Tanıma

logii

Kayıtlı Üye
Katılım
17 May 2009
Mesajlar
1,044
Tepkime puanı
267
Siz nasıl birisiniz? Kendinizi tanımlayın dediğimde neler söyleyebilirsiniz?

- Dürüst,

- Akıllı,

- Çalışkan,

- Ailesini seven,

- Neşeli,

- Saygılı,

- .......

Unutun bunları.. Bunlar sadece sizin olmak istedikleriniz, olduklarınız değil.. Belki saydığınız bir kısım niteliklere gerçekten sahipsinizdir ama, gerçekten nasıl biri olduğunuzu kendiniz tanımlayamazsınız..



O zaman başkalarına soralım, onlar beni tanımlasın diyorsanız, onuda unutun.. Başkalarının sizi tanımlamak için kullandıkları ifadeler de bir yere kadar size biraz yardımcı olsa bile, sizin için yapılan tanımlamalar aslında o tanımlamayı yapan kişinin kendisini tanımlamasıdır. Onların hiçbiri gerçekte tam olarak size ait değildir. Yani siz de birini tanımlamak istediğinizde, aslında o kişi için kullandığınız olumlu ya da olumsuz tüm yargılar size sizi anlatır.



Çünkü “bir kişide gördüğünüz bir özellik ancak o özellik sizde de varsa size yansır. Sizin kendinizde olmayan bir özelliği başkalarında göremezsiniz.” Bu aynaların evrensel kuralıdır. Sizi tanımlayanların söyledikleri, onların kendilerine ait kimi yönlerin sizden onlara yansıyan kısımlarıdır. Yani aynada gördükleri kendilerini size anlatırlar, sizi tanımlamak için. Ama genede bunlara bakarak şunu kabul edebilirsiniz, siz o kişiye o aynayı tutacak kimi niteliklere sahipsinizdir. Bunlar az ya da çok olabilir, birebir örtüşmeyebilir de.. Ama benzer niteliklerinizle ayna olmuşsunuz demektir.



Birisi için çok güleryüzlü ve uyumlu olan bir kimse bir başkası için çok sert ve kolay anlaşılmaz olabilir. Herbirimiz kendimizi binbir çeşit yüzü olan kristallere benzetebiliriz. Her yüzümüz, o yüzümüzün karşısında bulunan kişiyi kendisine yansıtan bir ayna görevi görür. Biz ne kadar arınmış, ne kadar farkındalık geliştirerek öz varlığımızın özelliklerini (sevgi, huzur, neşe, güven, saflık, içsel güç..) ortaya çıkarmaya ve yaşamaya başlamışsak, elbette karşımızdakilere bizim aynamız o kadar onların sahip oldukları bu özellikleri yansıtmaya başlayacaktır. Ama sadece onlarda ne kadar varsa o kadar. Bizde olan kadarını değil, onlarda olan kadarını. Tam olarak arınmadığımızda, bazılarına onların hoş olmayan yönlerini de onlara yansıtacak kadar karanlık yüzlerimiz de olacaktır. Yani başkalarının bizim için yaptıkları tanımlamalar bize arınmışlığımız konusunda ip ucu verebilir, ama bizi tam olarak tanımlamaya yetmez.



Bu durumda kendinizi tanımak ve tanımlamak istiyorsanız size yönelen aynaları kullanın.. Etrafınızdaki herşey canlı ve cansız her şey size sizi tanımlayan, tanıtmaya çalışan aynalardır. Farkındalık dediğimiz varoluş halinin en önemli yüzlerinden birisi bu aynaları okuyabilme ve anlayabilme sanatıdır.



Örneklerle anlatmaya çalışacağım.. Bir hanım anlatmıştı, kendisi kendini tam olarak tanıma ve arınma çalışmaları yapan farkındalığı çok yüksek bir bayan. Eve birgün bir köpek alıyorlar. Köpek yavru ve oyuncu, çok sevgi dolu. Aileyle ve eve gelen herkesle çok iyi geçiniyor ama sadece bu hanıma karşı saldırgan davranıyor. Diğerleri bunu hayvanın oyuncu oluşuna falan bağlamalarına karşılık, kadıncağız köpekciğin kendisine karşı saldırgan davrandığı “hissini yaşıyor”. Burada önemli olan gerçekten hanımın ne hissettiği. Önce kendisi red ediyor, hayır benim içimde saldırganlık yok, bu hayvan bana bunu yansıtıyor olamaz, başka bir şey bu diyerek, ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Diyor ki hanım, “ben içimde saldırganlık yok dedikçe hayvan gerçekten daha saldırgan davranmaya başladı”. Hatta bir ayın sonunda, bir akşam dolabı açıp ona mamasını hazırlarken saldırıyor ve eline dikiş atılmasını gerektirecek kadar büyük bir şekilde ısırıyor. Oysa evin içerisinde küçük çocuk bile var ve hiç kimseye karşı böyle bir davranış sergilemiyor. Her neyse, hanım eline dikişler atıldıktan sonra bile köpeğe sevgi göstermeye ve köpeğin sorununun ne olduğunu anlamaya çalışıyor, kendisinde saldırgan bir yön olduğunu red ederek. Ancak bir kaç hafta içerisinde bu konu üzerinde düşünüp meditasyon ile kendi içine yöneldiğinde, birden bire içindeki saldırganlığı fark ediyor. Başkalarına bazan farkında olmadan ne kadar saldırgan davranmış olduğunu görüyor. Ve hıçkırıklar içerisinde ağlayarak kabulleniyor. “tamam, saldırgan bir yönüm var bunu görüyor ve kabul ediyorum. Kendimi her yönümle seviyor ve kucaklıyorum. Kendimi affediyorum. Ama artık saldırgan olmamayı ve bunu yansıtmamayı seçiyorum” olumlaması ile kabul veriyor ve çözülme başlıyor. O andan itibaren köpek bir kez bile saldırganlık göstermiyor...



Sistem öylesine güzel çalışıyor ki.. Bizim karşımıza daima birileri veya birşeyler aracılığı ile kendimizi tanımamız, hatalarımızı görmemiz ve düzeltebilmemiz için ortamlar yaratıyor. Ve biz farkındalığımızı geliştirip de, o yönlerimizi düzelttiğimizde, arınıyoruz, arındırmamız gereken diğer yönlerimize yöneltiliyoruz. Kişiler ve çevremiz sürekli bir değişim içerisinde. Bunun nedeni kendi egosal yönlerimizi tanıyıp o yönlerimizi dönüştürdükçe, o yönümüzün yansıtmasına ihtiyacı olan kişiler bizden o yansımayı alamayacakları için uzaklaşıyorlar. Biz de başkalarından o dönüşmüş yönümüze ait bir yansımayı bir daha görmüyoruz.



Aynaları nasıl kullanabiliriz?



Diyelim ki birisi ile tartışıyorsunuz ve o kişi sizi adil olmamakla suçluyor. Durun ve içinize bakın. Sonra şu analizi yapın:



1. Bir kere adil olmayan, sizi adil olmamakla suçlayan kişidir. Onun yargısı tamamen ona aittir.
2. Ancak, sizde ona, onun adil olmayan yönünü gösterecek kadar arınmamış bir yan var demektir. Peki o yanınız veya yanlarınız neler olabilir?
3. Bu suçlamayı duyduğunuz zaman içinizde oluşan hisse bakın. Size saldırıldığı hissinde misiniz? Saldırgan bir yanınız var. Aşağılandığınız hissine mi sahipsiniz? Başkalarını aşağılayan bir yanınız var ve aynı zamanda kendinizi aşağıladığınız bir yanınız var. Sadece size yönelmiş bir öfke mi hissediyorsunuz? Öfkenizi dindirememiş ve hala zaman zaman öfkenizin esiri olabiliyorsunuz demektir. Karşınızdakinin sizden korktuğu hissine mi kapıldınız, ya da bu suçlamadan dolayı korktunuz mu? Hala ayıklanamamış korkularınız var demektir.. Ya da gerçekten tam olarak adil olmadığınızı mı hissettiniz, gerçekten adil değilsiniz demektir..
4. Kendinize ait tesbit ettiklerinizi tek tek dingin bir anınızda düşünün. Ben neden korkuyorum? Bunun yanıtını içinizden alana kadar ister meditasyon, ister eskilerin söylediği gibi tefekkür halinde içinize yönelin. Bu arada sistemin size vereceği ipuçlarını kaçırmamaya çalışın. Televizyonda izlediğiniz bir şey, ilan panolarında okuyacağınız bir kelime, gazetede okuyacağınız bir haber, bir arkadaşınızın gelip size anlatacağı bir olay, hikaye vs.. Bunların hepsi size sizin neden korktuğunuzu tanımlamaya çalışacaktır. Çok ilgisiz bir şekilde karanlıktan korkuyor olduğunuz bile çıkabilir ortaya.
5. Bulduğunuz o yönünüzü kabul edin. Ben bütün bunlarla bir bütünüm diyin. Asla kendinizi suçlamayın, yargılamayın, cezalandırmayın.



Kendinizi yargılamanız, Tanrıyı yargılamak gibi. Neden diyecek olursanız, bizler Tanrının “Size nefesimden üfledim” dediği varlıklarız. Aslında özümüz mükemmel. Dualite ortamında deneyimlemek üzere yaşadıklarımız ve sergilediğimiz davranışlarımız var. Arınmamışlıklarımız nedeni ile sergilediğimiz davranışlarımız da var. Bunlar suçlanması gereken değil, sadece fark edilerek dönüştürülmesi gereken yönlerimiz. Kendimizi yargılayıp, kendi kendimizi içsel olarak öyle çok cezalandırırız ki, dönüşümü gerçekleştiremez, o farkındalığı yaşayamayız. İşte o zaman esas hatayı yapmış oluyoruz. Çünkü aslında bize tam olarak ait olmayan bir yönü, sanki bizmişiz gibi kabullenmiş oluyoruz o yargımız ile. Oysa Tanrısal öz varlığımızda bilelim ki o yok.. O sadece şu ana ait, dualiteye ait deneyimlediğimiz bir parça. Yargılamayın, dönüştürün. Sevgiyle kendinizi bağışlayın. Bu belkide yapması en zor şey ama kendinizi bu yönünüzden dolayı sevgi ile kucaklayın ve bağışlayın. Ve artık bunun çözülmesini talep edin . Seçimim artık bu değil diyin. Gereken değişimin gerçekleşmesini talep edin. Bir kaç gün süre ile bu yönünüz üzerinde dinginlik ile dalgalanın, sevgiye geçmeye odaklanın.

6. Bir süre sonra bu konuda son bir deneyim yaşayabilirsiniz. Örneğin aniden karanlıkta kalmak gibi. Artık korkmadığınızı ve karanlıktan korkmanın seçiminiz olmadığını göstermek durumunda kalabilirsiniz. Sınavı ilk seferinde veremeseniz bile, veremediğinizin farkında olmak ve dönüşüm için niyetinizi tekrarlamak süreç tamamlanana kadar sizi yönlendirecektir.
7. Sonunda sınavı verdiğinizi ve başka hiç bir deneyim ile aynı hissi yaşamadığınızı gözlemleyeceksiniz. İşte özgürlük anı...

alıntı
 

Similar Threads

Ü
Cevaplar
0
Görüntüleme
371
Üye silindi 76175
Ü
Cevaplar
0
Görüntüleme
586
Üst