Yeni Başlayanlar İçin Güçleri Kullanma Kılavuzu

My_soul

Banlı Kullanıcı
Katılım
14 Ara 2009
Mesajlar
143
Tepkime puanı
22
Oğuzhan Korkmaz Yazı Dizisinden Alıntı

Öncelikle bu bölümü açarken bir çok kişinin temel bilgilerden yoksun olduğunu gördüğümü belirtmek isterim.Bu yola girmiş, bu konuda merak sahibi kişilerin belirli bir temel bilgiyle donanması gerekir.

Sıfırdan bu yola girmiş,yani güçlerini açığa çıkarmak isteyen,hayatı boyunca başarılı olmak isteyen,insan ilişkilerinde başarılı olmak isteyen ve tüm psişik yetenekleri yapabilme arzusundaki kişilerin aşağıdaki sıralamayı bir basamak bile atlamadan takip etmeleri ve uygumaları gerekmektedir.


1)Meditasyon
2)Farkındalık
3)Quantum Düşünme
4)Quantum Olumlama
5)Quantum Sıçrama
6)Yaratıcılık
7)Başarı
8)Kineziler
9)Astral Seyahat
10)Durugörü

Bu başlıkları tek tek size kısaca basit olarak anlatmaya çalışacağım.
Fakat okumanız gereken bazı kitaplar olacak.Hedefimiz psişik güçlerimizi kullanabilmek ise dünya klasikleri okumayacağız elbette.

Bu kitaplar;

Eckhart Tolle - Şimdinin Gücü (Akaşa yayınevi)(ilk okunması gereken kitap)

Echkart Tolle - Şimdinin Gücü Uygulamaları (Akaşa yayınevi)

Eckhart Tolle - Varolmanın Gücü (Koridor yayınevi)

Eckhart Tolle - Dinginliğin Gücü (Akaşa yayınevi) (son okunması gereken kitap)

R.Şanal - Kuantum ve Kur'an (islamiyet ile bağlantısını merak edenler için)



Bu temel bilgiler hayatımızın her safhasında bizi başarıya iletecektir. Quantum düşünce tekniklerini bilen birisi hem işinde , hem ilişkilerinde hem de eğitim ve öğretiminde belirgin bir şekilde başarısını attıracaktır.

-Para kazanmak mı istiyorsun
-Başarılı bir öğrenci olmak mı
-Büyük bir sanatçı mı
-Ya da güçlerini mi kullanmak istiyorsun

Bütün bunlar için bir temel eğitim var.ve hayatımızın her aşamasında yapmamız gereken basit egzersizler.

Güçlerle ilgilenmek bu güçlerde uzmanlaşmak istiyorsak oturup roman okuyacak halimiz yok.Bunun da kitapları var mantığı var.Artık sıradan insanlar olmamayı düşünüyorsak sıradan kitaplar okumayacağız.

Meditasyonu bilmeyenler hiçbir psişik etkinlikte başarılı olamazlar.Bu temellerin üzerine meditasyonu koyup kendimizi geliştirirsek astral seyahat,durugörü vb olguların aslında çok basit olduğunu görürüz.


Temel olarak düşünce yapımızı değiştirmeli ve hayata farklı bir pencereden bakmayı bilmeliyiz. Pozitif düşünmenin zevkini yaşamalıyız.Bir örnekle açıklayacak olursak “ben kısa boylu bir sevgili istemem” diyen birisi kısa boylu bir sevgiliye sahip olur.Ama “ben uzun boylu bir sevgili istiyorum” diyen birisi uzun boylu bir sevgiliye sahip olur.

Einstein ve Edison ‘ un yazılarına bakarsanız hepsinin bu metodları bildiğini ve açık açık Edison’un ampülü bulduğunda “Sırrı biliyorum ama size söylemeyeceğim” dediğini göreceksiniz. Bu durum aslında yukarıda anlattığım şeyden ibaret.Sadece olumlu düşünmek.

Tabi bu o kadar basit değil. Kendimizi zorlayarak başarabileceğimiz bir olgu değil. Bunun belirli bir süreci var ve 5-6 ay kadar bir süreyle telkin ve eğitime dayalı.Bu telkinlere “Olumlama” denilmekte.

Einstein , izafet teoreminde bir kare çizmiş ve karenin iki köşesinin arasındaki en kısa uzaklığın karenin köşegeni olmadığını,kareyi iki köşesinden çapraz katlayarak iki köşe noktasını üst üste getirerek birbirine değdirmiş ve en kısa mesafe budur demiştir.Buradan anlaşılacak şey uzay boşluğuna uyarlanırsa quantum fiziğinin tanımı ortaya çıkmaktadır.Zaman 4. Boyuttur ve her şey şu anda yaşanmaktadır. Geçmiş ve gelecek yoktur.Carpe Diem (Anı Yaşa) mantığının altında da bu düşünce yatmaktadır.

Eğer bu gerçekliğin farkına varırsak yani yaşanan her olayın şimdi olduğunu anlarsak bizlerde birer Einstein , Edison olabiliriz.Dejavu’nun ne olduğunu şimdi daha iyi anlıyor olmalısınız.Bu olayı daha önce görmüştüm diyoruz.Aslında tüm olaylar şimdi oluyor zaten.

Biz kaderimizi kendimiz seçeriz.Bu seçimlerde beynimizin gönderdiği sinyallerle olur.Her olumlu sinyal bir quantum noktasında kendini bulur ve kaderimiz o yola girer.Bu durum Kuran’ı Kerim ‘de de aynen bu şekilde anlatılmaktadır. R.Şanal’ın “Quantum ve Kuran” adlı kitabında Kur’an , İncil ve Tevrat'taki ayetleri gördüğünüzde şaşkınlığınızı gizleyemeyeceksiniz. Kadercilik aslında bambaşka bir şeydir. İslamiyetteki “Allah her şeyi bilir” önermesinin mantığının altında da bu sistem yatmaktadır.

Bugün bir çok din bilimci , imanın şartının 6 değil 5 olduğunu kabul etmektedir ve "Kadere İnanmak" diye bir şart olmadığını savunur. (detaylı bilgi için bkz. Prof.Dr.Mustafa İslamoğlu)

“Buyruğu içinde gemiler yüzsün,lütfettiği şeyleri elde edersiniz ve belki de şükredersiniz diye denizi emrinize veren Allah’tır. O , göklerde ve yerde ne varsa hepsini kendinden bir lütuf olarak emrinize vermiştir. Bütün bunlarda aslında düşünenler için işaretler vardır” (Casiye Suresi 12-13)

“Dileyin verilecektir.Arayın bulacaksınız,kapıyı çalın size açılacaktır,çünkü dileyen alır,arayan bulur,kapı çalınana açılır” (İncil – Luka 11/9)

Düşünmezsek , dilemezsek , aramazsak , kapıyı çalmazsak yerimizde saymaktan başka bir şey elde edemeyiz.Sürüye katılır standart bir hayat yaşarız.



Bakınız,anı yaşamak nefesinizi izlemekten ve kendinizi izlemek (merkezlenmekten) geçer.Rahat bir şekilde oturduğunuzda bir mum yakın önüne oturun ve sakinleşin.gözleriniz açık şekilde muma bakın.bırakın türlü türlü düşünceler gözünüzün önünden geçsin.düşüncelerinizi izleyin ama düşünmeyin.düşünmemenin yolu da NEFESİNİZİ İZLEMENİZDİR. Muma bakarken nefesinizi burnunuzdan içinize çektiğinizde ciğerlerinize havanın dolduğunu hissedin ve ağızınından nefes verirken de şiddetli bir havanın çıktığını hissedin ve bu şekilde nefesinize odaklanın.bir süre sonra muma bakarken görüntü bulutlanacak ve karnınız (çakra) faaliyete geçecek ve tüm vucudunuz çekilip (merkezlenip) göbek deliğinize doğru kara delik gibi çekileceksiniz.biraz canınız yanacak ama o acı size farkındalığın mutluluğunu verecek.Bu oluşan kara delik sizin enerji topunuzu (psi ball) oluşturmaktadır.Bu enerjiyi telekinezi alanında kullanırsanız kağıt döndürme kaşık bükmeyi başarırsınız,bu enerji uyarıcı hapların yarattığı etkiyi yaratır.olduğu zaman hissedeceksiniz.adeta uyuşturucu almış gibi aşırı bir güç sahibi olacaksınız.Bu gücü insan ilişkilerinde kullanırsanız ilişkilerinizde başarı sağlarsınız.Bu enerjiyle ders çalışırsanız bir kez okuduğunuzu anlarsınız.Bu enerjiyi ruhunuzu ayırmada kullanırsanız astral seyahat olur.Kısacası her şeyin temeli bu enerjiye dayalıdır.Bu enerjiye HUZUR denilmektedir.Bu enerjiyi alnınıza çıkardığınızda tabii ki tekniklerle , astral seyahat gerçekleşir.hemde 5 dakikanızı bile almaz.Bu enerjiyi bir kez yakalarsanız bir daha kaybetmezsiniz.Hep yanınızda olur.Bu enerji siz merkezlendiğiniz(yukarıda anlattım) anda 1 dakika içinde yine göbeğinizde toplanıverir.Artık bir silahınız var.Bu silahı her şeyde kullanabilirsiniz.Olumlu düşünmeyle bu silah birleştirilirse evren her istediğinizi size verecektir.

Lütfen bu yazıyı iyi okuyun.Bundan sonra neden telekinezi yapamıyorum astral seyahat niye olmuyor gibi sorular sormayın.Yukarıda hepsinin mantığının aynı olduğunu temel bir eğitimi olduğunu ve bununda çok basit olduğunu izah etmeye çalıştım.

Ukalalık etmeyin.Ben biliyorum demeyin.Bunları yapın.Bireysel olarak yalnız başınıza.Ve kimseye anlatmayın.sizin özel bir ibadetiniz gibi olsun.

Yolda yürürken kendinize yukarıdan ilerden geriden farklı açıdan bakmaya çalışın.yürürken ayaklarınıza bakmadan ayaklarınızı görmeyi hissedin.Bu telkinler merkezlenmeyi kolaylaştıracaktır.Klasik müzik veya Kitaro tarzı dinlendirici müzikler dinlemenizi hatta rahatsız olmuyorsanız bwgen tarzı frekans düşürücü programları kullanmanızı öneririm. Meditasyonu kolaylaştıracaktır.

Bilgisayarında power point programı yüklü arkadaşlar muhakkak aşağıda linkini verdiğim slaytı izlesinler.

http://rapidshare.com/files/311074812/yasam-yonetimi-mailce.com.rar

Farkındalıkla ilgili Yukardaki kitaplara ek olarak aşağıda paylaştığım 13 sayfalık word dosyasınıda okumanızı tavsiye ederim.Osho'nun Farkındalık kitabından önemli olan bir bölümü paylaştım.

http://rapidshare.com/files/313989355/hayal_d__nyasae_ndan_uykudan_uyanmak.rar

Karnında acıyı hisseden çekilmeyi başaran arkadaşlar deneyimlerini paylaşabilirler.Böylece birbirimize bilgi aktarmış oluruz.iyi forumlar..

Devam edeceğim
 

My_soul

Banlı Kullanıcı
Katılım
14 Ara 2009
Mesajlar
143
Tepkime puanı
22
Oğuzhan Korkmaz Yazı Dizisinden Alıntı

YENİ BAŞLAYANLAR İÇİN KISACA VE KOLAYCA MEDİTASYON

Meditasyonla ilgilenen, yapmak isteyen, deneyen bir çok kimse kitap veya değişik makaleler gibi bir bilgi kaynağını alarak veya meditasyon öğrettiğini iddia eden bir yere mesela bir derneğe giderek işe başlar ve bu kişilerin büyük bir çoğunluğu da hayal kırıklığına uğrar. Çünkü konu kendilerine yanlış olarak anlatılır. Yaptığını ve bildiğini iddia eden kişilerin büyük bir çoğunluğu da kendisine "Anlamamış geri zekalı" dedirtmemek için yaparmış gibi, bilirmiş gibi konuşur veya yazar fakat yurdumuzda yayınlanmış ve anlatılmış meditasyon hakkındaki bilgilerin hepsi de eksik veya yanlış.Bu yazıyı okuyanların büyük bir çoğunluğunun da meditasyon denemesi yaptıklarını ve Başarılı olamadıkları için boş verdiklerini, "Ben beceremiyorum" düşüncelerine girdiklerini biliyorum. Aslında meditasyon inanamayacağınız kadar kolay ve sadece dört beş dakikada ne olduğunu anlayabileceğiniz, on dakika uğraşırsanız da yapmaya başlayacağınız bir şeydir.
Bütün mesele şimdiye kadar, ne olduğunu bilmeyen kişiler tarafından yanlış anlatılmış olmasındadır. Meditasyonu anlatmak ve öğretmek için de ne öyle yüzlerce sayfalık
kitaplara ve ne de saatler ve günlerce süren konuşmalara gerek vardır.

Benim rastladığım hemen hemen her kaynak meditasyon yapmayı anlatmaya başlarken işin esası olarak "Zihninizi durduracaksınız" veya "Zihninizi tamamen boşaltacaksınız" veya "Hiç bir şey düşünmeyeceksiniz" diye başlıyor. Sonra da bir sürü şey anlatıyorlar. Fakat bu zihni durdurmak, boşaltmak, düşünmemek nasıl olabilir? Nedir? buna değinen
yok. Sanki bu zihin durdurmak, gözlerini kapatmak veya kafayı kaşımak gibi insanın tabii bir işleviymiş gibi bahsediyorlar. İşte Başarısızlıklar da burada başlıyor.Şimdi iddia ediyorum ki "Zihin durmaz!" Bu mümkün değildir. Zihni durdurmak, düşünmemek, boşaltmak ancak bir ölünün beyninde mümkün olabilecek birşeydir.
Hatta ölülerin bile beyin dalgalarının bir süre devam ettiği söylenir. İnsanın veya hayvanın, fiziksel bir beyni olan bir canlının zihni durmaz. Boşalmaz. Meditasyon yapmaya kalkıp da bunu başaracağım diye uğraşan kimselerin de Başarısız olmalarının nedeni bu anlatımdır.

Bu şekilde anlatılmasının da bence tek sebebi o kitapları yazanların, batıdan ya da isterse doğudan olsun, çeviri yaparken olayı böyle anlamalarıdır. Tabii ki yurdumuzda da neyin ne olduğunu anlayan ve uygulayan, uğraşa uğraşa kendisine göre değişik bir yöntem bulmuş olan insanlar vardır fakat bu kişiler kendi deneme yanılma deneyleri ile bir sonuca ulaşmışlardır.Yazılı veya sözlü bir bilgiden faydalanarak bunu başarmış değillerdir.Konunun izahına geçmeden önce meditasyonun neden şart olduğunu ve çalışılması gerektiğini biraz anlatmam gerekiyor.

Değişik meditasyon teknikleri vardır. Bunların hepsini bildiğimi iddia etmem bile saflık olur fakat sonuçta hepsi bir noktada birleşirler. Peki meditasyon nedir, nasıl yapılır?

ZİHNİ SUSTURMAK
Her şeyden önce bilinmesi gereken "Zihni susturmak" kavramıdır.Durup dikkatle kendinizi dinlerseniz fark edersiniz ki, zihninizden devamlı olarak bir takım kelimeler,zihinsel sesler geçmektedir.Bu düşünürken,farkında olmadan yaptığımız bir şeydir. Birisini dinlerken bile zihin kendisi kelimeler ve cümleler üretmese bile dinlediğimiz konuşmanın bazı sözlerini tekrarlar. Hiç bir söz tekrarlamadığı zamanlarda bile zihnimizden yerli veya yabancı saçma sapan şarkı sözleri veya müzikler geçer. Bazı zamanlarda da birisi ile yapacağımız ya da yaptığımız bir konuşmayı bilerek veya bilmeyerek zihinsel olarak tekrarlarız. Bu durum zihnin kendi kendisi ile konuşmasıdır. Öyle bir haldir ki, bunu sesli olarak yapsak, yolda, işte, evde böyle ilgisiz şeyler söylesek herkes psikiyatrik tedaviye ihtiyacımız olduğunu düşünür.

İşte "Zİhni susturmak" zihnin bu konuşmasını durdurmaktır. Bunu yapmak çok kolaydır fakat ilk başlarda sadece bir veya iki saniye sürer ve ne kadar zorlarsanız zorlayın, kontrolünüz ne derece güçlü olursa olsun bir an gelir ki, zihinsel sesiniz hiç aklınızda olmayan bazı kelimeler söylemeye, cümleler tekrarlamaya ve hatta küfürler sıralamaya başlamıştır.
Zihninizi susturmayı başardıktan sonra yapılan çalışmalarla bunu bir,iki dakikaya kadar uzatmanız çok kolaylaşır.İşte zihni boşaltmak veya hiç bir şey düşünmemekten kastedilen budur.Zihin susturulur fakat durdurulmaz.Zihninizin konuşmasını durdurduğunuz zaman da zihin durmuş olmaz.Gözünüzün önünden bir sürü görüntü geçebilir.Çevrede olan biteni fark edebilir, sesleri duyabilirsiniz.Tabii bu meditasyon amacı ile sessiz bir yerde oturmayıp, yolda yürürken zihninizi susturma denemesi yaptığınız takdirde geçerlidir.Şayet oturduğunuz, rahat bir ortamda zihninizi susturmaya çalışıyorsanız ve gözünüzün önüne olmadık görüntüler geliyorsa, doğru yoldasınız demektir. Bu görüntüler ister resim şeklinde gözünüzün önüne gelen şeyler olsun, ister zihinsel düşünceler olsun hiç fark etmeksizin, durdurulamazlar!Zaten amacımız bunları durdurmak da değildir.Bu görüntü fışkırmaları bilinçaltımızın temizlenmesidir.Hatta zaman zaman konsantremizi bozacak kadar ani ve çarpıcı görünümler de olabilir.Merak etmeyin, çıldırmıyorsunuz ve hayal de görmüyorsunuz.Sadece bilinçaltınızda düğümlenmiş kirliliklerden arınıyorsunuz.

ZİHİN NASIL SUSTURULUR?
Bunu yapabilmek her durumda mümkündür ve özel bir hazırlığa gerek yoktur fakat ilk başlamada durumu tam olarak yaşayabilmek ve anlayabilmek için "Nefes teknikleri" yazısında anlatılan birinci nefes tekniğini kullanmak gerekir.Rahat bir yerde oturun.Tercihen odanın ortasında ve bağdaş kurmuş olarak oturmanız iyi olabilir.Bel kemiği zemine 90 derecelik durumda olmalıdır (Çalışma içinde yorulmak ve bu dikliğin bozulması mümkündür. Bu olursa zarar yoktur).İki eliniz, iki dizin üzerinde rahat bir konumdadır. Kafa geriye kalkık veya öne eğilmiş değildir.Kafanın dikliği, başın arkasının, bel kemiği ile aynı doğrultuda olmasına yetecek kadardır.Yani sırtınızı ve başınızı, ensenizi bir duvara dayamış gibi bir dikliktesiniz.
Önce on veya yirmi defa birinci nefes tekniğini tekrarlayacaksınız. Nefes tekniği yapılırken düşüncelerin daldan dala atlaması, ilgisiz konularra odaklanmaları gerekmez fakat zihinsel bir zorlamaya da gerek yoktur. Burada sadece ciğerler genişletilmekte, hazırlanmakdır. Fiziksel bir aktivite içindeyiz.Burundan kısa sürede ve hızla alınan nefes, nefes tekniklerinde tarif edildiği gibi alınır. Bundan sonra ağızdan ağır ağır verilir. Nefesin verilişi mümkün olduğu kadar uzamalıdır. hava boşalınca karın adaleleri kasılıp, içeriye çekilerek ciğerlerdeki son hava kırıntıları da dışarıya atılır ve yeniden nefes alınır.Nefes çalışmasını yaparken yorulduğunuz takdirde duraklayıp, bir, iki normal nefes alıp vermeniz mümkün ve gereklidir. Bu nefes tekniği ve zorlamalar ayrıca fazla sigara içenlere de faydalıdır. Birinci nefes tekniğini kararlaştırdığınız sayıda yaptıktan sonra zihin susturma çalışmalarına başlayabilirsiniz. Burada unutmamanız gereken şey şu anda meditasyon yapmayıp, zihni susturmayı öğrendiğimizdir.
Önce gene aynı şekilde nefes alacaksınız ve aynı şekilde nefesi boşaltacaksınız. Herşey birinci nefes tekniğindeki gibidir. Nefesi boşaltıktan sonra karın adalelerinizi kasarken normal nefes çalışmasından daha gevşek davranacaksınız ve içerde çok az miktarda hava kalacak. Boşalmanın sonunda nefesinizi tutacaksınız. Gözler kapalıdır. Bu durumda yani ciğerlerde hava yokken nefes tutmak, nefes aldıktan sonra nefes tutmaktan çok daha zor ve kısa sürelidir. Nefesinizi tutuğunuz anda da zihninizin konuşmasını susturacaksınız. Bu durumun, bu şekilde çalışılmasının nedeni, ciğerler boşken nefes tutulunca zihnin susturulmasının çok kolay olmaıdır. Deneyin. Bu durumda iken zihinsel sesinizin durmasının, normal bir zamanda veya ciğerlerde hava varken durmasından çok daha kolay olduğunu göreceksiniz.
İçinde olduğunuz durum en fazla iki veya beş saniye sürebilir. Bundan sonra ya nefesiniz tüknir ve nefes alma ihtiyacı duyarsınız veya zihinsel konuşmanız tekrar başlar. Her iki durumda da nefes alıp, baştan başlayacaksınız. zihinsel sesinizi uzun süre sustursanız da nefesinizi tutmak için zorlamayın. Ciğerlerdeki en ufak zorlanmada nefes alarak baştan başlayın.İşte nefesinizi tuttuğunuz o kısacık anda zihinsel sesinizi durdurunca, zihni susturmanın ne demek olduğunu anlaycaksınız. Bu çalışmayı günde beş dakika ya da iki dakika yapmanız yeterlidir. Zihninizi susturma ve nefes tutma süreniz giderek artacaktır.Bu şekilde onbeşgün, bir ay çalıştıktan sonra normal meditasyon çalışmalarına başlayabilirsiniz.

MEDİTASYON
Aynı şekilde oturacaksınız ve aynı şekilde önceden birinci nefes tekniğini az veya çok sayıda uygulayacaksınız. Bundan sonra normal nefes alış verişne geçeceksiniz. Hatta kısa kısa ve az nefes almanız gereklidir. Başlarda gene nefes verdikçe zihinsel sesinizi susturacak, tecrübe kazandıkça da normal nefes alış verişi sırasında da, nefes gibi şeylerle hiç uğraşmadan zihninizi susturmaya devam edeceksiniz. Gözünüzde patlayan ışıklar, renkler, görüntüler gibi şeyler konsantrenizi bozarsa baştan konsantre olup devam edeceksiniz. Zihniniz konuşmaya başlayınca tekrar susturacaksınız. İşte herşey bu kadar.Bu çalışmaların on dakikadan fazla sürdürülmesi (Baştaki nefes çalışmaları hariç) hem yorucu hem de gereksizdir. Bu nefeslere ve meditasyona alışınca ilerki seviyelerde yeni teknikler mantra ve enerki çekme ve yönlendirme alışmalarında kullanılacaktır fakat önce bunlarda ustalık kazanmanız gereklidir, şarttır.Meditasyon çalışmanızda görsel etkileri yani zihinsel imajları durdurmaya çalışmayın. Hatta çalışmadan sonra aklınızda kalan renk, görüntü gibi şeyleri not edin.

Çalışma sırasında bir mum yakılması, rahatsız etmeyen bir elektrik ışığında olunması, tam karanlıkta oturulması gibi şeyler mümkündür. Gözlerin kapalı olması gerekir fakat tecrübe kazandıkça açık gözle de yapılabilir. Bulunulan yerde mesela herhangi bir kokudaki bir çubuk tütsünün yakılıp, yakılmaması tercihinize kalmıştır fakat bu gibi şeyler, mümkünse çevreye ritüelistik, mabedimsi bir görünüm kazandırmak açısından insanı motive edici faktörlerdir. Ama bunlar olmasa da olur.

FİZİKSEL DENEYLER
Zihnizi susturmayı ve meditasyon halini başardığınız zaman bunu fiziksel yansımalarını çok rahat görebilirsiniz. Örnek olarak en sevdiğim deney kuş deneyidir. Kentteki büyük camilerin avlularındaki ya da Kuşlara yem atılan meydanlardaki güvercin sürülerini herkes bilir. Yerdeki güvercin topluluğuna doğru yürüyün ve zihninizi susturarak meditasyon haline girin. Şayet Kuşları düşünmez, ayağınızla birisine çarpmaz, tekme atmazsanız normal bir yürüyüşle bir tek Kuşun bile havalanıp kaçmasına sebep olmadan Kalabalık bir kuş sürüsünün içinden yürüyüp geçebilirsiniz. Şayet korkmuyorsanız mesela İstanbul, Kadıköy sahilindeki ev hayvanı satılan pazar gibi bir yerde elinizi uzatıp rahatça bir Yılanı tutabilirsiniz. zihinsel sesiniz başlamadan Yılan kıvranıp, kaçmaya çalışmaz. Burada önemli olan hayvanları da düşünmeden hareketinizi yapmanızdır. Bu deneyler yapılması gereken şeyler ve şart olan şeyler değil. İsteyen deneyip, zihinsel aktivitenin gerçekten de hayvanlar tarafından hissedildiğini görsün diye yazıyorum.
Bir, iki yaşlarındaki bir çocuğa, yüzünüzü gözünüzü buruşturup korkunç olmadan, normal bir yüz ifadesi ile, hatta gülümseyerek fakat gözlerinizi kırpmadan ve zihninizi susturarak bakarsanız, çok kısa bir an sonra çocuğun korktuğunu veya ağlamaya başladığını görebilirsiniz.

ZİHNİN SUSKUN HALİ TABİİ YAPIMIZDIR
Çok yabancı bir şeyden bahsedermiş gibi anlatmama ve size de tuhaf geldiğini düşünmeme rağmen suskun bir zihin yaratılıştan sahip olduğumuz tabii durumumuzdur.
Konuşan ve kelimeleri bilen, tekrarlayan fiziksel beynimizdir. Konuşmak tabii halimiz değil, sonradan öğrendiğimiz bir şeydir. Yeni doğmuş bir bebek konuşmayı bilmez. Ana dili dediğimiz şeyi, hangi dilden olursa olsun dinleyerek ve anne babasının gayreti ile öğrenir. Bebek önce dünyayı farkeder. Şekilleri görür. Annelerin çoğu, çocuğu başka odadayken ve ağlamaya başlamadan önce de onun acıktığını veya altına yaptığını bilir.Bunun nedeni, bebeğin zihinsel sesinin olmamasıdır. Bu durumda bebek bir tür telapatik enerji gönderebilir ama bu durumun farkında değildir. Çocuk çevre seslerini duydukça beyin bunları tekrarlamaya başlar ve zihinsel suskunluk kaybolur böylece bebekteki zihinsel enerji gönderme hali de önce kısmen sonra tamamen kaybolur.Mantıklı cümleleri ve konuşmaları anlamaya,tekrarlamaya başladıkça da majikal açılardan tamamen sıyrılırız.

Bu suskun zihin durumu ikinci olarak da ölümden sonra gerçekleşir. Ruhun fiziksel beyni yoktur. Bu yüzden de kelimeleri ve zihinsel sesi de yoktur. Bir ruh sadece imajinasyon görür.

(bir kısmı alıntıdır)

Basit Bir Yansıma Meditasyonu Uygulaması;

Masada duran çay bardağına dikkatli bakın.Bardağın bir tarafında ortamdaki ampulün yada güneşin verdiği ışığın oluşturduğu yansıma noktasını göreceksiniz.Bir beyaz nokta gibi ışığın geri döndüğü yer.O noktaya odaklanın.Gözlerinizi kapatmayın.Hatta kırpmadan bakmaya çalışın.Bir yandan nefesinizi izleyin. Etraftaki gürültüye aldırış etmeyin.Odaklanın sadece bakacaksınız.Bir süre sonra gözleriniz ağrımaya ve sulanmaya başlayacak. Kırpmak zorunda kaldığınızda kırpın fakat hemen dikkatinizi o noktada tekrar toplayın.2-3 dakika gözlerinizi ayırmadan baktığınızda bir süre sonra uğultu olacak kafanızın içinde ve etraftaki sesleri duymamaya başlayacaksınız.Gözleriniz bulutlanacak beyazlık artacak ve o ışık birden tüm gözünüzün önünü kaplayacak ve dalacaksınız.Meditasyon yaptınız bile.Bunu deneyip de yapamayan arkadaşım olmadı.En kolay yöntemdir.3-5 saniyede sürse başardınız.Bunu tekrar edin son anda çekilirken korktuğunuz için ilk etapta korkacaksınız ama ilerledikçe zaman meditasyonda kaldığınız süre de ilerleyecek. Kara delik gibi içeri çekileceksiniz.
 

My_soul

Banlı Kullanıcı
Katılım
14 Ara 2009
Mesajlar
143
Tepkime puanı
22
Oğuzhan Korkmaz Yazı Dizisinden Alıntı

Farkındalık nereden çıktı?

Bir an durun.Ve ben ne yapıyorum deyin.Cevap veremeyeceksiniz.Çünkü şimdiki zamanda sorulan soruların cevabı yoktur.Anda kalınca insan tepkisiz ve dingindir.İnsanoğlunun %98 i bir hastalık yaşamaktadır ve hiçbiri bunu fark etmez.Bu hastalığın adı “düşünmek” tedavisi ise “Farkındalık” tır.
Kendinizi tanımlayın dersem size bana nasıl bir cevap verirsiniz?.. özelliklerinde.. yı seven.. şeklinde başlarsınız.Hepsi yalan.Siz aslında tahmin ettiğiniz kişi değilsiniz.Bu anlattıklarınız ego.Ego nedir peki.Bunca sıklıkta duyduğunuz bir kelime.Ego,nefistir,şeytandır,bilinaçltıdır.K ısaca sizi yöneten ikinci bir varlıktır.Evet o bir varlıktır.O bir canlıdır.O canlı ruhsal boyutta yaşar.
En başa dönelim.Dünyanın yaratılışına kadar başa.Allah (Varlık,tao,sınırsız güç,öz,bilinç..) melekleriyle birlikte insanoğlundan önce yarattığı başka varlıklarıyla ilgilenmekteydi.Bir gün insanı yarattı.

İblis(Şeytan), lanetlenmeden önce, meleklerin hocası mıydı?

Evet, meleklerin hocası ve reisi idi. İslam âlimleri Allah’ın emri ile, bütün melekler, Ademe doğru secde etti. Meleklerin hocası olan İblis, emri dinlemedi, secde etmedi. İblis, meleklerle beraber idi. Ateşten yaratılan cinler taifesinden idi. Melekler ise, nurdan yaratıldı. İblis’in önceki adı Azazil idi. Cennetin bekçilerindendi. Dünya seması meleklerinin reisi idi. Dünya, semasının ve yerin sultanıydı. Meleklerden ilimde üstün idi. Gök ile yeryüzü arasını idare ediyordu, bunun için kendini büyük gördü. Bu hâli onu Allah’a isyana sürükledi. Allah da onu, rahmetinden uzaklaştırdı.
Bu cevap tüm dinlerde aynıdır.incilde kuranda tevratta da aynen anlatılmaktadır.

Peki Şeytan neden secde etmedi?

Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. (Melekler): "A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz" dediler. (Rabb'in): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." Dedi.Bu meleklerin arasında şeytanda vardır.Kuranda Allah kendinden bahsederken biz diye bahseder.Çünkü bir yönetim kurulu vardır bir görev dağılımı vardır.Melekler sadece söyleneni yapabilen hatasız robotlar gibidirler.Düşünemezler.Yorum kabiliyetleri yok denecek kadar azdır.Fakat melekler dışındaki varlıklar düşünebilme kabiliyetine sahiptir.Cinlerden olan Şeytan da düşünebilmektedir.Tıpkı bizim gibi.Fakat onun zekası ve üstünlükleri sıradan bir insana göre çok fazladır.Ama şöyle bir gerçeklik var.Kuranda da belirtildiği gibi “insanlar yaratılanların en üstünüdür” bunun sebebi ise insanlara Yaratıcı kendi nefesinden üflemiş kendinden bir parça koymuştur.Yani Hallacı Mansur(bir evliyadır) “Ben Allah’ım “ dediğinde idam edilmeden önce bu gerçeği anladığını ve gözüm açık gitmeyecek ben artık sırrı çözdüm diyerek ölmüştür.Peki bu sır nedir.Varlığın ta kendisidir.İçimizdeki özümüzdür.Adem yaratıldığında düşünebilme ve seçim yapabilme kabiliyetine sahipti.Düşündü ve artık tedavisi yalnızca “farkındalık” olan hastalığa yakalandı.
Bu hastalık nerden geliyor.Kim bu ego.Cevabı basit Şeytanın ta kendisi.Çünkü o görevini yapıyor.Kurandada anlatıldığı gibi şeytan lanetlendi ve “bende senin (benden daha üstün olarak) yarattığın bu insanlığı senin yolundan çıkaracağım kıyamete kadar vakit ver dedi.Ve Allah’ta izin verdi ama insanoğluna kefil oldu.Aslında tüm dinler bu gerçeği anlatmaktadır.Fakat birçok din zamanla değiştirilip farklı yerlere çekildiği için günümüze kadar tam olarak ulaşamamıştır.İslamiyet bile bugün bir çok değişiklikle karşıkarışaydır.Bunun en basiti kapanmaktır.Peygamber zamanında insanlar kapalı değildi.Sıradan geleneksel örtülerindeydi.Bir başka örnek olarak eskiden kadınlar ve erkekler camide birlikte namaz kılardı bugün kılmıyor gibi..Ama elimizde orijinal bir kitap var.Değişmemiş.Diğer dinlere mensup insanlar içinde incilden bazı örnekler verdim.İncildede birçok yerde farkındalığa işaretler vardır.Hatta genel olarak bakıldığında İncil farkındalığa daha çok yer vermiştir.Tevrattada bir çok ayet vardır.Bugun Siyonistlerin farkındalığı keşfettiği için dünyaya Yahudilerin hükmettiği söylenir.

Bu şeytan bir tane değimlidir bunca insanın içine girmeye nasıl yetişiyor?

Şeytan bir tane değildir.Onun çocukları vardır.çocuklarınında çocukları.Bu zincire göre peygamberin anlattığı bilgiler ışığında yüzbinlerce şeytan olduğu bilinmektedir.Ayrıca şeytan girdiği bir insanı diğer insanı da yoldan çıkarmak için kullanır.

Peki şeytan (ego) ne zaman içimize girer?

Yeni doğan bir bebek ne kadar saf ve temizdir.farketmişsinizdir.Düşünmez.özgürdü r.bir bardağı yere atıp kırar sonrada güler.Şeytan insanlara ergenlik çağına girmeye başladıklarında girer.10 yaşındaki erkek çocukları sürekli olarak “anne kafamdan düşünceler geçiyor” şeklinde tepkiler vermiştir.

Artık bir kişi değil iki kişi olduğunuzun farkındasınız.Peki gerçekte siz kimsiniz?

Siz gerçekte Allah’ın size nefesinden üflediği kendi parçasından verdiği özüsünüz.İnsan bedenini düşünürseniz Ruh ve beden olarak iki kısımdan oluşur.beden sadece et parçasıdır.Hiçbir işlevi yoktur.Her şeyi ruh yapar.Çünkü ruh gerekli olan enerjinin kaynağıdır.Bu enerji kalkanı olan ruh bedenimize çakralardan çivi gibi çakılmıştır.7 büyük çarka ve yardımcı çakralar sayesinde sinir sistemi gerekli olan enerjiyi sağlar ve hormonlarla birlikte duyular oluşur.
Bedenimizin içinde karnımızın göbek deliğimizin olduğu hizada(2 parmak üstü) özümüz varlığımız temel çakraya bağlıdır.Ama ego tüm enerjiyi emerek özün faaliyetlerini devre dışı bırakır ve kontrolü ele geçirir.Ego sanki sizmişsiniz gibi hareket eder ve siz bunu fark etmezsiniz.Sizin yerinize düşünür notlar alır geçmişi ve geleceği hafızanıza kaydeder ilerde size acı olarar geri döndürür.Size hayaller kurdurur.Ve onlar gerçek olmayınca sizi üzer.

Nedir egonun(şeytanın) amacı peki?Bunları neden yapar?

Yukarıda da ifade edildiği gibi amacı sizi mutsuz edip yoldan çıkarmaktır.Çünkü o bu iddiayla yaratıcının huzurundan ayrılmıştır ve kıyamete kadar vakit almıştır.
 

My_soul

Banlı Kullanıcı
Katılım
14 Ara 2009
Mesajlar
143
Tepkime puanı
22
Oğuzhan Korkmaz Yazı Dizisinden Alıntı

Farkındalık Sahibi Nasıl olunur?
Yukarıda söylediğim kitaplar okunursa bir çok soru işaretinin cevabını bulacağınıza inanıyorum.Kısaca değinecek olursak , farkındalık yapılan her işi atılan her adımı “farkında” olarak yapmaktır.Yani anda kalmaktır.Mesela çay içiyorsunuz.Sadece çay için.Eylemle bütünleşin.Çay bardağına dokunuyorsunuz elinizle alıyorsunuz yudumluyorsunuz midenize iniyor.İşte farkında olarak çay içtiniz.Farkında olarak yapılan eylemlerde düşünemezsiniz.Sadece anı yaşarsınız.Çay içme anını.İçtiğiniz en güzel çayı içtiniz.

Yürüyorsunuz yolda.Farkında değilsiniz ne yaptığınızın.Çünkü farkında olmanız için durmanız gerekir.Ancak durduğunuz zaman yürüdüğünüzü fark edebilirsiniz.Bunu deneyin.Yolda yürürken birden 15 saniye kadar durun ve bekleyin sonra yürümeye devam edin.bilinciniz tazelenecektir.

Bakınız, insanların yüzde 98’i hastadır demiştik.Bunu bir örnekle açıklayalım.

“Bir gün trendeydim.Tıklım tıklım doluydu tren ve arka tarafta 3-4 boş koltuk vardı ama kimse oturmuyordu merak ettim.Gittiğimde orada yaşlı bir kadın vardı ve 3 sıra etrafına kimse oturmamıştı.Sebebi ise kadın bağıra bağıra yanındaki boş koltukla konuşuyordu.Onunla tartışır gibiydi.Kadın dikkatimi çekti.Tesadüfen aynı durakta indik ve kadını izledim sonra kaybettim.Yolda yürürken de konuşuyordu.Sonra lavaboya girdim ve aynaya baktım.Dedim yazık kadına delirmiş.Sonra yan lavabodaki adam bana dönüp buyur bana mı delirmiş dedin dedi.O anda gülümsedim.Meğer farkında olmadan sesli düşünmüşüm.Anladım ki aslında benim o kadından bir farkım yok.Hepimiz o kadın gibiyiz.Tek fark biz içimizden düşünüyoruz o sesli düşünüyor.” (Eckhart Tolle – Var olmanın Gücü)

Aslında sürekli olarak aklımızdan düşünceler geçiyor.Hepsi gereksiz hepsi boş.Ve bütün enerjimizi bu gereksiz düşünce emiyor.Zihnimizin neredeyse yüzde 80 i bu düşüncelerle dolu.Bu yüzden yaptığımız işlerde dikkatimiz dağılıyor.Sınavlarda başarılı olamıyoruz. Okuduğumuzu anlamakta güçlük çekiyoruz hatalar yapıyoruz vs.. Bu gereksiz düşüncelerden arındığınızı düşünün.Tertemiz bir zihniniz var artık.Bomboş.Bir kez okuduğunuzu anlıyorsunuz .Dikkatiniz dağılmıyor.Neye elinizi atsanız başarıyorsunuz.İşte hastalık ve tedavisi bundan ibaret. Tedavi sürecinde yapmanız gereken şeyleri ele alırsak;

1) Düşünceleri izlemek
2) Bedenimizi İzlemek
3) Duygularımızı izlemek


Evet, Hep izlemek ile bitiyor.Neden izlemek.Bir aynaya baktığınızı düşünün arkada bir hırsız var evinize girmiş.Eğer hırsız sizin onu aynadan gördüğünüzü fark ederse kaçacaktır yakalanmamak için.Ama siz hırsıza müdahale ederseniz beklide sizi öldürecektir.

Egoyla İlgili bir makale paylaşmak istedim sizinle. Osho'nun Zihnin sınırının ötesinde kitabından.Aşağıdaki linkten indirebilirsiniz.

http://rapidshare.com/files/31406893...te_merkez_.rar
 

My_soul

Banlı Kullanıcı
Katılım
14 Ara 2009
Mesajlar
143
Tepkime puanı
22
Oğuzhan Korkmaz Yazı Dizisinden Alıntı

İLİŞKİLERİNİZDE DE FARKINDA OLUN

Biz insanlar hakkında bir kanıya varmakta, bir sonuca ulaşmakta çok acele ederiz. Egosal zihin için diğer insanları etiketlemek, onlara kavramsal bir kimlik vermek,onlar hakkında ahlaki bir yargıda bulunmak doyum vericidir.Her insan belli biçimlerde düşünmeye ve davranmaya koşullanmıştır; bu hem genetiğimizden, hem de çocukluk deneyimlerimizden ve kültürel çevremizden kaynaklanan bir koşullanmadır.insanların gerçek kimliği bu değildir, ama onlar öyle görünürler. Siz birisi hakkında bir yargıda bulunurken,o koşullanmış zihin kalıplarını onun gerçek kimliğiyle karıştırırsınız. Böyle yapmak derin bir biçimde koşullanmış ve bilinçsiz bir kalıptır. Siz o insana kavramsal bir kimlik verirsiniz, ve o sahte kimlik sadece diğer kişi için değil, sizin için de bir hapishane olur.

Yargıyı bırakmak sizin o insanların yaptıkları şeyleri görmemeniz anlamına gelmez. Bu onların davranışını bir koşullanma biçimi olarak görmeniz ve böyle kabul etmeniz anlamına gelir. Siz ondan o kişi için bir kimlik oluşturmazsınız. Bu diğer kişiyi olduğu gibi, sizi de koşullanmayla, formla, zihinle özdeşleşmekten kurtarır. O zaman ego artık sizin ilişkilerinizi yönetemez.Ego yaşamınızı yönettiği sürece, düşüncelerinizin, duygularınızın ve eylemlerinizin çoğu arzudan ve korkudan kaynaklanır. O zaman ilişkilerde siz diğer kişiden ya bir şey istersiniz ya da onun bir şeyinden korkarsınız. Sizin onlardan istediğiniz şey zevk ya da maddi kazanç,itibar, övgü ya da dikkat olabilir, veya kıyaslama ve onlardan daha fazla olduğunuzu, daha çok şeye sahip olduğunuzu ya da daha çok şey bildiğinizi saptama yoluyla benlik duygunuzu güçlendirmek olabilir. Korktuğunuz şey ise durumun bunun tersi olması, ve onların sizin benlik duygunuzu bir biçimde zayıflatmalarıdır.

Şimdiki ânı -amacınıza ulaştıracak bir araç olarak kullanmak yerine- dikkatinizin odak noktası Saptığınızda, egoyu, ve insanları amacınıza ulaştıracak bir araç olarak kullanma itilimini -başkaları pahasına kendinizi yükseltmeyi içeren o bilinçsiz itilimi- aşarsınız. Siz tüm dikkatinizi ilişkiye girdiğiniz kişiye verdiğinizde, ilişkiden-pratik meseleler hariç- geçmişi ve geleceği çıkarırsınız.Karşılaştığınız herkes ile birlikteyken tamamen orada mevcut olduğunuzda, onlar için oluşturduğunuz kavramsal kimliği -onların kim oldukları ve geçmişte ne yaptıklarıyla ilgili yorumunuzu- bırakır, ve arzu ile korkunun egosal hareketleri olmadan İlişkiye girebilirsiniz.Bunun anahtarı -uyanık dinginlik olan- dikkattir. İlişkilerinizde istemeyi ve korkmayı aşmak ne kadar harika bir şeydir. Sevgi hiçbir şey istemez ve hiçbir şeyden korkmaz.Eğer ilişkide olduğunuz kişinin geçmişi sizin geçmişiniz olsaydı, onun çektiği acıları çekmiş olsaydınız, onun bilinç düzeyi sizin bilinç düzeyiniz olsaydı, siz de tam onun gibi düşünür ve davranırdınız. Bu idrakle birlikte bağışlama, şefkat ve huzur gelir.Ego bunu İşitmek İstemez, çünkü eğer o artık tepkisel davranamaz ve kendini haklı göremezse, güç kaybedecektir.Siz Şimdi alanına gelen herkesi asil bir konuk olarak gördüğünüzde, her bir kişinin olduğu gibi olmasına izin verdiğinizde, onlar değişmeye başlarlar.' Bir başka İnsanı özü olarak tanımak için, onun hakkında herhangi bir şey bilmeniz -onun geçmişini, yaşam öyküsünü bilmeniz- gerçekten gerekmez-. Biz hakkında bilmeyi kavramsal olmayan daha derin bir bilişle karıştırırız.Hakkında bilmek, ve bilmek tamamen farklı modellerdir. Biri form ile, diğeri ise form'suz olanla ilgilidir.Biri düşünce yoluyla, diğeri ise dinginlik yoluyla iş görür.Hakkında bilmek pratik amaçlar için yararlıdır. O düzeyde,biz onsuz yapamayız. Ancak, o ilişkilerde hâkim olan model olduğunda, çok sınırlayıcı, hatta yıkıcı hale gelir.
Düşünceler ve kavramlar insanlar arasında yapay bir bariyer, bir ayrılık yaratır. O zaman ilişki ve etkileşimleriniz Var'lıkta köklenmez, zihne-dayalı olurlar.Kavramsal bariyerler olmadığında, sevgi tüm insan ilişkilerinde doğal olarak mevcut olur.İnsan ilişki ve etkileşimlerinin çoğu sözcüklerin alışverişiyle, yani düşünce alemiyle sınırlıdır. Özellikle yakın ilişkilerinize biraz sessizlik ve dinginlik getirmeniz gereklidir. Hiçbir ilişki sessizlik ve dinginlikle birlikte gelen genişlik duygusu olmadan gelişemez. Doğada birlikte meditasyon yapın ya da sessiz bir zaman geçirin. Bir yürüyüşe çıktığınızda, ya da arabada veya evde otururken,birlikte sessizlik ve dinginlik içinde olmaktan rahat olun.Dinginlik yaratılamaz ve yaratılması da gerekmez. Sadece,zaten orada olan, ama çoğunlukla zihinsel gürültü tarafından örtülüp gizlenen dinginliğe açık ve alıcı olun.Eğer geniş dinginlik eksikse, ilişkiye zihin hâkim olacaktır, ve o zaman ilişkiye sorunlar ve çatışma kolayca hâkim olabilir. Eğer orada dinginlik varsa, o herhangi bir şeyi, her şeyi içerebilir.Gerçekten dinlemek İlişkiye dinginlik getirmenin bir başka yoludur. Siz birisini gerçekten dinlediğinizde, dinginlik boyutu ortaya çıkar ve ilişkinin asli bir parçası haline gelir. Ama, gerçekten dinlemek nadir görülen bir beceridir. Çoğunlukla, bir kişinin dikkatinin büyük bölümünü onun düşünceleri kaplar. Olsa olsa, o sizin sözlerinizi değerlendiriyor ya da söyleyeceği bir sonraki şeyi hazırlıyor olabilir. Ya da o kendi düşünceleri içinde kaybolmuştur ve sizi hiç dinlemiyordur.Gerçek dinleme işitsel algıyı çok aşar. O uyanık dikkatin ortaya çıkışıdır, ki bu sözcüklerin alınıp kabul edildiği bir mevcudiyet alanıdır. Sözcükler şimdi ikincil hale gelir, ikinci derecede gelir. Onlar anlamlı olabilir ya da bir anlam ifade etmeyebilir. Dinlediğiniz sözcüklerden,
ne dinlediğinizden çok daha önemli olan şey dinleme eylemidir, siz dinlerken ortaya çıkan bilinçli mevcudiyet alanıdır. O alan sizin diğer kişiyle kavramsal düşünüşün yarattığı ayırıcı bariyerler olmadan buluştuğunuz birleştirici bir farkındalık alanıdır. Ve şimdi diğer kişi artık "diğer" değildir. O alanda, siz onunla tek bir farkındalık, tek bir bilinç olarak birleşmişsinizdir.

Yakın ilişkilerinizde sık sık tekrarlanan dramlar yaşıyor musunuz? Nispeten önemsiz anlaşmazlıklar çoğu kez şiddetli tartışmalara ve duygusal acıya yol açıyor mu?

Böyle deneyimlerin kökeninde temel egosal kalıplar yatar.Haklı çıkmaya ve, elbette, diğer kişinin haksız çıkmasına ihtiyaç duyma; yani, zihinsel pozisyonlarla özdeşleşme. Bir de egonun "ben" ile "diğeri" arasındaki ayrılık duygusunu güçlendirmek için bir şeyle ya da birisiyle belli aralıklarla çatışmaya girme ihtiyacı vardır; ego bu ayrılık duygusu olmadan varlığını sürdüremez.Buna ek olarak, her insanın İçinde taşıdığı, hem o insanın kişisel geçmişinden, hem de insanlığın çok uzun bir zaman öncesine uzanan ortak acısından kaynaklanan birikmiş duygusal acı vardır. Bu "acı-bedeni" içinizde
bulunan ve ara sıra size hâkim olan bir enerji alanıdır,çünkü o beslenmek ve yenilenmek için daha fazla duygusal acı deneyimlemeye ihtiyaç duyar. O sizin düşünüşünüzü kontrol- etmeye ve onu derin bir biçimde olumsuz kılmaya çalışacaktır. O, olumsuz düşüncelerinize bayılır, çünkü bu düşünceler onun frekansıyla rezonansa girer ve böylece o onlarla beslenebilir. O ayrıca-sonuçta ortaya çıkan dramdan ve duygusal acıdan beslenmek için- size yakın olan kişilerde, özellikle partnerinizde olumsuz duygusal tepkileri de kışkırtacaktır.

Kendinizi yaşamınızda bu kadar çok mutsuzluk yaratan şeyden, bu acıyla derin bilinçsiz özdeşleşmeden nasıl kurtarabilirsiniz?

Onun farkına varın. Onun siz olmadığınızı idrak edin ve onu olduğu gibi, yani geçmişteki acı olarak tanıyın.Onun partnerinizde ya da sizde ortaya çıkışına tanık olun. Onunla bilinçsiz özdeşleşmeniz kırıldığında, onu kendi içinizde gözlemleyebildiğinizde, onu artık beslemezsiniz ve o yavaş yavaş enerji yükünü yitirecektir.İnsan ilişki ve etkileşimi cehenneme dönüşebilir. Ya da o büyük bir ruhsal uygulama olabilir.Başka bir insana bakıp ona karşı büyük bir sevgi hissettiğinizde,ya da doğadaki güzelliği izlediğinizde ve içinizdeki bir şey ona derin bir biçimde karşılık verdiğinde, bir an gözlerinizi kapatın ve içinizdeki o sevginin ya da güzelliğin -sizden, gerçek doğanızdan ayrılmaz-özünü hissedin. Dışsal form sizin içsel olarak, özünüzde olduğunuz şeyin geçici bir yansımasıdır. İşte bu yüzden, tüm dışsal formlar sizi terk edecek olsalar da, sevgi ve güzellik sizi asla terk edemez.Sizin nesneler dünyasıyla, sizi kuşatan ve her gün kullandığınız sayısız şeyle ilişkiniz nedir? Oturduğunuz sandalyeyle, kaleminizle, arabanızla, fincanınızla ilişkiniz nedir? Onlar sizin için sadece amaca ulaştıran birer araç mı, yoksa ara sıra, kısa bir süre için de olsa onları fark ederek ve onlara dikkatinizi vererek onların varlığını onurlandırıyor musunuz? Siz nesnelere bağlandığınızda, onları kendi gözünüzdeki ve başkalarının gözündeki değerinizi yükseltmek için kullandığınızda, nesnelerle ilgili kaygı tüm yaşamınıza kolayca hâkim olabilir. Nesnelerle özdeşleştiğinizde, onları oldukları gibi takdir etmezsiniz, çünkü onlarda kendinizi aramaktasınızdır. Bir nesneyi olduğu gibi, olduğu şey olarak takdir ettiğinizde, zihinsel projeksiyon yapmadan onun varlığını kabul ve tasdik ettiğinizde, onun varlığı için şükran duymamanız mümkün olmaz. Onun gerçekte cansız olmadığını, sadece duyularınıza böyle göründüğünü de hissedebilirsiniz. Fizikçiler moleküler düzeyde onun, gerçekten, canlılıkla titreşen bir enerji alanı olduğunu doğrulayacaklardır.


Nesneler âlemini benliksiz bir biçimde takdir ettiğinizde , çevrenizdeki dünya zihinle kavrayamayacağınız biçimlerde canlanacaktır. Bir insanla karşılaştığınızda, ne kadar kısa bir süre için
olursa olsun, ona tüm dikkatinizi vererek onun varlığını kabul ve tasdik ediyor, onu onurlandırıyor musunuz? Yoksa onu amaca ulaştıracak bir araca, sadece bir işleve ya da role mi indirgiyorsunuz?
Marketteki kasiyerle, otoparktaki görevliyle, tamirciyle, "müşteri" ile ilişkinizin niteliği nedir?
Bir dikkat ânı yeterlidir. Siz onlara bakarken ya da onları dinlerken uyanık bir dinginlik hissedersiniz –bu belki iki-üç saniye, belki daha uzun sürer. Bu, genellikle oynadığımız ve özdeşleştiğimiz rollerden daha gerçek bir şeyin ortaya çıkması için yeterlidir. Tüm roller insan zihni olan koşullanmış bilincin bir parçasıdır. Dikkat yoluyla ortaya çıkan şey koşullanmamış olandır -o sizin isminizin ve formunuzun altındaki özünüzdür. Siz artık bir senaryoyu oynamamaktasınızdır; siz gerçek olmuşsunuzdur. O boyut içinizden ortaya çıktığında, o ayrıca o boyutu diğer kişinin içinden de çekip ortaya çıkarır.
Temelde, elbette, "diğeri" yoktur, ve siz daima kendinizle karşılaşırsınız.
Eckhart Tolle - Dinginliğin Gücü



Siz bir kitap kara geçin diye scannerdan Eckhart Tolle - Dinginliğin gücü kitabını tarattım. İnce bir kitap zaten 100 sayfa.Fakat son okumanız gereken kitap.ilk bunu okursanız ağır gelebilir.Çünkü ilk 3 kitapta anlatılanları bildiğinizi varsayarak yazılmış bir kitap. Buradan indirebilirsiniz;

http://rapidshare.com/files/31446644...nligingucu.rar
 

My_soul

Banlı Kullanıcı
Katılım
14 Ara 2009
Mesajlar
143
Tepkime puanı
22
Umarım işinize yarar daha devamı gelecek şimdilik düzenleyebildiğimiz bukadar
 

artenas

Kayıtlı Üye
Katılım
15 Nis 2009
Mesajlar
121
Tepkime puanı
5
Konum
antalya-ısparta
İş
üniversite ögrencisi
Çok iyi bir paylaşım, temel bilgiye ihtiyaç duyanlar için.
 

delotte

Kayıtlı Üye
Katılım
7 Ocak 2010
Mesajlar
17
Tepkime puanı
0
Son madde hariç hepsini okudum. Çok güzel bir yazı dizini. Son maddeyi biraz sadeleştirirsen sevinirim :) şayet gözlerim ağrıdı. :)
 

My_soul

Banlı Kullanıcı
Katılım
14 Ara 2009
Mesajlar
143
Tepkime puanı
22
Oğuzhan Korkmaz Yazı Dizisinden Alıntı

Mevlana hakkında biraz bilgi edindikten sonra buradan devam ediniz..


Mevlana bütün hayatını "ölmeden önce ölünüz" hadisinin anlamını bulmak için germiştir ve bulmuştur.Mevlana sıradan bir müslümandır. Fakat temiz kalpli birisidir. Halk onu sever ve güvenir.Fakat yalnız kalmayı sever.(farkındalığa ilk girenler yalnız kalmak isterler).Hep düşünür kuran ayetlerini hadisleri.En sonunda bu yalnızlığını dindirebilecek bir arkadaşı olur.Arkadaşının adı Şems'tir.Şems yaşça ondan küçüktür.Birlikte düşünürler ve ayetlerin hadislerin anlamlarını bulmaya çalışırlar.Şems ona yol göstermeye çalışır.Mevlana büyük çapta farkındalığı başarmıştır.Fakat bir türlü aydınlanamaz.Şems ona ne kadar izah etsede başaramamıştır.29 yaşına kadar denemiştir aydınlanmayı.Daha sonra şems ona hiçbir şey düşünmemelisin sana söylemiştim der.Oda düşünmüyorum hiç birşey işte demektedir.Şems sorun benim biliyorum der eğer ben seni terketmezsem aydınlanamayacaksın der ve Şems Mevlanayı yalnız bırakıp gider.Mevlana çok üzülür ve ağlar. Ona bir şiir yazar arkasından. O şiir şudur;

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme
Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme
Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme
Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme
Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme
Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme…
Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mahvediyorsun etme
Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme
İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme!!

Şems bir daha görünmez.Bu şiirde anlatılan aşkın ne olduğu apaçık belli.Şems bir erkektir.Bazıları mevlananın sevgilisine yazdığı şiir diye söylüyor bunu.Komik oluyorlar.

Mevlana Şems gittikten sonra bütün gün bir tepede oturup güneşi izler(güneş arapçada şems demektir).Daha sonra kuşların uçuşunu izler.Daha sonra kuşların belirli bir yörüngede uçtuğunu görür karıncaların daire çizdiğini sonra kalp gözü açılır ve mikropları görmeye başlar onlarda dönüyordur.Daha sonra atomları görmeye başlar elektronlar dönüyordur.Kabeyi düşünür insanlar Kabenin etrafında dönüyordur.Gülümser ve evet her şey yaratıcının etrafında dönüyor de oda dönmeye başlar. Çarşının içinde dönerken herkes şaşkınlıkla onu izler.Ve aydınlanır. Mevlana'nın dönüşü ölümünden sonra Mevlevi tarikatı tarafından düzenli olarak kurallar çerçevesinde uygulanmaktadır. Mevlana'nın oğlu o öldükten sonra semah ayinlerini başlatmıştır.

Birde Yunus Emre'ye bakın nasıl aydınlanmış.Konumuza daha güzel bir örnek.Yunus Emre kırda gezerken bir çiçek görür. Tam onu koparmak için eğildiğinde birde bakar ki çiçekle Yunus yer değiştirir Yunus çiçek olur çiçek onu koparmaya çalışıyordur. Hemen geri çekilir. O anda çiçeğin de annesi çocukları olduğunu hisseder çiçekle sohbet eder. O ana teslim olur ve çiçeği koparamaz. O anda aydınlanır. O çiçek sarı bir çiçek olduğu için ona meşhur sordum sarı çiçeğe annen baban var mıdır? .. diye devam eden şiiri yazar.

Gördüğünüz gibi teslimiyet.Ana teslim olmak.Anahtar bu.

Farkındalık Uygulamaları


İzlemek aslında tanık olmaktır.Aslında herşey bir mücizedir..Fakat siz yaşamın bu döngüsüne sıradan olaylarmış gibi bakıp farketmediğiniz için bu mucizeleri göremezsinizYuarıda kendimden örnekler vererek teslimiyetin tam olarak ne olduğunu izah etmeye çalıştım.Hiçbirşey düşünmemekten kastımızı,düşünceleri izlemenin ne olduğunu.Peki düzenli bir şekilde neler yapabilirizi yazmak istersek..

1)Düşünceleri İzlemek: Düşüncelerimizi izlerken dikkat etmemiz gereken nokta teslimiyettir.Düşüncelerimizin bize ait olmadığını etrafımızı çevreleyen bir varlık tarafından bize fısıldandığını izlemektir.İzleyince onlar silinir ve bir kez daha o düşünceler aklımızdna geçmez.

Nasıl izleriz? Sessizce oturun.dik bir şekilde.gözlerinizi kapatın (isterseniz uzanabilirsinizde)nefesinize odaklanın.tıpkı meditasyondaki gibi.burnunuzdan mavi hava giriyor bir ışık hüzmesi gibi bedeninize doluyor sonra çıkıyor.bunu bir dakika kadar yaptığınızda ego hemen devreye girecektir.birden saçma sapan bir düşünce gelecektir etrafınıza.o düşünce inanamayacağınız kadar alakasız bir düşünce olacaktır.nefesinizi izlemeye devam edin.o düşünceyi ego süze yolladığında görecektirki siz acı çekmediniz tepkisiz kaldınız,hemen bir sonrakini yollayacktır bir anda düşünce değişecektir.bir sonraki ... böyle gidercektir.bu.o anda aklınızdan geçenleri sildiniz.bir daha aklınıza siz istemediğiniz sürece gelmeyecek.Çünkü artık kontrol sizde.geçmişi düşünmeyi sadece siz istediğinizde başaracaksınız.Silinen düşünceler değil onların size hissettirdiği duygular olacaktır.Mesela o anda eski sevgilinizle ayrılmanız geliyorsa aklınıza ilk etapta ego sizi haklı çıkarmaya çalışan şeyler gösterir.baktınız siz tepki vermiyorsunuz onunla yaşadığınız güzel günleri gösterirki canınız yansın gözleriniz dolsun.hala tepki vermezseniz konuyu değiştirir.

Bir boks maçı düşünün.Bir taraf diğerine sürekli vuruyor.Rakibi ise heykel gibi duruyor.Vuran taraf ne yapar.Vurmayı keser ve durur.Hey kardeşim vursana bana manyakmısın der.Baktı hala vurmuyor sinirlenir saçma sapan hareketler yapar ve maç biter.İşte size ego her vurduğunda tepkisizce durmalısınız.Bunu tüm hayatınıze uyarlayın.

Eve geldiniz.Dışarıda bir sürü şey oldu moraliniz bozuk diyelim.Yada yorgunsunuz sinirlisiniz.Anneniz babanız geldi nerdesin sen saat kaç manyakmısın diye başladı.Size vurmaya başladı.Hemen pozisyonunuzu alın sakın cevap vermeyin ama odayada kaçmayın.Tepkisizlik.

Bakın sonra ne olacak =)

Bağıracaklar size bağıracaklar alakasız yerlere konuyu getirecekler sonra gidecekler.Tam 10 dakika sonra anneniz gelip size güzel şeyler söylemeye başlayacak.Pişmanlık çektirecek egosu ona. Karnın aç mı bari diyecek. Ne yaptın anlat bari diyecek ve size sarılacak.

ONLAR BİLMİYORLAR. BİLSELER YAPARLAR MIYDI!

Siz farkında olun yeter.Onlar bilmiyorlar.Böyle düşünmelisiniz.Hata yaptıklarının farkında değiller.Bu bir hastalık onlar hastalar.Onları tedavi etmeye çalışmayın.Onlara sen hastasın demeyin. SAKIN AMA SAKIN AİLENİZE VEYA HOCANIZA VEYA EGOSU YILLARCA DOLUP TAŞMIŞ SİZDEN YAŞÇA BÜYÜK BİRİNE bunları anlatmayın. Birşey söylemek zorunda değilsiniz.Bu bireysel bir ibadettir.

Farkındalığın hiçbir dinle alakası yoktur.Tamamen psikolojik birşeydir.Ama bütün dinler ve inanışlar farkındalık hakkında bilgi vermişlerdir.

Sevgilinizle olan ilişkilerinize gelelim.Onunla konuşmalarınızı izleyin.Evet o hatalı davranıyor size göre.Çünkü egonuz her zaman sizi haklı çıkartır.Aslında kimin hatalı davrandığı önemli değil.Önemli olan tepkisizlik.Sevgilinizi aradınız telefonu açmadı.2 sat oldu.Haber de vermedi.Hemen ego dereye girecektir.Nerde acaba yoksa geçen gün gördüğüm çocukta var mı ki yanında .. Şeklinde darbeler geliyor suratınıza.Tepkisizlik.

Bakın tepkisiz olmazsanız size neler olacağını anlatayım =)

Telefonu açınca sizi arayacak ve arkadaşlarlaydım bilmem neredeydim filan falan diyecek. Sizde diyeceksiniz ki insan bir haber verir kim arkadaşların ... Sonra o diyecek ki işte arkadaşlar..Sonra siz bağıracaksınız..Sonra o da aynen şu cümleyi kuracak;

"Sende geçenlerde ... yapmıştın sende yapıyorsun ...."

Sonra siz sende zaten ... yapmıştın asıl sen yapıyorsun...

...

Böyle gidecek bu. Sonra kazanan kim olacak ? Ego.

Kıskançlık egonun en büyük silahıdır.Kıskanırsınız.Ama farkında bile olmadan.Kimdi o telefondaki,dün yanında biri vardı... gider.. Sonra egonun en öldürücü darbesi gelir ve hayatınızı mahveder ;

"Benden önce birlikte olduğun çocuk kimdi? O mu geldi? Onunla neler yaşadın..."

Bu cümleyi duyduysanız ilişki bitmiş ego kazanmış demektir.İlişkinizi bitirin.artık yapabilecek bir şey yok. Sadece acı çekeceksiniz.

Bitirmezseniz kendini şöyle savunacaksınız. "Ben seni çok sevdiğim için oldu bunlar. Bırak baştan adam gibi başlayalım filan falan". Hepsi hikaye. Egonuz size onun eski sevgilisiyle birlikte olduğunu eski sevgilisini sizden daha çok sevdiğine inandırdı bile. Yıllarda geçse eninde sonunda ayrılırsınız.

İş buralara kadar gelmeden önce TEPKİSİZLİĞİ uygulamanız gerekirdi.


Bu söylediklerimi her öreneğe her diyaloğa her insan ilişkinize uyarlayabilirsiniz.Artık biliyorsunuz.Mutluluğun sırrını..

Olduğu gibi kabul etmek

Mevlana dönerken her şeyi olduğu gibi kabul etmiştir. İsa peygamberde klasik çarmıha gerilme pozisyonunda teslimiyeti gösterir. Her şey durağan ve dingin.bir uyum içinde olduğu gibi kabul ettiğinizde kuşların cıvıltısını havanın temiz kokusunu hatta ışıkların gülümsemesini görürsünüz.daha önce hiç dikkatinizi çekmeyen bir tabelaya bakıp gülümseyebilirsiniz. Yaşlı bir teyzeye küçük bir çocuğa bir kediye bakıp huzur hissedersiniz. Ana teslim oldunuz işte.

İlişkilerde olduğu gibi kabul etmek çok önemlidir.Duygusal ilişkilerde başarısızlığın temel sebebi olduğu gibi kabul edememektir.Bazen sohbet ederken birisi gelip anlatıyor.Kız arkadaşım böyle böyle yaptı kavga ettik diyor.Birincisi özel hayatınız olmalı ve kimseye ilişkilerinizi anlatmamalısınız. Siz varlığın bir parçasısınız.Birilerine bir şeyler anlatmak zorunda değilsiniz.Birilerine bir şey kanıtlama egosunun altında gizlidir bunlar.

Bir erkekle birlikte bir kızı ele alalım.Erkek ona diyor ki saçını şöyle yapsana , konuşurken şöyle konuşmasana , biraz kısa giyinmişsin ne gerek vardı..gibi sıralamaya başlar.Erkeğin egosu kızı yumruklamaya başlamıştır.Evet o erkek o kızı sevmiyor.Hepsi yalan =)

Birini sevmeniz için onu o olduğu için sevmeniz gerekir.Olduğu gibi kabul etmeniz.Bir cep telefonu almaya gidiyorsunuz özelliklerine bakıp alıyorsunuz.Sonra o cep telefonuna diyebilir misiniz kameran daha iyi çeksin ? O telefonu o özelliklerde olduğu için aldınız.

Kız arkadaşınızı değiştirmeye çalışıyorsanız siz aslında onu değil hayalinizdeki kızı seviyorsunuz demektir.Çünkü sizin hayalinizdeki kız sarışın düz saçlı vücudu güzel bir kızdır.Eğer siz kız arkadaşınıza spora git zayıfla diyorsanız onu sevemezsiniz ki.O zaten öyle.Madem onu beğenmiyorsunuz onun eksikleri var neden onunlasınız.

Olduğu gibi kabul etmelisiniz.Ve o size bu tepkiyi verirse bunların bilincinde olup "sen olduğun gibi güzelsin seni böyle olduğun için seviyorum" demelisiniz. O sizin sevgilinizdir, ne eksik ne fazla. Tam olması gerektiği gibidir.eğer olduğu gibi kabul ederseniz ego yenilir. Çünkü elinde kozu kalmaz.Eğer siz birine saçını söyle yap diyorsanız siz saçı öyle olan birini hayalinizde istiyorsunuzdur. Eğer siz ona zayıfla diyorsanız onu değil zayıf birini beğeniyorsunuz demektir.

Her insanı olduğu gibi kabul edin.O öyledir. Ne eksik ne fazla, tam olması gerektiği gibi.
 

My_soul

Banlı Kullanıcı
Katılım
14 Ara 2009
Mesajlar
143
Tepkime puanı
22
Oğuzhan Korkmaz Yazı Dizisinden Alıntı

2)Kendinizi İzlemek , Bedeninizi İzlemek , Hareketlerinizi İzlemek

Aynaya bakın.Sinirlendiğiniz zaman yada içinizde bir üzüntü olduğu zaman hemen koşup aynaya bakın.Baktığınızda yüzünüzde pis bir gülüş pis bir ifade göreceksiniz.O gülüş size ait değil.Şeytan içinizde ve sizi kontrol ediyor.Bunu kesinlikle göreceksiniz.Aynadaki görüntünüzden korkacaksınız.Sizi ego ne hale getiriyor daha net göreceksiniz.

Nedir kendini izlemek? Kendini izlemek Yunus Emre'nin deyimiyle kendini bilmektir.Kendinizi bilmeniz için önce kendinizi tanımalısınız.Yazının en üstünde ilk mesajlarımda bu başlıkta yaratılış sürecini ve hastalığın ne olduğunu anlattım.Hastalığı biliyorsanız artık kendinizi bilmeye başlamışsınız demektir.Çünkü bir kez çukura düştünüz zaten bir daha aynı çukura düşmezsiniz.Düşüncelerinizin size ait olmadığını biliyorsanız büyük ilerleme katetmişsinizdir.

Kendinizi izleme egzersizlerini toparlayacak olursak.Uyandığınız anda kendinizi izleme başlar.Uyandınız.Dikkat edin bırakın bakalım ne yapacaksınız?Bir uyur gezer gibi rutin olarak gündelik faaliyetleri yapacaksınız.yüzünüzü yıkayıp kahvaltı edeceksiniz. Sonra ya okula yada işe gideceksiniz. Peki bu yaptığınız eylemleri neden yaptığınızı biliyor musunuz? Daha doğrusu ne yapmaya çalıştığınızın farkında mısınız?

Ben söyleyeyim.Farkında olmadan SÜRÜYE KATILDINIZ bile.Sürü egosuna yenilen insanlar topluluğudur.Sürünün ortak bir amacı vardır.Bu amaç kapitalizm de kendini bulur.Amaç biliçsiz olarak içinizdedir.İlerde... olmak.

Birşey olmak istiyorsanız artık özgür değilsinizdir.Siz zaten aratılanların en şereflisisiniz.Nasıl bir kalıba girmek istediğinizi seçiyorsunuz şu anda.

Ben doktor olacağım.Okula gidiyorum.Derslerime çalışıyorum.Sonra öss yi kazanacağım sonra üniversiteyi okuyacağım sonra doktor olacağım.

Sonra?

Para kazanacağım...Evleneceğim zengin olacağım..

Sonra?

ÖLECEKSİNİZ.

Gideceğiniz yeri bilmiyorsanız vardığınız yerin önemi yoktur diyor Drucker.Kendisini tanımam ama farkındalığı bildiği apaçık ortada.

Artık nereye gittiğinizi biliyormusunuz?

ÖLÜME gidiyorsunuz.Farkında olun.Ölüm tıpkı doğum gibi bir gerçektir.Fakat siz sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarsınız.Kısacık ömrünüzü mahvedersiniz.Size birisi bir ay sonra öleceğinizi çok hasta olduğunuz söyleseydi ne yapardınız?

Hala liseye gidip derse girer miydiniz?

Elbette hayır. Ne yapardınız? Bir düşünün!

Yapamadığınız şeyleri yapmaya çalışırdınız. Belki korkudan dua ederdiniz, belki ağlardınız. Ego hala devrede, öleceğinizi bilmenize rağmen. Demek ki egodan ölümle de kurtulamazsınız.

"Olup biten şimdidir ve olması gereken zaten oluyor" (incil , ecclesiastes , 3:15)

Şimdiye dönmelisiniz.Anın tadını çıkarmalısınız.Kaçırdığınız her anın suçlusu egodur.Pişman olmayın üzülmeyin.Sizin bir kabahatiniz yok ki.Ego sizi üzmek için pişman eder.Keşke..ile başlayan bir cümle kurduğunuzda bilin ki ego devreye girmiştir bile.

Neden keşke dersiniz ki?

Keşke biraz daha çalışsaydım.. Boğaziçi'ni kazansaydım.

Pişmanlığın sebebine bakın.Ego sizi ilk önce boğaziçine gitmelisin diye doldurdu şimdide başaramadığınız için aynı yerden sizi bir kez daha vuruyor.Başaramamak?

Neyi başaramadınız?

Okula gitmek nedirki.Size kitaplar verirler onları okursunuz sonrada sınavda onları sorarlar.Bu kadar basit ve saçma birşeyimi kafanıza takıyorsunuz.Kendinizi izleyin.

Kendini izlemek TEPKİLERİ İZLEMEKTİR.

Olaylara nasıl tepkiler veriyorsunuz?

Bankada kuyruk var sıraya girdiniz.Hemen yüzünüz asılır.Neden içinizde bir sııntı oluştu sizce.Hemen izleyin içinizi.Sebebi yokki sıkılmanızın saçmalık bu.Sıra varsa var size ne.Siz anı yaşamaktan kaçtınız.O an sırada bekleme anınız.Etraftaki insanlara bakın banka kuyruğunda hepsinin yüzü asık hepsi stresli . Ne için stres yapıyorlar? Onlar ölümü unutmuşlar bile.Onlar yolun sonunu bilmiyorlar gittikleri.Siz biliyorsanız yolun sonunu üzülmek için hiçbir sebep olmadığını da bilin.

İçtiğiniz çayı izleyin,oturduğunuz sandalyeyi, tuşlarına bastığınız kılavyeyi, baktığınız monitörü, her şeyi izleyin. Yaptığınız olaylarla bütünleşin, sadece yaptığınızı yapın. Foruma bir yazı yazın sadece, başka hiç bir şey düşünmeden. Hiç bir kritere takılmadan, insanlara bir şey kanıtlama çabası gütmeden.

Şuan benim yaptığım gibi kelimeler dökülü verecektir özünüzden. Bu yazdıklarımın hepsini sizde yazabilirsiniz. Yeter ki farkında olun.Benim hiçbir insandan farkım yok. Eksikliğim de yok.Hepimiz aynıyız ve eşitiz...

Ölmek üzere olan çok ağır bir hasta vardı.Kanser olmuştu.Çok güzel bir kızdı.20 yaşında.Artık saçları dökülmüş aylar sonra öleceği kendisine söylenmiş ölümü bekliyordu.Böyle bir tanıdığınız varsa gidip gözlerini bakın.Nasılda hayat dolmuştur ve gözlerinin içi gülüyordur.

O kıza sordum dedim ki hiç keşke şunları da yapsaydın dediğin oldu mu?

Keşke dedi bana hediye gelen kırmızı kokulu kalp şeklindeki mumları yaksaydım onları vitrinde bekletmeseydim,keşke anneme babama daha çok sarılsaydım onları hiç üzmeseydim,keşke dedi sevgilimle daha çok vakit geçirseydim.. Sıralamaya başladı.

Keşkeyle başlayan her cümlesi ona ego tarafından yaptırılanların bir listesiydi aslında.

DURMAYIN.ODANIZDA SAKLADIĞINIZ SİZE HEDİYE GELEN KIRMIZI KALP ŞEKLİNDEKİ KOKULU KÜÇÜK MUMLARI YAKIN.BEKLEMEYİN.

Neyi bekliyorsunuz?
 

My_soul

Banlı Kullanıcı
Katılım
14 Ara 2009
Mesajlar
143
Tepkime puanı
22
Oğuzhan Korkmaz Yazı Dizisinden Alıntı

Merkezlenme

Çok önemli bir kavrama geldik.Şimdiye kadar ki yeri özetlemek istedim.

İnsan iki çeşit kalkana sahiptir. Birisi içimizdeki bilinçtir. Bu bilinç bizim enerjimizdir. Bu sınırsız gücün yani yaratıcının bize nefesinden üflediği parçasıdır. Biz o enerjiyi kullanarak istersek telekinezi yaparız istersek astral seyahat yaparız istersek reiki yaparız. O enerji sonsuzdur ve saftır. Ama o enerjiyi kullanmanın bir kuralı vardır.Önce o enerjiye ulaşmak gerekir.Bu enerjinin etrafında bir engel vardır. O engel egodur.Ego kötü bir şey değildir aslında. İki kısımdan meydana geliriz.Bilgisayar gibi düşünün. Özümüz hard disktir. Ego ise ram'dir, ram olmadan bilgisayar çalışmaz. Ram in içinde önbellek kayıtlıdır. Ön belleğimizin yani egomuzun içinde bir program kayıtlıdır. Programla dili bilen arkadaşlar anlayacaklardır if ve echo komutlarıyla yazılmış bir programdır. Bu ram biz doğduğumuzda boştur. Çok kısıtlıdır. Sadece ağlamayı ve gülmeyi bilir.0 ve 1 dir. Sonra bizim ramımıza ailemiz ve çevremizdekiler kendi doğrularını yüklerler. Sana şeker verirler sen susarsın. Artık if birisi sana şeker verirse = gülümse komutu egoya yüklenmiştir. Sonra if okula gitmezsen = kötü bir çocuk olursun yüklenir ... Bu böyle devam eder. Sonra çevremiz okullar öğretmenler kendi doğrularıyla egoyu doldurur. Ta ki ergenlik çağına kadar bir sorun yoktur.

Ergenlik çağına geldiğimizde egomuz şeytan tarafından ele geçirilir. Artık kontrol bizde değildir.şeytan bir virüs gibi Egomuzu kafasına göre değiştirmeye başlar. Artık ailemize asi gelen cevap veren tepki veren küfür eden sinirlenen Bireyler oluruz. Siz 3 yaşında bir çocuğun ciddi bir şekilde kızdığını göremezsiniz. Ama 10 yaşında bir çocuk çok ciddi şekilde size tepki verir. Çünkü o artık hastalığa yakalanmıştır.

farkındalık ise egomuzun şeytan tarafından ele geçirildiğini farketmemizdir. Farkındalık aslında kelime anlamı olarak "herşeyi farkında olarak yapmaktır". Eğer egomuzu bizim değilde şeytanın yönettiğini anlarsak şeytan bize tepkiler vericektir. Hemen komut yazmaya başlar. Bu komutlar geçmişten gelir yada gelecek üzerine hayallerdir.

if arkadaşlarınla Taksim'e gitmezsen = rezil olursun
if ailene karşı gelmezsen=rezil olursun

=== Taksim'e git - ailene karşı gel ===

İşte şeytanın bize yaptığı.

Biz bu olayı fark ettiğimiz anda yani bu yazıyı okuduğunuz anda if komutları yoğunlaşır. Şeytan artık bir müdahelenin farkındadır ve özünüzden beslenerek emdiği gücünüzü kaybetmemek için hayatınızda hiç yaşamadığınız kadar sizi sinirli ve tepkili biri yapar. Bu onun son savunmalarıdır. Artık 2 aylık ömrü kalmıştır. Özümüze ulaştığımızda varlığın gücü onu yakacak ve egomuzun tekrardan çocukluğumuzdaki gibi sahibi biz olacağız.

Peki bu o kadar kolay mı?

Değil. Bize şeytanın if le yazdırdığı ne kadar komut varsa onları yani düşünceleri izleyip şeytanın gözünün için baka baka onları izlememiz sonrada onların yok olmasını beklememiz gerekir. Bu yola yükseliş yolu denilmektedir. Yükseliş yoluna giren birisi yalnız kalma eğilimine girer. İnsanlardan uzaklaşmak ister. Çenesi düşebilir, çünkü saçmalayabilir. Bunları güzel şeyler her şeyin yolunda olduğunu gösteriyor. Yüzümüzde sivilceler çıkabilir, o çıkan sivilceler içimizdeki gereksiz düşüncelerin dışa atıldığının bedensel göstergesidir. Bedenimiz ruhumuz tüm varlığımız hızlı bir seferberliğe girmiştir. Egonun bize sonradan eklediği tüm komutları temizlemeye çalışır. Bilinç yani yaratıcı artık yanımızdadır. Çünkü onu bulmuşuzdur. Zaten amaç budur. Bütün dinlerin amacı budur. Kuran'da anlatılan din günü budur. Artık kendi hard diskimizi kullanmaya hafiften başlarız. Zekamız açılır, derslerimiz düzelmeye başlar. Yaratcılığımız artmaya başlar. Bu süreç devam ettiği sürece hiç pişman olmamamız gerekir. Unutmayın şeytan en ağır darbeleri sona saklamıştır.

Düşüncelerimizi izleriz. Eğer müdahele ederek düşünce yok olur. Şeytan o düşünceyi saklar sonra tekrar koz olarak kullanır. Bu yüzden izlememiz gerekir. Günde 2-3 saat izleyin. Temizlenin, temizlenin. Temizlendikçe gülümseyeceksiniz. Kendinizdeki değişimi fark edeceksiniz.

İşte "Merkezlenme" bu noktada çok işimize yarayacak.Merkezlenme içimizdeki özümüzden temizlenme aşamasında yardım almaktır.

Bakınız size insanın 2 mekanizmadan oluştuğunu anlattım. Birincisi ego, ikincisi varlık. Ego olmadan yaşayamayız dedim. Rami olmayan bir bilgisayar gibi oluruz. Peki ego tamamen yok olabilir mi?

Evet. Sadece ölüm tehdidi,korku panik ve aşırı heyecan durumlarında varlık bize destek olmak için egoyu tamamen saf dışı bırakır düşünce kabiliyetimizi 0' a indirir ve bizim yerimize düşünür. Bu geçici bir durumdur, tehlike geçince eski haline döner. Peki nasıl bir tehlike? Örnek vereyim.

Birisi sizi öldürmek için kovalıyor elinde bıçak var sizi yakaladı, bıçağı boğazınıza dayadı. Artık ego yok olur, o anda siz eski sevgilinizi düşünemezsiniz. Ya da yarın yatıracağınız kredi kartı faturanızı. O anda varlık devreye girer ve size en mantıklı hamleyi sizin yerinize yaptırır ve en gerekli cümleleri kurar.

Lunaparka gitmişsinizdir,gondol vardır, kamikaze yada adrenalin dolu şeyler. Adrenalin egoyu yok eder. Bu yüzden bağımlılık yapar. Uyuşturucu kullanan insanların bağımlı olma sebebi budur,direk hard diskten düşünürler,ego yok olur.

Bir çok ünlü bestekarın en iyi bestelerini uyuşturucu kullanarak yaptığı bilinmektedir. Tabii ki uyuşturucu kullanmak geçici bir farkındalık yaratır. Kontrolsüz bir farkındalık ve düşüşünde ego geri dönünce acısını sizden fena çıkartır.

Gondola bindiğinizde çığlık atmak istersiniz.o anda yine eski sevgilinizi düşünemezsiniz.sadece korkarsınız heyecanlanırsınız. Birden karnınızda bir gıdıklanma hissedersiniz.göbek deliğinizin orada. Karnınız tuhaflaşır, işte o tuhaflaşma sizin enerjiniz. Size buradayım diyor. O enerji sonsuza kadar sizinle olacak . O gerçek sizsiniz, o sizin hard diskiniz. Onun içinde tüm bilgiler kayıtlıdır. Siz sadece hatırlarsınız. Kimse yeni bir şey öğrenmez sadece hatırlar. Çünkü içimizdeki yaratıcının parçası her şeyi bilmektedir zaten.

Bazen arabayla giderken yokuştan inerken de karnınız bir tuhaf olur. Heyecan sebebiyle ego yok edilip geçici olarak varlık devreye girer ve karnınızdaki çakradan size sinyal gönderir. Sinir sisteminizi kullanarak yönetimi ele geçirir. Sonra normale döner.

Eğer varlık yönetimi devralmazsa ne olur?

Akli dengenizi kaybedersiniz, çünkü o olayın komutu yazılmamıştır egoda. Ego if komutuyla yazmadığı şeyleri yapamaz. Gondola 5. 6. kez bindiğinizde artık korkmazsınız. Varlık egoya sizin yerinize if le başlayan komut yazarak o hareketi tanıtır. Bugün hastanede yatanların büyük bir kısmının delirme sebebi budur. Bu delirme türüne otizm denilmektedir. Sinir sistemi enerji desteği alamadığı için felç geçirir.

Merkezlenme işte bu karnınızdaki gıdıklanmayı sürekli olarak yapmanız ve o enerjiyle yaşamaya alışmanızdır. O enerji siz istemediğinizde sadece belli durumlarda devreye girer.

Peki bir düşünün siz bir ressamsınız diyelim. Ya o enerjiyi resim çizerken devreye sokarsanız ne olur?

Van gogh olursunuz =)

Ya müzikle uğraşırken devreye sokarsanız?

Beethooven olursunuz

Ya fizizle uğraşırken?

Einstein yada Edison

Ya siyasetle uğraşırken ?

Atatürk olursunuz.

(ilerde Atatürk'ün bunları bildiğini size kanıtlayacağım kendi sözleriyle)

ÖSS ye hazırlanan bir öğrenci olursanız?


Vildan (eski kız arkadaşım) - (2004 ydil Türkiye 9. cusu)
Josephine (eski kız arkadaşım) (2006 öss ea Türkiye 4. cüsü)
Onur (2008 lgs Türkiye 401. cisi - 1 yanlış.400 kişi Türkiye birincisi oldu =) )(ders çalıştırdığım bir öğrencim)
.
.
.

Ben samimi olduğum kişilere farkındalığı öğrettim. Ama öğretmek zordur, tepki verirler size. Tavsite etmem. Bana sorucaksınız sen kaçıncı oldun =) Ben üniversiteyi kazandıktan sonra farkındalığı öğrendim. Bir işe yaramadı sınav kısmında. Bende iş hayatıma uyarladım.

Merkezlenme nasıl olacak peki?

O kadar kolay ki bu muydu diyeceksiniz. Nefesinizi bir süre izleyin, yavaşlatın. Sonra nefes alın mavi hava doluyor içimize sonra verdikten sonra nefesi tekrar almadan bekleyin 2-3 saniye hava tamamen boşalsın. Karnınız gıdıklandı bile =) bunu sürekli yapın.

Birde kendinize farklı kamera açılarından bakmaya çalışın yukarıdan aşağıdan arkadan.hissetmeniz yeterli. Astral seyahatteki ters düşünme gibi.
 

hayrani

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Ara 2009
Mesajlar
14
Tepkime puanı
0
Bütün yazılarınızı okudum, gerçekten çok aydınlandım diyebilirim. Bu yazılarınızdan ötürü size çok teşekkür ederim. Bize anlatmak istediğiniz başka yazılarınızı, fikirlerinizi bekliyorum. Bir ilaç gibi geldi yazılarınız, mevlanayı ve yunus emreyi tanımanız ve onların hakkında biyografi kullanmanız çok güzeldi. not: Bu farkındalık, yani eskilerin deyimiyle benlikten sıyrılmak, bir de evliyalar ve dervişlerin girdiği, çilehane dedikleri ibadetleri bu olsa gerek. Ne dersiniz ?
 

Ajan 47

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Ara 2009
Mesajlar
537
Tepkime puanı
74
Alıntı olduklarını yazmayı unutmuşsun .

Bütün yazılarınızı okum,gerçekten çok aydınlandım diyebilirim.Bu yazılarınızdan ötürü size çok teşekkür ederim.Bize anlatmak istediğiniz başka yazılarınızı fikirlerinizi bekliyorum,bir ilaç gibi geldi yazılarınız, mevlanayı ve yunus emreyi tanımanız ve onların hakkında biyografi kullanmanız çok güzeldi. not: bu farkındalık yani eskilerin deyimiyle benlikten sıyrılmak. birde evliyalar ve dervişlerin girdiği, çilehane dedikleri ibadetleri bu olsa gerek. nedersiniz ?
Kendisinin düşünerek yazdığı bir yazı değildir . Alıntıdır .
 

blacksaintTR

Kayıtlı Üye
Katılım
28 Mar 2010
Mesajlar
5
Tepkime puanı
1
Paylaşılmış olan dokümanların linkleri çalışmamakta... Tekrar paylaşma imkanımız var mıdır? Ya da zamanında indirebilmiş arkadaşlar paylaşabilirler mi? Teşekkürler...
 

Adramelech

Kayıtlı Üye
Katılım
12 Nis 2010
Mesajlar
179
Tepkime puanı
9
Benim de gözüme çarptı direk böyle muhteşem bir dökümanın kaynaksız verilmesi. Çok iyi, tekrar okumuş oldum.

Yalnız şu zihnin susturulmasının zorluğu üzerinde çok duruluyor, çok zor gösteriliyor. Bence susmak düşünmek kadar kolay, hatta daha kolay. Sadece bunun kolaylığına ve çok az konsantrasyona ihtiyacınız var.
 

babylon

Kayıtlı Üye
Katılım
23 Haz 2010
Mesajlar
19
Tepkime puanı
1
Konum
edirne
İş
ögrenci
Çok teşekkür ederim...Dediğiniz gibi nerden başlayacağımı bilmeden, bakıp duruyordum sayfalara. Çok işime yarayacak, tekrar teşekkürler...
 

kıtmet

Kayıtlı Üye
Katılım
17 Mar 2011
Mesajlar
14
Tepkime puanı
4
Çok başarılı bir anlatım, teşekkürler. Kitapları bir an önce alıp uygulamalara başlayacağım. Bir sürü kitap okudum ama belirli bir düzen olamayınca anlatılanların, uygulama alanında bir yeri olmuyor. Tek yapabildiğim belirli zamanlarda dua etmekti.
 

Psi

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Mar 2011
Mesajlar
109
Tepkime puanı
33
Konum
Sivas
İş
İnşaat Müh. Adayı
Sadece ilk yazıyı okuyabildim,benim için faydalı olacak bilgiler bulunduğunduğunu düşünüyorum.Sadece bir yere katılmıyorum
Bugün bir çok dinbilimci , imanın şartının 6 değil 5 olduğunu kabul etmektedir ve "Kadere İnanmak" diye bir şart olmadığını savunur. (detaylı bilgi için bkz. Prof.Dr.Mustafa İslamoğlu)

Âmentü billahi ve melâiketihi ve kütübihî ve rusülihî ve'l yevmi'l-âhıri ve bi'l-kaderi hayrihî ve şerrihi mine'llâhi teâlâ ve'l-ba'sü ba'de'l mevti hakk* Eşhedü en lâ iâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh

Ben Allahü Teâlâ'ya, meleklerine, kaitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere; hayır ve şerrin Allahü Teâlâ'nın yaratmasıyla olduğuna ianandım Öldükten sonra dirilmek de haktır Ben şehadet ederim ki, Allâhü Telâ'dan başka ilâh yoktur Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed (sav) Onun kulu ve peygamberidir.
 

FerdeLance

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Tem 2011
Mesajlar
256
Tepkime puanı
24
Konum
İstanbul
İş
Öğrenci
Yazının orjinalini bulamıyorum. Yardımcı olabilir misiniz? Başka bir internet sitesinde de bir sayfa paylaşmıştı sanki kendi yazmış gibi yazı yarım kalınca ilk cümlesini direk aradım ve yine forumumuz çıktı karşıma. Siteden birinin yazdığını görmek şaşırtmadı. :)

Forumda bulamadım ancak başka bir yerde alıntı olduğunu söyleyen ve wishdropper'a teşekkür eden yazıyı buldum gönül rahatlığıyla okuyabilirim :D
 
Üst