Vampir Bilinmezliği

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

blasphemous

Kayıtlı Üye
Katılım
26 Nis 2011
Mesajlar
211
Tepkime puanı
25
abi bana ordan bir virüs yollada vampir olalım :D ama ben inandım zaten vampirlere aşırı ilgi duyarım
 

zona

Kayıtlı Üye
Katılım
10 Ağu 2010
Mesajlar
94
Tepkime puanı
4
Bana da pek inandırıcı gelmiyor ama vc17 virüsünü taşıyan örümceği çok merak ettim.
 

zona

Kayıtlı Üye
Katılım
10 Ağu 2010
Mesajlar
94
Tepkime puanı
4
resim paylaşıyodum ama paylaşılmadı google görsellere porfiria yazınca çıkan resimlere bir bakın flood için özür dilerim resim çıkmadığı için yapmak zorunda kaldım
Evet bende bakmıştım resimlere hiç bir albenisi yok :D Allah korusun.
 

iwise

Kayıtlı Üye
Katılım
27 Ocak 2011
Mesajlar
13
Tepkime puanı
0
VC17 Gerçekten Nelere Yol Açıyor?

Mutasyon virüslerinin bir çeşidi olan VC17 olarak bilinen virüs, mide ve kasları mutasyona uğratmaktadır..Mide normal yiyeceklerle kanı kolayca ayırt edebiliyor.Bildiğiniğz gibi alınan onca besinden yanlızca küçük bi kısmı enerji-besin oalrak kullanılabiliyor.Mutasyon ile içilen kan tamamen vücuda yayılır.

GÜÇ? === Laktik asit bildiğiniz gibi yorulma hissini verir.Laktik asit sentezini durduran bu virüs aynı zamanda sınır varyansını da ortadan kaldırır..Normal bir insanın gücünden 6-7 kat fazla güce sahiptirler...

HIZ? === Mide kanı direkt olarak bağırsağa gönderir.Bağırsak hiç bi oynama yapmadan vücuda kanın geçmesini sağlar..Normalde alınan enerjinin onlarca katı fazlalıgında enerjiye sahip olunur( ATP= adenozin trifosfat (enerji) ) kaslardaki sınır varyansının da yok olmasıyla kaslar hızlı çalışır.

SAĞLIK(Ölümsüzlük yoktur):::: VC17 virüsünü taşıyanlar normal insandan uzun süre yaşarlar ancak ölümsüz değillerdir.hücre bölünmesi ve rejenerasyon hızı maximumdadır. dolayısıyla yaraları hızlı biçimde iyileşir..ancak filmlerde gördüğünüz gibi 1 saniyede değil. Örneğin ufak bi bıçak kesiği yarası 1 saat içinde kapanabilir..

Vücut: Twilight ta gördüğünüz gibi vücutlar porselen yapıda değildir.

DUYGU: VC17 virüsü kapan kişi mide ve sinir sistemi mutasyonunda birçok evreyle karşılaşır.4. evre olan duygusal evrede tüm duyguların etkisi artmaya başlar..Sinirlenebileceği bir konuya normal halinden çok fazla tepki gösterebilir.

Zihin:
Duyularda sadece işitme duyusunda değişim gözlenir.Kısık sesleri duyabilirler..Ancak normal insandan daha uzağı göremezler.. Ancak hisleri kuvvetlidir.. Karşısındaki insanın ne hissettiğini anlayabilir.Ancak filmlerde gördüğünüz gibi bir zihin okuma olayı yoktur.. İkna yetenekleri yüksektir... VC17 virüsü araştırması yapan Amerikalı bilimadamı heyetinden C.M. yi , VC17 virüsü taşıyan bir hasta kendisini bulundugu kontrol hücresinden cıkarması için ikna etmiş ancak girişmlerinde başarısız olmuştur.

Bilinen yanlışlar :

*Beyaz, soğuk, soluk tenli değillerdir.Virüs ırk ayırt edemez.Zenci bir şahsa da bulaşabilir.
*Ölümsüzlük söz konusu değildir.Yanlızca Hücre bölünmeleri rejenerasyon hızları yüksek, zararlı besin alımı minimum seviyededir.
*Gözleri renk değiştirmez veya kırmızı değildir..Ancak baktıkları her yere direkt olarak odaklanırlar
*Zihin okuyamaz, kimseyi etki altına alamazlar
*Güneş ışığı onların cildini ELMAS GİBİ PARLATMAZ veya şiddetli yanma yapmaz...


alıntı.


Vampir Hastalığı – Porfiria
Bilimde porfiria denilen daha cok asyada ve orta avrupada görülen bir hastalikdir.bu hastalik 1700-1800lü yillarda amerikali bilimadamlari tarafindan kesfedilmistir.Bir tür kan zehirlenmesidir ama porfiryanin bilinen 200 türü vardir.Mikroptan degil hastalikli genlerden meydana gelir.

Porfiria etkileri:
Her hastaligin kötü yanlari olur ama Porfiria cok farkli bir hastalik. Günes isigina maruz kalan hastalarin el parmaklari ve burunun düsmesi, deride derin catlaklar olusmasi, dudagin asiri gerilemsi gibi ciddi olarak nitelendirilebilecek etkiler bulunur. Günesden haric sarimsak porfiria hastalarini olumsuz etkiler. Sarimsagin icerisinde yer alan maddeler hastaligin etkilerinin kat ve kat artmasina sebep olur.
Tedavisi :
Tedavisi oldukca zor bir sürec icerir. Amac dolasimdaki porfirin seviyelerini azaltmaktir. Bunun icin her 2 – 3 haftada bir düzenli olarak damar yolu acilarak, her defasinda 0,5 litre kan alinir. Ek olarak, oral klorokin kullanilarak idrarda büyük miktarda porfirin atilimi saglanir.


alıntı.
 

merlinx

Kayıtlı Üye
Katılım
12 Tem 2011
Mesajlar
90
Tepkime puanı
3
VC17 bazı yerlerde VV olarak da geçebiliyor, türünü merak edip araştırmak isteyenler için çeşidi endogenous retrovirus (17v) olarak geçiyor. orjinal ismini yazdım kolaylık olur size.

Bir siteden buldum paylaşıyım dedim bende araştırıyorum :)
 

counTess.G

Banlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2010
Mesajlar
29
Tepkime puanı
5
bazı arkadaşların verdiği kısa bilgileri bnde araştırdım . çok garip bişey :) ama iyi oldu öğrenmemiz.
 

Nyx

Kayıtlı Üye
Katılım
28 Ara 2011
Mesajlar
29
Tepkime puanı
4
Konum
Ankara,Türkiye
Merhaba arkadaşlar. Daha önce vampirlerle ilgili araştırma yaptığımı söylemiştim. Şimdi yaptığım araştırmaları güzelce özetleyip buraya koyuyorum. Bazı yazım hatalarım olabilir, lütfen görmezden gelin. Sizden isteğim, kafanızdaki " vampirler asla olamazlar " cümlesini atıp sanki bu efsanevi yaratıkları yeni öğreniyormuş gibi okumanız. Yazı size uzun gelebilir ama akıcı bir dille yazdım, sıkılacağınızı düşünmüyorum. Zaten ilk paragraftan itibaren merakınız artacak ve daha da istekli okuyacaksınız. Kafanızdaki tüm soru işaretleri silinecektir. Gereksiz eleştiriler bulunan kanıtları batıramaz, bu nedenle lütfen boş yorumlar olmasın. Şimdiden teşekkürler.

Evet . . Şöyle bir bakalım, vampirleri anlatmaya nerden bi başlayacağım, tarihinden. Vampirler genel olarak bir efsanedir. Farklı görüşlerde ve farklı dinlerde deişik şekilde efsaneler vardır. Örneğin bir efsanede İsa ile bağlantılı olarak Ciane efsanesi anlatılmaktadır. Yaygın bir efsanedir ve Ciane’nin lanetlenmesini anlatır.Açıkçası bu bana göre birkaç dinine bağlı insanların başlattığı efsaneler. . Herkesin kendi dinine inancı farklıdır ama bana kalırsa bu efsane doğru değildir. Çünkü aslında vampirlerin tarihi babillere ve asurlara kadar dayanır. Yani İsa'dan yüzyıllar öncesine . . Bu aslında İsa ve Caine efsanelerinin gerçek olmadığının bir kanıtıdır. Benim en sevdiğim araştırmacı yazar Adrian Nicholas McGrath adında bir adam, ve o bu konuda derin bir araştırma yapmış. Diyor ki; " Vampirlerin diğer birçok efsane gibi başlangıç tarihi kesin olarak bilinmiyor ancak vampirlerin tarihi İsa'dan yüzyıllar önce yaşamış asurlar ve babillere kadar dayanır. Değişik ülkelerde ve dinlerde değişik efsaneler ve tarihi bilgiler saklıdır. Vampir hikayesinin asurlara ve babillere kadar dayanmasının kanıtı, Mezopotamya’daki Tigris (Dicle) ve Euphrates (Fırat) nehirlerinin yakınındaki Kildani’de, kil yada taş tabletlerin üzerine yazılmış Asur yazıtlarında bulunmuş olmasıdır. Kildaniler diyarına, İncil’de geçen Abraham'ın asıl evi olan "Ur of the Chaldeans" da denir.Değişik bir şey de şudur, "Lilith", İbranilerin kutsal kitabında geçen muhtemel vampirlerden biridir ve kitapta tasvir edilmiştir.İsaiah'ın kitabında geçiyor olsa bile Lilith'in kökleri daha çok Babillilerin "demonolojisine" benzer.Lilith geceleri bir baykuş görüntüsüne bürünerek dolaşan bir canavardı.Avlanmak için yeni doğmuş çocukları ve hamile kadınları arardı. Lilith, geleneğe uygun olarak Adem'in,"Adem ve Havva" olmadan önceki karısıydı, ama daha sonra şeytanın tarafına geçti çünkü Adem'e itaat etmeyi reddetti.Bir takım olağandışı tutkuları vardı ve doğal olarak kötünün gözüyle bakıyordu.Ve sonuç olarak Adem 'in ve Havva'nın çocuklarına (yani tüm insan soyundan olanlara) saldıran bir vampire dönüştü.Vampirlerle ilgili söylenceler Akdeniz’deki Mısır, Eski Yunan ve Roma uygarlıkları boyunca süregelmiştir. Eski Yunanlılar, çocuklarını yiyen ve kanlarını içen strigae veya lamiae'ya inanırlardı. Lamia mitolojide Zeus'un aşığı olarak geçer, fakat Zeus'un karısı Hera ona karşı savaşmıştır. Lamia delirmiş ve kendi dölünü öldürmüştür. Daha sonra da geceleri diğer insanların çocuklarını da aynı şekilde öldürmek için avlanmıştır. Örneğin, Yunanlılar ve Romalılar tarafından bilinen bir hikaye Mennipus adında genç bir adamın düğününden bahseder. Düğünde tanınmış bir filozof olan Tyana'li Apollonius çok güzel olduğu söylenen gelini dikkatlice inceler. Apollonius sonunda gelini vampir olmakla suçlar ve hikayeye göre (daha sonra bu hikaye MS 1. yy’da Philostratus isimli bir akademisyen tarafından anlatılmıştır) gelin "vampirizm"i kabul eder. İddiaya göre Menippus ile evlenmesinin sebebi elinin altında içecek taze kan bulundurmak içinmiş. Vampir hikayeleri canavarların kiang shi. diye adlandırıldığı eski Çin'de de yer almaktadır." burada bir ara vermek zorundayım. Shi sözcüğü size bir çağrışım yaptı mı ? Vampir Günlükleri serisini okudunuz mu bilmem ama aslında bu serinin yazarı L. J. Smith, aklından uydurduğu saçma sapan şeyleri yazmamış. Vampirler hakkında iyi bir araştırma yaptığı belli, Örneğin vampirlerin öldürülme tekniğini doğru yazmış, kitapma " Shi no Shi " geçiyor ve anladığım kadarıyla kitaba göre bu vampirlerin kandırılarak ölüm hapishaneleri tarzında götürüldüğü yerler. Her neyse ben devam edeyim. " Vampir hikayeleri canavarların kiang shi. diye adlandırıldığı eski Çin'de de yer almaktadır.
. Nepal’e ait "Ölümün Efendisi" elinde kanla dolu, kafatası şeklinde bir kadeh tutuyor ve kanla dolu bir havuzun önünde duruyor halde betimlenmiştir. Bu duvar resimlerinden bazılarının i.ö. 3000 yıllarına kadar dayanan bir geçmişi olduğuna inanılmaktadır. Rakshaslar, Vedas adı verilen eski kutsal Hindistan yazılarında tarif edilmiştir. Bu yazılarda (tahminen i.ö. 1500) Rakshaslar (yokediciler )vampirler gibi betimlenmiştir.Eski Hindistan hakkındaki bilgilere göre bir başka canavar daha vardı. Bir ağaçtan baş aşağı asılmış, yarasaya benzeyen ve kendi kanından yoksun bir canavar. Bu yaratığa 'BaitAynı şekilde eski Hindistan ve Nepal'de de vampirlerin yaşadığı öne sürülmektedir (en azından efsanevi olarak . Mağara duvarlarındaki eski çağlara ait çizimlerde bir takım yaratıkların kan içtiği gösterilmiştiral' deniliyordu. Diğer eski Asyalılar Malezyalılar gibi "Penanggalen" adındaki bir çeşit vampire inanıyorlardı.Bu yaratık insan başına sahipti ama bütün organları dışarıdaydı. Ve diğer insanların, özellikle de küçük kurbanlarının kanını içerek yaşardı. Tanınmış vampir yazarı Montague Summers'ın 1928'de yazılmış ve bir klasik olan "Vampir - akrabaları ve Yakınları” nda, İspanyol gezginlerin gelişinden önce vampirlerin Meksika'da yaşamış olabilecekleri söylenir. Ayrıca Arabistan'ın da vampirden haberdar olduğunu yazmıştır. Agul diye hitab edilen "Arap Geceleri Hikayeleri"nde vampir benzeri yaratıklar olduğunu yazmıştır; bu insan eti yiyen bir hortlaktır. Temeli ruhlara dayalı olan Afrika inançlarında da vampir efsanesine dair işaretler vardır. Caffre kabilesi bir ölünün tekrar geri dönebileceğine ve bir canlının kanıyla yaşayabileceği inancını benimsemiştir. Bir çok vampir hikayesinin olduğu eski Peru'da ,genç birinin kanının içilerek şeytanın müritlerinden biri olunacağına inanılırdı. Çok eskilere dayanan ölüm korkusu, büyü, hayat veren kan gibi olgular egzotik diyarlardan ve eski çağlardan günümüze kadar gelmiştir. Bugün ise vampirlerin evrimi hala sürmektedir." . Adrian Nicholas, vampirlerin tarihçesini bu şekilde özetliyor. Açıkçası vampirlerin varlığını kanıtlayan birşey ise,Hindistan ve Nepal'de olduğu gibi birkaç yerde daha mağara adamlarının mağaralara kan içen yaratıklar çizmesidir. Bu benim görüşüm değil, öyle değil mi ? Bazı Amerikan ve İngiliz araştırmacı yazarlar, kan içen vampirlerin olabileceğini söylüyor. " Kan bizim için önemlidir, dinimizde yer alır ve aslında çoğu şeyde vardır " gibi yorumlarda söyleyenler var. Şimdi bizim için asıl önemli kısma geçiyorum. Ellen Guiley adında bir yazar, son derece zengin bir kadın ve muhteşem bir vampir araştırmacısı. Tüm dünyayı dolaşarak yaklaşık 1.000 sayfalık bir dosya oluşturdu. Çeşitli ülkelerdeki yüzden fazla vampir derneği ile görüştü, sayısız insanla konuştu. Elde ettiği sonuçlar öylesine ilginçti ki, öğrenim kurumları tarafından kullanılmak üzere ciddi ödemeler yapılaraksatın alındı. Şimdi size vereceğim kısmı çok dikkatli okuyunuz:
"
Vampir gerçeğine hoş geldiniz, öyle bir gerçek ki orada vampirler var ve yaşıyorlar; bu bir düşünce alanı ve alternatif bir realite; öyle bir realite ki günlük yaşamın içine tamamen nüfuz etmiş durumda; zamanınızı rutin işlerle uğraşarak geçiriyorsunuz yani yemek, içmek ve rahatlamak gibi ve komşu dairenizde, yândaki apartmanda ya da evde veya yakın bir kasabada veya kentte çok farklı bir yaşam sürdüren biri olabilir; bu yaşam gizli bir yaşamdır çünkü bir ‘Vampir Realitesi’dir. Kimler bu realitenin içindeler? Öncelikle onlar vampir olarak yaşıyorlar; tamamen gerçekler; sizin gibi etten ve kemikten oluşmuşlar ama ölümsüzler, bazıları ölümden geri dönmüş; ruhları vampir; bazıları fantastik, bazıları ise vampiri; aralarında gruplaşıyorlar; kurbanları var; vampir avcıları ve araştırmacıları var. Vampir realitesi bir kaleydoskop gibidir; çok yüzlüdür, temelde sabit kalmak şartıyla rengini, şeklini sürekli değiştirir. Bakan kişi devamlı değişen desenler görür; bu belki sıradan bir yaşam için de geçerli olabilir, biz her ne kadar kolektif ve tanımlanmış bir evrende yaşıyorsak da, her birimiz kalbimizin derinliklerinde bir tutam gerçek ve inanç taşırız, bu bizim kişisel evrenimizdir, görünümlerin bireylere göre çeşitlenen perspektifleridir. Her birey sonuçta gördüğü gerçeğe göre yaşar. Vampir Realitesine girerken öncelikle onların eşsiz perspektifini görürüz; işte bu, onların öz gerçeğidir. Vampir Realitesi bir başkasının Vampir Realitesinden farklıdır; burada doğru veya yanlış yoktur sadece farklılık vardır. Bazıları tüm zamanlarını Vampir Realitesi'ni yaşayarak geçirirler, bazıları rüyalarında, fantezilerinde, o alanda gezinirler ve bilinmeyenle beklenmedik bir anda buluşurlar. Vampir Realitesi'ni ziyaret etmek olasıdır. Şimdi oraya gidiyoruz ve onların yaşamlarından kesitler göreceğiz. Vampirler, vampir kurbanları, avcılar, araştırmacılar ve hayalciler işte oradalar... Vampirler Standart değildir ! Webster Sözlüğü'nü açtığınızda Vampir sözcüğünün karşısında şu yazar; “Ölü bir insanın canlanmasına veya geceleri mezardan çıkmasına inanmak; vampirler uyuyan insanların kanlarını emerler. "
Guiley, sondaki uyuyan insanların kanlarının emilmesi bölümünün saçma olduğunu söylüyor ve ekliyor; “Aslında tümü saçma, herkes vampir tanımını aynen yapamaz, genelde filmlerden ve kitaplardan etkilenilir. Ortada hep ölümsüz, fiziksel ve seksüel yönden çok güçlü, yapmacık, geceleri yaşayan ve doğaüstü güçlere sahip bir yaratığın olduğu sanılır. Bu saçma inançlara göre bir vampir, kötülük doludur çünkü yaşayan insanların kanlarını emerek yaşamını sürdürür, oysa bu doğaüstülük ve ölümsüzlük için işe yaramaz. Sonuç olarak bütün bunlar vampire folklorundan kaynaklanırlar ve gerçekten uzaktırlar.Gerçekten de vampir inancı Slav folklorundan doğmuştur; mezardan çıkan ölüler, kötü ruhlar, şeytani yaratıklar, kan içen doğaüstü güce sahip insanlar, kurt adamlar veya cadılar veya hayvani şekillere dönüşmeler; daha ne ararsanız arayın; tümünü Slav folklorunda bulabilirsiniz. Ama Guiley, böyle standart özelliklere sahip iddia edilen biçimde bir vampirin olmadığını söylüyor. Aksine vampirler doğal ortama kendilerini uydurmaya muktedirdirler ve gelişimleri sürekli aldatıcı görünüşler halindedir; amaç kolektif insan bilincini yanıltmaktır. Bu tanım, aslında Vampir Realitesi'nin arzuladığı tanımlamanın doğrultusundadır ve bilinçlidir. ". Guiley, yıllarca süren araştırması sırasında, ne Bram Stoker'ın Dracula'sına, ne de Anne Rice'in Lestat'ına veya Armand'ına rastlamadığını belirtiyor. Bunlar gerçekten birer kurgu/fantezi, bu tür tiplemeler aslında arzulanan istenen vampir tiplemeleri yani toplumun bilinçaltı atamaları; güncel sinemada bu daha belirgindir; artık vampirler Klaus Kinski, Christopher Lee veya Bela Lugosi gibi çirkin değil, Gary Oldman, Antonio Banderas veya Tom Cruise gibi yakışıklı ve seksidirler, seyirci onların kazanmasını açık açık ister ve taraflarını tutar. Guiley'in ideal vampirin elbette doğaüstü olacağını ama bunun alternatif realite gereği anlamına geldiğini söylüyor; asıl gizem eğer dikkat edilirse buradadır ve vampirin doğaüstülüğü buradadır yani alternatif olmasında... Gerçek vampirler her şeyden evvel, genelde kan fetişisti değiller. Bireysel olarak bazıları insan veya hayvan kanını şiddetle arzu ediyorlar. Bu arzu kan tadını sevmek veya biraz seksüel ya da majikal bir ritüel sonucunda oluşabilir, bazıları sağlık, uzun ömür ve majikal güç sağlamak gibi nedenleri ortaya koyuyorlar. Birçok kan içici, basit ve saf insanlar, vampir inançlarıyla ya da doğaüstü güçlerle hiç ilgilenmiyorlar. En iyisi, onları "vampir gibi" diye tanımlamak çünkü gerçekten geleneksel veya kurgusal vampir gibiler; kan tüketiyorlar. Bazı kan içme olaylarının içeriğinde kurbanların kanını içme faktörü kıskançlıktan veya kinden kaynaklanıyor. Bunlar gerçek vampir değiller, sadece vahşi bir biçimde öldürüyorlar. Anemi hastalığına tutulmuş olanları hariç tutabiliriz; kan hastalıklarının kan içme tutkusuna neden olduğu görülmüştür ama biz bu olayları vampirlik saymıyoruz. Guiley'in kadın ve erkek vampirleri vampir olduklarını açıkça söylüyorlar ve uzun zamandır bütünüyle insan olmadıkları inancındalar. Çoğu, bir başka vampir nedeniyle vampir olduklarını anlatıyor; vampirleşmenin temel nedeni yapılan ayinlerdeki kan değişiminden kaynaklanıyor; yani kan kardeşi olmak gibi... Hiçbirisi yüzlerce yaşında olduğunu iddia etmiyor ama çoğu yaşlanmanın yavaşladığını belirtiyorlar ve bunun nedeni kan içmek değil; neden olarak Kolektif Oluşum Alanı'nı yani bilinci koşullandırmayı gösteriyorlar. Yine hiçbirisi, havada yarasaya dönüşerek uçtuğunu iddia etmiyor; sahip oldukları tek doğaüstü gücün, Vampirizm inancının oluşturduğu yoğun duyarlılık ve. bazen de önceden algılama olduğunu söylüyorlar. Bazı açıklamalarda, vampir fobileri yok değil, örneğin sarımsaktan korkanlar, suyun içinden geçemeyenler hatta aynadan ödü patlayanlar bile var ama bunların nedeni klasik vampir folklorundan psikolojik olarak etkilenmekten geliyor. Guiley bir örnek veriyor:
“Tanıdığım vampirler kesin ve dürüst inançlılar; bilinç düzeyinde veya altında vampir olduklarından eminler. Onlar geceye aitler, gizemi seviyorlar; gün ışığına karşı duyarlılar ve en önemlisi bireysel yaşamı seviyorlar, buna karşın sıradan insanlarla yaşamı paylaşmaktan hoşlanmıyorlar. Ancak, kendilerine benzeyenlerle zaman zaman kan içmek için bir arada oluyorlar, yaşamlarındaki değişimin kontrol dışı olduğu inancındalar. Vampire dönüşmenin onları insanlardan ve hatta kötülüklerden koruduğu düşüncesindeler. Vampir Realitesi'nde yaşayanların bazıları ruhsal çalışmalarla meşguller, bu gruba ‘Ruhsal Vampirler’ diyebiliriz, susuzluklarını kanla değil başkalarının yaşam enerjisini boşaltmakla veya emmekle gideriyorlar, Ruhsal Vampirler daha dışa dönükler çünkü çevrelerinde insanlara ihtiyaçları var, kurbanlarını bu yoldan bulabiliyorlar. Onları tanımak daha kolay, aşırı gece tipi olmaları ve musallat oldukları insanların birkaç saat içinde tüm enerjilerini yitirmeleri dikkat edilmesi gereken olaylar.” Psikiyatrinin babası Carl Gustav Jung, Kolektif Bilinç Alanı kuramını geliştirirken tüm insanlığın ortak bir ruh alanında veya frekansında bir bütün olduğunu veya iletişimde olduğunu savunuyordu, bu alanda kolektif anılar ve bastırılmış materyal bulunuyordu. Kolektif Bilinçaltı zamanın başlangıcından beri, insanlık tarafından paylaşılmakta, bu depoda ilkel anılar ve örnek tavırlar yani Arşetipler bulunuyor, işte bu örnekler, bizleri çeşitli biçimlerde etkiliyorlar; imajinatif olarak rüyalarda, dini inançlarda, mitlerde, sanatta ve folklorda belirginleşiyorlar. Jung'a göre, Şeytan kötülüğün arşetipi olarak tanımlanıyor, Toprak Ana inancı, doğumun, ölümün ve yeniden doğumun arşetipi ve vampirler, onlar da kolektif bilinç altında varlar. Bu yaklaşım bilimseldir ama hiç kimse tüm bilinmeyenin bireysel veya kollektif bilinçaltından kaynaklandığını kesin iddia edemez. Zıt bir teze göre ise, kayda değer olaylar vardır çünkü dışsal ve alternatif olaylar oluşmaktadırlar.
Vampirizm de bu çerçevenin içinde yer alır. Gerçek ise, herhalde iki kuramın arasında bir yerdedir... ikisi de diyoruz çünkü kolektif bilinçaltı kuramı günümüzde reddedilemeyecek bir gelişme içindedir, filmler, kitaplar, reklamcılık ve pop/kültür kıtalararası boyutta büyük bir güç oluşturmaktadır. Guiley'in Vampir tiplemeleri içinde görülür ki, aynı ilgi alanı iki vampirin buluşmalarını sağlamaktadır ama bu ilgi buluşması bilinç düzeyinde nadir olur, buluşma daha çok bilinçaltında gerçekleşmektedir. Yıldırım aşkı gibi... " . Evet, işte Guiley. Tamam, şimdi Guiley'in bulduğu gerçek bir vampir ! Konuşma şöyle geçiyor: "
Guiley, güncel vampirleri tanımlarken, doğaüstü yanları bir yana hemen tümünün entelektüel, gösterişli, ukala ve çok şık olduklarını söylüyor; siyah rengi tercih ediyorlar ve bazıları gecelerini klasik müzik türünden konserlere giderek geçiriyorlar, sosyo/politik olarak bir ırka, bir inanca, bir partiye, bir millete ve hatta dünyaya bağımlı olmaktan hiç hoşlanmıyorlar, kendilerini bunların dışında görüyorlar. Bir şey daha var; ne olursa olsun ölümden sonra dirileceklerinden eminler. Guiley'in araştırmasını bir örnek alıntıyla bitirmek gerekiyor: Örnek vampir ABD'nin doğu kıyısında yaşıyor ve 30 yaşlarında, takma adı Kevin: “Benim öyküm 8 yaşımda başladı, daha sonraki dönemde lise arkadaşlarımın arasında doğaüstü konularla ilgilenenler vardı. Bir tanesi Mike'tı ve vampir olduğunu söylüyordu, yüzü daima makyajlı gibiydi. Lisa adlı bir kız arkadaşı vardı ve Usa benimle de seksüel ilişkiye girmişti ama Mike buna aldırmıyordu. Lisa onunla seviştiğinde çevrelerinde ışıkların oluştuğunu söylüyordu ama benimleyken böyle olmuyordu. Sonra Mike bana yaklaşmaya başladı, cinsel değildi ama onun gücüne hayret ediyordum; çok kuvvetliydi ve beni tek eliyle dakikalarca havada tutabiliyordu. Ama onunla her beraberlikten sonra, kendimi çok güçsüz hissediyordum ve bir sabah uyandığımda Mike'ı başucumda buldum. Garip bir şekilde gülümseyerek bana dün gece kanla beslenmeye gittiğini anlattı, kıskanmıştım, ben de bunu yapmak istedim. Birden gözleri değişti, parlak yeşile dönüşüyordu; bunu hiç unutamıyorum, 'gözlerin' diye bağırdım ve o gülmeye başladı, sonra beni ısırmasına izin verdim. O günden sonra beni yönlendirmeye başladı. Lisa'da aramızdaydı, üçümüz bir arada yaşamaya başladık, geceleri buluşuyor, bazen birbirimizin kanını emiyor, bazen de hastanelerden çaldığımız insan kanlarını ve küçük hayvanların kanlarını içiyorduk. Onlar yokken, kimseyi istemiyordum, gün ışığından nefret ediyordum, dairem daima loş ve sessizdi. Bir gün, evden çıktım ve yürümeye başladım, tam üç gün hiç durmadan yürüdüm. Bir daha da ne Mike'ı, ne de Lisa'yı gördüm. Şimdi burada yaşıyorum. Bazen kendimi yitiririm, kimse duygularımı anlayamaz, dış dünya beni hiç ilgilendirmiyor; bana kalan mirasla bu evi aldım, başka bir konuda parayla hiç işim yok. Sadece kanla beslenmek bana yetiyor. Nasıl mı? Bu bir sır. Yalnızlık bir sorun ama kan sayesinde bunu giderebiliyorum. Bu uzun yıllardır böyle sürüyor çünkü Mike'ı idealize ediyorum ama benim kişiliğim ondan daha zayıf, bazen onun gibi başkalarının dikkatini çekmek istiyorum ama tam o anda buna niye kalkıştığımı anlayamıyor ve vazgeçiyorum. Evet, aslında ben Mike'a benzemiyorum, eminim o bir vampirdi ama farklı deneyimleri vardı ve o daha başarılıydı. Şimdi amacım diğer vampirleri bulmak, bu uzun zaman alacak biliyorum ama vaktim çok. Korktuğum tek şey var; AİDS; bizim için en tehlikeli şey, bu nedenle kan sağlarken çok dikkatliyim. Tek bir dostum var, benim gibi ama ona bir şey açıklayamam, biraz konuşmaya çalıştım ama anlamıyor ve sanırım asla neler olduğunu bilemeyecek...” .
Şimdi gelelim hastalıklara . . Bilim adamları vampir efsanesini bazı egzotik hastalıklarla ilişkilendirmişlerdir. Bazı uzmanlar, vampirin tarihçesinin aslında sadece bir hastalıkla başladığını ve daha sonra olayı fantestikleştirerek korkunç efsaneler yarattıklarını söylerler. Bunun başında Porfiria hastalığı gelir. İşte uzmanların açıkladığı bu hastalık: "
Porfiria hastalarında görülen hemoglobin eksikliğine bağlı kansızlık, eski çağlarda bazı hastaların kan içmelerine sebep oluyordu. Porfiria aynı zamanda hastaların dış görünüşlerine de etki ediyordu: derinin çok soluk renkli görünmesi, ışığa duyarlılık, hastalık sebebiyle floresan özellikte bazı maddelerin dişlerde birikmesi ve diş etlerinde aşırı çekilmeler... Sanırım vampirlerin nereden geldiğini çözdünüz bile..Evet harika bir konu bu. Efsanelerin ardında yatan bilimsel gerçekler... Bununla birlikte biraz araştırınca çok ilginç bir tabloyla karşılaştım.Vampir mitine sebep olan şeyin aslında bir hastalık olması pek çok yerde ilgi çekici bilimsel bir gerçek olarak insanlara sunulmuş (bizzat biyokimya profesörü bile yaptı bunu). Hem de kan içmelere, soluk benizlere, sivri dişlere bir bir açıklama getirilerek. Fakat biyolojiden biraz anlayan bir insan olarak okuduklarımda tutarsızlıklar olduğunu farkettim. Vampirlerle porfiria hastalığı arasındaki bağı ortaya ilk olarak 1985 yılında biyokimyacı David Dolphin atmış. Bakalım Dolphin'in çarpıtmaktan kendisini alamadığı bilimsel bilgiler ile gerçekler arasında nasıl bir fark var? " Doktor Dolphin'in ortaya attıkları şunlar:

1) Porfiria hastaları gün ışığına aşırı duyarlı oldukları için, güneş ışığına en küçük bir maruz kalma bile vücutlarında ciddi şekil bozukluklarına yol açabiliyor. Bu bozukluklar arasında yüz derisinde çatlamalar, burnun ya da parmakların düşmesi, dudakların aşırı gerginleşmesi ve diş etlerinin çekilmesi sonucu dişlerin aşırı sivri görünmesi gibi durumlar var. 2) Ağır porfiria hastaları güneş ışığından korunmak için, aynı Dracula gibi, sadece geceleri dışarı çıkıyorlardı. 3) Günümüzde porfiria, kanda eksik olan maddelerin hastalara enjekte edilmesiyle tedavi edilebiliyor. Fakat yüzyıllar önce insanlar kendilerini tedavi etmek için kan içiyorlardı. 4) Sarımsak, porfiria semptomlarının ağırlaşmasına sebep olan kimyasal maddeler içeriyor. Bu yüzden porfiria hastaları -aynı vampirler gibi- sarımsaktan sakınıyorlar.
Bu uzmanlara göre vampir diye birşey yoktu, bu tür özelliklere sahip hastalar vardı. Ancak şimdi de gerçeklere bir göz atalım ( önemli ) :
1) Öncelikle porfirianın pek çok farklı çeşidi var. Bunlardan sadece, en ender rastlanılan konjenital eritropoietik porfiria ciddi vücut bozukluklarına sebep oluyor. Bir kaynakta, şimdiye kadar rapor edilmiş böyle 200 vaka olduğu belirtilmiş. Bu sayının vampir mitlerine yol açmaktan çok uzak olduğu aşikar. Durum ne olursa olsun, 18. yüzyılda vampir olduğu iddiasıyla cesedi mezarından çıkarılan kişilerin hiç biri, tabi ki ölü olmaları dışında, tipik olarak bir görüntü bozukluğuna sahip değildiler.
2) Vampirlerin güneş ışığını sevmedikleri fikrini ilk ortaya atanların roman yazarları olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü 18 ve 19. yüzyıllar sırasında Avrupa'da vampirlere gündüzleri rastlandığına ilişkin söylentiler var. Ayrıca her ne kadar Bram Stoker'in Dracula'sı ölü gibi(!) bembeyaz bir deriye sahip olsa da, Balkanlar'da al yanaklı tasvir edilen vampirlere rastlıyoruz.
3) Yukarıdaki iki şık belki tartışmaya ve yoruma açık olabilir ama Dolphin'in en çok açık verdiği nokta işte burası. Vücudumuz, sindirim sistemimize giren her türlü besini genellikle en küçük yapı taşına parçayıp daha sonra bu yapı taşlarından kendi karmaşık moleküllerini yapar. Porfiria hastalarının kanında eksik olan karmaşık molekülün, kan içerek vücuda kazandırılmasına imkan yok çünkü kanda bulunan her molekül midede ve bağırsaklarda sindiriliyor. Zaten dikkat edilirse ortaya atılan iddia, günümüzde porfirianın, hastalara kanda eksik olan maddenin doğrudan "enjekte edilmesiyle" tedavi edildiği bilgisini içerdiği için bir bakıma kendi kendini çürütüyor.
4) Son olarak sarımsakta porfiriaya kötü gelen bir maddenin varlığı şimdiye kadar ispatlanmış değil.
Dr. Dolphin, öykünün çekiciliğinden ya da böyle bir açıklamayı ortaya atmanın ona sağlayacağı popülarite düşüncesinden kendisini almamış olacak ki, göz göre göre yalan söylemiş.Daha kötüsü özellikle üçüncü iddiayı çürütmek için gerekenlerin lise biyolojisi kitaplarında yazıyor olması. Bununla birlikte vampir mitine porfiria hastalarının sebep olduğu öyküsüne en güvenilir web siteleri bile, iddiaları yeterince sorgulamadan yer vermişler. Gerçi biyokimya profesörlerinin bile kendilerine bu konuda hakim olamadığını düşünürsek, ortada suçlayacak pek kimse kalmıyor gibi. Ayrıca, bu hastalığa günümüze kadar ortalama 250 kişi yakalanmıştır. Söyler misiniz? Vampirlerin bu kadar gündemde bir konu olması ve inanılabilir olması, ortalama 250 kişinin yakalandığı bir hastalıkla açıklanabilir mi ? Elbette hayır. Dr. Dolphin'in söyledikleri, belirli bir tarihe kadar dayanmış, ancak daha sonra önemsizleşmiştir. Ayrıca bir sayfada şöyle birşey yazıyor " - Tıp çözemedi - Bugüne değin vampirliği hastalıklarla açıklamaya çalışan bilim adamları mesela porfirya hastalığı üzerinde durmuşlardı. Koproporfin ve üroporfin metabolizma bozuklarına bağlı olarak gelişen hastalık, kişilerin ışığa karşı duyarlı olmalarını yüzlerinin soluklaşmasına ve dişetlerinin kızarmasına yol açar. Fakat hastalık dünya genelinde en fazla 250 kişide görüldüğü için vampir inanışı gibi bir kitle fenomeninin açıklanması için yeterli olmamış ve vampirliğin tıpla açıklaması başarısızlıkla sonuçlanmıştı."
Yüzyıllar boyu buna benzer sadece 200 olayın yaşandığı hatırlanıyor ve Kreuter ve porfirya teorisine karşı çıkıyor. Hatta bazı psikologların yorumlarını da mantıklı bulmuyor. Psikologlar, vampir inançlarını seks fantezilerine düşkün erkeklerin, kadınları kanlarının son damlasına kadar sahiplenmek istekleri fakat kendi bedenlerine zarar vermek istemeleriyle açıklıyorlar. Oysa Kreuter incelemeleri sırasında insanların, kadınları ziyaret eden vampirlerin doyurucu bir seks gücüne sahip olduklarına inandıklarını bulmuş.Ancak yine de hala bu hastalıkla ilişkili olduğuna inananlar var . . Bazı araştırmacılar ise daha değişik sonuç buldular. Uzun bir süredir güney Avrupa’daki vampir ve ölümsüzlerle ilgili inanışları araştıran Bonn Üniversitesi tarihçilerinden Peter Kreuter, incelemeleri sırasında mesela vampirleriyle ünlü olan Romanya’da insanların bu tür yaratıklardan korkmadıklarını ve aslında vampir hakkındaki düşüncelerinin de söylentilerden farklı olduğunu görmüş. Ve Ortodokslukta ölümden sonraki yaşam düşüncesinin bulunmamasına rağmen özellikle de kırsal alanda yaşayan güney Avrupalıların önemli ölçüde batıl inançlara sahip olduklarını söylüyor araştırmacı.Edebiyat ve sinema sayesinde ünlenen Bram Stokers’in Dracula’sının güney Avrupa halkının vampir inancıyla yakından uzaktan ilgisi yok. Bunlar kimsenin boynunu dişlemedikleri gibi kan da içmiyorlar diyor tarihçi. Güney Avrupa’daki vampirler gündelik yaşamda meydana gelebilecek tüm aksiliklerden sorumlu tutulmakta. Mesela nedeni bilinmeyen ölümler, havada uçuşan eşyalar veya aniden sönen ateşler vb olayların hepsi vampirlere mal edilmekte. ". Ve sonuç olarak " Vampirlerle ilgili bilgilere gelince tarih boyunca insanlar bilgileri olmadıkları konuları sürekli abartma davranışını göstermişlerdir " diyorlar. Aslında bir ara düşünüyorumda, vampirlik gerçekse bile acaba gerçekten insanoğlu bunu abarttı mı ? Bu tabiki tartışılabilir bir konu . . Vampirler hakkında bilgi vermeye devam ediyorum. Bir arada bir virüs çıkmıştı. Eğer bir insana bulaşırsa, insan yapısı değişiyor ve vampir oluyor. işte şöyle: " Milattan önce binli yıllara dayanan vampirizm efsanesi, günümüzün popüler kültürü ile yeniden hayatımızda önemli bir yer tutmaya başladı. Lakin vampirizm gün geçtikçe ve popüler kültürün etkisinde kaldıkça bozulmaya ve mutasyon geçirmeye başladı. CERN yardımları ve BSHG' nin araştırmaları ile gerçek vampirizm, dört yıl süren uzun ve bilimsel araştırmalar sonucunda bazı tanımlar kazandı. İşte bu araştırmalar ve sonuçları:Öncelikle vampirler ölü değildir. VC17 virüsünün vücuttaki sindirim, sinir ve kas hücreleri üzerinde gerçekleştirdiği mutasyondan ortaya çıkmış bir hastalıktır vampirlik.C17 virüsünün oluşum zamanı milattan önceki yıllara dayanıyor, özellikle ortaçağ da Avrupa'da yaygınlaşan bu virüs, halk tarafından hastalıklı kişinin şeytan ele geçirmiş gibi görülmesine sebep olmuş ve abartılı vampir efsaneleri ortaya çıkmıştır. Toplumda yanlış bilinen vampir özelliklerinden bazıları ve doğruları şunlardır: Vampirler güneş ışığına çıkabilir, güneş ışığına sadece alerjik boyutta duyarlılıkları vardır. Güneş ışığının vampir genli birine yapabileceği en büyük zarar deride dökülme veya kızarmalar ile nefes darlığı olacaktır.
- Sarımsak veya gümüşün vampirler üzerine herhangi bir etkisi yoktur.
- Pentagram ve diğer pagan işaretlerinden hoşlanmazlar. Pentagram bilindiği gibi bir pagan işaretidir ve kilise tarafından pagan dinine saldırı amacı ile pagan sembollerine şeytanı anlamlar yüklenmiştir. Vampirizm doğaya karşıt bir durum olduğundan, vampirler pentagramı asla kullanmazlar.
- Köpek dişleri dikkat çekici uzunlukta değildir.
- Tenleri soluk değildir. Her ırktan vampir olabilir ( siyahî ve Asyalı dâhil ).
- Ölümsüz değildirler, maksimum ömürleri 600 yıl, ortalama ise 120 yıldır.
- Temel besin kaynakları kandır ama yemekte yiyebilirler. Kan ihtiyaçlarını genellikle hayvanlardan temin ederler ayrıca hayvansal kanda yeterince şeker bulunmadığı için gerekli şeker miktarı için bolca tatlı içerikli besin tüketirler.


Şimdi de doğru bilinen vampir özelliklerine bakalım:

- Karanlıkta görme yetileri insanlara oranla çok daha fazladır.
- 5 duyu organları oldukça hassastır. Çok iyi koku alabilir, çok kısık sesleri bile duyabilir ve çok uzakları görebilirler.
- Saf kan olanları altıncı hisse sahiptir. Buradaki altıncı his, karşısında bulunan insanın düşüncelerini ve duygularını hissetmektir.
- Fiziksel güçleri insanlara göre daha fazladır.
- Yaraları hızla iyileşebilir, yüksek rejenerasyona sahiptirler.


Vampirler kan ile nasıl beslenir ve nasıl daha güçlüdürler?

VC17 vücuda girdiği anda ilk olarak mide genlerinde değişime yol açar. Kısa bir süre içinde mide kan ile diğer maddeleri kolayca ayırt etmeye ve kanı direk olarak sindirmeden bağırsaklara göndermeye başlar. Mutasyona uğramış bağırsaklar ise gelen kanı hiç bir oynama yapmadan direk olarak vücuda verir. Yüzde yüz alınan kanın vücuda katkısı ile kişi yüksek miktarda enerjiye sahip olur. İnsanlarda alınan besinin çok çok küçük bir kısmı ancak kana dönüştürülebilir.
Vampir vücudunda serbestçe gezen iyonik kan sayesinde, kişi yüksek miktarda rejenerasyon yeteneğine sahip olur. Normal bir insanda 3 günde iyileşecek bir yara vampirde 5-6 saat sürer.
Kaslarda meydana gelen değişimle, laktik asit sentezi çok büyük oranda durur ve kişinin yorulma isteği azalır, kaslardaki sınır varyansının da kalkması ile kişi ortalama bir insandan dört ila 7 katlık bir güç fazlalığına sahiptirler. " . Eveet, bu da apayrı bir konu. Şimdi bana açıkcası bu biraz saçma geldi, bilemiyorum. VC17 virüsü şu bilgiyi tartıştırır konuma getiriyor: " Ölümsüzlük " . Ayrıca yanlış bilgiler veriyor. Eğer dikkatli okuduysanız hatırlayacaksınız, Guiley adında ki zengin araştırmacımız ne diyordu ? Vampirler doğa üstü güçleri olan çok güçlü yaratıklar olarak bilinirler, fakat bu sadece fantestik film vampirleridir. Ancak VC17 virüsünde doğa üstü birçok yetenek olduğu yazıyor. Guiley vampirlerin ölümsüz olduğunu kesin olarak söylemiyor, ancak vampirlerin çok geç yaşlandığını belirtiyor. Bana tam tersi olmalı gibi geldi, VC17 virüsünde gerçek bilgiler doğa üstü güçlere yer verilmiş, aslında bu halkın bildiği genel düşüncelerdir. Asıl özellikleri ise VC17 virüsünün " yanlış bilgiler " olarak verdiği bölüm. Bana kalırsa VC17 virüsü dikkat çekmek için ortaya atıldı ancak yine de bazı bilgiler kulağa mantıklı geliyor. Örneğin şu insan metabolizmasının değişmesi kısmı bence mantıklı. Her neyse devam edelim . . Vampir denilince aklımıza ilk ne gelir ? elbette ki kan. Kan yaşam temellidir. Vampirler için. .
Vampirlerin kökeni hakkındaki genel kanı çoğunlukla ,1931 yapımı klasiklerden biri olan ve Bela Lugosi'nin oynadığı "Dracula" filmiyle ortaya çıktığıdır. Kafamızdaki vampir imajı her zaman kültürlü bir Avrupalıdır, soylu sınıfın yaratığıdır,büyük ve kasvetli bir şatoda yaşar ve görkemli eşyalara sahiptir.Ama asla şarap içmez. Değişik bir damak zevki vardır ve bu da bizi ondan ayıran şeydir. Kan! Vampir kendisi sahip olmadığı için yaşayan bir canlıdan taze kan içmek zorundadır. Son yıllarda Vampir kavramı Amerika'ya kadar yayılmıştır. Özellikle New Orleans çoğu zaman bu nedenden dolayı Amerikalıdan çok Avrupalı gibi görülebilmektedir. Anne Rice'ın Lestat'ı ve diğer filmlerdeki vampirler yada vampirle Görüşmenin verdiği vampirler hakkındaki bilgiler Kont Dracula'dan farklı değildir. Örneğin vampirler aynı şekilde bilgilidir, kültürlüdür, şıktır ve aynı zamanda canavar ruhludur. Ek olarak şehvetli ve baştan çıkarıcıdır. Bu da bizim modern Vampir görüşümüzün bir diğer unsurudur. Aynı zamanda Vampiri diğer kötü ruhlardan ve hortlaklardan ayıran unsurdur. Vampirler cinsel bir çekime sahiptir. Ama kan tutkusu ve erotiklik vampirin tek özelliği değildir ya da anahtar kelime bu değildir. En önemli özellik vampirin ölü oluşudur.Bu da kafamızdaki ölümle ilgili tüm düşünceleri ve soruları bir anda ortaya çıkarır. Böylelikle ölüm hakkındaki kaçınılmaz korkularımız ve kabuslarımız, vampir hikayelerini beslemiş olur. "Kan yaşamdır," der Bela Lugosi'nin Dracula'sı (orijinal olarak İncil’de geçen bir sözcedir); daha sonra şöyle ekler ,"ölmek ,gerçekten ölü olmak ..Gerçekten görkemli bir şey olmalı.. "Ve bu eski zamanlardan gelen ölümün,yaşamın ve kanın önemini anlatan sözler vampirin çok eski çağlara dayanan gizemini de aynı şekilde açıklamış olur. İlk vampir Kont Dracula değildi. İlk vampirlerin kökeni İsa'dan asırlarca öncesine ,modern zamanlardaki sözde şeytansı vampirlerin büyük düşmanı olanlara kadar gider. Ancak şunu bilmeliyiz ki, Dracula ilk vampir değil, kesinlikle değil.
Vampir efsanesi her zaman doğal bir fenomen olarak açıklanmıştır, diğer bir şekilde bu durum ilkel ve ilmi bilgiden yoksun insanlara açıklanamazdı. Belki de en hayret verici inanç Orta Çağ Avrupası’nda bir çok insanın ölümüne sebebiyet veren “Black Death”(Kara Ölüm) denilen hastalığın aslında vampirlerin işi olduğuna inanılmasıdır.
“Black Death” bildiğimiz kadarıyla pireler ve farelerden yayılan bir çeşit vebaydı ve 1300’lü yıllarda Avrupa nüfusunun neredeyse 1/3’ünün ölmesine neden olmuştu.O zamanın insanları nasıl olduysa bu ölümlerden bir çoğunu vampirlerin yaptığı fikrinde birleşiyorlardı. Belki de vebanın vampirlerden yayıldığını düşünmüş olabilirler. Bazı durumlarda ise ölen bir akrabanın geri dönüp bir kurban aldığına inanılırdı (aslında vebadan ölen bir kurban). Bir diğer şekilde ölü bir düşmanın vampire dönüşmüş halde geri dönüp birilerini öldürebileceğine de inanılırdı. Bu yüzden bir çok mezar kazılmış ve vampir olduğundan şüphelenilen insanların vücutları tekrar öldürülmek üzere çıkarılmıştır.
Vampirlerin mezarlarını belirlemek için bir takım ahmakça metotlar kullanılıyordu. Örneğin bir bakire atın üzerine çıplak yerleştirilip, mezarlığın içinden geçirildiğinde eğer at belirli bir gömüt üzerinden yürümek istemezse bu yerin bir vampirin mezarı olduğu varsayılırdı ve ölü mezardan değişik şekillerde öldürülmek üzere çıkarılırdı.
En saçma vampir inanışları vampirleri öldürmek ve vampirizmi durdurmak için kullanılan metotları kapsar. Şunu hatırlatmak önemlidir ki, bugün bize bu denli saçma gelen inançlar nasıl bir cehaletin hüküm sürdüğü bir çağda insanların umutsuz bir şekilde batıl inançların bu denli etkisi altında kalmasına neden olmuştur! Ölüler kimi zaman yüzleri güneye bakacak şekilde gömülürlerdi. Eğer ölü bir vampire dönüşmüşse mezarın yeri ölünün kaçma girişime tedbir olarak daha derin kazılır ve dış yüzey ters olacak şekilde yerleştirilirdi. Tahta kazıklar bazen mezarın üzerine dikilirdi .Böylelikle eğer vücut mezardan kalkmaya yeltenirse kendini kazığa saplamış olurdu. Kalpten saplanması umut edilirdi.Cesetler bazen ölümden geri dönüşlerini zorlaştırmak için halıyla yada bir takım kumaşlarla sarmalanırdı bazen de kolları ya da bacakları halatla bağlanırdı. Ölünün dönüşünü önlemek için genellikle mezarın üzerine büyük kayalar yerleştirilirdi (Bu belki de mezar taşı yapımcılığının başlangıcı olabilir mi?!) ve şunu eklemek gerekir ki bir takım insanlar vampirlerin ölümden sonra da yaşayan bir çeşit hayalet olduklarını düşünüyorlardı. O zaman bir hayaleti mezarında tutmak için taşa mühürlemekten daha iyi bir yol olabilir miydi?!
Ölümden sonraki doğal bedensel çürüme süreci insanları aslında ölülerin gerçekten de vampirlere dönüştüklerine inandırmıştır. Saçın ve tırnakların uzamaya devam etmesi, yaşamın da devam ettiğinin, ölünün bedeninde gazdan dolayı meydana gelen normalden fazla şişkinlik, hala beslendiğinin göstergesi sayılıyordu. Kan bazen bedensel bozulmanın bir sonucu olarak ağza yakın bir yerde bulunuyordu bu da ölünün kan içtiğinin belirtisi olarak algılanıyordu ve genellikle cesedin soluk teni ve garip görünüşü,vampirin kana ihtiyacı olduğunun bir göstergesiydi. Cahil insanlar vampir saldırılarının önüne geçmek ve bunları engellemek için de yine aynı şekilde batıl inançları izlediler. Bunlardan çoğunlukla en çok bilinen iki tanesi vampirleri korkutup kaçırmak için kullanılan bitkiler, “wolfsbane” (kurtboğan) ve tabii ki sarımsaktı. Ortaçağ boyunca insanlar, ölünün korkunç kokusunun – özellikle veba salgını süresince – ölüm nedeniyle bağlantılı olduğu teorisine inanıyorlardı. Ve bu ölümler bir şekilde vampirlerle ilişkilendiriliyordu. Muhtemelen ölüm kokusuna karşı, etkisini gidermek için sarımsağın güçlü kokusu kullanılıyordu. Bunun dışında sarımsak eski Romalılarda dahil olmak üzere çağlar boyu ilaç tedavisinde kullanılan bir bitki olmuştur. Çok ciddi olmasa da modern bilim bile sarımsağın bazı durumlarda insan sağlığında önemli yeri olduğuna inanmaktadır.İnsanlar vampirlere dair inançlarını meraklı bir şekilde geliştirmişlerdir. Bazıları siyah bir kedi ya da köpeğin herhangi bir cesedin üzerinden atlamasını, ölünün vampire dönüşebileceği şeklinde yorumlarlardı. Bukovinian bilgilerine göre kül ağacından yapılmış bir kazık intihar ederek ölenlerin göğsünün arasından çakılmalıdır çünkü intihar etmenin vampirizmin nedenlerinden biri olduğu varsayılırdı. Eski İngiltere’yi de kapsayan bazı kültürlerde intihar edenlerin vampire dönüşmelerine engel olmak için, dört yolun kesiştiği yerlere (yolların haç işaretini oluşturması nedeniyle) gömülürlerdiBir çok insanın vampirleri yok etmek için kendilerine has değişik metotları vardı. Bazı İslav milletleri, kül ağacından yapılmış bir kazığın vampirin göğsünden saplandığında onu öldürebileceğine inanırdı. ---- Bu bir çoğunun gözde metodudur, kalpten çakılan bir kazık. Her nasılsa bir çok farklı yerde kazıkların yapılacağı belirli ağaçlar seçilmiştir. Örneğin Silezya’da meşe ağacı bu işi görürdü, Sırbistan‘da ise alıç ağacı gerekli görülürdü. Ki bu şu an modern bir öldürüş şekli olarak bilinir. Bunun dışında vampir olduğundan şüphelenilen ölülerin kafaları, balta ile kesilirdi. Bazen de cesetler su göletlerine atılmış yada yakılmıştır. Bu inançların temelinde halkın genel cehaleti yatıyordu ama vampir efsanesinin en büyük trajedisi vampir söylencesine olan inancın, iyi yada kötü din kuruluşunu etkilemesiyle gerçekleşmiştir. Orta çağ Avrupası’nda kilise, vampirlerin varlığını onaylamış ve bir inanca bağlı olmayan mitlerden alıp vampir kavramını şeytanın yaratıklarından biri olduğu yönünde değiştirmiştir. Vampir açıkça kötülüğün ve dinsizliğin bir parçası olsa bile, ölümden sonra hayat, bedenin dirilişi, maddesel değişim (ekmekle şarabın İsa peygamberin etiyle kanına dönüşmesi) gibi Hıristiyanlık öğretilerini destekleyen bir inanılabilirliğe sahipti. Ekmek ve şarap kavramı İsa’nın son yemeğine dair genel bir kavramdır ve Hıristiyanlar arasında İsa’nın kanı ve bedeninin paylaşımının bir simgesidir. Bu inancı benimsemiş ve İsa’nın kanını içen insanlar, kendi kanlarını içen şeytanlara yani vampirlere karşı daha güçlü olurlardı. Orta çağ boyunca kilise vampirlere olan inancın doğruluğunu kabul etti ve vampirizmi yalnız başına sona erdirmek için gereken yetiyi kazandı.Bu durum giderek güçlenecek ve 2 yüzyıl sonra 1489’da bir dönüm noktası olan “Malleus Maleficarum”adındaki kitap ortaya çıkacaktı. Bu aslında cadıların zulmünü anlatan bir kitap olarak tasarlanmış olmasına rağmen aynı şekilde kötü kalpli vampirler içinde uygulanmış olabilir. Ne yazık ki bir çok cahil insan yazılanlar nedeniyle boş yere işkence görmüş ve hiçbir iyi neden olmadan idam edilmişti. Bu kitap İngilizce’de “The Hammer Against Witches” olarak biliniyor ve sözde şeytanla işbirliği içindekileri tanımak, zulümlerinden korunmak için yol gösteriyordu. Tanrı bilimci olan Leo Allatius’un 200 yıl sonra bulunan yazıları, kilisenin hala vampirlere karşı olan inancını sürdürdüğünün bir kanıtıdır. Allatius kilisenin öğrencisi olarak Yunanlılardaki vampir kavramı üzerinde çalıştı. 1645’te yaptığı “On The Current Opinions Of Certain Greeks” isimli çalışmasında vampirlerin sık sık aforozun sonucu olduğu kararına vardı. Vücudun çürümemesi ve bedenin maddesel olarak dünyayı terk edemediği görüşü Yunanlılarda vampirizmin ispatıydı. Şişmiş bir vücut da aynı şekilde olası vampirizmin bir kanıtıydı. Bazı vücutlar yeteri kadar hızlı bir şekilde çürümeyebiliyordu.Bu da aslında toprağın kimyasal tipiyle ya da soğuk hava derecesiyle bağlantılıydı. Bedensel şişkinlik ise tümüyle ölünün doğal olarak ürettiği gazların bir sonucuydu. Birçok insan haksız yere vampir olmakla suçlandı. Bedenin çürümemesinin bir eksiklik olarak nitelendirilmesine karşın bu durum aynı zamanda kutsallığın ve azizliğin işaretiydi. Aralarındaki fark ise vampir olarak varsayılan bedenin tam anlamıyla bozulmamış olsa da garip, soluk ve şişkin bir şekle dönüşmesiydi .Oysa azizin kutsal bedeni neredeyse mükemmel, el değmemiş ve sanki hala yaşıyor izlenimi verirdi. Ayrıca vampirler çürümenin olmadığı süre içinde bile kutsanmış bedenlerin aksine kötü kokarlardı, sarımsağında bu kokunun üstesinden gelmek için kullanıldığını hatırlatmakta fayda var. Daha gerilere bakacak olursak ilk Hıristiyan Yunanlılarda aforoz etme yetkisi olan rahip yada piskopos, aynı şekilde günahkarın vücudunun çürümesine engel olunmak içinde izin verebilirdi. Böylelikle günahkarın ruhu cennete gitme özgürlüğünden yoksun olacak ve günahları affedilinceye kadar yeryüzünde kalacaktı. Görünüşe göre batı kilisesi de bu inancın aynı şekilde etkisi altındaydı. 10. yy’da Bremen’in başpiskoposun St. Libertius’un da buna benzer bir yetkisi vardı. Ona göre; bazı korsanları aforoz etmek için; iddiaya göre içlerinden birinin vücudunun yıllar sonra bile hala bozulmamış olduğunun tespit edilmesi gerekmekteydi. Görünüşe göre bedenin küllere dönüşmeden önce, günahları için piskopos tarafından bir bağışlanma isteğine inanılıyordu. Bu nedenle rahip, olası vampirleri aforoz etmek ya da bu kararı bozma gücüne sahipti. Leo Allatius belki de, vampirlerin şeytanın hizmetinde olan ve geceleri av peşinde koşan yaratıklar olduğunu resmen ilan eden ilk bilgindir. Kilisenin vampirler üzerindeki gücünün kanıtlarının (vampirleri korkutmak için kullanılan kutsal haç vb.) hepsi en azından Ortaçağ İngiltere’sinde belgelenmiştir. Newburgh’lu William adı verilen yazar M.S. 12. yy’da ölen bir adamı ele almıştır. Söylendiğine göre bu adam karısına eziyet etmek için ölümden geri dönmüştür. Bu olayın yerel halk ve rahip üzerinde oluşturduğu dehşet nedeniyle bölgenin piskoposu, ölenin geçmişte işlediği tüm günahları affetmiştir. Mezar açılmış ve gerçek yazılı bağışlama, “vampir”in vücudu üzerine yerleştirilmiştir. İnsanlar cesedin vücudunun çürümeye dair hiçbir iz taşımaması ve oldukça iyi bir durumda olması nedeniyle şaşırmışlardı – ya da tam tersi - ama neyse ki yazılı bağışlama herkesin iyiliği için bir kez daha mezarın içine yerleştirilir, bu şekilde vampir bir daha kimseyi ziyaret edemeyecektir! Şunu not etmek gerekir ki, vampirleri yok etme metodu – resmi kilisede belgelendiği şekilde- köylülerin mezarda bulunan vampirlere uyguladıkları olağan metotlardan (cesedi yakma, kalbini çıkarma,kafasını kesme ya da kalbine kazık çakma vb.) daha uygar ve yasalara uygundu. 1700’lü yılların başlarında Paris’teki Sorbonne Üniversitesi, toplumsal uygulamalardan biri olan, ölünün vampire dönüşmesini engellemek için bedenin biçiminin değişmesi fikrine resmi olarak karşı çıkmıştır. Bunun ardından Sarbonne Üniversitesi belirgin bir şekilde temelinde mantıksız batıl inançların yattığı bir uygulama olan, vampir olduğu varsayılan cesetlerin şeklinin değiştirilmesi fikrine karşı koyarak radikal bir pozisyon almış oldu. Bunun dışında vampirlere inanış hakkında akıllı eleştiriler de yapılmıştır. Örneğin Fransız rahip olan Dom Augustine Calmet 1746’da “A Treatise On Apparations Spirits And Vampires a.k.a The Phantom World” – Hayaletler ,Ruhlar Ve Vampirler hakkında bilimsel bir kitap – Hayali Dünya – adında vampirlerin varlığını sorgulayacak kadar cesur bir kitap yazmıştır. Calmet o günlerde kol gezen, vampirler hakkındaki tüm söylencelere meydan okuyarak bir inancı benimseyebilmesi için ilk önce kanıta ihtiyacı olduğunu belirtmiştir. Calmet özellikle vampirlerin ölümden geri dönme gibi insanüstü işler yapabilmeleri konusuna şüpheyle bakmıştır. Bunun yanı sıra Avrupa’nın her tarafında, varsayılan vampir salgınının gerçekte neye dayandığı hakkında analiz ve kritikler yapmıştır.Sonuç olarak cehalet çağları ve buna bağlı batıl inançlar, bilimsel metotların kullanıldığı akıl ve aydınlanma çağına yol vermiştir. Tıp bilimi “Black Death” gibi vebaların şeytan ve metafiziksel vampirler tarafından yayılmadığını kanıtlamaya muktedir olmuştur. New Orleans’lı 19. yy’ın ünlü Voodoo kraliçesi Marie Laveau bir keresinde kendisinin vampir olduğunu söylemişti, değildi ama 1800’lerin sonunda, New Orleans’ta tanınmış yazar Lafcadio Hearn Laveau’nun vampir olduğunu düşüncesine katılmıştı. — en azından böyle tahmin ediyordu. Muhtemelen Hearn bir zamanlar yaşamış olan Laveau ‘un kızıyla konuşuyordu ve kızının ismi de Marie’ydi. Hem sonra Bay Hearn bir romantikti .Yunanistan’da doğmuş ve aşina olduğu Voodoo topluluğunun bulunduğu New Orleans’da gazeteci yazar olarak ün yapmıştı. Daha sonra egzotik Japonya’ya gidip evlenerek oraya yerleşmişti. Lafcadio Hearn emin olmak için vahşi tarafta yürüdü ama Marie Laveau hakkında ileri sürdüğü iddia tamamen inanılmaz değildi. 19. yy. New Orleans büyücülüğünde horoz kanının çıkarılıp içildiği söylenmiş ve aslı olmayan vahşi hikayelerle, büyü dinine inananların, çocukları kazanlar içinde pişirip yedikleri söylentisi yayılmıştır. Bunlar gerçek olmamasına rağmen bazı insanlar “Black Death” ve benzeri vebaların vampirler tarafından yayıldıklarına inandıkları gibi, büyücülük hakkındaki bu söylencelere de inanmışlardır.Fakat büyüleyici Marie’yi vampir olarak adlandırmanın başka bir sebebi de olabilir.Yoksa ona “Vamp” mı demeliyiz ?! O hem şehvetli hem de doğaüstü güçlere sahipti ve Laveau Eski Avrupa’nın, cinsel mesaj taşıyan ve bununla beraber gece ölümden geri dönerek kan arayan vampirlerden farklı değildi. Kraliçe Viktorya döneminde vampirlerin, bilinçaltı şehvet dürtüsü, uydurma Dracula yoluyla yüzleştirilmiş olmalı. Ama eski bilgiler,gece ziyaretlerinin amaçları çok da belirsiz olmayan iki şeytandan bahseder. Belki de onlar vampirler hakkındaki inançları desteklemişlerdir. Bu romantik şeytanlar hem erkek hem de mitolojiye göre erkeklerin rüyasına giren ve onlarla cinsel ilişki kuran dişi şeytanlardır. (incubus, succubus) Kabusları, Freud’un bilinen ve modası geçmiş, korku ya da cinsel dürtülerin bastırılması analiziyle bağdaştırarak açıklayabiliriz.Ama Ortaçağ’da birinin yatak odasını ziyaret eden şeytan görüntüleri su götürmez şekilde incubus (erkek), succubus (dişi) ifritlerin işleriydi. Bunlar insanlara uyku sırasında saldıran yaratıklardı (bu aynı zamanda modern çağda “uzaylıların adam kaçırma “ inancının da ortaya çıkmasına neden olabilir mi?). Bu, gece ortaya çıkan şeytanlar, kurbanlarını uyku esnasında geçici olarak felç eder ve onların istemleri dışında kurbanlarıyla cinsel ilişkiye girerlerdi. Bu romantik gece yaratıkları günümüzde, baskılardan,bunalımlardan dolayı ortaya çıkan bastırılmış cinsel duygular ve din kurumu tarafından aşılanmış suçluluk duygusunun sonucu olarak açıklanmıştır — Bu en azından bir görüştür. Vampir efsanesi incubus ve succubus masallarından, kurbanlarıyla ilişkiye girmek yerine kan içmeleri dışında çok da farklı değildir. Bunun dışında gerçek bir Freudçu’nun davranış analiziyle, bu olaylar hakkında söz alabileceği şüphe götürmez. Bazıları dişi cinlerin (succubus) aslında çok parlak olduğunu ve istediğinde kılık değiştirip bir kadın şekline bürünebildiğini, amaçlarının da yeni küçük şeytanlar yavrulamak için bir erkekle çiftleşmek olduğunu söylerler. Vampir miti,"Blood Countess" olayı gibi birkaç olağandışı bilgiden yola çıkılarak ,tarihsel bir olgu gibi gösterilebilir. 16. yy Macar Kontesi Elizabeth Bathory'nin yaptıkları ,korku hikayelerine rakip olacak cinstendi. Bazıları O'nun şeytandan daha kötü olduğunu söyleseler de ,işlediği suçlar "kötü" kavramının çok ötesindeydi.Bram Stroker, vampirler hakkındaki romanının araştırmasını yaptığı sıralarda Sabine Baring -Gould'un "The Book Of Werewolves " adlı kitabına rastladı.Bu çalışmada "Blood Countess" denilen merhametsiz bir kadının yaptıkları anlatılıyordu.Görünüşe bakılırsa bu hikaye Stroker'ın Kont Drakula'yı yaratmasında esin kaynağı olmuştur. Gerçekte Elizabeth'in kuzeni Stephan Bathory bir gün Transilvanya'da bir prens olacaktı. Elizabeth iyi eğitim görmüş,akıllı bir kadın olmasına rağmen çok acımasız ve zalim bir kişiliğe sahipti. Anlaşılan kocasının ölümünden sonra ortaya çıkan ölüm korkusuyla ,uşaklarına ve kölelerine karşı sadist davranışlar içersine girmişti. Sonsuzluk ya da uzun hayat olmazsa bile en azından kan banyosu yaparak genç görünümlü bir ten elde etme çabasındaydı. Kocası bir asker olarak, savaşta esir düşmüş Türk askerlerine duygusuzca işkence ederdi ve Elizabeth aslında, nasıl zulmedileceği hakkında bilgileri kocasından almıştı.Söylendiğine göre Bathory, çok sayıda kadın öldürmüş ve yaptığı insanlık dışı eylemlerinde kendinden mevki olarak aşağıdaki kimseler tarafından yardım görmüştür. Bathory, kurbanlarını dövmeyi alışkanlık haline getirdiği gibi aynı zamanda onları sakat bırakırdı. Yine söylentilere bakılırsa Castle Csejthe adlı evinin yakınlarında kurbanlarından bazılarını kışın karlı ve soğuk havasında üzerlerine buzlu su dökerek dondururdu. Bunun dışında olası yamyamlık davranışları da sergilemekteydi. İddiaya göre Bathory bir defasında, yaşayan hizmetçi bir kızın vücudundan bir çok ısırık almıştır. Blood Countess 'ın genç kalma umutları için bakire genç kızların kanıyla banyo yaptığı gibi efsanevi hikayelerde vardır. Başka bir kaynağa göre de 650 kızı öldürüp kanlarını içtiği söylenir.Yine de kesin olan tek bir şey vardır ki, o da Elizabeth Bathory gerçekten varolmuş ve şeytanca işler yapmıştır. Ölü sayısı arttığında Bathory'nin uşakları cesetleri şatonun dışına attılar. Kan içindeki ölü vücutları bulan köylüler doğal olarak onların vampirler tarafından öldürüldüğünü düşündüler dedikodular böylelikle yayılmaya başladı. Bathory 1610 yılında, genç yaştaki kızları öldürme teşebbüslerinden sonra tutuklandı. Büyücülükle ilgisi olduğu iddiası tutuklama nedeni olarak gösteriliyordu. Söylentilere göre, kurbanların cesetleri kanlar içinde şatosunda bulunmuştu.1611 yılında yapılan 2 duruşmada Bathory'nin işlediği suçlar hakkında tek ve gerçek ifadesi alındı.Kendisi bizzat mahkemede ortaya çıkmadığı halde ,uşakları orda bulunuyordu. Mahkemenin ardından Kontes'in sadık uşakları yetkililer tarafından öldürüldü ve Elizabeth, Karpatya dağlarında bulunan şatosundaki yatak odasına ,ölümünden yıllar sonrasına değin hapsedildi. O'nun hakkında anlatılan efsaneler hala devam etmektedir. Bugün bile bazı insanlar Bathory'nin hayaletinin ,anavatanı olan Karpatya'da geceleri etrafta dolaşarak kan aradığını söylerler. Elizabeth Bathory'nin hikayesi bize, vampir efsanelerinin, akli dengesi bozuk bir katilin gerçek hayatta yaptıklarının yanlış yorumlanmasıyla ne kadar fazla desteklenebileceğini ve cahil insanların inançlarını nasıl beslediklerini göstermektedir. Bram Stoker'ın anıtsal eserinin yanı sıra,19.yy.'da vampirler hakkında yazılmış başka eserlerde vardır.1819 yılında Dr. John Polidori "Vampyre"'indeki kahraman/suçlu vampir Lord Ruthven karakterini ünlü şair Lord Byron'un etkisi altında kalarak yaratmıştır. Polidori, temelinde Lord Byron'dan aldığı önerilerle bir vampirin ürkütücü hikayesini ortaya çıkarttı. Bazı insanlar bu hikayeyi aslında Lord Byron'un yazdığını düşünseler de, durum böyle değildir. Hikayenin yazarı Polidori'dir. Mary Shelley'in yazdığı "Frankenstein"adlı eseri ise,o dönemin rekabet halindeki aynı tür vampir hikayelerinin dışında yer almaktadır. Daha sonra 1872'de Stoker'ın İrlandalı bi yurttaşı olan Joseph Sheridan Le Fanu tarafından "Carmilla" yazılmıştır. Bu eserin Stoker'ın çalışmasını etkilediğine şüphe yoktur.Yine de La Fanu'nun eserindeki vampir dişiydi. Biraz daha geriye bakacak olursak 1847'de yazılmış "Varney The Vampyre" adındaki esere rastlarız. Döneminde popüler bir korku hikayesi olmasına rağmen,kalitesi tartışılır. Yazılmış bütün hikayeler arasında Bram Stoker'ın "Drakula"sı en iyi vampir hikayesidir. Bir yüzyıldan daha fazla zaman sonra bugün bile 1897'de yarattığı Drakula en çok bilinen vampir imajıdır. Yine de aslında 2 Drakula vardı. Biri Stoker'ın uydurma yaratığı,diğeri ise gerçekte yaşamış olandı. Gerçek olan Vlad Tepeş, kazıklı Vlad ya da şeytan anlamına gelen Drakul olarak biliniyordu. Aynı zamanda O'na "Drakul'un oğlu"anlamına gelen Drakula da deniliyordu. Vlad Drakula 15.yy'da yaşamış gerçek bir Romanya prensiydi. Ordusunu Türklere karşı kışkırtmakla ünlüydü. Romanya'da bugün bile O'na bir kahraman gözüyle bakılmaktadır.(Örneğin Romanya ordusu, modern bir saldırı helikopterine AHO1-RO Drakula ismini vererek O'nu onurlandırmışlardır.) Kahraman olmasının yanı sıra Vlad bir seri katil ve en favori öldürme şekli kazığa geçirmek olan canavar ruhlu bir adamdı.Bu bir çeşit çarmıha germe işlemiydi,ama kurban çarmıha asılmak yerine uzun,sivri bir sırıkla alttan kazığa geçiriliyordu. Diğer bir şekilde söyleyecek olursak kazık vücudu dikey bir şakilde geçerdi. Daha sonra bu bir orman dolusu vücut,onları seyretmekten ve kulak tırmalayıcı seslerini dinlemekten zevk alan Vlad Drakula için sergilenirdi. İddiaya göre Vlad bir keresinde 20.000 Türkü bu şekilde öldürüp düşmanlarını korkutup uzak tutmak için kazığa geçirilmiş tüm bedenleri bostan korkulukları gibi sıra sıra dizmişti. Vlad caniliğini sadece kurbanlarını kazığa geçirmekle sınırlandırmıyor aynı zamanda onları pişirip doğramaktan da zevk alıyordu. Vlad Drakula gerçek bir vampir olmadığı gibi yine de modern vampir hakkında en inanılabilir tanıma sahipti. Vlad Drakula yemeklerinde kurbanlarının kanlarını çorba gibi ekmeğini batırıp içerdi.Bu söylenti 1463'te bulunan en kurallara uygun ve dürüstçe hazılanmış belgelerden biri olan "The Story of a Bloodthirsty Madman called Dracula of Wallachia"ile uygunluk göstermektedir. Yani Vlad'ın insan kanı içmekten gerçekten zevk alıyor olması oldukça mümkündü. Vlad Drakula'nın etkisi altında kalan, Bran Stoker'ın yarattığı vampir daha esaslıydı ve oldukça açık bir şekilde bilinen film versiyonlardaki kötü karakterden çok daha çirkindi. ---1922'de yapılan Alman filmi Nosferatu'da Stoker'ın tam olarak istediği gibi betimlenmiş olduğu söylense bile--- Şunu hatırlatmak gerekir ki;efsaneye uygun olarak vampirler esasen çirkin,kokulu,çürümeyen cesetlerdi. Stoker ve 1922 filmi Nosferatu,modern,nazik ve kibar versiyonlarından çok farklı olarak grotesk bir vampir geleneğini izlemişlerdir.Paranormal dünyada, vampirlerin geceleri dolaşması ve gündüzleri de mezarlarında kalması, astral projeksiyon fenomenlerinden biri olabilir. Bunu a fiziksel bedenden ayrılan ruhun astral uçuşa geçmesi ve üç boyutlu maddesel dünyadan ayrılması olarak açıklayabiliriz. Astral beden fiziksel bedenden ayrılarak –inançlara göre- beden dışı tecrübelerle seyahat eder. Eski dini inançlarda yoğun olarak bahsi geçen bu tecrübe vampirlerin kan ararken kullandıkları bir yöntem olarak algılanmaktadır.Bunlara ilaveten, vampirizm de geçen kimi psiko cinayetlerin işlenmesinde modern tıpta açıklanan bazı bilimsel temellerin sonuçları görülmektedir. Bu açıklamalar 1990 yılında Daniel C. Scavone’un kabataslak üzerinden geçerek yazdığı “Vampires” kitabında yazdığı senaryolarla bağlantılıdır. Son yıllarda bazı yazarlar, geçmiş zamanda vampir olduğu iddia edilen insanların aslında medikal hastalıklarının pençesinde oldukları teorisini öne sürmüşlerdir. Bunlardan bir tanesi de günümüzde ‘porfiri’ olarak anılan hastalıktır. Bu hastalıkta kırmızı kan hücrelerinin (alyuvar) yeteri kadar üretilememesi söz konusudur ve bu belirti karanlık çağlarda bilgisiz insanlar tarafından vampirizm vakaları için çıkardıkları bir sonuçtu. Söylemek burada gereksiz olsa bile hala bir çok inananının bulunduğunu farz edersek o insanlar aslında vampir değillerdi. Porfiri teorisini açıklamamızın sebebi sadece şu anki vampirlere inananların irrasyonel inançlarının ne olduğunu göstermek içindir.Bir başka hastalık çeşidi olan ve yine vampir vakalarında insanların şüphesini uyandıran günümüzde kansızlık hastalığı olarak bilinen anemidir. Kandaki alyuvarların sayıca azalması ya da yetersiz hemoglobin(demir elementi içeren ve oksijeni taşıyan) içermesiyle ortaya çıkan bir hastalık olan aneminin belirtilerinden biri derinin soluklaşması ve soluk darlığıdır ki bu da vampirizmin kesin işaretleri sayılırdı.Katelepsi ise vampirizm vakalarında yapılan hatalarda görülen bir başka hastalık türüdür. Bu hastalıkta hasta kendiliğinden hareket etme yeteneğini yitirerek bir kez aldığı duruşu değiştirememesi ve bazen tam olarak edilgen duruma gelmesidir. İlginç olan hastanın, normal bir insanın rahatsız olacağı konumlarda hareketsiz olarak uzun süre kol ve bacaklarını tutabilmesidir. Bu da tarihte bazı insanların nasıl diri diri gömüldüğüne ilişkin bir neden sayılabilir. Duyma ve görme yeteneğine sahip olan çevresindeki olanları algılayabilir ve bilinci yerindedir. Kaslarını hareket ettiremediği için yardım çağrısı yapması imkansızdır. Bu psikomotor hastalık vampirizm ile ilgili yaratılan kafa karışıklığına ve insanların vaktinden önce kefen giymesine dair ciddi bir analiz ve hayal gücü üretmemize yardımcı olacaktır. Ortaçağ Karanlığında bu tür belirtiler gösteren insanlardan korkan halk onların vampir olduğunu ve derhal gömülmesini talep etmiştir. u hastalıklar gibi bir çok başka kan hastalıkları ya da fiziksel veya mental rahatsızlık gösteren insanlar vampir veya şeytan özelliklerine sahip oldukları için yargılandılar. Derisi bozulan veya gitgide çirkinleşenlerin de ilkel insanlar tarafından vampir olduklarına inanılırdı.Burada psikolojik faktörlerde büyük rol oynamaktadır. Eğer kitlesel olarak bir vampir inancı var ise, onlar bunun gerçek olduğunu düşünmeleri normaldi ve bilim dışı inançların etkisinde olan bir kitleden nasıl gizemli veya doğal fenomenleri açıklanması beklenebilir ki? Vampir inancı da bu şekilde açıklanamayan şeylerin dayatıldığı bir kültür olarak günümüze kadar gelmiştir. Cehalet ve korkunun, hurafelerin kuvvetlendirilmesinde ve yayılmasında çok önemli katkısı olmuştur. Ve günümüzde ya da gelecekte olan olaylarında önümüze bakmak için, insan ruhsal yapısı değişmedikçe vampirizm olgusundaki meydana gelen sonuçların başka varyasyonlarının üretilmesinin an meselesi olduğunun aşikar olduğunu söylemek gerekir. Tarih hakkında yeterince bilgi verdiğimi düşünüyorum. Şmdi Kont Dracula hakkında bilgi vermek istiyorum. Zaten bu vampir hakkında biraz bahssettim. Görmenizi istediğim, O efsane adamın evi. Sitede link vermek yasak olduğu için, nete bakmanız yeterlidir. Ve gelelim bazı adamlara. Tarih boyunca ardı ardına çözülemeyen birçok olay gerçekleşmiştir. Ve bazı insanlar hala unutulmamıtır. Bir örnek:
Arnold Paul, 1700 yılında medvegia'da doğmuştur. 1727 yılında genç bir asker olan Arnold Paul, belgrad civarındaki kasabasına geri döner ve askerliği boyunca biriktirdiği parayla bir ev alıp evlenir. arnold'un üzerinden asla atamadığı melankoninin sebebini uzun bir süre boyunca merak eden karısına arnold en sonunda gerçeği açıklar ve askerliği sırasında uzak bir kasabada boynunu ısıran ve kanını emmeye çalışan bir vampirle mücadele etmek zorunda kaldığını söyler. vampiri mezarına kadar takip edip onu öldürmeyi başardığını, ve bir vampire dönüşmemek için söylentilerden öğrendiği gibi vampirin mezar toprağından yediğini, kanından içtiğini ve yaralarını vampir kanıyla yıkadığını itiraf eder.

bu itiraftan sadece birkaç gün sonra, arnold oldukça yüksek bir saman yükünün tepesinden düşer ve 3 gün sonra can verir. gömülmesinden bir ay sonra köy halkı, arnold'un geceleri dolaşırken görüldüğünü söylemeye başlar. onunla direkt temasa geçen kişilerse birkaç gün geçmeden ölürler. birkaç gece saldırısının ardından, konu yetkililere iletilir. arnold'un mezarı açıldığında bedeninin hiç bozulmadığı ve dudağının kenarlarında taze kan kalıntıları bulunduğu görülür. arnold'un kalbine bir kazık saplanır ve arnold yüksek sesle haykırır; bunun üzerine bedeni yakılır. aynı işlem, arnold'un saldırısı sonucu öldüğü söylenen kişilerin bedenlerine de uygulanır.

olaydan beş sene sonra, 1731 yılında, aynı bölgede gece saldırıları tekrar başgösterir. 3 ay işçinde 17 kişi saldırıya uğrar. yetkililer tarafından ifadeler doğrultusunda açılan bir takım mezarlarda vampirlere rastlanır. bu yeni vampirler de yakıldıktan sonra, bölge tekrar huzura kavuşur. bu olay hakkında aralarında askeri doktorlar ve yöneticilerin de bulunduğu tanıkların verdiği ifadeler, bir takım dosyalarda hala saklanmaktadır.
Peter Plogoyowitz: Kisolova adındaki bir Macaristan kasabasında yaşayan Peter Plogoyowitz, ölümünden 3 gün sonra geceyarısı kasaba sokaklarında yürürken görülür Zaman içinde Peter, insanlara saldırmaya ve 24 saat içinde ölmelerine neden olmaya başlar Bu olaylar üzerine yetkililere başvuran kasaba halkı, Peter'in cesedinin incelenmesi için gereken izni alır ve mezarı açarlar Peter'in cesedinin bozulmamış bir halde olduğunu gören halk, kalbine bir kazık saplar ve taze kanın her yere fışkırmasını hayret ve korkuyla izler Peter'in bedeni yakıldıktan sonra, kasabadaki kabus biter




Nicolas Cage bir vampire mi ? Yakın bir zamanda böyle bir haber çıkmıştı. Aslında bana sorarsanız, Hollywood’da ünlü vampirlerin olduğuna ancak kimliklerini gizlediklerine inanıyorum, ama shop mu yoksa gerçek mi, bilemeyiz.
Şimdi ise size vampirlerin sadece kan içenlerden ibaret olmadığını göstereceğim. Ancak bunların çoğu tam olarak kanıtlanamamıştır, yine de yaygın bir bilgi olarak bilmenizde fayda var. Burada dikkatinizi çeken en önemli tür Psişik Vampirler.. Kan içen vampirlerden daha tehlikelidirler. Yaşam enerjinizi çalarlar. Bazıları çok güçlü olabilir. Siteye psişik vampir yazarsanız çıkıyor. Korunma yolları da vardır bakabilirsiniz.
Sanguinarian

Kan için çoğu önemli miktarda fiziksel susama/ihtiyaç/şiddetli arzuya sahip kimsedir (doğasında erotik olmayan bir şekilde). Genelde diğer kan-içiciler tarafından ihtiyaç duyulan veya arzu edilen. Seksüel aktivite sırasında beslenen kimi sanguinarianlar vardır…bu genellikle pranic enerji seviyesini harekete geçirmek içindir.
Empath
Duyguları araştıran ve onlardan beslenen birey. Onlar farz olunduğu gibi duyguların şiddetini artırmaya çabalarlar böylelikle beslenmeleri daha büyük olabilir. Empath bütün duygulardan beslenebilir. Kimi hepsi değil empath’lar duygularını diğerlerine yükleyebilirler… bu onların (yükleyebilen bireylerin) sevdiği diğer
bir beslenme yoludur.
PSI

Diğerlerinin yaşam gücü üzerinde beslenmeye ihtiyacı olan birey. Çoğu enerji vampirleri chi veya pranic enerji üzerinden beslenirler ve kan içmekten sakınırlar. Bazısı enerji vampirizmini kan-içicilik ile birbirine karıştırır. Ayrıca psi-vamplar oalrak irşat edildiği gibi çoğu enerji vampirleri diğer gerçek vampirlerden fark edilebilen ışık duyarlılığını geceye özgü yaşam tarzı ve Açlık veya Susama periyodlarını içeren aynı özellikleri sergiler.
PSY
Diğerlerinden kandan ziyade yaşam enerjisi (prana chi yaşam gücü her neyse) çeken birisi. Psi-vampirler çıkarılan pranic enerjinin araçları olarak kan tüketebilir veya tüketmeyebilir. "Psy-vampir" "psi-vampir" için çok yaygın bir yanlış isimdir. Çoğu insan -hatta psi-vampirlarin kendileri- genelde bu iki terim arasındaki farkı yapamaz hatta ayurt edemez. Teknik olarak konuşursak "Psi-vampir enerjiden tercihen duygusal enerjiden beslenen bir vampir iken psişik vampir psişik olan bir vampirdir.
Astral
Sadece astral düzlemde beslenen ve o seviyede saldıran birileri. Çoğu zaman yaşam gücü enerjisinden beslenen Psişik Vampirler gibi aynı birliğe konur fakat avları ile gerçek fiziksel bir temasa gerek yoktur. Güya çok uzun zaman için bu düzlemde kendi varlıklarını korurlar ve zayıf kurbanlar ararlar. Merhametli güçler değiller ve çok nadir olsalarda beslenmeleri psişik yaşam gücü tecavüzüyle benzerdir.
Elemental
Temel Doğa Olaylarından beslenen insanlar. Örneğin: Şimşek fırtınları şiddetli fırtınlar güçlü şelaleler veya diğer doğal güçler. Bütün maksat ve amaçlar için canlı varlıklar veya canlı varlıkların teklifi herhangi bir şeyden beslenme aruzları yoktur.
Gerçek Ölümsüzler
Yaşlanmadan sonsuza kadar yaşayan vampirler. Bu durumda bilenen herhangi bir varlık yoktur. Onlar tam o
larak mevcut değildir. Onlardan biriyle buluşma umuduna onlarla konuşma veya vampire dönme umuduna sahipseniz şansınız yok. Üzgünüm ama bu onların acı gerçekliği. *
Beşeri Yaşayan Vampir
Kesinlikle aslında beşeri varlık olduğunu söyleyen belirgin vampirik karakteristiklere sahip insan. Söylenen o ki Beşeri Yaşayan Vampirler diğer yaşayan şeylerden temelde diğer insanlardan üretilen enerjinin bir çeşidi ve bir çeşit madde üzerinden beslenmeye ihtiyacı mecburiyeti veya istenilmeyen bir eğilimi olduklarını hissederler. BYV'ler iki ana sınıfa ayrılırlar: kan-düşkünlüğü veya kan-arzusu deneyimletenler ve psişik veya psi-vampirler
Fetişist
Kan içmek veya kanının içilmesinden seksüel tatmin kazanan kişi. Seksüel Kanın yerini alarak veya almayarak beslenmenin evvela seksüel enerjiden yapıldığı psişik vampirizmin bir şekli. Beslenme kasten veya bilinçsiz/istemeyerek yapılabilir.
Yaşam tarzcılar
"Daimi role-player’lar". RPler/LARPler romandaki kişiyi bir süre sonra bıraktıkları halde bu sınıf yapmaz.Vampirik olma tanımlamalarında daha uzağa giderler. Uçabildiklerini ifade etme güneş ışığı temasından kaçınma pislik dolu kutular içersinde uyuma vs. gibi.. ve genelde mistik vampirlerin biyolojik belirtilerinin hepsi veya herhangi birinin ilersine giderler.
Klinik
Klinik vampirler çoğundan farklı gözükürler aslında bedenlerinin normal işleyişini sürdürebilmesi için kanı şiddetle arzu eder ve ihtiyaç duyarlar.
Role-Player’lar
80lerin Dungeons and Dragons’una benzer fantezi oyunlarına düşkünlük gösteren ölümsüz bireylere gözüken insanlar. Bununla beraber RPler LARP’lar gibi kendi karakterlerini planlamaz fakat aslında gerçek dünya içinde karakterleri haline gelirler. Vampire: The Masquerade oyunu gibi…
Psikozlu Vampirler
Bu çok fazla açıklamaya gerek duymamalı. Aslında diğerleri de bu bölüme konabilecekler arasında örneğin kanın hissinde görünüşünde tadında seksüel tahrik bulan kan fetişistleri. Bu tip vampirler bununla birlikte en uç ve en tehlikeli olanlarıdır bunlar dürtüyle beslenenlerdir ve donorlarını kurban yapmaktan heyecan alırlar. Daha ziyade kurban için avlanmayı donor kullanmaya tercih ederler ve hareketleri rasgeledir.
*Kişisel Olmayan Enerji Arzulayıcıları
Etraflarındaki çevreden veya tanrı gibi ezoterik kaynaklardan enerji çekme ihtiyacına sahip insanlar. Terim psişik vampirlerin yaptığı gibi bu bireylerin beşeri kimselerden enerjiye ihtiyaçları olmadığı fakat diğer canlı şeylerden ve cansız kaynaklardan enerjiyi çekebilirler gerçeğini işaret eder.

Bir konuda şöyle bir şey daha var ki, Amerika da Kan Bankası’ndan çalınan kanların gizemi hala bilinmiyor. Aklıma şöyle bir soru geliyor, az sonar vereceğim Haberlerde 3. Haberle bunun bir ilgisi var. Gençler psikolojik olarak kendini vampire gibi hissedip kan mı içiyor ? Bu mümkün gibi görünüyor. Öte yandan vampirler gerçekten varsa, bu kanlar çalan kim ?

Tamam, Şimdi gelelim bazı gerçek haberlere . .
HABER 1 :
Arizona eyaletinin Phoenix kentinde yaşayan 25 yaşındaki Robert Mayley'i evlerine davet eden Aaron Homer (24) ve Amanda Williamson (21) adlı 'vampir çift', "Karnımızı doyurmak için şimdi senin kanını emeceğiz" dedi.
Duydukları karşısında donup kalan adam, bunu yapamayacaklarını söyledi. 'Gözünü kan bürümüş' çift ise kan içme krizine girdikleri için evsiz genci oracıkta bıçaklayıverdi ve akan kanı içti.
DAHA ÖNCE DE İÇMİŞLER
Amerikan gazetelerinde yayımlanan haberlere göre, Robert Mayley, polise verdiği ifadede, çiftin vampirlik ve paganizmle ilgilendiğini; ayrıca daha önce de kendisinin kanını içmelerine bir kez izin verdiğini itiraf etti.
Olay gecesi Mayley, arada sırada geceyi geçirdiği Homer ve Williamson'ın evindeydi. Tesadüfen yakın bir yerden aldıkları acil durum çağrısı için bölgede bulunan itfaiye erleri, kapının önündeki kanı görünce kuşkulanarak durumu polise haber verdi.
ÖNCE YALAN, SONRA İTİRAF
Homer ilk başta kız arkadaşının saldırıya uğradığını ve yerdeki kanın ona ait olduğunu söylese de, gerçek sonunda ortaya çıktı ve Mayley'i bıçakladığını itiraf etti. Tutuklanan ikili, saldırı ve polisi yanıltmaya çalışmak suçlarından mahkemeye çıkarılacak.

HABER 2:
Onlar İngiltere'de yaşayan iki küçük kardeş. Yaşadıkları ise filme benzese de hiç de eğlenceli değil...
Sivri dişleri var, gün ışığına çıkamıyorlar, sıcakta vücutları su topluyor... Bütün bu meşhur özelliklerin yanı sıra izlenme rekorları kıran Twilight (Alacakaranlık) filmindeki vampir karakterin (Edward Cullen) soyadını taşıyorlar.

Ama İngiltere'de yaşayan 13 yaşındaki Simon Cullen ve 11 yaşındaki kardeşi George'un filmle hiçbir alakası yok.

Hipohidrotik Ektodermal Displazi adlı nadir görülen genetik bir rahatsızlıktan muzdarip olan iki kardeşin ten renkleri bu nedenle soluk ve dişleri asla tam olarak gelişmeyecek.

Simon, "Bazı çocuklar bizim komik göründüğümüzü düşünüyor, ama arkadaşlarımız bunu havalı buluyor" diyor.

45 yaşındaki anneleri Mandy ise, insanların çocuklarının rengi çok soluk olduğu için tuhaf şekilde baktıklarını söylüyor.


HABER 3:
Vampir İnancı
Satanistlerden sonra vampiristler çıktı. İnanışları daha da tuhaf. Atalarının Kabil olduklarına inanıyorlar. İçlerinden biri ayinlerini anlattı.
Türkiye'nin gündemine Şehriban Coşkunfırat'ın öldürülmesiyle gelen satanizm akımından sonra gençler arasında şimdi de vampirizm modası çıktı. İnternet üzerinden buluşan gençler, kan simsarlarından aldıkları kanla ayin yapıyor.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü kendilerini 'vampirist' olarak tanımlayan gençlerin kurduğu internet sitelerini merceğine aldı.

VAMPİRE DÖNECEKLERİNE İNANIYORLAR
Gençler arasında yaygınlaşan bu akıma katılanlar bir gün 'vampirler'in geleceğine ve kendilerinin de vampire dönüşeceğine inanıyor. Kimliklerini deşifre etmek istemedikleri için ayinlerini de güvendikleri insanlarla, küçük gruplar halinde düzenliyorlar.

SAYILARI 1800'Ü BULDU
Yaklaşık 40 site üzerinden haberleşen gençlerin sayısı 1800'ü buldu. Üst düzey bir Emniyet yetkilisi ise konuyla ilgili şunları söyledi; 'Satanist gruplar dağıldı. Şimdi yeni tehlike vampirist gruplar. Hareketleri inceleniyor. Kendi aralarında yaptıkları yazışmalar korkutucu boyutta. Şu ana kadar her hangi bir olaya karıştıklarını tespit etmedik. Özellikle gençlerimiz bu tip sapkınlıklara kanmamalılar' diye konuştu.

50 TL'YE KAN ALIYORLAR!
İLK VAMPİR KABİL'Dİ!
İŞTE VAMPİR KIZIN ANLATTIKLARI;


İLK VAMPİR KABİL'Dİ

Bir gün gerçek bir vampirin kendisini ısırmasını bekleyen gençlerden 25 yaşındaki A.K., vampirizmi ve ayinlerini anlattı. Grafik tasarımcısı olarak çalışan, Bakırköy'de oturan 25 yaşındaki A. K. 'Bizim inancımıza göre ilk vampir kardeşini öldüren Adem'in büyük oğlu Kabil'dir. Ona af dilemesi istendiğinde o bu affı kabul etmedi ve kendisine kendi ırkının kanını içmek ve güneşi görememe cezası verildi. Bizim atamız Kabil'dir.
VAMPİRLER GELİP BİZİ ISIRACAK
Vampirler gelip bizi ısıracak. Ayin için haftada bir yalnız yaşayan bir arkadaşımızın evinde toplanıyoruz. Havanın kararması ile birlikte ışıkları söndürerek yere çizdiğimiz pentagram etrafına oturuyoruz. Ayinlerimiz iki kız, üç erkek toplam beş kişiden oluşuyor. Her birimiz pentagramın bir kenarına oturuyoruz. Sonra büyük hastanelerin önündeki kan simsarlarından 50 TL karşılığı aldığımız kanları sıra ile kadehlere dökerek içiyoruz. Düzenlediğimiz ayinlerde gerçek bir vampirin bir gün mutlaka gelip bizi ısırmasını diliyoruz. O zaman biz vampire ait biri olacağımıza inanıyoruz.

Vampiristlerin inanışlarından hareketle bu kişilik yapısına yönelik değerlendirmede bulunan psikiyatrlar, bunun sapkın bir davranış olduğunu belirterek, bu kişilerin tedavi görmesi gerektiğini belirttiler


İşte tüm çözüm burda. Birçok bilimsel bilgi vampirlerin gerçekliğini kanıtlıyor. Ancak geçmişte yaşandığı için, insanlar inanmıyorlar. Tek gereken şey ise kanıtlar. Örneğin bu haberler Amerika ülkesinde akşam haberlerinde yayınlandı. Peki Amerika’nın amacı neydi ? Kan bankasından çalınan kanların üstü kapatılıyor, ancak gerçek bir haber akşam haberlerinde yayınlanıyor. Amerika çoktan araştırmala koyuldu bile. Ve sanırım artık insanların uyanmasını istiyor. Ama bunu yaparken birçok şeyi de gizli tutmayı başarıyor. Her ne olacak bilmiyorum ama insanların doğru bilgi edinmesi gerekiyor. Yoksa büyük bir zihin karmaşı yaşanır. Kiliseler bile geçmişte yaşanan onca şeye rağmen, ve Atalarının vampirleri Kabul etmesine rağmen Vampirlere hala itiraz ediyorlar. Tekrar ediyorum, tüm bunlar hayal gücü ile olmuş olamaz. Çünkü şu anki vampire kavramını oluşturmayı insane hayal gücü yetmez. Örneğin size bir efsane yaratık düşün deseler, ne düşünürsünüz ? Geceleri dolaşır. Zombildir, canavardır vs. Ancak hiçbir insan tüm bu özelliklerden oluşan efsane yaratamaz. Bu kadar genel bir kavram sadece abartılardan ibaret olamaz.Vampirler birbirlerine tam olarak güvenmezler, ve vampire klanları vardır.. Bunlar kalıplaşmış bilgiler olduğu için üzerinde durmadım ve bu bilgiler inanç üzerinde ikna edici bir özellik taşımıyor. Size soruyorum, vampirler günümüzde tehlikeli midir ? Elbette hayır. Şu an her biri grup halinde yaşıyorlar. Ancak sadece kan bulma esnasında gruplaşırlar. Normal olarak tek başlarına yaşarlar ve çok sade ve sessizdirler. Buna benzer bilgiler verdim. Eğer hala ikna olmadıysanız o zaman açıklayın, babillerdeki ve sümerlerdeki kanıtların gizemi nedir ? Bu kadar yaygın bir efsanevi yaratık basit bir hastalıktan mı meydena gelmiştir ? Sizi bilmem arkadaşlar ama ben vampirlere inanıyorum. Ve her zaman inanacağım…
 

aburcubur

Kayıtlı Üye
Katılım
19 May 2011
Mesajlar
6
Tepkime puanı
0
vc17 diye bir virüs sınıflandirmada yok, ben de bir isim uydururum vampirler var derim. Herkes de inanır.
 

DreamDuality

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Ara 2009
Mesajlar
1,067
Tepkime puanı
150
Belli bir emek verdiğiniz, araştırıp düşündüğünüz çok açık.
Bu yüzden bende üşenmeden baştan sona okudum.

Bende birşeyler katmak isterim yazdıklarınıza.
Bir teori mahiyetinde bulunsun sözlerim,
öyle uzun uzun araştırma yapmadım sizin gibi.

Bence vampir tanımına en yakın varlık = demonlar.
Solomonun kayıtlarında geçen 72 demon olabilir.

Şimdi ortak noktalara şöyle bir bakalım.
-Demonlar çok uzun yaşar,
hatta bazılarına göre ölümsüzdür.

- Bir demon bir insan kadar gerçek görünür.

- Zaman ve mekan sınırları olmadan hareket eder.

- Bazı envokasyon ritüellerinde kan sunulur.

Ahitname i Süleymanda şöyle bir hikaye anlatılır.

Süleyman zamanında şöyle birşey yaşandığından söz eder;

Bir demon bir erkeğe musallat olmuştu.
Onun kazandğı paradan haraç gibi bir miktar alıyordu.
Üstelik bu kişinin parmağının ucundan kan emiyordu.
Sonrasında kral Süleymandan yardım ister bu işi.

Süleyman Tanrı ya yalvarır yardım etmesi için
ve sonrasında Mikail ona maikal yüzüğünü armağan eder.

Yani romanlarda anlatıldığı gibi şeyleri bir kenara bırakırsam,
vampir diye birşey varsa; buna en yakın 72 demondur diyorum.

(Bir garip tesadüf de vampir günlüklerindeki başrol
oyuncusunun adı Demon Salvatore dur.
Onca isim varken neden Demondur.
Üstelik mavi gözlü ve yakışıklıdır ki bu benim
şahsi demon deneyimimde gördüğüm varlığa çok benzemektedir.
Garip bir tesadüf? Belki de kasıtlı bir kendilerini eleveriştir)
 

egedesouza

Kayıtlı Üye
Katılım
20 Tem 2011
Mesajlar
236
Tepkime puanı
131
Konum
İstanbul
İş
Öğrenci
Sapıkça bir inanç ...

İnanışları doğrultusunda araştırma yapmış, emek vermiş ve bunları bzimle de paylaşmış birine daha saygılı ve hoşgörülü yorumlarda bulunalım...

İnanmasak bile başkalarının inançları veya inandıkları veya doğruları, yanlışları o kişinin özelindedir.

Lütfen üslubumuza dikkat edelim.

Sağlıcakla...
 
S

SoNoL

Belli bir emek verdiğiniz, araştırıp düşündüğünüz çok açık.
Bu yüzden bende üşenmeden baştan sona okudum.

Bende birşeyler katmak isterim yazdıklarınıza.
Bir teori mahiyetinde bulunsun sözlerim,
öyle uzun uzun araştırma yapmadım sizin gibi.

Bence vampir tanımına en yakın varlık = demonlar.
Solomonun kayıtlarında geçen 72 demon olabilir.

Şimdi ortak noktalara şöyle bir bakalım.
-Demonlar çok uzun yaşar,
hatta bazılarına göre ölümsüzdür.

- Bir demon bir insan kadar gerçek görünür.

- Zaman ve mekan sınırları olmadan hareket eder.

- Bazı envokasyon ritüellerinde kan sunulur.

Ahitname i Süleymanda şöyle bir hikaye anlatılır.

Süleyman zamanında şöyle birşey yaşandığından söz eder;

Bir demon bir erkeğe musallat olmuştu.
Onun kazandğı paradan haraç gibi bir miktar alıyordu.
Üstelik bu kişinin parmağının ucundan kan emiyordu.
Sonrasında kral Süleymandan yardım ister bu işi.

Süleyman Tanrı ya yalvarır yardım etmesi için
ve sonrasında Mikail ona maikal yüzüğünü armağan eder.

Yani romanlarda anlatıldığı gibi şeyleri bir kenara bırakırsam,
vampir diye birşey varsa; buna en yakın 72 demondur diyorum.

(Bir garip tesadüf de vampir günlüklerindeki başrol
oyuncusunun adı Demon Salvatore dur.
Onca isim varken neden Demondur.
Üstelik mavi gözlü ve yakışıklıdır ki bu benim
şahsi demon deneyimimde gördüğüm varlığa çok benzemektedir.
Garip bir tesadüf? Belki de kasıtlı bir kendilerini eleveriştir)
Rep limitim dolmuş, yorumunuz çok hoşuma gitti. Borcum olsun.:)
 

BeLLa91

Kayıtlı Üye
Katılım
15 Kas 2010
Mesajlar
890
Tepkime puanı
268
İş
Asistan, öğrenci
Parçadaki bazı yazıları daha evvel okumuştum. Önemli yazıları derleyip bir araya getirmeniz güzel olmuş. Fakat ölümsüzlüğe hiç bir zaman inanamadım, yine de vampirlerin varolması iyi olabilirdi. Paylaşım için teşekkürler.
 

sarumut

Kayıtlı Üye
Katılım
30 Haz 2011
Mesajlar
19
Tepkime puanı
0
Konum
istanbul
İş
Metafizikçi
Bende Araştrdm Hatta Romanyaya Kadar Gittm Draculanın Satosuna kadar ama halen belirli bir ispatı yok bunun... Ben Pisişik vampirliğe inanırım sadece
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst