Psişik Korunma Teknikleri

Ailuros

Banlı Kullanıcı
Katılım
23 Eki 2009
Mesajlar
229
Tepkime puanı
11
PSİŞİK KORUNMA
Enerji alanınızı koruma ve güçlendirme teknikleri
Fadime Emir

Bilimsel Araştırmalar ve İnsan Enerji Alanı
1900 yılından sonra yapılmış olan atom fiziği ya da kuantum fiziği alanındaki son çalışmalar, mikro ve makro sistemleri algılama biçimimizi köklü bir değişime uğratmıştır. Maddenin ve enerjinin temel dinamikleri hakkında tamamen yeni bir bilgi sistematiğine ulaşılmıştır. Tüm evrenin birbirinden yalıtılamayacak bir enerjetik alan olduğu fikri gündeme gelmiş, maddi organizasyonların, evren enerjisinin lokal yoğunlaşmaları olduğu kabul edilmiştir.

Mikro ve makro ölçekteki tüm sistemler yani atomlar da, insan da, gezegenler de güneş sistemi ve galaksiler de “açık sistemler” halinde bulunmaktadır. “Açık sistemler” demek bulunduğu mekandan yalıtılamayan, izole edilemeyen, o mekandaki bazı titreşimleri, çeşitli frekanslardaki enerjileri içine alan ve o mekana bazı titreşimleri, enerjileri yayan sistemler demektir.

İnsan bedeni de bir açık sistemdir. Açık sistem oluşu onu içinde bulunduğu mekana bağımlı kılar. Yani insan mekandan bağımsız düşünülemez. İnsan, bulunduğu mekandan çeşitli frekanslardaki enerjileri de sistemine alır. Sistemine aldığı enerjilerin başında şakralarından giriş yapan ve Hint literatüründe “prana”, Çin kültüründe “chi” veya “ki” denilen hayat enerjisi yeralır. Hayat enerjisi, insanın canlılığını sürdürebilmesindeki etkenlerden biridir.

İnsanın açık sistem oluşu nedeniyle mekanda maruz kaldığı enerjilerin çok farklı nitelikleri vardır. Bu enerjilerin bir kısmı sağlığı ve ruh halini olumlu yönde etkilerken bir kısmı olumsuz etkiler. Ayrıca her insan hem fiziksel olarak, hem de psikolojik olarak kendini güvende hissetmek ister. Güvenlik ihtiyacı, insanın bir aileye veya bir topluma aidiyet ihtiyacı kadar gerekli bir psikososyal ihtiyaçtır. Kendimizi güvende hissetmediğimizde tüm dikkat ve enerjimiz çevremizdeki olası bir tehlikeye yönelir. Tehlike algısı, korku dediğimiz duyguyu doğurur. Korku duygusu tarafından kuşatılan insanda neşe, coşku, huzur ve yaratıcılık sözkonusu olamaz. Zihin, beden ve enerji alanında alarm zilleri çalar.
Örneğin enerji alanı çok hızlı bir şekilde enerji kaybeder ve bu kayıplar insanı bitkin düşürür. Çeşitli nedenlerle sık sık bitkin düşen insanlarda tükenme duygusu, her şeye karşı isteksizlik, üşengeçlik, depresif belirtiler, çabuk sinirlenme gibi stres faktörleri devreye girer. Bu belirtilerin kronikleşmesi ise çeşitli seviyelerde hastalığa davetiye çıkarabilir. Dolayısıyla psişik korunma uygulamaları hepimiz için gereklidir. Yeni bir ortama girdiğimizde, karakter olarak zor bir insanla bir arada yaşamamız gerektiğinde, bir tartışma veya toplantı sırasında ve bunun gibi diğer başka durumlarda kendimizi güvende ve güçlü hissetmemize yardım eder. Psişik korunma pratikleriyle ailemize, dostlarımıza, çalışma arkadaşlarımıza ve hiç tanımadığımız pek çok insana olumlu bir psişik atmosfer sağlamış oluruz.

Bedende Olma, Topraklanma ve Nefes
Pek çok insan, uyanık olduğu saatlerin büyük bir bölümünü hayal ve imgelemeler dünyasında yaşar. Günün kalan zamanını ise uykunun derinliklerinde geçirir.

Hayal ve imgelemeler dünyasında olmak bilinci bedende ne olup bittiğinin farkında olmaktan ve dış dünyadan uzaklaştırır. Hayale ve imgelemeye daldığımızda zihin dış dünyayı algılamayı keser. Kentin en kalabalık bir caddesinde hayallere dalarak yürüyen bir insanın farkındalığı tamamen iç uzayına dönmüştür. Bu imajinasyona gömülmüş insan çevresindeki trafiğin, az ötede kavga eden birilerinin, çalan kornanın vs. hiç farkında olmayabilir. Bu haller, gözlerimiz açık olduğu halde tam bir uyku halidir.

Etkili bir enerji çalışması ve psişik korunma egzersizi yapacaksak önce genel olarak kendi profilimizi gözden geçirmekte yarar var. İşe şu soruları sorup kendimizi gözlemleyerek başlayabiliriz:

Ben günün ne kadar zamanını farkındalıkla yaşıyorum? Ne kadar zamanımı kendimi hatırlamadan, fark etmeden geçiriyorum? Çevremde olup bitenlerin ve kendi bedenimin ne kadar farkındayım?

Bir taraftan kendini gözleme çalışmaları yaparken bir taraftan da gün içinde yapabileceğimiz başlangıç egzersizleri vardır.

Bedende Olma Gerekliliği
Özellikle çalışmakta olan bireylerin çoğu ya bir çalar saatin sesiyle, ya cep telefonunun alarmıyla ya kendiliğinden ya da ya da aile bireylerinden birinin seslenmesiyle uyanıyor ve birdenbire yataktan fırlayıp çıkıyor olabilir. Böylesine uyanıp yataktan fırlamak, uykudayken bedenle bağlantısı oldukça gevşemiş olan bilinci tüm bedene odaklamadan ve yaymadan güne başlamaktır. Hani derler ya henüz uyanamadım hala uyuyorum. Bu söz durumu çok güzel anlatır. Uyanmış olmak, dikkatin ve farkındalığın, dolayısıyla bilincin dış dünyayı algılamaya ve etkili kararlar alabilir duruma geldiğini, olaylara müdahale edebilir halde olunduğunu ifade eder. Fizik olarak uyandığı halde kendini uyanmış gibi hissetmeyen insanlarda zihin donuk ve mattır. Bedenle zihin arasında tam bir bağlantı yoktur. Bir nevi uyurgezerlik sendromu devam etmektedir.

Böyle bir insanın sokağa çıktığını ve bir tehditle, bir tehlikeyle karşılaştığını düşünün. Henüz bedenini bile tam olarak algılamazken, zihin ve kas, zihin ve beden bağlantısı tam değilken, algılanan tehlike çok ciddi olmasa bile bir şok etkisi yaratıp donakalmasına neden olabilir. O halde ne yapılabilir?

Bedene Yeniden Odaklanma Egzersizi

Uyanır uyanmaz yataktan fırlamayın.

O günkü işlerinizi ve projelerinizi düşünmeyin.

Endişelenip acele etmeyin ve sırtüstü uzanın.

Ayak parmaklarınızı ve ayaklarınızı düşünün ve onları hareket ettirin.

Baldır ve bacaklarınızı kasıp bırakın ve bacaklarınızı düşünüp hissedin.

Karnınızı ve gövdenizi, kollarınızı fark edin, düşüncenizi bu bölgeye yönlendirin. Ellerinizi birkaç kez yumruk yapıp açın.

Tüm bedeninizi bir bütün olarak fark edin, hissedin ve bedeninizi esnetin.

Bedenimin farkındayım, bilincimi tüm bedenime odaklıyorum, güne uyanık ve enerjik olarak başlıyorum deyin.,,

Fiziksel bir ağrınız ve rahatsızlığınız varsa bile bu egzersizi yapın. Ağrıyan bölgeleri de fark edin. O bölgeye dokunun, okşayın ve enerji verdiğinizi düşünün. Bedensel farkındalığınıza ve bedeninizdeki tüm hücrelere teşekkür edin. Onlar aracılığıyla fizik dünyada bulunduğunuz için hücrelerinize ve bedeninize sevginizi sunun. Sevginin gül pembesi ışığının kalp şakranızdan içeri girerek tüm bedeninizi doldurduğunu imgeleyin ve gülümseyin. Sonra nazik bir şekilde kalkıp yataktan çıkın.

Bedenimizi fark etmek, bedende olduğumuzu hissetmek açılarından önemli olan bir diğer uygulama da topraklanmaktır. Eğer topraklanmamışsak ve sakin bir ruh halinde değilsek, nefes ritmimiz hızlı ve düzensizse, imajinasyon kabiliyetimiz ne kadar iyi olursa olsun etkili bir psişik korunma çalışması yapılamaz. Bazı insanların her nerede olurlarsa olsunlar bedenlerine odaklanıp sakin bir nefes ritmiyle topraklanmış kalmayı öğrenmeleri rahatlamaları için yeterlidir. Topraklanma uygulaması ile de bilinciniz bedeninize odaklanmış olur. Enerji alanınız yerkürenin enerjileriyle bağlantılı olduğu için kendinizi daha güçlü ve güvende hissedebilirsiniz.

Topraklanma egzersizi
Bacaklarınızı hafifçe açıp ayakta durun ve gözlerinizi kapatın. Omurganızın dik ve bedeninizin rahat olmasına dikkat edin. Vücudunuzu kasmayın. Kollarınızı, bedeninizin hemen yanında aşağı doğru serbestçe bırakın. Her iki elinizin başparmağı, küçük parmağı ve yüzük parmaklarının uçlarını birleştirip kalan iki parmağı yere doğru uzatın.

Gökyüzünden gelen beyaz bir ışık huzmesi düşünün. Bu ışığın başınızın tepesindeki tepe şakranızdan içeri girdiğini, tüm bedeninizi doldurduğunu, kök şakranızdan ve ayak tabanlarınızdan yerkürenin derinliklerine doğru aktığını imgeleyin. Bu imgelemeye nefesi de ekleyin. Nefesiniz gayet sakin ve derin olmalı. Nefes aldıkça ışığın bedeninize dolduğunu, nefes verdikçe bedeninizden yerküreye doğru aktığını düşünün. Kollarınızı ve bedeninizi kasmadan birkaç dakika bu şekilde kalın.

Bu egzersizi gün içinde işyerinizde uygun bir ortamda da yapmak sizi enerjik kılacak ve rahatlatacaktır.

Kendinizi psişik olarak korumak için, Tanrı’nın, Buda’nın, inandığınız bir peygamberin veya mistik bir üstadın gücünü ve sevgisini size yardım etmesi için, enerji alanınızı sevgiyle ve iyilikle donatıp sizi korunma altına alması için çağırabilirsiniz. Gözlerinizi kapatıp, korunma imajınızı tahayyül edin. Tanrısal bir güçten veya mistik bir varlıktan size doğru akıp gelen bir sevgi selinin, bir enerji dalgasının tüm auranızı ve bedeninizi doldurduğunu düşünün. O varlıktan sizi kutsamasını ve korumasını dileyin. Bu sırada sizi rahatlatan bir meditasyon müziği veya ney sesi dinleyin. Bedeninizi gevşetin ve bu anın tadını çıkarın.

En yüce duygu sevgi duygusudur. En yüksek titreşim sevgi enerjisinin titreşimidir. Sevgi enerjisinin odaklandığı merkez kalp şakrasıdır. Her tür olumsuz titreşimi etkisiz hale getiren ve en güçlü korunma sağlayan sevgi enerjisini auradan çevreye doğru yayan kişiler en güçlü korunmayı kendiliğinden temin eder. Daima neşe ve iyimserlik içinde olan, yüce bir planın işlediğine inanan, bardağın dolu tarafını görmeyi seçen ve tüm varlıklara karşı şefkat hisleri duyan kişilerin kalp şakrası, Tanrısal sevgi enerjisine oldukça açıktır.

Negatifi Negatifle Yok Etmek Zordur
Hangi nedenle olursa olsun sorun veya çatışma yaşadığınız insandan size doğru akıp gelen olumsuz enerjiyi, ona olumsuz enerji göndererek, ona olan düşmanca duygularınızı besleyerek, ona olan nefretinizi canlı tutarak ve ona beddualar okuyarak etkisiz hale getiremezsiniz.

Sürekli o insanı ve çatışmayı hatırlayarak, o çatışma sırasında neler hissettiğinize odaklanarak, zihinsel düzeyde onunla kavga etmeyi sürdürerek bu durumdan herhangi bir fayda elde edemezsiniz. Tam tersine aranızdaki olumsuzluğu besler, zihinsel ve psişik seviyede çok fazla enerji tüketirsiniz. Bu durum auranızı zayıflatır, hem çevreye psişik kirlilik yayar hem de önce kendinize sonra da ona zarar verirsiniz. “Şiddet kullanırsanız, şiddet görürsünüz”, “Nefret ederseniz nefret edilirsiniz”, “Severseniz, sevilirsiniz” diyen ezoterik öğretiler, yaşamın enerjetik doğasını son derece yalın bir şekilde ifade etmiştir.

Duyguları sürekli kılan düşüncelerdir. Düşüncelerimizi değiştirdiğimizde yaşadığımız duygular da değişir. Düşünce gücümüz ve imajinasyon yeteneğimiz sayesinde içinde yaşadığımız gerçeklik deneyimlerimizi oluştururuz. Her ne düşünüyorsak, o düşünceyi sık sık düşünerek enerjiyle besliyorsak, onun gerçekleşme olasılığını artırırız. Bu nedenle duygularımızı değiştirmek istiyorsak önce o duyguları oluşturan düşünceyi kesmeyi denememiz gerekir.

Kendini Sevme Gerekliliği
Ezoterik öğreti, “Kendini sevmeyen bir insan başkalarını sevemez” der. Yüzeysel olarak baktığımızda elbette ki her insan kendini sever veya sever görünür. Ancak bilinçdışı alanlara girdiğimizde her insanın kendini ve deneyimlerini olduğu gibi kabul edemediğini, kendiyle tam bir barış ve uzlaşı içinde olamadığını, bazı pişmanlıklar içinde olduğunu görürüz. Geçmişte yaşadığı kimi deneyimler için kendine kızan, pişmanlık duyan, kendini suçlayan, kendini affetmeyen, yaptığı kimi eylemlerden dolayı kendini sevemeyen kimliklerle veya duygularla karşılaşırız. Kendini sevme egzersizleri yapmanın hepimize olumlu geri dönüşleri olacaktır:

Kendini Sevme Egzersizi
Bedeninizde beğenmediğiniz, hoşlanmadığınız veya ağrıyan bir bölge varsa önce o bölgeye yoğunlaşın, farkındalığınızı oraya yöneltin ve o bölgeye sevginizi sunun. Daha sonra dikkatinizi kalbinize odaklayın ve sağ elinizi kalbinizin üstüne koyun. Eğer odaklanacağınız bir yeriniz olmadığını hissederseniz kalbinize yoğunlaşın, sağ elinizi kalbinizin üstüne koyup kalbinizi düşünün ve ona sevginizi sunun, ona teşekkür edin.

Daha sonra tüm benliğinizi ve bedeninizi düşünün. Sevgi hislerinizi bedeninize ve benliğinize yöneltin. Bedeninizin sırasıyla yeşil, gül kırmızısı, altın sarısı renklerle dolduğunu imgeleyin. Sonra da beyaz ışık ile dolduğunu düşünün.

Zihinsel Tavrınızı Değiştirmeyi Deneyin
Değişim ve yeni yaratımlar tam da şu anda alacağınız zihinsel tavırlarda yatmaktadır. Yaratıcı olan güç, aynı zamanda değişimden yanadır. İçinizdeki yaratıcı gücü ortaya çıkarmak ve kendi yararınıza kullanmak istiyorsanız değişimden yana tavır alın. Tüm eski inanç ve tavırlarınızı, kararlarınızı gözden geçirin. Bugün, artık işinize yaramayan ne varsa atın. Zihninizden silin. Yaramış olsalardı zaten şu anda değişim ihtiyacı duymazdınız, bunu unutmayın. Geçmişin dramlarına gömülüp kalmayın. Gelecekte gördüğünüz belirsizlikte kaybolmayın. Mümkün olduğunca geçmişteki olumsuzlukları düşünmeyin ve unutun. Bilerek ve isteyerek hatırlamama tavrı geliştirin. Hatırlasanız da oradan size bir fayda gelmeyeceğine inanın. Ancak yaşadığınız bazı deneyimler nedeniyle kendinize kızgın, kırgın, öfkeli iseniz, suçluluk duygularınız varsa, kimi eylemleriniz nedeniyle kendinizi sevmiyorsanız o deneyimlerin içimizde yarattığı tortulardan arınma egzersizi uygulayabilirsiniz.

İç Tortulardan Arınma Egzersizi
Bir defter alın. Yalnız kalacağınız bir odaya çekilin. Önce çocukluğunuzu düşünün. Hatırlayabiliyorsanız 5 yaşınızla 10 yaşınız arasındaki süreci gözden geçirin. Bu yıllarda sizi üzen bir olay, kendinize kızmanıza neden olan bir anı var mı? Varsa o anıya yoğunlaşın. Neler olmuştu? Neler hissetmiştiniz? Kendinize niye kızmıştınız? Tüm bunları gözden geçirerek ve o zamanlar hissettiğiniz duygulara yoğunlaşarak yazmaya başlayın. Bu sırada içinizden ağlamak gelirse ağlayın. Bırakın gözyaşlarınız aksın.

Aynı şekilde 10 yaşınızla 15 yaşınız arasını, 15 yaşınızla 20 yaşınız vs düşünerek şimdiki yaşınıza kadar ilerleyin. Bu yaş dilimleri taramasını bir güne sığdırmaya kalkmayın. Gerekiyorsa 3 hafta, gerekiyorsa üç ay içinde, istediğiniz zamanlarda yoğunlaşarak bu arınmayı deneyin. Sonra da yazdığınız her sayfayı yırtıp uygun bir yerde, örneğin büyükçe bir tavanın içinde yakın. Kağıtlar yandıkça içinizden dışarı çıkan negatif tortuların da dağılıp giden dumanla birlikte yok olduğunu düşünün.

Her insan Dünya’daki yaşam kesiti içinde edindiği eksik veya hatalı öğrenmelerini düzeltmek, yarattığı sebep-sonuç zincirlerini daha pozitife çevirmek, işine yaramayan alışkanlık ve davranışlarını pozitifiyle değiştirmek ister. Hayat da ona bu değiştirme imkanlarını cömertçe sunar. Zaten tüm mesele, hayatın bize cömertçe sunduklarıyla yaptığımız değişim dansı değil midir?

Kaynakça:

EMİR, Fadime; Psişik Korunma-Enerji Alanınızı Koruma ve Güçlendirme Teknikleri; Ege Meta Yayınları; İzmir 2008.
 
Üst