Telepati-Durugörü | Kenan Keskin (Fizik Müh.)

Evrenos_21

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Ağu 2010
Mesajlar
17
Tepkime puanı
3
TELEPATİ–DURUGÖRÜ

1. Bölüm
Günümüzde yüklü parçacıkların, dolayısıyla Elektrik, Manyetik ve Elektromanyetik alanlarınve canlılar üzerine olan etkileri (ister dışarıdan gelsin, isterse de canlılar tarafındanmiş olsun, ölçümlenemeyen kısımları bir yana) yapılan laboratuar deneyleriyle ispatlanmışdır. Çünkü tüm canlılar, sinir sistemlerinde hareket eden yüklü iyonlar ile çeşitli nedenla biriken statik elektriğin oluşturduğu statik elektrik, statik manyetik alanlar ile zamanla periyodik olarak değişen elektromanyetik alanlara sahiptir. Yine yapılan araştırmalarda, dünyanın manyetik alanında büyük ve düzensiz değişimler olduğu zamanlarda hastanelerların sayısının arttığı, çeşitli hastalıklarla, ölümlerin çeşitli zamanlarda bu alanda meyrasında güçlü bir ilişkinin var olduğu ortaya konmuştur. Bunun gibi uzun süren araştırmalayerin manyetik alanındaki düzensiz değişimlerle jeolojik parametreler değişimi arasında dişkiler olduğu ortaya çıkmıştır. Mesela, Parisli Prof. Rochart tarafından yapılan ayrı birnyetik alan değişimlerinin, kandaki molekül çekirdeklerinin, kemiklerdeki çekirdeklerden farklı frekanslarda titreşmesine sebep olduğu bulunmuştur. Ayrıca, dünyanın manyetik alanınbinde biri kadar bir alana bir yıl boyunca bırakılan farelerin ömürlerinin kısaldığı, kısıdiği ve farelerin normal dışı vahşi, sert tepkiler gösterdikleri gözlemlenmiştir. Buna benzer alana bırakılan bakterilerin ise, kolonilerinde sayı ve ölçü olarak on beş kat azaldığı, basit deniz yosunlarının büyüme oranının yonca tohumlarının filizlenme oranında da artış görülmüştür. Bu tür manyetik alan ortamlbir ışığı gözlemleyen insanlarda ise, ışığın sürekli olmadığını tanımlama yeteneklerininYine, yerin manyetik alanının canlılar üzerindeki etkisini açıklayan bir örnek de şöyle: Gmadıkları zaman, bu manyetik alanı kullanan güvercinlere, yer alanının etkisini yok etmekmıknatıs bağlandığında, bulutlu bir havada yollarını ve yuvalarını bulamadıkları görülmüşrın ise yuvalarının manyetik alan yönünde olduğu, yer altında da bu alan vasıtasıyla yönlet ettikleri ispatlanmıştır. Çok ilginç bir bulgu da, insanların dişlerindeki dolgu maddesiinyatür bir alıcı gibi kullanarak radyo dalgalarını hissedebildikleri gibi, diğer başka neerden ötürü direkt olarak da algılayabilmeleridir. Bunu açıklayan olay ise, 1965 yılının ygün öncesinde İngiltere’ deki Barwell’ e düşen meteroidin düşmeden önce vızıltıya benzerir ses biçiminde algılanmasıydı (bu tür fenomenler dünyanın birçok yerinde aynı tarzda rapiştir). İşin enteresan yanı, bu durumun, havası az olan bir ortamda ses dalgalarını oluştusına karşın, yine de duyulmuş olmasıdır. Daha sonra yapılan deneylerde radar dalgalarınınr ışınına bırakılan pek çok insanın ıslık, vızıltı, çıtırtı veya tıkırtı gibi sesleri hissun algılanan sesinde üretilen elektromanyetik radyasyon tarafından meydana geldiği anlaşıldu.
Benzer biçimde güneşteki lekelerin ve patlamaların dünyadaki canlılar ve bilhassa bitkilerrindeki etkileri de kanıtlanmıştır. Ayrıca araştırmalar insanın radyo dalgalarına daha fazüzere, diğer E-M radyasyonun frekanslarına duyarlı olduğunu açık olarak göstermektedir. Ycm² başına 1 watt ’ın milyonda birinden çok daha az bir seviyeye kadar tespit edebilmektekızılötesi ve görülen ışığı deri ve gözler ile iyi bir dedektör gibi algılamakta, beyinlerolarak radyasyona karşı duyarlı olmakta, organlarımız düşük frekanslı akımlara cevap vererlen olayı açığa çıkartmaktadır. Enerji alanlarının en çok bilinen etkilerinden biri de, deve sırasında milyonlarca tonluk toprağın basınç altında olması ya da yarıkların sürtünmesielektron kaybederek statik elektriğin toprak yüzeyine çıkarak, evlere, binalara... çok geniş bir alana yayılması ve bunun yanında, yine aynı nedenlerden dolayı bazı yüklerin de ivareketleri sonucu elektromanyetik alanları meydana getirmeleriyle oluşmaktadır. Bu yükler ve neden oldukları alanların hayvan ve insan vücudu-beyninde oluşturdukları bir takım güler ise, genelde uyuşukluk, huysuzluk, gerginlik, sinirlilik, baş dönmesi, mide bulantısı,stres, vücudun belli bölgelerinde sancı, ağrıdır... ki hayvanlar hissettikleri bu tür basnedeniyle yuvalarını terk etmekte, bulundukları yerlerden uzaklaşmaktadırlar. Bazı hayvanlbu anlarda bağırıp çağırması, bu alanların olara verdikleri acı ve ızdıraptan kaynaklanmaen güzel örneği, Endonezya depreminde hiç hayvan ölüsünün bulunmayışıdır. Hatta, bir filinmi turisti mutlak ölümden kurtardığı da ortaya çıkmıştır. Cihazlar ise, aşırı elektriklenmevre olduğundan, kimi durmakta, kimi de devrelerin yanmasıyla bozulmaktadır. Bunun yanında bu alanlar, insan beyinlerinde birtakım parazitler meydana getirmektedir. Faylanmanın olduğu sınırlı belli bölgelerin, haegatif ley hatlarını oluşturduğunu da söylemekte yarar var. Bunun yanında, elektrik yüklürüzgarların insan fizyolojisi, metabolizması üzerine olan etkisi ise, artık bilinen bir gerçektir. Enerji alanlarının çeşitli şekillerdeki etkilerine, “Enerji Alanları Ve Biz” adlzde epeyce değinmiştik. Kısacası, hiç farkına varmadığımız, etkilerini dahi yok saydığımıznlarının aslında canlılar üzerinde fiziksel ve ruhsal olarak ne kadar büyük bir etkisi oldmektedir. Şimdi asıl konumuza dönebiliriz. Sezgi dediğimiz şey, çeşitli merkezlerden gelenili dalgaların beyin tarafından önceden değerlendirilmesidir. Mekânımızdaki ya da farklı brdaki varlıklardan gelen dalgalar telepatiyi, bizden kaynaklanan dalgaların mekân ya da zaman ötesi boyutlardan yansıyarak yine bize gelmesi de duru görü dediğimiz şeyi meydanaetirmektedir. Duru görü, bulunduğumuz boyuta ait sınırsız uzaya yönelik olabildiği gibi, ggeleceğe dönük de olabilmektedir. Yani, canlılar arasındaki bağlantı Telepati, mesela, zamiçerisinde mevcut bulunan boyutlardan geleceğe ait olayların bilgisini taşıyan dalgalarıneyin tarafından tekrardan değerlendirilmesi ise, önsezi yada kehanet denir (ki ileridesezginin duru görü kısmını daha detaylarıyla irdeleyeceğiz). Telepatide sadece bilgi alışl, enerji akışı da olabilmektedir. Dolayısıyla o kişiyi manevi ve maddi olarak etkileme sönusudur. Mesela, uzaktan şifa vermek gibi. Telepatideki algılamaların büyük bir çoğunluğu direkt görüntü, ses... vs. iken, duru görüdeki bazı algılamalar yorumlanmaya muhtaç semboliler olup bu da veri tabanlarına göre değişiklik arz ettiğinden her beyinde farklı şekilleaçığa çıkmaktadır. Ayrıca, her iki tür bağlantıdaki kötü, negatif olaylar, ani iç daraltıcler, kötü hissedişler, içe doğmalar ve hatta baş dönmesi, mide bulantısı, çeşitli ağrılartsızlıklarla da kendini gösterebildiği gibi, o anda bazı nesnelerin, aletlerin durması, bolması, kırılması... şeklinde de açığa çıkabilmektedir. Bunlardan sadece biri olabildiği giazlası da aynı anda oluşabilmektedir. Bununla birlikte, bildiğimiz üzere bilgi almanın biryöntemi vardır. Mesela, siz bir konu hakkında okuyarak da bilgilenebilirsiniz, biri tarafından size söylenmesiyle de o şeyi öğrenebilirsiniz. Ya da olayı bizatihi işitip görereBu yüzden sezginin çok daha derin boyuttan ve kapsamlı olanı vardır ki, ilgili dalgalarınyne ulaşmasından çok önce o şey bilinmektedir. Hem de bildiğimiz anlamda görüntü olmaksızıu, bu tür algılamanın, telepati ya da duru görüdeki gibi beyne gelen dalga boyu ile bir ilgisi yoktur. Bu özden (enfüsten) olandır. Fetih ve Keşif sahiplerinde esas var olan budur. Bu yüzden, direkt özdeki Kuantsal ya da Hologram boyutundaki frekanslara (bilgilere) vakıf olduklarından diğerlerindeki gibi olayları parça parça birleştirerek değil, birak algılarlar. Ve bunlar, telepati ya da duru görü dediğimiz Afaktan olan sezgiyi de çok daha geniş, kapsamlı ve detaylı olarak algılayıp değerlendirirler. Dolayısıyla onlar, sıradlar veya deneyde kullanılan denekler gibi konsantre ya da belli hazırlıklar yapmaksızın çorahat ve aynı anda çok sayıda telepati veya duru görü...vb bağlantıları kurabilmektedirler Mesela, istedikleri kişi ya da kişilerin bir anda beyinlerini okuyabilmekte, ruhlarındaki kayıtlarına, akaşalarına göz atabilmekte, insanların Siretleriyle sohbetler yapabilmekve tüm bunları uzakta bir yerlerdeki kişiler (dolayısıyla olaylar) üzerinde de aynen yapalmekte, geçmiş ve şimdiye ait olanın ötesinde, geleceğe ait bilgilere de vukuf sağlayabilmdirler. Üstelik bu türden şeyler onlar için olağanüstü olaylar yerine, sıradan şeyler olaredir. Bu yüzden bir Veli, her şeyi bilir, ama sistemin gereği olarak hiç bir şey bilmiyormuş gibi davranır. Bu özelliklerini de belli görevleri dışında kesinlikle dışa vurmazlar. Şen belirtmek gerekir ki, sezginin özden olanı, afaktan olanı da kapsar, ancak Fetih yada Keşif özellikleri gerçekte telepati, duru görü... veya benzeri şeyler değildir. Özdene, Afaktan geleni birleştirip bir sentez yapmış olsalar da. Evet bu özellikler daha gelişmiş şekliyle vardır, fakat Fetih ya da Keşif dediğimiz şey, evrensel sisteme, kendi Hakikatolan Allah’a dönük olarak farklı şeyleri bünyesinde barındırır ki, Sufizm işte bunu anlatıellikler kişide Hakikati olan Allah’ı bilmeyi, hissetmeyi ve onda yok olarak onun özellik ve vasıflarıyla vasıflanıp bunlara ait güçlerle varlık aleminde yaşamayı getirir, idrake, olağanüstü olayların oluşmasını değil. Bu ayrımları çok iyi yapmak, sınırları iyi belira, afaktan olan sezgiye ait olaylar kişinin bir dahli, kontrolü olmaksızın aniden ve heran, her yerde oluşabildiği gibi, bazılarında bu, beyin açılımlarına göre kontrollü bir biağlı olarak da gerçekleştirilebilmektedir. Yine beynin yapısı dolayısıyla bazılarında bu oha belirgin ve sık görülmektedir. Ama az ya da çok, kişi fark etsin ya da etmesin, her insanda bu özellikler mevcuttur. Bu yüzden, başına az sonra gelebilecek olaylarda beyin daha önceden bu durumu algıladığından otomatik olarak bedeni harekete geçirebilmekte, başına gelebilecek bu kazaln kişi son anda kurtulabilmektedir. Büyük çoğunlukla, olaylar yaklaştıkça sezgi kendini dayoğun olarak göstermektedir. Ancak tüm bunlar kaderin izin verdiği yani, kişilerin programlarında var olmasıyla meydana gelen olaylardır. Bununla birlikte birbirleri arasında güçlügusal bağları olan canlılar arasında duyu dışı bağlantıların varlığı çok daha belirgin veMesela çok yakın arkadaş, dost veya ebeveynlerin (bilhassa yeni doğum yapmış annelerin) çoarı, kendi ana babaları ya da varsa hayvanları arasında. Keza, paranormal yetenekleri fazla olan kişiler arasında da bu bağlar güçlüdür. Hayvanlar üzerinde yapılan sayısız incelelarında genetik akrabalık, bağlantı bulunmayan ve birbirlerinden de tamamen uzakta yer alan hayvanların birkaçında meydana gelen karmaşık yeteneklerin diğer hayvanlarda da çabucaliştiği, ortaya çıktığı görülmüştür. Mesela bunların birinde, çok uzun bir süre gerektirenyi yapmaya şartlandırılan birkaç güvercindeki bir yeteneğin, hiçbir bağlantısı olmayan diğlerde çok kısa süreler içinde öğrenildiği laboratuar deneylerinde tespit edilmiştir. İngiliyolog olan Dr. Rupert Sheldrake, bu olayı hologram teorisiyle aynı anlama gelen uzay-zamandan bağımsız “morfik rezonans” adını verdiği (M)alanlarıyla açıklamaya çalışmış vende hem de diğer türlerle bağlantılı olduğu bir (M) alanına sahip olduğunu belirtmiştir. Blgili birkaç can alıcı örneğinn ilkinde de, kasabaya inen ve ev sahibini sessizce bekleyenköpeğin durup dururken birden garip davranışlar sergileyerek cama doğru gittiği, kapının önünde beklediği ve her defasında da kısa bir süre sonra sahibgörülmüştür. Bunun üzerine daha detaylı bir araştırma yapıldığında ise, köpekteki bu değiadan eve dönmeye karar verip hemen arabaya bindiğinde ortaya çıktığı bazen de sahibinin çouzak mesafelerde iken ve hatta günün çeşitli saatlerinde orada kalış süresinin değişik oln bunu yaptığı gözlemlenmiştir. Bununla ilgili daha başka örnekler de bulunmaktadır. Bununkedi, köpek...vb evcil hayvanların sahiplerinin başka şehirlere taşınması veya bu hayvanllerce km. uzaklıkta unutulmaları... vs. durumunda da aradan haftalar, aylar geçmiş olsada hiç tanımadıkları, bilmedikleri yerlerden geçerek sahiplerini bulabilmektedirler (ne kadar hassas olursa olsunlar bunu koku yoluyla başarmaları imkansızdır, en azından bu yöntembulamayacaklarıyla ilgili örnekler oldukça mevcuttur). Yine bilimsel olarak kayıtlara geçmiş birçok olayda da sahiplerinin başına bir şey geldiği ya da öldüğü sırada bunu bilmemne hiçbir bilgi ulaşmamasına rağmen günlerce havlayan, inleyen ya da çeşitli davranışlar sn köpeklerin durumu da tespit edilmiştir. Yine hayvanlar üzerine yapılan bazı araştırmalarerbiye edilmiş olan hayvanların, onu terbiye eden kişinin önceden düşündüğü görevleri, şeytaya çıkmıştır. Eski Sovyet Rusya’nın (ki, maddeyi esas alan komünist bir ülke olmasına razik deneylerinin en çok yapıldığı yerdir.) yaptığı ilginç deneyde de, bilim adamlarından onükleer bir deniz altı içine koydukları yavru tavşanlarla denize açılır. Karadaki araştırmde ise, anne tavşana elektrotlar bağlanarak EEG leri yani beyinsel aktiviteler kaydedilir. Deniz altı iyice suya dalıp uzaklaştıktan sonra tavşan yavruları belli aralıklarla öldürülür ve her tavşan yavrusu öldepkisi anne tavşanın beynindeki değişen aktiviteyle gözlemlenir. Bir taraftan hayvanlardabu tür bağlantılar mevcut iken, diğer taraftan ondan çok daha gelişmiş yapılı insanlarda btıların olmaması elbette düşünülemez.Bkz. Hz. Muhammed(sav) Neyi Okudu / Cuma Sohbetleri- Ahmed Hulusi Süper Zihinler-Prf. Dr. John Taylor Discovery Channel- Köpekler Eşzamanlılık Ve Morfik Alanlar -Hülya Xxanadu
 

Evrenos_21

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Ağu 2010
Mesajlar
17
Tepkime puanı
3
2. Bölüm:
Bu olayların sıkça görüldüğü kişilerden biri de ikizlerdir. İkizler arasında mesafeler nebirbirlerinden hiç haberdar olmadan, bilmeden ayrı ayrı yetiştirildikleri halde aynı şeyli düşünmeleri, hissetmeleri bilimsel olarak belgelenmiştir. Gerçi aynı genetik özelliklereip olduklarından birçok davranışlarının, seçimlerinin, düşünme biçimlerinin...vs. aynı olmgözlemlenen öyle olaylar vardır ki bunlar, bu tür açıklamaların tamamen dışında kalarak duda net bir biçimde yerini almaktadırlar. Ayrıca, ikizler arasında yapılan bilimsel deneylerde de ikizlerin birindeki beyinsel faaliyetin aralarında hiçbir bağlantı olmayan, laboratuarın diğer odasındaki ikizinde de aynı şekilde meydana geldiği cihazlarla tespit edilmirumdadır. Ülkemizin güneydoğusunda teröre karşı mücadele eden askerlerimizin şehit olmalar sırasında ya da daha öncesinden bu durumun aileleri, yakınları, dostları tarafından uyanıkya rüyalarında çeşitli şekillerde müşahede etmeleri böyle bir bağlantının varlığına ilişkiini oluştururken, bazılarında aynı olayın birden fazla kişi tarafından algılanmış olması odaha da somutlaştırmaktadır. Bir başka ispatta, benzer türden aynı, algılamaların, hissedrüyaların... üst üste üç, dört...gün boyunca görülmesidir. Bazı bilim adamlarının diğer bgibi, bu netlikteki olaylara karşı da hiçbir bilimsel dayanağı olamamasına rağmen tesadüfve iddialarını da bilimsel olarak ispatlayamamaları, bilimsel kişiliklerinin ötesinde inançlarını dile getirmelerinden başka bir şey değildir. Bu yüzden bu tür şeylere şaşmamak gea hemen şunu belirtmek gerekir ki, bu olayların hepsi cinni olay değildir. Sadece bu durumun cinni kanallara açık olduğunu, genellikle de bu varlıklarca istismar edildiğini söymekteyiz. Yoksa, insanlarda bu olaylar meleki ya da cinni olarak ikiye ayrılır. Ancak bizler, yaşadığımız boyuta olan bağlılığımız, şartlanmalarımız, meyillerimiz dolayısıylainni kanallara daha fazla maruz kalmaktayız. Hemen şunu da belirtmek gerekir ki, Cinler, Halifetullah özelliğine sahip olamamalarından ötürü asla vahiy alamazlar. Aldıkları dgiyse ilhamdır, sezgidir. Örnek olması açısından, yine bazı araştırma sonuçlarına geçmedenimsel incelemelerde duyu dışı algılamalarının (DDA) tarih, tarih öncesi ya da zamanımızdakojiden uzak, ilkel olarak gördüğümüz toplumlarda daha fazla olduğu, bunun nedeninin de uygar toplumlardaki gibi önyargı ve şartlanmaların olmamasındanleri gelmesidir. Bilindiği üzere eski toplumlardaki dini önderler, rahipler, şamanlar,...vb halkı yönlendiren insanlar telepati ve duru görü yeteneklerine de sahiptiler. Yine yapılan araştırmalarda, DDA’ ların % 65’lik bir oranının korteksin devre dışı kaldığı rüyadn yanında, hipnotizmanın da telepati ve duru görü...vb yetenekleri artırdığı ispatlanmıştıar ortamında ilk ciddi bilimsel çalışmalar, ilk parapsikoloji bölüm başkanı da olan Duke Üesinden Dr. J. B Rhine tarafından yapılmış ve deney hakkındaki prensipler ilk kez ortaya konmuştur. Dr. Rhine, zener kartlarıyla altı yıl boyunca yüz bine yakın deneyler yapmış, sotimal hesaplarını alt üst eden başarılı sonuçlar elde etmiştir. (1) Ancak bu tür deneyler,a sınırlı kalmayıp DDA’ ların kesin varlığına ilişkin daha başka türden sayısız deneyler yolan Moskova’daki Popov Radyo Elektronik Ve Muhabere Çalışmaları Enstitüsü ProfesörlerindKogan, 1966-67 yılları arasında yaptığı çalışmalarla insan beyninin dalga boyları 25 -1000-M dalgaları yayımladığını ve böylece insanın düşüncelerini çok uzak mesafelere taşıyabileiçin normalden 4 -5 misli daha fazla üretebilecek kapasiteye de sahip olduğunu söylemiştir. Kogan ’ın çalışmaları bir rapor halinde Los Angeles California Üniversitesindeki “Altınczyumda okunmuş ve yine aynı Üniversitede tıbbi psikoloji Profesörlerinden Dr. Thelma Mosstarafından bu çalışmaya yakın sonuçların, yapılan ayrı denemeler sonucunda da ulaşıldığı bnuç olarak “ E-M alanları vasıtasıyla telepatinin denilmiştir. çok uzaklara kadar ulaştırılabileceği anlaşılmıştır”Mesela bunların birinde, bir çift üzerinde yapılan bir deneyde, çiftlerden birinin gözünei aralıklarla çeşitli frekanslarda ışık tutulduğunda bu sujenin beyninde oluşan aktiviteninla telepati kurmaya çalışan diğer çifti tarafından alındığı, çiftin beynine bağlı EEG kayiştir (bu çalışmalarda, ayrı bir yazı olarak değineceğimiz rüya yollu telepati örnekleri dtadır). Bir başka dahi fizikçi ve matematikçi Prof. Lav Landu da canlı beyinlerin çeşitlia boylarında radyo dalgaları yayımladığını ve bu dalga boylarına belli anlamlar yüklendiğieyinler arası iletişimin olabileceğini bunların da hangi grup dalgalar olduğunu tespit etmeyi başarmıştır. Leningrad Bectherev beyin Enstitüsünde görevli fizyolog Leonid Vasiliev dpmış olduğu uzun yılları içine alan çalışmalar sonucunda birçok veri toplayarak telepatiniolarak göstermiştir. Bazı çalışmalarında yine bir fizyolog olan F. Tomasevski ve PsikiyatrA. Dubrovski de ona yardım etmiştir. Vasiliev önce, iki denek arasındaki uzaklığı metre düe başlayıp kademe kademe binlerce km çıkartmasına rağmen zihinsel mesajların birinden diğeine rahatlıkla aktarıldığını çok açık olarak göstermiştir. Ayrıca bu durum, sujelerin beyntrotlarla da takip edilmiş bu sıradaki beyin faaliyetleri tespit edilmiştir (2). Yıllarsonra gelişen aletlerle yaptıkları deneylerde de bir kez daha aynı sonuçlara ulaşmışlardırVasiliev, Telepati deneylerinden sonra: "Biz zaten bunun radyo dalgalarından başkabir şeyin olamayacağından emindik" diyerek 1950 yılında Almanya’da yapılan bir deneyi, yazments in Distant İnfluence” adlı kitabında ayrıntısıyla değinerek hipnotize edilmiş bir deneğin, normal duyularıyla hiçbiramayacağı şekilde düzenlenmiş bir ortamda, hipnotizmacının ağzına aldığı şeylerin tatlarınraştırmacının kendi gözüne bir ışık tuttuğunda gözünü kırpıştırmış, amonyak kokladığında sdayadığı saatin tıkırtısını dahi duymuştur. Bunun yanında, iğne batırdığında ise, kendinei aktarmıştır. Dr. Vasilliev’ in hipnoz altında gerçekleştirdiği en önemli deneylerden birve isteklerini telepati yöntemiyle sol tarafı tamamen felçli olan bir kadına yaptırmasıydırıca, hipnoza rağmen kadının gözleri bağlanmaktaydı. Bununla birlikte Vasilliev, kadındanistediği şeyleri bir kağıda yazarak bir taraftan da bunları halka göstermekteydi. Durum olkça ilginçti. Çünkü bu esnada kadının felçlilik durumu tamamen ortadan kalkıyor, kendisindatiyle istenilen hareketleri tek tek yapıyordu. Deney o kadar başarılıydı ki kalabalıklarbu defalarca tekrarlandı. Deneyin tekrarlanmasını isteyen şüpheciler dahi bu durum karşıselepatinin varlığını kabul etmek zorunda kalmışlardı. Yalnız çok önemli bir nokta, bildiğiyasyonu geçirmeyecek şekilde hazırlanmış olan (kurşun kaplamalı...vb) odalarda ya da Faradafesinde yapılan deneylerde bile, telepati ve duru görünün gerçekleştirildiği görülmüştür.kte, telepati dalgalarının en belirgin özelliği, uzaklık arttıkça dalga yoğunluğunun, uzakranında zayıflaması beklenirken telepatide böyle bir düşme gözlemlenmemekte bunun yerine, dalgalar,mekan ve zamandan tamamen bağımsız da harekeedebilmektedir. Çünkü tam ışık hızında uzay- zaman boyutu aşılır. Böylece mekan ve zaman,nsız olarak algılanıp değerlendirilir. Düşünce hızı ise, tabanı ışık hızı ve ötesidir. Bufaki boyutta da düşündüğün an Ay’dasın, Mars’tasın, Andromeda’dasın, evrenin herhangi birfarklı boyutlarındasın. Ayrıca deneyler, uzak mesafedeyken telepatinin daha başarılı olduğermiştir. Bu da bize beynin, iletişimi sağlayan radyo dalgalarının yanında, tıpkı yıldızlaarından gelen dalgalarda olduğu gibi, bugün henüz bilimin keşfedemediği, skalasını ölçemede cansız nesneleri de etkileyebilen, yönlendiren, onlarla her şekilde etkileşime giren çeşli frekanslardaki dalga boylarında da yayın yaptığını açıkça göstermektedir. Bugün bu türsin olarak bilinse de (kanıtlansa da) cihazların yeterince gelişmiş olamaması yüzünden beyki bilinen dalgaların bile ne tür işlevler gerçekleştirdiği henüz tam anlamıyla çözülebilmlik. Benzer deneyler yapmış başka bir Rus bilim adamı grubu da, sujeler arası oluşan mükemdüzeydeki haberleşme ağını şöyle izah etmiştir: “ Biz telepati naklinin başlamasını takipeş saniye içinde beynin bu alışılmışın dışındaki faaliyetini keşfettik... Ve bu değişikliklepatik mesaj aldığını fark etmesinden birkaç saniye önce olmaktaydı”. Sujelere sorulduğunu hali, bir telefona benzetmekte bazen de kendilerini bir kukla gibi iplere bağlı olarak hareket ettiklerini belirtmişlerdir.
Ayrıca bu bilim adamları farklı farklı deneklerle defalarca yaptıkları deneylerde de benzesonuçları elde etmişlerdir. Bununla birlikte Vasiliev, telepati deneyleri yaptığı bu sujelle duru görü çalışmaları da yapmış ve bunda da oldukça başarılı veriler toplamıştır. Yine,erle yapılan hipnotizma deneylerinde, (mesela, California Üniversitesinden psikologProf. Charles Tart bunlardan biridir) sujelerin birbirleriyle bağlantılı aynı deneyimi paylaştıkları, aynı vizyon içinde yer aldıkları (buluştukları) da ortaya konmuştur. Biyofizi Kamensky, Rus artis Karl Nikolaiev ile aralarında üç bin km mesafeden yaptıkları başarılpati deneylerinden sonra (ki bunu L. Kogan başkanlığında bir grup bilim adamı yönetmiştir)küçük cümlelerin, kelimelerin kendisi değil de çizgi ve noktalardan oluşan mors alfabesinelerinin beyinde düşünülmesi suretiyle gönderilmiş ve bunlar da başarıyla alınarak çözümlenyılında Fransız Psikolog Prf. Pierre Janet ve Dr. M. Gibart’ la başlayan, ve tanınmış fizVilademir Brechtherev’in öğrencisi olan (bir üstte de belirttiğimiz) Prof. Leonid Vasilievgibi saygın bilim adamlarınca devam eden telepati deneylerinden biri de, birkaç milden başlayıp birkaç bin mile kadar uzanan mesafelerden sujenin hiçbir haberi olmaksızın, arabeş duyuya ait ya da bilinen herhangi bir haberleşme bulunmaksızın sadece düşünce, imajinn gücüyle hipnotize edildiği, uyutulduğu ve daha sonra aynı yöntemle uyandırıldığı bir çokgösterilmiştir. Mesela bunların birinde 25 denemeden 19’ u yüzde yüz tam istenildiği gibikleştirilirken, altı tanesinden de dördü kısmi olarak gerçekleştirilmiştir (ki bu oran, diğer benzerlerinde olduğu gibi, kabul edilmesi gerekenin çok çok üstünde bir sonuçtVasiliev’in yaptığı bu başarılı deney, aynı denek kullanılarak ünlü Nobel ödüllü Charlesn saygın bilim adamlarınca oluşturulmuş kurul önünde de tekrarlanarak onaylanmıştır. Bu tüde kazayla ya da bilinçli bir şekilde oluşan gecikme, erteleme durumunda ise, binlercekm uzaklıktaki alıcının hiçbir şey algılamadığı ya da etkilenmediği (ekibin hiçbir şey öloldukça çoktur. Bu aynı zamanda, büyü dediğimiz belli kelime ve hareketlerle üretilen şifrbeyin dalgaları vasıtasıyla bir başka kişi ya da kişileri etkilemeyi de ispatlamaktadır. Obazı Müslüman alimler onca ayet ve hadislere ve bunları onaylayan bilimsel bulgulara rağmen büyünün aslının olmadığını iddia etmektedirler, kendi hayal ve zanlarına göre (elbette brları da az değil). Ayrıca telepatide, göndericinin, alıcının nerede olduğuna ilişkin yeriilmemesinin, mesajın, enerjinin (mesela şifa enerjisinin) ilgili kişiyi bulmasında bir etkisinin olmadığı da görülmüştür. Ancak, o kişiyle bağlantıya geçmek için sadece o kişinint bir parça eşya yeterlidir, dalgayı ilgili kişiye odaklamak için. Yoksa bu nesnelerin hiçr fonksiyonu yoktur. Dolayısıyla aynı yerde birkaç kişi olsa bile, mesaj adresini şaşırmadmaktadır. Yine yapılan araştırmalarda bazı deneklerin kendilerine hiçbir haber verilmemesirağmen, kendilerine bilgi (mesaj), enerji gönderen kişiyi, bu kişinin olması düşünülen biasında olsa bile tanımlayabildikleri de ortaya çıkmıştır.
Ayrıca, en temel noktada zamana ve mekâna bağlı olmaksızın holografik olarak düzenlenmiş btemin boyutumuzdaki yansımasının madde ve de ona göre varsaydığımız enerjinin bu maddeleretişimi sağladığını daha önceki yazılarımızda belirtmiş bunun da birçok açıklayamadığımızBu nedenle, eğer bir arkadaşımızı aramaya kalktığımızda onun bizi aradığını görürsek pekda beynimizden yayınlanan dalgaların yoğunlaşarak karşımızdaki kişinin beyni tarafından deesi, bizi aramasını doğurmuştur. Bunun tam tersi de doğrudur. Yani, onun arama düşüncesi bnu düşünmemize neden olmuştur. Yine benzer biçimde, uzun yıllar önce görmediğimiz birini,ka ya da saat içinde karşımızda görüyorsak bu durumu, onu anımsadığımız anda o kişinin beyrafımızdan yakalanması olarak düşünebiliriz. Aslında bu bağlantılar sandığımızın, hayal edinde karmaşık ve bir o kadar da olağanüstü, mükemmel düzeydedir.Bkz . Ruh- İnsan- Cin / İnsan Ve Din / Kendini Tanı- Ahmed Hulusi Süper Zihinler- Prf. Jhon Taylor Psişik Şifacılık- Prof. Alfred Stelter Beyin Kontrolü- Dr. Armen Victorian Astral seyahat- Richard Webster ( Yabancı çeşitli internet Siteleri) Not: Zihnin bilinmeyen özelliklerini araştırmak üzere kurduğu Noetik Bilimler Enstitüsünün de başkanı olan ve Aaptanı olarak Ay da yürüyen altıncı adam Edgar Mitcheal de Ay uçuşu sırasında oldukça başaneyi gerçekleştirmiş fakat bu, görev dışı olduğu için yeterli sayıda deneme yapılamamıştıre, tatmin edicidir. Edgar, önce 25’ lik bir tarot destesinden rast gele 5 kart seçer ve bir iki saniyelik yoğunlaşma ardından mantal (düşünce) yoluyla bunları Amerika ’daki medof Jhonson ’a gönderir.
Sonuç oldukça iyidir. Çünkü, 5 karttan 4’ ü tam, biri de kısmi olarak alınmıştır. (1) Hattlerin önde gelenlerinden Psikolog Berner Riess, Dune ile birlikte algılama gücü yüksek birdenek üzerinde yaptıkları iki bine yakın kart okuma deneyleri sonucunda sujenin, 25 taneden 18’ ini (ki bu da % 72 eder) tam olarak bildiğini bilimsel olarak kabul etmiş, bundan sonra da DDA ’ nın varlığını savunmuştur. (2) Bu deneylerde başka yöntemler de kullanMesela, önce Dr. Stepan Figar ’ın bulduğu daha sonra da elektronikçi ve kimyacı Dr. DougleDean ’ ın geliştirdiği bu durumlarda deneklerin kan basıncını ölçen cihaz gibi. Bu ve benzzlarla da aynı sonuçlar elde edilmiştir.
 

embriyo

Elit Üye
Katılım
19 May 2010
Mesajlar
2,217
Tepkime puanı
884
Konum
Ankara
İş
Ressam
Konunuzu psişik yeteneklere taşıdım. Durugörü inisiyasyonu bölümü sadece sitedeki inisiyasyon çalışmaları için kullanılıyor.
 

Evrenos_21

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Ağu 2010
Mesajlar
17
Tepkime puanı
3
3. Bölüm
Bu konuyla ilgili örneklerimizi çoğaltabiliriz. Örneğin, bazı insanların beyin açılımı benuğu için birbirlerini o yönde beslerken ve kişiler bu nedenle birbirlerini daha çok sevip hoşlanıp daha fazla beraber vakit geçirmek isterlerken, farklı açılımlar (farklı terkiplerklı frekanslar ürettiğinden ve bu da beyinleri ters ve zorlayıcı (baskıcı) yönde etkilediğu insanlar birbirlerini itmekte ve birbirlerinden hatta hoşlanmayıp aynı ortamda bilebulunmak istememektedirler. Bu olayın da kendi içinde farklı düzeyleri bulunmaktadır. Bazınsanların yanında iken hiçbir neden yokken huzursuz olmamızın nedeni budur. Yani, bizi rahatsız eden beyin dalgaları… Bazen bu durum, tek taraflı da olabilmekte diğeri bu tür şeylessetmeyebilmektedir. Değişen terkipsel yapımız başka bir deyişle, değişen frekanslarımız d, dün çok rahat anlaşabildiğimiz ve hiç ayrılmak istemediğimiz arkadaşlarımızdan bugün anlaşamayıp paylaşım yapamayıp zevk alamadıilde uzaklaşmakta, ayrılmakta bunun yerine bugünün terkibine uygun yeni arkadaşlar edinmekteyiz. Yine aynı şekilde, nasıl ki kızgın, sinirli bir beyin, o ortamdaki insanların beyinrini etkiliyorsa, “tatlı dil, yılanı deliğinden çıkartır” atasözünde dendiği gibi güler yülumsuz agresif beyinleri bile olumlu şekilde etkileyecek güçlü dalgalar üretmektedir. Bu yden Hz. Resulullah, hiçbir şey yapamıyorsan güler yüzlü ol (ki, yaydığın olumlu dalgalar sa pozitif yönde yansısın) demektedir. Bazen de birine bir şeyler anlatmaya kalkıp bir şeylvermeye çalışırsınız, fakat o kişinin beynine bir türlü giremezsiniz. Beton gibi gelir sik bazı durumlarda o size üstün gelerek beyninizi bloke eder, sıkar, adeta enerjiniz gider, konuşamaz hale de gelebilirsiniz. Evet gerçekten de, bazı arkadaşlarımızla buluşup oradyrıldığımızda enerjimizin azaldığını hissediyorsak, bu o kişi ya da kişilerin daha baskınle bizden enerji aldığını gösterir. Bu sırada auramız da zayıflar. Bazen kalabalık bir topasına girdiğimizde de bu durum kendini gösterebilmektedir. Elbette tüm bu etkenlere, astrolojik tesirlerin beyin ve bedendeki bio-ritme olan etkisini de göz önünde bulundurmak gerekir. Hemen anti parantez şunu da belirtmeliyiz ki, dalgaların iyisi, kötüsü, negatifi, pozitifi olmaz. Hepsi eşdeğerdedir. Ancak, kişi üzerine olan çeşitli etkileri sebebiylele bir tanımlama yapılmaktadır.
Bazen de sizin dalgalarınız tek yönlü olarak bir kişiyi pozitif etkilerken bu etki size katlanarak daha fazla negatif olarak da yansıyabilir. Bundan kaçınmanın en güzel yolu, fazlavakit geçirmeden hemen o ortamdan uzaklaşmak olacaktır. Beynin negatif enerjilere karşı,bilhassa zikir yapanların yoğun sigaralı, içkili ...vs benzeri ortamlarda yani, beyni parazitleyecek, faaliyetlerini olumsuz etkileyecek mekânlarda gerek kalmadıkça bulunmayıpbu yerlerden kaçınması konusunda daha fazla özen göstermesi gerekir. Telepatinin varlığı nle bir veli, dilediği taktirde insan beyinleriyle bilinçli bir şekilde bağlantıya geçerekları maddi ve manevi olarak etkileyebilmekte ve bu etki o kişilerce de net bir biçimdehissedilebilmektedir. Çok kısa süreliğine bile olsa bir velinin yanında bulunanların, oran ayrıldıktan sonra önceden sinirli, agrasif ise sakinleştiği, yumuşadığı, olayları daha iirdiği, her şekilde pozitif enerjiyle yüklendiği, kendisini çok rahat ve huzurlu hissettiğ..vs. görülmektedir ki, bunun nedeni de elbette, beşeriyetten sıyrılmış bu beyinlerin yayırı güçlü enerjilerdir. Hadislerde de bildirildiğine göre sahabenin birçoğunun Hz. Muhammedin yanındayken bir taraftan kendilerini ölüm ötesine dönük olarak daha motiveli, daha karadaha enerjik hissedip diğer taraftan da terkipsel davranışlarında çok rahat frenlemeler gerçekleştirebilirken, onun yanından ayrıldıklarında, uzaklaştıklarında tekrar eski hallerii, bu durumu uzun süre koruyamadıkları görülmüştür ki, sebebi yine budur. Bu bağlantılar dimizle devirdiğimiz ya da düşürerek kırdığımız bir bardağın, güney Amerika’ da bağırıp çağu söylersek yanlış olmaz. Bugün parçacıklar arasında da zaman ve mekana bağlı olmayan iletişimin varlıiğinde ispatlanmış bir gerçektir (bunun daha detaylı açıklamalarına ilgili yazılarımızda dylar bunlarla sınırlı değil. Yine farkında olmadan kurulan karşılıklı bağlantıların varlığsonunda ortaya çıkmıştır. Mesela, farklı odalarda olmalarına karşın, bir odadakine verileiksel şokun diğer odadaki kişinin "Poligrafi" kayıtlarında ortaya çıkması, bir deneğin gözodada yalıtılmış durumda bulunan kişinin EEG kayıtlarında da bunun belirmesi ve başka birgönderilen bir yakını, kendilerinin hiç tanımadığı bir isim listesinde, her ikisinin de tamle karşılaştığında diğer odadaki deneğin parmaklarındaki kanın hacminin değişmesi gibi (bir otomatik sinirsel fonksiyon ölçen "plethismograf" tarafından tespit edilmiştir). Bunubir adım daha ilerletirsek, ortaya koyduğumuz birçok düşünce ve fiilin aslında, içinde buuz kolektif bir frekansal alandaki verilerin veri tabanımızca değerlendirilmesi sonucubizden açığa çıktığını söyleyebiliriz. Ayrıca, bu holografik nitelikli frekansal alanla rerek ilgili bilgileri temin etmek de mümkündür. Bu durum kendi dünyamızla da sınırlı olmaylanetlerin ikiz boyutlarında yaşayan canlılarla bizim aramızda da aynen mevcuttur. Çünkü ii boyutsal derinliğinde canlı olmayan tek bir yıldız, gezegen, uydu yoktur. Ve istisnasız,her bir canlıdan da dışa yayılan dalgalar mevcuttur. Mesela, Jüpiter’in ikiz boyutunda yan ve o planetin yaydığı enerjiden hayat bulan, sırf olumlu düşüncelerden, iyilik ve güzellen oluşmuş çok yüksek frekanslı topluluklar olan varlıkların, sistemimize yaymış oldukları dalgaların bizler tarn değerlendirilip pozitif düşünce ve eylemlerimizin bir kısmını oluşturması gibi, aynı şekzegeninin bize göre ışınsal boyutunda ve yine o planetin enerjisinden oluşmuş, ancak sahipldukları özelliklerinin, şiddet, hırs, benlik egosu, bedensel zevkler arzusu olması dolayıa bu varlıkların da yaydığı dalgaların beyinlerimizi etkileyerek bizim boyutumuzda bu özeler doğrultusunda düşünce ve eylemleri ortaya koymamıza neden olmaktadırlar. Elbette, bu dum da bizi etkileyen etmenlerden sadece biridir. Benzer biçimde onlar da, yapıları itibariyle bizden yayınlanan dalgaları algılayarak varlığımızdan haberdar olabilmektedirler. K“zebani” ismiyle bize bildirilen, güneşin (ikizinde) de kendine has canlıları da vardır knlar, o ortamın radyasyonundan, özelliklerinden hayat bulan ve bu radyasyondan beslenen varlıklardır. Yine mistik alanda ifade edildiğine göre, her an ateş yiyip kusarak maddeyi bile ağızları ile önce eriterek sıvı hale getirip sonra da buharlaştırıp yok edebilen, güce sahiptirler. Ayrıca, kendi boyutlarınca evrensel sırlara da vakıf olan bu varlıklargelecekte bir anda yaratılacak canlılar olmayıp şu anda bile yaşamlarını sürdürmekte, o boayanlarca da görülebilmektedirler. Bugün batıda, kapasitesi oranında bilerek, canlı ve cannesnelerle telepatik bağlantılar kuran insanlar da bulunmaktadır. Bunların başında da dünyn büyük kurum ve bilim adamlarınca da defalarca teste tutulan ve de şüphecilerin dahi açıkgetiremedikleri Uri Geller, İgno Swan... gibi kişiler gelmektedir ki, bu psişikler birçok duyu dışı algılamaya ait parapsikolojik olayları yanında, bilgisayar ve diğer elektrihazlar ile pusulalar, saatler,.. vb) ölçü aletlerine yaptıkları etkiler de kanıtlanarak onaylanmıştır. Bunların dışında yedi yaşındaki bir kızın uzaktan manyetik şerse, bu ve bunun gibi insanların yaptıkları işlerin nerelere kadar uzanabileceğini bize gösrmektedir. Bunun ötesinde, bazı medyumların eskiden beri bilinen yöntemlerle esir (hüküm)tına aldıkları cinler vasıtasıyla casusluk yaptıkları, çeşitli gizli bilgilere, verilere utür saklı şeylerden haberdar oldukları artık bir sır değil. Zaten, yine Kuantum fiziğininlanda kendini hissettirdiği ve gerçek ile hayal arasındaki sınırları iyice zorladığı günümer ve toplumsal hareketlilikler de artık gökyüzünden, uydulardan gelmektedir. Hatta birTV programında bu yöntemlerle deprem yaratılabileceğini saçmalık olarak nitelendiren bazım adamlarımıza karşın, daha sonra ABD başkanı tarafından basına yapılan açıklamada Afganiserektiğinde deprem bombasını bile kullanmakta kararlı olduklarını açıkça dile getirmişti (i bilim adamlarımızı küçük düşürmek değil, ön yargılı oluşlarının bilimsel kişilikleri ilektır). Buna karşın, KGB’ nin koruması altında dahilerin çalıştığı Novossibrisk Akademisi bn özel bir laboratuarda çalışan ve Rusya Bilimler Akademisinin en saygın üyelerinden ve ünim adamı olan Prof. Vlail Kaznatcheev de, insan beyninin, bedenin bulunduğu noktanın çokdaha uzağında bulunan insanlar, düşünceler ve elektronik donanımlar üzerinde etkili olabini ve dolayısıyla savaşları dahi etkileyebileceğini belirterek, Rusya’da katıldığı bir TVlaboratuarda bulunan bir bitkiyi uzun süre gösterip bunun gelişimini, izleyenlerden bir saat boyunca düşünmelerini istemişti.
Sonuç, olağanüstü bir biçimde şaşırtıcıydı. Çünkü çok kısa bir zaman içinde bitkide gözleara geçen bazı Psişiklerin, yumurtadaki civcivler üzerinde aynı etkileri yarattıkları da bmektedir). Dünyanın birçok yerinde bununla ilgili deneyler oldukça fazla. Ve Kaznatcheevşu çok anlamlı sözleriyle devam ediyor: “ Eğer çalıştığınız bilgisayar aniden arızalanırsramayın. Sizin stress içinde olmanız ya da çalışırken biraz da olsa sinirlenmeniz, aletinik donanımını etkileyebilir. Çünkü sıradan bir insan beyni, en üstün bilgisayarlardan dahaan, bazen farkında olmadan doğanın kendine verdiği güçleri kullanabilir. Bu yüzden insanınsavunma ve saldırı silahı milyonlarca, milyarlarca dolarlık silahlar değil, sadece insan beynidir”. Belgelenmiş olan bazı Psikokinetik (pk) fenomenlerin de, mesela evdeki veyabürodaki eşyaların hareket etmesi ya da devrilmesi, vazo, cam...vb) eşyaların kırılması, sin veya bilgisayar gibi elektrikli eşyaların bozulmasının hep orada bulunan (büyük çoğunluir veya iki kişinin varlığıyla ilişkili olduğu ortaya konmuştur ki, bunlar genellikle bu fene neden olduklarını bilmemektedirler. Bugün, bazı medyumların emrindeki cinleri kullanarak ya da beyin dalgalarıyla, sadece belli insanlara yönelik olarak onların düşünce ve davrrını etkiledikleri hatta hastalık ya da psikolojik bunalımlara sokup intihara yol açarak öerine neden oldukları, bunun yanında yine aynı yöntemlerle, topluma dönük olarak da bellierin, eylemlerin oluşması için çalıştıkları bilinmektedir. Ayrıca, bugün uydulardan ...beltaki dalga bombardımanıyla insan beyinlerini, bilinç altını, dolayısıyla davranışlarını kendi istekleri doğrultusunda etkile artık su yüzüne çıkmıştır. Bu yolla insanlarda moral bozukluğu, korku, endişe, ümitsizli.vb yerleştirmeye çalıştıkları ve bunu, bazı somut olaylarla başardıkları, artık üniversitarafından bile açıkça dile getirilmektedir. Bugün, bilim adamları hem de bilinen, ölçümleneyin dalgalarıyla uzaktan elektrikli cihazları çalıştırmayı (ki işin başımdadırlar) başarmke Üniversitesi ve MIT’ de yapılan çalışmalarda, başlarına elektrot bağlanan iki maymuna adalgalarını okuyabilen bilgisayar aracılığı ile bin km. ötedeki bir robotu harekete geçirr. İnsanlı yapılan USA Rochester Üniversitesi ki benzer bir deneyde de, yine insan beyindalgalarını algılayan bir bilgisayar yardımıyla bir TV uzaktan kumanda edilmiştir. Demekilgili mekanizma, sistem kurulduğu taktirde diyelim ki bir transatlantik ya da bir uçak dahi beyin dalgalarıyla kullanılabilir. Bu da istidraç sahipleri ile velilerin, fizik yasalarınca düşünüldüğü üzere (bilinen Newtonsal), çok büyük güçler harcanmaksızın, ien olayları oluşturmalarını da açıklamaktadır. Çünkü bu birimler doğada, doğanın özünde vaarındaki belli boyutlarda hazır kurulu bulunan sistemi ve güçleri hareket ettirmek suretiyle bu ve benzeri imkansız olayları meydana getirmektedirler. Telepatinin görüldüğü bir ye şüphesiz, cemaatle kılınan namazdır. Cemaatle kılınan namazın, tek başına kılınan namazdha sevaplı yani enerjili olduğu Resulullah tarafından açıklanmıştır. Çünkü (ayrıntısına baeceğimiz üzere), insan vücudu da tıpkı mıknatıslarda ya da pillerde olduğu gibi kutuplanmıştır. Sağ tarafı (+) sol tarafı (-) olarak. Safların yan yana sık olmasının yanıdüzenli olmasının istenmesi, (+) ve (-) dizilimlerin tıpkı mıknatıs ya da pillerdeki gibibirlerini güçlendirerek güçlü bir manyetik alanın oluşmasını bu da beyinleri normalinden da çalışmasını ve bir amaca dönük olarak daha güçlü dalga yayınlamasını sağlaması içindir.kasında namaz kıldığınız zaman abdestinizi dikkâtli alın; çünkü arkasında namaz kılan adammaması yüzünden imam, okumakta bocalayabilir” diyerek bu telepatik bağlantıya (ağa) dikkatekte ve bunun tekrar bütünün her bir ferdini; ruha kaydedilmesiyle de ölüm ötesini etkileyeğini bildirmektedir. Bir başka hadisinde de, “uyuyanın gerisinde namaz kılmayın, konuşanısinde de!” diyerek namaz kılanın, konuşan kişinin ses dalgalarından olduğu gibi, uyuyan kibeyin dalgalarından da etkileyeceğini bildirmektedir. Buna benzer hadisler oldukça fazla (1). İster bireysel isterse de cemaatle daha güçlü bir biçimde olsun fark etmez, namazla birlikte açığa çıkan bu dalgalar, belli bölgede sınırlı kalmayıp dünya üzerine yayınlandtoplumdaki tüm insanları, nesneleri, olayları da etkiler. Çok güçlü bir beyne sahip olanvelinin, o cemaatin arasında olması durumunda ise bu birim, inananların inançları doğrultunda o yönlendirilmiş dalgaları daha da güçlendirerek topluma faydalı olarak yön verir ki,eli ya da velilerin kıldığı bilinçli namaza, “namazın ikamesi” veya “ikame edilen namaz” ddiğerleri, bilinçsizce sadece kılınan, ama sistemin gereği olarak olumlu sonuçlar doğuranazdır. Arasında ise kıyasa gelmez farklılıklar bulunmaktadır.
 

Evrenos_21

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Ağu 2010
Mesajlar
17
Tepkime puanı
3
4. Bölüm
Beyin, telepati dalgaları yayınladığı gibi, durugörü dediğimiz, belli bir yeri algılamayı telepati dalgalarından farklı türde, farklı frekanslarda dalgalar da yayınlamaktadır. Durusistemi ise, beynin radar türü dalgalarının belli bir mahale yönlendirilmesi ve o ortamdandönen anlam yüklü dalga boylarının tekrar beyinde çeşitli şekil ve düzeylerden değerlendinucu oluşmaktadır. Durugörü, mekânsal anlamda yakın ya da zamandan bağımsız, sınırsız biçielere dönük olabileceği gibi, uzay-zamanın ötesindeki boyutlara yönelik de olabilmektedir.u gelen bilgiler ise, beynin veri tabanında yüklü olan verilerle sentezlenerek hayal bölgesinde değerlendirilip çeşitli vizyonlar algılamalar şeklinde oluşmaktadır. Bu yüzden, banlar o olayın aynısıyken, aynıyla görünürken bazıları da ona en yakın suret ya da olaylaraktadır. Hayal bölgesine girmeden değerlendirmeler ise, hissi müşahedeler şeklinde kendinitermektedir. Beynin ve yaydığı dalgaların holografik özellikli olması nedeniyle alınan göraklaştırılıp uzaklaştırılabilmekte, nesnelerin içine girilebilmekte, cisimleri üç boyutlu,nlarını hareketli olarak görüntüleyebilmektedir. Tıpkı bir mistiğin, “ biz oturduğumuz hasydik siz TV’ yi keşfedemezdiniz” dediği gibi.
Ayrıca, bu algılama durumu, işin farkında olan birimlerin dışında, ruhun bedenden ayrılıpve boyutları gezip görmesi, sonra da bedene geri dönmesi olan Astral Seyahat sanısını da mdana getirmektedir. Dolayısıyla, bu anlamda Ruhun bedenden ayrılması, dışına çıkması ve besonra tekrar bedene geri dönmesi kesinlikle söz konusu değildir. Ancak ruhun bedendenayrılması olayı, bu durumdan ayrı olarak gerçekten mevcuttur. Işınsal bedenin maddesel been ayrılıp farklı mekân ya da ışınsal boyutlara gezmesi, seyahat etmesi ve çeşitli türdengörüşmesi olayı, Evliyaullah içinde Fetih özelliğine sahip Veliler ile tüm evliya zümresieki sadece Nari boyutla rezonansta olan ve o boyutta yer alan üst düzey şeytaniyet vasıflı cinlerin yardımıyla, etkisiyle bazı istidraç sahiplerinde görülmektedir. Bunun dışındahaller, Keşif ehli Evliyaullah da dahil olmak üzere tamamıyle beynin radar türü dalgalarıarafından oluşur. Bu olay da, kapasiteleri oranında maddesel boyuta, maddeye dönük ışınsallara yönelik olabileceği gibi Keşif özelliğine dayalı olarak Berzah, cehennem ve cennet botlarına dönük de olabilmektedir. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, Fetih ehlinde de Astral seyahat dışında, hatta kat be kat güçlü olarak radar dalgalarını kullanarak görme dedur. Burada hemen şu sorulabilir: “O boyutlar nerede ve nasıl bir halde bulunmaktadır ki, bu radar türü dalgalar onlardan, o ortamlardan yansıyıp bizde (beynimizde) görüntü oluşturabilmektedir ?”. olmasından kaynaklanmaktadır. Bunun cevabı sistemin hologritelikliÇünkü mekânsal olarak bize göre sonsuz uzaklıktaki yerler, ortamlar ile tüm boyutsal katmave bunlarda var olan varlık ve yaşam şekilleri zaman ve mekana bağlı olmaksızın ışınsal oa her yerde, her ortamda mevcut bir halde bulunmaktadır. Bu nedenle beynin yaydığı bu türdalgalar, bize göre soyut, ışınsal yapı halinde kendi boyutlarınca somut, maddesel olan buoyutlardan bilgi yüklenmiş (şifrelenmiş) olarak yansıyarak tekrar beyinde değerlendirilmesyani şifrelerin çözümlenmesi ile oluşur. Bunlar da yukarıda da söylediğimiz gibi, ya direkya da beynin veri tabanına göre çeşitli suretlerde, sembolik, rumuzlu görüntüler ki, bu dua da bunların yorumlanması gerekebilmektedir. Ayrıca, görüntüsüz olarak sadece his, duygunde de bunlar çözümlenebilmektedir. Mesela Keşif ehlinde rüya ya da yakaza benzeri az ya da çok yorumlamaya muhtaç sembolik vizyonlar veya yorum gerektirmeyecek direkt hissimüşahadeler varken Fetih ehlinde, direkt bizatihi görüntü vardır. Keza Fethi Zulmanide de.etih, Keşiften üstündür. Zulmani olan Fethin, Keşiften birtakım üstün görünen yanları olmuFetihi Zulmaniden oldukça üstündür. Çünkü, Nur boyutu tabanda Keşifle algılanmakta ve yinliğiyle Evrensel sistemin belli boyutlarına dönük değil, tümüne yönelik olarak tabanda okuaşlar. Resul ve Nebilerle bu (Nur) boyutta birebir görüşmeler, bilgi alışverişleri olmaktau yüzden Fethi Zulmani sahipleri ölüm ötesi gerçeklere tam olarak vakıf olamamakta (böylece ahiret hayatını yok sayıp reenkarnasyon gibi aslı olmayan boş algılama...vs girmekte), Resul ve Nebilerin getirdiklerini algılayamamakta, bunun yerine kendileri kadar onları algıladıklarından, kendileri gibi onları da gördüklerinden, onlarına iman etmek, o doğrultuda gerekli çalışmaları yapmak yerine, sadece onlara saygı duymaklaetinmektedirler. Burada çok önemli bir nokta da, ister beynin radar türü dalgalarıyla isterse de Ruhunu bedenden ayırmak suretiyle olsun fark etme, Fetih ve Keşif özelliğine sahip veliler dışındakilerin bu algılamaları sırasında içine girdikleri çeşitli boyut ve bu bobir kılık ve kimlikle karşılarına çıktıkları ve ilişki kurdukları varlıklar, tamamıyla Nartani Cinlerdir. Zaten bunların, daha öte boyutlara geçmesi de mümkün değildir. Her zaman amızda olmasına rağmen göklerden geldiğini, tüm Resul ve Nebileri kitaplarıyla birlikte kennin gönderdiğini, onların her birinin de kendisi olduğu yalanını dile getirecek olan Deccalakaplı birim de bazı yönlerden üstünmüş gibi görünse de O da, Keşfin Altındadır. Nerde kaunduğu Fethi Nurani!. Zaman ve mekânın izafiyeti (rölativitesi) dolayısıyla geçmiş-şimdi vn aslında aynı yer ve boyutta olması nedeniyle de durugörü ile yatay genişleme sonucu şimdzaman içinde yer alan (ya da olmakta olan) olaylar ve insanlar hakkında her türlü bilgialınabileceği gibi, dikey yükselişle de yine kapasite oranında geçmiş ve geleceğe ait heriye de ulaşılabilmektedir. Keşif ve Fetih sahiplerini bir kenara bırakırsak kontrolsüz olak kendiliğinden gerçekleşen bu olaylar, ulaşıldığı ölçüde rüya yoluyla kendisini daha sık




gösterirken gündüz normal yaşantımız sırasında da etkileri, nadir de olsa görülmektedir. Çbeyin bu tür dalgaları yayınlamakta şu ana ya da geleceğe ait bilgilerle geri dönebilmekteu da sonuç olarak kendisini çeşitli görüntüler dışında çeşitli his, duygu, içe doğma...vbbüyük çoğunluğu böyledir) ile kendini belli etmektedir. Böylece geleceğe ait sezgiler meyelir. Daha çok yakın geleceğe dönük olarak. Ancak değerlendirilenler, değerlendirilmeyenleyanında oldukça azdır. Yine Evliyaları işin içine katmadan düşünürsek, kontrollü ya da konuyanıkken, rüyada, O.B.E ya da B.D.D denilen beden dışı deneyimle geleceğe dönük vizyonlai de böyledir. Ancak, çok önemli bir husus bu olayların korunmasız ve kontrolsüz olması neyle ışınsal varlıkların etkileri göz ardı edilmemesi gerektiğidir. Her ne kadar birtakım dlere ulaşılsa da. Hele hele bunların en iyileri olan üst düzey istidraç sahiplerinde (ki bda her biri kendi arasında oldukça büyük farklılıklar bulunmaktadır) bile bu etkiler mevcuen. Yalnız, OBE’ deki bazı olaylarda bunlardan tamamen farklı olarak gerçekte öyle bir şeyamasına karşın, ışınsal varlıklar tarafından o anda, sanki geçmişte geleceğe ait bir vizyoetmiş imajı oluşturulmasıyla da meydana getirilmektedir. Ancak birim ya da birimler açısınbunların ayrımlarını yapmak hemen hemen imkânsız gibidir. Geleceğe dönük sezgiyle ilgili omi bireyler, bir uçağın düşeceğini, otobüsün kaza yapacağını...vs önceden doğru olarak sezbinmeyerek ölümden kurtulmuş kimileri ise, çocuklarının bir sel baskınında boğuldukları görüntüsünü uzaklaştırabilmişlerdir. alınca onları tehlike bölgesinden zamanıÜnlü gemi Titanik’ in batacağını da on dokuz kişi (ki bunlar sadece belgelenen, bilinenlerayısı) önceden sezmiş ve bu olgu belirlenmiştir. Bunlardan bazısı, geminin batacağını önceerde sezmiş olsa da durumu ciddiye almayarak gemiyle aynı sonu paylaşmıştır. Amerika’ da ysekiz tren kazası konusunda yapılan istatistik çalışmalarda William Cox, kaza günlerindeene binen insanların diğer haftalarda aynı gün trene binen insanlara oranla daha az olduğunu saptamıştır. Bazı insanların kendi başlarına gelecek ya da başka olaylara ait olan görün sonra bunları gerçekten yaşadıklarına ait belgeler de bulunmaktadır. Birçok bilimsel veumsal olayın öncesinde birden fazla hatta onlarca... İnsan tarafından da bu olaylar bilimsel anlamda tespit edilip kanıtlanmıştır. Mesela, birçok kişi tarafından önceden sezilenan) Keneddy suikastı bunlardan biridir. Hem buna, hem de medyumların algılama türüne bir öek vermek istediğimizde, karşımıza birçok bilim adamı tarafından incelenen Jean Dixon adınadan bir ev kadını karşımıza çıkmaktadır. O, 1952 yılında Washington ’daki Aziz Matthew kia ederken aniden gözlerinin önünde Beyaz saray görünmeye başlar ve karanlık bir bulutta 19veren sayılar belirir. Daha sora da bu tarihin yazılı olduğu kapının önünde dikilmekte oladdy’i görür. Birden içinden yüksek tonla bir ses duyar ve ona bu kişinin Demokrat Parti’de60 yılında başkan olacağını ve başkanlığı sırasında da suikast sonucu öldürüleceği bildirilir. Suikasttan on bir yıl önceaçıkça bildirir. Hatta, yine 1960 yılında kristal küresine baktığında bu sefer, Beyaz Sarabulutlarla kaplı vizyonunu görür. Başka bir zamanda, Kennedy’ nin kardeşinin öldürüleceğies ’ taki Ammbasador otelinde hayranlarıyla yemekteyken kendisine Kenedy’nin kardeşi hakkında yöneltilen bir soruya karşılık yine benzer türden algılar içine girer ve onun bulundtelde öldürüleceğini açıkça ima eder. Gerçekten de bir hafta sonra Kenedy’nin kardeşi, o oenen bir suikast sonucu öldürülür. Amerika’ da ünü artan ve çocuk yaşta iken (aslında bu themen hemen tümünün ortak özelliği, daha çocukken bu yeteneklerine aileleri, arkadaşları..fından bizatihi şahit olunmasıdır) bu yeteneği ortaya çıkan Dixon’ un kehanetleri bunlarladir. Benzer vizyonlarla Gandhi suikastını altı ay öncesinden görmüş, kimler tarafından öldHindistan’ın bölüneceğini bildirmiştir. 1962 yılında da Regan’a bir gün başkan olacağınıar huzurunda (bunlar bürokratlar, siyasetçiler...vs dir) hiç beklenmeyecek o dönem siyasal kişilerin durumu ve olayları hakkında da önceden çok şaşırtıcı doğru bilgiler de vermişlojik araştırmalar konusunda önde gelen birçok araştırmacı ve bilim adamyla yaptığı deneytıpkı benzerlerinde olduğu gibi en azından “sıra dışı”, “açıklık getirilemeyen” kategoriskehanetlerini bu tür görüntülerin dışında, kristal küresinde belli vizyon görmek ya da o kni tutmak, o kişiye dokunmak suretiyle de yapabilmektedir.
Bazı medyumların kristal küre, cam, ayna,... vs bakmalarının sebebi ise, bu nesneleri odaklanma objeleri olarak kullanarak vizyonları bunların üzerinde üç boyutlu olarak görmelerid. Bazı cinciler de bu nesneleri kullanmakta, ancak bunlar üzerindeki görüntüler cinler tarafından o kişi beyninde oluşturulmaktadır. Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki bunlar, afaan olan Fetih ve Keşif özelliklerinin çok sınırlı, oldukça düşük düzeylerdeki numuneleridimaları nedeniyle de elbette bunlar beraberinde yanlış, eksik algılamalarını, algılananlarıamalarını, yanlış değerlendirmelerde bulunmalarını da... vs beraberinde getirmektedir. Ancu, onların bildikleri olayların (bardağın dolu olan kısmının) ihtimal hesabına göre sıfırda ortadan kaldırmamaktadır. Bunun dışında gözleri açık ya da kapalı fark etmez havada, dude seyrediyormuşçasına da algılayabilmektedirler. Bu da görüntünün göze bağlı olmadığınıonu olduğunu göstermektedir. Jule Sezar’ın karısı Calpurnia da rüyasında kocasının bir suiu öldürüldüğünü görür ve bunun üzerine Sezar’n senatoya gitmemesi konusunda uyarır. Fakatlemez, senatoya gider ve orada haince bıçaklanarak öldürülür. Aynı şekilde Abraham Lincolnikastten önce öldürüleceğini rüyasında görür. Mark Twain gibi tanınmış oyun yazarlarının,m adamlarının (hatta bazı önemli buluş ve teoriler bu şekilde ortaya çıkmıştır) daha sonraarı da belgelenmiş durumdadır. Telepati ve durugörü deneyleri, denekler uyanıkken veya hipz altında yapıldığı gibi, rüya yoluyla da gerçekleştirilmektedir. Bazen bunları yaparken that girmeleri için birtakım uyuşturucu ilaçlar da kullanılmaktadır. Çünkü gevşeme durumunurtımında çok büyük etkisi vardır. Bu yüzden kahinler durugörüye girmeden önce hassaslaşmak için beyin çalışmasını negatif yönde etkileyen statitekrar sudan ozmoz yoluyla beyni enerji takviyesi yapması için duş almakta, rahat elbiseler giymekte, uyuşturucu otlar ya da tütsüler... kullanmaktadırlar. Telepati de bir başka kişi ya da kişilerin beyinleri aracılığıyla görme, duyma, hissetme...vb varken, durugangi bir aracı olmaksızın, direkt yapılmaktadır. Bunlar fotoğraf veya çeşitli imgeler biçitezahür etmekte ya da üç boyutlu hareketli görüntüler şeklinde olmaktadır. Deneylere geneak baktığımızda, her ikisinde de, bazen mühürlenmiş zarflara konulan zener kartları, çeşitfadeler, çeşitli cisimler, şekiller, şifreler, kelimeler, çeşitli hedef yerleri...vs bulunktadır. Telepatide ayrıca diğer çiftin dokunduğu, kokladığı... nesneleri tanımlamaları dadır. Ve yapılan çalışmalarda denekler istatistiki olarak bunların kabul edilmesi gereken ealt sınır değerin çok çok üstünde doğru cevaplar vermişlerdir. Türüne göre bazı deneylerdeyırt edici detaylarını dahi bilebilmişlerdir. Hele bunların içinde bazıları, oldukça dikkar. Başarı düzeyleri ise, deneyin türüne göre binde bir ihtimalden başlayıp yüz binde, milylyarda bir ihtimalle bilinebilecek olayların tanımlanması şeklinde oldukça yüksektir ki bua şans faktörünü tamamen ortadan kaldırmaktadır. Bunların içinde göze çarpan bazı deney soujelerin, o andaki şeyi değil de, bir ya da iki sonraki şeyleri bilmeleridir. Yani bukişiler, çeşitli türden telepati ve durugörü deneylerinde geleceği görmüşlerdir. Bununla iak da oldukça sık örnekler bulunmaktadır. Ayrıca, duyu dışı algılamaya ait deneyler bunlarla sınırlı olmayıpmaddenin boyutlarına ve insan özüne yönelik olarak da gerçekleştirilmektedir ki bu konudadukça ilginç birçok veri, önemli bilim adamlarınca toplanmıştır.Bkz . Ruh, İnsan, Cin / Hz Muhammed (s.a.v) Neyi Okudu / Cuma Notları / Sistemin Seslenişi I - Ahmed Hulusi Holografik Evren - Michael Talbot / Yabancı. İnt. siteleri

 

Evrenos_21

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Ağu 2010
Mesajlar
17
Tepkime puanı
3
5. Bölüm
Bununla ilgi örnekler oldukça çok, fakat bir fikir vermesi açısından bunlardan bazılarınaliriz. Dünyanın en önde gelen Üniversitelerinden biri olan Standford Üniversitesinden lazer üzerine araştırmalar yapan, Nasa ’ da da görevli olan fizikçi Russel Targ ve meslektaşıPuthoff, sanatçı ve ressam İngo Swan, emekli polis müdürü Pat Price, Uri Galler, profesyol fotoğrafçı Hella Hamid...vb bu konuda yirmiden fazla yetenekli insan üzerinde yüzden fazla ve çok katı şartlar altında yaptıkları çalışmalarda, duyu dışı algılamalara (DDA) ilişklaşmışlardır. Bu çalışmalar, Ekim-74’ te sahasında önde gelen ciddi bilim dergisi Nature’. Daha sonra çalışmaların detaylarını, 1977’ de yayımladıkları Mind-Reach isimli kitapta aa bu denekler, dünyanın çeşitli yerlerindeki bilim adamlarınca da üniversite laboratuarlardefalarca testlere tabi tutularak benzer sonuçlara ulaşılmıştır.
Psikokinetik yeteneğinin yanında Uri Galler’in telepati, duru görü yeteneğine de, testlereerdiği büyük oranlı doğru yanıtlarla sahip olduğu anlaşılmıştır. Hatta bunlardan bazılarınuçlar bile elde edilmiştir. Mesela, aynı üniversitede ki zar atma deneylerinde 8 de 8 bilmiş, son iki atışta ise hiç tahminde bulunmamış, on adet aynı aliminyum film kutularındane biri içine konan kutuyu ise, ayrı ayrı 12 denemenin her birinde bulmayı başarmıştır. Galbunu şansa bulma ihtimali, trilyonda birdir (3). Bugüne kadar hiçbir hilesi bulunamayan Gallerin, halka dönük 1500 e yakın yaptığı gösterilerde de bir insanın düşündüğü, daha öyazdığı, çizdiği kelime ve resimleri de tam olarak bilmiş, çizmiş ayrıca bu özelliğini başleri olmak üzere, dünyanın önde gelen gazetecileri, bilim adamları, sanatçıları önünde dee düşürürcesine kanıtlamıştır. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu durumu Russal Targ ve Puthofeysel dönemdeki başarısından dolayı paranormal yeteneğini ikna edici ve su götürmez bir bitaya koyduğunu kabul ediyoruz” şekliyle ifade etmiştir. Targ ve arkadaşları, (DDA)’ ya sahirimleri deniz altına bindirerek suyun yüzlerce metre altında, uzak mesafelerde de deneyleri tekrarlamış ve sonuçlar yine benzer bir biçimde şaşırtıcı olmuştur. Hemen şunu da sr ki, duyu dışı algılama (DDA) deneylerinde hile faktörünün olmadığını göstermek için çok, rasgele seçilmekte, bunlar mühürlenerek zarflara, kutulara... konmakta ve bazı deneylerde de ancak yola çıkıldıktan sonra içlerinden biri seçilerek belirlenmekteydi.
Mesela aynı enstitüde, aynı bilim adamlarının, olağanüstü yetenekli Hella Hamid’le gerçeklceğe dönük duru görü çalışmalarında da, mesafeye dayalı olarak çok başarılı sonuçların ardHamid’ e, Puthoff’un bir buçuk saat sonra nereye gideceğini bilmesini ister. Hamid konsantrasyonun ardından Puthoff’ un, siyah, büyük, üçgen bir demir içine doğru girdiğini, ancainin bunu tanımlayamamasına karşın saniyeler içinde tiz ve ritmik bir ses duyduğunu belirt. Puthoff ise, tüm bunlardan habersiz arabayla yolda dolaşırken kendine verilen mühürlü zaiçindeki hedef bildiren on yerden birini, rasgele seçen bir makine yardımıyla bulur. Seçtiği yer laboratuara yaklaşık on km. ötedeki küçük bir parktı. Puthoff, parkın içine gireremirden yapılmış, üçgen şeklindeki bir çocuk salıncağı görür, ona biner ve sallanmaya başlaendisine tiz, ritmik bir gıcırtı eşlik eder. Benzer yeteneklere sahip olan İngo Swan da bazen BDD yeteneğini bazen de durugörü yeteneğini kullanarak (ki iki olabilmekteydi) dünya ürinde koordinatları verilen yerleri yerlerin, oradaki nesnelerin görüntülerini, şekillerini detaylı bölge hakkında detaylı veriler toplayabilmekteydi. (beden dışı deneyim) yetenekynı şey tespit edebilmekte, o olarak çizebilmekte, o Swan, bir başka fizikçi, Albay statüsünde bir üst düzey Pentagon yetkilisi ve birkaç araştde Amerikan hükümetinin resmen tanımadığı, fakat gayri resmi olarak yıllarca sürdürdüğü çaolarak daha önceden bilinen çok gizli radar, askeri üs...vb yerleri tespit etmesinin olumlu sonuçları üzerine, daha önceden hiç kimsenin bilmediği bir füze üssünü başka bir yerinatlarını verdiklerinde, bu şaşırtma oyununa gelmeyerek hedefi tam doğrulukla tespit etmebaşarmıştır. Hatta, şüpheci birinin verdiği koordinatlara odaklandığında Swan istenilen yerin, ki burası bir adaydı, haritasını öyle bir ayrıntıyla çizmiştir ki verdiğilerle adamı ikna etmiştir. Bir başka seferde de Antartika’ da buz altında gizlenen bir Rusdeniz altının varlığını koordinatlarıyla birlikte tespit edebilmiştir. Öyle ki hayretleran Ruslar, bunu nasıl bildiklerini karşı tarafa sorma ihtiyacı duymuşlardı. 1973 yılında Dl Oasis ‘in, içinde psikologların da bulunduğu çeşitli bilim adamlarıyla birlikte Newyork’lunan Amerikan Society for Physical Research laboratuarında Swan ile yaptıkları deneylerin birinde, zarf içine yerleştirilmiş çeşitli şekiller, tamamen kapalı bir kutuya konaravana asılır ve her anı kameralarla izlenen ortamda Swan’ın oturduğu sandalyeden BDD yoluylbunları bilmesi istenir. Swan kısa bir konsantrasyondan sonra, bedeninden ayrılarak birkaç dakika içinde 3,5 m deki kutunun içinde gerekli olanı örendikten sonra bedenine geridönerek testi başarıyla geçekleştirir. Bu deneyin devamı niteliğinde yine göremeyeceği yerlenen çeşitli nesneleri, beden dışı deneyimi ile gördüğü açıdan tek tek tanımlamayı başarmnu bilme olasılığı, kırk binde birdir. Bir başka sefer de elektronik bir yeraltı makinesinD yoluyla gözlemleyip bu cihazın çalışma sistemini doğru biçimde çizmiş, betimleyebilmiştiezde ve yine aynı denekle Dr. Jannet Mitchell ve Dr. Gertrude Schmeidler’in de katılımıylayakın ya da çok uzak mesafelerde, bulunması imkansız gizli yerlere yerleştirilen işaretlenesneler... de birçok başarılı BDD yollu deneylerle tespit edilmiştir. Ayrıca İngo Swan,r ve Satürn’ün özellikleri hakkında da bilgiler vermiş ve bu bilgiler zamanı gelince de asomlar tarafından doğrulanmıştır. Mesela, Jüpiter’in atmosferine yakın çok küçük toz, taş,uşmuş ince bir halkanın varlığını, 1979’da uyduların tespit etmesinden 9 yıl önce birebir haber vermesi gibi. Duruyış biçimleri de, o yeri (bölgeyi) havadan görebildikleri gibi, oradan zumlama yaparak istenilen yere odaklanabilmekte, yaklaşabilmekte eğer bu bir bina ise, koridorlarında gezebilmekte, odalarına girebilmekte ve içindeki tüm eşyaları tek tek tasnif edebilmekte, kişeri tanımlayabilmekte, kasadaki ya da kasa çekmecelerindeki dosyalara, bilgilere ulaşabilmektedirler. Böylece, gizlenmiş nesne ve bilgileri bir bir tespit edebilmektedirler. Aslında bu konuda medyumsal bir savaş da sürmektedir ve bunlar artık bilinir hale gelmiştir. Bazı gelişmiş ülkeler de batık, gömülü hazine, maden ve su yataklarının bulunmasıanlaşmalı olan üst düzey duru görü medyumlarına baş vurmaktadır, bu yolla oldukça başarılıiş durumdadırlar. Bu durum halen devam etmektedir. Psikometri denilen, o döneme ait bir nesneyi tuttuğunda, dokunduğunda ya da gördüğünde o devirle ilgili his ya da vizyonlarınsinin sistemi de budur. Bunlardan biri de Utrecht Üniversitesinden Dr. W. Tenhaeff’le birçok alanda başarılı çalışmalar yapan G. Croisettir. Bu medyum üzerinde yapılan bir dyde, eline verilen fosil parçalarının ait oldukları kültür ve devirleri tanıması istemiş vt bunları doğrulukla tek tek tanımlayabilmiştir. G. Croiset’in kaybolan, kaçırılmış ya dabulunmasında, katillerin profillerinin çizilmesinde, yakalanmasında, olayların aydınlanmasda da polis teşkilatlarına olan katkısı tartışılmaz düzeydedir. Bu konuda çalışan gönüllüttığı olaylar da oldukça fazla.
Croiset ’in çok ilginç bir yeteneği de sandalye deneyleri olarak adlandırılan dünyanın herbir yerinde halka açık gösteri veya konferans salonunda rasgele seçilen bir koltukta (kibu daha önceden ayırtılmış bir yer olmamaktadır) oturan kişinin fiziksel yapı ve özelliklnımlayabilmesidir. Dünyanın birçok yerinde sayısız sandalye deneylerinde oturan kişinin cietini, yüz hatlarını, giyimini uğraştığı işleri, mesleğini ve geçmişte yaşadıkları olaylardefasında tespit etmeyi başarabilmiştir. Colarado Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatristinik Profesörlerinden Dr. Jule Eisenbud ile yaptığı sandalye deneyinde Profesör, 6 ocak 1969 da yeri hakkında bilgi verilmeksizin aynı ayın 23’ ünde gerçekleşecek bir gösteri içinolarado Denver’dadır) rasgele bir yer tespit edildiğini Hollanda’ daki Croisete bildirir. Croiset, binlerce km uzaktan o sandalyeye oturacak kişinin bir yetmiş beş boylarında,alt çenesinde bir altın dişi bulunan, geriye doğru taralı düz siyah saçlı, ayak baş parmağası olan, bilim endüstrisiyle ilgili bir işte çalışan bir erkek olduğunu söyler. Gerçektenrihte o sandalyeye tıpkı tarif ettiği biri oturur. Arkeoloji başta olmak üzere duru görü yeğinin birçok alanda kullanabildiği birçok Üniversite raporlarıyla da onaylanan ve aynı zaa da bir mühendis olan Stefhan Ossowiecki de çok büyük bir oranla, eline verilen katlanmışa da zarfla kapatılmış olan kağıtların ne hakkında bilgiler içerdiğini, onlarda neler olduilmekteydi. 1923 yılında onunla yapılan bir deneyde, önce Dr. Eric Dingwall sadece kendisinin bildiği, içerisinde bir şişe resmi bulunan bir bayrağı, kağıdın sol üst köşesine çizde sol alt köşesine yazar ve bunu üç kat karton zarfın içine koyarak paket halinde Varşova’daki Dr. Baron Albert Von Notzing e gönderir. Oda yanında birkaç kişle birlikte, Ossoweicki ’ ye vererek içinde ne olduğunu bilmesini ister. Ossoweicki, öncelikle bu zarfın başka biri tarafından yazıldığını söyler ve içindeki karton zarfın renginrek aynı şekli bir kağıda çizerek tarihini yazar. Ancak, tarihin önünde bir şeyin olduğunuonu net algılayamadığını belirtir. Böylece testi başarıyla geçer. Cambridge Üniversitesindl Sargent tarafından yapılan bir deneyde de William Blak’e ait olan bir tablonun gönderici telepat tarafından bir taraftan yazıya aktarılarak bunlar düşünce yoluyla alıcıya göndediğer taraftan da nota alınan bilgiler mühürlü bir zarfa konarak alıcının eline verilir.se, zarfı açmaksızın içindeki bilgileri doğrulukla söylemeyi başarır. Bazen bu tür deneyler, kapalı zarf ya da kutu içerisinde bulunan resim ya da yazılar hakkında bire bir görüntüyerine o konuyla ilgili imajlarında beliren vizyonlar yardımıyla bunları doğrulukla tanımlabilmekteydiler. Mesela, futbolla alakalı bir resim ya da metin bulunuyorsa sujenin beyninde stadyum veya top...vs belirmesi gibi. Geleceği görme deneyleri içinde, hipnotize edilmiş sujelerin kendi gelecekleri ve gelecek olaylar hakkında sorulanlara karşı alınan cevapların kaydedilmesi ve bunların zamanı gelince denek üzerinde veya oluşan ogözlemlenmesi de bulunmaktadır. Ancak, hipnoz altında yapılan deneylerle (kişinin kendisihakkında) elde edilen bilgiler, söylediklerini hatırlamayan sujelere deneyin sıhhati açısn bildirilmemekte, yine de hatırlayabilecekleri düşünülerek, gördüklerini unutması yönündelkin verilmektedir. Mesela, İrene Muza isimli bir Fransız aktris, ipnotizma ile kendi geleceği hakkında verdiği bilgilerde hayatının çok kısa süreceğini çünkü, çok feci bir şrir. Notlar kaydedilir ve kendisine hiçbir şey söylenmez. Bundan birkaç ay sonra dediği çıkar ve kuaförünün yanan soba üzerine kazayla dör sonucunda saçı ve vücudu alev alır, hemen hastaneye kaldırılır, fakat kurtarılamaz, oradrıca, gerçekte radar dalgalarıyla gören, ama bunu OBE olarak algılayan birimlerde kendilerini o duruma kaptırıp bir türlü eski haline uzun bir süre dönememe olayı ya da koma benzerr durum söz konusu olabileceği gibi, bu deneyimlerde de tıpkı gerçek Fetih olayında olduğui kişinin bu deneyimi kaldıramayıp, hazmedemeyip beyin ve ruh arasındaki enerji kesikliğidolayısıyla aniden ölmesi de söz konusudur. Gerçekten dünya üzerinde bu hali yaşayıp da kelemeyen, ayılamayan ya da bu sebepten birden ölen insanlar da bulunmaktadır. Geçmişte oldugibi günümüzde de başkanların ve bilhassa Amerikan başkanlarının bile özel astrologları yarın etkinliği ne düzeydedir bilinmez) üst düzey özel medyumlarının da olduğu, bunlarla çeizma celseleri, seansları yaptıkları ve bu seanslarda ölmüş ya da başka türden varlıklarlakurdukları artık su yüzüne çıkmış gerçeklerdendir. Örnek olması açısından, A. J. Lincolnmleri verilebilir. Kennedy, M. Luther King gibi kişilerin suikastını, beklenmedik seçimsonuçlarını ve hatta tarih bile verip o tarihte çıkan olayları...vs bile önceden söyleyenixon’un, Roosvelt’le bu yönlü olan ilişkisi de açıkça bilinmektedir. Ayrıca Lincoln’ün tekdyumlarla birlikte yaşadığı ve deneyimlediği birçok olayı dile getirmediği de kendisi tarafade edilmiştir. Hemen anti parantez belirtmek gerekir ki, yazılarımızda örnekleri verilenmedyumlar, üst düzey medyumlar olup (yani, sıradan olanlar bile değil) yanı sıra bu anlatlar, gerek ülkemizde gerekse dünyanın hemen hemen her yerinde bulunan ve büyük çoğunluğu sahtekâr, şarlatan olan kişileri asla clendirmemeli, onları destekliyormuş, onlarla aynı görüşü paylaşıyormuşuz izlenimini doğurmli nokta da bunca, konularında en az kendileri kadar hatta daha üretken, başarılı ve dünyacü üniversitelerinde başarılı kariyerlere sahip ayrıca, bir de parapsikoloji konusu üzerinoğunlaşmış (yani konuya uzak sıradan bilim adamı değiller) bilim adamlarının bilimsel yolloratuar çalışmalarına, bilimsel bulgularına rağmen, diğer bilim adamları “böyle bir şey yor kanıt yok” diyerek olayları etüt etmeden, bir çırpıda kesip atmakta oysa, bu da bilim adr cevap, bir şey ifade etmemektedir. Dikkât edilirse bununla ilgili bilimsel görüş adı altyapılan belgesellerde yayımlanan kitap ve raporlarda bile olaylar, kendi seçtikleri örnekler üzerinde olmakta, odaklanmakta bunun yanında kanıt teşkil eden çalışmalardan ya hiçilmemekte ya da tamamen yüzeysel olarak geçiştirilerek konular başka noktalara çekilmekte,ağızlarında sakız haline getirdikleri ve hiçbir temel açıklama ihtiva etmeyen hile, illüzda tesadüf... kelimelerini dahi kullanamayacağı örnekleri gördüklerinde ise, bunları kabumek yerine bu bilimsel sonuçları kendi mantıklarınca çeşitli kulplar takıp ilgisiz, karşıllimsel olarak da gösteremedikleri (kanıtlayamadıkları) olmadık şeylere bağlayarak en sonunni tatmin etmedi” ya da “beni ikna etmiyor” diyerek gerçekte bilimi bir kenara bırakıp keninançlarını, o konudaki kendi imanlarını bilimsel kanıtmış havasında dile getirmektedirlebir şeyin varlığının ya da yokluğunun onların inanıp inanmamasına bağlıymış gibi.
Ayrıca, bir şeyin var olduğunun kanıtlanması ayrı bir şeydir, o şeyle ilgili var olan yeteeteneklerin yeterince gelişmemiş olması ya da zamanla geliştirilebilecek nitelikte oluşu apayrı bir şeydir. Üstelik, hiçbir karşıt görüşteki bir bilim adamı ya da bir illizyonist,rin bulunduğu şartlar içersinde gerçekleştirdikleri olayların hiçbirini gerçekleştirememişsa kova çağının getirisi olan gelişmeler, olaylar, bunların varlığını yakın bir gelecekteak kabul ettirecektir. Üstelik, bilim adamlarının takındıkları tavır, her gün (sistemin gerak kendiliğinden açığa çıkan) çeşitli türden deneyim yaşayan aklı başındaki insanların biitirmesine neden olmaktadır. Günümüzde, resmi bilim adamları bile artık, insan duyusunun beğil 32 olduğunu tespit etmiştir. Oysa bu duyular, sonsuzdur. Çünkü beş duyu, diğer sayısıörnek olması açısından bir numune olarak insana verilmiştir ki bu duyularla, algıladığı vet alarak bunların boyutsal ötesinde de sınırsız boyutların, varlıkların olduğunu düşüneree daha geniş tefekkürle, derin analizlerle nesnelerin ve varlığın özüne yönelip bunun sonukendinde açığa çıkan o sayısız duyularla hakikatini tanısın, bilsin diye.Bkz . İnsan Ve Sırları I, İnsan Ve Din – Ahmed Hulusi Süper Zihinler – Prf. John Taylor Psacılık - Dr. Alfred Stelter Holografik Evren – Michael Talbot Science Frontiers - Discovery Channel / Yabancı İnt. Siteleri (3) Başarısız olduğu deneyler de bulunmaktadır, amaarın sayısı, başarılı oldukları yanında nerdeyse yok gibi. Buna rağmen böyle denemelerde ba tamamen sözlükten rasgele seçilen kelimelerden oluşmuş resim taslaklarından 15 tanesinde7’ sini tam doğrulukla, 4’ ünü eksik (kısmi) olarak tanılamış, son dördü hakkında ise hiçb vermemiştir. Deney, koruyucu bir odada hedef resimlerden 5000 km uzakta idi. Deneyi yapanın bile bilmediği rasgele seçilerek çizilen böyle bir şeyi normalde bilmek ise, tamen imkansız yani, sıfırdır.
 

Evrenos_21

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Ağu 2010
Mesajlar
17
Tepkime puanı
3
6. Bölüm
Geleceğin bilinip bilinemeyeceği genelde hep yanlış anlaşılan bir konu. Bunun için birçoke hadis olmasına rağmen, bunun yanında hemen bazı ayet ve hadisler örnek gösterilmekte, amsistem göz önüne alınıp bu ifadeler bir bütün olarak değerlendirilmediği için de maalesef,li yerine oturtulamamaktadır. Daha önceki yazılarımızda da değindiğimiz üzere, iki tür gayBirincisi İzafi Gayb, ikincisi de Mutlak Gayb. İzafi gayb, belli bir zaman içinde bilinmeyip ancak bilimin ve teknolojinin gelişmesiyle o şeyin artık bilinir hale gelmesi ya da bakış açısına göre bir boyuta nispetle bilinen şeylerin, diğer boyut açısından bilineudur (Kuran’da bu türden ayetler mevcuttur). Mesela, geçmişte hava olaylarının bilinememese karşın günümüzde, gelişmiş elektronik cihazlarla birkaç gün için o bölgedeki havanın nasyüzde yüz olarak bilinebilmesi (bugün hava durumu çok geniş bölgeler göz önüne alınarak bildiğinden yanılgıların oluşması çok doğal) ya da eskiden moleküller, atomlar, atom çekirdut ve reaksiyonları...vs. gayb hükmünde iken bugün artık bu boyutların gayb hükmünden çıkar hale gelmesi gibi.
Boyutsal anlamda dediğimiz cin boyutu, melekler boyutu, berzah boyutu, cehennem vecennet boyutları, geçmiş, şimdi ve geleceğe ait olan boyutlar da izafi gayb hükmünde olupimin kendi hakikâtini tanıdığı oranda o boyutlar gayb hükmünden çıkmakla bilinir, hissedilnılır hale gelebilmesidir. Düzeylerine göre istidraç sahipleri ve Evliyaullah nazarında bigöre gayb olan şeylerin, onlar açısından gayb olmamasının nedeni budur. Keza aynı durum,ve Nebiler için de geçerlidir. Aynı şekilde bize gayb olan şeyler cinlere, cinlere gayb olan şeyler meleklere, meleklere gayb olan şeyler de Ana Ruha gayb değildir. Mutlak Gaybise, Allah’ın Zatıdır ki orada İlim ve Teklik anlayışı düşer. Yaşantısından bile söz edilbilinen ve bilinmeyen tüm kavramlar düşer. Ebu Bekir (ra)’ ın, “Allah’ı idrak, idrak edilen idrakıdır” ya da “Gaybı Allah’ tan başkası bilemez” ifadeleri de bu Mutlak Gaybla alakallerdir. Mistik alanda belirtildiği üzere, Zata ait olan tüm kavramlar bile, Sıfat boyutundan ifade edilmektedir. Çünkü, bir boyutun yaşantısı bir alt boyuttan, o boyuta göre anlalmekte, tanımlanabilmektedir. Mutlak Gayb dolayısıyladır ki, bizler Allah’ı, Esması (özell) ve Sıfatları (vasıfları) kadar tanıyabiliriz. Zaten hadiste de “Allah’ ın Zatını tefekküarattıklarını tezekkür edin yani düşünün” denmiyor mu? Ayrıca, boyutsal (İzafi) gayb ile iişin püf noktası bu ayette gizli. Çünkü biz Allah’ın yarattığı şeyler derken hâlâ 19.yy meş duyuya göre varsaydığımız maddesel âlemi Allah’ın yarattığı şeyler olarak düşünüp göremarlıkları yaratılmamışlık boyutuna ait olan ya da şu an için yaratılmamış şeyler, boyutlardirmekte, bu nedenle de şartlandırıldığımız gibi bu boyut ve kavramların bilinip algılanamayacağını, kaetmekteyiz. Oysa yaratılanlar ve düşünülmesi, tefekkür edilmesi istenilenler, sadece molekr, atomlar, atom çekirdekleri, çeşitli enerji seviyelerindeki tanecik ve enerji ... boyutları değil, bunların içinde cinler, melekler, kabir, mahşer boyutları, cehennem ve cennboyutları, geçmiş, şimdi ve geleceğe ait tüm bilgiler de bulunmaktadır. Çünkü tüm bunlarkaim, tüm Esma ve Sıfatlarına sahip Ruh Adlı Meleğe ait bilgiler olup Ruh Adlı Meleğin kei de Allah’ın ilminde yaratılmış olan ilk varlıktır. Bu yüzden, yaratılmış olan her şeyi dadesi, otomatikman o noktalara ulaşılması, O Ruhun Bilinciyle rezonans kurulması, O Ruhla özdeşleşilmesi halinde tüm bunların bilinebileceğini, haliyle gayb hükmünden çıkacağınıboyutsallık ve dolayısıyla İzafi Gayb hükmüncedir ki Hz Resulullah’ın, “...(gelecek hakkıhi soru sorulan dahi bunu bilmiyor...”, “kim Muhammed yarın olacak şeyi bilir, der yalansöylemiştir”, “Allah’ın bildirmesi dışında ben bilmem”, “gaybı Allah’ tan başkası bilmez”p maddi değerler boyutundan konuşmalar olup bulunduğumuz boyutun gereği olarak, geleceğinve gaybın bilinemeyeceğini dile getirmekte, bunun yanında, vehmi benliğinin hiçbir zaman var olmadığını, kendi varlığında İlim ve Kudretiyle açığa çıkanın Allah olduğunu vurgulayarlerine yönelik Hakikatlerini tanımaya yönlendirmektedir. Buna karşın, “Allah’ın insanı, adediği “an” da (boyutta) meydana getirmesi”, “insanın yokken Kuran’ın (ki bildiğimiz mushafboyutlarıyla varlık yani, Ümmül Kitap’tır) var olması”, “ Allah’ın önce Kalemi halk etmesi ilkin Hz Muhammed’in(sav) Nurunu yaratması ve bütün mahlukatın nurunu da onun Nurundan halk etmesi”, “Adem’in su ile çamur arasında iken Hz Muhammed’in (sav) Nebi olması”, “Kuran’ıahfuza oradan da dünya semasına bir defada inmesi ve bunun da peyder pey bulunduğumuzboyutta açığa çıkışı ya da Hz Muhammed’e (sav) Kuran’ın bir defada inmesi yani, zaman kavrmadığı “an” da Levhi mahfuzda şifreli olan Kuran’ı(Ümmül Kitabı) bir defada okuması ve bunelli bir süreç içinde bulunduğumuz boyut gereğince açığa çıkması”...vb ifadeler de bulunduakalı, beş duyu dünyasına ait anlayışlarla anlaşılabilecek şeyler olmayıp Öz boyutlardan ive ancak o boyuttan (boyutlarca) idrak edilip, hissedilip yaşanılabilecek sözlerdir. Bu yüzden, algıladığımız maddesel dünyaya ait bilgi ve şartlanmalı anlayışımızı bir kenarak o boyut bilgilerini öğrenerek, anlayarak, bunları kendimizde, çevremizde, evrende ve sistemde görmeye çalışmalıyız. Şartlanmalarımızın ötesinde sistemi tanımlamaya çalışan günüları, artık bu konuları anlamamızı da tamamen kolaylaştırmıştır. Ayrıca şunu da belirtmekrçek anlamda Kuran Okumak tabanında dahi, Levhi Mahfuzu Okumakla ya da günümüz diliyle Levhi Mahfuzda kayıtlı bulunan şifreleri kırmakla mümkündür. Dolayısıyla, bir alt boyuta aitklerden yola çıkarak diğer bütün üst boyutları buna göre tanımlayamaz ve o üst boyut bilgiumlayamayız. Her boyut kendi kuralları, kendi bakış açısıyla mevcuttur. Bu nedenle boyutlayutsal farklılıkları göz önüne almaksızın düz bir bakış açısıyla bakılıp değerlendirildiğibazı ayet ve hadisler vardır ki mesela, bir taraftan “biz yerleri, gökleri ve arasındakilerini oyun, süs ve eğlence olsun diye yaratmadık” (4), “ Allah gökleri ve yeri Hak olarak yarattı. Bunda müminler için ibretler vardır”(5) dediğer taraftan da “dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir” (6), “biz dünya semasıntleriyle süsledik” (7), “ ...(yıldızların var oluşunun bir nedeni hakkında) yıldızlar süsaratıldılar (hadis)” denilmesi gibi. Oysa birinci ifadeler, bulunduğumuz somut boyuta göreanlatılmış olup gerçekçi bir dünyanın varlığından, sistemlerden, belli bir amaca dönük, ainden söz ederken, ikinci ifadeler de üst boyut bakış açısı yani, Bilinç Boyutu itibariyleedilmiş olup her şeyin bir hayalden ibaret olduğunu vurgulamaktadır. Ancak yine bu boyutsal farklılıktan ötürü, üst boyutsal bakış açısı, alt boyuttaki gerçekliği ortadan kaldırdünyada elde ettiklerimizin sonuçlarını yaşadığımız dünyada ya da dönüşüme uğrayarak ölümlmamızı yok etmemektedir. Çünkü her ne kadar bilinç boyutlarınca varlık Tek ve hayal olsaboyutlarla birlikte aynı anda mevcut bulunan çokluk boyutu da kendi boyutsallık katmanları ve kurallarıyla, işlemekte olan sistemleriyle sonsuza dek var olmaktadır. Kısacası, mde boyutunda yaşayıp da her şeyi bu boyuttan ibaret sanıp her şeyi bu boyutça anlamaya çalkadar yanlışsa aynı şekilde, üst boyut bilgilerini ya da bilincini algılayıp bu boyutu kaalmamak, adeta yok saymak da o kadar yanlıştır. Keza Kuran’da, Resul ve Nebilerin boyutumuza hitap eden benzer ifadelerini de bu tarzda düşünmemiz gerekir. Yoksa, miraç hadisesi ile kabir alemini, berzah alemini, cehennem ve dahi bunların ötesinde cenneti ve sonsuz boyut ve yaşamları yani, bizim evrenimizi değil sonsuz big-bangle var olmuş evrenler ve boyutlarını kısacası Kâinattaki tüm sistem ve düzeni “an” içinde müşahede edip bunla Ruh Adlı Meleğin Özü olan Rabbi ile görüşen ve bunun sonucunda da cinlere, meleklere gaybolan tüm gerçekleri görüp, müşahede edip değerlendiren ve peşinden de, “Beni gören Hakk’ıeri bilgilendiren Resulullah’ın, zamansızlığın ve o boyuttaki İlimin yanında, zaman ve onalerin, çeşitli boyutların hiçbir ifade etmediği mesela, geleceği bilmemesi mümkün müdür?.ak o taktirde de ne zamandan, ne “an” dan ne de boyutsallık kavramından haberimiz var demektir. Ve bu kavramlar anlaşılmadığı müddetçe de ne Allah kavramını, ne onun yarattığı vai, ne de kendimizi kısacası Kuran ve Resulullah’ı anlamış olacağız. Yani asla anlayamayacalara dikkat etmeden görüş bildirenlerin de düşünen beyinlerin soruları karşısında çelişkilektir. Hz Muhammed’in (sav) bu konuyla ilgili birtakım mucizelerine geçmeden önce, genelde hep sorulan ve inançsız olanların da devamlı ön plana çıkarttıkları bir konu da ResululResul ve Nebilerdeki kadar çok mucizenin olmayışıdır. Yani, Musa (as) ya da İsa (as)’a banlar kadar çok sayıda ve bir o kadar da etkili mucizeler görülmemesidir. Bu da zirve İnsanolan Hz Muhammed’in (sav), bu Resul ve Nebilerin altındaki bir konumda olduğu ya da onda bir eksiklik düşüncesi oluşturduğu, onun üstünlüğü ile çelişkili bir durum meydana getvermektedir. Oysa bunun cevabı oldukça basit… Bir defa Resullerin birbirlerine olan üstünlmalatları dolayısıyladır. Bu yüzden üstünlük, ortaya konan mucizelerle değil, açığa çıktığyısıyla, ikinci olarak da Hz Muhammed’in (sav) ortaya koyduğu şeyler Kudret yerine İlim ağKaldı ki bu ilim de, Sıfat boyutuna ait olan ilim değil, Zati ilim dir. Bu yüzden Kuran,onun en büyük mucizesidir. Ve bu İlim öyle bir İlimdir ki, ne geçmişte ne de gelecekte diğer nesiller de dahil, kıyamete kadar bu denli zirve noktadanderinlikli ve geniş olarak açığa çıkmayacaktır. Bu neslin, dünya üzerinde var olmuş ve oller içerisinde çok şanslı ve üstün olmasının nedeni de budur. Resul ve Nebilerin ortaya korı mucizeler, onların sahip oldukları ilmin yanında hiçbir değer ifade etmediği gibi, bu üanların sahip olduğu İlim de Hz Resulullah’ın ortaya koyduğu İlim yanında bir hiçtir. Kezaynası olan İmamı Mehdi lakaplı O Zat da, Zati İlim ile açığa çıkacağı içindir ki Deccal, Ke Zati boyuta sıçrama yapacak olan İsa (as) tarafından yok edilecektir. Buna biz, İmamı Mei’nin Hz. İsa (as) adı altında o kudreti ortaya koymakta olduğunu da söyleyebiliriz. Velilarasında da ilmi keramet, kevni yani, kudrete dayalı olan kerametten üstün olduğu için onrda da zahiri olarak olağan üstü olaylar sıkça görülmez. Çok sayıda olmasa da tüm Nebi, Reilerde de çeşitli düzeylerde ortaya konan mucizeler elbette Resulullah’ta da aynen görülmünlar, maddi ve manevi rahatsızlıklara şifa verme (ki bunların içinde yaraları tam iyileştikırılan kemikleri bir ovalamayla hemen anında iyileştirme, kopan organları parçaları, tekyerine yerleştirme, cinni etkilere maruz kalmış kişileri kurtarmayı söyleyebiliriz), materlizasyon (yoktan üretme ya da az sayıda veya miktardaki nesnelerin çoğaltılması), psikokinik etkilerinin (cisimlerin hareketinin) yanında telepati ve duru görünün tüm türlerini dem ve eksiksiz bir biçimde ortaya koymuştur. Mesela, insanların beyinlerinden geçen tüm herşeyi, düşünceleri okuyor, niyetlerini bilebiliyordu. Hatta o ana kadar hiç görmediği ve çklardan gelen insanlara da bu yeteneğini açıkça gösteriyordu. Sistemi Afaki yönüyle bilmeyörnek teşkil eden bir olay da Ebu Cehil, yerden birkaç taş alarak Hz. Resulullah’a, eğer Nebiyse bunların sayısını bilmesini ister. Hz. Muhammed (sav) ise, buna cevap vermek yerine ona, öncekendisinin gizlice taşları saymasını bundan sonra yanıt vereceğini söyler. Ebu Cehil birazklaşıp arkasını döner ve denileni yapar. Sonunda Hz. Muhammed (sav) taşların sayısını doğrr. Ama Ebu Cehil, isminin anlamını ortaya koyacak davranışlar sergileyerek iman etmeyi ret eder. Durup dururken bir anda, Habeşistan meliki Necaşi’nin öldüğünü söyleyip cenaze nahafta sonra Habeşistan ’dan gelenlerce olayın aynı gün gerçekleştiği doğrulanmıştır. Bununsan beyinlerine etki ederek daha doğrusu kendi meleki güçlerini kullanarak onlarda çeşitlidavranışlar, sesler, görüntüler meydana getirebilmekteydi. Mesela, bir gün bir ağaç gölgenlenirken Arabın biri gelir kılıcını çeker, “seni benden kim korur” sözüne karşılık Resuluolan Allah korur” der demez o an adam durup dururken kendinden geçer, eli titrer vebiri ardından itmişçesine kafasını ağaca toslayıp yere düşer. Sonra onun kılıcını alarak,n seni kim kurtaracak” der ve sonra adamı affeder. Başka bir olay da, namaz kılması sırasıonun boynunu çiğneyeceğini söyleyen bunu başaramayınca da daha sonra taşla vurmaya yelteneu Cehil’in, önceki hamlesinde aralarında ateşten bir çukurun (hendeğin) açıldığını ikincisin havada bloke olduğu (kaldığı), hareket ettiremediği ve bir ejderhanın neredeyse onu yiyeğini görüp birden kaçması, bu garip davranışlarının nedeni sorulduğunda da “sizler bunu gdemesi ve Resulullah’ın ise buna karşılık, “eğer bana yaklaşsaydı melekler onu paramparçamesidir.
Bkz . Hz Muhammed Neyi Okudu / İnsan Ve Din / Okyanus Ötesinden 1- Ahmed Hulusi Boyut Kavramı / Zaman- Ahmed Fevzi Yüksel (4) Enbiya-16, Sad-27, Duhan-38-39, Hadid-20,(5) Ankebut- 44, (6) Ankebut /64, (7) Saffat 6-7
 

Evrenos_21

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Ağu 2010
Mesajlar
17
Tepkime puanı
3
7. Bölüm
Hz. Muhammed (sav) o anda olanı görmenin ötesinde, geleceğe yönelik de Müslüman olsun ya dmasın, kişisel bazda insanların nelerle karşılaşacaklarını, neler yapacaklarını, nelerle maşacaklarını, nasıl, nerede ve ne şekilde öleceklerini bazılarının ise, cennetlik veya ceholuşunu hatta cennetteki mertebesini bile açıkça bildirmiş yanı sıra, yakın ya da uzak gee olacak toplumsal olaylardan haberler vermiş ve bunlar da zamanı geldiğinde tek tek söylediği gibi tamı tamına çıkmıştır. Çünkü Resul ve Nebilerde yanılma payı hiç yoktur (8). Beslin veya dünyanın kıyameti öncesindeki siyasal, toplumsal, doğal olaylar...gibi zuhur edecek belli alametleri ve ölüm ötesi boyut ile dünyanın kıyameti sonrasındaki insan ruhlarıakları maddi ve manevi tüm aşamaları da tamamen enfüsi boyuttan bildiğini, gerektiğinde afboyutlardan da bir bir tespit ederek içinde sembolleri de barındıracak şekilde anlatmıştırbette anlayana. Bunların sayısı da oldukça çok, fakat fikir vermesi açısından o ana ya dayönelik birkaç mucizeyi vermeye çalışalım. Bir gün namaz sırasında cemaate dönerek, “namaultunuz ve sımsıkı birbirinize yapışıp aranızda boşluk bırakmayınız. Zira ben sizi, arkamder. Medine’den yüzlerce km uzakta bulunan Mute denilen yerde savaşan Müslümanların, savaş sırasındaki her durumunu da yanındakilere aynen TV’ de seyredanlatmış, şehit olanları ismen ve ölüm biçimleriyle birlikte tek tek söylemiştir. Bir günsulullahın devesi kaybolur ve tüm aramalara rağmen bulunamaz. Müslüman olduğunu söyleyen aslen Yahudi olan bir kişi de bunu fırsat bilerek, “gökten haberler veren biri, kendi kaybolan devesinin yerini bile bilmiyor” diyerek, Müslümanlar arasında fitne yaratmaya çalışıun üzerine Resulullah, Cebrail (as) ’ın kendisine haber vermesi üzerine (yani, sisteminişleyiş mekanizmalarından biri olan durugörü yeteneğini devreye sokarak) devenin ipinin bidala takıldığını bildirmiş, bulunduğu yeri tamı tamına söylemiş, sahabe ise tam tarif edileyi bulmuştur. Kudüs’ü tanıyan, bilen birtakım insanlar da, miraçta bedenen Tayyı-Mekan iliği Kudüs ile ilgili bazı sorular sorarlar. Resulullah da durugörü ile gözü önüne gelen Kudi Aksa’ya bakarak anında cevap vermeye başlar ve şöyle söyler: “ suali sordukları zaman,sordukları şeylerin hiçbirine, ben oraya gittiğim zaman dikkât etmemiştim. Fakat, Cenabı Handa perdeyi kaldırdı ve sanki karşımdaymış gibi Mescidi Aksa’yı görmeye başladım ve... nereleri vardı?... Kapısı nasıldı?... gibi sorulara karşılık... cevap verdim onlara”. Yinede anlatılan ağaçların, dağların, taşların, ırmakların...vs ona doğru gelmesi, koşması dagelmesi (hareket etmesi) değil, nesnelerin, beynin göze bağlı olmayan algılayıcıları tarafmlama ile yakın halde algılanması, görülmesidir. Aynı özellik Hz. Ömer (ra)’de de görülmüşutbe okurken birden Medine ’ den çok uzakta bir yere savaşa gönderdiği komutanına, “Ya Sariye dağa çek, dağa..enir. Böylece savaşta yenilmek üzeriyken bu mesajı alan komutan, bu taktiğe uyarak savaşınır. Böylece Hz. Ömer (ra) olayı görmenin ötesinde o olaya müdahale de etmiştir. Bir gün Unde iken deprem olur. O sırada Resulullah, “sakin ol, senin üzerinde bir peygamber, bir sıddık ve iki de şehit var” der. Bilindiği üzere Hz. Ömer (ra) cemaatle namaz sırasında,an (ra) da Kuran okurken şehit edilmiştir. Hz. Ali (ra)’ye de, birtakım insanların ona, tıHıristiyanların Hz. İsa (as)’a bakışı gibi bakacaklarını ve dolayısıyla bunun Müslümanlarlacağını açıkça ifade etmiş ve öyle de olmuştur. “Hilafet, benden sonra otuz yıldır. Ondant devri başlayacaktır” demiş ve hesaplandığında tamı tamına otuz yıl çıkmıştır. Bugün, Hz.lafet peşinde koşanların amaçlarının Dinle ilgili olmadığını yaşanılan olaylarla da görmekrısının ve ona dayalı hayallerinin halifesi olabilirler ama bu, Hz. Muhammed (sav) ile alakalarının olmadığını yine Hz. Muhammed (sav) tarafından bize bildirilmektedir. Yine Resuah Bedir savaşından önce, “ burası Ebu Cehil’in, burası Umeyye’nin, burası Utbe’nin öldürüBurası da şunun, bunun öldürüleceği yerdir” diye tek tek söylemiş ve bunlar harfi harfiyenilginçtir ki Müslüman aydın diye geçinen bir kısım insan ise, tıpkı ateist bilim adamlarıda bu tür yeteneklerin olmadığını, olamayacağını dile getirerek bunun, (aslında hiçbir zamolmayan) kendi kafalarındaki tanrıya, tanrısallığa karşı bir durum oluşturduğunu belirtmek. Bu materyalist Müslümanlara göre, böyle bir şeyi ancak ötedeki bir tanrı melekleriyle kei yapar, o kadar. Bu yüzden Resul ve Nebiler ve dolayısıyla Hz. Muhammed (sav), tanrının eşit ve adil olması nedeniyle aslında kendileri gibi sıradan insanlar olup biricik tanrı tarafından (muhtemelen zar atarak) seçilmiş basit kullardır. Dolayısıyla bu görevleri, seçii taktirde pekala kendilerinin de yapabileceklerini, onları bu kadar büyütmenin gereksiz olduğunu ifadeleriyle açıkça ima etmektedirler. Bu yüzden Hz. Muhammed’in (sav) sözlerindi akıl ve mantıklarına ya da buna dayalı olarak anlamaya çalıştıkları Kuran’a uymadığı iadığını belirtmekte, hatta kendi dinsel anlayışları için tehdit bile görmektedirler. Ne düeri açıklamaya gücü yetmeyen birtakım otorite görünenlerin, etraftan çekindikleri, etrafaolmamak, kendilerini küçük ve zor durumlara düşürmemek için Hz. Muhammed (sav)’ den neredtanır hale gelip onun sözlerini ret yoluna gitmektedirler. Tıpkı, Havari Petrus ’un Hz. İs(as)’ ı üç kez yalanlaması gibi. Yine bu maddesel anlayışlı Müslümanlardan bir kısmı Veliletleri ise, tanrıya çok tapınanlara onlar adına dışarıdan yapılan eylemler olarak bir kısmbeyninin tezahürleri olup akıl hastalığıyla bir tutmakta bu yüzden veli diye bir şeyin ole getirmektedirler, ellerinde hiçbir delil olmamasına rağmen ...vs. Kuran’a bakışları ise;r olağanüstü özelliği olmayan, sadece tanrı fermanlarını içeren Shakespeare yazılarının bibir kitap. Modern bilimin hiçbir verisine sahip olmadıkları halde bir de bilimsel olma çabalarına girip 19. yy. sonlarında terk edilmiş materyalist felsefeyi insanlara bilimdiye yutturmaya çalıştırdıklarından bu insanlardan ne kuantum fiziğiyle ne de günümüz bileleriyle ilgili tek bir kelime de duyamazsınız...vs. Bu da ya cehaletlerinden ya da deneylerle sabit, ispatlanmış olan bu verilerin kafalarındaki Tanrı anlayışını, Tanrvramını sona erdirdiği, erdireceği içindir. Böylece bu zihniyetteki birimler, insanı çevre, evrenden ve özünden kopuk tamamen potansiyeli bile olmayan sınırlı, kapasitesiz, yetersiz hayvan türü varlık olarak bu dünyaya mahkum etmeye çalışmaktadırlar. Tıpkı Cinlerin bu flarda oluşturmaya çalıştıkları ve bunda da oldukça başarılı oldukları gibi. Üstelik onca ae günün bilimsel verilerine rağmen. Oysa daha maddesel boyutta bile varlığın tek yapı olartomlardan ve atomların da tek bir hidrojen atomun türevi olduğu ve daha derin düzeyde kuantum fiziğinin verilerinde ise, insanın doğadan, evrenden, kainattan, bunların boyutsalkatmanlarından, Hakikati olan Allah’ tan asla ayrı bir varlığı bulunmadığı ve bulunamayac(bu öyle bir bütündür ki) parçaların bile söz konusu olmadığı bu bütünsellikten tek bir zyutu bile çekip ayırmanın kesin olarak mümkün olamayacağı bildirilmektedir. Boyutlar, tümarla birlikte bir Bütün olarak mevcuttur. Bunlardan birini ortadan kaldırdın mı tüm boyutlda ortadan kalkar. Bu nedenle, boyutlarda arada bir kesinti olacak şekilde ayrı olmayıp her bir boyut, alt boyut ya da boyutlarda farklı şekillerde kodlanmış olarak açığa çıdoğrusu bir alt boyut, bir üst ya da üst boyutların kodlarını barındırmasının ötesinde o kelerinden oluşmuştur. Tıpkı üç boyutlu holografik görüntülerin, iki boyutlu hologram plakam olarak şifrelenmesi gibi. Bu konuda M. İ. Arabi, “bu dünya hayatı bir rüya dan ibarettirBu yüzden yorumlanması gerekir” demiştir. Dolayısıyla boyutlar arası olan ayrılık ancak, “Boyutsal Farklılaşma” şeklinde olmaktadır. Varlığın, sistemin boyutların boyutsal kodlamalması; bu boyuta (ya da herhangi bir boyuta) üst boyutlardan ayrı ayrı bakış açılarıyla baamına da gelmektedir. Yine bu boyutsal Bütünlük dolayısıyladır ki mesela, Miraç olayında Hullah yaratılmışa ve yaratılmamışlığa ait tüm boyutları tek tek müşahade etti, gördü de soeri döndü ve onlar orada üstü kapandı, örtüldü, öylece kaldı değil, tek bir “an” da müşahenı anda ve her an kesintisiz müşahede etmeye devam etmiştir. Gerçi miraç öncesi zaten mirandeydi. Çünkü, Kuran’ın bir defada ona inmesini çok iyi anlamak lazım, fakat bu da işin bayönü. Bu nedenle Kuran’ da evrene, sisteme, Öze (Hakikate) ait bilgiler sistemin gereği olarak gerçeğine işaretle sembol ve mecazlarla anlatılmış ve böylece bunlar, birebir karşılıa o gerçeğe giden anahtar kelimelerle, cümlelerle ifade edilmişlerdir. Dolayısıyla Kuran,rklı cümle ve kelimelerle de aynı gerçeğe işaret edecek şekilde dizayn edilebilirdi, Mutlalinç tarafından. Mesela Kuran Afrika kabileleri için de ya da kutuplardaki Eskimolar arasında açığa çıksaydı ifade tarzı aynı olmayacağı gibi. Ya da aynı gerçekler farklı anlate edilebilmektedir. Kuran’ın evrensel oluşu, Kainata ve Hakikate ait olan kodları ‘boyutumuzda’ ihtiva etmesi dolayısıyladır. Keza Hz. Muhammed’in (sav) Resullüğü de İnsanın Uzayınan boyutlarına dönük “Evrensel Resullüktür”. Böylece “Ben yürüyen Kuran’ım “ diyen ve yediolan Hz. Ali (ra) gibi, aynısı olduğu insan da, bilincinde bu kodların açılması oranında e, Kainatta kapasitesince Hakikatini bilen birim olarak yerini alır ki bu birime, Evrensel İnsan, tüm kemaliyle çıkması halinde ise, İnsanı Kamil adı verilir.
Böylece modern bilimin verileri bile, ne Kuran ne de hadislerde kesinlikle mevcutolmayan tanrı ve tanrısallık kavramını çoktan çöpe atmıştır. Bu nedenle Hz. Muhammed (sav)Kudret, Evrensel Sistemde de mevcut olan, tüm bunların Özü Allah’a ait İlim Ve Kudrettir.ne bu sebeple Hz. Muhammed’in (sav) vahiy ile kendi özündeki bir boyutta bulduğu, hissettiği, yaşadığı Allah İlmi ve sonucunda Okuduğu sistem ve düzen, onun beyni aracılığıyla bordiği içindir ki Onun bakış açısı, düşünce ve değerlendirme sistemi olmaksızın Kuran anlaşadır da. Ama ne trajik ki Kuran, Hadis ve gelmiş geçmiş onca Evliyaullahın açıkça dile getne rağmen bu çöplükten beslenerek kendisini tanrı olarak lanse edecek olan Deccal, benzerbilimsel söylemleri kullanarak gerçekte Tek’ in ‘varlık’ adı altındaki belli bir boyut katit ilim ve kudretinin kendinde açığa çıkmasına karşın, kendisini birimlerde potansiyel olazirve noktada gösterip varlığın tanrısı olduğunu dile getirecek ve insan ya da çeşitli uzsuretinde somut olarak görünecek, Cinler yardımıyla da insanların ekseriyatını hükmü altınDeccal, kendisini varlığın tanrısı olarak gösterebilir, ama Allah ve Onun aynası olan birrin indinde varlık, hiçbir zaman var olmamıştır. Var olmayanın tanrısı da ancak bir hayaldrettir, gerçek bir varlığı yoktur. Bu nedenle, sahip olduğu hayali ilim ve gücü, boyutsalona bir fayda vermeyip Hz. İsa (as) adı altındaki İlim Ve Kudret altında ezilip kalacaktıÖzetle, Hz. Muhammed’e (sav) bakmak, Onu değerlendirmek demek ona et kemik yığını olarakdeğerlendirmek değil, kendi boyutsallığında bir bilinç titreşimi olarak görmek daha doğrusu sonsuz-sınırsız bir bilinç titreşimi olarak onda yok olmak deme. Uzak doğu mistikleri bile her ne kadar ötesini değerlendiremedikleri için Ona iman etmeyip bu yüzden onda yok olamasalar da onu kendi bilinç katmanlarında kapasitelerince kendileri gibi sadece şuur titreşimi olarak görmekte, bu da Ona saygı duymayı getirmektedir. Ayrıca bir şeyi reddetmek, o şeye karşı kendini kapama, kilitleme; iman ise, o şeye karşini açık hale getirme demektir. Bu nedenledir ki mesela, meleklere iman etmeyen kişi otomatik olarak onlarla olabilecek rezonansı kesmekte dolayısıyla da kendindeki o meleki güçleri bloke etmekte, ortaya çıkartamamaktadır. Meleklere iman etmeyen de, her an bilincinde olarak meleki güçlerle hareket eden Resul ve Nebileri, açığa çıkarttıklarını, anlattleri, sistem ve düzeni varsa kitaplarını kesinlikle anlayamamakta, değerlendirememektedirler. Başka bir deyişle bir kişi, Hz. Muhammed (sav)’e iman etmeyip onu reddettiği müddetçun çeşitli seviyelerdeki ilim ve enerji alanına giremeyeceği, onunla telepatik bağlantıyameyeceği için, onun ortaya koyduğu gerçekleri en alt düzeyde bile anlaması mümkün değildirn, onu ve getirdiklerini eleştiren bu yönlü yayınların hiçbir geçerliliği yoktur. “Hadisleadır, sadece Kuran bize yeterlidir” diyerek Hz. Muhammed’i (sav) devre dışı bırakan ve kenrine “Müslüman” diyen kişiler de aynı şekilde, sahip oldukları zihniyetlerle bu enerji alaaldıklarından Hz. Muhammed’i (sav) değerlendiremedikleri gibi onun kendi öz boyutlarındanu” duğu, Onun Bilincinden açığa çıkan Kuran’ı da asla idrak edip anlayamazlar. Ne kadar çalasınlar, ne yaparlarsa yapsınlar anlamaları da kesinlikle mümkün değildir, olarak görmek daha doğrusu sonsuz-sınırsız bir bilinç titreşimi olarak onda yok olmak deme. Uzak doğu mistikleri bile her ne kadar ötesini değerlendiremedikleri için Ona iman etmeyip bu yüzden onda yok olamasalar da onu kendi bilinç katmanlarında kapasitelerince kendileri gibi sadece şuur titreşimi olarak görmekte, bu da Ona saygı duymayı getirmektedir. Ayrıca bir şeyi reddetmek, o şeye karşı kendini kapama, kilitleme; iman ise, o şeye karşini açık hale getirme demektir. Bu nedenledir ki mesela, meleklere iman etmeyen kişi otomatik olarak onlarla olabilecek rezonansı kesmekte dolayısıyla da kendindeki o meleki güçleri bloke etmekte, ortaya çıkartamamaktadır. Meleklere iman etmeyen de, her an bilincinde olarak meleki güçlerle hareket eden Resul ve Nebileri, açığa çıkarttıklarını, anlattleri, sistem ve düzeni varsa kitaplarını kesinlikle anlayamamakta, değerlendirememektedirler. Başka bir deyişle bir kişi, Hz. Muhammed (sav)’e iman etmeyip onu reddettiği müddetçun çeşitli seviyelerdeki ilim ve enerji alanına giremeyeceği, onunla telepatik bağlantıyameyeceği için, onun ortaya koyduğu gerçekleri en alt düzeyde bile anlaması mümkün değildirn, onu ve getirdiklerini eleştiren bu yönlü yayınların hiçbir geçerliliği yoktur. “Hadisleadır, sadece Kuran bize yeterlidir” diyerek Hz. Muhammed’i (sav) devre dışı bırakan ve kenrine “Müslüman” diyen kişiler de aynı şekilde, sahip oldukları zihniyetlerle bu enerji alaaldıklarından Hz. Muhammed’i (sav) değerlendiremedikleri gibi onun kendi öz boyutlarındanu” duğu, Onun Bilincinden açığa çıkan Kuran’ı da asla idrak edip anlayamazlar. Ne kadar çalasınlar, ne yaparlarsa yapsınlar anlamaları da kesinlikle mümkün değildir,işleyen sistemin kurallarına göre. Anladıklarının ise, onları nelere, nereye kadar götürecde yaşayarak göreceklerdir. Bu yapılara dil uzatanların, hakaret edenlerin sistemin gereği olarak mutlaka karşılığını almalarının nedeni de yine bu enerji alanları dolayısıyladıelince, onlar da kapasiteleri oranında ondan enerji (ki büyük çoğunluk bu yönlüdür) ve ilin etmekte (tabanda belli şeylere iman ettiklerinden o imanlarına devam etmiş olsalar da) edemedikleri ya da onu reddettikleri noktalarda yine o boyut itibariyle ondanfaydalanamamaktadırlar. Ya da, ne kadar iman sahibi olursa olsunlar o imanlarına rağmen, içinde bulundukları sınırlı düzeylerin dışındaki o ilim ve enerji alanına giremezler.. Muhammed’in (sav) o ilim ve enerji alanına giremeyenler, o alanlarla bağlantılı olan velileri de anlayamamakta ve hatta iş, onları kâfirlikle suçlamaya kadar gitmektedir. KezaHz. Muhammed’in (sav) aynası olan İmamı Mehdi’nin ortaya koyduğu ilmin anlaşılamaması, MehHz. İsa’ nın (as) açığa çıktıklarında ilkin din adamlarının karşı çıkmasının nedeni de Hz.ddedilmesidir. Daha önceden Onu değerlendirmeyenin, yani o ilim ve enerji alanına beyinlerini yönlendirmeyenlerin, açmayanların Mehdi’nin ve Hz. İsa’nın (as) kabulünden sonra okadar değerlendireceği ise, meçhuldür. Yine bazı medyumların, hassas beyinli bazı kişileru dışı algılama (DDA) yöntemiyle aramaya kalktıkları taktirde İmamı Mehdi’yi bulamayacak oebi de bir yönüyle budur. Kaldı ki Veliler arasında bile bu ilim ve enerji seviyeleri bulunmakta ve üst düzey veliler dışındaki evliya dahi onu tanıyamamakta sadece kendi bulunduoyuttaki etkilerinden, yansımalarından yeryüzündeki işlevlerinden dolayı varlığından haberdar olabilmektedir.Her an O’ndan dünya üzerine yayınlanan dalgalar ise, ilgili kişilerce idrak kapasiteleri oranınca alınıp değerlendirilerek dünyayı şu ana kadar görülmemiş bir yenilemeye, yeni yenia, bakış açılarına sokmaktadır.Bkz . Kendini Tanı /İnsan Ve Din / Akıl Ve İman / Okyanus Ötesinden III – Ahmed Hulusi Kütitte (8) Hurma ağacının aşılanması olayı da, onun bilememesi dolayısıyla değil, tamamen vaunu daha fazla belirgin kılma, daha ön plana çıkartma başta olmak üzere bizler için bir çok bulunmaktadır.

 
Üst