Maksatlı Izdırap

mally

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Ocak 2010
Mesajlar
720
Tepkime puanı
225
izdirap.jpg

Nefsaniyetle mücadele etmek maksatlı ıstırabı doğurur. Bu yolda sarf edilen çaba iç özgürlüğe götürür. Istırap hakkında birçok alimin, filozofun ve peygamberin çeşitli tanımları vardır. Esas olarak ıstırap, duyusal olan bir olay değildir. Yani bizim duyularımızla ilgili bir konu değildir. Istırabın duyularımızdaki görünümü sadece bir sonuçtur. Başınızın ya da midenizin ağrıması, üzülmeniz, vicdan azabı duymanız, bir merhamet ve şefkat sebebiyle insanların durumlarından kederlenmeniz vb. temelde başka bir etkinin görünümlerinden ibaret olup bunlar salt ıstırap değildir. Dolayısıyla ıstırabın kaynağına doğru giderken bunların tersini düşünmek, bizi ıstırabın kaynağına ulaştırmış olmaz. Bizde ıstırabı meydana getiren olayların önüne geçmekle biz, ıstırabın kaynağına inmiş olmayız. Başka bir ifadeyle, sürekli olarak hazza, mutluluğa, memnuniyete koşmak ve hep bunu arayarak ıstırabın önüne geçmiş olmayız.
Buda'nın ifade ettiği gibi, ıstırabın kaynağı acaba arzular ya da istekler mi? Elbette, bir yerde ıstırap, arzu ve isteklerden kaynaklanıyor. Fakat bu da temeli oluşturmuyor. Istırabın kaynağı, Yahudiliğin veya İslam’ın belirttiği gibi, Tanrı'nın Yasalarına, şartlarına uymamaktan dolayı mı meydana geliyor? Şeriata uyarsanız, size tavsiye edilen bilgilere göre hareket ederseniz veya Sina Yasası'na (Musa'nın On Emri) uyarsanız ıstıraptan kurtulmuş mu olursunuz? Bunlar da değil. Istırap, ne verilen bir emre uymamaktan, ne de insan varlığının arzularından kaynaklanır.

Aslında ıstırap, sadece gelişmek ve olgunlaşmak yolunda bulunan varlığın ruhsal gelişmedeki evrensel ritmini düzenleyen bir uyarıdan başka bir şey değildir. Bu da, tekâmül etmekte olan varlığın gidiş ritminde herhangi bir aksama, yavaşlama ya da geri çalışma söz konusu olduğu zaman, otomatik olarak derhal faaliyete geçer. Ve tezahür ettiği araçların da hiçbir önemi yoktur. Bozuk bir ritim, düzensiz bir tekâmül ritmi içerisinde bulunan bir kimsenin uyarılması, sadece belirli niteliklere sahip bazı mekanizmaların çalışması anlamına gelmez; ıstırabımız, pekâlâ bir diş ağrısından başlayıp çok zor olan bir ağır vicdan azabına kadar çeşitli şekillerde gözükebilir.

Her ıstırap bir uyarı olarak, hayat içerisindeki tutum ve tavrımızın, düşünce şeklimizin, niyetlerimizin her seferinde yeniden kontrol edilmesi gerektiğini gösterir. Istırap temelde evrensel bir kontrol mekanizmasıdır. Ve varlığın bizzat kendisi tarafından gerçekleştirilmesi gereken bir kontrol mekanizmasıdır. Buda'da olduğu gibi, eğer arzularınız sizi ıstıraba gömüyorsa, o arzularınız, büyük ritim içerisindeki düzensizlik hâlinizi göstermesi bakımından çok değerlidir. Çünkü insan iradesi, yeryüzünde kendi tekâmülünün gerçekleri içerisinde kendine en uygun olan, en doğal olan hareketleri yapmakta hür olarak yaratılmıştır. Arzularınız da, sizin hürriyetinizin bir sonucu olarak belirmiş olabilir. Hür olarak hareket etmek, doğru ve isabetli bir seçme yapmak anlamına gelmez. Siz, o andaki durumunuza ve tekâmül düzeyinize uygun bir seçme yapabilirsiniz. İradenizle her şeyi arzu edebilir, her şeyi isteyebilirsiniz; buna hakkınız vardır. Fakat bunu elde edebilmek için bir dizi çok çeşitli çabalar, gayretler harcamak zorundasınız. Bu çabalar sizde çeşitli şekillerde reaksiyonlar gösterebilir. Doğal olarak bunların en başında belirli bir ritme uymak zorunluluğunu gerektiren bir sinyal ortaya çıkar: İşte bu, ıstıraptır, acıdır, elemdir.

Fakat burada sözünü ettiğimiz ıstırap, şu alıcı kabiliyeti olan sinir uçlarımızdan kaynaklanıp da beynimizde bir sonuç olarak ortaya çıkan acı anlamına gelmez. Onlar, hayat skalası içerisinde beşeri varlığın bedeniyle, yani en kaba tarafıyla ilgili olan ıstırap şekilleridir. İnsanlar hiçbir fiziksel acı duymadan, gözlerinden yaş boşalmadan, hatta fizik olarak çok rahat bulunduğu hâlde de sessizce ıstırap çekerler. Bir halk deyimi vardır: "İpek yastık diken oldu yüzüme." O insan o kadar refah içinde ki, ipekten yastığı var. Fakat yanağını koyduğu taraf diken gibi batıyor. Bu, insanların hep fiziksel huzur peşinde koşmalarının yanlış bir uygulama olduğunu anlatan çok güzel bir halk deyimidir.

Huzur, fiziksel elde edilmez. İç barışın, iç sükûnun, iç dengenin kurulmasından sonra siz hangi fizik plânda hazır bulunursanız bulunun, huzur içinde olursunuz. Ama iç dengemizi kuramamışsak, içimizde bir barışıklık yoksa, daima patlamalar ve dalgalanmalar hâlini, durup durup alevlenmeler hâlini yaşıyorsak, bir sükûnete erişmemişsek; gerek imajlar, düşünceler ve arzular, gerek bilgiler ve amaçlar bakımından genel ritme uygun bir hâl içerisinde bulunamıyorsak fiziksel bir barışıklık, ruhsal küskünlüğün yanında hiçbir şey ifade etmez. O ipek yastıklar diken gibi olur. Bu bir gerçektir. Bu gerçeklerin insanlar tarafından anlaşılabilmesi için, ıstırap şart oluyor. Fiziksel olarak iyi durumda olup da manevi olarak ıstıraplar içinde bulunmuş olanlar, bütün bunları yaşamış olanlar söylediklerimizi çok daha iyi anlarlar.

Tekrar ifade edelim ki, ıstırap bir uyarı sistemidir. Bu uyarı ne için? Bu uyarı, insan varlığının genel ritim içerisindeki özel ritmini ayarlaması içindir. Bu, insan varlığının kendi gelişimine ait bilgiyi elde etmesi, kendi varlığı ve kendi dışında olanlar hakkındaki bilgiyi elde etmesi anlamına gelir. Tersinden hareket edersek, varlığın bilgisizliğinin, fizik kâinatla ilgili cahilliğinin ortadan kalkması için gerekli olan bir uyarı sistemidir. O hâlde diyebiliriz ki, ıstırabın kaynağı bilgisizliktir, arzularımız değil. Çünkü arzularımızı belirleyen husus ruhsal varlığımızın olgunluğundan, tekâmülünden meydana gelmiş olan bilgimizdir. Eğer bilgimizde ve irfanımızda ya da ruhsal ritmimizde bir yükseklik ve süreklilik elde etmek istiyorsak, muhakkak ki çaba harcamamız gerekiyor. İşte, maksatlı ıstırap hakkında anlaşılması gereken budur.

İnsan kendini geliştirmek, kendini bilmek, kendini tanımak, etrafını anlamak, özellikle kendinde var olan kudretleri, yetenekleri yetkin bir hâle gelinceye kadar geliştirmek için güç harcamak, gayret göstermek, çabalamak zorundadır. Kendinizde gördüğünüz herhangi bir eksikliği ortadan kaldırmak için çaba sarf etmeniz, kendinizde var olan bir fazlalığı söküp atmanız anlamına gelir. Bu adeta, herhangi bir organınızı bedeninizden çıkartmak gibidir. Benimsemiş olduğunuz, kendisine özen gösterdiğiniz, hatta kendisiyle özdeşleştirdiğiniz, bir çeşit put hâline, ideal hâline getirdiğiniz birtakım alışkanlıklardan kanaatlerden ve bilgilerden kurtulmanız gerektiğini; yanlış bir anlama, yanlış bir idrak ve yanlış bir tatbikat içerisinde olduğunuzu fark ettiğiniz anda bundan kurtulmak istiyorsanız, siz kendinizden bir şeyleri vermek, yok etmek durumundasınız. Gayet iyi biliyoruz ki, insan kendi bedeninden herhangi bir şeyi canlı canlı çıkarıp verirse çok acı çeker.

Benzer şekilde, kendisinden bir şeyler vermek de insanda ıstırap doğurur. Nitekim, bununla daha sık karşılaşıyoruz. Örneğin sevmek, affetmek, hoş görmek gibi elci davranışlarda bulunurken birçok kereler kendisine ait olan birtakım kıymetleri başkaları için sarf etmek söz konusu olduğunda insanlar ıstırap çekerler. Egoizmalarıyla ilgili her türlü fedakârlık, insanın ıstırap kaynaklarından biridir. Bu durumda kişi bir bilgiye ulaşmaktadır. Ve anlamaktadır ki, bencillik, yani her şeyi kendine hasretmek aslında kozmik düzende yeri olmayan bir yanlış düşüncedir. Tabiat her şeyi kendine bağlı olanlarla paylaşmakta ve hiçbir şekilde kıskançlık yapmamaktadır. Fakat sadece insan, bu paylaşmaya katılmak istemiyor. Elde etmiş olduğu, benimsemiş olduğu veya kendinde var olan herhangi bir kıymeti insanlarla paylaşmak istemiyor. Bu, onun egoistik bir derdidir ve bu yüzden ıstırap çekmektedir. İnsan eşyayı çok benimsemiştir, ondan sıyrılamamaktadır, onu verememekte, bırakamamaktadır. Hatta öyle ki, putları olmadan varlığını sürdüremeyecek hâle düşmüştür. O şeysiz olduğu vakit, o hareketleri yapamadığı vakit, o yerlerde bulunamadığı vakit kendi varlığının zedelendiği, hafiflediği, hatta neredeyse hiçbir kıymeti olmadığı kanaatine varır.

İnsanların terk edebilmek, bırakabilmek kabiliyeti arttıkça ıstırabı azalır. O hâlde, maksatlı ıstırap demek; insanın kendi kendini sürekli bir şekilde denetim altında tutarak, genel prensip ve yasalara uygun bir şekilde, kendi tefekkürünün yettiği kadar, kendi gücünün sınırlarını fazla zorlamadan ama gayretini ve iyi niyetini de elden bırakmadan, bilgisizliğini ve onun doğurmuş olduğu her türlü eksikliği ortadan kaldırmak için maksatlı bir şekilde, bu amaçla, bu niyetle yaşamasıdır. "Ben kendimi geliştirmek istiyorum, eksik olan taraflarımı tamamlamak istiyorum. Bende fazla olan, göze batan, zararlı olan, bana faydası olmayan, eleştirilen taraflarımdan da kurtulmak istiyorum; bunun için ne yapmalıyım?" dedikten sonra, bilerek ve isteyerek o tatbikatların içine girmektir. Bazen bu faaliyet örgütler hâlinde yapılır ve birtakım dernekler kurulur. Bazen farkında, bazen de farkında olmadan bu gibi kuruluşların yaptıkları işlerin çoğu maksatlı bir ıstırap hayatı yaşamaktır. Vermenin, terk etmenin çalışmalarını yaparlar; zamanını, sevgisini, alakasını, dikkatini, varsa maddî birtakım şeyleri verebilirler. Ama maksatlı ıstırap sadece örgüt içerisinde olmaz.

İnsanın kendi kendini tanıması ve bilmesi, kendini anlaması ve kendini geliştirmesi konusunda göstermiş olduğu iradî dikkat ve her olay karşısında uyanık kalmaya çalışarak eksik tarafının giderilmesi için uğraşması, maksatlı ıstırabın ta kendisidir. Yani neden-niçin yaşadığının mümkün olduğu kadar farkına vararak çalışmaktır.

Maksatlı ıstırabın metotlu olarak yapıldığı yerler yok mudur? Vardır, hem de binlerce seneden beri. Tarihsel yapımıza uygun olarak, en eski Mısır'dan, en eski Roma devrinden kalan arkaik Hint'ten itibaren insanların gelişimine, onların tekâmül seyrine dikkat edersek, maksatlı ıstırabın peşinde koşmak için çok büyük sistemler meydana getirilmiştir.

Bütün Hint dinleri ve Hint filozofisi maksatlı ıstıraba dayanır. Bütün mistisizm, özellikle İslam mistisizmi, yani sufizm baştan aşağı maksatlı ıstırapla ayakta durur. Maksatlı bir şekilde ıstırap çekmeyi benimseyemeyenin, bu yolda yürüyemeyenin aydınlanması mümkün değildir. Sufi tabiriyle, "sevgilisine kavuşması" mümkün değildir. maksatlı ıstırap arar; kendinde gördüğü her fazlalığın tepesine çıkar, her sivriliği dümdüz etmek için yarışır; amacı budur. Aynı şekilde bu metot Hristiyan mistiklerinde ve Şamanizmde de vardır. Çünkü her devirde, her topluluk kendi yöresinde, kendine göre, o maksatlı ıstırabın getirmiş olduğu tekâmül seviyesine ulaşmak istemektedir. Afrika büyücüsünde de, totem sahibi varlıklarda da aynı durum vardır. Genel inisiyasyon kuralları içerisinde sivriliklerin törpülenmesi insanın egosuyla, nefsiyle alâkalı her türlü engebenin düz bir ova hâline getirilmesi prensiptir, esastır. Ve her şey buna göre ayarlanmıştır. Yalan söylememek, adam öldürmemek demek nefiste bulunan, yaşamakta olan varlıkta bulunan bilgisizliğin tezahürlerini ortadan kaldırmak demektir. Yalan söylememek, başkasını aldatmamak, gururlanmamak, kibirlenmemek vb. hususlarda varlık egoizmasından herhâlde çok şeyler kaybediyor. Ama sonuçta vermiş yok etmiş, silmiş oluyor. Tamamen ortadan kaldırmasa bile onu yassıltıyor. Bu maksatlı bir ıstıraptır.

Ergün Arıkdal
 
Üst