Şehr-i İstanbul (Ayasofya Efsaneleri)

egedesouza

Kayıtlı Üye
Katılım
20 Tem 2011
Mesajlar
236
Tepkime puanı
131
Konum
İstanbul
İş
Öğrenci
7.jpg

Bir şey ne kadar büyükse, ona ait olanlar da o kadar çok olur... Ayasofya...
(Tarihini anlatarak sizi sıkmak istemiyorum çünkü bu bilgilere her yerde ulaşabilirsiniz diye düşünüyorum... Az olan değerlidir mantığıyla, fazla dillere düşmeyen, çok kişi tarafından bilinmeyen efsaneleri paylaşacağım yalnızca...)

Ayasofya efsaneleri Bitmez

*
Iustinianos Ayasofya'yı yaptırmak için en ünlü mimarları İstanbul'a davet etti, yaptıracağı kilise için birer taslak çizmelerini istedi. Ancak çizilen hiçbir taslak imparatoru tatmin etmedi. Bir gece üzgün ve umutsuz uykuya dalan Iustinianos, bir rüya gördü. Ayasofya'nm kurulacağı arsada beliren nur yüzlü bir ihtiyar, sağına soluna bakınıyor, sonra da her köşede biraz durup bekliyordu. Nur yüzlü ihtiyarın yanına giden imparator, onun elindeki gümüş levhayı görünce şaşkınlığa düştü. Levhanın üzerinde çizili olan kilise resmi, onun hayalini kurduğu mabet idi. Hemen tanrıya dua etmeye başlayan Iustinianos'un yanına gelen garip ihtiyar, elindeki gümüş levhayı imparatora uzattı ve dedi ki "Al bu resmi Iustinianos, kiliseni bu örneğe göre yaptır!"
İ
mparator, sevinçle tapınağın adını ne koyması gerektiğini sorunca, "Ayasofya" der nur yüzlü garip ihtiyar ve anında kaybolur. İmparator, sabahleyin kalkınca mimarını çağırır ve rüyasındaki mabedin resmini tarif ederek çizmelerini ister. Mimar imparatora cebinden çıkardığı,maketini çizdiği kiliseyi gösterir ve "Bu mu?" der.Şaşkınlığını gizleyemeyen imparator birşey diyemeden mimar: "Dün gece rüyamda gördüm" der...
16.jpg

*Konstantiniye’yi ziyaret eden bir Rus gezginin Anonim’inden:

“Ayasofya’ya gelindiğinde, sahanlığa güney kapısından girilir. Orada Aziz Mikail’e adanmış küçük bir kilise vardır. Aziz Mikail, şantiye bekçisi olan genç adama bu kilisede görünmüştür.
Aziz Mikail aniden belirmiş ve genç adama şu soruyu sormuştur; “Bu kilisenin inşaat ustaların neredeler ve adları ne?”
Genç adam şaşkınlık biraz da korku içinde Mikail’e cevap vermiş; “Ustalar akşam yemeği için saraya gittiler ve kilisenin adı yok.
“Git, ustalarına haber ver. Ayasofya’ya adanan bu kiliseyi bir an önce bitirsinler.
“Saygıdeğer efendim, görüntünüz beni korkuttu, ışığınız beni körletti. Sizin adınız nedir saygıdeğer efendim?”
“Benim adım Mikail”
“Saygıdeğer Mikail efendim, ben ustalarım dönene kadar buradan ayrılamam.”
Bunu işitince Aziz Mikail genç adama sordu.
“Senin adın ne?”
“Benim adım Mikail”
“ Mikail, imparatora git ve ona, ustalarına Ayasofya’ya adanan bu kiliseyi bir an önce bitirmelerini emretmesini söyle; Ayasofya’nın şantiyesini senin yerine ben bekleyeceğim ve ben de kutsal Tanrı İsa’nın gücü bulunduğu için sen gelmeden buradan ayrılmayacağım”

Çırak Mikail imparatorun yanına gitti ve Aziz Mikail’in ona görünüp kendisine söylemesini istediklerini iletti. İmparator gencin dediklerini duyduktan sonra bir süre düşündü ve onu Roma’ya gönderdi.

Böylece Çırak bir daha Ayasofya’ya dönmeyecek ve Aziz Mikail’de sonsuza dek Ayasofya ve Konstantiniye’nin koruyucusu olarak kalacaktı...”


Ayasofya 'da henüz 2009 yılında ortaya çıkarılan 6 kanatlı bu melek efsaneyi doğrular nitelikte.

Devam ediyorum;

*Kuşatmaya Türk saflarında katıldıktan sonra o günlerin tarihini yazan Rus tarihçi Nestor İskender, 24 Mayıs günüyle ilgili olarak şunları yazar;

Cuma gününden önceki gece tüm şehir aydınlandı. Muhafızlar Türklerin şehri ateşe vermesinden korkarak koştular, işareti gördüler ve bağırmaya başladılar. Orada toplananların bazıları, büyük Ayasofya kilisesinin üst kat pencerelerinden büyük bir alev çıktığını ve bütün kubbeyi sardığını gördüler. Uzun süre sonra alev sönmeye yüz tuttu ve bir ışık huzmesi oldu. Tarif etmesi zor olan bu huzme aniden göğe yükseldi. Olayı görenler dövünmeye ve “Kyrie Eleison” diye bağırmaya başladılar. Işık huzmesi göğün duvarına dayandı; göklerin kapısı açıldı, ışığı içeri aldı ve yeniden kapandı.
Ertesi gün Patrik, İmparatora giderek, Justinyanus zamanında kiliseyi korumak üzere gönderilen meleğin kiliseyi terk ederek göğe döndüğünü haber verdi.”
17.jpg


*Evliya Çelebi'nin anlatılarına göre, Hazreti Muhammed'in doğduğu gece İstanbul'da büyük bir yersarsıntısı olmuş ve Ayasofya'nın kubbesi yıkılmıştı. Ama yapılan onca şeye rağmen, dönemin en iyi mimarlarına rağmen kubbe bir türlü tamir edilemiyordu. Bir süre sonra, Buhayra adlı rahibin aracılık etmesiyle, bir rahipler kurulu Mekke'ye gitmiş, o zaman henüz küçük bir çocuk olan Hazreti Muhammed'in ağız suyundan alıp, zemzem suyu da katarak Mekke toprağı ile bir harç yaparak İstanbul'a geri dönmüşlerdi. Yıkılan kubbenin tamiri, işte bu Mekke'den getirilen harçla mümkün olmuştu.

Ve daha birçokları... Neden olmasın ?

Sevgi ve saygılarımla...
 

OneRepublic

Kayıtlı Üye
Katılım
2 Eyl 2011
Mesajlar
771
Tepkime puanı
165
Konum
Belçika
Bunlari ilk defa sizden ögreniyorum. Bu degerli bilgileriniz icin size ne kadar tesekkür etsem az. Yazilarinizin devami gelecek degil mi? Hic son bulmasin derim. :)
 

egedesouza

Kayıtlı Üye
Katılım
20 Tem 2011
Mesajlar
236
Tepkime puanı
131
Konum
İstanbul
İş
Öğrenci
Öncelikle ben teşekkür ederim... İkinci olarak size duymadıklarınızı duayacağınızı belirtmiştim :) Son olarak ise devam edecek...
 

Mgp

Kayıtlı Üye
Katılım
9 Eyl 2011
Mesajlar
2
Tepkime puanı
1
İstanbul ile ilgili paylaştığınız yazılar gerçekten çok ilgi çekici :) Size teşekkür etmekle beraber bu yazıların devamını bekliyor ve içeriğinin de aynen böyle doyurucu olmasını diliyoruz...:)
 
Üst