koşturmak, damlardan damlara atlamak, balkonlara tırmanmak, dans etmek, bir yumrukta yirmi kişiyi devirmek; gözlerinden, kulaklarından, burnundan, ağzından taşan süper bir enerjiyle kahkahalar atmak... Hele böylesine kolunuz kanadınız kırıkken; hele böylesine içiniz dışınız tir tir üşüyüp dururken ve ateşiniz usul usul yükselirken; gözünüzde büsbütün bir Kafdağı arkası mucizesine bürünüyor değil mi?
- ......
- Neyse, bir an önce gidin de, bir an önce dönün bari... Boynunuza atkı sarmayı da unutmayın çıkarken...
- ......
- Aklınıza kötü şeyler gelmesin. Kırıklık yaygın şimdi. Bu kadar çok titremeniz, olsa olsa bir grip başlangıcıdır sadece... Kendinize de pek dikkat ettiğiniz yok zaten. Yemeklerinizi bile doğru dürüst zamanında yemiyorsunuz. Vücudunuz dirençsiz kalıyor, sonra üstünüze bir şey almadan ikide birde soğuğa çıkıp giriyorsunuz. Aslını sorarsanız; çocuk bile yapmaz sizin yaptığınızı ya, neyse...
- ......
- Yemekte konuşmayı yarım yamalak idare ettiniz. Yemekleri de yiyemediniz. Oysa ne güzel şeyler yapmışlardı sizin için... Kırılıp döküldüğünüzü söylediniz. Anladılar durumunuzu tabii.
- ......
- Dönüşte bir Sibirya gecesinin içinde kaldığınızı sandınız değil mi; rüzgâr ustura gibi yüzünüzü kesiyor ve çeneleriniz yine takırdayıp duruyordu.
- ......
- Bırakın şimdi giysilerinizi dolaba asmayı. Bir kazak, hatta bir kazak daha giyip, çekin üstünüze yorganla battaniyeyi... İki de aspirin alıverin.
- ......
- İki kazak, yorgan, battaniye ve hâlâ zangır zangır titriyorsunuz siz... Bakın şimdi de ter içinde kaldınız. Yatakta mısınız, bir inip bir yükselen cehennem dalgaları içinde misiniz; uykunuzun arasında tam kestiremiyorsunuz, nerede olduğunuzu... Yatağın soğuk yönlerine doğru kaydığınız zaman da, cehennem dalgaları içinden buzullara yuvarlanıyor ve ayağınızın parmağından saçınızın tellerine kadar ürpere ürpere üşüyorsunuz...
- ......
- Yarın hiç çıkmayın yataktan...
- ......
- Yanınızda kiminiz kimseniz de yok ki, size sıcak bir çorba, limonlu bir çay pişirsin...
- ......
- İnsanların vadesi geldi mi gelir ama, sizin durumunuzun öyle bir vade ile henüz pek ilgisi yok herhalde. Sık sık titreyip terlemeye alışık olmadığınız için, kuruntu yapıyorsunuz...
- ......
- Gerçekten hiç çıkmayın yataktan... Uyur, uyanır dinlenirsiniz...
- ......
- Mümkün değil mi?
- ......
- Ama bakın takatiniz yok. Hafif hafif başınız dönüyor. Bu durumda dilediğiniz gibi çalışamazsınız ki...
- ......
- Haydi, haydi zorlamayın kendinizi... İşte yine aç kalıyorsunuz. Hiç değilse bir çorba pişirin kendinize...
- ......
- Ne yapacaksınız, yaşam, her zaman ılık bir deniz kıyısının sevdalı yumuşaklığında değildir.
--------
Not: 20 yıl önce yazılmış bir yazı... "Güneş"ten...


ALINTI: Çetin ALTAN
 
Üst