Bilim ve Enerji Beden 2

URUMHAMATAHAYİL

Yönetici
Katılım
5 Haz 2008
Mesajlar
7,096
Tepkime puanı
4,962
İş
Wellness Antrenör/Psikolog/ Sosyolog
WLR: Birçok Reiki uygulayıcısı, enerjinin bedene kalp bölgesinden girip, kolları takip ederken ellerine ulaştığını hissediyorlar. Bize Reiki enerjilerinin nasıl oluştuğuna dair bilimsel temelli bir varsayım açıklayabilir misiniz?

JLO: Bu bilgiye bağlı olarak, olası bir varsayım, Reiki uygulayıcısının Reiki vermeye başlamasıyla, sevgi, şefkat ve diğer şifaya ait duyguların kalpte oluşmasıdır. Bu duygular kalbin elektrik enerjisinde değişim yaratarak, sinirler ve özellikle elektriğe duyarlı vasküler (damar) sistem yolu ile ellere ulaşarak, ellerde, alıcıya aktarılan şifa biolalanlarının oluşmasını sağlar.
Tahminimce Reiki uygulaması sırasında oluşan alanların frekansı ile, bağışıklık sistemi ve diğer önemli beden sistemlerini uyaran belirli frekanslar çok kesin ve hassas ölçülerde birbirine yakınlar. Bu test edilmesi gereken bir varsayım.
Ellerle dokunarak yapılan şifa, kadim bir şifa metodu ve enerjiyi hisseden ve gerçekten bununla binlerce yıldır çalışan birçok terapiste gerçek misyonerler olarak saygı duyulmalı. Aura katmanlarını hissetmek gibi tecrübelerinin, birgün kesinliğinin kanıtlanacağına inanıyorum. Aynı zamanda çakraların da gerçekten ne olduklarını keşfedeceğiz. Pratik perspektiften bakıldığında, bioalan biliminin katetmesi gereken daha çok yol var.


WLR: Bu bioalanlar şifacının ellerinde yaratıldıktan sonra, şifayı nasıl gerçekleştiriyorlar?

JLO: Atımlı manyetik alanın kemik ve diğer dokuları onardığının keşfi, yöntemlerin nasıl işlediğiyle ilgili çok ciddi ve dikkatli araştırmaların başlamasına sebep oldu. Sonuç olarak enerji alanlarının nasıl sıçrama yaparak farklı dokularda iyileşme sürecini başlattığına dair detaylı bilgimiz oldu. Aslında araştırma aşamasında olan bir kaç makul varsayım var. Ben Şekil 4’te gösterilen, sinyal çağlayanı diye adlandırabileceğimiz ve üzerinde en detaylı çalışılan varsayımı tanımlayacağım.

Hikayenin iki kısmı var. Öncelikle elimizde, hücre yüzeyinden sitoplazmaya oradan da, DNA üzerindeki seçici etkilerin arşivlendiği çekirdek ve genlere kadar devam eden tepkime selinin detaylı bir resmi var. İkinci olarak, amplifikasyon denen ve çok küçük alanların çok büyük etkiler yaratmasına olanak sağlayan bir fenomen var. Bu hikaye 1994 yılında tıbbi fizyoloji alanında Nobel ödülünü alırken A.G. Gilman’ın konferansının bir bölümü. Keşfedilen şey, tek bir hormon molekülünün veya nörotransmitterin veya elektromanyetik enerjinin tek bir fotonunun bir hücresel cevabı tetikleyebildiği. Amplifikasyon işleminin anahtar basamaklarından biri, hücrenin içine yüzlerce kalsiyum iyonunun akmasını sağlayan kalsiyum kanalının aktive edilmesi ve bu sayede yaralı veya hastalıklı dokunun onarılmasında rol oynayan çeşitli hücresel işlemleri aktive etmesi.

Bu araştırmanın en önemli yanı, çok küçük alanların en iyi etkileri yaratabilmesidir. Bu aslında tıbbın her dalını etkileyen olağanüstü ve hayati bir gerçekliktir.

Bir terapist istediği etkiyi elde edemeyince, daha çok zorlamaya veya aletin yoğunluğunu yükseltmeye veya daha yüksek dozlarda ilaç vermeye eğilimlidir. Modern araştırmalar bunun tam tersini işaret etmektedir. Yaşayan dokular dış alanlara bizim tahmin ettiğimizden çok daha fazla duyarlıdırlar. Birçok bilim adamının, enerji alanlarına gözlemlenen duyarlılığın fiziksel olarak mümkün olmadığından emin olduğu bir dönemden sonra; artık biyolojik sistemlerin, daha büyük uyarıların daha büyük cevapları doğurduğuna ilişkin basit mantığa karşı olduğunu biliyoruz. Birçok yaşayan sistem için, oldukça zayıf alanlar kuvvetli alanlardan çok daha fazla etkili olabilir.

Reiki gibi enerji terapilerinin, insanın acı çekmesi ve sağlık açısında oldukça bedelli olan bazı ciddi hastalıkları önlemede ve hatta iyileştirmede çok değerli olduğunu düşünüyorum.
Bu yöntemlerin çalışma şekillerinden biri, vücuttaki hücrelerin birbirleyle haberleşmelerini sağlayan iletişim kanallarını açmak, ve hücrelerin onarım ya da savaşımı başlatmaları gerekn alanlara doğru yol alabilmelerini sağlayan alanlar açmak. Bu yöntemlerin diğer bir etkisi de, bağışıklık sistemlerinin düzgün çalışmasını sağlayacak şekilde, kişiyi sakinleştirmeleri.


WLR: Bazı kişilerin kendi enerji alanlarını görmelerini olanaklı kılan bir biyolojik temel var mıdır?

JLO: Fizikte Michael Faraday’ın kendi adıyla anılan ve Faraday Etkisi denen bir etki var. Manyetik alanlar ışığın polarizasyonunu (kutuplaşmasını) değiştiriyorlar. Şimdi, göz, ışığa çok duyarlı ve bazı kişilerin, alanın ışığın kutupluluğunu değiştirmesine uyum sağlayarak, bedenin enerji alanını hissedebilme yeteneğine sahip olduklarına inanıyorum. Bazı kişiler bu yüksek hassasiyetle doğyor, bazılarıysa bu hassasiyete yaşamlarında daha sonra ulaşıyorlar. Sanırım bu, bazı kişileri, insan enerji alanının katmanlarını görmelerine olarak veren bir vizyon.

İlgili başka bir mekanizma da, birçok bilimadamının gözün ışık alıcısı olduğu kadar, manyetik alıcı olduğunu keşfetmesi. En başarılı araştırmalardan biri, bal arıları üzerinde yapılanı. Manyetik bilgiyi navigasyon için kullanıyorlar. Bu araştırma, nörofizyologların göze bir mıknatıs yaklaştırıldığında, gözün sinyal gönderdiğini keşfettikleri, oldukça sofistike bir araştırma. Görsel sistemin çevresinin manyetik görüntüsünü geçekten yaratabilmesi, ileri aşama çalışmalar için ilginç bir başlık.

Her iki yaklaşım da, insan enerji alanı hakkında değişik bilgiler veriyor. Benim amacım, her yaklaaşımın tek başına sağladığı bilgiden ziyade, bunları bütün resmi görebilecek şekilde filtrelemek, ki aslında tam olarak olan da bu.


WLR: Enerji tıbbı ile bilinçlilik arasında bir korelasyon var mıdır? Eğer öyleyse, bilinçliliğin enerji tıbbında oynadığı rol nedir?

JLO: Bilinçlilikle ilgili olarak, bir grup bilimadamı, zihin dediğimiz olgunun altında bilinçliliğin gerçek maddesi olan üç boyutlu bir nörömanyetik alan olduğunu öne sürdüler. Bunlar, Mart 2003’te piyasaya çıkacak olan yeni kitabımda (Energy Medicine in therapeutics and Human Performance) irdelediğim enteresan fikirler.

Bunun, enerji tıbbını etkileyiş şekli önemli. Tramvanın ve tramvatik anıların çözülmesinden daha acil birşey yok. Bu, bireysel seviyede ve toplumların, ulusların ve etnik grupların seviyesinde böyle. Dünyanın mevcut durumu düşünüldüğünde ise, enerji tıbbının tramvaya yaklaşımı gelecekte varolmamız için için bir anahtar olabilir. Üç önemli kitap bu konuda yayınlandı. William Redpath’in Tramva Enejitikleri kitabı, Gallo’nun Enerji Psikolojisi kitabı ve Levine’in Kaplanı Uyandırmak adlı kitabı. Bu benim de bir sonraki kitabım için seçtiğim konu aynı zamanda.
 
Üst