Kurban Geleneği ve İlginç Kurban Etme Yöntemleri

logii

Kayıtlı Üye
Katılım
17 May 2009
Mesajlar
1,044
Tepkime puanı
267
Kurban Geleneği ve İlginç Kurban Etme Yöntemleri

GİRİŞ
Kurban etiymiş, fakirlere yardımmış... Palavra. Tanrılar aslında kan peşinde. Yani can peşinde. Ama canın bıçakla çıkarılması, kan dökülmesi baş koşul. Çünkü bu sırada büyük bir enerji serbest kalıyor.
Kurbanı, tanrılar istediği kadar biz insanlar da istiyoruz kanımca. Çekici geliyor bizlere bu konu. Belki de daha çocukluğumuzdan bilinç altımıza masallar ile doldurulduğundan... Grimm kardeşlerin, Andersen’in masallarında öldürmek için çocuk arayan ne çok cadı vardır bir düşünün. Ayrıca büyücü kraliçe, Pamuk prensesi neden avcıya öldürtüp, kalbinin kesilip getirilmesini istemiştir sanıyorsunuz?
Kurban ederek can alma sırasında ortaya enerji çıkıyor dedik girişte. Batılı büyücüler adı geçen enerjinin tarafsız olduğunu ve niyet ile yönlendirildiğini öne sürerler. Bu nedenle de kurbanlı "çalışmaları" sıkça kullanırlar. Onlar bu enerjiye gerek duyduklarını efendice kabul ederler de, pagan tanrılar asla böyle söylememişlerdir tarih boyunca. Tabii birkaç babayiğit tanrı dışında. Boğazköy'de, Hitit başkenti Hattuşaş'da çivi yazısı ile bulunan Kumarbi destanı bu yürekliliğe iyi bir örnektir. İÖ.1300 tarihli tabletlerde su tanrısı Ea, insanlığı yok etmek isteyen baştanrıya şöyle seslenir: "Niçin yok edecekmişiz insanlığı? İnsanlar kurban kesmiyor mu tanrılara? İnsanlığı yok ederseniz kimse kalmaz tanrılara adak adayacak, hiç kimse kurban ekmeği sunmaz ve de saçmaz sunuları".
Zaten -neredeyse tüm mitolojilerde- baş tanrıların insanlığı yok etmeye çalışmaları ama ardından kendilerine sunulan kurbanlar ile yatışmaları meşhurdur. Örneğin Zeus kimbilir kaç soy yaratmış; sonunda yaptığını kendi de beğenmemiş ve bu soyları büyük seller ile yok etmiştir. Zeus'un son tufanından "hasbelkader" kurtulan tek insan Deukalion ve karısı karaya çıkınca tanrının hışmından ancak kestikleri bir kurban ile kurtulabilmişlerdir.
Bu tufan miti aynen Sümerlerde de vardır. Yalnızca kurtulan adamın adı Deukalion değil de Ziusudra'dır: "Ve Utu (güneş tanrı), kahraman, ışınlarını geminin içine soktu, Kral Zuisudra, o zaman, Utu'nun önünde yerlere kapandı, kral ona bir sığır kurban etti ve bir koyun öldürdü". (Philadelphia üniversitesi, Nippur koleksiyonu).
İşin garibi aynı öykü Tevrat’ta da yer alır. İnsanlardan hoşnut olmayan Rab-Allah, Tekvin bölümü bap 6:17'de "Ve ben, işte ben, göklerin altında kendisinde hayat nefesi olan bütün beşeri yok etmek için yeryüzü üzerine sular tufanı getiriyorum; yeryüzünde olanların hepsi ölecektir" der ve dediklerini aynen yapar. Rab-Allah insanlığı ancak kurtulan tek kişi olan Nuh peygamber "Her temiz hayvandan ve kuştan" birer kurban verince affetmiş (8:20) ve "Artık yaşayan şeyi, ettiğim gibi, tekrar vurmayacağım" demiştir (8:21).
Kurban işlevi çeşitli amaçlarla yapılmış binyıllar boyunca. Bu amaçlardan bazıları ise hayli ilginç. Mesela Asur’da ve eski Yunanda kurbanın kehanet amacı ile yaygın olarak kullanıldığı bilinmekte. Kurbanla fal nasıl olur demeyin; Asurlular kesilen hayvanın karaciğerine, Yunanlılarsa barsaklarına bakarak geleceği belirliyorlarmış. Ünlü tarihçi Ksenophon, Anabasis adlı eserinde bu konuya sıklıkla değinmiş. Örneğin Yunan ordusunun "bilfiil" savaşırken düşmana saldırıp saldırmamaya kurban falı ile karar verdiklerini yazmış 6.kitap IV/19 da: "Mutlaka bir çıkış hareketi yapmak gerekiyordu. Bu amaçla kurban kesilip tören üç kez tekrarlandı. Ama kurban falları hep elverişsiz çıktı". Strateji saptama yöntemlerine mi güleyim, istedikleri cevabı kurbana "metazori" kabul ettirmek için tekrar tekrar kurban kesmelerine mi? Önemli kararları kurban verdiği için başkomutan olmak kolay olsa gerek Yunan ordusunda.
Oysa enteresandır ki başkomutanlar da zaman zaman aynı yöntemle seçiliyormuş. Aynı kitapta VI. bölümde komutan Kleandros'un başkomutan olmasına kurban falının mani olduğu da yazılıdır. Tüm ordu arzulamaktadır Kleandros'un başa geçmesini. Bu nedenle zavallı adam “evet” yanıtını alabilmek için -bu kez üç defa değil- tam üç gün kurban keser, ama bir türlü elverişli belirtiler elde edemez ve vazgeçer. Bağırsaklar hayır dedi mi bitmiş.
Heredot, Tarih adlı yapıtı 2. kitap 58 de Yunanlıların bu aklıevvelliği Mısırlılardan aldığını yazmıştır. Gerçekten de eski Mısırda bir keçiyi kurban edip bağırsakları üzerinde uyunduğu ve görülen rüyaya göre gelecek hakkında karar verildiği bilinmekte. Zevkli iş olsa gerek. Yeni kesilmiş bir hayvanın kanlı ve "şey" dolu bağırsakları üzerinde bir gece geçirmek...
İnsanoğlunun tanrıların yardımı sağlamak için kurban kesmesinin tarihi çok eskilere dayanıyor. Sümerlerin Gılgamış destanında kral Gılgamış yeraltına inmeden önce Güneş tanrısının yardımını sağlamak için kurban keser: "Gılgamış bembeyaz bir oğlak kesti; göğsüne kahverengi bir oğlak, bir sunu sıkıştırdı .... göksel Utu'ya (güneş tanrısı) dedi ki -Ey Utu, Ülke'ye girmek isterim, müttefikim ol".
İlliada I/40 da ise rahip Khryses'in Apollo’ya ettiği dua ilginçtir. Komutanlardan biri adamı iyice kızdırmıştır. Khryses Apollo'ya dua eder ve önceden yaptığı yatırımları hatırlatır: "Ey Apollo, dinle beni, birgün sana yakışır bir tapınak yaptıysam, boğaları, keçileri kurban edip yağlı butlarını yaktıysam senin uğruna; şu dileğimi tez elden yerine getiriver". Apollo bu anımsatmadan sonra Yunan ordusuna günlerce veba okları yolları, askerler salgından kırılır. Komutan Achilleus şaşkındır, neler olduğunu anlamamaktadır bir türlü. 65: "Gelin bir biliciye soralım, o söylesin Apollo'nun bu büyük öfkesi neden? Adak mı yakmadık, 100'lük kurbanlar mı kesmedik?" (Sonraki gelişmeleri mi? Olanlar zaten İlliada destanının konusu, olayın sonunu merak ediyorsanız artık bir zahmet okuyuverin bu eşsiz Anadolu destanını; batılılar bile ezbere biliyor.)
Bu Yunanlılar zaten bir alem. Persler Atina'ya saldırıp, ülkeyi ele geçirmek üzereyken bile kurbandan medet ummuşlar: Anabasis 3. kitap II/12 de Atina tam yenilmek üzere iken Yunanlıların Artemis'e öldürecekleri düşman sayısı kadar keçi adadıkları yazılı. Adamasına adarlar da, bir sonuç alamazlar. Pers ordusu ilerlemektedir. Son çare (yoksa son pazarlık mı desem?) bu adaklarına ek olarak her yıl 500 keçi kurban edeceklerini eklerler. Gariptir ki Persler birden yenilir!.. Ne diyeyim? Askerlerin yapamadığını kurban yapmış. Şu işi keşke savaşın başında akıl etselerdi. Demek ki ordu filan gereksiz aslında. Ben olsam askerliği kaldırır, bu alana ayrılan bütçe ile her yıl "aman kimsa bize saldırmasın" diye binlik kurbanlar kestirirdim!
Şaka bir yana bu garip olaylar akıllara, “insanoğlunda, kurban kestiğinde tanrı ile arasındaki o aşılması güç uçurum biraz kapanıyor mu?” gibi bir soru da getirmekte. Satanistlerde bile... Onlar da karanlıklar efendisini çağırmak için ayın onüçüncü günü, saat geceyarısı oniki-bir arası, ıssız veya terk edilmiş bir yerde yaparlarmış ayinlerini. Boynuna mine çiçeğinden örülmüş yeşil bir kurdele ile bağlı bir çelenk geçirip bir keçiyi kurban ederler, etini ise yakarlarmış.
Bu yakma işi Müslümanlara yabancı olsa da, başka inanışlarda hayli yaygın. Özellikle de Yunanlılarda. Mesela Ovidius'un Metamorfoz isimli yapıtı 12. kitap 150'de ünlü komutan Akhilleus'un verdiği bir şölen anlatılır. "Yaklaşmış bayram günü, Athena'ya adanan boğazlanmış boğanın kanı ile. Adağın kutsal bölümlerini ocağa koyup, yanan etlerin kokusu havaya yayıldığında, sevgili tanrılar içindi bir bölümü". Kurbanın etini yakmanın gerisinde, yayılan dumanla kurbanın ruhunun göğe çıkıp, tanrıya ulaştığı düşüncesi yatar. İlk bakışta saçma gibi görünen bu inanç aslında sanıldığı kadar anlamsız olmayabilir, çünkü Tevrat tekvin bölümünde aynı bilgi vardır. Tufandan kurtulup karaya çıkan Nuh peygamber hayvanları kurban etmekle kalmaz, üstüne üstlük etleri yakar da. Rabbin ise insanlığı ancak kurban etlerinin "hoş kokusunu koklayıp" affettiği yazılıdır 8:21'de.
Heredot ise Tarih II:61'de daha "bireysel" bir kurbandan söz eder. Mısırlılar tanrıça Isıs bayramında kadın erkek dövünerek -bir anlamda- kendilerini kurban etmektedirler. Yazar ilerdeki satırlarda ise Mısır’da yaşayan Karia'lıların daha ileri giderek bıçakla yüzlerini dilim dilim kestiklerini ve böylece onların yabancı olduklarının yüzlerinden anlaşıldığını anlatmıştır.
İnsanoğlunun yaratıcılığına zaten sınır yok. Neler kurban etmemiş ki Bin yıllarca. Şarap mesela... İlliada da komutanlar akşam yemeklerinde içtikleri şarabın bir kısmını yere dökerek tanrılara sunuyorlar. Sonra bekaret kurbanı var. (Neden olmasın? O esnada da kan dökülmüyor mu?) İlkel kavimlerde genç kızlar kabile reisi ile sevişerek yapıyorlar bu işi. Çağımızda bu çeşit kurban ise çoklukla Şeytan’a tapmada görülüyor. Bakireyi kurban eden de tarikatın lideri. "Bikri" Şeytan kılığına girip "izale ediyor". Birde uzuv kurbanı var. Sanırım Ninjalar bu çeşit bir eylem yapıyorlar, yapılan bir hataya karşılık kefaret kurbanı olarak kesiyorlar bir parmaklarını. Ünlü büyücü Rollo Ahmed kendisine maji yaptırmak için başvuranların, sonucu daha da kesinleştirebilmek için parmaklarını kurban etmeyi sıkça teklif ettiklerinden söz ediyor bir kitabında. Daha da ilginci saç kurbanı var. Yine İlliada ve Odisseia da örneğine bir dolu rastlanıyor. Odysseia 24:45 de Akhilleus'un ölümü ile askerlerin saçlarını tanrılara adamak amacı ile kestikleri yazar. Zaten Akhilleus'un ölümüne de bu saç kurbanı meselesi neden olmuştur. Komutanın saçları babası kral Peleus tarafından Teselyada Sperkheios ırmağına savaştan sağ dönmesi için adanmıştır. Bu sebepten savaşın sürdüğü dokuz yıl boyunca gür sarı saçlar hiç kesilmez. Ama sevgilisi Patroklos ölünce kahraman saçlarını onun ruhuna adar ve keser (23:145). Belki de bu yüzden baba toprağına sağ dönemez Akhilleus. Bu garip saç kurbanının anlam kazanmış bir halinin İslam’da da yer aldığını duyunca hayli şaşıracaksınız belki ama gerçek. Adı da Akika. Bir bebek doğduktan yedi gün sonra saçları ve bir kurbanlık hayvan Allah adına kesiliyor ve saçlar tartılıp ağırlığınca altın fakirlere dağıtılıyor. Bu aslında İslam öncesine ait bir gelenekmiş ama peygamberce uygulanmaya devam edilmesine izin verilmiş.

Elvin AZAR

İlginç Kurban Etme Yöntemleri

PENİS KURBANI VE DİĞER İLGİNÇ KURBANLAR
Anlattığım garabet kurban objelerinden bile daha garibi var; o da penis kurbanı. Özellikle de Anadolu’nun meşhur ana tanrıçası, bereket ve bolluğun kaynağı Kibele adına yapılırmış bu eylem antik çağlarda. Kibele ritlerinin orgiastik de bir tarafı var, çünkü rahipler ve rahip adayları çıplak dans ediyorlar. Müzik ise özel seçilmiş bir grup rahip tarafından tef, ziller ve cymbal ile yapılıyormuş. Mistik, esrarengiz ve büyüleyici olduğu birçok kitapta yazılı. Ayinlerde bu müzik ile “cuş-u huruş”a gelen rahip adayları bıçağı kapıyor ve penislerini kökünden kesiyorlarmış. Asıl en çarpıcı yan bu kesik uzuvların toprağa gömülmesi bence. Bu davranıştaki amaç toprak ile (toprak ana) özdeşleştirilmiş olan Kibele ile çiftleşmek. Böylece gelecek bahar için toprağı gebe bıraktıklarına ve bereketlendirdiklerine inanıyorlarmış. Zaten efsaneye göre Kibele'nin genç sevgilisi Attis de penisini kesmiş. Kibele’nin Amazonların tanrıçası olduğunu bilmem söylememe gerek var mı?
Bu ayin belki de sünnetin ilk hali. Sünnet sırasında da kesilen parça atılmayıp toprağa gömülmez mi? Allah'ın emri ile ilk sünnet olan peygamber Hz. İbrahim'in İÖ. 1263 de doğduğu kabul ediliyor. Kibele tapımının yaşı daha eski. Hz. İbrahim Filistin'de, Kibele Anadolu'da. Heredot (ortalama İÖ. 450) ise Tarih II:104'de çeşitli halkların bu geleneği Mısırlılardan aldığını fakat aslında kaynağının çok daha eski olduğunu yazıyor. Demek ki Mısır'da o yıllarda iyice yaygınmış sünnet. Hicretin tarihi ise İS: 622. Eşdeğişle sünnetin kaynağı İslam öncesine dayanıyor.
Kurbanlıklar içinde sanırım en çarpıcı olanı insan kurbanı. Binyıllarca yapılmış bu iş; efsane, feshane değil: Öncelikle Skyth'ler diyelim. Bunlar Tarih öncesinde Tuna'dan, Don'a kadar uzanan bölgede yaşayan halk. Haklarında Heredot epey bilgi vermiş. Savaş tanrısı Ares'e tapıyorlar. Bu nedenle kan dökmeyi seviyorlar. Birde garip tapım usulleri var. Odunları üst üste yığdıklarını, bu tepeciğin üzerine de demirden bir pala koyduklarını anlatıyor Heredot. Bu pala ile her yıl bir sürü hayvan ve esirlerden de yüzde birini kurban ediyorlarmış: IV:62 "Esirin başının üzerine şarap serperler, kafayı bir lenger üzerinde keserler. Lengeri odun bağlarının tepesine taşıyıp içindeki kanı palanın üzerine boşaltırlar. Kurban edilen adamların sağ kollarını, elleriyle beraber, omuz başlarından keserler, gökyüzüne doğru fırlatırlar, sonra giderler. Kol nereye düştüyse orada, gövde de bir başka noktada, olduğu yerde kalır".
Acımasızlık mı? Olmayabilir; çünkü kendilerine karşı da aynı esirlerine uyguladıkarı tutum içindeler. Nasıl mı? Gelin Heredot'un sözlerine kulak verelim. Tarih I/216: "Skyth'lerden birisi iyice ihtiyarladı mı, yakınlarının bir araya gelip, sürülerindeki başka birtakım hayvanlarla beraber onu da kurban ederler, etlerini de afiyetle yerler. Bunu en mutlu akıbet sayarlar. Hastalıktan ölenler yenmez gömülür. Kurban edilecek yaşa ulaşamamak büyük talihsizlik sayılır".
Şimdi gelelim Mısır'a. Burada da Nile kurban verilirmiş eski çağlarda. Nil bereket kaynağı ya, bolluk olsun diye her yıl gelin ederlermiş(!) Mısır'ın en güzel bakiresini bu nehre. Suların kabaracağı mevsimde kızı iyice süsleyip dibe saplanan bir kazığa bağlar, sonra da karşısına geçip köylerde gelin odası kapısında kanlı çarşaf bekleyen yengeler gibi kız ile Nil'in "gerdeğe girişini" seyrederlermiş. Pers kralı Kyros'un (Keyhüsrev, İÖ. 559-529) da çocuk kurbanına merakı varmış. Tarih onun da güneşe, aya, toprağa, suya ve rüzgara çocukları kurban edip, vücutları ve kanları ile iğrenç ritüeller yaptığını yazmış. Milat öncesi devirlerde Hintlilerin Padaei adlı göçebe kavmini de anmadan geçemeyeceğim insan kurbanını anlatırken. Bunların özelliği de içlerinden bir hastalanınca onu hemen kurban edip yemeleri. Hastalığın yağları eritip etin tadını bozduğuna inanıyorlar. Hasta tabii ki hasta değilim diye kendini savunur ama dinletemezmiş. Ola ki bu koşullarda yaşlanabilen olursa, o dahi öldürülme akıbetinden kurtulamaz ve kurban edilirmiş. İlkçağlarda Kırımda yaşayan Tauris halkının da gemileri batan Yunanlıları yakalayıp kurban ettikleri biliniyor. Yaptıkları tören de hayli ilginç. Önce kurbanın başına sopa indiriyorlar, ardından başı kesip gövdeyi tapınağın bulunduğu kayadan aşağı atıyor, kelleyi de kazığa geçiriyorlar. Bunlar kesik kafalara çok düşkünler; çünkü herkes eline geçirdiği esirin kafasını kesip bunu kulübesinin damına, bacanın yanına asıyormuş. Nöbetçi babında, eve göz kulak olsun diye!

Elvin AZAR

İnsan Kurban Etmne ve Kandaki Sır

İNSAN KURBANI ve KANDAKİ SIR
Bu olayda kurban edilen belki Yunanlılar, ama asıl insan kurbancısı onlar. Troya savaşında iki önemli örneği var bunun. Biri savaşın başında, diğeri sonunda iki gencecik kız boğazlanmış. İlkinin adı İphigenia. Başkomutan Agamemnon'un kızı. En başta, Yunan donanması sefer çıkarken kurban edilmiş. Hemde uygun rüzgar bulabilmek için. Agamemnon, kahinin bu isteğine önce mırın kırın etmiş tabii ki, ama ardından ülkesine haber yollayıp kızını çağırtmaktan da geri durmamış. İnsanın evladının ne önemi olabilir savaş hırsı (daha da doğrusu zengin Anadolu krallıklarını talan hırsı) gözleri bürümüşken. Ama ne desin de getirtsin yavrusunu? "Hanım yolla bizim kızı kurbanlık olarak" diyemez ya. O da ne yapmış; karısına, kızını hazırlayıp yollamasını çünkü onu eşsiz kahraman Akhilleus ile evlendireceği yalanını kıvırıvermiş. Zavallı İphigenia ve annesi sevinç ve ümitle gelmişler felaketlerine. Gerçeği öğrenince yalvarmışlar, ağlamışlar ama birşey para etmemiş. Kız boğazı kesilerek öldürülmüş. Ama bu iğrenç olayı İphigenia'nın annesi hiç unutmamış. Öyle ki, kin ile kocasının seferden dönüşünü on yıl sabırla beklemiş. Ve sonunda, Troya'yı yok etmiş olan Agamennon muzaffer komutan olarak yurduna döndüğü gün onu öldürmüş.
Troya savaşındaki ikinci kurban ise Polyksena. Bu da Troya şehri kralının kızı. Bu kızın hali daha perişan, çünkü tanrıya bile kurban edilmiyor. Savaş sırasında ölen ünlü komutan Akhilleus'un ruhu istedi diye boğazlanıyor. Birgün Akhilleus Oğlunun rüyasına giriyor ve diyor ki "Ey oğlum, ruhum huzur bulamıyor, bana Polyksenayı kurban ediverin de rahat uyuyayım". Akhilleus ne istemiş de olmamış? Kahraman komutanlar kızı hemen mezar üzerine getiriliyor ve gırtlağı kesiveriyorlar. Aslında bu işi yapan Odyseeus. Odessia destanının kahramanı. Ama alma mazlumun ahını demişler. Belki de bu yüzden Odysseus on yıl süren savaştan sonra bile yıllarca ülkesine dönememiştir. Bu olayın pisliğini batılılar da biliyor olmalı ki, olanları unutturmak için koca koca yazarlar Poyksena'nın kurban edilmediğini yazıp durdular ama tanrı büyüktür: Geçenlerde Troya (Çanakkale) şehrindeki kazıda bir anfora bulundu. Tarihi İÖ.600. Üzerinde Polyksena'nın kurban sahnesi apaçık çizilmiş.
O kadar gerilere gitmeyelim; Atinada İÖ. 600'de bile insan kurbanı görülmüş. Bu haltı yiyen de Giritli şair-kahin Epimenides. Şehri vebadan kurtarmış... bir genci kurban ederek! Bu herif-i na-şerifi çağıran da tanıdık bir saygın kişi: Solon. Tabidir ki bu manyaklığa izin veren de zat-ı alileri. Yine Atina’da Tagelia festivalinde ise halk günahlarında arınsın diye Famakos dedikleri iki kişi (ki bunlar genelde evsiz, sakat, dilenci türünden kimseler) dövülerek öldürülürmüş. Tarih ise daha da yakın: İÖ 400. Hatta Sokrates'in -bu famakosların öldürüldükleri gün doğduğundan- dünyaya tertemiz geldiği yazılıdır. Zavallı Famakosları öldürmenin de yöntemi varmış. Önce bunlar kent meydanında doyurulur, sonra incir dalı ile yedi kez vurulur, sonra yüz ve gözlerine insan dışkısı atılır, en sonunda ise özellikle cinsel organlarına vurularak günahlardan arındırılırmış! Bu cesetlerin bazı organlarının çıkarılıp yakıldığını ise herhalde artık tahmin ediyorsunuz.
Günümüze gelelim ve Tibete uzanalım. Burada sarı şapkalılar diye bir tarikat var. Pe-Kar adlı şeytana tapıyorlar. Tanrıları kendilerine altın buldursun ve refah versin diye insan kurban ediyorlar. Kurbanların kafatasları da atılmıyor tabak olarak kullanılıyor. Hayvan kurbanların beynini yemek için! Yalnız kafatası mı, bu adamlar kurbanın hiçbir şeyini ziyan etmiyorlar, mesela uyluk kemiğinden de kaval yapıp ayinlerde öttürüyorlar.
Tabidir ki modern insan kurbanının en çarpıcı örneği yene satanistlerde. Onlar da daha çok baptize edilmemiş bebeklere meraklılar. Bebek bulabilmek için bir zamanlar çoğu Şeytana tapan kadın gönüllü ebelik yapıyormuş köylerde Ortaçağ’da. Bu nedenle kilisenin erkek ebe yetiştirdiği ve bu adamların bebeğin göbek bağını kesmeden baptize ettikleri söyleniyor. Tabii şimdiki satanistler Şeytan’a tapmada böyle saçmalıklar olmadığını, bunları yapanların ya manyak veya Hollywood filmlerinin maskara kahramanları olduğunu söyleyip duruyorlar ama kim inanır? İnsanın adı çıkacağına canı çıksın diye bir söz vardır.
Peki gerçekten nedir bu kurban işi? Bence bütün iş can almaktan çok, kan akıtmak ile ilgili. Yaşamın özü olmasının ötesinde, sanırım mistik bir potansiyeli de var kanın. Vampirleri hatırlayın. Üstelik tüm fıkıh kitapları da kan akıtılmazsa kurbanın caiz olmayacağını yazar. Zaten hac sırasında kesilen kurbanların bir adı da "Dem"dir. Dem, kan demek. Kurbanın da kanı alına sürülmez mi? Eski çağlarda içilir veya üste serpilirdi. İslam bu konuya da reform getirmiş ama kanın önemini olduğu gibi korumuş. Eski dinlerde insan kandan yaratılmış. Metamorfoz'da Zeus'un insanı devlerle yaptığı savaşta dökülen kandan yarattığı yazılı. Babil yaratılış destanında da baştanrı Marduk benzer bir savaşta kötü güçlerin başkomutanı Dignu'nun kanından yaratıyor insanlığı.
Kurban kanında varolan bir şey "öteki dünya" ile aradaki bir kapıyı açıyor olabilir. Buna en iyi örnek komutan Akhilleus'un rüyalara girip kurban istemesi. Adam apaçık hortlama peşinde. Aldığı canlar yetmemiş anlaşılan. Odysseia'daki şu satırlar da ilginç: 11/35 "Aldım koyunları çukurun üzerinde kestim. Kanlar aktı, tüttü kapkara ve ruhlar üşüştü. Gelinler, delikanlılar, çok çekmiş ihtiyarlar, körpecik kızlar, tunç kargılar altında can vermiş savaş erleri. Sürü sürü dolaşıp durdular çukurun üzerinde". Ve Gılgamış destanından bir cümle: "Tufandan kurtulan Ut-napistim kurban kesti, tanrılar kan kokusu alıp kesilen kurbanın başına sinekler gibi üşüştüler". Son olarak David Conway'in Büyü kitabından bir alıntı: "Kurbanda kanın akışı çok büyük bir gücü serbest bırakır. Bu güç "Kama" diğer alemden dünyaya maddeleştirmeye yardımcıdır". Maddeleştirme, madde dünyasında var etme, bir anlamda getirme demek. Ne getirmek istiyorsanız onun için kesersiniz. Bu bir arzu da olabilir (adak), tabii ki bir tanrı da...

Elvin AZAR
 

mally

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Ocak 2010
Mesajlar
720
Tepkime puanı
225
Yazar biraz taraflı. Eskiden normal olan bir şey şimdi nasıl algılanıyor, "gerçek" bile algıya göre sürekli değişiyor.

Çok teşekkürler logii. Harika bilgiler.
 
Üst