Kendini Tanıma Neden Önemlidir?

zakir74

Kayıtlı Üye
Katılım
8 May 2011
Mesajlar
27
Tepkime puanı
1
Kendini Tanıma Neden Önemlidir?
Kendini tanıma evrimsel ve evrensel bir öneme sahip olup, varlığın hedefi, gaye ve amacıdır. Sadıklar planında konu ile ilgili olarak şöyle anlatmaktadır:
“Varlıklar halk edildikten sonra, madde ile irtibata geçinceye kadar bir devre geçirirler. O devre içinde, adeta bir yumurtanın içinde bulunan yavru gibidir. Kendi dünyasının, iç alemin realitesini öğrenmekle meşguldür. Fakat bu yumurtanın içinde, bir şeye, bir öze rastlamıştır. Bu öz ise onun için bir icaptır. Kendine olan temaşası, onda bu rastladığı özün, bu icabın ne olduğunu anlamak kaygısını doğurur. Kaygı… Cevherinden ileri gelen bir vasıf… Onunla hemhal… Bilmek… Ve sonunda hepsi Tanrı’ya secde ettiler. İşte ondan sonra maddeye döndüler. Bu dönüş, imanlı bir dönüştü. Tam imanlı bir dönüştü. Fakat bu iman, madde içinde zayıf kalırdı ve “Biz sana tapıyoruz. Sen bizim halkedicimizsin.” dediler. Üç bilgiyi almışlardı. Artık büyük macera başlamış, herkes harekete hazır. Bu kadar.”
Parçadaki üç bilgi; 1- Rabbini Bileceksin. 2- Kendini bileceksin. 3- Tekâmül Edeceksin. Olarak sıralanmaktadır. Kendini bilmek, kendini tanımak varlığın en nihayet ulaşması gereken bir sonuç, önemli bir safhadır. Varlık kendini tanıma için geçirdiği safhalar kapalı, yarı kapalı safhalardır. Aydınlanmış insan kendini tanıyan insandır. Farkeden veya farkında olan insandır. Nitekim her devir ve boyutun bir realitesi ve aşılması gereken icapları vardır. Bu tanıma veya kendini bilme, birçok haslet ve unsurlarla birlikte oluşan bütünlenme süreci uzantısı ile birlikte dairevi tekâmülün tespih taneleri gibi tamamlanması sonucu tezahür eden aydınlanmadır. Ancak aydınlanma haline ulaşabilmek dilde kolay yaşamda zor bir süreçtir.



Dünya insanının en büyük bilmecesi, en önemli problemi, en acil işi kendini tanımaktır. Aynı zamanda kendini tanıma, insanın en korktuğu, en kaçındığı, hep üstünü örttüğü, düşünmemek için aklını başka şeylerle oyaladığı konudur.
Kendini tanıma bütün sırların anahtarıdır. “Kendini tanıyan Yaratan’ı tanır.” Kendini tanıyan, yaşamın anlamını, yaratılışı, evrenleri O’nun Birliğini anlar. Çünkü yaratılışın holografik olduğu bilgisi var. Her zerre tümü içeriyorsa tümü anlamak için kendini tanımak gerekir.
Kendini tanıma sevgi eylemine dönüşmektir. Öyle ise kendini tanıma çok uzun ve zor bir süreçtir. Çünkü kendini tanıma değişimi gerektirir.
Kendini tanıma egoyu tanıma, tanıdıkça egosal olanı terk etme, güç kazanma ve öze yaklaşma biçiminde bir yolculuktur.
Kendini tanıma yerleşik olanın, düne ait olanın reddi ve yeniyi inşa etmektir.
Dünya yaşamının değerler sistemi, insanın kendisini tanımasına engel olacak tüm ekonomik, psikolojik, sosyal ve ahlakî düzenlemeleri yapmıştır. Ama bu düzenlemeler yeteri kadar istekli, yeteri kadar cesur, risk alabilen, akıl ve düşünce gücü yüksek kişileri asla durduramaz. Unutmayalım ki, “doğruların gözle görünmeyen orduları vardır”. Kendini tanıma cesaretini gösterebilenin öylesine bir gücü vardır ki, insanlar onların etrafında toplanır; sözleri kitap olur; düşünceleri yüzyıllarca insanlığı aydınlatır. Ama ne gariptir ki insanlar yine de kendilerini tanımaktan, kendileri olmaktan korkarlar. Kendilerine ait olmayan, onlara toplumca dayatılmış klişe bir yaşantının rehaveti, sorumsuzluğu içinde yaşam fırsatlarını kaçırırlar.
Kendini tanımak her türlü hatadan uzak olmak demektir,''kendini bilen böyle mi yapar'' denir ya... İnsan içten içe kendini bilir. Yapmaması gerekenleri de bilir ama insan çok kere kendini bile dolandırmaya teşebbüs eden bir yapıdır. Ego dediğimiz o kolayı seçen bencil olan yanımız sebebi ile. Hataları bile bile gizlice yaparız. Hem kimsenin görmediği bir yer olmadığını biliriz, hem de bunu görmezden geliriz. Böyleleri önce kendilerine, sonra herkese olan saygılarını kaybederler. Saygının kaybı duygusal bozukluğun başlangıcıdır ki duygular üst değerlerdir, düşüncelerimizi sarar ve yönlendirirler. Bu nedenle yüksekten duyup, üst benliğimizin duygularına ulaşma çalışması yapmalıyız. Ancak o zaman kendimizi tanıma yolunda adım atabiliriz. Nerede olduğumuzu, neyi seçtiğimizi iyi düşünmeliyiz çünkü seçimlerimiz çoğu zaman ego kaynaklıdır ve ait olduklarını beraberinde getirirler ve seçtiğimizin getirdiklerini yaşarız. Böylece ne kadar az düşündüğümüzü görür üzülürüz. Gene de bu üzüntülerle kendimizi daha iyi tanıma, kazancımız olur.

Ruhsallığın temel ihtiyaçlarından biri kendini tanımadır. Gerçeği bilme ihtiyacı ile bilinmeyene yöneliriz. Eriştiğimiz yeni bilgiyle davranışımızda değişim meydana gelmesi gereği doğar, ancak değişime direnen bir parçamız olduğunu farkederiz. O parçamız bize engel olduğu sürece ruhsal yolculuğumuzda yeni bir adım atmamız mümkün olmaz. Böylece ilerlemek isteyen özümüzün ve yerini korumak isteyen egomuzun arasında kaldığımızı görürüz.
Gelişmeyi, güzeli özleyen yanımız galip gelene kadar kendimizle barışık olamayız. Mücadeleyi bırakırsak hiç bir tekâmül şansımız kalmaz. Yücelik bize dürtü olacak pek çok olay tezahür ettirse de, kendi irademizi kullanmadıkça bir noktada takılı kalırız. Hiç bir önder veya yol gösterici bizim adımıza bunu yapamaz. Dışımızda arayıp durduğumuz hiçbir çare, bilgi ya da metot derdimize deva olmaz. Çektiğimiz tüm sıkıntıların neticesinde bir an gelir ve kendi sorumluluğumuzu üstleniriz. O anda değişim arzumuz, alışkanlığımızı koruma isteğimizden daha fazladır. Özden yükselen bu arzuyu kararlılık ile sürdürebildiğimiz sürece değişimi gerçekleştiririz.
Kendini tanıma, varlığının esasının Bir’in parçası olan o öz olduğunu bilmektir. İyilik, doğruluk, bilgi, çalışma, sevgi, irade gibi tüm değerler özde bulunurlar. Onun dışında sahip olduğumuzu sandığımız herşey geçicidir. Yücelik insanlara esas olarak iyiliği, doğruluğu, sevmeyi, çalışmayı bildirirken, değerlerin yegâne kaynağı ve yaşatanı olan Bir Olan'a yönelin demiş oluyor gerçekte... Bu değerleri yaşama sokamazsak özümüz kapalı kalıyor. Özde yaşamak insan için muhteşem bir fırsattır. O bu büyük fırsatı kullansın ya da kullanamasın, özler daima Yüceliğe aittir ve koruması altındadır.







 
Üst